• Sonuç bulunamadı

bilig 62. sayı pdf

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "bilig 62. sayı pdf"

Copied!
308
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Avrupa Birliği Ülkeleri ve

Türkiye’nin Yayın ve Atıf Performansı

Umut Al

Özet

Bilimsel yayınların dinamiğine ilişkin araştırmalar bilim dün-yasının ilgisini çekmektedir. Bu tip çalışmaların sayısı son yıl-larda giderek artmaktadır. Bilimsel yayınların etkinliği genel-likle bibliyometrik çalışmalarla ortaya konulmaktadır. Bibli-yometrik araştırmalarda veri kaynağı olarak atıf dizinlerinden yararlanılmaktadır. Türkiye’nin göstermiş olduğu yayın ve atıf performansı değerlendirildiği ve Avrupa Birliği ülkeleri ile çe-şitli karşılaştırmalara yer verilen bu çalışmanın verileri Essen-tial Science Indicators adlı kaynaktan elde edilmiştir. EssenEssen-tial Science Indicators farklı alanlarda ülkelere yönelik yayın ve atıf verilerini içermektedir. Araştırmada yayın ve atıf perfor-mansı birbirine benzer ülkelerin hangileri olduğunu saptaya-bilmek için kümeleme analizinden yararlanılmıştır. Bulgular İngiltere, Almanya, Fransa ve İtalya’nın Avrupa Birliği ülkeleri arasında en üst düzey yayın ve atıf performansına sahip oldu-ğunu göstermektedir. Türkiye ise araştırma kapsamındaki tüm alanlarda atıf performansı düşük ülkelerin bulunduğu grupta yer almaktadır.

Anahtar Kelimeler

Avrupa Birliği ülkeleri, atıf etkisi, bibliyometri, yayın perfor-mansı

Giriş

Bilim çevreleri farklı nedenlerle bilim literatürüne katkı sağlamaktadır. Katkıların değerlendirilmesinde ise bibliyometrik araştırmaların önemli rolü bulunmaktadır. Pritchard (1969: 348) tarafından “matematiksel ve _____________

Doç. Dr., Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü - Ankara / Türkiye

(2)

istatistiksel yöntemlerin kitaplar ve diğer iletişim ortamlarına uygulanma-sı” olarak tanımlanan bibliyometri, yayınların belirli özelliklerinin analiz edilmesi yoluyla bilimsel iletişime ilişkin çeşitli bulguların elde edildiği bir alandır. Son yıllarda ülkelerin bilimsel yayın performanslarına ilişkin de-ğerlendirmelerin sıklıkla ele alındığı ve çeşitli boyutlarda karşılaştırmaların yapıldığı gözlenmektedir. Söz konusu karşılaştırmalı çalışmalarda farklı alanlara yönelik olarak bazı ülkelerin görece üstün olduğunu gösteren çe-şitli bulgular elde edilmektedir. Bilimsel yayınların değerlendirilmesine yönelik bulgular ülkelerin bilim politikalarının gelişimine katkıda bulun-maktadır.

Bilimsel yayın sayıları, üretkenliğe dayalı değerlendirmelerde önemli bir veri olarak uzun yıllar kullanılmıştır. Çok sayıda yayına sahip araştırmacı-lar, doğrudan ödüllendirilmeseler bile bilim camiası içinde farklı bir ko-numda değerlendirilmişlerdir. Zaman içinde yayın yapmanın ötesinde farklı parametrelerin önem kazandığı görülmüştür. Atıf kavramı bilimsel yayınların kredilendirilmesinde önemli bir performans göstergesi olarak üzerinde sıklıkla durulan bir konu hâline gelmiştir. Atıf kavramına ilişkin önemli katkılar yapmış bir araştırmacı ve aynı zamanda Bilimsel Bilgi Ens-titüsünün (Institute of Scientific Information) kurucusu olan Eugene Gar-field (1965: 189) bir kaynağa atıf yapılmasının nedenlerini şu şekilde sıra-lamaktadır:

 Araştırma konusu ile ilgili öncülere saygı gösterme,

Araştırma konusu ile ilgili çalışmaya saygı gösterme,Araştırma yöntemi ve tekniğine ilişkin bilgi verme,İlgili konu hakkında arka plan okumayı sağlama,  Birinin kendi çalışmasını düzeltme,

 Başkalarının çalışmalarını düzeltme,

Önceki çalışmayı eleştirme,  İddiaları doğrulama,

 Kişileri yakın zamanda yayımlanacak bir yayından haberdar etme,

 Yeterli düzeyde tanıtılmamış, dizinlenmemiş ya da atıfta bulunulma-mış çalışmaları gösterme,

(3)

İçinde bir düşüncenin ya da bir kavramın tartışıldığı orijinal yayınları

belirleme,

 Orijinal yayınları veya yeni bir kavram ya da terime adını veren çalış-mayı saptama,

 Başka çalışmalardaki düşünceleri kabul etmeme,

 Önceki çalışmalardaki iddiaları tartışma.

Nedeni ne olursa olsun, bir çalışmaya başka bir çalışmanın kaynakçasında yer verilmesi, atıf yapılan çalışmanın atıf yapan çalışmanın yazarı/yazarları tarafından değer verildiğini göstermektedir. Yukarıda Garfield tarafından ortaya konan nedenlerin arasında yer alan ve negatif atıf olarak da adlandırı-labilecek olan önceki çalışmayı eleştirme ve başka çalışmalardaki düşünceleri kabul etmeme gibi nedenler de bir şekilde o alandaki literatürün gelişmesi bağlamında sağladığı yarar sebebiyle önemlidir (Fujigaki 1998: 81).

Bir yayına atıf yapılmamış olması söz konusu yayının değersiz olduğu anla-mına gelmemekle birlikte, bilim dünyasına katkıda bulunmuş yayınların çok sayıda atıf aldıkları gerçeği de göz önünde bulundurulmalıdır. Örneğin fizik, kimya, tıp alanlarında Nobel Ödülü kazanmış kişilerin yayınlarına yapılan atıfların incelendiği araştırmalarda bu kişilerin yayınlarının yüksek sayıda atıf aldığı belirlenmiştir (Garfield 1986, Sher ve Garfield 1983). Akademik camiada bir işe kabul edilme ya da işte yükselmede atıflardan yararlanıldığı da bilinmektedir (Borgman ve Furner 2002: 41). Son yıllarda yayın ve atıf performansının beraber değerlendirmesine yönelik olarak h-endeksi değerle-rinin kullanıldığı da görülmektedir (Al 2008a: 265).

Aşağıda araştırmada Türkiye’nin çeşitli alanlarda atıf dizinleri kapsamındaki yayınları incelenmekte, Avrupa Birliği (AB) ülkeleri ile karşılaştırma yapıl-mak suretiyle yayın ve atıf performansı değerlendirilmektedir. Bu bağlamda göstermiş olduğu yayın ve atıf performansı bakımından Türkiye’nin hangi ülkeler ile aynı kategoride olduğu belirlenmeye çalışılmaktadır.

Yöntem

Bu çalışmada temel araştırma sorusu, Türkiye’nin AB ülkeleri ile birlikte değerlendirildiğinde yayın ve atıf performansına ilişkin konumunun ne olduğudur. Yapılan değerlendirmelerde yayın ve atıf sayıları dışında bir parametreden yararlanılmamaktadır.

Türkiye ve AB ülkelerinin çeşitli alanlardaki yayın ve atıf performansını ilişkin veriler ESI (Essential Science Indicators) adlı kaynaktan elde edilmiş-tir. Söz konusu kaynak dergilere, ülkelere, kurumlara ve bilim insanlarına

(4)

yönelik olarak bibliyometrik veriler içermektedir. ESI’de 22 araştırma alanı ve bu alanlara ait 10 yıllık bir zaman dilimini içeren veriler bulunmaktadır. Söz konusu araştırma alanları bilgisayar bilimleri, bitki ve hayvan bilimleri, biyoloji ve biyokimya, çevre ve ekoloji, çok disiplinli bilimler, ekonomi ve işletme, farmakoloji, fizik, immünoloji, kimya, klinik tıp, malzeme bilimi, matematik, mikrobiyoloji, moleküler biyoloji ve genetik, mühendislik, nöroloji, psikiyatri ve psikoloji, sosyal bilimler, uzay bilimleri, yer bilimleri ve ziraattir. Çalışmamızda çok disiplinli bilimler alanı kapsam dışı bıra-kılmış ve araştırma, 21 alan üzerinde gerçekleştirilmiştir. Bu durumun temel nedeni ülkelerin birçoğunun çok disiplinli bilimler alanı altında sınıflanan yayın sayısının değerlendirme yapmaya olanak sağlayacak du-rumda olmamasıdır. Örneğin çalışmamız kapsamına giren yıllar arasında çok disiplinli bilimler alanında Kıbrıs’ın bir, Litvanya’nın sekiz yayını olduğu saptanmıştır. Benzer şekilde çok disiplinli bilimler alanının daha önce yapılmış çalışmalarda da kapsam dışı bırakıldığı görülmektedir (Czajbók et al. 2007: 92).

Araştırma kapsamındaki veriler 1 Ocak 1999 - 28 Şubat 2009 tarihleri arasındaki yayınlara aittir ve 10 Haziran 2009 tarihinde yapılan tarama sonucunda elde edilmiştir. Bununla birlikte atıflara yönelik güncellemenin 1 Mayıs 2009 tarihinde yapıldığı ESI tarafından belirtilmektedir.

Çalışmada yayın ve atıf performansı birbirine benzer ülkelerin hangileri olduğunu saptayabilmek için kümeleme analizinden yararlanılmıştır. Kü-meleme analizi, birimleri değişkenler arası benzerlik ya da farklılıklara dayalı olarak hesaplanan bazı ölçülerden yararlanmak suretiyle homojen gruplara bölmek amacıyla kullanılan istatistiksel bir tekniktir (Özdamar 2002: 279). Kümeleme analizinde genel amaç, gruplanmamış verileri ben-zerliklerine göre sınıflandırmaktır (Tatlıdil 2002: 329).

Araştırma kapsamındaki yayın ve atıflara yönelik verilerin büyük dağılım göstermesi, bir başka ifadeyle standart sapmasının büyük olması verilerin standartlaştırılmasını gerektirmiştir. Bu nedenle değişkenlerin her biri Z değeri olarak bilinen standart değerlere dönüştürülmüştür. Daha sonra küme sayısını saptayabilmek amacıyla hiyerarşik kümeleme yöntemi kulla-nılarak ağaç grafiği (dendogram) incelenmiştir. Ağaç grafiklerinin ince-lenmesi sonucunda her bir alan için küme sayısının üç olması gerektiği saptanmıştır. Bunu izleyen süreçte hiyerarşik olmayan kümeleme yönte-minde küme sayısı üç alınarak hangi gözlemlerin hangi grupta olduğu saptanmıştır. Aynı zamanda saçılım grafiğine de bakılmış ve sonuçların desteklendiği görülmüştür. Kümeleme analizi sonucunda karşımıza yayın ve atıf performansı yüksek ülkeler, atıf performansı yüksek ülkeler ve atıf

(5)

performansı düşük ülkeler şeklinde ifade edebileceğimiz üç grup çıkmıştır. Değerlendirmeler bu üç grup bağlamında yapılmaktadır.

Bulgular ve Yorum

AB üye ülke sayısı 2009 yılı itibariyle 27’dir (EUROPA 2009). Ancak ESI verilerinde her biri ayrı bir ülke olarak değerlendirilen Galler, İngiltere, İs-koçya ve K. İrlanda AB içinde Birleşik Krallık olarak tek bir ülke şeklinde yer almaktadır. Bu nedenle araştırmamız kapsamında incelenen AB üyesi ülke sayısı 30’dur ve Türkiye söz konusu 30 ülke ile karşılaştırılmaktadır. Genel olarak AB’ye üye ülkelerin yayın ve atıf sayıları incelendiğinde en üretken ülkenin Almanya olduğu görülmektedir (bk. Tablo 1). Tablo 1’deki 30 ülkeden 10’unun araştırmaya konu olan on yıllık süreç içinde 100 binden fazla yayın ile literatüre katkı sağladığı saptanmıştır. Bu ülkeler sırasıyla Almanya (732.911), İngiltere (652.095), Fransa (525.128), İtalya (384.287), İspanya (288.577), Hollanda (224.614), İsveç (167.176), Po-lonya (131.120), Belçika (122.476) ve İskoçya’dır (101.811). Bu ülkeler arasında Polonya yayın başına düşen atıf sayısı bakımından diğer ülkeler ile belirgin ölçüde farklılık göstermektedir.

Tablo 1. Avrupa Birliği ülkelerinin yayın ve atıf sayıları

Ülke Yayın sayısı Atıf sayısı Yayın başına düşenatıf sayısı

Almanya 732.911 8.409.979 11,47 İngiltere 652.095 8.385.007 12,86 Fransa 525.128 5.631.061 10,72 İtalya 384.287 3.924.702 10,21 İspanya 288.577 2.589.912 8,97 Hollanda 224.614 3.036.523 13,52 İsveç 167.176 2.150.929 12,87 Polonya 131.120 766.166 5,84 Belçika 122.476 1.428.814 11,67 İskoçya 101.811 1.359.882 13,36 Danimarka 88.472 1.219.245 13,78 Avusturya 85.522 956.342 11,18 Finlandiya 82.658 995.738 12,05 Yunanistan 71.189 492.508 6,92 Çek Cumhuriyeti 57.296 377.910 6,60 Portekiz 49.681 376.682 7,58

(6)

Macaristan 46.817 388.410 8,30 İrlanda 37.271 365.909 9,82 Galler 33.956 358.901 10,57 Romanya 26.365 106.199 4,03 Slovakya 21.986 117.761 5,36 Slovenya 19.696 114.832 5,83 Bulgaristan 17.415 91.814 5,27 Kuzey İrlanda 16.744 168.746 10,08 Litvanya 9058 40.468 4,47 Estonya 7347 57.991 7,89 Letonya 3498 20.485 5,86 Kıbrıs 2767 16.429 5,94 Lüksemburg 1721 12.748 7,41 Malta 650 4698 7,23

Türkiye 116.296 yayın ile fazla sayıda yayın yapan ülkeler arasında yer almasına karşın, yayın başına düşen atıf sayısı dikkate alındığında AB üyesi 30 ülke arasında sadece Romanya’yı geride bırakabilmiştir. Türkiye’nin yayın başına düşen atıf sayısı 4,14 Romanya’nın ise 4,03’tür. AB ülkeleri arasında en yüksek atıf ortalaması Danimarka’ya (13,78) aittir. Danimar-ka’yı sırasıyla Hollanda (13,52), İskoçya (13,36), İsveç (12,87) ve İngiltere (12,86) izlemektedir.

Gerçekleştirdiğimiz kümeleme analizi sonucunda ülkelerin üç ayrı grupta yer aldığı saptanmıştır. Bu gruplar yayın ve atıf performansı yüksek ülke-ler, atıf performansı yüksek ülkeler ve atıf performansı düşük ülkeler ola-rak ifade edilebilir. Buna göre alan ayrımı yapılmaksızın tüm yayınlar dik-kate alındığında Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya yayın ve atıf perfor-mansı yüksek ülkeler grubunda yer almaktadır. Atıf perforperfor-mansı yüksek ülkeler ise Avusturya, Belçika, Danimarka, Finlandiya, Galler, Hollanda, İrlanda, İskoçya, İspanya, İsveç ve K. İrlanda’dır. Yayın sayısı yüksek ol-masına karşın atıf ortalamasının düşük olması İspanya’nın ikinci gruba girmesine neden olmuştur. Bununla birlikte İspanya ikinci gruptaki en düşük atıf ortalamasına sahip ülke olarak dikkati çekmektedir. Bu duru-mun nedenlerinden biri atıf dizinleri kapsamında İspanyolca dergi sayısı-nın hızlı bir şekilde artmasıdır. Dili İngilizce olmayan dergilerin nispeten az atıf aldığı bilinen bir olgudur (van Leeuwen vd. 2001: 345). Ticari bir yapıya sahip atıf dizinlerinin yeni dergileri bünyesine katarak genişleme çabası içine girmesi yakın zamanda özellikle yayın sayısına bağlı ülke

(7)

sıra-lamalarını bir miktar değiştirecektir. Son genişlemede 1544 yeni yerel dergi atıf dizinleri kapsamına alınmıştır ve bu dergilerin 819’u AB ülkele-rine aittir (Thomson Reuters 2009).

Şekil 1. Yayın ve atıf performansları itibariyle ülkelerin yer aldığı gruplar

Atıf performansı düşük ülkelerin yer aldığı son grup; Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Kıbrıs, Letonya, Litvanya, Lüksemburg, Macaris-tan, Malta, Polonya, Portekiz, Romanya, Slovakya, Slovenya, Türkiye ve Yunanistan’dan oluşmaktadır. Bu ülkeler arasında Polonya ve Türkiye’nin dünya literatürüne yayın bazında yaptığı katkı araştırmaya konu olan dö-nem için 100 binin üzerindedir. En az katkı hem nüfus hem de yüzölçü-mü bakımından küçük ülkeler olan Malta, Lüksemburg ve Kıbrıs gibi ülkeler tarafından gerçekleştirilmektedir. Atıf performansı düşük ülkeler arasında, atıf performansı yüksek ülkelerin oluşturduğu bir üst gruba geç-me olasılığı en yüksek ülke Macaristan’dır. Zaten ayrı ayrı alanlar bazında değerlendirme yapıldığında Macaristan’ın bazı alanlarda atıf performansı yüksek ülkeler arasında yer aldığı gözlenmektedir.

Ülkelerin belli alanlarda uzmanlaştıkları ve söz konusu alanlarda daha etkin yayın faaliyetinde bulundukları bilinmektedir. Çalışmamız kapsa-mında da her bir alan için kümeleme analizi yapılmak suretiyle ülkelerin güçlü olduğu disiplinler ortaya çıkarılmaya çalışılmıştır. Çalışmamızda alanların tamamı grafik olarak sunulmamakta, Türkiye’nin yayın bazında literatüre yaptığı katkının en fazla olduğu beş alana ilişkin grafiklere yer

(8)

verilmektedir. Türkiye’nin en fazla yayın yaptığı beş alan sırasıyla klinik tıp, kimya, mühendislik, bitki ve hayvan bilimleri ile fiziktir. Öte yandan tüm alanlara yönelik gerçekleştirilen kümeleme analizlerine dayalı grafik-lerden elde edilen bulgular ayrıca Tablo 2’de sunulmaktadır.

Klinik tıp alanında yayın sayısı bakımından Almanya az bir farkla İngilte-re’nin önünde bulunmasına karşın ortalama atıf sayısında İngiltere Al-manya’nın üzerinde yer almaktadır. Bu iki ülke dışında İtalya ve Fransa’da yayın ve atıf performansı yüksek ülkeler olarak dikkati çekmektedir. Her ne kadar kümeleme analizi sonuçları aynı grup içinde ele alıyorsa da, yük-sek atıf ortalamasına sahip ülkeler arasında Belçika, Danimarka Finlandi-ya, Hollanda, İskoçya ve İsveç’in konumunun farklı olduğu görülmekte-dir. Bu ülkeler yüksek atıf performansı göstermiş olan Avusturya, Galler, İrlanda, İspanya, K. İrlanda, Letonya, Macaristan, Malta ve Portekiz’den oldukça yüksek atıf ortalamasına sahiptirler. Bununla birlikte, aynı grup içinde İspanya ve Avusturya dışındaki diğer ülkelerden iki üç kat daha fazla yayınları bulunmaktadır.

Türkiye klinik tıp alanında yayın başına düşen atıf sayısı bakımından son sırada yer almaktadır. Ortalama atıf sayısı bakımından Türkiye’ye en yakın ülke konumunda bulunan Bulgaristan’ın bile yayınlarına neredeyse Türki-ye’nin iki katı kadar atıf yapıldığı görülmektedir. Klinik tıp alanında ça-lışmamıza konu olan 31 ülke arasında yayın sayısı bakımından sekizinci sıradaki Türkiye’nin kısa sürede bir üst gruba geçebilme olanağı bulun-mamaktadır. Yapılan bir başka araştırmanın sonuçları da klinik tıp alanın-da Türkiye’nin atıf etkisinin son derece düşük olduğunu ortaya koymak-tadır. Dünyadaki tüm ülkeler üzerinden değerlendirmenin yapıldığı söz konusu çalışmada, 106 ülkenin yayın yaptığı klinik tıp alanında Türki-ye’nin yayın sayısına göre 14. sırada olmasına karşın, yayın başına düşen atıf sayısında 102. sırada yer aldığı ifade edilmektedir (Al 2008b: 103). Türkiye’de atıf dizinleri kapsamındaki yayınlar önemli ölçüde akademik camiadaki araştırmacılar tarafından gerçekleştirilmektedir. Türkiye, Avru-pa ülkeleri arasında üniversite kaynaklı yayın üretiminin en yüksek olduğu ülke konumundadır (Moed 2006: 18). Türkiye adresli yayınlara bu denli düşük düzeyde atıf yapılıyor olması hem yayınların niteliğinin hem de atıf dizinleri kapsamındaki dergilerde yayın yapılma nedenlerinin sorgulanma-sını gerektirmektedir.

(9)

Şekil 2. Klinik tıp alanında ülkelerin gruplara dağılımı

Klinik tıp alanında atıf performansı yüksek dört ülke kimya alanında da atıf performansı yüksek ülkeler arasında yer almaktadır. Kimya alanında bu dört ülkenin yanına bir de İspanya’nın eklendiği görülmektedir. K. İrlanda yayın başına düşen 17 atıf ile kimya alanında ortalama atıf sayısı en yüksek ülke konumundadır. Hollanda, Danimarka ve İsveç ortalama atıf sayısı sıralamasında K. İrlanda’yı izleyen ülkelerdir. Atıf performansı yük-sek diğer ülkeler ise Avusturya, Belçika, Galler, İrlanda ve İskoçya’dır. Türkiye kimya alanında en çok yayın yapan 10. ülke olmasına karşın, ortalama atıf sayısı bakımından Letonya ve Romanya dışında başka bir ülkeyi geride bırakamamıştır. Özellikle ilk grupta yer alan yayın başına düşen atıf ortalaması yüksek ülkelerdeki araştırmacılarla yapılacak ortakla-şa çalışmalar, Türkiye’nin atıf sayısı bakımından ortaya çıkan olumsuz tabloyu tersine çevirebilir. Yüksek düzeyde atıf almış yayınların en önemli özeliklerinden biri ortaklaşa çalışma sonucu ortaya çıkmış olmalarıdır (Aksnes 2003: 161).

(10)

Şekil 3. Kimya alanında ülkelerin gruplara dağılımı

Mühendislik alanında Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya ve İspanya yayın ve atıf performansı yüksek ülkelerdir. Bu ülkeler dışında yayın sayısı bakı-mından olmasa da ortalama atıf ortalaması yönünden yüksek performans göstermiş ülkeler Avusturya, Belçika, Çek Cumhuriyeti, Danimarka, Fin-landiya, Galler, Hollanda, İskoçya, İsveç, Kıbrıs ve Macaristan’dır. Çek Cumhuriyeti 21 araştırma alanı içerisinde sadece bu alanda atıf perfor-mansı yüksek ülkeler grubuna girebilmiştir.

Mühendislik alanı Türkiye’nin en fazla yayın ürettiği üçüncü alan olmakla birlikte, aynı zamanda Türkiye’nin dünya atıf ortalamasına en yakın per-formans gösterdiği alandır. Bu alandaki dünya atıf ortalaması 3,8 Türki-ye’nin atıf ortalaması ise 3,5’tir. Mühendislik alanı iyimser bir yaklaşımla gelecekte Türkiye’nin atıf performansı yüksek ülkeler arasında yerini alabi-leceği bir alan olarak görünmektedir. Öte yandan gelişmenin sadece bilim-sel yayın alanıyla sınırlı kalmaması ve alana yenilik getiren mühendislik çalışmalarının da gerçekleştirilmesi ülke açısından olumlu olacaktır.

(11)

Şekil 4. Mühendislik alanında ülkelerin gruplara dağılımı

Bitki ve hayvan bilimleri alanında İngiltere yayın sayısı bakımından Al-manya’nın gerisinde kalmasına karşın, ortalama atıf sayısı yönünden son derece başarılı bir performans göstermiştir. Dünya atıf ortalamasının 6,7 olduğu bitki ve hayvan bilimleri alanında İngiltere’nin yayın başına düşen atıf sayısı 11,3’tür. Genellikle yayın ve atıf performansı yüksek ülkeler arasında yer alan İtalya ise dünya atıf ortalamasının altında kalarak Çek Cumhuriyeti, Portekiz, Türkiye ve Yunanistan gibi atıf performansı düşük ülkelerin bulunduğu grupta yer almıştır.

Türkiye bitki ve hayvan bilimleri alanında en düşük atıf performansına sahip ülke konumundadır. Bitki ve hayvan bilimleri alanının Türkiye’nin düşük atıf performansına sahip olmasının en önemli gerekçesi olarak Tür-kiye orijinli bir derginin (Turkish Journal of Veterinary & Animal Sciences) tüm yayınlar içinde Türkiye adresli en çok yayın yapılan dergi olması ve bu derginin etkisinin alan içindeki düşüklüğü gösterilmektedir (Al 2008b: 112). Bitki ve hayvan bilimleri alanında yüksek etki faktörüne sahip dergi-lerde yayın yapmanın hedeflenmesi orta vadede Türkiye’nin atıf perfor-mansını iyileştirebilecek bir etmendir.

(12)

Şekil 5. Bitki ve hayvan bilimleri alanında ülkelerin gruplara dağılımı

Fizik alanında Almanya’nın yayın sayısı olarak yapmış olduğu katkı oldukça yüksektir. Aynı grupta yer aldığı İtalya’dan iki kat daha fazla yayın ürettiği görülmektedir. Ortalama atıf sayısı Almanya’ya oldukça yakın olan İngilte-re’de Almanya’dan yaklaşık 45 bin yayın daha az yapmıştır. Bu bulgular AB içinde Almanya’nın fizik alanı özelinde önemine işaret etmektedir.

Fizik alanında atıf performansı yüksek AB ülkeleri arasında Avusturya Belçika, Danimarka, Finlandiya, Galler, Hollanda, İrlanda, İskoçya, İs-panya, İsveç, K. İrlanda, Kıbrıs, Macaristan, Portekiz ve Slovenya yer al-maktadır. Bu ülkeler arasındaki Kıbrıs’ın yayın sayısı diğer ülkelerle karşı-laştırıldığında oldukça azdır. Slovenya 21 alan içerisinde sadece fizik ala-nında atıf performansı yüksek ülkeler grubunda yer almaktadır. Özellikle Kıbrıs, Portekiz, Macaristan, Slovenya ve Belçika’nın atıf performansında düşüş yaşanması bu ülkeleri atıf performansı düşük ülkeler kategorisine sokabilir. Tam tersi bir durum ise Yunanistan için geçerlidir. Yunanis-tan’ın atıf performansını bir miktar artırması bir üst gruba dahil olabilme-sini sağlayacaktır.

Türkiye’nin birçok alanda atıf ortalaması sıralamalarında gerilerde kalma-sına karşın yayın sayısı sıralamalarında önlerde olduğu saptanmıştır. Ancak bu durum fizik alanı için geçerli değildir. Fizik alanında yayın sayısına göre sıralama yapıldığında Türkiye araştırmaya konu olan ülkeler arasında 16. sırada kendine yer bulmuştur. Sıralamadaki söz konusu yer

(13)

Türki-ye’nin yayın sayısına göre ülkeler sıralamasında en geride olduğu uzay bilimleri alanındaki 21. sıradan sonraki en düşük yayın performansıdır. Türkiye’nin yayın sıralamasında nispeten geride kaldığı diğer alanlar ise immünoloji, mikrobiyoloji ile moleküler biyoloji ve genetik alanlarıdır. Söz konusu alanlarda Türkiye’nin atıf performansı ile birlikte yayın per-formansının da oldukça düşük olduğu görülmektedir.

Şekil 6.Fizik alanında ülkelerin gruplara dağılımı

Yapılan kümeleme analizi sonucunda ayrı ayrı alanlar değerlendirildiğinde, sadece beş ülkenin yayın ve atıf performansı yüksek ülkeler grubunda yer aldığı saptanmıştır. Bu ülkelerden İngiltere 20, Almanya 18, Fransa 17, İtalya 13 ve İspanya yedi ayrı alanda yayın ve atıf sayısı yüksek ülkeler gru-buna girmiştir (bk. Tablo 2). İngiltere mikrobiyoloji alanı dışında tüm alan-larda yayın ve atıf performansı yüksek grupta yer almaktadır. Almanya ve Fransa İngiltere’nin tek başına yüksek düzeyde yayın ve atıfa sahip olduğu ekonomi ve işletme, psikiyatri ve psikoloji ile sosyal bilimler alanlarında yayın ve atıf sayısı yüksek ülkeler kategorisine girememiştir. Fransa’nın bu üç alana ek olarak mikrobiyoloji alanında da yayın ve atıf sayısı yüksek ülke-ler grubuna giremediği görülmektedir. AB ülkeülke-leri arasında en fazla yayın üreten beşinci ülke konumundaki İspanya bilgisayar bilimleri, bitki ve hay-van bilimleri, çevre ve ekoloji, kimya, matematik, mühendislik ile ziraat alanlarında yayın ve atıf sayısı yüksek ülkelerin bulunduğu gruptadır.

(14)

Tablo 2. Ülkelerin yayın ve atıf sayıları itibariyle yer aldıkları grup sayıları

Ülke Yayın ve atıfsayısı yüksek Atıf sayısıyüksek Atıf sayısıdüşük Toplam alansayısı

İngiltere 20 1 - 21 Almanya 18 3 - 21 Fransa 17 3 1 21 İtalya 13 4 4 21 İspanya 7 8 6 21 Hollanda - 18 3 21 İsveç - 18 3 21 İskoçya - 17 4 21 Danimarka - 17 4 21 Belçika - 16 5 21 Galler - 15 6 21 Avusturya - 14 7 21 Finlandiya - 14 7 21 İrlanda - 12 9 21 K. İrlanda - 11 10 21 Macaristan - 7 14 21 Estonya - 4 17 21 Portekiz - 4 17 21 Letonya - 4 12 16 Kıbrıs - 4 8 12 Lüksemburg - 3 11 14 Yunanistan - 2 19 21 Malta - 2 3 5 Çek Cumhuriyeti - 1 20 21 Slovenya - 1 20 21 Bulgaristan - - 21 21 Litvanya - - 21 21 Polonya - - 21 21 Romanya - - 21 21 Slovakya - - 21 21 Türkiye - - 21 21

Ülkeler yayın ve atıf sayıları itibariyle yer aldıkları grup sayıları açısından değerlendirildiğinde, yukarıda anılan yayın ve atıf sayısı yüksek beş ülkeyi genelde atıf ortalamaları belli düzeyde olan Hollanda, İsveç, İskoçya, Da-nimarka, Belçika, Galler, Avusturya, Finlandiya, İrlanda ve K. İrlanda

(15)

takip etmektedir. Söz konusu ülkelerin tamamı Şekil 1’de yer alan atıf sayısı yüksek ülkeler grubunda bulunmaktadır. Bu ülkeler arasında kimi ülkeler (Danimarka, İsveç gibi) bazı alanlar içinde yayın başına düşen atıf sayısının en yüksek olduğu ülke konumunda yer almaktadır. Öte yandan İngiltere dışında İngilizce konuşulan ülkeler olan Galler, İrlanda, İskoçya ve K. İrlanda’nın atıf etkisi yüksek ülkeler arasında yer almaları uluslararası literatürde yayın yapılan dilin de önemini gösteren bir konudur.

Genelde atıf sayısı düşük ülke grubunda yer alan, ancak kimi alanlarda birkaç kez atıf sayısı yüksek ülkeler grubuna giren ülkelerin olduğu da dikkati çekmektedir. Macaristan, Estonya, Portekiz, Letonya, Kıbrıs, Lük-semburg, Yunanistan, Malta, Çek Cumhuriyeti ve Slovenya kimi alanlarda göreli olarak yüksek atıf performansı göstermişlerdir. Yüksek atıf perfor-mansı göstermelerinin temel nedeni az sayıdaki yayınları içerisinden birkaç yayının yüksek düzeyde atıf almış olması ve bu durumun ortalama atıf sayısını etkilemesidir.

Aralarında Türkiye’nin de yer aldığı altı ülke, 21 alanın tamamında atıf sayısı düşük grup içinde bulunmaktadır. Bu bağlamda Bulgaristan, Litvan-ya, PolonLitvan-ya, Romanya ve Slovakya ile aynı kategoride yer alan Türkiye’nin bulunduğu konumu sorgulaması gerektiği açıktır. Bu ülkeler arasında Polonya’nın birçok alanda Türkiye ile benzer sayıda yayın yaptığı görül-mektedir. Yayın sayısının yanı sıra, Polonya ve Türkiye’nin benzerlik gös-terdiği bir başka konu ise atıf dizinlerinin kapsamının genişletilme çalışma-ları sonucunda en fazla dergisi dizinlere giren ülkeler arasında yer almış olmalarıdır.

Sonuç ve Öneriler

Bu çalışma sonucunda AB içinde hangi ülkelerin atıf performansının yük-sek olduğu görülmektedir. Her alanda olduğu gibi bilimde de rekabet edebilmenin en temel koşulu kaliteli ürünler ortaya koymaktır. Bilim ca-miası içinde etki ölçümü için kullanılan atıf sayıları ülkelere ilişkin verile-rin toplu şekilde değerlendirildiği bu tip çalışmalarda daha bir anlam ka-zanmaktadır. Bazı ülkeler belli alanlarda kazanmış oldukları uzmanlıklarını uluslararası bilim literatürüne de yansıtmaktadır.

Başta uzay bilimleri olmak üzere fizik, immünoloji, mikrobiyoloji ile mo-leküler biyoloji ve genetik alanlarında Türkiye’nin yayın sayısı bakımından AB üyesi ülkelerin gerisinde kaldığı saptanmıştır. Bu alanlar birçok ülke-nin öncelikli yatırım yapmayı amaçladıkları alanlar olmasına karşın, Tür-kiye’nin henüz uluslararası bilimsel yayın sayısı bakımından dahi rekabet edebilecek konumda olmaması kaygı vericidir. Ülkeye katma değer

(16)

yarata-cak stratejik araştırma alanlarının seçimi konusunda çalışmalar yapılması gerekmektedir.

AB ülkeleri arasında bilimsel yayın ve atıf performansı açısından oldukça büyük bir uçurumun bulunduğunu söylemek olanaklıdır. İngiltere, Al-manya, Fransa ve İtalya gibi ülkelerin göstermiş olduğu yayın ve atıf per-formansı ile Çek Cumhuriyeti, Polonya, Romanya ve Slovakya gibi ülkele-rin performansı çok uzun yıllar geçse de kolaylıkla birbiülkele-rine yaklaşacak gibi görünmemektedir. AB içerisinde yer almayı hedefleyen Türkiye’nin birçok araştırma alanında yayın performansının yüksek olduğu görülse de söz konusu yayınlarına düşük düzeyde atıf yapıldığı saptanmıştır. Atıf dizinleri kapsamına alınan Türkiye orijinli dergi sayısının son yıllarda artış göster-mesi, yakın zamanda Türkiye’nin yayın sayısı bakımından mevcut konu-munu çok daha yukarılara taşıyacaktır. Bununla birlikte yayınların bilimsel camiada etki bulan yayınlar olabilmesini sağlayacak bir dizi tedbirin alın-ması orta vadede Türkiye’nin atıf performansının da iyileşmesine katkı sağlayacaktır. Bu konuda yapılabilecek çalışmalara ilişkin öneriler aşağıda sıralanmaktadır:

 Atıf dizinlerindeki Türkiye orijinli dergilerin etki alanını genişletebil-mek için ilgili alanda araştırma yapan etkin kişi ya da gruplarla iletişi-me geçililetişi-meli, bu kişi ya da grupların niteliği yüksek makaleleri dergi-lerde yayımlanmalıdır. Atıf dizinleri kapsamındaki Türkiye orijinli dergilerde Türk araştırmacılar tarafından yayımlanan makalelerin ora-nının yüksek olduğu düşünülmektedir. Bu durumun düşünülmesinin temel nedeni yayın dili Türkçe olan birçok derginin olmasıdır. Yurt dışındaki alanla ilgili araştırmacıların bir şekilde derginin yazar grubu-na dâhil edilmesi derginin etkisini artıracak bir unsurdur.

 Atıf dizinleri kapsamındaki bazı dergilere çevrimiçi olarak erişim sağ-lanmaktadır. Açık erişimli dergilerin etkisinin nispeten daha yüksek olduğu dikkate alındığında internet üzerinden erişilemeyen Türkiye orijinli dergilerin elektronik ortamda da yayımlanmaya başlanması makalelerin görünürlüğünü artıracak ve atıf almasını sağlayacaktır.

Çeşitli araştırma alanlarında belli sayıda yayın yapılıyor olmasına

kar-şın söz konusu alanlarda yenilik getirici çalışma sayısı nispeten azdır. Araştırma faaliyetlerini gerçekleştirirken özel sektör ile işbirliği içinde bulunulması, gereksinimler doğrultusunda çalışmalar yapılmasına ve bunların ilgili alanlara yenilik getirmesine zemin hazırlayacaktır.

Çalışmamıza konu olan yayınların önemli bir kısmı akademisyenler

(17)

değerlendirmelerde atıf dizinleri kapsamında yayın sahibi olmak nere-deyse olmazsa olmaz bir ölçüt halini almıştır. Bu nedenle öncelikle akademik yükseltme ve atama ölçütlerinde düzenlemeye gidilmeli, bel-li bir akademik kadro elde edebilmek için yapılan yayınların önüne geçilmelidir.

Türkiye bilimsel yayın ve atıf performansı bakımından AB ülkeleri ile karşılaştırıldığında daha iyi konumda olmayı hedefliyorsa, iyi planlanmış ve gereksinimler doğrultusunda hazırlanmış bir bilimsel yayın politikası oluşturmalıdır. Bilimde ileri sayılan ülkelerle yarışabilmenin yolu niceliğe değil niteliğe yatırım yapmaktan geçmektedir.

Kaynaklar

Aksnes, Dag (2003). “Characteristics of highly cited papers”. Research Evaluation 12(3):v 159-170.

Al, Umut (2008a). “Bilimsel yayınların değerlendirilmesi: h-endeksi ve Türkiye’nin performansı”. Bilgi Dünyası 9 (2): 263-285.

_____, (2008b). Türkiye’nin bilimsel yayın politikası: Atıf dizinlerine dayalı bibliyometrik bir yaklaşım. Doktora tezi. Ankara: Hacettepe Üniversitesi.

Borgman, Christine ve Jonathan Furner (2002). “Scholarly communica-tion and bibliometrics”. Annual Review of Informacommunica-tion Science and Technology 36: 3-72

Czajbók, Edit et al. (2007). “Hirsch-index for countries based on Essential Science Indicators data”. Scientometrics 73 (1): 91-117.

EUROPA. (2009). European countries. http://europa.eu/abc/european_ countries/index_en.htm Erişim tarihi: 24 Temmuz 2009.

Fujigaki, Yuko (1998). “The citation system: Citation networks as repeat-edly focusing on difference, continuous re-evaluation, and as persis-tent knowledge accumulation”. Scientometrics 43 (1): 77-85.

Garfield, Eugene (1965). “Can citation indexing be automated?”. Statisti-cal Association Methods for Mechanized Documentation, Symposium Proceedings. Eds. Mary Elizabeth Stevens et al. Washington: Na-tional Bureau of Standards. www.garfield.library.upenn.edu/essay s/V1p084y1962-73.pdf .Erişim tarihi: 29 Temmuz 2009. 189-192.

(18)

_____, (1986). “Do Nobel prize winners write citation classics?” Essays of an Information Scientist 9:182-187. www.garfield.library.upenn.edu /essays/v9p182y1986.pdf. Erişim tarihi: 4 Şubat 2008.

Moed, Henk F.(2006). “Bibliometric rankings of world universities. Cent-re for Science and Technology Studies Report 2006-01”. www.cwts.nl/hm/bibl_rnk_wrld_univ_full.pdf. Erişim tarihi: 29 Temmuz 2009.

Özdamar, Kazım (2002). Paket programlar ile istatistiksel veri analizi - 2: Çok değişkenli analizler. Eskişehir: Kaan Kitabevi.

Pritchard, Alan (1969). “Statistical bibliography or bibliometrics?” Journal of Documentation 25: 348-349.

Sher, Irwing H. ve Eugene Garfield (1983). “New tools for improving and evaluating the effectiveness of research”. Essays of an Information Scientist 6: 503-513. www.garfield.library.upenn.edu/essays/ v6p503y1983.pdf. Erişim tarihi: 29 Temmuz 2009.

Tatlıdil, Hüseyin (2002). Uygulamalı çok değişkenli istatistiksel analiz. An-kara: Ziraat Yay.

Thomson, Reuters. (2009). “Content expansion”. http://isiwebofknowledge. com/products_tools/multidisciplinary/webofscience/contentexp/. Erişim tarihi: 3 Ağustos 2009.

Van Leeuwen, Thed (2001). “Language biases in the coverage of the Sci-ence Citation Index and its consequSci-ences for international compari-sons of national research performance”. Scientometrics 51 (1): 335-346.

(19)

Publication and Citation Performances of

European Union Countries and Turkey

Umut Al

Abstract

Research on the dynamics of scientific publications attracts the attention of the scientific world, and the number of stud-ies in this area has been gradually increasing during recent years. The efficiency of scientific publications is usually evalu-ated through bibliometric studies. Citation indexes serve as the source of data for bibliometric research. The data used in this study is obtained from Essential Science Indicators. Es-sential Science Indicators provide data about the publications and citations of countries in various fields. This study evalu-ates the publication and citation performance of Turkey and includes various comparisons based on European Union countries. In this research, cluster analysis technique is used to determine which countries are similar in publication and cita-tion performances. The findings indicate that England, Ger-many, France and Italy have the highest publication and cita-tion performance among the European Union countries. On the other hand, Turkey has a place in the group of countries with lower citation performances in all research fields.

Keywords

European Union countries, citation impact, bibliometrics, publication performance

_____________

Assoc. Prof. Dr., Hacettepe University, Faculty of Letters, Department of Information Management - Ankara / Turkey

(20)

Страны Евросоюза и производительность

Турции в области изданий и цитирования

Умут Ал Аннотация Внимание научного мира к исследованиям динамики научных изданий растет с каждым днем. В последнее время наблюдается увеличение количества подобных работ. Эффективность научных изданий в основном определяется библиометрическими работами. В современных библиометрических исследованиях в качестве базы данных используются перечни ссылок. База данных для данного исследования получена из источника Essential Science Indicators. Essential Science Indicators содержит данные об изданиях и ссылках в различных областях науки по всем странам. В этой работе оценены достижения Турции в сфере изданий и цитирования, приведены примеры различных сравнений показателей Турции и стран Евросоюза. Для определения достижений в сфере изданий и цитирования похожих стран также был использован кластерный анализ. Результаты показали, что Англия, Германия, Франция и Италия среди стран Евросоюза обладают наибольшей степенью производительности в области цитирования и изданий. Турция же во всех отраслях, охваченных данным исследованием, занимает место в группе стран с низкой производительностью. Ключевые Слова Страны ЕС, влияние ссылки, библиометрия, производительность издания _____________ Доц. Доктор, университет Хажеттепе, факультет литературы, кафедра управления информацией и документацией- Анкара /Турция umutal@hacettepe.edu.tr

(21)

Şam İhtisab Vergisi Bağlamında

Osmanlı Egemenliğinin

Zayıflama Süreci (1829-1831)

Mustafa Bıyıklıİbrahim Bakırtaş Özet

Bu çalışmada, Şam ihtisab vergisi bağlamında Osmanlı Devle-ti’nin güç aşınımı politik-ekonomik açıdan incelenmektedir. Önce ihtisab vergisinin Şam’da uygulanma kararının alındığı tarihten önceki süreçte (1800-1830) Osmanlı Devleti’nin iç ve dış çevresinin genel bir değerlendirilmesi yapılmaktadır. Sonra ihtisab vergisi ve vergilendirmeye ilişkin temel bilgiler gelmektedir. Osmanlıdaki vergilendirme esaslarına yer yer atıflarda bulunularak, Şam ihtisab vergisinin konulması, ancak uygulanamamasının arkasındaki gerekçeler de bu kısımda ele alınmaktadır. Çalışmada daha sonra Şam ihtisab vergisine iliş-kin genel değerlendirme ve sonuçlara yer verilmektedir. Şam ihtisab vergisi Osmanlı Devleti’nde “müstesna eyaletler” kap-samında tanımlanan yerlerde vergilendirmede zaman içerisin-de gücün nasıl aşındığını ve otorite-güç arasındaki içerisin-dengesizlik durumunda vergi toplanamayacağını göstermektedir. Ayrıca Şam vakası, milli egemenliğin karakteristik özelliklerindeki bu tip aşınmaların milli bütünlüğü nasıl zayıflatabileceği, dış güç-lerce bir devleti tehdit etmede nasıl kullanılabileceği ve bir devletin yıkılışını nasıl hızlandırabileceği hakkında günümüze ipuçları da vermektedir.

Anahtar Kelimeler

İhtisab vergisi, Şam Vilayeti, Osmanlı Devleti, isyan, Selim Mehmed Paşa, Mehmed Ali Paşa

_____________

Yrd.Doç.Dr., Dumlupınar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü – Kütahya / Türkiye

bmustafa@dumlupinar.edu.tr

 Prof .Dr., Aksaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü - Aksaray / Türkiye

(22)

Giriş

Osmanlı Devleti, XIX. yüzyıla doğru askerî ve siyasi hayatında, taarruz durumundan savunma durumuna geçmişti. Batılılaşma gayretlerinin de hızlandığı dönemde, politik bir stratejiyle Batılılar, Ortadoğu’da çıkarları doğrultusunda yönlendirip kullanabilecekleri çıkarcı-çağdaş zümreler yetiş-tirme hareketine başlamışlardı. Bu değişim süreci, aynı zamanda Yeniçağ ile başlayan Batı ile Doğu arasındaki üstünlük mücadelesinin seyrini de değiştirmişti. Osmanlı siyasi ve iktisadi tarihi incelendiğinde, Osmanlı Devleti’nin Viyana’da uğradığı bozgunla Batı dünyasının moral ve güven düzeyinde artış meydana gelirken, Osmanlı dünyasında tersine moral ve güven düzeyinde gerileme meydana gelmişti. Ayrıca bu yüzyılda başlayan batılılaşma hareketine toplumsal bakış açısında da tereddüt, endişe ve iki-lemler artmaya başlamıştı. Buna Fransız İhtilali’nın etkileri ve Napol-yon'un Mısır seferi eklendiğinde Osmanlı Devleti’nin egemenlik gücün-deki aşınmayı karakterize etme konusunda Şam vakası1önemli bir örnek olaydır.

Ekonomik açıdan devlet hazinesinin ve hane halklarının içinde bulunduk-ları zor durum, ekonomik bozulma ve dar boğaz nedeniyle XIX. yüzyılın başında Osmanlıda iç mücadeleler ve huzursuzluklar artmaya başlamıştı. Osmanlı Devleti, sosyal, ekonomik ve kültürel anlamda çözücü ve bozucu etkisi yüksek iç ve dış baskılara maruz kalan bir konumda idi. Batının, Osmanlı Devleti’nin bilim, sosyal hayat, ekonomik yapı ve politika alanına ilk müdahalelerini uygulamaya koyduğu yerlerin başında Kahire ve Şam gelmekteydi. Osmanlı Devleti'nin Güney desteğini gittikçe zayıflatacak olan batı dünyasının bu yöndeki girişimleri, Şam vakasının da zeminini hazırlamıştı. XIX. yüzyıldaki güç dengelerinde meydana gelen tarihî dönü-şüm dikkate alındığında, Osmanlı Devleti’nin egemenliğinde ve uluslara-rası iktisadi ve siyasi alanlardaki gücünde aşınma meydana gelmesinde, 1831 Şam vakası önemli bir yere sahiptir. Şam vakasının sonuçları, Os-manlı Devleti'nin çöküşünün yolunu açan ve çöküşü hızlandıran sebepler-den birini oluşturmaktadır.

Şam İhtisap Vergisi Öncesi Osmanlı Devleti

XIX. yüzyılın ilk yarısı Osmanlı Devleti'nde çeşitli isyanların baş gösterdi-ği ve devletin uluslararası alanda siyasi yenilgilere uğradığı bir dönem ol-muştur. Bu olumsuz gelişmelerin sonundaki uzlaşma sürecinde ise devletin hem hazinesine hem de toprak bütünlüğüne zarar veren anlaşmalar imza-lanmıştır. Devlet, iktisadi, askerî, siyasî ve sosyal açıdan gittikçe güçsüz-leşmiş, isyanlar ve kaybedilen savaşlar sonucunda ekonomi sarsılmıştır. Finansal anlamdaki gerilemelerle birlikte Osmanlı Devleti, Akdeniz'deki

(23)

gücünü kaybetmeye başlamış ve özellikle Kuzey Afrika’daki eyaletlerin denetimi zorlaşmıştır. Bu gelişmeler merkez ile eyaletler arasındaki güç-otorite çatışmasının şiddetlenmesine neden olmuştur. Örneğin Şark Mese-lesi sürecinin gelişerek ve genişleyerek devam ettiği, isyanların vuku buldu-ğu bu dönemde Mısır'da da Kavalalı Mehmed Ali Paşa olayı Ortadobuldu-ğu’da isyanları başlatmıştır. Bu zaman dilimi içerisinde Yeniçeri Ocağı’nın 1826 yılında kaldırılması, Avrupa devletlerince iki farklı şekilde algılanmıştır. Bazı Avrupa devletleri, bu değişimle Osmanlı Devleti’nin askerî, siyasî açıdan yeniden kuvvet bulacağını ileri sürerken, bazıları böyle bir hadise-nin devleti tamamen zaafa sürükleyeceği kanaatine varmıştır. Bu yüzyılın ilk çeyreği ve dünya düzenindeki değişimler, Osmanlı Devleti’nin sosyal, siyasi ve iktisadi hayatta karşılaştığı zorluklar, düzenli bir askerî sistem ve eğitimli askerlerle atlatılabilecek durumda olmasına karşın, şekilde yetişti-rilen askerlerin sayıca artırılması ve düzene konulması devletin iktisadî gücünü aşmıştır. Devleti idare edenler, Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmakla be-raber, çok güçlendikleri varsayımıyla, karşılarına çıkacak her devleti yene-bilecekleri düşüncesine kapılmışlardır. Bütün bu gelişmelerin meydana geldiği dönemde Ruslar, Osmanlı Devleti'nin toparlanmasına fırsat ver-meden harp açmaya bahane aramaya başlamışlardır.

Kurum ve yönetim yapılarındaki çözülmeler de bu dönemde devlet otori-tesini zayıflatan bir başka unsurdur. Padişahın çevresinde, eskisi gibi vasıflı sadrazamlar ve paşalar kalmamıştı. Sadrazamlar ve paşaların, padişahın emri doğrultusunda devlete sadakati sağlamak yerine, kendi kafalarına göre icraatta bulunmaları ve yetkilerini kendi çıkarları için kullanmaya başlama-ları bu felaketlerin davetçisi olmuştur (Ahmet Lütfi 1290: 210). Devlet otoritesinin zayıflaması, dirayetli devlet adamı yokluğu ve yönetimdeki düzensizlik eyaletlerde de etkisini göstermeye başlar. Vezirlerden niyeti bozuk ve fırsatı ganimet bilenler, durumdan faydalanarak mevcut düzeni kendi çıkarlarını sağlayacak şekilde bozmakta tereddüt etmemişlerdir (Ka-ral 1988: 7). Siyasi yozlaşma düzeyinin gittikçe artması, yönetime yardım-cı olan devlet adamlarının sık sık değiştirilmesine neden olmuştur.

Osmanlı Devleti’ndeki kurumlara ait değişimler ve düzenlemeler, yani yeni kurulan Avrupa tipi kurumlar, bakanlıklar vb. nedeniyle halk, eski ve yeni arasında bocalar bir hâl almıştı. Bununla beraber, Batılı devletlerin, Osmanlı Devleti içindeki Hristiyan tebaa ve bilhassa Şam bölgesi Hristi-yanları üzerindeki hakim nüfuzları da, merkez ve yerel yönetimlerin askerî ve siyasî alandaki güçlerinin gittikçe azalmasına paralel olarak artmaya başlamıştı. Ekonomik bunalımdan dolayı Müslüman halk huzursuzluk içinde fakirleşirken, Hristiyan tebaaya, Batılı devletlerin ve Rusya'nın

(24)

hi-maye politikaları gereği destek vermeleri, halk temelindeki sosyal ve iktisa-di dengeyi bozmuş ve Müslüman halkın devlete olan güveni ve bağlılığı zayıflamaya başlamıştır (İnalcık 1988: 213). Dengede meydana gelen bu bozulmalar nedeniyle, artık hemen her bölgede, yeni yeni meseleler ve karışıklıklar meydana gelmeye ve diğer bölgelere de sirayet eder (Karal 1988: 124-164). Savaş ekonomisi, yenilgiler ve savaş tazminatları Osmanlı ekonomisini hemen hemen çökme noktasına getirmiştir. Ayrıca bu dö-nemde imtiyazlı Avrupa mallarının Osmanlı pazarını ele geçirmesiyle de ekonomide önü alınmaz bir kriz başlar. Bu dönemde, Avrupa’da sanayi devrimiyle, ticarette üstünlüğü ele geçiren Batıya karşı, Osmanlının reka-bet edecek ne sermaye birikimi ne de sanayisi vardı. Devlette gayrimüslim tebaa zenginliği arttıkça, Müslüman halka karşı üstünlük ve mücadele de artmıştır. Gelir dağılımındaki bozulma, tebaalar arasındaki uzlaşmayı, zaman zaman çatışmaya taşır. Bu güç durumdan kurtulmak isteyen Os-manlı Devleti, yeni vergiler ihdas etmeye çalışmış ise de bu uygulamalar-dan netice alamaz. Öyle ki, bu dönemde Osmanlı dış borçlanmaya gidecek bir duruma gelmiş (Karal 1988: 164), bu da, Osmanlı Devleti’ni Batıya yeni tavizler vermeye mecbur bırakmıştır. Bu durumdan ilk yararlanmaya kalkan devlet, İngiltere olmuştur. İngiltere, 1820'den başlamak üzere, Basra Körfezi boyundaki diğer Arap kabileleriyle bir dizi anlaşma imzala-yarak onlardan diğer Avrupalı güçlere hak tanımamalarını şart koşmuştur (Mansfield 1976: 21).

Özetle bu dönem, başarılı mı başarısız mı olacağı belli olmayan bir dönü-şüm süreci olarak Avrupaî tarza geçiş, yapılan bütün Avrupaî yenilenme çalışmalarına halk arasında çeşitli tepkilerin meydana geldiği ve çeşitli eyaletlerde isyanların çıktığı bir zaman dilimi olmuştur.

Müstesna Eyaletler ve İhtisab Vergisi Kavramları

XIX. yüzyılda meydana gelen ekonomik ve sosyal bunalım sonucunda Osmanlı Devleti, savaş hazırlıklarına ilişkin maliyetlerini, yeni kurulan Asakir-i Mansûre-i Muhammediye ulûfe ve masraflarını karşılamak üzere (BOA, HH, Nr. 21152-C) Eyalet-i Mahrûseye de, ihtisab maddesi uygu-layarak, “ihtisab resmi” denilen bir vergi koymak mecburiyetinde kalmış-tır. Çünkü ordunun yiyecek, giyecek, silah vb. gereksinimleri ile maaşları-nın karşılanması için ihtiyaç duyulan paramaaşları-nın hazinenin mevcut gelirleriyle karşılanamaz oluşu, devleti yeni kaynaklar arayışlarına itmiştir. Ancak uygulamadaki bazı istisnalar, kaynak konusunda devletin vergileme gücü-nü kısıtlayan bir unsur olarak ortaya çıkmıştır. Osmanlı’da resm/vergi konusunda, “Müstesna eyaletler” denilen ve idare noktasından genel hü-kümler dışında uygulamaya tabi tutulan eyaletlerin ayrı bir özelliği vardı.

(25)

Genel hükümlerin dışında tutulan bu eyaletler; Sayda Eyaleti (Beyrut ve Suriye), Halep, Bağdat, Basra, Musul, Trablusgarp, Bingazi, Hicaz ve Yemen'dir. Bunlardan Hicaz ile Basra'nın arazisi arâzî-i öşriyyeden (Paka-lın 1983: 78), diğerlerinin arazisi, arâzî-i haraciyyeden (Paka(Paka-lın 1983: 71). sayılmıştır. Bu bölgeler fethedildikleri zaman zeâmet ve tîmâr usulüne tabi tutulmadığı gibi mali işlerinde merkez tarafından herhangi bir müdahaleye maruz bırakılmamışlardı. Bu eyaletlerde yaşayan halk eskiden ne gibi yü-kümlülükler altındaysa, hazine için de o alınmış ve arazileri hakkında eski hükümler aynen korunmuştur.

Müstesna Eyaletlerin ayrı bir özelliğe tabi tutulmalarında birçok sebepler vardı. Bunların başlıcaları; bu eyalet halklarının, aşiretler ve kabilelerden meydana gelmesi, değişik din ve mezhebe tabi olmaları ve coğrafyanın siyasi olarak jeopolitik açıdan hassas olmasıydı. Bu eyaletler için Müfrez'ül-Kalem Hazine (Pakalın 1983: 598) namıyla ayrıca “Mısır Hazinesi”, “Şam Hazi-nesi”, “Bağdat HaziHazi-nesi”, “Yemen Hazinesi” gibi hazineler teşkil edilmişti. Bu eyaletler içinde Hicaz eyaletinin ayrı bir yeri vardı. Bunun nedeni Ha-remeyn'i yani Mekke ve Medîne’yi içine almasıydı. Haremeyn arazisi ziraa-ta müsait olmadığı için halkı ticaretle uğraşıyordu. Bu eyalet halkını, Os-manlı Devleti vergi ile mükellef tutmamıştı (Pakalın 1983: 632).

Osmanlı Devleti zor durumda kalınca Asakir-i Mansûre masraflarını karşı-lamak ve “Nizam-ı mülkiyeden olan ve memalik-i mahrusa-i şahane”nin yani mülk nizamından olan ve Osmanlı ülkesinin tamamından alınmak üzere konulan ihtisab vergileri, 1245/1829 senesinde İstanbul'da icra olunduktan sonra taşrada da uygulanmaya konulmuştu. Kethüda kalemi hulefasından Emin Bey, bir ferman ile Şam eyaletine ihtisab emini tayin edilmiş (Ahmet Lütfi, Hicri 1290: 214), Şam'da da icrası için ihtisap ver-gisi konmuş, 1246 (Miladi 1830) senesi Şam valisi Salih Paşa’ya da uygu-lanması için emir verilmiştir. Her ne kadar o dönemde, Şam'da ihtisab eminliği için Osman Paşa istenmişse de defterdar, ihtisab eminliği için hacegândan Kethüda Kâtibi hulefasından Rauf Paşa’nın idaresinde birkaç sene tecrübe kazanmış olan Emin Bey'in tayinini uygun görmüştü. Ancak Hac zamanı olduğu ve Emin Bey de Hacda olduğu için İhtisab maddesi-nin Şam, Hama ve Humus'ta uygulanması gecikmişti (BOA, HH, Nr. 21152).

Tarihî perspektiften ele alındığında ihtisab müessesesi, “Emr-i bi'l-ma’ruf ve nehyi ani'l-münker” esasına dayanan ve Hz. Ömer zamanından beri İslam'da varlığını korumuş bir müessesedir. Osmanlılarda daha ziyade “ihtisab ağası” veya “ihtisab emini” diye isimlendirilen ve ihtisabı yürüt-mekle vazifeli muhtesib, Osmanlı Devleti’nin kuruluşuyla birlikte ortaya

(26)

çıkmıştı. Kadı tayin edilen yerde verilen mesuliyetlerle onun yardımcısı durumunda olan bir de muhtesib bulunuyordu. Muhtesiblerin görev ve yetkileri ihtisab kanunnâmelerinde etraflıca belirtilmişti. Meselâ Fatih Sultan Mehmed dönemine ait İstanbul'un ihtisab kanunnâmesinde Al-lah'ın yarattığı her şeyin hukukunun görülüp gözetilmesinde muhtesibin sorumlu olduğuna dair kayıtlar bu kişilerin ne kadar geniş yetkilerle dona-tıldığını göstermektedir (Kazıcı 1998: 143).

XIX. yüzyılın başlarında, o dönemin ifadesiyle “şiraze-i nizamından çık-mış” ihtisab kanunlarının yürüyemez hâle gelmesi nedeniyle devlet hazine-sine giren gelirde azalma meydana gelmiştir. Bu amaçla kurumsal açıdan uygulamanın işler hâle gelebilmesi için 1826'da yeni bir düzenlemeye gidilmiştir (Kütükoğlu 1983-1987: 481). Bu düzenlemelerin amacı, Yeni-çeri Ocağı'nın kaldırılmasından hemen sonra kurulan Asakir-i Mansûre-i Muhammediye masraflarını karşılayabilmektir. Hatta bu sebeple toplana-cak yeni vergiye “Rusûm-u cihadiyye” adı verilmiştir. Antoplana-cak bu yeni sis-teme geçilirken, o bölgedeki kadılar ve esnaf kethüdalarının yapacakları incelemeler temel alınarak, vergi miktarlarının halkın kaldırabileceğinin üstünde olmamasına itina gösterilmesi konusunda titiz davranılmış ve gönderilen hükümlerde ilgililer, bu konuda uyarılmıştır (Kütükoğlu 1983-87: 481-520). XIX. yüzyılın ilk yarısında eski bazı vergilerin arttırılması, bu tür ayarlamaların yanında yeni bazı vergilerin konmasının en önemli sebebi Asakir-i Mansûre-i Muhammediye olmuştur. (Kütükoğlu 1981: 520). Bu dönemde, ihtisab ve damga vergileri, hazineye yeni gelir sağla-mak sağla-maksadıyla konmuştur (Kütükoğlu 1981: 595). Tüm bu finansman gereksinimleri II. Mahmud’un Şam Eyaletinden de vergi almakta kararlı olmasının sebebi olmuştur.

İhtisab vergisini uygulamaya koyacak kişilerde aranan önemli vasıflar var-dı. Bu dönemdeki devlet adamı kıtlığı, devlet adamları ve memurlarında belli vasıfların olmaması, padişahın uygulamalarında aksaklıkların meyda-na gelmesinde önemli bir etken olmuştur. Osmanlı sosyal ve ekonomik hayatında evvelden beri Muhtesib'e (Pakalın 1983: 572) belli sorumluluk-lar yüklenmiştir. Esnafı kontrol etmek, kola çıkmak, fiyat tespit ve kontro-lü (narh), esnafın fiyat ve kanunlarda nizamlara uygun hareket edip etme-diğini kontrol etmek, işyeri açma ruhsatı vermek, vergi toplamak, ihtisab gelirlerinin harcanacağı kalemleri tespit ve tayin etmek, esnafın kıyafetleri-ni tespit ve kontrolü, dikıyafetleri-ni ve adli vazifelerdir (Kazıcı 1987: 68-277). Bun-ları uygulayabilecek muhtesibde ve bu muhtesibin tayininde aranan şartlar ise şunlardı: Müslümanlık, mükellefiyet, erkek olmak, adil olmak, izinli olmak, kudreti yeter olmak, ilim sahibi olmak, ilmiyle amil olmak, tek

(27)

gayenin Allah rızası olması, verâ ve takvâ sahibi olmak, iyi ahlak sahibi olmaktı (Kazıcı 1987: 53-58).

Uygulama Öncesi İhtisab Vergisine Tepkiler ve Yönetimce Alınan Tedbirler

Osmanlı’daki vergi uygulamaları düşünüldüğünde, ihtisab maddesinin uygulanabilmesi için halkın istekli olması ve bunu benimseyip fedakârlık yapması gerekmekteydi. Ancak dönemin Şam valisi olan Rauf Paşa, ihtisab vergisinin Şam'da uygulamaya konmasının, halkın tutumları dikkate alın-dığında, uygun olmadığını ifade etmiştir. Fakat Padişah, gönderdiği emir-de mali sıkıntıdan dolayı uygulamanın ertelenmemesini istemiştir (Ahmet Lütfi, Hicri 1290: 204). Bunun üzerine Şam uleması ve ileri gelenleri top-lanıp istişare yaparak, Şam kadısı da ayet, hadis ve evliya sözleriyle, Şam-ı Şerifin “Belde-i Tayyibe”, “Bab'ül-Kâbe”, “Enbiyalar ve evliyalar beldesi”, “Haremeyn-i Muhteremeyn” mülkü olduğunu, bu nedenle ihtisab vergisi-nin Şamlılardan affedilip alınmamasını istemişlerdir. Hatta bu hususta beş vakit namazda duacı olacaklarını da bildirmişlerdir (BOA, HH, Nr. 21152-A, BOA, HH, Nr. 21152-C, Ahmet Lütfi 1290: 205).

9 Şaban/23 Ocak Pazar günü Müftü ve Peygamberin Sülalesi mensupları-nın işleriyle meşgul olan vazife sahibi anlamındaki Nakibü’l-Eşraf'ın (Pa-kalın 1983: 647) izniyle, aşiret reislerinden bazıları saraya gelerek vergiyi kabul etmişlerdir. Ancak Pazartesi günü sarayın kapısında toplanan halk, vergi alınmasını protesto etmiştir. Devrin bilim adamlarının tavsiyelerine rağmen çıkan olaylarda bir kaç kişi ölmüş ve yaralanmıştır. Saray kapısının önüne bir top konularak, şiddet hareketi gösterilmek istense de ihtilalin sonunun kötü olacağı ve Hac mevsiminin yaklaştığı, vergi konusunda ısrarın Hac vazifesini yerine getireceklere zarar vereceği, bu nedenle böyle bir dönemde verginin uygulanması konusunda pek de ısrarın sırası olma-dığı (BOA, HH, Nr. 21139-B) Bab-ı Âli'ye bildirilmiştir. Konunun Hac döneminden sonra çaresine bakılmasının uygun olacağı kararı alınarak, ortaya çıkabilecek çatışmaların önüne geçilmiştir (BOA, HH, Nr. 21152-B, Ahmet Lütfi 1290: 205).

Şam'ın ileri gelenleri mali sıkıntılardan dolayı vergiyi merasimle kabul etmekten öte bir şey yapamamışlardır. Osmanlıda mevcut uygulama nede-niyle Hac masrafları ve Hacda bazı hizmetlerin karşılanması görevi yükle-nen yöre esnafı, mali gücünü aşan bir vergi yükü nedeniyle durumu pro-testo etmek için dükkânlarını iki gün kapatmıştı (BOA, HH, Nr. 21152-C, Ahmet Lütfi 1290: 205). Kamuoyunun bu tutumu karşısında Şam'da 1246 (1830) senesinde ihtisab vergisi uygulamaya konulamamıştır (BOA, HH, Nr. 21152, Ahmet Lütfi 1290: 205). Bu tepkilerin yanında; gerekli

(28)

özelliklere tam olarak sahip muhtesiblerin bulunmaması, halkın ve esnafın malî sıkıntılar içinde olması, halkın, esnafın ve eşrafın vergilere alışık ol-mayışı, mevcut ayrıcalığın elden gitmemesi, dinî duygularla idarî bağlılığın zayıflaması, bölgenin Müslim ve gayrimüslim olarak meşrep ve mezhebi-nin karışıklığa müsait olması da vergimezhebi-nin o dönemde uygulanamayışının diğer sebepleri olmuştur (Commins 1993: 41). Bu olay Osmanlı Devle-ti’nin merkezî olmasına karşın, gücü bulunmadı yönünde bir imaya neden olmak suretiyle devletin itibarında aşınmaya, bu verginin uygulamaya konulması yönündeki girişimler ise devlet ile Şam halkı arasındaki ilişkile-rin gerilmesine neden olmuştur. Kişisel çıkarlara dokunulmadığı sürece barış içerisinde yaşamaya gönüllü olan halk, devlet adına fedakârlık gün-deme gelince, aynı tutumu sergilememiştir. O döneme kadar Şam halkı da padişaha sadık olmuştur. Ancak kişisel çıkar söz konusu olunca padişahın emrine karşı gelmekten çekinmeyen halk, ihtisaba tepki göstermekte de geç kalmamıştır.

Rauf Paşa, Hac mevsiminden sonra duruma hakim bir vaziyet oluşturul-duğunda verginin icrasının mümkün olacağını Bab-ı Âli'ye bildirmiştir. Bu durum karşında II. Mahmut gönderdiği hatt-ı hümayunda:

“İhtisab maddesinin, diğer mahallerde uygulandığını, Şam halkının is-teğiyle bunu terk caiz değildir”, “bu fesadın meydana çıkması çok dar vakte tesadüf etmiş olduğundan, başka tedbirin şimdilik çaresi müm-kün olamayacağından istenildiği gibi icrasına başlansın. Bu Şam ve ha-valisi, her ne kadar mübarek bir mahal ise de, çoğu halkı bî-ar ve hayâ ve şerîr oldukları dahi açıktır. Hadlerini bilerek, edeplerini takınırlar inşallah”

diyerek gereğini izah etmiştir (BOA, HH, Nr. 21152-C). Bununla beraber II. Mahmut, Şam'da mevcut vaziyetin oluşmasında Mısır valisi Mehmet Ali Paşa’nın da tesiri ve parmağı olduğunu da işaret etmiştir. Bu nedenle Mehmet Ali Paşa’yı cezalandırmaya karar vermiştir.

II. Mahmut ile Mehmet Ali Paşa arasındaki olayların gelişimi daha önceki olaylara dayanmaktadır. II. Mahmut, Mehmet Ali Paşa’yı, Mora isyanları-nı bastırmak için görevlendirmiş ve bunu başarması durumunda kendisine Girit ile Suriye ve Trablus-Şam valiliğini vaat etmiştir. Ancak bu isyanları bastırma konusunda yardımı olmaması nedeniyle Mehmet Ali Paşa’ya vaat ettiklerinden sadece Girit valiliğini vermekle iktifa etmişti. Bir müddet sonra da Hüsrev Paşa ve diğer müşavirleriyle istişare ederek Mehmet Ali Paşa’yı cezalandırmak için bir plan hazırlamıştır. Bu plana göre, Selim Mehmet Paşa Şam valisi atanacak, Mısır'da bir olay çıkartılacak ve Selim

(29)

Paşa ani bir hareketle Mehmet Ali'yi bastıracaktı. Ancak Mehmet Ali Paşa, Bab-ı Âli'deki casusları vasıtasıyla bu planı öğrenmiş ve bunun üzerine hem bu planı bozmak, hem de Şam ve Suriye valiliklerini almak için bir bahane aramaya başlamıştır (Karal 1988: 129, Mehmet Ali Paşa'nın Suri-ye'deki emelleri hakkında geniş bilgi için bk. Kutluoğlu 1993). Şam’da uygulanmaya konulması düşünülen bu vergi Mehmet Ali Paşa için gerekli fırsatı doğurmuştur.

İhtisab Vergisinin Uygulamaya Konulması, İsyan ve Güç Aşınması

Selim Paşa Şam'a varmadan önce, Ali Rıza Paşa Bab-ı Âliye,

“Şam'a her taraftan Osmanlı eskisi delil [orduya kılavuzluk eden hafif süvari askeri] başı bozuntusu birçok haşerat biriktiğini, 'Eski Şam', 'Yeni Şam' diyerek daha bir takım insanların şehre hicret ettiğini ve bunların tekrar memleketlerine gönderilmesi ile Şam'ın, temizlenmesi-nin münasip olacağı”

konusunu ihtar etmişti. Bu ihtar, Bab-ı Âli tarafından beğenilerek, Şam'a varınca bu sorunun giderilmesi için gereğinin yapılması Selim Paşa’ya bildirilmişti. Bu gizli önlem, hissedilen fesadı gidermeye kafi gelir düşün-cesiyle işin ilerisine gidilmemişti (Karal 1988: 206). Gerileme dönemiyle Şam halkının yapısında değişim meydana gelmiş ve otorite eksikliğine bağlı olarak her aşiret ve mahallede eşkıya çetesi oluşmuştu. Kaos ortamı ve otorite boşluğundan fayda sağlamak isteyen yasadışı oluşumlar, ihtisab maddesine yönelik fesadın çıkmasında da etkin olan bu “Şam ahalisinden birtakım kendini bilmez şahıslardı”. Bu yasadışı oluşumlar, Musul ve Ker-küklü olup, Şam'da oturan Kürt, Havari, Mağrıbî takımını Şam'dan çı-karmak üzere yerli eşkıya bir cemiyet kurarak ve yer yer karışıklıklar çıka-rarak bu etnik gruplara mensup insanları öldürmeye başlamışlardı. Bu eşkıya cemiyeti sokak ve pazarlarda; “Memleketimize Türk uşağı dolup, kâr ve irâde sahibi oluyorlar, kaht ediyorlar, biz bunları istemeyiz” diye sloganlar atıyorlar ve halkı kışkırtıyorlardı. Oysa bu yasadışı oluşumlara karşın halk: “Arz sultanımızındır” diyerek, bu dönemde bile yönetime olan bağlılıklarını sık sık dile getirmişlerdir (BOA, HH, 21148-B).

II. Mahmut, Mehmet Ali Paşa’yı saf dışı etmek, aynı zamanda Şam eşkıya-sını takip etmek için, Selim Mehmet Paşa’yı Şam’a göndermeyi uygun görmüştü. Bunun sebebi, Selim Mehmet Paşa’nın devlet idaresinin her aşamasında yer almış olması, rütbelerin sorumluluğunu iyi kavramış, tec-rübeli ve dirayetli bir yönetici olmasıydı. Şam valisi Rauf Paşa’nın, mevcut olumsuzluklar nedeniyle ihtisab maddesini uygulayamayışı ve bunda vali-nin gerekeni yapmadaki yetersizliği sebebiyle, Rauf Paşa Hac’da iken, o

(30)

anda Halep tarafında görevde olan, hakikatte Mehmet Ali Paşa ve eşkıyayı takip etmekle meşgul, zahirde ise, Bağdat ordusuna destekçi olarak görü-nen Selim Mehmet Paşa’ya, Şam havalisinde bulunurken, Şam valiliği gizlice verilmiştir. Rauf Paşa Hacdan dönünce azledilip vezaret rütbesiyle Bursa'da ikamete mecbur edilmiştir (Tarih-i Lütfi, 206). Rauf Paşa’nın memuriyete başladığından beri Şam'da kaymakam olması ve araştırmasına göre, Şam'da bulunmasının münasip olmadığı görüşüne sahip olması ne-deniyle Selim Paşa da Rauf Paşa’nın uzaklaştırılmasını istemişti (BOA, HH, Nr. 21139-A).

Selim Mehmed Paşa, Şam'a giderken Hama'da Aneze aşiretinden bazı “eşkıya”ları idam ettirmiş, bazılarını da zincire vurdurup Şam'a götürmüş-tü (Kutluoğlu 1993: 108). Bu aşiret Humus ile “İki kapılı” denen yer ara-sında Balıkesir kervanını vurup, üç beş bin keselik mal ve eşyasını yağma-lamıştı (BOA, HH, Nr. 21148-B). Selim Paşa Halep'ten gelirken berabe-rinde olan 1500'den fazla askerinin 700-800'den fazlası muharebelerde ve eşkıyanın elinde telef olmuştu. Kalan askerleriyle de Şam'a gelmişti (BOA, HH, Nr. 21149). Selim Paşa’nın Şam'a gelişi sırasında olduğu gibi, Şam'a geldikten sonra halka gözdağı vermek niyetiyle olsa gerek, sert davranmaya devam etmiştir (BOA, HH, Nr. 21141). Ayrıca Selim Paşa, Şam'da uzun süre kaymakamlık yapmış ve halkın sevgisini kazanmış olan Osman Pa-şa’nın Şam'da bulunmasının, faaliyetleri açısından olumsuz etkiye sahip olduğunu düşündüğünden, daha kendisi Şam'a girmeden Osman Paşa’yı Şam'dan uzaklaştırmış ve Adana tarafında vazifelendirilmek üzere Kon-ya'da Hacı Ali Paşa’nın dairesinde ikamete mecbur etmiştir (Ahmet Lütfi 1290: 207). Selim Paşa, beraberinde getirdiği askerlerini, şehir içindeki hanlara, Şam kalesine, saray civarına ve saray içine tahsis etmiş (BOA, HH, Nr. 21140-D) ve bu askeri kuvvet için hemen zahireler ve cephane tedarik ettirmiştir (BOA, HH, Nr. 21140-D). Ancak bu askeri kuvvetin kethüdasının ve tüfenkçibaşısının halktan sorumsuzca para alma yolunu tutmuş olması, buna karşın Selim Paşa’nın gelen şikâyetlere itibar etmeme-si, aksine şikayet eden halkı da cezalandırıp azarlama yoluna gitmiş olması, Şam halkını korkutmuş ve tedirgin etmiştir (BOA, HH, Nr. 21153). 15 Eylül Çarşamba günü, eşraf, ulema Paşa Kapısı'na davet edilerek bir meşveret yapmışlardır. İhtisab maddesinin tanzim ve tesviyesi konusunda-ki meşverette, Selim Mehmed Paşa, ihtisab vergisinin, Devlet-i Aliyye'nin kesin bir isteği olduğunu onlara bildirmiştir (BOA, HH, Nr. 21153-D ). Bu müzakereler esnasında, Müftü, Nakibü'l-Eşraf Kaymakamı ve Kiler Emini kaleye gelerek, kalede hepsi Selim Mehmed Paşa ile ittifak

(31)

etmişler-dir. Selim Mehmed Paşa ile halk arasındaki münakaşa da bu yolla normal-leşmeye başlamıştı (BOA, HH, Nr. 21153-B).

Selim Mehmed Paşa, Kasapbaşı, Ekmekçibaşı ve Muhtesib nasbederek Şam'da mevcut bulunan ekmekçi, kasap, bakkal, sebze ve etçi dükkânları-nın her birinden 20'şer, 30'ar kuruş almaya karar vermiş ve bütün ulema, müderrisler, esnaf, halk, hatipler, imamlar ve eşraf ihtisab vergisinin affını istedilerse de Paşa buna müsaade etmeyip, bütün han, mahzen ve dükkan-ları tek tek saydırarak defter tutturmaya başlamıştı. Kısa sürede işyerlerinin yarıdan fazlası tespit edilmiş ve yazılarak teslim edilmişti. Kaydedilemeyen-ler mahalle muhtarları vasıtasıyla tespit edilmeye ve yazılmaya başlanmıştı (BOA, HH, Nr. 21140). Selim Mehmed Paşa, ihtisab vergisinin affını isteyenlere; “Maksadım, sizden akçe almak değildir. Devlet-i Aliyye'nin emrini yerine getirmektir” diyerek uygulamayı sürdürmeye devam etmişti (BOA, HH, Nr. 21153-D).

İhtisab maddesinde ve vergi toplanmasında Selim Mehmed Paşa'nın kararlı-lıkla ısrar etmesi üzerine, 16 Eylül Perşembe günü halk saraya hücum etmiş ve bölgede karışıklık meydana gelmişti. Selim Paşa, herkesin dağılıp gitmesini, dükkânlarını açıp ticaretle meşgul olmalarını istemişti (BOA, HH, Nr. 21153, Ahmet Lütfi 1290: 203). Ertesi hafta Cuma günü Şam halkı, kışkırtmaların da etkisiyle, tekrar ayaklanmış ve isyancılar, Selim Mehmed Paşa’nın sergerde-lerinden Gazi Kıran ve Hacı Ömeroğlu'nun bulunduğu hanlara saldırmışlardı (Ahmet Lütfi 1290: 203). Bu gelişmeler esnasında Müftü, Nakıp Efendi ve Kiler Emini, Selim Mehmed Paşa’ya gelip; “Efendim bunlar böyle bir edepsiz-lik eylemişler suçlarını affeyle” deyince, Selim Mehmed Paşa onlara da kızarak üçünü de hapsettirmiştir. Selim Mehmed Paşa'nın bu hareketi fesat ateşini daha da alevlendirmişti. Bunun üzerine isyancı halk ile saray arasında çatışma başlamıştı. Selim Mehmed Paşa, saraydan çıkmak istemiş ise de eşkıya, kapıla-rı kapattığından, Saraçhane Kapısı'ndan çıkıp, Hendek Kalesine ulaşabilmişti (BOA, HH, Nr. 21153-H, 21153-D; 21140, Ahmet Lütfi 1290: 203). Bu arada isyancılar, develiği yağmaladıktan sonra saraya hücum etmişti. Saray, saraya yakın olan Bedestan, Bit Pazarı, Yeni Çarşı, Konrat Mahallesi, Paşa Kapısı, bu isyan ve çatışma sırasında yakılmış, yıkılmış ve yağmalanmıştır. “Eşkıya”, 6-7 gün çatışma ve yağmalama eylemlerine devam etmiştir. Bu za-man diliminde Şam'ın çoğu mahalleri yakılmış, Kiler-i hac2 mühimmatı, bütün mal ve eşyaları yağmalanmış, Şam'a tüfek ve humbaradan başka gece ve gündüz yüzlerce top atılarak Şam-ı Şerif harap edilmiştir. “Bâb-ı Kâbe olan Belde-i Şerif'te, hiç bir tarihte bu kadar hasar meydana gelmemişti” (BOA, HH, Nr. 21153-D, 21153-H, 21140).

Referanslar

Benzer Belgeler

http://business- in-russia.com (Rusya geneli yatırım, dış ticaret, alım-satım, işbirliği sitesi) http://www.openrussia.ru/e (Rusya geneli yatırım, dış ticaret, alım-

Örnek ülkeler olarak ise Türkiye’nin komşuları, AB ülkeleri, Orta Asya ülkeleri ve Kuzey Afrika ülkeleri ile dünyada ve bulunduğu bölgede önemli olan ülkeler

Ocak ve Mayıs ayları arasında, Çinli firmaların Hong Kong, ASEAN, AB, Avustralya, Amerika, Rusya ve Japonya’da gerçekleştirdiği deniz aşırı yatırımlar

dolar; % pay) Makinalar, mekanik cihazlar ve aletler Elektrikli makina ve cihazlar Motorlu kara taşıtları Mineral yakıtlar, yağlar Eczacılık ürünleri Plastikler ve mamulleri.

Güney Afrika, Zimbabve ve Kenya’da ticari ölçüde sığır yetiştirebilmekle birlikte, sürülerin çoğu Tuareg (Kuzey Afrika), Fulani (Batı Afrika) ve Masai (Doğu

Bu nedenle Afrika ülkelerinin ekonomik kalkınma hızı çok düşüktür (1970-79 arasında ulusal gelirlerin ortalama yıllık büyüme hızı yüzde 1 'in

Boş Bataryayı tek veya telsize takılı olarak şarj cihazına yerleştiriniz, akıllı şarj cihazınız önce bataryanın durumunu ölçmek için kısa bir süre bekleyecek ve

FAALİYET BÖLGESİ TESİS TÜRÜ VE SINIFI TESİS SAYISI ODA SAYISI YATAK SAYISI ACTIVITY LOCATION CLASSIFICATION NUMBER OF ESTAB.. TOPLAM TURİST SAYISI