E N V E R PAŞA K İT A BI DOLAYISİYLE
T T-
ty o ':\0 (p (o
Prens Sabahattin
ve
Enver
Ş
E V K E T Süreyya Aydemir, üçer cilt lik (Tek Adam), (İkinci Adam) ki taplarından sonra şimdi de (Makedonya’ dan Orya Asya’ya : Envet Paşa) adı altın da yine üç ciltlik yeni bir serinin ilk ki tabını yayınladı. Bu suretle aşağı yukarı son yüzyıllık tarihimizi, bir düşünürü- rümüz birçok belgelere dayanarak, ken di açısından değer yargılarına da varmak suretiyle, önümüze sermiş bulunuyor. «Enver Paşa» kitaba bir soyadı gibi kon muştur. Aydemir ne kadar Şevket Sürey ya ise, son yayınladığı kitap da o kadar Enver Paşa’dır. Birkaç sahife içinde En ver Paşa’dan söz edilmektedir. Anlaşılan öteki iki ciltte bu dik başlı ihtilâlciyi, yarı aydın osmanlı avantüryesini daha iyi tanıyacağız. Fakat Şevket Süreyya Aydemir’in asıl anlatmak istediği bir de virdir. Osmanlı imparatorluğunun can çekiştiği ve battığı son yarım yüzyıl, özel likle Birinci Meşrutiyetin ilân olunduğu 1876’dan Atatürk’ün zuhuruna kadar ge çen tarih parçası yazarın çizmek istediği tablonun teminini teşkil eder. Aydemir, usta bir sanatkârdır, insana bildiği şey leri dahi öylesine merak ve heyecanla okutmasını becerir ki, biz «Enver Paşa» serisinin 600 sahifeyi bulan ilk kitabmı elimize aldıktan sonra bir daha bıraka madık. Bütün aydınlara, hele hele «Hani şimdi bağımsız değiliz, batıyoruz» diye ortalığı fesada veren birkısım gençlere mutlaka bu kitabı zorla okutmalıdır. Devlet ortada y o k tu r: N e şekliyle, ne manâsıyla artık bir osmanlı devletimev-Yazan : Feridun AKDAĞ
cut değildir. Fakat büyük devletlerin çı karları, böyle bir hayaleti yaşatmakta dır. Enazmdan son bir buçuk yüzyıl Os manlI İmparatorluğu bunun için yaşa mış, ya da öldüğü halde kadavrası yaşı yor gibi gösterilmiştir. Ortada devlet ol madığı gibi millet de kalmamıştır. Avru pa’nın göbeğinden Afrika’nın ortalarına kadar yayılan bu içi kof, kökü kurumuş ağacın gölgesinde dinleri, dilleri, emelle ri, hayatları birbirinden tamamen farklı birçok halklar toplanmıştır. Müşterek hiçbir kültürel ya da ekonomik bağ yok tur. Hep bildiğimiz manzara fecidir ve utanç vericidir. Fakat Şevket Süreyya Ay- demir’in sihirli kalemiyle önümüze se rilen birkaç tabloyu görünce insan, tit remekten kendini alamıyor ve «Neredey dik, nereye vardık?» diye şimdi bulundu ğumuz halin ne büyük ilerleme olduğu nu daha iyi anlıyor.
# mparatorluk çürümüş gitmiş, zorla * yaşatılıyor. Millet ortada kalmamış, Osmanlı aydınları arasında bu felâketten kurtulmak için hareketler başlıyor ve bu hareketlere yön veren bir fikir doğu yor: — «Yaşasın hürriyet, kahrolsun is- tipdat!..»
Genç Osmanhlar, genç Türkler gizli cemiyetler kuruyorlar; birkısmı yurt dı şına, Avrupa’ya kaçarak orada çalışıyor lar; gazeteler çıkarıyorlar, mücadeleye girişiyorlar. Hepsinin yolu bu :
— «Yaşasın hürriyet, kahrolsun is- tipdat!..»
Iar kişiler değil, fik ir cereyanları ve bu cereyanların husule getirdiği ortamdır. Fransa’nın birbirlerini yokeden ihtilâlci lerinin hiçbiri böyle büyük ve cihan ça pında bir inkilâbı anlayacak kimseler de ğildi. İhtilâlleri; idare edenlerin haklı, sosyal müesseseleri, tekâmülü tanımayan hareketleri neticesinde meydana gelen bu nalım ve ortam doğurur. İhtilâlciler bu ızdıraplan, bunalımı gören bazen idealist ve iyi niyetli çok defa kötü niyetli ve çı karcı kimselerdir. Bu ikinci kısmı ihti lâli bir vasıta olarak kullanır ve hem ken dini yıpratır ve hem de ihtilâl yıpranır. Fakat bu yıpranma ile ihtilâlin sebebi or tadan kalkmaz. Ancak bunalım devam eder. Halk ye’se ve ümitsizliğe düşer. Bir siyasî parti liderlerinin ihtirası ve ben cilliği 27 Mayıs bunalımını doğurdu. Po litikacılar bunu çözümleyecek yerde bir hükümet darbesi haline getirmeye çalış tılar ve boş buldukları sahayı elde ede ceklerini ve aynı usulelri devam ettire ceklerini zannettiler. Ve fâsit daire tek rar dönmeye başladı.
M illî irâde hakkındaki görüşlerimi diğer yazılarımda ve kitaplarımda belirt tiğim için fâzla teferruata girmiyeceğim : Millî irâdenin manâlanması için sadece gayri mütecanis fertler iradesi toplamı kâfi değildir. Toplumun tekâmülünü sağ layan ve onun dinamik kuvvetini teşkil eden ordu, hâkimler, profesörler, öğret menler, sanayiciler, işçiler, serbest mes lek sahipleri gibi kimselerin teşekkülleri nin, siyasî bir partinin liderinin baskısı ve himayesi olmadan, doğrudan doğruya bu iradenin teşekkülüne iştirak etmeleri lâzımdır. İngiltere’de bunlar yan baskı grupları olarak bu iradeye iştirak eder ler. Faşist memleketlerde ise siyasî par tiler bu dinamik kuvvetleri vasıta ola rak kullanmaya çalışırlar.
Eğer ikinci Meclis, siyasî partilerin tesiri altında kalmayan bu teşekküllerin mümessillerinden kurulmuş olsaydı, bu gün parlamento dışı muhalefetten bahse lüzum kalmazdı. Bu müesseselerde ikti dar veya muhalefet partileri tarafından birer vasıta olarak kullanılmaya çalışı larak yıpratılması da önlenmiş olurdu.
M ziz dostum; Osmanlı imparatorluğu büyük Türk devletlerinin başarılı ve altıyüz yıl devam eden bir halkasıdır. Bu nu Türkler kurmuş, Selçuklular gibi bu imparatorluk da en büyük Türk medeni yet âbidelerini meydana getirmiştir. M il liyet nazariyelerinin henüz gelişmediği devrelerde imparatorluğun içine yaban cıların karışmamış olması, her millette ve hattâ her ailede olduğu gibi aramız dan soysuzların çıkmış bulunması, bizi bu toplumun şereflerinden, değerlerinden, eserlerinden mahrum etmek, altı asırlık bir Türk devletini ve hattâ onun selefi olan Selçukları ve daha evvelki Türkle- rin bizden ayrı farzetmek için sebep teş kil etmez. Biz, Osmanlı imparatorluğu nun halefi değilsek, bugünkü Türkiye’de ki, İstanbul’daki medeniyet eserleri aca ba kimindir? Ve biz burada ne sıfatla oturuyoruz? Osmanlı imparatorluğu Türk çeyi N il’den Tuna’ya kadar yayan ,mi marisini kuran, Türk edebiyatiyle m illî kültüre hizmet eden bir devlettir. Bilmem siz Birinci umumi harbe iştirak ettiniz mi? Belki yaşınız bakımından bugünleri görmemiştiniz. Mahallebi çocuğu denilen İstanbul çocukları bu devletin mekteple rinden aldıkları m illî terbiye ve ilhamla bu devleti kapitülasyon zilletinden, ikinci derece insan muamelesi görmekten kur tarmak ve istiklâle kavuşturmak için, bu gün kürt diye bizden ayrılmak istenilen Doğu çocuklarıyla (Allahtiekber) dağla rında, (Sina) çölelrinde, (Çanakkale) de seve seve kanlarını dökmüşlerdi. Uğru na kanımızı dökmek şuurunu bize ver miş olan bu devlet bizim değil miydi? Devletler şekillerini değiştirirler; müesse- ler ölür, yenileri doğar; fakat millet ya- var, onu yaşatan da sosyal müesseseler- dir.
Sevgi ve saygılarımın lütfen kabulü nü rica ederim, aziz dostum.
Ord Prof. Dr.
Sıddık Sami ONAR
Gelecek Sayıda : Cevabımız ve Sorular
29 — 541
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi