• Sonuç bulunamadı

Sazlı vapurla bir pazar gezintisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sazlı vapurla bir pazar gezintisi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Y a z a n : S A L Â H ADDİN GÜNGÖR

Güneş, altın bir dere rengine boyanan Boğaz

denizine gömülürken, vapurdan fışkıran caz sesi

dağlara ve dalgalara çarparak tabiati tokatlıyordu

îki vapur, yanyana.. Birinde caz, ö- tekinde saz!. Herkes birbirine soruyor:

— Siz, efendim, cazlıya mı, sazlıya mı?

Bazan tereddüd edenler oluyor: — V allahi bilmem ki.. Daha bir tür­ lü karar veremedik. Evden, «sazlı» ya binmek üzere çıkmıştık. Yolda, bizim küçük, «cazlı vapur» diye tutturdu. O- nu razı edebilirsek sazlıdayız!..

Kişelerin önü, merdiven başları, hin - cahmç! Caz taraftarlarile saz taraftarla- n, birbirlerine giriyorlar. Kim, kimi kan­ dırabilirse koluna takıp kendi ideali olan vapura sürüklüyor.

Ortayaşlı bir adam, ayakları geri ge­ ri giderek:

— Sarmaz beni be birader!.. Gelin etmeyin şu işi.. Sevmem o zımbırtıyı! diye haykırıyor.

Bir başkası da ötekinin aksine sıçrıya sıçrıya cazlı vapura koşuyor.

Köprünün üstünde bir hercümerc ki, deyme gitsin! C azla saz, burada, âdeta saçsaça, başbaşa münazaa ediyorlar. Ve bu münazaanın bazan anayı oğuldan, kardeşi kardeşten, hatta karıyı kocadan ayırdığı oluyor!

Saz meraklısı kadınlar görüyorum ki cazlı vapura girmiş, çocuklarını, fellek fellek arıyor; bir yandan da homurdanıp duruyorlar:

— Ah, hınzır.. Nihayet edeceğini etti bize! O zilli maşa da bari dinlenir bir- şey olsaydı!.. Canım saz dururken!.. Bu arada, tanıdıklardan bir gence gözüm i- lişti: Küçük kardeşini, cazlıya bırakmış, kendi sazlı vapura dönüyordu:

— Hani ya, nerede kardeşin? diye sordum.

Burnundan soluyarak cevab verdi: — Dans nerede, o orada!.. Mümkün değil, bizim vapura gelmiyor.

Saat iki buçuğa varmadan sazlı vapur; yükünü tamamile almıştı. Cazlı vapura, uzaktan «nah, sana guguk..» işareti ve­ rir gibi, düdüğümüzü öttürerek iskeleden açıldık.

Cazlı ile sazlının istikametleri de ayrı ayrı.. Biri Rumeli yakasına, öteki A na­ dolu yakasına gidiyor. Aralarında şark- la garb kadar aykırılık var. Bu hafta, A - nadolu yakasını ele almak nöbeti sazlı vapurun m uş... Kızkulesi açıklarında, a- henk başladı:

Aşk ehline, âlemde dilarâ mı "bulunmaz.

Mecnun isen ey dil, sana Leylâ mı bulun­ maz!

Vapurun güvertesinde oturacak değil, adım atacak yer yok. Bütün ehlidiller, bir araya toplanmışlar. İçlerinde her meslekten adam : Hukukçular, iktısadcı-

lar, idareciler, denizciler...

Şirketi H ayriye umumî kâtibi Asaf Akant, bir türlü yerinde duramıyor. Bir tanıdık görünce hemen fırlıyor:

— B aya bir sandalye bulun... Bir de masa getirin!

Fakat, açıkgözler, bu deniz galası i- çin masalarını evvelden temin etmişler. Ortada tek masa kalmamış!

K alabalık bastırınca, lokantacı P an- deliyi telâş ald ı; önüne gelene:

— A caba 300 şişe su yeter mi?., diye soruyor.

--- . . 7 7 &2-U

300 şişe su belki yeter ama, kerahet vaktini beklemeden çilingir sofralarının başına geçenlere bakarak Hükmü veriyo­ rum ki, burada, sudan daha kuvvetli re­ vacı olacak bir mavi var: R ak ı!

Garsonlar, çeşid çeşid mezeleri, buz­ lu şişeler içinde çeşid çeşid içkileri, ma­ salara taşımakla bitiremiyorlar.

Açık deniz havası, mideye ateş gibi inen sert ispirtonun, kuvvetini tadil ettiği için; şimdilik kimse rahatsızlık duymu " yor.

Fakat, rakı böyle vaziyetlerde, K ara­ man koyununa benzer. Bugün değilse, yarın, yarın değilse yarından sonra, mut­ laka oyunu çıkar!

Nitekim, akşamcılığa erken başlıyan­ lar, daha ortalık kararmadan pes etme­ ğe mecbur oldular.

K alabalık arasında dolaşırken, Bele­ diyenin meşhur avukatı Rami, karşıma çıkmasın mı? Sırtında açık renk kostüm, göğüs bağır açık:

— Hazret, bu hal ne? diyecek oldum. — Halimde ne var k i...

Güldüm:

— Ben görmiyeli yarım çıplaklar ce­ miyetine aza yazıldın galiba?.

Başını salladı:

— Sen bu sözü termometreye baktın da mı söylüyorsun? Hararet, bugün göl­ gede 35 yah u !.. Mümkün olsa, don paça dolaşacağım!...

Cazlı vapur, ağır ağır yoluna devam ederek, Kanlıca önlerine gelmişti. A k - sisadasile tanınmış olan Bahaî koyundan geçerken, yeşil saçlı dağlarda derin ve esrarlı bir ürperti duyduk. Hoparlörle - rin boşluğa, terkettiği ses dalgalarını, bu yeşil saçlı dağlar, hassas bir radyo ahi­ zesi gibi zaptederek uzak mesafelere kadar dağıttılar. Y alılardan, başlar uza­ nıp bizi selâmlıyorlar. A rada bir alkış tutanlar da var.

Fakat, kimi alkışlıyorlar? Bizi mi, donanmış vapurumuzu mu, nehavend faslına geçen saz heyetini mi, yarınki ta­ til gününü mü?.. Yoksa, Boğaza can ve hareket gelmiş olmasını mı? Burası an­ laşılmıyordu.

Kanlıca ve Çubukludan sonra, yalıla­ ra sürtünürcesine geçerek, Yeniköye dü­ men kırdık. T arab ya önlerinde, yarım saat kadar, meyle, heyheyle oyalandık.

Neş’eler, artık iyiden iyiye kıvamı - nı bulmuştu. Vapurun içi, bir düğün evi gibiydi. Herkes, kendi kafadarını yanı - na almış, günün yorgunluğunu çıkarma - ğa çalışıyordu.

Altmkum iskelesinde, cazlı vapurla sazlı vapur karşılaştılar.

Şarklı saz, A frikalı caza akıbet güzel bir ders vermişti: Cazlı vapurdakilerin dörtte üçü sazlı vapura geçtiler.

Güneş, altın bir dere renğine boya - nan, Boğaz denizine gömülürken, ağır ağır dönüş seyahatimiz başladı.

V e gene öyle, seslerle perde perde örülen Boğaz sahillerine selâm vere ve­ re, Köprüye geldik.

Denizde altı saat süren bu gezinti, tam tatlı yerinde bitmişti!

SA LÂ H A D D tN GÜNGÖR

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Her ne kadar Tevhidi Efkâr gazetesi Hüseyin Rahmi ’ nin adada tek başına yaşadığım söylese de o bu güzel ve zarif köşkte, sevgili dostu Miralay Hulusi bey ile

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

Sabri Esat, daha lisenin son sı­ nıflarında iken şiir yazmıya başla­ mış ve 1928 de Yaşar Nabi, Muam­ mer Lûtfi, Vasfi Mahir, Ziya Os­ man, Cevdet Kudret,

Son bir kaç yılda, akıllı telefonların kamera özelliklerinin bas-çek kamera satışlarının dibe vurmasına neden olmasından sonra ortaya çıkan DSLR görünümlü bas-çek

Boya ile duyarlı hale getirilmiş güneş gözeleri (BDGG), üçüncü nesil güneş gözeleri olarak adlandırılan ve bilindik güneş gözelerine alternatif olarak ortaya

Sendikacıların aralarında Faik Bey diye ça­ ğırdıkları, Türkçeyi öğrenmiş bir AİD görev- j lisi vardı ki, bir yıl sonra bir kokteylde bana i TİP’in

En aşağı bir asırlık tarihi olan Türk dilini sadeleştirme hareketleri içinde, muayyen bir devirde, muay­ yen bir zümrenin fikirlerini ifade eden tasfiyecilik,

Dahası, postmodern zm mo dern zm karşısında peygambervar b r hayal ed lemezl k (un- mag nable) ola rak tanımlamaktadır (1971: 22-23).. Bu sayede “baskı hem sömürünün, hem