• Sonuç bulunamadı

Başlık: Demokrat Parti yönetiminde iletişimin denetimine yeni bir örnek: Özel mektupların açılması ve kopyalanması Yazar(lar):ALEMDAR, KorkmazCilt: 12 Sayı: 1 Sayfa: 045-074 DOI: 10.1501/Iltaras_0000000151 Yayın Tarihi: 2014 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Demokrat Parti yönetiminde iletişimin denetimine yeni bir örnek: Özel mektupların açılması ve kopyalanması Yazar(lar):ALEMDAR, KorkmazCilt: 12 Sayı: 1 Sayfa: 045-074 DOI: 10.1501/Iltaras_0000000151 Yayın Tarihi: 2014 PDF"

Copied!
30
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Demokrat Parti Yönetiminde

İletişimin Denetimine Yeni Bir Örnek:

Özel Mektupların Açılması ve Kopyalanması

iletiim : arat›rmalar› • © 2014 • 12(1): 45-74 Korkmaz Alemdar

Özet

Demokrat Parti (DP) on yıllık iktidarının ilk döneminde özgür iletişim politikalarından yana bir tavır sergilemişse de bu yaklaşımı uzun soluklu olmamıştır. DP yönetimi neredeyse tüm iktidarı boyunca, kamu kaynaklarının paylaştırılmasında basını belirleyici güç haline getirip kendine bağımlı bir basın yaratma çabasına girişmiştir. Dahası, devlet radyosunu partinin propaganda aracı haline getirmiştir. Arşivden çıkan son belgelerde DP’nin toplum üzerinde denetim kurma isteğinin sadece basın ve radyo ile sınırlı olmadığı, dönemin bazı önemli kişilerinin özel mektuplarının, yasalara aykırı bir biçimde, hükümet yetkilileri tarafından açıldığı, kopyalarının çıkartıldığı anlaşılmaktadır. Bu çalışmada bu mektupların açılması eylemi, doğrudan özel haberleşmenin ihlali olarak kabul görecek ve belgelerle ilgili ilk değerlendirmeler yapılacaktır.

Anahtar sözcükler: DP, iletişim, özel haberleşmenin ihlali

A New Example of Democrat Party's Restrictive Communication Policies: Illegal Opening and Copying of Private Letters

Abstract

Even though, in the first couple of years of its governance, the Democrat Party (DP) of Turkey implemented free communication policies, these policies did not remain in place for long time. Throughout its entire rule, the DP attempted to form a dependent press through which public resources could be controlled and redistributed. Similarly, public radio became a propaganda vehicle for the DP government. Recent documents founded in both the Turkish state archive as well as a private archive reveal the DP’s intentions to control the Turkish public through restrictive press policies. However, DP’s restrictive press policies were not limited to control of neither the newspaper press nor the public radio. In particular, the documents reveal how members of the government infringed upon the Turkish constitution by opening and copying the letters of many important people, including journalists. In this article, I analyze the act of opening private letters as an infringement upon freedom of communication.

(2)

Bu yazının konusu, Demokrat Parti (DP) iktidarı döneminde, muhalif ya da muhalefetle bağlantılı olduğu düşünülen bazı kişilerin mektuplarının açılması, okunması, kopyalarının çıkartılarak saklan-masının değerlendirilmesidir. Olay 27 Mayıs 1960 Devrimi’nden sonra başbakan, müsteşar ve özel kalem odalarındaki dolap ve kasalarda yapılan araştırmalarda ortaya çıkmıştır (Belge-1). Mektupların kopya-ları Cumhuriyet Arşivi’ndedir. Elimizdeki örnekler Satvet Lütfi Tozan’ın1 1955 yılında CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek’i2 yurt

dışın-daki tanıdıklarına takdim etmek için yazdığı mektuplar ile Metin Toker’in3 1957 yılında Ankara’da bir yıllık hapis cezasını çektiği sırada

eşi Özden Toker ve bazı yakınları ile yazışmalarıdır. Bu mektupların kopyalarının çıkartılmış olması haberleşme özgürlüğünün ihlali4

ola-rak değerlendirildiği için 27 Mayıs sonrası inceleme konusu yapılmış ancak sorumluların belirlenmesi ve cezalandırılması konusunda her-hangi bir sonuç alınamamıştır.5 Mektupların açılması, okunması ve

kopyalarının çıkartılmasının dışında telefon görüşmelerinin dinlendi-ğine ilişkin de bilgi vardır (Belge-2 ve Belge-3). Ancak bu konuya iliş-kin incelemelerin de sonuçsuz kaldığı anlaşılmaktadır.

DP yönetiminde basının kamu kaynakları (kâğıt, resmi ve özel ilanlar) kullanılarak denetim altında tutulmaya çalışıldığını (Alemdar, 2001: 201-231; Sarol, 1983: 199-200; Erim, 2005: 590,592,598,640; Faik, 2003: 4.C), devlet radyosunun iktidar partisinin propaganda aygıtı haline getirildiğini biliyoruz (Aksoy, 1960; Faik, 2003: 2.C:143). Ama kişilere ait mektupların da kontrol edildiği henüz bilinen bir konu

Demokrat Parti Yönetiminde

İletişimin Denetimine Yeni Bir Örnek:

Özel Mektupların Açılması ve Kopyalanması

(3)

değildir. Cumhuriyet Arşivi’ndeki belgeler konuya bir ölçüde ışık tut-makla birlikte denetimin boyutlarını tam olarak anlamaya yardım ettiği söylenemez. Başka kanıtların, belgelerin ortaya çıkması, tanıklık-ların artması bu denetimin boyuttanıklık-larını anlamamızı sağlayacaktır.

Mektuplara İlişkin Değerlendirme

Arşiv belgeleri 1955 yılında Satvet Lütfi Tozan’ın ve 1957 yılında Metin Toker’in yazışmalarının izlendiğini, kopyalarının çıkartıldığını göstermektedir. İncelemeler sonucu tutulan tutanaklar 65 belgenin (bazıları birden çok belge içeriyor) kaydını göstermektedir (Belge-5, Belge-6, Belge-7). Satvet Lütfi Tozan’a ait mektupların bir istihbarat elemanı tarafından kendisinden temin edildiğine ilişkin bilgi vardır (Belge-8). Tozan’ın, mektuplardan haberdar olduğu anlaşılan istihba-rat birimlerinin isteği üzerine kopyalarını teslim ettiği anlaşılmaktadır. Böyle bile olsa yazdıkları bütün mektuplarla bunlara gelen yanıtları bir kerede teslim ettiğine inanmak zordur. Elden alınan mektuplara ek olarak Tozan’ın yazışmalarının izlendiği ve kopyalarının çıkartıldığı anlaşılmaktadır.

Satvet Lütfi Tozan’ın Mektupları

Satvet Lütfi Tozan, mektuplarda, İngiltere ve ABD’de tanıdığı önde gelen kişilere CHP Genel Sekreterini takdim etmekte, ülkelerini ziyareti sırasında kendisiyle ilgilenmelerini rica etmektedir. Tozan’ın başvurduğu kişilerle yakın ilişkisi olduğu mektupların içeriğinden ve gelen yanıtlardan anlaşılmaktadır (Belge-9, Belge-10, Belge-11). Kasım

(4)

Gülek gibi eğitimini farklı dönemlerde Fransa, Almanya ve ABD’de yapan, Batı dünyasını yakından tanıyan ve muhtemelen geniş çevresi olan birisi için Tozan’ın ayrıca girişimde bulunması, belgelerden izle-nebileceği üzere, DP yönetiminin ilgisini çekmişe benzemektedir.

Hükümetin CHP Genel Sekreteri’nin temaslarını yakından izledi-ğini gösteren başka kanıtlar da vardır. Bunlardan birini hatırlatmakta yarar olabilir. 1957 yılında Kasım Gülek Ankara’da bulunan Amerikalı Vatandaşlar Müşavir Heyeti başkanı ile görüşür. DP Balıkesir milletve-kili Mekki Sait Esen, Meclis Bütçe Komisyonunda hükümetin görüşme ile bilgisi olup olmadığını sorar. Adnan Menderes’in konuya verdiği önem ve değerlendirmeleri dikkat çekicidir:

İster muhalefet, ister iktidara mensup olsun herhangi bir vatandaşın, Hükümetin dışında, adeta başka bir hükümetmiş gibi, beynelmilel münasebetlere taalluk eden işlerde temaslara ve müzakerelere girişmesi ve hususiyle bunu gizli tutması hiçbir kitapta yazılı değildir, ama elbette iyi ve makbul bir hareket sayılmaz.

Sual mevzuunu teşkil eden hadiseyi ben de gazetelerde okudum. Ulus gazetesinin tavzihini de gördüm. Bu tavzih (açıklama), Halk Partisi Genel Sekreterinin kendisine vaki davet üzerine Amerikan Büyükelçiliğine giderek Heyet Başkanı ile görüştüğünü kaydetmektedir. Hadisenin böyle cereyan ettiği yani davetin Amerikalılardan geldiği bir an için kabul edil-se dahi bir temasın hariciyemizin ıttılaına isal (bilgisine sunulmuş olma-sı) edilmiş olması icap ederdi.

Halbuki davet muhterem Amerikalı dostlarımızdan gelmiş değildir. Sonra da sanki Türkiye’de iki hükümet varmış gibi hareket edilmiş, ayrı temas aranmış ve bunlar gizli tutulmuştur. Bu görüşme hakkında çıkan ilk haberler, Genel Sekreterin Büyükelçilikten dönüşte Partiye giderek orada toplantı halinde bulunanlara ve ezcümle Parti Genel Başkanına izahat verdiği yazılıdır…

Muhalefet, muhtelif memleket meseleleri hakkında neler düşündüğünü Türk efkârı umumiyesine, (kamuoyuna) her gün her fırsattan istifade ederek söylemektedir. Büyük Millet Meclisinde de bu hususta müzakere-ler, münakaşalar cereyan etmektedir. Binaenaleyh, muhalefetin fikirleri herkesçe malumdur, ecnebi elçilikler de bunları günü gününe kendi

(5)

hükümetlerine bildirirler. Bu bakımdan Amerikan heyeti reisi ile vaki olan temas muhalefetin mütalâasını (görüşünü) onlara bildirmek gibi bir noktai nazara da istinat ettirilemez (dayandırılamaz). O halde Amerikan yardımının devam edip etmemesi, arttırılması veya eksiltilmesi hususla-rında Amerika Reisicumhurunu tenvir (aydınlatmak) için buraya gelmiş olan böyle bir heyetle temasa geçmekte gösterilen bu ısrarın saiki (nede-ni) acaba ne olabilir?

Hatıra gelen ihtimallerden (olasılıklardan) birincisi şudur: Heyet reisi, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Sekreterinin şahsi dostudur. Belki de bir ahbaplık ve ziyareti bahis mevzuudur. Halk Partisi Genel Sekreteri ken-disiyle havadan sudan konuşmuştur. Eğer böyle ise, bunun açıklanması lazım gelir. İkinci ihtimal, Halk Partisi Genel Sekreterinin siyasi ve bu heyetin vazifesi doğrudan doğruya alakalandıran mevzularda konuşmuş olabileceğidir. Bu takdirde de iki ihtimal akla gelir, ya müspet (olumlu) şekilde yahut da menfi (olumsuz) şekilde konuşmuştur. Müspet muşsa bu bütün Türk milleti bundan memnun olacağı için, neler konuş-tuğunun neşir ve ilanını Halk Partisi Genel Sekreterinin fahr (övünçle) ve gururla yapması, gizlenecek bir tarafı olmadığı kanaati ile hareket etmesi lazım gelirdi. Eğer, Amerikan yardımının devamı ve sureti istimali (kul-lanımı) hakkında menfi mütalâalar serdetmişse (bildirmişse) böyle bir ihtimal, bize son derece teessür (üzüntü) vermekle kalmaz, milletin hak ve menfaatlerini sarih surette hiçe sayanlardan bu hak ve menfaatlerin hesabı da sorulmak iktiza eder (gerekir). Şahsı namına da olsa bir heyet namına da olsa böyle bir harekete tevessül etmek, demokrasi ve hürriyet anlayışına uygun mudur değil midir? Bunlar bir tarafa, fakat milli men-faatleri zarardide edeceği (zarar vereceği) için her şeyden evvel tereddüt-süzce mezmum addolunmak (ayıp sayılmak) lazımdır…

Amerikalılar Türkiye’ye yardım etmektedir. Bu yardımları, memnuniyet-le kabul ediyoruz. Çünkü bu yardım, mütekabil (karşılıklı) yardım adı verilen bir sistem dairesinde yapılmakta ve yalnız Türkiye değil daha birçok memleketler bundan faydalanmaktadır. Yardım miktarının mem-leketimizin sulh davasında oynadığı rolün ehemmiyeti ile mütenasip (orantılı) olarak artmasından ancak memnuniyet duymak icap eder. Ama gelen heyetin, bir müfettiş gibi hareket ederek, vaziyeti bir de muhalefet-ten sorduğu veya muhalefetin bu maksatla görüşmeğe davet edildiği zannını efkârı umumiyeye yaymak, hükümete tam bir itimat beslenme-diği kanaati yaratabilir.

(6)

Bunun içindir ki, vaziyeti Amerikan Büyükelçiliğinden sorduk ve dave-tin Amerikan Heyeti Reisinden gelmediğini öğrendik. Hadiseyi şayanı teessüf (üzüntü verici) görürüm. Hele bu mülakat, partinin resmi organ-larında müzakereye mevzu olmuş (görüşme konusu yapılmış) ise hadise, daha da vahamet kesbeder kanaatindeyim” (Kılçık, 1992: 154-157). Başbakan Menderes’in bu ayrıntılı değerlendirmesi, CHP yetkili-lerinin yabancı ülke temsilcileri ile doğrudan görüşme yapmasından hoşlanmadığını göstermektedir. Ancak eldeki bilgiler Satvet Lütfi Tozan’ın yazışmalarının, onun kişiliğinden mi yoksa CHP Genel Sekreteri’ne verdiği destek yüzünden mi izlendiğinin açıklanmasına olanak vermemektedir.

Metin Toker ve Özden Toker’in Mektupları

Metin Toker’in, Ulucanlar Cezaevi’nin “Ankara Hilton” olarak adlandırılan 9. ve 10. koğuşlarında kaldığı günlerde esas olarak eşiyle, kayınpederi İsmet İnönü ile yaptığı yazışmalar açılıp, okunmuş ve kopyaları alınmıştır. Bu mektupların içeriklerinin değerlendirilmesi bu yazının konusu dışındadır. Ancak eşler için, özellikle ikinci çocuk-larının doğumu öncesinde başlayan hapishane günleri zor, üzüntülü günlerdir6. Ziyaretler dışında sık yapılan yazışmalar moral kaynağıdır.

Özden Toker, mektuplarında eşinin sıkıntılarını bir ölçüde azaltacak günlük yaşam bilgileri aktarır. Bazen aile sofrasında konuşulanları, tanıdıkları kişilerin yaşamlarında meydana gelen değişiklikleri yazar. Konutlarının taşınma işlerini, bebeğin bakımını ayrıntılı olarak payla-şır. Metin Toker de hapishane günleri ve sağlık durumu hakkında bilgi verir. Siyasal gelişmelere ilişkin yorumlar yapar, duruşmalarda olan biteni aktarır. Af tartışmalarının yapıldığı dönemlerde kendisi için özel bir affa neden karşı olduğunu yazar. Bütün bunlar meraklı göz ve kulaklar için önemli bir bilgi kaynağı olmuş olabilir. Mektup örnekle-rindeki bazı satırların altlarının çizilmiş olması bunun göstergesi ola-rak değerlendirilebilir. Ancak bu bilgilerin herhangi bir amaca yönelik olarak kullanılıp kullanılmadığını söylemek zordur. Başbakanın o günlerdeki söylem ve eylemleriyle ilişkilendirilmesi gerekir. Daha ayrıntılı değerlendirmeler asılları İnönü Vakfı arşivinde bulunan mek-tupların tasnifinin tamamlanması ve kullanıma açılması ile mümkün olabilecektir. Vakıf yöneticilerinin izniyle bir tanesini görmek ve

(7)

örne-ğini almak Cumhuriyet Arşivi’ndeki kopyaları ile karşılaştırılmasına olanak vermesi açısından önemli olduğu gibi, bu mektupların kopya-larının çıkartıldığını anlamaya da yardım etmiştir (Belge-12, Belge-13, Belge-14, Belge-15, Belge-16, Belge-17).

Başbakanının Denetim Merakının Kaynağı

Yöneticiler, tarih boyunca, iktidarlarını sürdürebilmek için yönet-tikleri insanların ne düşündükleri bilmek istemişlerdir. Kişiler arasın-daki sohbet, dedikodu, mektup, telgraf, telefon, haber, elektronik posta haberleşmesi gibi her türlü iletişimin bütün yöntemler kullanıla-rak izlenmesi ve denetlenmesinin nedeni budur. Francis Dvornik’in (1974), iletişimin tarihi olarak devlet istihbaratının tarihini yazması da bu yüzdendir. Ama kapitalizmin gelişimi, burjuvazinin krala karşı verdiği basın özgürlüğü mücadelesi insan hakları evrensel bildirgele-rine özgürlüklerin genişletilmesi olarak yansımıştır. Elde edilen kaza-nımlar 20. yüzyılda sadece basın özgürlüğünün değil, kişinin haber-leşme özgürlüğünün de vazgeçilmez bir hak olarak uluslararası metinlere yazılmasını sağlamıştır7.

DP iktidara geldiğinde Türkiye bu uluslararası kuralları kabul etmişti ama çok partili yaşamın ilk başbakanı, pek çok başka örnekte görüldüğü gibi, kişisel iktidarını güçlendirme çabasına girdi. Kendisini buna toplumsal koşulların zorladığını düşündüğünün tanıkları vardır: Biz 1950’de işbaşına gelir gelmez basın kanununu ele aldık. Basın suçla-rında tevkifi kaldırdık. CHP zamanında gazetecilere kelepçe vuruluyor-du. Biz bunu kaldırdık. Adeta basın suçu bırakmadık. Sonra ne oldu? Ortalığı bir küfür, irtica ve komünizm edebiyatı kapladı. Mecbur olduk, önleyici tedbirler aldık. Ticaniler, komünistler ve küfür önlendi. Şahsa hakareti hâkimler anlamak istemedi. En ağır küfürler ya beraat etti veya 3-5 güne mahkûm edilip tecil olundu. Hâkimler teminatı mesuliyetsizlik şeklinde kullandılar. Bu böyle devam edebilir miydi? Bizim aldığımız tedbirler bunlara karşıdır… (Erim, 2005: 615).

Adnan Menderes konusunda bilinenler onun partisine ve Meclis grubuna egemen olduğunu, çevresindeki insanları yönetme

(8)

becerisi-nin giderek geliştiğini düşündürmektedir. Yönetmek için bilgi sahibi olmanın öneminin farkındadır ve gereğini yapmayı ihmal etmeyecek-tir. DP’nin kuruluş yıllarında, gençliğin fikir tartışması yapmaya alış-tırılması için Çankaya örgütünde yapılan çalışmaları gençlerin komü-nizmle mücadele etmelerini önlemek için girişim olarak niteleyen Menderes’e bu yanlış bilgileri nereden aldığı sorulduğunda, isim verirse haber kaynağını kaybedeceğini söylemesi önemlidir (Cerrahoğlu, 1996: 27-28). O yıllarda DP kurucularının yakın çalışma arkadaşı Bigat Piraye Cerrahoğlu’nun ulaştığı sonuç da ilginçtir:

Demokrat Parti ile tanıdığımız Menderes kendine çok güvenen, gerekli kişileri avucunda tutsak edecek kadar entrika bilen, ama çiftlik idaresi dışında ne hukuk ne de ekonomik bilgisi olan veya bu bilgileri sevmedi-ği için kullanmayan bir liderdi. Yüz yüze konuşurken çok tatlı dilli, arka-dan konuşurken ise zehir dilliydi. Tanrının kendisini lider olarak yarattı-ğına inanırdı. Bu nedenle de Türkiye Cumhuriyeti’nin gelmiş geçmiş bütün liderlerinden üstün olarak tanınmak tutkusundaydı. Bütün yete-neğini de bu yolda kullandı, ama imkânsızı başaramadı (7-8).

Adnan Menderes’in kişiliği üzerine pek çok tanıklık ve değerlen-dirme vardır. Eleştirel olanlar kadar savunanlar da vardır. Londra uçak kazasından sonra Dr. Cevdet Aykan’ın yazdığı İngiliz doktorun teşhisi bir uzman görüşüdür ama Menderes için hiç de iç açıcı değildir (436). Bakan arkadaşları Samet Ağaoğlu, Dr. Mükerrem Sarol önemli ayrıntılar aktarırlar ama onlar Menderes’in yakınındaki dostlarıdır. Ercüment Yavuzalp 27 Mayıs’ı önceleyen on beş ay özel kaleminde çalışmış bir diplomattır8. Bu tanıklıkların hepsinin haklı ya da doğru

yanları vardır ama Şevket Süreyya Aydemir’in Menderes’in Dramı baş-lıklı çalışmasından bu yana Menderes’le ilgili kapsamlı değerlendirme girişimi bulmak zordur. Farklı tanıklıkları amaca uygun olarak kullan-manın ötesinde ayrıntılı değerlendirmelere ihtiyaç olduğu kesindir.

Aslında DP dönemine ilişkin yayınların sayısı ile öğrendiklerimiz aynı oranda artmamaktadır. Cüneyt Akalın’ın Askerler ve Dış Güçler

Amerikan Belgeleriyle 27 Mayıs Olayı; Ayşe Asker’in Askeri Darbeye Doğru Demokrat Parti’nin Tahkikat Komisyonu Girişimi dışında genel

(9)

Demokrasi Yıldızı? M. Serhat Yücel’in Demokrat Parti’si, Hüseyin

Seyhanlıoğlu’nun Türk Siyasal Muhafazakârlığının Kurumsallaşması ve

Demokrat Parti ve H. Emre Oktay’ın Türk Tarihinin Kayıp Yılları bunlar

arasında sayılabilir. Birincil kaynaklara dayalı çalışmalarımız çok yavaş gelişmektedir. İkinci Dünya Savaşı sonrası koşullarının iktidara getirdiği DP’yi anlamak için batılı arşivlerin yeterince değerlendirildi-ğini de söylemek zordur.

Bu yazının konusu oluşturan özel mektupların açılıp okunması ve kopyalarının çıkartılması, tek başına DP’nin iletişim politikalarını açıklamaya yetecek bir örnek olmasa da dönemi ve Adnan Menderes’in yönetim anlayışını anlamaya yardım edecek bir ayrıntıdır. Bir başba-kanın özel kaleminde bulunan mektup örneklerinin onun bilgisi dışın-da oradışın-da bulunabileceğini düşünmek zordur. Bunun anayasayı ihlal suçu oluşturduğuna kuşku yoktur. Ancak bu suçu kimin işlediği tam olarak ortaya çıkartılmamıştır. Büyük olasılıkla istihbarat örgütünün işin içinde olması, 27 Mayıs sonrasında başlatılan soruşturmanın sür-dürülmesini engellemiştir. Demokratik toplumlarda yasaların egemen kılınması, basının özgür olması ve yargının bağımsızlığı yaşama ege-men olan temel ilkelerdendir. Demokrat Parti gibi daha dün Türk siyasal yaşamında belirleyici olan bir partinin kişilerin mektuplarını açıp okuduğunu öğrenmekte bu kadar geç kalmamalıydık. Ama öğrendikten sonra da araştırmaları geliştirme sorumluluğunu göz ardı etmemek gerektiğini akılda tutmalıyız. Aksi takdirde günümüzde yaşandığını yine tesadüfen öğrendiğimiz telefonların dinlenmesi olay-larının sorumlularını bulmak mümkün olmayacaktır.

(10)

Kaynakça

Ağaoğlu, Samet (2011). Arkadaşım Menderes. İpin Gölgesindeki Günler. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Akalın, Cüneyt (2000). Askerler ve Dış Güçler Amerikan Belgeleriyle 27 Mayıs

Olayı. İstanbul: Cumhuriyet Kitap.

Aksoy, Muammer (1960). Partizan Radyo ve DP. Ankara: Ayyıldız Matbaası. Alemdar, Korkmaz (2001). “DP ve Basın.” İletişim ve Tarih. Ankara: Ümit

Yayıncılık.

Asker, Ayşe (2013). Askeri Darbeye Doğru Demokrat Parti’nin Tahkikat

Komisyonu Girişimi. Ankara: İmge.

Aydemir, Şevket Süreyya (1969). Menderes’in Dramı. İstanbul: Remzi Yayınevi. Aykan, Cevdet (2003). Demokratik Süreç ve Anılar. Ankara: Grafiker Yayınları. Cerrahoğlu, Bigat Piraye (1996). Demokrat Parti Masalı. İstanbul: Milliyet

Yayını.

Çizmeli, Şevket (2010). Menderes Demokrasi Yıldızı? Ankara: Arkadaş. Dilipak, Abdurrahman (1990). Menderes Dönemi. İstanbul: Beyan Yayınları, 5.

Baskı.

Dvornik, Francis (1974). Origins of Intelligence Services. The Ancient Near East,

Persia, Greece, Rome, Byzantium, The Arab Muslim Empires, The Mongol Empire, China, Muscovy. New Brunswick: Rutgers University Press.

Erim, Nihat (2005). Günlükler 1925-1979. 2. Cilt. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Faik, Bedii (2003). Matbuat Basın Derken Medya. 2. ve 4.Cilt. İstanbul: Doğan Kitap.

İnönü, İsmet (2001). Defterler (1919-1973). 2. Cilt. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Kılçık, Haluk (1992). Adnan Menderes’in Konuşmaları, Demeçleri, Makaleleri. C. VIII. Ankara: Demokratlar Kulübü Yayını.

Oktay, Emre H. (2013). Türk Tarihinin Kayıp Yılları. 27 Mayıs: Bu Bir İhtilal

(11)

Sarol, Mükerrem (1983). Bilinmeyen Menderes. 1. Cilt. İstanbul: Kervan Yayınları.

Seyhanlıoğlu, Hüseyin (2011). Türk Siyasal Muhafazakârlığının Kurumsallaşması

ve Demokrat Parti. Ankara: Kadim Yayınları.

Toker, Metin (1991). Demokrasimizin İsmet Paşa’lı Yılları 1944-1973.

Demokrasiden Darbeye 1957-1960. Ankara: Bilgi.

Yavuzalp, Ercüment (1991). Menderes’le Anılar. Ankara: Bilgi Yayınevi. Yücel, M. Serhat (2001). Demokrat Parti. İstanbul: Ülke Kitapları.

(12)

Sonnotlar

1 Tozan hakkında bilgilerimiz çok sınırlıdır. Darüşşafaka Cemiyeti’nin en önemli vasiyet bağışçılarından biri olduğundan yayın organında (Darüşşafaka, Ekim 2010, 5, 21) yer alan kısa bilgiler şöyledir: “Satvet Lütfi Tozan, Bosna Hersek’in Trebine şehrinde köklü Resulbegoviç-Resulbeyzade sülâlesinin çocuğu olarak 1889’da doğdu. Bosna Hersek’in Avusturya-Macaristan İmparatorluğu tarafından işgal edil-mesinden sonra binlerce Bosnalı gibi ailesiyle İstanbul’a göç etti. İstanbul Askeri Rüştiyesi, Mercan İdadisi ve Hukuk Mektebi’nde okudu. 1904’te Mercan İdadisi’de okurken, Sultan II. Abülhamit yönetimine karşı Cemiyet-i İnkılabiye adıyla muhalif bir hareketin kurulmasına öncülük etti. II. Abdülhamit’in kız kardeşi Seniha Sultan’ın oğlu Prens Sabahattin’in 'teşebbüs-ü şahsi ve adem-i merkeziyet' fikirlerin-den çok etkilendi. Yazdığı eserleri inceleyen Satvet Lütfi, Prens Sabahattin’in özel kâtibi oldu. Dostlukları Prens Sabahattin’in vefat ettiği 1948 yılına kadar sürdü. Sultan II. Abdülhamit’e muhalif olan Satvet Lütfi, 1908’de II. Meşrutiyet’in ilanın-dan sonra da İttihat ve Terakki Partisi’nin karşısında yer aldı ve İttihat ve Terakki muhalifi Halaskâran-ı Zabitan Grubu’na üye oldu. Grup, Balkan Harbi sırasında hükümeti devirmek için harekete geçti ancak başarılı olamayınca Satvet Lütfi, 16 Mart 1913’te tutuklandı. Prens Sabahattin ile yakınlığı sayesinde mahkûmiyetten kurtulan Satvet Lütfi, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte siyaset sahnesinden çekilerek ticarete atıldı. İngiltere yararına İkinci Dünya Savaşı sırasında gösterdiği fedakârlık ve başarılardan dolayı İngiltere Kralı VI. George tarafından Honorary Officer of Bri-tish Empire nişanıyla ödüllendirildi. 11 Aralık 1971’de vefat etti.” (Bu kaynaktan haberdar olmamı sağlayan Darüşşafaka Cemiyeti Müzesi yetkilisi Canan Cürgen’e teşekkür borçluyum). Chronicle dergisini kaynak gösteren bir internet sitesi (http://www.on5yirmi5.com/biyografi/kultur-sanat/tarih/128000/satvet-lutfi-tozan-kimdir.html) doğrulanmaya ihtiyaç duyan bilgiler aktarmaktadır. Satvet Lütfi Tozan 1940-1942 yılları arasında Finlandiya’nın İstanbul Fahri Başkonsolosluk görevini yürütmüştür.

2 Kasım Gülek (1905-1996), CHP Genel Sekreteri (1950-1959). 3 Metin Toker (1924-2002), gazeteci, İsmet İnönü’nün damadı.

4 Anayasanın 81. maddesi postalara verilen kâğıtların, mektupların ve her türlü ema-netlerin yetkili sorgu yargıcı veya yetkili mahkeme kararı olmadıkça açılamayacağı-nı ve telgraf ve telefonla haberleşmenin gizliliğinin bozulamayacağıaçılamayacağı-nı öngörmekte-dir.

5 Cumhuriyet Savcılığı’nın yaptığı soruşturmada ifadelerine başvurulan infaz memurları mektupların kopyalarının hapishanede alınmadığını söylemişlerdir. Mehmet Ünsal fotokopilerin postahanede emniyet tarafından alınmış olabileceğini beyan etmiştir. Kemal Günal da şehir içinden ve ekspres olarak postalanmasına rağmen mektupların 2-3 gün sonra ulaştığını, gecikmenin postanede fotokopi

(13)

alın-ması yüzünden olmuş olabileceğini söylemiştir (Cumhuriyet Arşivi, 28/7/1960 010/09/122). Konu Yassıada duruşmaları sırasında gündeme geldiğinde, Başbakan Adnan Menderes’e sorulmuş; o mektuplardan haberi olmadığını söylemiştir (Toker, 1991: 187). Toker, Menderes’in konuya ilişkin şu yanıtı verdiğini aktarır: “Metin Toker’le hanımı Özden Toker arasında teati edilen mektupların bir kelimesini oku-madım ve bunların büromdan çıktığını ilk defa sizden işitiyorum. Belki Metin Toker’in cezaevinde bulunduğu sırada bu mektupların örnekleri alınmış ve Dahiliye Vekaletince hususi kalem müdürlüğüne verilmiş olabilir. Fakat benim böyle bir şey-den katiyen malumatım yoktur.” Savcılık mektupların cezaevinde değil, postanede açıldığını düşünmektedir. Kanıt olarak da idareye geç teslim edilmelerini göstermek-tedir (Belge 4).

6 Samet Ağaoğlu Adnan Menderes’in gazetecilerle ilişkisinden söz ederken kavgaları, küskünlükleri çabuk unuttuğunu, açılmış hakaret davaları sonunda mahkûm edi-lenlerle ilgilendiğini, af veya ceza yerini hapishaneden hastaneye çevirmek yolunu aradığını yazıyor. “Rahmetli Hüseyin Cahit böyle affedildi. Metin Toker cezasının büyük kısmını Ankara Gülhane Hastanesi’nin lüks bir odasında böyle geçirdi. 1964’te Ankara Hapishanesi’nde, Menderes’in Metin Toker’i, hatta sağlık kurulunun raporu alınmadan hastaneye göndermesi için müdüre doğrudan doğruya kendisinin telefon ettiğini anlatmışlardı. Müdür, Başbakanlık Özel Kalemi’nin Başbakan’ın ken-disiyle görüşeceğini söylediği zaman heyecanla dolu bir şaşkınlık geçiriyor. Adnan Bey Metin Toker’in hemen hastaneye sevkini istemekte. Müdür buna yetkisi olmadı-ğını, savcıdan emir gelmedikçe yapamayacağını söylüyor. Menderes, 'Emir gelecek, siz yapın' diye dayatıyor. Talimat da bir saat sonra yetişiyor. Kim bilir, Adnan Bey bu telefonu yaparken belki yanında bu iş için ricaya gelmiş İnönü vardır.” (2011: 103-104).

7 Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (1950) herkesin görüşlerini açıklama ve anlatım özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kanaat özgürlüğü ile kamu otoritelerinin müdahalesi ve ülke sınırlarını söz konusu olmaksızın haber veya fikir alma ve verme özgürlüğünü de içerir (madde 10).

8 “Birlikte çalışmaya başladıktan kısa bir süre sonra edindiğim ve sonradan da aynen muhafaza ettiğim izlenim, Menderes’in Türkiye’yi kalkındırmak gibi bir misyona sahip olduğuna yürekten inanmış olduğudur. Davasına olan inancında içtenliği ve bunu gerçekleştirmek için gösterdiği azim ve heyecanı bence kuşku götürmez. İkin-ci inancı da, bu davasının gerçekleştirilmesine, muhalif basını da dahil, amansız muhalefetin engel olduğudur. Benim çalıştığım dönemde bu inanç tehlikeli bir sap-lantı halini almıştı. Hatta diyebilirim ki, muhalefetle mücadele, bu dönemde her şeyin üstünde bir öncelik kazanmıştı… O zaman, radyoda her akşam radyo gazetesi diye bir program vardı. Son aylarda bu programdaki konuşmaların hemen hemen tümünü Başbakan yazıyordu. Tabii konuşmaların ana teması, muhalefete hücum idi…” (1991: 101).

(14)
(15)
(16)
(17)
(18)
(19)
(20)
(21)
(22)
(23)
(24)
(25)
(26)
(27)
(28)
(29)
(30)

Referanslar

Benzer Belgeler

We then use the form factors calculated via light cone QCD sum rules in full theory to analyze the differential branching ratio and lepton forward-backward asymmetry of this

Volatility index, gold price, inflation, brent oil price, money supply, Bovespa index, gross domestic product and industrial production index are used as macro factors

Table 1 presents the average daily and cumulative abnormal returns for the banking firms, insurance firms and the whole sample for the event window (30 trading days following

We report the values of the masses and vector self energies of the spin- 1=2 doubly heavy baryons at saturation nuclear matter density, ρ sat ¼ 0.11 3 GeV 3 , and compare the

Expected yields after the fit compared to data in the five control regions (CR), used to constrain the t¯ t, Z, ZZ and W Z backgrounds, the three signal regions in the

R 2 sistematik hata ile yüklü bir istatistik olup, sistematik hata düzeyi, sabit ba ğımsız değişken sayısı için, R 2 de ğeri yükseldikçe ve/veya örnek büyüklü

Doğan Atılgan Ankara University Muharrem Özen Ankara University Ertan Gökmen Ankara University Hasan İşgüzar Ankara University Ercan Beyazıt

Kuramsal yaklaşımların hayattan kopuk olduğu ön-kabulünden yola çıkarak hayata dair yararlı bilgiler sunduğunu iddia etmek, kişisel gelişim yazınının başat