• Sonuç bulunamadı

Atatürk Ankara'da!

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Atatürk Ankara'da!"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

S A L I

22 Birinciteşrin 1938

Y ıl: 22 (4 ). Sayı 7497 — 1597

Telgraf adresi: Kurun . İstanbul

Telef: 21413 (Y azı) 24370 (İdare)

Sayısı her yerde

%

kuruş

Atatürk’ün Cenaze Töreni

Ebedî Şefin tabutu büyük merasimle

etnografya Müzesine kondu

Ankaradaki

cihanşümul

hâdise

Ankara, 21 (Başmuharririmiz, den telefonla) — Atatiirkün cena­ zesinin bugün Büyük Millet Mecli. •i önündeki katafalktan kaldırıla­ rak Ankara Halkevi yanmdaki Et_ nografya müzesine götürülmesi yalnız misil görülmemiş bir milli matem tezahürü değil, beynelmi­ lel sivil ve askeri heyetlerin işti, rakile cihanşümul bir hâdise oldu. Hâdisenin açık olan manası harp ederek bugünkü Türkiyeyi kurtar- mış ve yaratmış, fakat devlet rei. si olduktan sonra da milletlerarası sulhuna büyük hizmetler yapmış büyük bir adama karşı milletçe ve insanlık alemince gösterilen derin hürmettir. Fakat bu hürmetin ha­ kiki manasını anlamak için cenaze

alaymm Büyük Millet Meclisile is. taeyon ve istasyon ile Ankara Hal­ kevi arasındaki uzan mesafe}-! dol. duran heybetli manzarasını gör. inek kâfi değildir.

Umumi Harp ve Milli Mücadele günlerinden başlıyarak Cumhuri - yetin on beşinci yılına kadar geçir,/ diğimiz tarihî hâdiseleri de gözönü« ne getirmek Iâzımgelir. Cenaze a.1 Iaymm geçtiği caddelerin iki ta­ ratma Türk ve ecnebi askerleri di. zilmiş, bu krtalarm arkasına kadın, erkek, küçük, büyük her sınıf halk tabakası yığm halinde toplanmış bulunuyordu.

A ta türkün Türk bayrağına sarıl­ mış olan tabutunu geçerken gören bütün bu halk tabakaları hıçkırık, larla ağlaştı. Kadınların ağlayışı çocukların ağlayışı, gençlerin ve ihtiyarların ağlayışı...

Banların hepsi İçten ve mües­ sirdi. Fakat askerlerin hıçkırıkları, m zaptederek gözlerinden sessiz, sessiz akıttıkları yaşlar bunların hepsinden daha hazin, daha mü . essir bir matem levhasını teşkil e .

ü

m m

■ ■

m ı

f « İ j

1

1 ■ i r V p i i m & k ğ diyordu.

Atatürkün hayatında zaferden zafere götürdüğü bn kahraman Türk askerleri hiç şüphesiz şimdi önlerinde Atatürkün tabutunu

gö-ASIM US (Devamı 2 ncide)

1

f^jSe i * S î ?m

Merasim nasıl

oldu ?

Ankara, 21 (Muhabirimiz

E -

min Karakuş telefonla bildiriyor) Bugün AnkaralIlar, hayatları­ nın en acı ve kederli günlerinden birini yaşadılar. Saat dokuz. Bü­ tün ecnebi kıtaat Bankalar cad . desinde sıralanıyorlar. Tem iz ve yeknasak elbiselerini giymişler, komutanları tarafmdan son bir teftişten daha geçiyorlar. M e - buslar Mecliste ve Halk Partisi umum merkezinde yavaş yavaş toplanmağa başlıyorlar. Atatür - kün başucunda dört büyük gene­ ral nöbet bekliyor, Fahrettin A l- tay, Asım Gündüz, Hüsnü Kıl . kış, Cemil Cahit Toydem ir... Sa­ at dokuzu 10 geçiyor. Başvekil Vekiller ve bütün mebuslar ka­ tafalkın yambaşında sıralandılar. Yukardan heykelin önünden Riyasetlcumhur bandosu ve ar ■ kasnıdan bir kıt’a asker tarafın - dan çekilen tep arabası getirildi.;. T op arabası beyaz eldivenler giy miş 72 er tarafın dam çekiliyor. Biraz sonra nöbet bekliyen gene, railere, Atatürkün yaverleri de iltihak etti ve hep birden tabut üzerindeki bayrakları kaldırdılar. Büyük Ölünün tabutunu omuz - larma aldılar ve 12 mebusla be - raber büyük bir hürmet ve dik - katle top arabasının üstüne k oy ­ dular. Cenaze arabanın üzerinde du ru /or. Yambaşında 12 general kılıçlarını çıkarmış esas vaziye . tinde duruyorlar.

Bu esnada Ankarapalastan alfabe sırasile çıkan ecnebi he - yetleri caddenin beritarafında sı­ ralandılar.

Foto muhabirleri büyük bir fa­ aliyet içindeler... M eclis önünde mütemadiyen bir vızıltı ile sine - ma ve fotoğraf makineleri işli . yor.

Geçit resmi onu on geçe baş­ ladı. En önde Türk süvarileri ge liy o j, şu dakikada kulaklarımız yalnız nal seslerini işitiyor. T ürk sancağı geçerken sivil murahhas­ lar başlarından silindir şapkala * rını çıkarıyorlar, generaller, ko­ mutanlar ellerini kaş veya omuz hizasına kaldırarak selâm duru, yorlar.

(D evam ı 2 ncide)

a

REİSİCUMHUR İSMET I.İONÜ'NUN

beyannamesi

Atatürk’e tazim vazifemizi ifa ettiğimiz bu anda,

halkımıza, kalbimden gelen şükran duygularımı

ifade etmeyi, ödenmesi lâzımgelen borç

saudım.,-.. ... ... ^ _________ _______ ~ T ^ ( Y a z ı s ı i k l i m d e ) '

frŞi

itt-M d i

(2)

.o'.--2 — KURUN 22 ÎK1NCITEŞRİN 1938

REİSİCUMHUR İSMET İNÖNÜ’NÜN BEYANNAMESİ

*İAtatürk*e tazim vazifemizi ifa ettiğimiz bu anda,

halkımıza, kalbimden gelen şükran duygularımı

ifade etmeyi, ödenmesi lâzımgelen borç

.

A n k a ra , 21 (A .A .) — R e isicu m h u r İsm et İn ön ü *'-n ü *'-n m illete b e y a *'-n *'-n a m e si;

“ B üyült T ü rk m ille tin e ,

B ü tü n ö m rü n ü h izm e tin e v a k fe ttiğ i se v g ili m il­ le tin in ih tira m k o lla r ı ü stü n de Ulu A ta tü r k ’ ün fa n i v ü cu d a istira h a t y e rin e ¿evdi e d ilm iştir. H a k ik a tte y a ttığ ı yer, T ü r k m illetin in O’ııun için a şk ve iftih a r la d olu o la n kadir a m a n ve v e fa lı g ö ğ sü d ü r.

A ta tü rk , ta rih te u ğ ra d ığ ım ız en za lim v e h a k sız ittih a m g ü n ü n d e m ey d a n a atılm ış, T ü r k m ille tin in m a­ su m v e h a k lı old u ğ u n u id d ia ve ilâ n etm iştir. İlk ö n ce e h e m m iy e ti k a vra n m a m ış o la n g ü r sesi, a sla yıp ra n - m ıya n b ir k u v v e tle nihayet b ü tü n cih a n ın şuuruna n ü ­ fu z etm iştir.

E n b ü y ü k z a fe r le r i k a za n d ık ta n son ra da A ta tü rk ö m rü n ü yaln ız T ü rk m illetin in h a k la rın ı, İn sa n iyete e z e lî h izm e tle rin i v e ta rih e h a k e ttiğ i m e ziy etlerin i is- b a t etm ek le g e çirm iştir. M ille tim iz in b ü yü k lü ğü n e, k u d retin e, fa z ile tin e , m ed en iy et istid a d ın a v e m ü k e l­ l e f o ld u ğ u in sa n iy e t v a z if e le r in e sa rsılm az itik a d ı v a r ­

d ı. “ Ne m u tlu T ü rk ü m diyen e” d e d iğ i zam an , kendi en ­ g in ru hunun, h iç sön m ey en a şk ın ı ne m a n a lı b ir su ­ r e tte h ü lâsa etm iş idi.

F e n a zih n iy e t ve id a re ile g e ri b ıra k ılm ış T ü rk c e ­ m iyetin i. en k ısa y old a n in sa n lığ ın en m ü tek â m il ve en tem iz zih n iy e tle riy le m ü ceh h ez m o d e rn b ir d e v le t h a lin e g e tirm e k O ’n un b a ş lıca k a y g ısı o lm u ştu . Teş­ k ilâ tı esa siy em izd e ve bugün h izm et başında, lı-fan m u h itin d e ve g e n iş h a lk için d e bu lu n a n bütün vatan ­ d a şla rın v icd a n la rın d a y erleşm iş o la n lâ y ik , m illiy e t­ ç i, h a lk çı, in k ılâ p çı, d e v le tçi c u m h u r iy e t; bize bütün e v s a fiy le A ta tü rk ü n en k ıy m e tli em a n e tid ir.

U fu lü n d en b eri A ta tü rk ü n aziz a d ı ve h a tıra sı, b ü ­ tü n h a lk ım ızın en ca n d a n d u y g u la r iy le sa rılm ıştır. M em le k e tim izin h e r k öşesin de ve bütün m ille tç e k e n ­ d is in e g ö ste rd iğ im iz sam im î b a ğ lılık , d e v le t ve m ille ­ tim iz için k u d re t ve vefanın b e liğ m isa lid ir. T ü rk m il­ le tin in a ziz A ta tü rk e g ö ste rd iğ i se v g i ve saygı, U’ ııun n iç in A ta tü rk g ib i b ir e v lâ t y e tiştire b ilir b ir k a y n a k o ld u ğ u n u b ü tü n d ü n y a y a g ö ste rm iştir.

A ta tü rk e tazim v a zife m izi ifa e ttiğ im iz bu an da , b a l k ı m ı z a , k a lb im d en g e le n şü k ran d u y g u la rım ı ifa d e

etm e ğ i, ö d en m esi lâzım b ir b o rç sa ydım .

M ille tle r ara sın da k a rd eşçe b ir in san lık h a y a tı A ta tü r k ü n en k ıy m e tli ideali idi. B ütün d ü n y a d a ö lü ­

m ü n ü n g ö rd ü ğ ü ih tira m ı in sa n lığın âtisi için ü m it ve­ rici b ir m ü jd e o la r a k se lâ m la rım . Bu sö z le rim , yazı- la r iy le ve top ra ğ ım ızd a şö v a ly e a sk e rle ri v e m ü m taz 'şa h siy etleriy le y a sım ıza iştira k eden büyük m ille tle re ,

T ü rk m ille ti a d ın a şü k ran larım ın ifa d e sid ir.

D evletim izin bânisi ve m illetim izin fe d a k â r, sa d ık Jhâdiıni, in sa n lık id e a lin in âşık ve m ü m taz sim ası, eş­ siz k a h ra m a n A ta tü rk : V atan sana m in n etta rd ır.

B ü tü n öm rü n ü h izm etin e v erd iğin T ü rk m ille tiy le b e r a b e r sen in h u zu ru n d a tazim ile e ğ iliy o ru z . B ütü n h a y a tın d a bize ru h u n da k i a teşten ca n lılık verdin , f i ­ m in ol, aziz hatıran sön m ez m eşale o la ra k ru h la rım ızı d a im a a te şli ve u y a n ık tu ta ca k tır.

R E İS İC U M H U R İS M E T İNÖNÜ

Ankaradaki cihanşümul hâdise

M erasim nasıl oldu

(Baş tarafı 1 inci sayfada) rünce o büyük zafer günlerini hatırlıyor, lar ve kendilerini o zaferlere sevkeden biiyiik Başkumandanlarını ellerile meza­ ra götürmek tecelhsine ağlıyorlardı.

Cenazesi milli bayrağa saıılan hiçbir Başkumandanın tabutu Atatürkün Mu. kaddes Naaşmı saran Türk bayrağı ka­ dar manalı olamaz. Hakikat halde Ata. türkün tabutunu saran al atlastan yapılmış Türk bayrağı onun ölümü He kalbi kanayan Türk milletinin muhabbe­

tidir. Cenaze töreninde milletçe gösteri, len vekar, intizam ve kadirşinaslık ayrı­ ca kayde değer bir hâdisedir. Bu noktadan bakılınca hayatında memleket ve mille, tine en büyük hizmetleri yapmış olan A- tatürk ölümünde bile hizmet etmiştir. Türk milletinin gerçekten yüksek ve m e. denî bir millet olduğuna bilhassa ölümün­ den sonraki hâdiselerle bütün dünya ka. naat getirmiştir.

ASIM US

(B a ş ta ra fı 1 in cide) Süvarilerimizden sonra muhtelif çap­ ta toplar ve daha sonra manga kolu ni* zamında sert adımları ve şimşek bakış­ larla askerlerimiz geçiyor ve bunu Har. biye Okulu talebesi aynı sert adımlarla takip ediyor. Askerlerimizin bu geçişi yarım saat kadar sürdü. Bunlardan sonra yine alfabe sırasile evvelâ Alman­ lar, kalçadan fırlayan sert adımlarla ge­ çiyorlar, Bunlardan sonra Bulgar kıta­ atı ve bunları Fransızlar takip ediyor. Her takım Büyük Şefimizin önüne ge­ lince komutanları tarafından sağa baki İleri bak 1 komutalarile selâm resmini i. fa ediyorlar.

Ingilizler geçiyor. Muntazam ve ga­ yet sakin adımlarla ilerliyorlar. Sün­ gülü tüfekleri sağ ellerinde, «muzları* na dayıyarak yürüyorlar, çok mutazam geçiyorlar... Üzerlerinde Büyük Bri - tanya İmparatorluğunun haşmet ve debdebesini taşıyorlar.

Ynan askerleri geçiyor. Her kıt’anın önünde bir de T ü rk mihmandar bera . ber yürüyor. Askerler Büyük ölünün hizasına gelince kendiliğinden başını çe­ virerek selâm veriyor ve yollarına de ' vam ediyorlar.

Yunanlılardan sonra karde- ve müt­ tefik İran aske.leri geçiyor. Üzerlerin, de tam teçhizatları ve teslihatları ile halk üzerinde derin tesirler icra ediyor­ lar. Bunları takiben Rcmen bahriyeli­ leri geçiyor. Manga kolu ile sert ve a - yaklarım yere vurarak yürüyorlar.

Bunların ar..u ından büyük dostu - muz ve komşumuz olan Sovyet bahri, yelileri geçiyor. Tüfeklerine takılı sün güler ileriye doğru uzatılmış.. Yine ay m sert adımlarla ilerliyorlar.

Dost Yugoslav askerleri paltoları sırtlarında ve tüfekleri omuzlarına a- sılı olarak geçtiler. Bunları da takiben son olarak Yavuz zırhlısına mensup bahriyelilerimiz geçiyor. Bu suretle ge­ çit resmi sona ermiş oldu.

Bundan sonra cenazeyi çeken 72 erin

I

yanıbaşlarınd3 yer alan 1*. general ve

Atatürkün harp ve İstiklâl ıuadaiyeleri- ni taşıyan general, bunların arkasında baştan aşağı siyahlar giymiş Atatürkün hemşireleri Bayan Makbule, Yanında kocası Edirne mebusu Mecdi beraber yürüyor. Bunların arkasından Cumhur reisi İnönü, Atatürkün yaverleri, M ec­ lis Reisi, Başvekil ve Mareşal sıra ile geliyorlar.. Bunların da arkasından ec. nebî bevet!er geliyor. Buülann gerisin­ de birkaç adım mesafe ile kara, hava ve deniz subaylarımızdan 8 - 10 kişilik bir heyet ve bunları frak ve silindir giymiş

B

mebuslarımız, askerî ve mi.lkf ve bir piyade taburu takip ediyor. En erkân

sonunda yüksek tahsil gençliği Büyük Ö l"-”"-ı arkasından ilerliyor.

Cenaze istasyon yoliyle Etnografya müzesi arası olan bir buçuk

Ulometre-lik mesafeyi bir saatte katetri.

Bu uzun ve geniş asfalt j olun iki ta­ rafına sıralanan askerler, Büyük Şef önlerinden geçtikçe selâm duruyorlaı.

Ankara halkı bu caddeye yakın ne kadar resmî ve hr asî bina varsa hep sinin üzerinden cenazeyi gözlerile ta­ kip ediyorlar. Halkevlerinin önünden istasyona kadar bu caducnl.ı göremiye. ceği cn binleri aşan muazzam bir insan kalabalığı...

Cenaze her yabancı l:ıtan.n önüne geldikçe o kıtaya ait bando Şopenin cenaze marşını ağır ağır çalmıya başlı­ yor. Saat tam on ikide Ebedî Şefin ce­ nazesi Etnografya Müzesinin önünde durdu. 12 mebus ve 12 general tarafın­ da;? aynı şekilde cenaze tep arabasın, dan kaldırılarak müzede hazırlanan mevkii mahsusa kondu. V e bu suretle cenaze merasimi sona ermiş oldu.

Gece Etnoğrafya müzesinin önürde- ki heykel Ulus meydan, .daki âbide ö - nünde büyük alev ve duman çıkaran meş’aleler sabaha kadar v»ndr.

Atatürkün Tabutu

lstiratgâlıında

Ankara, ¿r. — ¡5 tu m tabutu, keu,iio,u.o şuu m turum ila ıçur saı tut­ muş a ura ve ecaem m uta tunu aunmuiu. fecçirea oraua, uanu^ıUı^a ınuzeaniue ua. Zurâuan muvaanat ıs orana t&auı onum geuugr zaman, cenaze arayımn arzeto0. manzara çoa ulvi ve son derece munleşeu. oiUu. Ar tur buraya herkesin, Buyuk Şjej Atasına son veuauıı yapacağı no ma. ya gemıiş btuunuyoruuK. tnuteı Mecnsı o nündeki katafalktan buraya gelinceye ka. dar yekpare bir gramı parçası halinde kahraman başougıarmm tabutunun bu­ lunduğu top arabasını çeken erler halke. vi ile müzenin arasmüa durduğu zaman ona, günlerdeuberi refakat etmekte olan silâh arkadaşları tabuta karşı cephe al dılar ve selâm verdiler. Bu anda gözleri, mize halkevinin müzeye nazır cephesin­ deki balkonda, Mareşal Birdvudun tees. sürden takallûs etmiş asker çehresi çarp­ tı. Rahatsızlığı dolayısile cenaze törenine iştirak etmemiş olan Mareşal, büyük Şe. fe son tazimini burada yapmakta idi. Ta­ but arabadan indirilerek müzeye girinci. ye kadar arkasında yaver, elinde mareşal asası olduğu halde resmi ihtiramı ifa et ti.

Top arabasının tevakkufu üzerine Bü. yük önderin yaverleri ve maiyet subay­ ları tabutun üzerindeki Türk bayrağmı ve örtüyü aldılar. Şefin tabutu zaferden zafere koşturduğu Mehmetçiklerle, ko . mutanların ve subayların omuzları ilze rinde yükseldi ve ağır ağır müzenin met­ haline doğru ilerlemive başladı.

Methale d^eru vüVaetmı mermer basa maklarm sağ tarafında Türkün Büvük Ev lâdma karşı mîlletlerinin, devletlerinin sonsuz saygı ve sevgilerini ve onun gay.

bubetinden dolayı Türk ulusuna taziye­ lerini bildirmek için gelen fevkalâue he. yetlerle, kordiplomatik, sol tarafında ise, vekiller heyeti, Millet Meclisi azaları, me­ rasime iştirak eden diğer zevat bulunmak ta idi. Tabut. Mehmetçiklerin, generalle, rin, subayların elleri üstünde ve omuzla- rmda Türk ulusunun ve dünyanın bu de ğerli mümessillerinin son tazim tezahü rafı arasında geçerek, oraya, müzeye gir, diği zaman Şefin hemşlresile, Reisicum­ hur îsmet İnönü ve B. M. M. Reisi Abdül.

•t 1 ; halik Renda, Başvekil Celâl Bayar, Büyük E rk â m h a rb iye R eisi M areşal Çakm ak, tabu tu n k o n u la ca ğ ı kaide­ nin önü n de y e r a lm ış b u lu n u y o rla r­ dı.

Tabut, müzenin tam orta kısmım teşk il eden ve y u k a rıd a n a şa ğıy a be­ yaz m u slin lerle k a p la n m ış ola n sa lo ­ nun orta sın d a k i k a id e y e g en e silâ h ark adaşların ın e lle r iy le k on du . Ve gene bu e llerle ü zerin e şa n lı ba yra ­ ğ ım ız örtü ld ü .

Şim di başta C u m h u rrelsi İsm et İn ­ önü o ld u ğ u h alde, bütün b aşlar e ğ ik , derin bir huşu İçinde B ü yü k g e f ’i a- n ıy o rla r ve onun h atırasın ı taziz e d i­ y o rla r. M anzara ta rife sığ m ıy a ca k d e re ce d e y ü k sek ve heyecan v erici..

A ta tü rk ü n her ta r a fı b ey a zla ra bürünm üş olan bu istira h a tg â h m d a ru h la ra sü kû n veren , te se lli su n an bir hava eşiy o r. B ütün g ö z le r ve kalpler siyah bir zeuıin üstünde y ü k ­ selen beyaz bir k a id e ü zerin de ya ta n

b a y ra ğ a sa rılı A tatü rkü n ta b u tu n ­ da... K im se ne gözü n ü , ne de k a lb in i ondan a yıra n ıa y or. R e isicu m h u r İn ­ önü, ö n d e r in tabutu ön ü n d e uzun bir v a k fe d e n son ra m ille t m eclisi re­ isi, B aşvekil ve M areşal ile b irlik te A ta ’nıu istira h a tg â h m d a n a y rıld ıla r. Ve ondan son ra da baş ve ayak u ç­ ların d a ü çer m eşa len in y a n d ığ ı ve d ö rt su b a yın y a lın k ılıç n ö b e t b e k le ­ diği bü yü k k u rta rıcın ın tabu tu ön ü n ­ de M illet M eclisi â z a la riy le k ara, d e­ niz ve hava k u v v e tle rin e mensup k o­ m u tan larla , su b a y la rın ve hüküm et erkânının veda ve tazim g eçişleri baş ladı ve h erk es büyük bir sükûn için ­ de göz ya şla rın ı İçlerine a k ıta a k ıta ta fa lk ın ön ü n e k o y m u şla rd ır.

Ş e f i n önnüden g eçti.

A l,B E R SA R O Ç E L E N K K O Y D U A n k a ra , 21 (A .A .) — M. A lb e r Sa- ro ile F ran sız se firi M. H enri Peııset, b e ra b e rle rin d e G en eral M uııtziger le vis A m iral L ah orde o ld u ğ u h alde T ü rk m illetin in A tatü rk ü n tabu tu ö - nllnde y apm ak ta o ld u ğ u geçide işti­ rak arzu su n da b u lu n m u şla r ve evvel­ ki g e ce bu m aksatla halk arasına k a ­ rışan B. A lb e r Baro ile B. H enri P o n - sot, F ra n sız heyeti reisinin F ra n sız h ü k ü m eti n am ın a su reti m ah su sada P a risten g etirm iş o ld u ğ u çelen gl k a

-i ş a c e t f e c '

O N U M O R D U S U

Yazan : S a d r i E r te m

Kim kim! taziye etmeli, Mm kime baş m sağ olsun demeli?

Dünya yaslı bîr baştır. Millet sadece bir hıçkırıktır. Onun ordusu, onun tabutu önünde göz ucunda bir yaş gibi selâm duruyor.

Ordu mu milleti, millet mi orduyu teselli etsin. Ordu, millet, Atatürk ayni şeydir. Hepsi birimlinin isim değiştirmiş tek cevheridir. Gözleri yaşlı, silâhlan aşağıya inik tabutu önünde son geçidi yapan ordu onun yaratıcı kudretinin §a_ hesoridir.

Ordunun saflarında, ve tayrağnım altmda yürümenin bahtiyar hatıralara» taşıyan, zaferin güzel ve heybetli yüzünü onun bayrağının gölgesinde seyreden bir insan ruiıile ihtilâlin ilk günlerindeki ordu manzarasını bir türlü unutamı­ yorum.

İnönü günleri idi.

Ankaranın tek caddesi olan İstasyon yolu renk, renk kıyafetli İnsanlarla dolardı. Bu insanlar önlerinde kırmızı biı* bayrakla geçerler, âud&klaraida ya “ Ey gaziler,, yahut “ Ankaranın taşma bak, gözlerimin yaşına bak,, türküsü mırıldanırdı. Caddenin toz bulutlan arasından yan efsanevî bir şekil alarak g e . çen bu kafilelerin bir daîıa Ankarayg ne zaman dönecekleri belli olmazdı.

Bu renkli kıyafetlerden mürekkep kafile harbe giden askerlerdi. Bu asker­ lerin omuzlarındaki silâhların kayışı yokta, ya sicim, ya bir parça çamaşır İpi bu vazifeyi görürdü.

Cepheye giden ilk ihtilâl ordusn askerleri tüfeklerinin neona taktıklan süngüleri, kasaturalan çok defa fıçı çemberlerini işliyen, onlan çelik haline koyan demirciler mütevazi, iptidaî atölyelerinde yaparlardı. Bu atölyelerde kö. riiklerin ateşi yakmak için kâfi gelmediği zamanlarda insan nefesi imdada ko. şardı.

Hücuma kalkan bir kıtanm bez parçasîle tüfeğine sardığı süngü ile, kasa­ tura ile karşılti saflara atıldığını görenler ne kadar çoktur.

İhtilâl ordusu ilk hamlelerinde cephane yerine sadece cephane haberi a hrdı; ve bununla kavganın aşkını, heyecanını bilerdi.

Bugün garip bir hatıradan ibaret kalan bu manzaranın heybetini arttıran kudret ihtilâl ordusunun zaferden zafere koşması ve bayrağını Orta Anadolu yaylasından Akdenizc kadar bir kartal gibi taşıması ve kendisine modern ordu, ların safında yer temin etmesidir.

Onun ordusunun mayası çarıksız, fıçı çemberinden yapılmış süngüsü tüfe­ ğine bez parçasîle bağlı, cephanesiz neferlerle atıldı. Kanunların seferberliği menettiği bir zamanda, ahlâkın ve vicdanın emrettiği seferberlik emrine İcabet etti. Onun ordusunun elimle bir bayrak gibi zaferden zafere koşmasmm sırrı da buradadır.

İhtilâl orclusa böyle kuruldu. Bugün cumhuriyet ordusu, akim, tekniğin, aşkın, sevginin ieapiarmı ylizde yüz tahaklcuk ettiren insanlar yekûnudur.

Atanın ölüsü önünde duyulan tesellilerden biri de cumhuriyet ordusunun heybetli manzarasıdır.

(3)

3 — KURUN

A T A T Ü R K

Ankarada!

F. R. A T A Y

Atatürk’ün son arzusu, 29

İlkteşrin bayramını Ankara­

da geçirebilmekti:

“ —

Hal­

kın tebriklerini açıkta kabul

ederim; bunu bir defa daha

yapmıştım!,, diyordu. Oto­

mobilden indikten sonra, bir­

kaç adım yürüyecek, asan­

sörle tribünün üst katına çı­

kacak ve orduyu

selâmlıya-caktı.

Atatürk, o gün, Kamutay

arkadaşları, halk, ordu ve

gençlikle vedalaşmış olacak­

tı. Ankara, son dakikalarına

kadar gözünde tüttü: O, Reis

ve Başbuğ, her şeyin üstünde

bir vazife adamı idi. Kırık\

kemikleri ile harbeden Mus­

tafa Kemal’e, on beşinci yıl­

dönümü vazifelerini bizzat

yapamamak, kim bilir ne

a-gır gelmiştir?

• • ♦

îşte Ankarasına bu s c b ' T

kavuştu. En büyük vatanda

şı kucaklıyalım ve bir daha

bağrımızdan ayırmıyahm.

Atatürk terbiyesi bizi ha­

kikat korkusundan kurtar­

mıştır. Hakikat, onun ölümü

kadar müthiş de olsa, gene

T ürk cesareti ile karşılamak,

kendisine karşı en iyi hür­

mette bulunmaktır.

Bir gün Dikmen sırtların­

dan gene buraya gelen Mus­

tafa Kem al’ i düşünelim. O

bize, on sekiz yıl içinde Türk

kudretinin en yüksek imkân­

larını gösteren ebedî eserini

bıraktı. Mucizeler kaynağı,

bu kudrettir; Atatürk onda

ve onunla devam ediyor. Bu

kaynağın saflığını sırlar, ve­

himler, sihirler ve tılsımlarla

bulanmaktan koruyalım.

Bütün ıstıraplardan güç

o-lan Atatürk acısına, kalbi­

mizi sonuna kadar açalım.

Fakat aklımızı ve irademizi

her zamandan daha fazla

u-yamk ve tetik tutalım.

Yalnız Türk milletinin ha­

yatı ebedîdir. Ancak o de­

vam ederse Atatürk lâyemut

olur. Türkü yaşatarak

Ata-türkü lâyemut kılmağa çalı­

şalım!

Yaralanan ' alfa

^ I d ü

' Şehremini Ahmet Hamdi eczanesinde kalfa Kirkor Dolmabahçe sarayı önünde, ki izdiham esnasında ağır surette yara­ lanarak hastaneye kaldırılmıştı. Kirkor, İyileşemiyerek ölmüştür. Cenazesi bugün kalfa arkadaşları tarafından kaldırılacak,

tır. L

Ecnebi heyetler ve

askerle r cHnüyor

Ebedi Şefin büyük cenaze töreninde İngiltere devletini temsilen gelen heyet bugün şehrimize dönmüş bulunacaktır.

İngiliz askerleri de bugün Ankaradan ayrılarak şehrimize geleceklerdir.

Dün İngiliz heyetinin ardından Yavuz mürettebatı da Ankaradan ayrılmıştır.

Yarın diğer devlet mümessillerinin şeh ■imize gelmeleri beklenmektedir. Gelen ’• ayetlerden bir kısmı doğrudan doğruya ■ernleketlerine döneceklerse de, bir kısmı birkaç gün kalacaklardır.

mm

22 1KINCITEŞR1N 1938

ÖLÜ

İ S T A N B U L

Vas günü, her gönülde Büyük* Atanın siyah, simsiyah bir meşale gibi yan- dığı gün. İstanbul, kıtalara yayılmış boylu poslu bir cenaze halinde yatıyor.

Bütün dükkânlar, kepenkten göz kapaklarını indirmişler. İçlerinde kimse- siziiğiu ve derin bir sessizliğin boynu bükülmüş.

Tabutu önünde, asırların sıralandığı, devirlerin divan durduğu Ata için, bütün bunlar ne kadarcık şey!.. •

Doğrusu şu ki, onun karşısında zihin duruyor ve hayal kötürümleşiyor. İçimizde azabın köpük yeleli denizleri var. Onu söze sığdırmak mümkün mü hiç? En güzel, en derin, en büyük söz, bu denizin kenarına varınca, nihayet mi. nimini bir sedef olduğunu anlıyor. O deniz, bu sedefe girer mi?

Yazan

:

Hakkı Süha »ezgin

Olü İstanbul içinde dün dolaştım. Kaldırımlardan onun araba&ile çiğnen iniş talihli kumlar, yol kenarlarına küçük tepecikler halinde toplanmış, lana öy­ le geliyor İd, bu toplayışta nazlı bir düşünüş, ince bir fikir var. Bu kumlar, bir yere yığılacak ve her Türk şehrine birer avuç verilecek, ve bu bir avuçluk llum, yarınki âbidelerin temeli olacak. Azıcık aklı olanlar, bilirler ki, Ata sade An­ karada yatmıyacak, uçtan uca bütün ülkede onun her gün tavaf edilen bir anıtı bulunacaktır. Ben, top arabasının bıraktığı tekerlek olukları içinden, ken. dim için bir avuç aldım. Onu bir hazine gibi saklıyacağım. Toplıyanlarm da el’ bette kendilerine göre bir düşünceleri vardır.

Dün ölü bir şehirden, büyük bir mezar olmuş İstanbulun içinden geçtim. İnsanlar, selvi gibi sokaklara dikilmişlerdi Evlerin sandukalardan farkı yoldu.!

T a k sim abidesi ön ü n d e yapılan tören d en b ir in tib a

Muğla Halkı Derin Bir

Matem İçinde

M uğla, (H u su sî) — A ta tlirk ü n ö lü ­ m ünden M uğla ve k ö y le ri halkının duydu ğu elem pek derin dir. Genç, ih tiyar h erk es bu m elâ lin tesiri al­ tındadır. B ü yü k A tam ızın ziyaı ha­ berini alan şeh ir ve k ö y lü le r r a d y o ­ lar başın a toplan arak verilen h a b e r­ leri göz ya şla riyle din lem işler, bu a- cı h a k ik a tin hüznü ile dilhun olm u ş­ la rdır. 10-11-938 sabah ı m em le k e t ok u lla rın d a k i ço c u k la r ö ğ re tm e n le ­ rine sa rıla ra k b irlik te a ğ la m ışla r, m e k tep lerin d ek i A ta tü rk b ü stlerin i g ö zy a şla riy le jsla tm ışla rd ır. M uğla ve k ö y le ri h a lk ı bu derin m a tem i y a ­ şam a ktad ır.

Dün

Istanbulda

yapılan

törenler

Harbiyede, Taksimde, Saray-

burnunda nutuklrr söylendi,

meşaleler yakıldı

Ankarada Büyük Şef için yapılan cena­ ze töreni münasebetile dün şehrimizde de meydanlarda ve halkevlerinde törenler yapılmıştır.

Resmi ve hususî bütün müesseseler, dükkânlar tamamen kapanmış, halk ebe. di Şefin aziz hatırasını bir daha anmak üzere sokaklara dökülmüştü •.

On ikiye çeyrek kala İstanbul halkev­ lerinde toplantılar yapılmış, İstiklâl mar. şı söylendikten sonra, ev başkanları ta­ rafından Atatürk hakkında birer söylev

verilmiştir.

Saat on dörtte Harbiyede Yedek Su­ bay okulu önünde, Taksimde, Saraybur. nunda, Üsküdarda törenler yapılmış, sa­ at tam on altıda üçer dakika sükût edil, miştir.

Yedek Subay Okulu

Önündeki Tören

Dün, yapılan büyük törenlerden biri de Harbiyede, Yedek Subay okulu önünde tertip edilmiştir.

Bu tören Yedek subay okulu idaresüe Şişli halkevi ve Partisi tarafından müş. tereken hazırlanmıştır.

Törene Taşkışlanm bandosu tarafından çalınan İstiklâl marşile başlanmış, Y e ­ dek Subay okulu ile Şişli halkevi, Halk F*?tisi ve Şişli nahiyesi tarafından fev. kalâde itina ile hazırlanan çelenkler yer­ lerine konulduktan sonra Şopenin ma. tem havası çalınmıştır.

İki binden fazla Yedek Subaylardan başka bin kadar talebe ve 5000 kadar halk caddeleri doldurmuştu.

Parti başkanı Raif Güner, nahiye mü­ dürü Kemal Dağdeviren birer söylev ver. dikten sonra Yedek Subaydan Hamdi E- ğemen çok heyecanlı bir söylev vermiş, bütün Yedek Subaylar bir ağızdan İstik, lâl marşını söylemişlerdir.

Bunu müteakip yine Yedek Subaydan Hayri Engin müessir bir hitabe irat et­ miştir. Halk bu esnada heyecandan ağ. lıyordu.

Son sözü Şişli halkevi başkanı Ahmet Halit Yaşaroğlu söylemiştir.

Ahmet Haiit Yaşaroğlunun söylevi sa­ at dörde iki dakika kala bitmiş, bundan sonra bütün halkı and içmeğe davet et. miştir. And içme merasimi tam dörtte dü­ dükler ötmeğe başlarken sona ermiş ve üç dakika bütün halk ve kıtalar ihtiram vazi.

Günün Akisleri

yetine geçmiştir. Üç dakikanın sonunda derhal altı meşale yanmış, geçit resmi { başlamıştır. Yedek Subaylarımızın çok muntazam ve aslanca yaptıkları geçit res­ mi bittiği halde toplanan binlerce halk yerinden ayrılmak istemiyorlardı. Şişli halkevi ile Yedek Subay okulunun bu iş birliği muhitte ayrıca ve çok iyi bir t ,sir bırakmıştır.

Yedek Subay Okulundan

Hamdi Egemen’in Söylevi

Atatürk,

Türkün Atası.. Türkün en büyüğü, Tür. kün büyük askeri dahisi, Türkün her şe­ yi... Seni seven yüz binlerce kişinin göz yaşları arasında seni, senin en çok sev. diğin ve yuvanı kurduğun diyara gönder dik. Bugün minnet ve şükranlarımızı < diyara yolluyoruz.

Ben içim yanarak, parçalanarak bu min net ve şükran yalvarışlarımı işitmeni is. tiyorum. işit diyorum.

Senin dün tabutunun arkasında yürü- yemediğim için hâlâ yanıyorum. O saat, lerin ıstırabile krvranıyorum. O yanış ve kıvranışları haykırıyorum.

Seni taşıyan top arabasının arkasından insan seli içinde yoktum. O saatte mu­ kaddes vazife diye senden aldığım ilham, la inandığım emri, yerine getirmek için kafamda demir şapka ile ömrünün kıy - metli günlerini yaşadığın, en tatlı hatıra, larmı biriktirdiğin mektebin, asırlık ka­ pısında nöbet bekliyordum. Bu bekleyişin seni sevindireceğini düşünerek kendimi te selli edemeseydim seni sevindireceğimi dü şünerek kendimi teselli edemeseydim, vazife: Benim için bu kadar yüksek, bu kadar ideal olamazdı.

Ben Tabutunun Arkasında

Yürüyemedim

Türkün Atası, Türkün babası..

Ben senin tabutunun arkasında yürüye­ medim. Saatler geçtikçe bu acı içimde bü. yüyor. Dün beni teselli eden vazife hissi inan ki.. Bugün beni artık teselli edemi­ yor. Ve içimde mevcut bir yaranın gittik, çe genişlediğini duyuyor gibi oluyorum.

Ağlıyorum. Yine ağlıyorum.

Seni Küçükten Tanıyorum

Ben seni çok küçükten tanıyorum. Be­ nim doğduğum ve büyüdüğüm memleket düşmandan ilk defa kurtulmyştu. O şe.

(Devam ı 9 uncu sayıfada)

Unutulmaz Hatıralar

Ağırbaşlı, kalbi yumuşak, İNSAN Celâl Bayarm lstanbula her gelişini ga. ı 1 zeteler şu tarzda bildirirlerdi:

“ Başvekil Celâl Bayar, Ankaradan gelmiş, Haydarpaşa istasyonunda Vali \ j ve Belediye Reisi, Kumandan, Emniyet Direktörü, Parti ve Belediye erkânı ve , diğer zatlar tarafından karşılandıktan sonra, Büyük öndere saygılarım sun- 1

mak üzere Acar motörile doğruca Dolmabahçe sarayma gitmiştir.,, Bu hal, aylarca, değişmeksizin böyle devam etmişti.

18 lkinciteşrin 1938 de Başvekil Celâl Bayar yine Ankaradan geldi. Yine ) Haydarpaşa istasyonunda Vali ve Belediye Reisi, Kumandan, Emniyet Direk. *

türü, Parti ve Belediye erkânı ve diğer zatlar tarafından karşılanarak Büyük i öndere saygılarını sunmak üzere Acar motörile doğruca Dolmabahçe sarayına j ' geçti.

Fakat nasıl...

18 lkinciteşrin 1938 günü Celâl Bayar, Dolmabahçe sarayının aziz tabutu taşıyan salonu hizasında motörden inmiş ve büjiik bir sükûn içinde salonun ka- ' pısma doğru yürümüştü.

Kapıya vardığı sırada ucu bucağı gelmiyen halk dizilerinin bir bölüğü da. ha, hemen ardında yer almıştı. Muztarip Başvekil, onlarla birlikte, ayaklarmnı1 ucuna basıp yürüyerek hıçkırıklar ve çığlıklar arasında Muazzez Tabutun önüne kadar geldi. Ve onun ay akucunda eğilerek ebedî saygısını sundu.

Sonra kenarda, Atatürkün arkadaşlarına tahsis edilen bir bölmede durup1 j elleri bağlı olarak bekledi.. Şimdi ona direktif veren Atatürkün kendisi değil I I de> milletinin ağlayış t ve feryadı idi. içerisine Atatürkün davasile birlikte ay­

rılış acısı sinmiş milletinin “ Beni bırakma!,, direktifi!

Atatürkü ziyaret günlerinin sonuncusu idi. Dolmabahçe kapılan henüz hal. I I ka açılmamıştı. Büyük Atanın tabutu bulunan salonda nöbetçiler ve birkaç I

gazeteciden başka kimse yoktu.

Beyaz saçlı bir Albay sol kapıdan büyük bir sükûn içinde girerek bütün iman ile Tabuta kadar yürüdü. Ona döndü. Eğildi.. Sonra yüreği kanmamış gibi idiz çökerek tabutun mevzu bulunduğu plâtformun ucunu öptü. Kalktı; tekrar^

eğildi Ve yavaş yavaş sağa doğru yoluna devam ederek büyük salonun en ge. I rideki sütunlarından biri önünde ellerini bağlıyarak durdu.

Kumandanına ağlıyordu.

Akm akm tabutun önünden geçen halk arasından bir çığlık: — Evlâdımı alsaydm, onu almasavdın Allahım!

Bir genç kız, annesine metanet vermek için onun koluna girerek geçmeği l kararlaştırmış... Fakat tam tabutun önüne geldikleri sırada ikisi de dayana. I ı mıyorlar, perişan ağlıyorlar.

Şapkalı bir kadm kundaktaki çocuğile geçerken geriye dönüp tekrar tek- 1 rar bakarak ve her baktıkça gözünde, hakikat gittikçe büyüyTerek, sarsılarak

ağlıyor...

Ufak mektep çocukları, dışardan kendilerine tenbih edildiği gibi hareket' etmek azmile selâm vaziyetini bozmamak için, ellerini yanlarmdan ayırmaksızm < ve böylece gözlerini silmiyerek hıçkıra hıçkıra ağlıyorlar.

Ve, O, kırmızı sancağı saydığı için uzanmağa razı olduğu yerinden . katiyyen ( eminim - şöyle diyor:

— Ağla!.. Sana sevmeği öğrettim. Yıllarca tefrika, tezebzüp içinde kimsesiz' yaşamış koca millet! Sana sevmeği öğrettim. Ağla.. Fakat ümitsizliğe düşme-1 den, geleceği unutmadan, beni ve benim şahsımda harekete gelmiş İradene { hürmet edip yürümekten geri kalmıyacakları severek, sayarak ağla... Bu, sana, t mazhar olduğun ebediyetin ilk terennümüdür.

(4)

4 — KURUN 22 ÎKİNCITEŞR1N 193&

Ferruhzad, kafası kesilip korkunç

bir halde teşhir edildikten sonra

Oğlu Rüstemin karargâhında dört kumandanın

cüretkâr bir kararı

Gün ü n m e s e l e l e r i :

— Nasıl o lu r? H a sta lığ ı n e y d i? Ne zaman ö ld ü ? — H asta lan m ad ı... ö ld ü r d ü le r . — K im 7 — K r a liç e ! — N e ? ..

— Evet.. K ra liçe onu öldü rttü . Hem de K eşta seb in k ılıciy le ... Sonra da o y etm iy orm u ş gibi kesik başını çıplak gövdesin in g ö b e k altın a k oya ra k sa­ ray ön ü n de sipahilere gösterdi. On

beş gün ön ce b ir gece sa ra y d a m isa ­ fir edilm işti. K ra liçe n in ya ta k od a sı­ na g irm iş .d iy o rla r, ödlümü bu yüz- den m iş!

Z em ih r olup bitenleri a n la ttık ça R ü stem in tü y leri dik en d ik en o lu ­ y o r ; eli k ılıcın ın sapında o ld u ğ u h a l­ de pencerenin d ışa rısın d a H te zifo n ta ra fla rın a d oğ ru uzayan b o z k ıra kin dolu b a k ışla r a tıyord u .

— K u m a n d a n la r ve a sk e rle r ne y a p tıla r? B abam ın y e d irip içird iğ i, onun b ol bol aylık v erd iğ i o ada m la r şim di n ered eler?

* — K im se ses çık a ra m a d ı; çü n k ü pek ansızın old u . Z aten başvezirin sa ra y d a k ra liçe n in y a ta k od a sın a 1- zinsiz g irm e d iğ in i kim isbat e d e b ilir­ d i? F a k a t ben de bir ç o k la r ı da ina­ n ıyoru z ki o b ir tu za ğa k u rb a n g it­ m iştir. B unda b a şlıca K eşta seb in par inağı vardır.

RUstem h om u rd a n d ı:

— Onun b u ra d a iken b oyn u n u vur- du rm a lıyd ım . A cıdım ve ceza sın ı çe­ k iy oru m . L â k in e lb e t bir gün öcü m ü ala ca ğım . T em ih r, bu h a b eri başka k im seye söy le m iy e e e k sin !

— B aşü stü n e!

K en arda bir r a f ve ra fın üstünde küçük b ir to k m a k vardı. RUstem onu aldı, ya n ıb a şın d a tavan a asılı duran ve tepsiyi an dıran b a k ır le v h a y a hız­ la vurdu. T itre k sesler b ir ib ir in in ar­ dından salon u d o ld u rd u . K a p ı açıldı ve g en ç b ir zabit g örü n d ü . B u R ü s­ tem in y a verlerin d en b iriy d i.

RUstem e m re tti:

— Z em ih ri iyi a ğ ırla y ın . B en im ko- n u ğu m du r.

İk isi b irlik te dışarı çık a rk en ses­ len d i:

— M irdat, F iru zla B eh m en i b u ra ­ d a b e k liy o ru m . G ö k b o ğ a da gelsin !

B ir d a k ik a geçm em işti ki üç k u ­ m an dan sa lon a g ird ile r.

Bu sıra da R ü stem k e n a rd a k i d iv a ­ na çök m ü ş, sağ e liy le a ln ın ı avu çla- yarak solgun ve d a lg ın d u ru y ord u . E ğ e r k en disin i tu tm am ış olsa g ö z le ­ rin den de ya şla r b oşa n a ca k tı.

D em ek ki babası, o d a ğ la r g ib i her saldırışa karşı d im d ik du ran , b ir k a ­ sırg a g ib i y olu n u n üstüne çık a n la rı deviren adam ö ld ü ha! H em de k en ­ di e liy le tahta çık a rd ığ ı, tah tta tu t­ tu ğu k ra liçe ta ra fın d a n ... H ele bir k adın ın e m riy le onun g ö zle rin in Ö- n ü n de öld ü rü lm ü ş olm a sı F erruhza- dm k im b ilir ne k a da r g ü cü n e g itti!

F iru z on a b ir a rk adaş g ib i m era k ­ la sord u :

— Ne o ld u ? K e d e rin n e d ir? — Olur, giderim.

Kararım verdi. Liz, hayran bir sesle:

— Sizin hesabınıza ne güzel bir ka­ rar! Demekten kendini alamadı. Ben, asla gideceğinizi ummayordum. Siz, burada kendi ruhunuzun selâmetini a- ramakla meşgulsünüz... Vaktiniz olmaz sanıyordum. Ne kadar iyi bir kalbiniz var. Bunu her vakit düşünmüştüm.... Düşündüğümü söylemek beni ayrıca sevindiriyor.

Madam, gülümsemekle beraber cid­ dî bir sesle:

— L izl

Dedi, sonra Aliyoşaya dönerek an­ lattı :

— Aleksi Fiyodoroviç, siz artık bizi unuttunuz. Semtimize uğradığınız yok. Halbuki Liz, bana kaç kere ancak si. zinle birlikte olunca ıstırabından kur­ tulduğunu söylemiştir.

Aliyoşa, tekrar kızardı ve sonra g ö z ­ lerini kaldırarak neden olduğunu bil - meden gülümsedi. Stareç ona bakmı­ yor, biraz önce bahsettiğimiz ihtiyar papasla konuşuyordu.

Bu papas “ Topolsk,, in en ücra bir yerindeki manastırdan gelmişti, içinde ancak dokuz keşiş barındırabilen fakir bir manastır. Adamcağızın ilmi, irfanı yoktu. Fakat kuvvetli bir imanı vardı. Vakur bir eda ile Lizi göstererek;

— Böyle şeylere nasıl girişebiliyor, sunuz?

B ehm enle G ök boğa ses çık a rm a m ış İard ı; fa k a t on la rın da F iru zd a n da­ ha az m era k e tm e d ik le ri h a llerin den hem en b e lli olu yord u .

R ü stem başını k a ld ırd ı:

— Bana, başın sa ğ olsu n , deyin ! Bu sö z le r y ü re ğ im e se rin lik verecek. Çünkü gerçek ten k a rdeş gibi se v d i­ ğim a d a m la rsın ız!

— B aşın sa ğ o lsu n ! L â k in ölen kim d ir? H angi dostun veya a k ra b a n ?

— B a b a m !

— ! ? ! ?

— B unu y aln ız size söy lü yoru m . Ş im d ilik b a şk a la rı b ilm esin ler, ö ğ r e - n e e ck le rd ir, fa k a t bizden değil. Çün­ kü şim di başım ızı da düşünm ek za­ m an ıdır. K isra y a bu n ca h izm etlerde bu lu n an F erru h za d k a n cık ça ö ld ü rü ­ lü rse bize de...

B ehm en a tıld ı: — K im öld ü rm ü ş? G ö k b o ğ a h o m u rd a n d ı:

— ö c ü n ü a lm a lı ve onun bıra k tığı yeri d o ld u rm a lı!

R ü stem on a hayret dolu gözlerle b a k tı; İlk anda hiç bu n u dü şü n m e­ m iş, b abasın ın u ğ ra d ığ ı fe lâ k e tin ken di başın a da gelm em esi için n eler y a p m a k lâ zım g e ld iğ in i ken di k en d i­ ne sorm u ştu .

F iru z da m era k la :

— N asıl o lm u ş? B ir y a n lışlık v a r­ d ır!

D ey in ce Rüstem hepsini anlattı. B u n da K eştasebin en bü yü k rolü oy n a d ığın d a , on u n la b irlik te başka­ ların ın da b u lu n m u ş o ld u ğ u n d a k im ­ sen in şüphesi k alm am ıştı.

B eh m en sord u : — Şim di ne y a p m a lı?

R ü stem y ılm ış b îr h alde ce v a p v e r­ di:

— Ne y a p a b iliriz ? E lim izde ancak beş a ltı bin a sk er var. B unu iki üç m isline çık a rm a k k a b ild ir, fa k a t za­ m an iste r! Zaten b ü tü n ordu on ların ellerin de.. B izim h a zırlığım ızı d u yu n ­ ca h em en ü zerim ize y ü rü y e ce k - le rd ir. ö y le d e ğ il m i?

F iru z içini çe k ti: — E vet.

R ü stem G ö k b o ğ a y a sord u : — Sen ne dersin?

— B ehm en de sö y le sin ! O benden bü yü k ve eskidir. B izde h er şeyden ön ce sıra da saygı vardır.

B ehm en dem in k ılıcın ın sapına g itm iş olan elini çekti ve sa rk ıttı:

B ilm em ki... Size h ak verm ek lâ zım ... A sk er top la m a y ı denem eli. O lursa ne iy i; olm azsa T ü rk ille rin e g itm e li, y a rd ım cı k u vv etler alm alı,

Diye sordu. Keşiş hastaya verdiği şi­ faya telmih ediyordu.

— Böyle bir şeyden daha bahsedile­ mez. Bir an ferahlamak, tamamiyle iyi­ leşmek demek değildir ve herhangi baş ka bir sebepten de ileri gelebilir. Ne olursa olsun hepsini yapan Allahtır. Her şey ondan gelir. Beni görm eğe ge­ liniz. Hastayım, her vakit ziyaretçi ka. bul edemem. Artık günlerim de sa­ yılıdır.

— Oooh, hayır, hayır... Böyle fena şeyler söylemeyiniz. Allah sizi bizden almıyacaktır. Siz, nasıl hasta olabilirsi­ niz?.. O kadar sıhhatli, şen ve bahtiyar görünüyorsunuz ki, daha çok zaman yaşıyacağınıza, Allahın size uzun ömür ler vererek bizleri sevindireceğine can ve gönülden inanırız.

Diye haykırdı.

— Bugün gerçi, kendimi pek iyi bu­ luyorum. Fakat bu iyiliğin uzun sürmi- yeceğini de biliyorum. Hastalığımı bü. tün teferruatiyle Öğrenmiş bulunuyo­ rum. Beni neşeli ve bahtiyar gördüğü­ nüzü söylüyorsunuz. Buna pek sevin­ dim. Çünkü İlâhî neşe ve bahtiyarlık, yer yüzünde adam oğlunun son merte­ besidir. Bunu kendinde duyan insan ar tık : “ Fânî dünjradaki işim bitti !„ diye, bilir. Hekimler, azizler, kurbanlar, hep bu ilâhı neşeye kavuşmuş bahfyıcr ki­ şilerdi.

K adın :

— Ne güzel, ne ulvî sözler... Diye

iyice h a zırla n d ık ta n son ra H te z ifo n ü zerin e yü rü m elidlr. Bu da en az b ir y ıllık iştir.

B eh m en susar susm az, R ü stem in g ö zle ri G ö k b o ğ a y a dön d ü . D iğerleri de on a b a k tıla r. Ne sö y liy e c e ğ in i m e­ rak e tm iy o rla rd ı.

— E vet, bu n dan başka ça re y o k tu r, B en T ü rk ille rin d e k ardeşim den v e ­ ya d iğ e r b e y le rd e n ordu a la b ilirim .

D em esini b e k liy o rla rd ı.

F a k a t G ö k b o ğ a sert b ir sesle ş ö y ­ le d ed i:

— Bu g ib i işle rd e tiz da vra n a n k a ­ za n ır! Ü rkek olm a m a lıd ır. B eş, altı bin a sk er az kuvvet d e ğ ild ir. D a ğ ın ık ve g a fil b u lu n an k o c a b ir o rd u y u y ok e d e b ilir. İlk z a fe ri k aza n ın ca h erkes bize geçecek tir. B en ce h iç durm adan, h em en y o la çık m a lı.

O n lar b ö y le b ir şey u m m a d ık la rı için yam an b ir baskın v erm iş o la ca ­ ğız. O rada F e rru h za d ı sev en ler pek ço k tu r. E ğ e r baş k a ld ırm a m ışla rsa ,

baş b u la m a d ık la rı için d ir. R ü stem sord u :

- - H te z ifo n d a h er zam an k ırk , e lli bin asker bu lu n u r. B unu b ilm iy o r m u sun?

— B iliypru m , fa k a t on la rın bugün, k u m a n d a n la rın ın k a n cık ça ö ld ü r ü l­ m esinden ötü rü için için h ın ç b e sle ­ d ik le rin i de siz h a tırla y ın ız: Yan* m ağa ve her yanı y a k m a ğ a h azır b ir orm an v a r; bir k ıv ılcım onu tutuş­ tu rm a k için y e te r. F a k a t zam an g e ­ çerse F e rru h za d unutulacak ve düş-u larım ız on la ra daha ço k a y lık ve­ rince on la rı se v e ce k le rd ir. D em ir sı­ ca k k e n döv ü lü r. B in atlı ile önden g id e y im ve bir b a sk ın v ere y im .. Y a l­ nız bin at dah a isterim . Siz g e lin ce H tezifon k a p ıla rın ı açık b u la ca ğ ın ıza yem in ederim .

Üçü de d ik k a tle d in liy o rla rd ı. G ö k b o ğ a n m sö zle ri k a d a r sesi ve je s tle r i de o n la ra in an ç v e riy o rd u .

B ah si u za ttıla r.

En in ce n o k ta la rın a k a da r hesap­ lıy orla r, d ü şü n ü yorla rdı.

G ö k b o ğ a h epsine k u vvetli cevap­ la r v e riy o rd u :

— D e v le t de orta m a lı g ib id ir . K a ­ panın elinde k a lır. D ü şü n m ek le v a k it g e çire n le rin v a y h a lin e!..

Onun yü reğin d e ne za m a n d a n b eri zaten b ö y le b ir m a cera ih tiy a cı v a r ­ dı. B ütün gü n ok , k ılıç, topu z v e cirit ta lim le riy le g eçen g ü n le rin a r­ tık tadı k a lm a m ıştı. B u o y u n la rın sahisini g ö rm e k için sa b ırsız la n ıy o r­ du. Bu hal de on u n a tılg a n lığ ım ar­ tırıy o rd u . Ele g e çm iş olan eşsiz fır ­ satı k a çırm a ğ a g e lm e zd i. ,

G ö k b o ğ a devam e d iy o rd u :

— B a bam ı ö ld ü re n ve en b ü y ü k ha­ k areti y a p a n la rın b ir an b ile y a şa ­ m a ların a razı ola m a zd ım . H a ttâ bu u ğ u rd a ö le ce k olsam b ile. İn san d ü n ­ ya da n için y a şa r? S e v g ilile r i ve n a- n usu için ... O n ların n am u su ben im de n a m u su m du r.

(Devam ı var) atıldı. Bu sözler, ruhu delip geçiyor... Fakat bütün bunlara rağmen saadet nerede?.. Bahtiyarlık hani? Kim, ken­ dini murada ermiş buluyor?.. Madem ki bizden bir kere daha görünmek lût- funu esirgemediniz, şu halde size sö y . liceğim dertlerimi de dinleyiniz. Ben, çok muztarip bir insanım. Çoktanberi ruhum bu ıstırap ateşinde yam yor.

Genç kadın bunları söyledikten son­ ra onun karşısında heyecanının şevkiy­ le ellerini kavuşturdu.

—- En çok neden mustaripsiniz? — İnanamamazlıktan!

— Allaha mı inanmıyorsunuz? — Oh, hayır hayır Öylesi değil... Fakat hayattan sonrası o kadar karan­ lık, öyle bir muamma ki... H iç kimse bu perdenin arkasında ne var, bilmiyor. Siz kİ, insan ruhunun bütün derinlik­ lerinde dolaşmış bir adamsınız, siz ki en korkunç hastalıkları şifaya kavuştu, ran bir azizsiniz, beni dinleyiniz. Bana mutlak surette inanın diyemem, fakat size bütün bir azametle diyebilirim ki, sözlerim bir hoppalık davası değildir. Öldükten sonraki hayat meselesi, beni mustarip edecek, kendimden geçirecek kadar düşündürüyor. Kime başvuraca. ğımı bugüne kadar kestirememiştim. İşte şimdi, ilk defa olarak bu hissin , söz olarak ağzımdan çıkıyor. Kim bi­ lir beni ne yerine koyacaksınız?.. Bu­ nun için de ayrı bir azap ve utanç du­

yuyorum.

(Devamı var)

Kahveleri birer okuma

odası haline koyalım

Geçen aylar içinde Ankara Halkevi güzel bir kararı tatbik mevkiine koy­ du. Şehrin bellibaşlı kahvelerinde boş vakitlerini burada geçiren halkın oku­ yup istifade etmesi için kütüphaneler tesis etti.

Bu çok güzel ve iyi neticeler vere - ceği muhakkak olan karardan büyük istifadeler edileceği şüphesizdir.

İstanbul şehrinde de esnafı en çok olan zanaat kahveciliktir. H er cadde, de birkaç kahve bulunur. İçinde genç ihtiyar, tavla yahut iskambil oynar, durur. Bunların çoğu şüphesiz ki, iş­ sizler veya birini beklemek, birkaç sa. atini arkadaşları ile başbaşa geçirmek istiyenlerdir.

Her gün kahvede oturup sabahtan akşama kadar oyun oynıyan bir gence sordum :

— Niçin vaktini bu pis yerde geçiri­ yorsun? Burada oturmaktan başka ya­ pacak hiçbir şeyin yok mu?

Cevabı şu oldu :

— Hakkın var; fakat ben, ailesi İs- tanbulda olmıyan bir talebeyim. H er ay evden gönderilen para ile geçinir, tahsilimi yaparım. Gündüz mektepten çıktıktan sonra doğru buraya geliyo . rum. Zira bir eğlence yerine gitsem, aylığım üç gün dayanmaz.

Halbuki, burada bir çay içiyorum. Buna mukabil bütün gazeteleri oku - yor, derslerime çalışıyorum. Sonra bir kaç arkadaş ile iskambil yahut tavla oynuyorum. Bunların hepsi gece saat 12 ye kadar bana 10 . 15 kuruşa mal oluyor,,,

Bu bekâr gencin belki de hakkı var. Fakat bu onun vaktini burada öldür­

mesine sebep teşkil etmez.

Belediyenin Ankarada tatbik edilen bu usulü hemen şehrimiz için de kabul etmesi şüphesiz şayanı arzu bir hare­ ket olacaktır.

Diğer taraftan konuştuğumuz kah­ veciler bu usulün aleyhtarıdır. Söyle. diklerine göre, bunun tatbiki gayri - mümkündür. Çünkü bir kahvecinin is. kambil veya tavla gibi oyun âletleri için koyduğu sermayesi ancak 1 0 - 1 5 lira kadardır. Halbuki, kitap için bu kadar sermaye şüphesiz ki, ufak bir kahvecinin kaldıramıyacağı kadar a - girdir.

Buna göre belediyemizin yapacağı tek iş şu o k a gerek:

Her semtte mübalâğasız sayısı 2 0 yi geçen kahve içinde vaziyeti müsait olanları tesbit ederek bir köşelerinde bir kütüphane tesisine onları mecbur kılmak.. Bu kabil bol müşterili, hava­ dar kahvelerin zaten radyoları da ol - duğuna göre halkın pek kısa bir za . manda edeceği istifade derhal göze çarpmıya başlıyacaktır.

Hattâ, şöyle bir fikir de serdoluna* b ilir; Kahveciler bazı kitapçılarla teş- rikimesaî etsinler, ve onların her yeni neşrettiği kitabı bulundurarak bir ne­ vi reklâmlarını yapmış olsunlar.

Sonra hükümetimiz de her gün çı­ karmakta olduğu mecmua, kitap ve broşürleri bu kahvelere bedava olarak göndersin..

Bize öyle geliyor ki bu vaziyetten sonra, kahveler şimdiye kadar bir türlü yakıştıramadığımız “ kıraathane,, veya “ okuma evi,, ismine liyakat kes. bedebileceklerdir.

Karamazof Kardeşler

Yazan: D @ s t @ y e v s k S

k-e v i r e n . H a k k ı S ü h a b tu ^ iiı

İşte muhterem aziz, bunun için gel­ dik. Şükranlarımızı kabul etmez misi­ niz? Hadi Liz, teşekkür et bakayım.

Lizin küçük yüzü, ansızın ciddileşti. Koltuğunda elinden geldiği kadar doğ­ ruldu ve Stareçe bakarak dua vaziyeti aldı. Fakat kendini tutamıyarak güldü. Sonra yaptığı şeyin bir kabahat olabi­ leceğini düşünerek:

— • Ben arkamzdakine gülüyorum ! Dedi ve bir çene işaretiyle Aliyoşayı gösterdi. Delikanlının yüzü birdenbi. re;ateş kesilerek başını eğdi. Kirpikleri arasından bir alevin yanıp söndüğü g ö­

rüldü. :

Kızın annesi ona minimini eldivenli bir el uzatarak:

— Onun size getirdiği bir haber var. Dedi. Stareç, dönüp delikanlıya bak­ tı. Aliyoşa, kıza doğru yürüdü ve elini sıkarak şaşkınca gülümsedi. Liz, ona bir mektup uzattı v e ;

— Katerin tvanovna, bana bu mek­ tubu size teslim etmek üzere verdi. Kendisini mümkün olduğu kadar ya. kında görmenizi istiyor.

Dedi.

Aliyoşanın yüzünü şüphe bulutları kaplamıştı; derin bir hayretle:

— Beni mi çağırıyor?.. Niçin?... Diye mırıldandı. Kızın annesi, söze karışarak çabucak anlattı:

— Dimitri Fiyodoroviçe ait bir meşe le için olacak.. Son günlerde bazı hâdi­ seler oldu. Katerin tvanovna, yeni bir karar vermiş galiba... Ama bu kararın ne olduğunu bilmiyorum. Sizi mutlaka görmek isteyişi de bu yüzdendir. T a ­ biî gideceksiniz, dinî duygularınız da size bunu emrediyor.

Aliyoşa, şaşkınlığından henüz kur. tulamamış bir halde:

— Onu ben, ömrümde ancak bir ke. re gördüm..

Diyecek oldu.

— Pek asil bir kızdır. Tertemiz bir yüreği var. Fakat neler çekiyor, neler... Uğradığı ıstırap müthiştir. Ne kara bir alın yazısı varmış zavallının!

İçinde esrarlı bir davadan başka açık hiç bir rıâna bulunmıyan muammalı,

Referanslar

Benzer Belgeler

ADANA'NIN MEDHİYESİ Ömrümde ilk defa oldu bu geliş Görmedim böyle bir seyran Adana Ne hoş manzaradır bu yaradılış Doğurmaz sen gibi cihan Adana.. Nazar kıldım şöyle

Üniversitemiz, 11 Temmuz 1992 tarihinde Niğde Üniversitesi adı ile Selçuk Üniversitesine bağlı Eğitim Yüksekokulunu Eğitim Fakültesine dönüştürerek ve İktisadi ve

Anahtar sözcükler: Küçük hücreli akci¤er kanseri, cerrahi rezeksiyon Key words: Small cell lung cancer, surgical resection... Survival rates of the SCLC in this study were similar

Millî Mücadele dönemi içinde Kırşehir için en önemli konu hiç şüphesiz Mustafa Kemal Paşa ve Heyet-i Temsiliye üyelerinin Kırşehir’e gelmesi ve burada

Engeliler merkezi Çevresinde Çim bicimi sulanması ve cevre düzenlemesi faliyetlerinde bulunuldu. Seramızdaki Biberiye bitkilerinden aldığımız çelikleri toprakla buluĢturduk

a) Belde sakinlerinin mahallî müşterek nitelikteki ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla her türlü faaliyet ve girişimde bulunmak. b) Kanunların belediyeye verdiği

giren öğretmenin adı da Mustafa’ydı. - Bir gün matematik öğretmeni Mustafa’yı yanına çağırdı. —Oğlum Mustafa! Senin adın Mustafa, benim adım da Mustafa. Bundan

A) EVET, EVET, HAYIR, EVET, EVET B) EVET, EVET, HAYIR, HAYIR, EVET C) EVET, EVET, HAYIR, HAYIR, HAYIR D) HAYIR, EVET, HAYIR, EVET, EVET.. Meltem rüzgârları birbirlerine komşu kara