Enver Paşa nasıl şehit oldu?
1/WWVWWS(WVW>/WWW < V W % A A A ^ V W W W W ;
Enver Paşa için şimdiye kadar yazılanların en sıhhatlisi, bu sütunlarda
okuyacağınız yazdardır. Türkistan harekâtında bizzat çarpışan ve Enver
Paşanın en yakınında bulunan Abdullah Recep, her hâdiseyi vesikalara
istinaden izah etmektedir.
Yazan: Türkistanlı Abdullah Recep BAYSIJN
Bu durum gösteriyordu ki:Paşa bir avuç toprağı bile
Ruslara kolay kolay bırakmak istemiyor, bütün güç ve kuv vetini kullanıyordu. Geri püs kürtülen Ruslar, Baysun tara
fından aldıkları kuvvetlerle
yapmak İstedikleri taarruzlar, kendilerine çok pahalıya mal oluyordu.
Boş bir köye geldik. Anla şıldı ki yol üzerinde bulunan köyler gibi buranın ahalisi de Rus • geliyor korkusiyle dağla ra çekilmişler... Gecelenen bu kimsesiz köyde arkadaşlardan birinin ağaçlardan toplıyarak getirdiği kayısıları Paşa pay etti. Paşanın ve yanmdakilerin o akşg|nki gıdası paylarına dü şen îS y ısılar oldu.
Paşa ümitsiz değildi. Göre ceksiniz, düşmanı kahredece ğiz, diye etrafındakilere ümit ve teselli veriyordu.
Devam eden çarpışma ve ta kiplerle Karadağ, Hisar tari kiyle 1922 Temmuzunun 10 un cu günü Düşenbeye geldik. Hü kümet konağına yerleştik. Acı ve tatlı bir çok hâtıraları ta şıyan bu şehir!. Bu bina!.. Ma zi gözlerimizin önünde canlan dı: Kalplerde yanan istiklâl aşkını büyük bir hüsnüniyetle anlatmak için Rus kumanda nına ziyafet bu binada veril medi m i?. Alman menfî cevap lar ve aksi hareketler, besle nen ümitleri nerelere sürükle medi?.
Üç gün üç gece süren muha rebe burada olmadı m ı?. İstik balin büyük ümitlerini taşıyan bayrağımızın dalgalandığı şu direkte işte yine Ay-Yıldızlı bayrağımız sinesinde büyük e- mellerini gizliyerek sallanıyor.
Derin bir alâka gösteren
Pa-Enver Paşa Istanbulda Bahri ye mektebini teftiş ediyor. şaya; bu tarihî binanın taşıdı ğı hâtıralar anlatılarak her ta rafı gezdirildi...
Gelen misafirleri Paşa oda sında kabul ediyor, ümit veri ci sözlerle halkın maneviyatı nı kuvvetlendirmeğe çalışıyor du.
Düşenbede uzun müddet ka- lmamıyacağı pek tabii idi. T a kip eden Rus kuvvetleri mu hakkak buraya da gelecekler di. Hükümet konağının balko nundan akan derenin sesini dinliyen Paşa, düşmanın gele ceği yola uzun uzun baktı... Gözleri balkonun bir kenarın da duran tuğlalara ilişti. Kal karak o tarafa doğru yürüdü. Balkonun bir kenarına ufak delikler bırakarak tuğlaları dizmeğe başladı. Yalnız başına sessizce çalışan Paşanın yanı na koştum. Biraz beraber ça lıştıktan sonra Paşa:
— Artık işi sana bırakıyo rum, dedi ve çekildi.
Kalan kısmını bitirdim.. Ge lecek Rus kuvvetlerini uzaktan incelemek için yapılan bu du
varın deliklerinden düşman yo luna dürbünle bakan Paşaya, arkadaşlarımızdan Türkistanlı Nafiz Bey yaklaşarak:
— Paşam! Gelen Bolşevik
kuvvetleri galiba tahminimiz den daha fazla olsa gerek...
deyince; Paşa birden asabi
leşti:
—. Şu galiba sözünü bırakın. Tahminlerin ne faydası var! Biz işimize bakalım... diyerek odasına geçti. Gelen raporları incelemeğe başladı.
Bu raporlar arasında Şehri- sebz taraflarındaki Cebbar Be
yin üvey kardeşi tarafından
şehit edilerek yerine Allahku- lu Beyin geçtiğini bildiren can sıkıcı haberler de vardı.
Kötülük kaynağı olan Lakay İbrahim de Paşayı . ziyarete
geldi. Yanında memleketine
dönerken yakalayıp hapsettiği Puzeyl Bey de vardı. Lakay İbrahim; Füzeyi Beyi göstere rek Paşaya:
. — Karargâhınızdan E fga- nistana kaçarken yakaladım,
getirdim. Teslim ediyorum;
deyince, Paşa çok mânalı ve müstehzi bakışlarla Lakay İb rahim’i süzdü. Çevirdiğin en trikaların hepsini biliyorum, mânasında güldü. Cevap ver meğe lüzum görmeden Meççah kumandanı Seyid Ahmet Ha nın mektubunu Paşaya takdim eden Meççah Beylerinden Nus- ret Beyle konuşmağa başladı.
DÜŞENBEDEN ÇIKIŞ Kumandanların bilhassa E f- ganlı Efdaleddin Han’ın bura da düşmanla savaş yapmağa taraftar olmadıklarını anlıyan Paşa; gece sabaha kadar ma sasının üstüne serdiği harita sını tetkik ederek plânlar ha zırladı. Sabahın sekizinde Dü-1351.
şenbeden çıkılıyor. ihtiyar, genç herkes ağlıyor; Gitmeyi niz; bizi Rus eline bırakmayı nız, düşmandan kurtarınız, di
ye yalvaran halkı, Paşa: — Şimdilik gitmek mecbu riyetindeyiz. Merak etmeyiniz. Bu güzel topraklarda ancak Türk yaşıyacaktır... sözleriyle teselli ediyordu.
Karargâh kurmak için Bel- civan ve Külâb taraflarına ■doğru gidiliyor... Ortasından Kâfimihan nehri geçen bere ketli toprakları, bol, çeşitli meyvalariyle Şarkî Buharaya feyiz ve bereket saçan Feyiz- âbâda varıldı.
Burada Işan Sultan, Paşa dan müsaade alarak askerle riyle beraber memleketi olan Darvaza gitmek için ayrıldı.
Beyaz köpüklerle akan coş- Kun sulan, yeşil halıları andı
ran dağları, şirin zümrüt te peleri seyreden Paşa; içini çe kerek, Yazık bu güzel yerlere,
çok yazık. Bomboş duruyor,
buralarda neler yapılmaz? in sanlığa büyük hizmetler gören hastanelere, bilgi nuru saçan mekteplere, medenî ihtiyaçları temin eden fabrikalara ne de elverişli yerler... Hele bu geniş topraklarda yapılacak ziraat...
diyerek derin teessür duyu
yordu.
Bu güzellikler arasında yol alırken ağaçların gölgesi altın da bir hayat gibi akıp giden Vahş nehri geçildi. Suyun i- çinde ellerinde uzun saplı bir nevi eleklerle altın parçaları toplıyan kadın ve çocuklar P a şanın dikkatini çekiyor. Veri len izahat üzerine bu coşkun suların Türkistanın dağların dan, ovalarından geçerken top ladıkları bu altın parçalan Pa şayı o kadar hayrette bıraktı k i çalışan kadınlardan birini çağırarak konuştu. Toplanan bu altınlardan şimdiye kadar ancak kendilerine yüzde yirmi kaldığını, üst tarafını emîrler, zekâtçıları vasıtasiyle ellerin den aldıklarını söyliyen kadı na, Paşa, köylerinde mektep ¡olup olmadığını da sordu.
Kadının, kim yapacak ki ol sun; doktorumuz bile yok, di ye ıstıraplı şikâyetine; hepsi 1352
geçecek., hepsine kavuşacaksı nız, dedi, atını sürdü.
Taşı, toprağı altın olan şu toprakların üstünde yaşıyan insanların haline bakın diye rek dalgın dalgın düşünen P a şa; Rusların Buhara hâzinesin den Moskovaya vagonlar dolu su taşıdıkları mücevherat ve altınlarla buralara neler yapıl
mazdı. Son Emirlerin Kırım
Yaltasına —Rus Çarının yazlık sayfiye mahalli— yaptıkları tantanalı seyahatlerin hiç ol mazsa bir kısım masrafiyle memleketlerine bir mektep ve bir köprü yapamazlar mıydı? diyordu.
Paşanın zihni, yalnız harp için değil, emirlerin, hanların ihmaliyle olduğu yerde kalan bu cennet gibi vatanm ihyası için de çalışırdı. Küre üzerin de pek az toprağa nasip olan bereketi, çalışmağa hazır olan insanlarının zekâsı sayesinde buralara neler yapılabileceğini en müşkül anlarda bile düşü nüyordu.
Tutkavuldan ayrıldık. Yolda bir askerin atının yarasını sarmak için köyden izinsiz bir keçe parçası aldığı anlaşıldı. Kimseye zarar vermek istemi- yen Paşa hiddetlendi, askeri hırpaladı. Bu, pek sevdiği as kerlere Paşanın ilk şiddetli ha reketi olmuştu.
Gevrekli köyünde: Efgan hü kümetinin isteği üzerine, En ver Paşanın müsaadesini alan kumandan Efdaleddin Han as kerleriyle Efganistana hareket etti. Paşa, mücahit kumandan lara gösterdikleri gayretlere mukabil askerî rütbeler veri yordu. Bu meyanda Efganlı kumandan ve zabitlere de ve rilmiş olan rütbelerin Efganis- tanda aynen kabul edildiği öğ renildi. Siyaseten askerini çek meğe mecbur olan Efgan hü kümeti, Paşaya olan hürmeti ni şu suretle izhar etmiş olu yordu.
Ruslarla muharebeler şidde tini kaybetmeden devam edi yordu. Belcivan civarında Ak suya yakın Perkemci köyünde Belcivan kumandanı Devlet- mend Bey askerleriyle beraber Paşayı ziyarete geldi. Paşanın
emri üzerine Belcivan deresini düşmana karşı tutmak için tekrar geri döndü.
Üç dört gün süren Poşkiyan muharebesinde iki taraftan da kayıplar oldu. Murat Çavuşla bir kaç asker şehit oldu. Ağır surette yaralanan Kadir Ça vuş ve askerler tedavi için Hanâbâda gönderildi.
Paşanın direktifiyle Türkis- tanın muhtelif yerlerinde vazi fe gören İsmail Hakkı Bey de gelmiş, Raporlarım Paşaya tak dim etmişti.
Devletmend Beyden gelen bir raporla da Kenkürt muha rebesinden sonra Rusların Bel civan üzerine yürüdükleri an laşıldı. Askerle Paşa hemen Belcivan taraflarına hareket etti. Kerim Efendinin her na sılsa bayrağı elinden yere dü- şürüvermesi Paşayı çok müte essir etti. Büyük muharebeler olan bu savaşta top sesleri ka
rargâhın bulunduğu Satılmış
köyünden bile duyuluyordu.
Paşanın elinde bir iki top bu lunmaması günden güne vazi yeti güçleştiriyordu.
Şarkı, Garbı, bilhassa Türki- yeyi gezmiş olan T ü r k » anlı Seyid Hamza Bey, B elcjS jıd a Paşayı ziyarete geldi. dM ter- diği samimiyete nezaketi«'mu kabele eden P aşa tecessüsten de geri kalmıyordu. Muhare belere iştirak eden bu adamın sık sık her tarafa mektup gön dermesi Paşayı şüphelendirdi. Arama neticesinde ele geçen vesikalardan mücahedenin a- leyhine çalıştığı anlaşıldı. Ya pılan sorguda fikrini tamamen itiraf eden bu adam derhal idam edildi.
Temmuzun son günleri, ka rargâh Abidere köyünün şirin bağları arasında.. Henüz ol mağa başlıyan üzümleri güneş, sıcaklığile olgunlaştırmağa ça lışıyor... Günlerce devam eden muharebeli yolculuğun yorgun luğu burada geçirilecek... Din lenilecek, hazırlanılacak... Y i ne ümit dolu göğüsler düşma nın mermilerine açılacak.. Kur ban Bayramı da yaklaşıyor...
Ağustosun 3 üncü günü... Paşanın en neşeli günlerinden biri... Ailesinden aldığı ikinci
mektup; İki gün sonra gelecek olan bayramdan daha evvel neş’e getirmişti. Hayatının bi rer parçası olan yavrularından ve ailesinden gelen bu ses hiç bir sevince benzemiyordu.
Devletmend Beyin; bayram namazım beraber kılmak için Paşayı arkadaşlariyle beraber __Havalin civarında olan ka
rargâhına— davetini Paşa
memnuniyetle kabul etti. 1922 Ağustosunun dördüncü Per şembe günü kılınacak olan Bayram namazına yetişmek i- çin 30 kişilik bir grup gün doğmadan yola çıktı.
Enver Paşa ile beraber bay ram namazım kılmak arzusile gelen kalabalık bir halkla bir leşen bu grupu, askerleriyle Devletmend Bey karşıladı.
Ulu ağaçların gölgeleri al tında uyuyan suyun kenarında çaylar içildi.
Devletmend Beyin takdim ettiği Tartuğu, Paşa büyük bir memnuniyetle kabul etti. Türkistanda Emir ve Hanlara halk tarafından verilen hedi
yelere Tartuk denir. Paşaya
verilen bu Tartuk da altın ve gümüş işlemeli bir cübbe ve bir sarıktan ibaretti.
Büyük bir cemaatle namaza duruldu. Allahüekber sesleri göklerin sonsuzluklarından yer lerin esrarı arasına iniyordu.. Namaz bitti, tebrikler yapıldı. Buz gibi köpüklü kımızlar içi lerek yemekler yendi. Çok ne şeli bir gün geçti. Akşam ol du. Dönülüyor... Paşanın mü manaatına rağmen kalabalık bir halk yarı yola kadar uğur ladı.
Yolda Paşanın yüzünde so lan günün hüznünü andıran iz ler belirmeğe başladı...
Gece saat 10... Paşanın ya nında toplanmıştık. Bir hayli
konuşuldu. Gelecek bayram
namazını da inşaalah Buhara- da kılarız; temennisinde bulu nan Paşaya teşekkürler edi yorduk. Çekilen yurd hasretin den kendine hiç bir pay ayır madan bu hasreti hafifletecek hikâyeler anlatıyordu. Fakat halinde bir başkalık vardı. Yü zünde, gözlerinde bambaşka bir yasın derin gölgeleri göze
çarpıyordu. Gece ilerlemişti. Kalktık. Paşanın bir şey söy lemek istediği anlaşılıyordu. Soramıyorduk. Nihayet güle rek:
— Size verecek bir bayram hediyesi bulamadım. Arkadaş lığımızı belirten bir kaç satır
yazı yazsanız, mühUrlesem.
Günün birinde size beni hatır latacak olan bu yazılar milli mücadele arkadaşlığımızın da birer hâtırası olacağını düşün düm, dedi.
Memnuniyetle kabul ederek yanından çıktık.
Âtiyi göremiyen insan aczi içinde Paşanın bu bambaşka halini birbirimizden soruyor, iki ihtimal arasında dolaşıyor duk.
1 — Yurd ve aile hasretini kamçılıyan bayramın gelişi.
2 —. Millî hareketin son gün lerdeki beklenmiyen olayları.
Paşanın neş’esini kırmış ola bilirdi.
Arkadaşlarımızdan Nafi Bey Paşanın istediği kâğıtları he men kâtiplerden Ömer Efendi ye yazdırdı. Mühürletmek için Paşaya götürdü.
Gelen kâğıtların altına Paşa resmî mühürden başka İstan bul Harbiye Mektebinde tale be iken 1300 tarihinde yaptır dığı hususî mührünü de bastı ğım gördük.
ENVER PAŞANIN ŞEHADETİ
5 Ağustos 1922. Cuma saba hı:
Karargâh derin bir sessizlik içinde. Gecenin karanlığını ko van güneşin bahtımızı karar tacağım bilmiyoruz.
Âdeti üzerine erkenden kal kan Paşa; askerlerin geniş bir yerde toplanmalarım emretti. Askerin bayramını tebrik ede cek, harçlıklar dağıtacaktı.
Saat altı.. İleri karakoldan bir silâh atıldı. Bu, baskın ha reketini bildiren bir parola idi. Askerlerin yanına gitmek i- çin atına binen Paşa; hemen dönerek bazı emirler verdi, 20 kadar muhafız askeriyle silâ hın atıldığı tarafa koştu.
Rusların bu gibi taarruzları günlük işlerden olduğu için epek ehemmiyet verilmemişti..
Rus askerleri gittikçe çoğa lıyor... Bu taarruz günlük ta arruza benzemiyor... Harp bü yüyor...
Bu ciddiyeti anhyan Paşa, derhal bütün kumandanların ve askerlerin harbe iştirakini emretti.
Faruk, Danyal, Boribetaş ve sair kumandanlar hep vazife başında...
Harp şiddetlendi...
Ruslar; bayram namazında baskın yaparak millî mücade
le kumandanlarım, bilhassa
Paşayı harpsiz esir etmeyi ve şu suretle gururlarına doku nan, tahammüllerini tüketen bu millî mücadele davasını or tadan kalkmasını tasarlamış lar...
Paşanın bayram namazım yanlışlıkla bir gün evvel kıl ması, bu plânm tatbikini suya düşürmüş olduğundan Ruslar, Moskovanm aylardanberi bü yük ehemmiyetle hazırladığı bu hücuma geçmişlerdi.
Türkistamn her'tarafında o- lan mücahitlerin üzerine aynı günde hücum eden Ruslar e- mellerine yine kavuşamadılar.
Ateş her tarafı sardı. Paşa,
yanında Hüseyin Nafiz, E ş
Murad, Kerim Beylerle Müslü-
mankul (Rayef) ve askerler
olduğu halde ilerledi. Karşı te pede düşman ile aralarında beş, altı metre mesafe kalınca Paşa kılıcım çekiyor, Rusların üzerine atılıyor. Askerlere de hücum diye bağıran Paşa, bir kaç Rusu öldürüyor. Harp şid detleniyor.
Çok sür’atli olan bu ilerleyiş düşmanı şaşırtıyor. Mitralyöz başında olan Rus askerleri tes lim diye bağırarak ellerini yu karı kaldırıyorlar. F akat arka saftaki Rus mitralyözleri he men çok şiddetle ateşe başlı yor.
Atı ile ateş içinde koşan Pa şanın kalbine amansız bir kur şun giriyor. Paşa:
— Allah... diyerek atından
düşüyor. Ateşin şiddetinden
yanına gidilemiyor. Ruslar iş ledikleri cinayetin farkında bi le değiller... Şehadet haberi her tarafı bir yıldırım sür’âtiyle sarıyor.
Rusların İkinci bir kolu ile harbetmekte olan Devletmend Bey bu kara haberi duyunca bir an şuurunu kaybediyor:
— Ne? Enver P aşa m ı? En ver Paşa m ı?.. Şehit mi oldu? Eyvah!.. Artık Enver Paşa yok mu?, diyerek kılıcım çekiyor, askerlerine: Haydi intikam... intikam... Bu intikamı almak bize farz oldu; feryadiyle mah şeri andıran harbin içine atılı yor. 10 dakika sonra Devlet mend Bey de şehit oluyor...
Harp yavaşlıyor. Mücahitle rin susmasım bir zafer diye kabul eden Ruslar da susuyor.
Bu, büyük kahramanın cese di Ruslarm eline düştü; diye çok üzülüyoruz, iki katlı felâ ketin altında eriyoruz.
Ümit güneşimiz sönmüş, ka ranlıklar içinde kalmıştık. Yer, gök ağlıyor... Kaybolan sade bir insan değil, milyonlarca Türkün ümidi, istiklâli, zaferi, tarihi idi.
Kendimizden geçmiş, şaşkın, bitkin bir haldeyiz. Ne olacak ? Ne yapacağız?..
Çegen tepesine geçmek için suyu çekilmiş olan dereye doğ ru inmeğe başladık... iniyoruz, indik, çıkıyoruz... Bir Rus ko lu dere kenarından hafif ateş ettiyse de hiç bir zarar vere medi. Yalnız bir kaç dakika evvel Paşayı sırtında taşıyan Derviş adındaki at gelen bir kurşunla öldü...
Çegen tepesinin aşağısında
Devletmend Beyin köyünde
toplanıldı. Başsız kalan bu mu kaddes topluluğun kumandası muvakkaten Danyal Beye ve rildi.
Sabahleyin ihtiyar bir köy imamı geldi. Sereipâyân’da En ver Paşanın cesedini gördüğü nü haber verdi.
Bu haberi bir müjde saydık. Hemen koştuk... Baktık ki Rusların götürdüğünü zannet tiğimiz şehit Paşa burada ya tıyor. Paşayı tammıyan Rus lar üzerindeki elbise ve çizme lerini alıp gitmişler...
Paşanın yerde yatan cesedi ni âdeta göz yaşlarımızla yıka dık... Üzerine bayrak örterek etrafına nöbetçiler konuldu.
Kumandanlar derhal toplan 1354
dı. Kabir yeri ve cenaze me rasimi tespit edildi.
Şehadet haberi dalgalar ha linde her tarafa yayılıverdi. Bu kara haberi duyan kadın, erkek yollara dökülmüşler, in liye, ağlıya Çegene doğru ge liyorlar. Çok kısa bir zamanda Çegende 25 binden fazla insan toplandı. Bu kara habere inan- mıyan bir çok insanlar haki kati gözlerile gördükleri halde acaba doğru mu? diye birbir lerine soruyorlardı. Halk bir sel halinde...
Ceset tabuta kondu... Hafız ların tekbir sesleri, okunan mersiyeler, halkın feryadı yeri göğü inletiyordu. 30,000 kişi nin elleri üzerinde, gök kubbe sinin altında şerefle sallandığı nı görmek istediği sevgili bay rağına sarılı olan tabutu ağır ağır ebediyet yolunda...
Paşanın ölüm acısına ta hammül edemiyerek ateşin içi ne dalan Belcivan kumandanı Devletmend Beyin tabutiyle Paşanın tabutu yanyana...
Pınarı gölgeliyen iri ceviz ağacına yaklaşıyoruz. Acılar daha derinleşiyor... Ahret yol cularının kabirleri burada..
Yaklaştıkça kalblere çöken acı ölçüsüz, ifadesiz taşıyor... Bayılanlar var...' Ellerimizin üstünde taşıdığımız bu ku mandanı toprağın karanlıkla rına terketmek istemiyoruz... Namazları kılmıyor. 30,000 ki şinin acı sükûtunu haykıran Allahüekber sesi varlığın sır rına erişemiyen insan aczini feryat ediyor, imam Efendinin yaptığı dinî merasim esnasın da bir çok bayılanlar oldu. Bunların arasında kumandan Faruk Beyin de birdenbire ye re düştüğünü gördük... Dinî merasim bitti... Paşadan ebe diyen ayrılacağımız an gelmiş ti... Fanileri ebediyete götüren mezarlara tabutlar yavaş, ya vaş iniyor... Üzerlerine inen her toprak parçası Türkistan tarihine çöken bir matem, son suz bir elemdi. Cesedi toprağa, ruhu da kalblere gömülen En ver Paşanın mezarı Türkistan halkı için mukaddes bir ziya- retgâh oldu... Günlerce bu ka bir etrafında Kur’aıılar okun
du...
Ey bahtsız Türkistan tari hi!... Uzun yıllardır binlerce kahraman öz evlâtlarının ka raran tarih sayfalarını aydın latmak için döktüğü kanlara, bir ışık yaratamadan bu var- ık da karıştı. Daha ne vakte kadar böyle karanlık ve ses siz kalacaksın?..
Artık burada işimiz kalma dı. Paşanın şehaöetini icap e- denlere yazacak, cevap alınca ya kadar muvakkaten bir ke nara çekilecektik.
Şehit olan Belcivan kuman danı Devletmend Beyin yerine geçen oğlu Abdülkadir Bey askerlerde Belcivana hareket etti.
Kumandan Aşur, Toksaba,
Abdülkayyum, Paşa Han ve Abdürrahim Beyler Kölab ta raflarına; diğer bir kısım ku mandanlar da vazfieleri başı na hareket ettiler.
Danyal, Halil, Nafi, İsmail Hakkı, Nafiz, Muhittin, Mus tafa Şakul, Hüseyin, Faruk Beyler vesair arkadaşlar ile ben de Karatekin vilâyet mer kezi olan Garm’a bir kısım as ker ile beraber hareket ettik. Burada kumandan Füzeyi Mah dum’un hazırlattığı aski hü kümet konağında misafir edil dik. Vazifeten Garbî Buhara taraflarına giden AzerbaycanlI Yusuf Ziya Bey de arkadaşla- riyle beraber geldi.
Yolda habersiz olarak biz den ayrılan Faruk Beyin Dan yal Beyle beraber çalışmak is temediği için Karadağdaki mü cahitlere iştirak ettiği bilâha re anlaşıldı.
Paşanm şehadetini bildirmek için icap edenlere mektuplar yazıldı.
Kumandanlardan Halil ve Paşanın hususî hizmetlerinde bulunan Mirza Muhittin Bey ler de şehit Paşanın tabanca ve kanlı çamaşırlariyle Efga- nistanda bulunan Osman Ho ca ve Sami Beylere gönderil di...
Paşanın tabancası o zaman Efgan Harbiye Nazırı olan Nadir Hana Bedehşan'da tak dim ediliyor, Sultan adındaki atı da isteği üzerine Miralay
Taha Toros Arşivi