Taha Toros Arşivi
Nazik, hoşsohbet ve zeki Anadolu efendisinin iki çehresi
Prof. Dr. JALE BAYSAL________ Reşat Nuri. 25 Kasım 1889’da İs tanbul’da doğmuş, 7 Aralık 1956’da kanser tedavisi için gittiği Lond ra’da ölmüştür. Mezarı İstanbul’da, Karacaahmet’tedir. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarını, askeri doktor olan babasının yanında, Anadolu kasa balarında geçirdi. İlk ve orta öğre niminin bir kısmını Çanakkale’de gördükten sonra İzmir Frerler Mek- tebi’nde okudu. 1912’de İstanbul Darülfünunu’nun Edebiyat Bölü- mü’nden mezun oldu.
Eserler eşi tarafından
yeniden basıldı__
1913’te Bursa Sultanisi’nde Fran sızca öğretmeni olarak hayata atıl mış, öğretmenlik hayatına çeşitli okullarda devam etmiştir. 1931’de Milli Eğitim müfettişi olmuş, 1939- 1943 yılları arasında Çanakkale m ille tv e k illiğ in d e bulunm uş. 1954’te Paris kültür ataşeliğine geti rilmiş, sonra da emekli olmuştur.
Yazı hayatına, “Eski Ahbap” adlı uzun h ikâyesini yayım layarak 1917’de başladı. 1918 yılı içinde ti yatro eleştirileri ve araştırma yazı lan yayımladı, bunlann yanında ba zı dergilerde hikâyeleri de çıktı.
1922’de Çalıkuşu romanının Vakit gazetesinde tefrikası ile ünü geniş bir çevreye yayıldı.
Yazar
►Reşat N uri’nin bütün eserlerinde dekor olarak taşra kasaba ve şehirleri,
çevre, tip, çeşitli sorunları ve görüşleri ile A nadolu atm osferi görülür.
Güntekin, M eşrutiyet dönem inin, cum huriyetin kuruluş yıllarının ve 1956’ya
kadar bundan sonrasının tanıklığını yaptı.
ve öğretm en Reşat Nuri Güntekin
Yazdığı, çevirdiği, kitap biçimine girmiş veya dergi, gazete sayfala rında, tiyatro repertuvarlarında kal mış eserlerinin toplamı 100’ü bul maktadır. Çevirileri arasında Emile
Zoia’dan “Hakikat” ve bir Fransız yazardan “ Hazretî Muhammed’in Hayatı” vardır. Eserlerinin tam lis tesi Türkan Poyraz ve M uazzez Alpbek’in ortak yayınları “ Reşat Nuri Güntekin, Ankara, 1957” de görülebilir. Eserlerinin tamamına yakın bölümü, ölümünden sonra eşi tarafından yeniden bastırıldı.
Behçet Necatigil, “Reşat Nuri’nin bütün eserlerinde dekor olarak taş ra kasaba ve şehirleri, çevre, tip, çe şitli sorunları ve görüşleri ile Anado lu atmosferi görülür” diyor. (Behçet Necatigil, Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü. Eklerle 14. basım. İstan bul, Varlık Yayınları, 1991).
Reşat Nuri Güntekin, insanları, çevre koşullan ve sorunları ile İkin ci Meşrutiyet döneminin, cumhuri yetin kuruluş yıllarının ve 1956’ya kadar bundan sonrasının da tanıklı ğını yaptı.
Roman ve hikâyelerinde hem duygusal hem toplumsal bir bakış sergiledi. Doğal ve canlı, sağlam Türkçesi, duygusal tavrı, aydınlar yanında az okumuşlarca da çok çe kici bulunmasını sağlamış çok ge niş bir okuyucu çevresi bulmuştur.
►Reşat Nuri Güntekin,
1913 ’te Bursa
Sultanisi’nde Fransızca
öğretmeni olarak hayata
atılmış, öğretmenlik
hayatına çeşitli okullarda
devam etmiştir. 1931 ’de
Milli Eğitim müfettişi
olmuş,
1939-1943 yılları arasında
Çanakkale
milletvekilliğinde
bulunmuş. 1954’te Paris
kültür ataşeliğine
getirilmiş, sonra da
emekli olmuştur.
Safderunca bir idealizm ve roman tizm örneği veren okul piyesleri dı şında, dikkatli gözlemciliği, zekâsı, esprisi, insan anlayışı ve insancıllı ğı, yargılama gücü ve hoşgörür gü lümseyişi ile T ürkiye’nin Çeho- vu’dur diyebiliriz.Reşat Nuri’nin yazarlığından bir örnek vermek için, “ Yeşil Gece”yi seçtim. Karayobazlığın, softalığın, hurafeciliğin, dindarlık perdesi altı na gizlenen yalancılığın ve
düzen-Reşat Nuri Güntekin
bazlığın, bunların yanında da halis ve temiz Müslümanlığın ne olduğu nu Türkiye koşullan içinde somut olarak görebilmek için başvurulabi lecek en iyi kitap, “Yeşil Gece”dir. (Reşat Nuri Güntekin, Yeşil Gece. İkinci basılış, İstanbul, İnkılap ve Aka Kitabevleri, 1963).
“Yeşil Gece”, Şahin adlı bir köylü çocuğunun hayat hikâyesini anlatır. Babası ölen, memleketinde yoksul bir ihtiyar anasından başka kimsesi
kalmayan Şahin, anasını beslemek için birkaç ay çobanlık eder, fakat o vakte kadar devam ettiği medrese deki hocaları çocukta büyük istidat gördüklerinden ziyan olmasını iste mezler.
İstanbul’da bir medresede öğreni mini sürdürmesine yardımcı olurlar.
“ Kendi haline bırakılsavdı hayatın dan memnun bir çiftçi veya çoban; büyük vakalar ve meseleler karşısın da birçok ilim ve idare adamların dan daha sağlam hükümler verdiği ni görüp şaştığımız halk adamların dan biri olurdu.” (s. 15)
Zihnindeki korkunç sualler
Zeki, akıllı, düşünen insan olarak Şahin, İstanbul’daki medresede, ho caları, müderrisleri, softaları, sınıf arkadaşlarını, onların dar ve karan lık iç dünyalarını tanıdıktan sonra yavaş kavaş kuşkulara kapılır, zih ninde korkunç sualler uyanır:
“En eski tarihlerden beri din, da ima zulme ve fesada alet olmuştur. Asırlardan beri yeşil ordunun geçti ği yerlerde ebedi bir yeşil gece hü küm sürmüştür... Bir kanun ki ebe- diyyen fena tatbik edilir, cins cins su iistimallere, zulümlere âlet ve vesile olur, o kanunun doğruluğundan ve kanun koyucunun yüksek kudretin den şüphe etmek caiz olmaz mı?”
(s.26-27)
Biraz daha ileriye gider:
“Demek ebedî hayat muhakkak değildi. Bu dünyada sevilip kaybedi len, istenip ele geçirilemeyen şevlere başka dünyada kavuşmak ümidi de zayıftı. İnsan, bin mihnet içinde ka padığı gözlerini belki başka âleme açmayacak ve dalından düşmüş bir kuru yaprak gibi toprakta çürüyiip gidecekti” (s.27-28)
Kahramanımız Şahin, bunalım dan kurtulmak için hocalarına, on lardan daha büyük müderrislere, en sonunda “Nizâ-ı İlm ü Din”yazarına
(Ahmet Mithat Efendi’nin Draper çevirisi anılıyor) kadar her tarafa başvurur. Reşat Nuri’nin, adını an madan tanımlamasını verdiği A h met Mithat Efendi şöyle der:
“Derdini anlamadım sanma Mol la, itikat inkılâbı inkılâpların en buhranlısıdır. Hemen Allah muinin olsun.” (s.31)
Sonunda Şahin Efendi şöyle dü şünür:
“Akıllara, vicdanlara, şimdiye ka dar hep bu medreseden yetişenler rehberlik ediyorlardı. Bu adamlar memlekete karanlıktan gayrı ne gö türebilirlerdi ki?” (s.34) Ve şu nok taya ulaşır:
“Yıllar geçtikçe bu; kimse ile da vası olmayan, her şeyi hoşgören, şen, şakacı, munis softada bir ikinci çeh re göründü: M uallimliğe yeni bir din gibi inanan, onun mukaddes aş kına için için vanan, ateşli bir havari çehresi.” (s.38)
“Hayatlarımızın akıbeti meşkûk... Ö ldüğüm üz dakika karanlık bir uçuruma yuvarla nıp gideceğiz... Bi naenaleyh, hem cinsim ize hizmet etm ek istiyorsak onlara bu kısa ha yatı insanca bir tatlılıkla geçirtme nin çaresini bulmalıyız... Okuma yan, anlamayan insanların mesut ol- m alarına nasıl im kân v e r ilir ? ”
(s.39)
“ En iyisi şu ki çocuklara yalnız müspet bilgileri öğretmekle iktifa et meli. Bu nevi bilgileri iyi hazmetme nin neticesi olarak insanda doğacak kanaat hiç şüphesiz kanaatların en iyisidir.” (s.39)
Böylece Şahin Efendi medreseyi bırakıp D arülm uallim i’ne girer.
“ İlkmektep” hocası olur. Bir Ana dolu kasabasında kendisinin ve bu kasabanın acıklı kaderini yaşar.
“ Yeşil G e ce” bize Reşat Nuri Güntekin kişiliğinin ana damarla rından birini de açıklamaktadır: Öğ retmenlik!..
Bu damar, bir öğrenciyi anlatı mında en açık, en keskin bir biçim de kendini belli ediyor:
“Namık ismindeki bu çocuk, ateş gibi bir şevdi... Her şeyi anlamak is ter, içindeki yaşamak zevki taze bir kaynak gibi sebepsiz sevinçler, kah kahalar, yaramazlıklarla durmadan akıp taşardı.” (s.75)
Reşat N uri’ye, bu kibar, nazik, sevimli, hoşsohbet, akıllı ve zeki Anadolu efendisine, bu değerli öğ retm ene. ülk em iz adına, s a n dığımızdan çok daha fazla şey borç luyuz.