• Sonuç bulunamadı

Hamidiye kahramanı Rauf Orbay

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hamidiye kahramanı Rauf Orbay"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAHİFE İKİ

V".

? /¡>i s

r - V

HANİDİYE KAHRAMANI

RAUF ORBAY

O ’nu geçen yıl, bugünlerde toprağa verm iş­ tik. Vatanseverlik, cesaret ve fedakârlık, doğru­ luk, memleket ve kişisel onurunu her şeyden üs­ tün tutan örnek bir insan, büyük dâvaların yürü­ tücüsü mükemmel bir devlet adamı olarak tarih ■sahifclerini süsliveceğine inandığımız Rauf OR- B A Y ’ın «H AM İDtYE K AH RAM AN I» sıfatı, deniz subaylığından istifasından sonra bilhassa M illî M ücadele ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında, devlet ve milletine m illetvekili, bakan ve başbakan ola­ rak önemli hizmetler ifa etmesine rağmen, bütün bu unvanların üstünde kalmış ve kendisi daima bu şekilde anılmıştır. Onun içindir ki, biz de ya­ zımızın başlığına bu Ölümsüz unvanını koyduk ve hayat hikâyesini daha ziyade bu yönü ile anlat­ mağa çalışacağız.

Hakikaten, Balkan Savaşının en ümitsiz gün­ lerinde, Ege ve Akdenizdeki cesur akınlariyle gö­ nülleri saran ve Türk milletinin teselli kaynağı olan Hüseyin Rauf O RBA Y 1880 yılında Istan- bulda dünyaya gelmiş olup babası, sonradan Şû­ rayı Bahrî Reisi ve Ayan üyesi olan Ferik (K ora­ m iral) Mehmet M uzaffer Paşa, annesi Hayriye Rüvcyde Hanımdır. Ailece oturdukları Cibali’de ilkokulu bitirdikten sonra babasının komodor olarak görevli bulunduğu Trablusgarp’ta askerî rüştiye (ortaok u l) yi ikmal etmiş ve baba mesle­ ğine hevesli olarak 14 mayıs 1893 te Heybeliada Bahriye Mektebinin idadi (lise) birinci sınıfına kaydettirilmiştir. 14 mart 1897 de şâkirdan (h ar­ biye) sınıfına geçen Hüseyin Rauf, 30 mart 1899 da sınıfının sekizincisi olarak mühendis (teğm en) rütbesiyle okuldan mezun olmuş, HEYBETNÜMA okul gemisindeki eğitim ve stajdan sonra SELİ­ MİYE firkateynine, kısa bir süre sonra da İdare-i Mahsusa’nın G ARP vapuru seyir subay yardım cı­

lığına atanmıştır.

1 Ekim 1900 tarihinde MAHMUDİYE zırhlısı seyir subay yardım cılığına nakledilen Teğmen H. Rauf, 9 nisan 1901 de üsteğmenliğe yükseltil­ miş, 28 kasım 1901 de ABDÜLHAMİD torpitosu II. komutanlığına tâyin edilmiştir. 1902 martında FETHİYE gemisine atanan Üsteğmen H. Rauf, 23 nisan 1904 te yüzbaşılığa yükselmesinden bir süre sonra 24 ağustos 1904 te MESUDİYE zırhlısı­ na nakledilmiş, mükemmel İngilizce bilmesi ve subay çıktığından itibaren bulunduğu görevlerde başarıları ile dikkati çekmesi itibariyle, MECİ­ DİYE kruvazörünü Amerikadan İstanbula getirip Donanmada müşavir olarak alıkonulan ve sonra da Padişah tarafından paşalık tevcih edilen Am e­ rikalı kaptan BUKNAM Beyin müşavir ve tercü­ manlığına verilmiştir. İki yıl bu görevde kalan ve arada nakliye gemileri satın alınması ve gemi inşa tezgâhlarında incelem eler yapması için İngil­ tere ve Am erikaya gönderilen Yüzbaşı Rauf Bey 28 ekim 1906 da ASARI TEVFİK zırhlısına atana­ rak Alm anya’da K iel tersanesinde onarılıp yeni­ leştirilen bu gemiyi yurda getirecek subaylarla Almanyaya gitmiş, bu arada 8 ocak 1907 de sol ko-■ lağalığa (kd. yüzbaşı) yükselmiş ve 2 mart 1907

tarihinde de PEYK İ ŞEVKET gemisi komutanlı­ ğına atanmıştır.

Kolağası Rauf Bey, bu gemi ile Sisam Adasın­ da çıkan karışıklıkların bastırılmasına memur edi len filotilla arasında görev almış, 14 kasım 1907 de sağ kolağası (ön yüzbaşı) olmuştur. 31 mart (İS nisan 1909) olayından sonra Hareket Ordusu­ nun İstanbula gelmesinde aynı gemi ile harekâta katılan Rauf Bey, 5 mayıs 1909 tarihinde HAM t- DİYE kruvazörü komutanlığına atanmış, meşru­ tiyet inkılâbından sonra çıkarılan bir kanuna is­ tinaden yapılan askerî rütbelerin tasfiyesinde rüt­ besi sol kolağalığa indirilip, Bahriyede sağ ve sol kolağa rütbelerinin 25 mayıs 1909 tarihli irade ile kaldırılması üzerine 7 ağustos 1909 da yeniden ko- lağaiığa (1. sınıf yüzbaşı) terfi etmiştir. Rauf Bey, 7 mayıs 1910 da tahta çıkan İngiltere Kıralı G eor­ ge V. in taç giyme merasiminde ve bu münase­ betle yapılan denizde geçit töreninde HAMÎDİYE ile Türk Donanmasını temsil etmiş ve bütün dün­ ya bahriyelerinin katıldığı bu törenlerde büyük takdirler toplamış, 7 ağustos 1910 da da Arnavut­ luk isyanını bastırmak için yapılan harekâta ka­ tılmıştır. 1911 Italyan harbinde Trablusgarba si­ lâh ve cephane şevkinde görev alan Hamidiye Komutanı, Ralkan Savaşına takaddüm eden gün­ lerde M ecidiye ile birlikte Karadenizdeki askerî nakliyatın korunmasına ve Bulgar sahillerinin gözetlenmesine memur edilmiş ve harbin ilânın­ dan sonra da bu sahillere taarruzla Varna ve do­ laylarını bombardıman etmiştir. Bu arada 22 ka­ sım 1912 gecesi bir torpito isabeti alan gemi, tür­ lü tehlikeler içinde istanbula kadar gelmeyi ba­ şararak Haliçte tamire girmesi itibariyle Rauf Bey, 17 aralık 1912 deki neticesiz İmroz muhare­ besinden sonra Çaııakkaleye çağrılarak 19 aralık 1912 de, Başkomutan Vekili ve Harbiye Nâzın Nâzım Paşanın başkanlığında yapılan toplantıya katılmış ve bu toplantıda, Donanma kuruluşunda bazı değişiklikler yapılarak Rauf Beyin komuta edeceği, M ecidiye ile dört muhripten ibaret bir keşif grupunun kurulması kararlaştırılmıştır. Doğ ruca Başkomutan Vekâletine bağlı ve «Müstakil I. Fırka» adını alan bu grup ilk defa 22 aralık 1912 de Boğazdan çıkarak yaptığı keşif harekâtında (D elph in) adındaki Yunan denizaltı gemisini işe yaramaz hale getirmiş ve Bozcaada bombardıma­ nı ile, Yunan Donanmasının ileri bir üs olarak Bozcaadadan faydalanmasına engel olmuştur. Bu tecrübe, Rauf Beyin, seyyaliyeti haiz bir birlikle daha çok iş görüleceği inancını kuvvetlendirdiği ve herkese de ispat ettiği gibi bu harbte Türk D o­ nanmasına düşen görev, Ege Denizi ve Akdenizde Yunan Donanmasını imha ederek deniz egemen­ liğini sağlamak ve bu şekilde Yunanistanın, sa­ vaşın hemen başında işgal ettiği adaları geri al­ mak ve ayrıca denizden ulaştırmasını vurmaktan ibaret olması ve bu görevin ise mevcut gemiler­ le başarılmasına asla imkân bulunmadığı anlaşıl­ ması itibariyle bu görevi gemisiyle yalnız başına başarmağı düşünmüş ve bu konuda hazırladığı plânını Donanma Komutanına sunmuştur. Buna göre, HAMtDİYE ile Akdcnize açılacak, Yunan sahillerini bombardıman edecek, asker ve eşya nakleden gemileri batıracaktı. Bu takdirde Yuna­ nistan. sahillerinin ve denizden ulaştırmasının güvenliğini sağlamak için HAMİDtYE ile başa çıkabilecek kudretli gemilerinden mürekkep bir filoyu H AM tD tYE’ııin izlenmesiyle görevlendi­ rince, Ege Denizinde Türk Donanması üstünlük kazanarak, bir şeyler yapabilmek imkânına sahip olacaktı. Bu plân Başkomutanlık genel karargâhı tarafından uygun görülmüş ve 13 ocak 1913 günü Rauf Bey, Amiral gemisi BARBAROS’a çağrıla­ rak plânın uygulanması hakkındaki emir kendi­ sine tebliğ olunmuştur. Donanma K om utanlığı­ nın emri ayncıı şöyle idi :

«Donanmayı hümâyûnun harekâtını kolaylaş­ tırmak için hükümeti seniyemizce Bahrisefit ve Yunanistan sevahilinde başkumandanlık vekâle­ ti celilesinin emir ve tensibi veçhile akın harekâ­ tı icrası münasip görülmüş ve bu husus için H A- MÎDÎYE kruvazörü hümâyûnu tensip edilmiştir. Ahvali hava ve zulmeti leyi müsait görülünce ha­ reketle vazifeye başlamanız tavsiye olunur.»

Böylece tarihî görevini almış olan H AM tDt- YE, 32 yaşındaki gcııç komutanının önderliğinde

Amiral Fahri ÇÖKER

Taha Toros Arşivi

• i.. ■ ■■■ ■ ■a* ■ «• a ■ İM ■ m a a a a

hemen ertesi gün Çanakkale’den hareketle Boğaz önündeki Yunan ablukasını başarı ile yarıp deni­ ze açılmış, 15 ocak 1913 sabahı Yunan adalarının arasından geçerek önemli bir deniz üssü olan ŞI­ RA limanını bombardıman ve civardaki barut fabrikası ve cephane depolarını tahrip etmiş ve limandaki M AKEDONYA yardımcı kruvazörünü batırmıştır. Bu olay, Yunanistanda heyecan uyan dırmış ve P irc’nin de aynı âkıbete uğrıyacağına inanan Yunan Donanma Komutanlığı, Lonki sını­ fı dört muhribi H A M lD lY E ’nin takibine memur etmiştir. Sayısız Yunan adaları arasından geçerek Giride doğru yol alan Rauf Bey, hiçbir Yunan harb ve ticaret gemisine tesadüf etmeden üç gün ticaret yolları üzerinde seyirden sonra 18 ocakta Beyrut limanına demirlemiş fakat AV ERO F’un Doğu Akdenizde bulunduğu haberi üzerine h e­ men denize açılarak kömür ikmali için Port Sait'e gelmiştir. Ingilizler, geminin ancak ve nihayet beş gün limanda kalabilmesine müsaade ettikle­ rinden HAM İDİYE, alabildiği köm ürle K ızılde- nize geçmiş ve m uhtelif yerlerde ikmalini yaptık­ tan sonra 10 şubatta tekrar Akdenize çıkmıştır. Rauf Beyin amacı, A driyatik’e bir akın yaparak Arnavutluk sahillerini abluka eden Yunan gemi­ lerini vurmak olduğu için, o tarafa yönelm iş, üç gün sonra Otranto Boğazına yaklaştığı sırada çı­ kan şiddetli bir fırtına, geminin seyrine devam ı­ na imkân verm ediği için M alta’ya sığınmağa m ec­ bur olmuş, bu arada hem kömür ikmalini yapıp ve hem de bazı makine ve kazan ârızalarını gide­ rerek 17 şubat gecesi tekrar Akdenize açılmıştır. Ancak, Malta’ya girişi Yunanlılar tarafından ha­ ber alındığı için Yunan sularında beklendiğini öğrenen Rauf Bey, A driyatik’e gitmekten vazge­ çerek Yunanlıların denizden ulaştırmasına engel olm ak amaciyle ticaret yollarında dolaşmağı uy­ gun görmüş ve 6 marta kadarki seyrinde yine bir Yunan harb ve ticaret gemisine raslamamıştır. Bu arada m uhtelif lim anlara uğrıyarak ikm al ya­ pan HAM İDtYE, 8 mart günü Silifke civarındaki Papadola mevkiinden hareketle A driyatik’e doğ­ ru yol almağa başlamıştır.

İki gün sonra pervasızca Yunan sularına giren gemi, 11 martta Otranto Boğazını geçmiş ve yaka­ ladığı bir Yunan şilepini, personelini gemiye al­ dıktan sonra mahmuzlayarak batırmıştır. 12 mart­ ta, cepheye sevkedilecek Sırp askerlerinin toplan­ ma yeri olan DRAÇ limanı ve dolaylarını bom­ bardıman ederek Sırp çadırlı ordugâhını yerle bir etmiş, bundan sonra civardaki SİNGİN limanına sokulan Rauf Bey, liman dışı ve içinde Işkodra cephesine sevkedilmek üzere bindirilmiş Sırp as­ keri ve cepane yüklü dokuz Yunan şilepini top ateşiyle batırmıştır. Burada da işini tamamlıyan HAMİDİYE 13 mart 1913 gecesi sağ salim Otronto Boğazını aşarak Adriyatikten çıkmış ve Doğu Ak­ denize yönelmiştir. 16 martta İskenderiyede hal­ kın coşkun gösterisiyle karşılanan Rauf Bey, er­ tesi gün hareketle Gazze’ye demirlemiş ve üç gün istirahatten sonra 22 martta Beyruta gelerek ik­ mâlini yapmıştır. İki gün sonra tekrar denize açı­ larak Doğu Akdenizde dolaşan HAMİDİYE, iki hafta içinde hiç bir düşman gemisine tesadüf et­ memekle Akdenizin hâkimi olduğunu fiilen ispat etmiş, fakat o güne kadar yapmış olduğu 10.000 millik seyir, kazan ve makinelerin muhakkak tâ- tâmirine ihtiyaç gösterdiğinden, Başkomutanlıktan bu onanının Cidde veya Kameron’da yapılması emredilmekle 8 nisan 1913 günü kanala giren HA­ MİDİYE, 16 nisanda Kameron’a demirlemiştir.

Bu arada Yemen’de çıkan karışıklıklar dolayı- siyle geçici olarak Yemen Valisi emrine verilen gemi, 8 mayısa kadar âsi şeyh İdris ile hükümet arasındaki temaslarda görev almış ve temaslardan bir netice çıkmayınca 11 mayısta Kameron’a dön­ müştür. Gemiyi geçici onarımlarla göreve sevket- mek imkânsızlığı karşısında Rauf Bey, Başkomu­ tanlığa ve Bahriye Nezaretine başvurarak yurda dönülmek üzere müsaade istemiş, fakat barış an­ laşması kesin bir şekil almadığından emir veril­ medikçe hareket edilmemesi bildirilmesi üzerine Rauf Bey, 21 haziranda Süveyşe gelmiştir. İki ay burada emir beklemiş, fakat bir netice alınama­ ması üzerine Rauf Bey, bütün sorumluluğu yük­ lenerek 21 ağustos 1913 de Süveyş’den hareket et­ miş, Port Sait’de kömür aldıktan sonra ertesi gün, ancak 11 mil süratle Çanakkaleye doğru A k­ denize açılmıştır.

Süveyş limanında emir beklediği sırada 2 temmuz 1913 de Korvet Kaptanlığı (Binbaşı) na yükselmiş bulunan Rauf Bey, Sisam Adası civa­ rında iskele ana makinenin de elden çıkması ile 5,5 mil süratle yoluna devam ederek 26 ağustosta tzmire gelebilmiştir. Terfi emri burada kendisine tebliğ olunan Rauf Bey, «bir varlık gösterilmiş ise bunda ere kadar bütün arkadaşlarının aynı ölçü­ de hisseleri bulunduğundan yalnız kendisine tev­ cih edilecek rütbeyi kabul edemiyeceğini» Başko­ mutanlığa bildirmiş, tznıirde on gün kalarak ârı- zalarını gideren HAMİDİYE, eylül günü akşamı ertesi sabah Çanakkale Boğazından içeri girmiş, törenle karşılanmıştır. HAMİDİYE akına başladı­ ğından itibaren kendisini her limanda bir gölge gi­ bi tâkip edip ikmalini yapmasına çalışan Piyade Binbaşısı Ömer Fevzi Bey (Rahmetli Fevzi Mar- dinî) Başkomutan adına «hoş geldiniz» demiş, Ça- nakkalede demirli donanma personeli ve halk HAMİDİYE’nin dönüşüne bayram yapmışlardır. O akşam Çanakkaleden hareket eden kahraman HA­ MİDİYE, 7 eylül günü tâ Yeşilköyden itibaren eapurlar ve sandallarla denizi dolduran İstanbul­ luların heyecanlı karşılamasiyle Dolmabahçe önü­ ne gelmiş ve alay sancaklarını çekip top atmak suretiyle şehri selâmlamıştır.

Türk Donanmasının idaresinin kayıtsız ve şart­ sız Almalılara bırakılmış olmasından Bahriye Nâ­ zın Cemal Paşa ile daimî ihtilâf halinde bulunan Rauf Bey, 5 haziran 1918 tarihinde verdiği ve «... bi­ dayeti harbdcıı beri donanmanın gerek teşkilât ve gerek kumanda ve şevki idaresindeki icabatı haki­ kiye! vatanla kat’iyyen gayri kabili telif ve gayri kanuni vaziyetlerle ahvali de her an mâkamı ne­ zareti celilerine arz ve esbabı islâhini teklifte ku­ sur etmedim. Bu baptaki mâruzâtım, her defasın­ da muhik görülerek kabul edilmiş ve fakat hiç bir zaman mevkii fi’Ie vaz edilmemiştir. Binneti- ce Bahrtye-i Şâhaneııin kablelharb haiz bulundu­ ğu mânevi ve maddî faaliyeti müsmire imha edi­ lerek gerek zabıtan ve efrad ve gerekse siifeni harbiye itibariyle bugünkü muzir ve elim şekil hâsıl olmuştur» mealindeki bir dilekçe ile Deniz Kurmay Başkanlığından istifa etmişse de Cemal Paşa « Vezaifi askeriyeden istifa etmek selâhiyeti kanunen mevcut değildir.» gerekçesiyle istifayı kabul etmemiştir.

Büyük harbin sonuna doğru, Talât Paşa kabi­ nesinin çekilmesi üzerine, bilhassa mütareke im­ kân ve şartlarını araştırmak üzere 14 ekim 1918 de Sadarete getirilen Ahmet İzzet Paşa kabinesinde Bahriye Nâzın olan Rauf Bey, 30 ekim 1918 de Mondros Mütarekesini imzaya memur kurulun baş­ kanlığını yapmış, S kasım 1918 de kabinenin İsti­ fası üzerine Nâzırlık görevi de sona ermiştir.

Deniz Subayı Rauf Beyin askerlik hayatı, 3 mayıs 1919 da, Albaylıktan istifasiyle sona ermek­ tedir. Bundan sonra başlıyan politik hayatı, mil­ letvekili, Bakan. Başbakan ve Büyükelçi olarak başarılarla doludur. Bunları, tarafsız bir açıdan değerlendirmeyi, yakın tarihimizin araştırıcılarına bırakarak yazıma son veriyorum.

Bütün vasıflariyle büyük adamdı Rauf OR­ BAY. Nur içinde yatsın...

a a aa i::: ■■■■ ■ ■■■ ■ ■■■ a a a a ■ ■■■ ■ ■■■ ■ ■■■ a a a a ■ ■■a » ■■■ ill* .»aaa na a a • S*r ■ ■ ■i

■■■

a a aa a a a a ■■■■ Bili «il i a a a ı a a aa a a aa a a a a a a a a İlli a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a c<aaa a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a B B W B a a a a « a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a n a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a a : : : : a a a a • a a a a a a a a a a a a a a a *»■» a a a a 4 0 6 9 5 0 1 0

Referanslar

Benzer Belgeler

Cenaze törenine katılan yazar Yıldız Sertel, Nazım Hikmet'in tartışmalı cenaze töreniyle ilgili olarak şunları söyledi:.. “Nazım'a çok görkemli bir cenaze

To prevent such a complication, bilateral radical neck dissection should be performed sequentially, but in the literature there is a case in which surgical PION is seen although

FAKİR ÖĞRETM EN Fakir öğretmenim fakir yirmisinde altmışında elinde hep ak tebeşir kara tahtalar önünde yazar durur şıkır şıkır kara bilinçlere karşı dost

In the present case, TRUS was performed to the patient for initial evaluation, and it showed absence of left seminal vesicle and hypoplastic right seminal

Bu sohbetimizde Münire Dıranas, sevgi­ li eşi Ahmet Muhip Dıranas’ı şöyle an­ latıyordu: “ ...Bir duygu adamı idi.. İrade

[r]

Aralarında Asuman’ın da bulunduğu bazı Türk ressam­ larıyla kurulan “ Siyah Kalem” gurubuyla, 1961'de Viyana ve Klagenfurtt'da resimleri

İnsanlar kendilerini ve evreni yaratan Tanrı’yı tanımak için her zaman bir arayış içe- risinde olmuştur. Yaratılışı gereği insan O’nu anlayabilmek için de