• Sonuç bulunamadı

Şairin altmış beş yılı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Şairin altmış beş yılı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Bayfa i

£

Ş a i r i n

1884 de, Üsklipte doğan bir çocuk §üphe yok ki dünyaya büyük bir şiir

kabiliyetiyle gelmişti. Onun küçük­

lüğü ve ilk gençliği hakkında pek az gey biliyoruz. Bu devresinde dikkati üstüne daha çekmemişti.

O, 1902 de îstanbula geliyor, ve

1903 te Parise — o vakit Avrupayâ

gitmek müsaadesi verilmediğinden—

, kaçıyor. Orada garp tekniğinde man­

zumeler yazıyor.

O zamanki Parisin emsalsiz sanat ve şiir muhitinin kendisine en güzel

dersleri vermiş, en iyi nümuneleri

göstermiş ve en derin bir surette tesir

etmiş olduğunda hiç şüphe yoktur.

A rtık bütün ömrü boyunca sürecek

huylarının yerleştiğini görüyoruz.

Gündüz nice tahlilleri yapılan ve ge­ ce rüyalara karışan mısraları, zama­

nın tecrübesine tâbi tutmak üzere,

haftalarca, aylarca ve bazan seneler­ ce ağızda sakız gibi çiğneye erite ibda etmek sanatı! Bu, âdeta dinî bir ta­ assupla vücude getirilen mısralar ya­ nında, hezel ve lâtife vâdisinde ko­ lay ve açık mısralar yazmak âdeti! Sonra, yine âdeta mısralar kadar itina ile hazırlanan nükteler yapmak zara­ feti!

Velût olmadığı söylenen şair, bir-,

çok mısralar yazmıştı ve yazıyordu. Fakat bunları, kafasında taşıdığı bir mükemmeliyet derecesine varmak ga­ yesine kurban ediyor, mevsim sonun­ da yapraklarını döken bir ağaç gibi, feda ediyordu, Böylece ilk gençliğinin bütün şiirlerini red ve inkâr etmiştir.

Ancak, bu sayede, ilk kalan mısra­ ları hattâ bazan bitmemiş, yarım ol­ dukları, halde, ilkbaharda cıvıldaşmıya

başlıyan kuşlar gibi, ses ses, perde

perde, bütün bir sıcak iklimi müjde­ liyor, ve şairin gönlünü hoşnut eden

bu sesler başkalarının hâtıralarına

nakgoluyordu.

altmı ş beş yılı

Yazan:

Abdülhak Şinasi Hisar

1912 de îstanbula dönünce, Yahya Kemalin daha şiirleri olmadan mısra­ ları, eseri olmadan da şöhreti vardı.

Tevfik Fikretin bir başka şair, Ab-

dülhak Hâmitten bahsederken dediği gibi: “ Geçer hengâmeler mesutü muz­ lim; şâtırü nâşad!’’ Heybelerinde saa­

detlerle felâketleri, zevklerle zehir­

leri beraber getirip götüren günlerle gecelerin kafilesi geçedursun, ortada Balzac’m “Hakikat” diye andığı eser kuruluyor ve kalıyordu. Manzumeleri “ Yeni Mecmua” da aruzdan oldukla­ rı için "Bulunmuş şiirler” diye neşre­ diliyor, şair mazlperestlikle, Yunanpe- restlikle ve daha bilmem nelerle İtham olunuyordu. Bir takım eski dostlariy- le münazaraları, münakaşaları, anlaş­

mazlıkları, kavgaları, ayrılışları ve

matbuatın bazı sinsi ve imzasız hü­

cumlarına maruz kalışları oluyordu.

Fakat halis insan aşkına bütün vefa- siyle sâdık kalmış bir aşk şairi, "ö m ­ rün bütün ikbalini vuslatta duyan­ lar...” ın şairi olduğunu bilmek emni­ yetine mazhar olacaktı .

1920 de, başkalariyle birlikte "Der­ gâh” mecmuasını çıkarıyor, daha son­ ra, "İleri” gazetesinde millt mukave­ met hislerini destekliyen başmakaleler yazıyor, Ankaraya gidiyor, “ Hâkimi­

yeti Milliye” de başmuharrirlik edi­

yor, ancak nesir neşriyatına devam

edemiyor. Çünkü fikir adamları oto­ riter bir idare altında, nelere müsama­ ha etseler, y^ne bir türlü makbul ola­

mazlar. Nihayet mebus ve sonra

P ra g’a elçi oluyor. Memleketten uzak­ ta kalması şaire Türkiye tarihini için­ den keşif ve' fethetmek fırsatını veri­ yor. Şairlerin de kahramanların ırkın­ dan olduklarını biliriz. Yahya Kema­ lin bazı şürleri milliyetçilik

mabedin-ıiHntımıııutiH»ımııııııtUiiumumııtııımııınuııı>ıımtııııııınıııııiHiıtımıııtııııııııııııııııııııııııtıııiiiMinıuıııııtıııtıiimmııııımııımımıımııımmmıiMHiıııiMiMimımmıımmıiııımıımıiHiıııtııı<ııııımııiH ;

Yeni İstanbul, büyük Türk şairinin

doğum yılını tebrik eder

ve saadetler diler.

ımıtfummınımıımn ıifimıııiiMiıııiMiııtıımmıııııııııııııımııııımııtfimuHimıiitıiMmııııiMimııııııııııımuııımııııiHiımtımınııiMMiıımıtıiHiıımıııııınıııımııiıiımutıımıı!

de evliyaların ve kahramanların ha­ tıraları yanında yanan kandiller gibi tarihimizin içini aydınlatan ışıklardır.

1933 de tekrar memlekete dönüyor, Ömer Hayyam’ın rubailerini, yine ru­ bai vezniyle, tercümeye başlıyor. Ve kendisi de bir çok rubailer yazıyor. Bir güzel, bir ince yar havası açıklığı içinde parıldıyan İstanbul mahallele­ rinin yüzünü ve ruhunu şiirine akset­ miş duyarak kendini bir İstanbul şairi bilmek hazzını bol bol tadıyor.

1944 te, politikanın cilveleriyle, ek­ seriyet fırkasının mebusu intihap edi­

liyor ve sonra edilmiyor. Ve haya­

tın bu keşmekeşleri içinde yavaş ya­ vaş vücudünün tabii inhitatlarını duy- mıya başlaması, bazı davetlerini din­ lediği ve bazı seslerini gönlünde sene­ lerdir taşıdığı nice şiirlerin daha bit­

memiş kaldığını görmesine rağmen

nice şairlerin, Hugo gibi, en güzel

şiirlerini ihtiyarlıklarında yazdıkları­ nı bilmek tesellisini ve türkçenin belki

en güzel mısralarından bir çoğunu

yazmış olmak emniyetini duyuyor.

ömrünün bu 65 inci yılında, şair

bugünkü tertip ve muvazenesine er­ mek ve şiirini bugünkü kıvam ve te­ sirine erdirmek için, acaba bizim bi­ lip bilmediğimiz kaç istihaleden geç­ miştir? Tâ gönlümüzü saran bu de­

rin sesleri Türk mısraına aşılamak

muvaffakiyeti kimbilir ne uzun bir

sabır ve itinanın mahsulüdür? Bu tas­ hihten tashihe, daha derinlere inmek, daha güzele varmak hüneri, ne büyük bir inat ve ısrarın mükâfatıdır? Böy­ le tesadüfi süslerden ve zoraki sözler­ den kaçış, eslâfın belki gevezelik et­ tikleri mevzularda ancak zaruri ke­

limelere mutavaat için ne büyük

bir feragat ister! Şair bu mertebeye ermek için kaç kitabın tesiri altında kalmıştır? Kaç üstat ve inanç değiş­

tirmiştir? Kaç çile doldurmuştur?

Kaç tefrih devresi geçirmiş, kaç faa­ liyet ve atalet, hırs ve sükûnet, rüya ve hakikat fasılları yaşamış, kaç nö­ bet atlatmıştır ?

İşte, safi ve halis şiire bu tam bağ­ lılık, bu hodgâmlığa dönen sanatkâr ieragati, bu uzun evliya sabrı, bu rü­

yalara karışan tashihler, bütün bu

geçmiş mevsimler, iklimler, estetik­

ler, kitaplar, üstatlar usarelerini şii­ rine katarak ve onun bugünkü sonba­ harında gönlümüze ve rikkatimize do­ kunan renklerini olgunlaştırarak bü­ tün şiir seven ve millî kültüre hürmet besliyenleri bugün etrafında toplayıp birleştiriyor ve bunları bir şiir muci­

zesi karşısında bulunduklarına inan­

dırıyor. I

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Hastanede hiperglisemi sadece bilinen diyabetik hastalarda görülmez, yatış sırasında ilk defa tanı alan diyabetiklerde de ortaya çıkabilir ve bu durum

Nezaket değerine ilişkin “Niçin nazik davranılmalıdır?” Sorusuna çocukla- rın verdikleri cevaplardan yola çıkılarak oluşturulan kodlardan suç-ceza, çıkar, iyilik,

Yüz kırk beş lira yevmiyeyle İstanbul ga­ zinolarında assolist olarak sahneye çıkan Zehra Bilir, 1952 yılında dünyaevine girip sanat hayatını anılar albümüne

Araştırmayı yürüten Dawn Coe ve ekip arkadaşları yaklaşık bir yıl boyunca, merkezlerindeki geleneksel plastik mal- zemelerin kullanıldığı oyun parkında ve

«Mahkemei İstinaf Ceza Dai­ resi» ve birinci reis Abdüllâ- tif Suphi paşadır, Namık K e­ mal, tevkif edilmesinden bir kaç yıl önce, Edirrçede bulu­ nan

[r]

Erişkinler- de trakeomegali tanısı için kadınlarda trakea koronal çapının 21 mm, sagittal çapının 23 mm ve erkeklerde trakea koronal çapının 25 mm, sagittal çapının

Bu çalışmada, kliniğimizde yatan ve akciğer rad- yogramında situs inversus, pnömoni, toraks to- mografisinde situs inversus, bronşektazi, pnömoni ve paranazal sinüs