İKTİSADİ BÜYÜME
BÖLÜM 3
GELENEKSEL BÜYÜME MODELLERİ
GELENEKSEL BÜYÜME
MODELLERİ
I. KLASİK BÜYÜME MODELİ
II.
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
III. SCHUMPETER’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
19. Yüzyılda ilk olarak etkisi hissedilen önemli değişme,
ekonomik
alanda
sanayi
devriminin
olgunlaşmasını
tamamlamaya başlamasıydı.
Makinenin insan emeği yerine ikame edilmesi, yeni
teknolojilerin üretimin her alanına uygulanmaya başlanması,
nüfus artışı ve sonuçta üretimde büyük bir artışı beraberinde
getirmiştir.
Köle ticareti, sömürgecilik, dünya hammadde kaynaklarına
zorla el koyma ve pazarları biçimlendirme konusunda güçlü
devletler arasında bir savaş ve rekabet vardı.
Klasik öğretinin iktisadi düşünceyi etkilediği yıllarda, Avrupa’da
geleneksel yapılar değişmeye başlamış ve yeni siyasal, sosyal
ve ekonomik yapılanmalar gerçekleşmiştir.
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
Üretimde kas gücü yerine fabrika sisteminin kullanılması, işçi sınıfının
çoğalması, İngiltere’nin bütün Avrupa’da egemen ekonomik güç
haline gelmesi, üretimin şehirlerde yoğunlaştığı dönemde maddi
başarılar ve getirilerinin çok olmasına karşılık
gelir dağılımının eşit
olmaması klasik sisteme yapılan eleştirilerin artmasına neden
olmuştur.
Klasik ekole yapılan eleştirilerin yoğunlaştığı bu dönemde en etkili
karşı cephe
Sosyalist Düşünce Sistemi
olmuştur.
Karl Rodbertus, Ferdinand Lassale, Karl Heinrich Marx ve Friedrich
Engels sosyalist düşünce sisteminin önemli bazı temsilcileridir.
Sosyalist düşüncenin başyapıtı olarak kabul 3 ciltten oluşan Das
Capital’in ilk cildi sosyalist düşüncenin babası olarak kabul edilen Karl
Marx tarafından yazılmıştır. Karl Marx öldükten sonra Marx’ın eşi ve
en yakın arkadaşı Engels tarafından diğer iki cildi yayınlanmıştır.
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
Sosyalist toplumun kurulmasının, insanların tercihleri,
irade ve gayretleri ile gerçekleşeceğini düşünen diğer
sosyalist grupların aksine
Marx, sosyalist toplumun
kurulmasını insanların tercih ve iradelerine bağlamayı
büyük bir zaaf olarak görmüştür.
Kapitalizmin insanların istek ve iradeleri sonucu ortaya
çıkmadığını belirten Marx, kapitalizmin yine insan iradesi
dışında başka nedenlerle yıkılacağını ileri sürmüştür.
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
Modelin Ana Kavramları ve VarsayımlarıMarx’ın iktisadi görüşlerini üç başlık altında inceleyebiliriz;
i. Emek Değer Teorisi,
ii. Fazla Değer Teorisi,
iii. Kar Teorisi.
Emek Değer Teorisi: Ricardo tarafından geliştirilmiştir. Marx’a göre malın değerini emek-gücü belirler ve emek gücü bireyin sahip olduğu toplam zihinsel ve fiziksel becerilerden oluşur. Üretim sürecinde en temel faktör emektir. Sermaye faktörü de emek gücü tarafından üretilmiş mallardır. Marx’a göre emek şu şekilde standartlaştırılacaktır; Malların değeri, sosyal bakımdan zorunlu emekle, yani bir malı üretmek için gerekli normal emek miktarı ile ölçülür. Bir toplumda, herhangi bir malın üretiminde kullanılan çeşitli üretim teknikleri varsa, o malın değerini belirlemede esas üretim tekniğini almak şarttır. Hem elle hem de makineyle üretilebilen bir mal olan ayakkabının değerini hesaplamada makine üretim tekniği esas alınarak fiyat belirlenmelidir.
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
Modelin Ana Kavramları ve Varsayımları
Marx’ın iktisadi görüşlerini üç başlık altında inceleyebiliriz;
i. Emek Değer Teorisi,
ii. Fazla Değer Teorisi,
iii. Kar Teorisi.
Fazla Değer Teorisi: Kapitalist sistemde baz alınan ücret, işgücünün kendini yeniden
üretmesi için yeterli sayılan para miktarıdır. Temel ihtiyaçların karşılanması için gerekli olan miktardır. Fakat piyasalarda istihdam edilen işgücü, kendisini yeniden üretecek olan ücret kadar çalıştıktan sonra da çalışmaya zorlanır. İşgücünün yerine geçebilecek işsizler ordusu olduğundan dolayı, işgücü çalıştığı fazla saatleri reddedebilecek pozisyonda değildir.
Fazladan çalışılan saatler işgücünün oluşturduğu FAZLA DEĞER’dir. Bu fazla değerler direkt olarak kapitalist üreticinin sermaye birikimine yapılan ilave anlamını taşımaktadır. Fazla değer almak isteyen sermaye sahibi üreticiler, ya çalışma saatlerini arttıracaklardır ya da emeğin verimliliğini arttırmaya çalışacaklardır.
Üretimde emeğin verimliliğinin arttırılmaya gidilmesi üretimdeki sermaye unsurlarını arttıracak, üretilen malı daha çok sermaye yoğun bir hale getirecektir.
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
Modelin Ana Kavramları ve VarsayımlarıKar Teorisi
(C ) Sabit Sermaye; Makine, hammadde ve binalar.
(V) Değişken Sermaye; Belirli üretim süreci içinde işgücüne yapılan ücret ödemesini temsil eder.
(S) Artı Değer; Üretilen ürünün satışının gayrisafi hasılatından sabit sermaye ve değişken sermaye masrafları çıktıktan sonra elde kalan değerdir.
(P) Malın Değeri; C + V + S
(a) Artı Değer Oranı; İşgücünün yarattığı artı değer ile bunu elde etmek için harcanan değişken sermaye arasındaki orandır.
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
Modelin Ana Kavramları ve VarsayımlarıKar Teorisi
Kar Oranı; Üretim süreci sonucunda elde edilen kar ile üretim için gerekli olan fiziki üretim araçlarına(sabit sermaye) ve işgücüne yapılan ödemeler(değişken sermaye) arasındaki ilişkidir.
K = S / (V + C)
(b) Sermaye’nin Organik Bileşimi; Kapitalizmin makineleşme derecesidir. Sabit sermayenin değişir sermayeye oranıdır.
b = C / V
Marx’a göre, kar oranı, zaman içinde, sermayenin organik bileşimi ile ters yönlü bir ilişki içerisindedir.
Sermayenin organik bileşimi arttıkça kar oranı düşer.
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
Modelin Ana Kavramları ve Varsayımları Kar Teorisi
Kar oranı eşitliğinde pay ve paydayı V ile böldüğümüzde, aşağıda kar oranını veren eşitliğe ulaşılır;
K Bu eşitliktende sonuçları çıkartabiliriz;
i. Ortalama kar, artı değer oranı ile sermayenin organik bileşimine bağlıdır.
ii. Artı değer oranı ile kar oranı arasında doğru yönlü bir ilişki vardır.
iii. Sermayenin organik bileşimi ile kar oranı arasında ters yönlü bir ilişki vardır.
•
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
Modelin İşleyişi
Genel olarak ele aldığımızda ise, sermayenin organik bileşiminin artması ortalama kar oranını düşürürken, toplam artı değer ve toplam kar miktarını arttırır.
Marx’ın teorisinde azalan verimler yasası yer almaz, bu nedenle kâr ile rant arasında bir ayrım yapmamaktadır.
Ücret oranını belirleyen, Malthus’un nüfus kanunu olmayıp, yedek sanayi ordusu olarak nitelendiren iş arayanlardır. Bir başka deyişle, sanayi merkezlerindeki işsiz topluluklardır.
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
Modelin İşleyişi
Marx’a göre, kapitalist üreticinin sermaye birikiminde bulunması bir tercih olmayıp kapitalist üreticiler arasındaki rekabettir.
Büyük ölçekte üretimde bulunan firmaların sayısının artması, firma etkinliğinin de aynı oranda olmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle üreticiler, rekabet ortamında varlıklarını sürdürmek istiyorlarsa kârlarını yeniden artıracak yatırımlar yaparak büyüme yolunu tercih edeceklerdir. Ayrıca kapitalist üreticiler rekabet ortamında güçlü olabilmek için emeğin verimini arttırmaktadır.
Fakat bütün kapitalist üreticiler de aynı politikayı izlemeye başladıklarında sermayenin organik bileşiminin yükselmesine neden olmaktadır. Daha fazla sermaye kullanımı ise karların azalmasına neden olacaktır. Marx, bu süreç sonunda kâr oranlarının azalmasını, azalan kâr oranı yasası olarak ifade etmektedir.
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
Modelin İşleyişi
Kar oranlarında meydana gelen azalma rekabeti arttıracak ve piyasada yalnızca büyük işletmeler kalacaktır.
Bu yolla kapitalist sistemin kökeninde varolan mülksüzleşme süreci gerçekleşecektir.
Piyasadan ayrılmak zorunda kalan küçük işletmelerin sahipleri, sermayeleri olmadığı için kendi firmalarında ücret karşılığı çalışan işçi durumuna gelecektir.
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
Modelin İşleyişi
Piyasada zaman içinde sermayenin organik bileşiminin büyümesiyle işgücü daha fazla sermaye ile donatılacaktır.
Daha fazla sermaye işgücü verimliliğini yükseltecek ve işletmelerin emek talebini azaltacaktır.
Daha az sayıda işgücü ile daha verimli çalışan işletmeler karlarını maksimum yaparlar.
Bu yolla üretimin dışına itilen işgücü Marx tarafından YEDEK SANAYİ ORDUSU
olarak adlandırılır.
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
Modelin İşleyişi
Sermaye birikiminin hızlanması, piyasayı kontrol eden işletmelerin giderek daha zengin duruma gelmesi ve işsizliğin artması eşanlı gelişecektir.
Yani üretimde emeğin payı azalacak, bunu takiben karın payı artacak ve bu durum piyasada talep yetersizliğine neden olacaktır.
Stokların artması, iflaslar ve işsizlik kapitalizmin çöküşünü hazırlayan ve sistemi çöküntüye götüren faktörler olacaktır.
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
Modelin Eleştirisi
Marx’ın çizdiği yolda giderek gelişmiş bir ülke bulmak günümüzde mümkün değildir. Gelişmiş batı ülkeleri işçi ücretlerini yükselterek, sosyal politika önlemlerini alarak işçi sınıfını isyandan uzak tutmuş ve bir refah devleti haline gelmiştir.
Ücretlerdeki artış oranları, teknik ilerlemenin imkan verdiği ölçüde gerçekleştirilerek karların düşmesi engellenmiş ve bu sayede ücretlerdeki artışla birlikte karlar da artmıştır.
Marx’ın dediği gibi küçük işletmeler piyasada yok olmamıştır. Küçük işletmeler varlıklarını sürdürerek monopolcü rekabet, oligopol piyasaları gibi birçok piyasa türünü oluşturmuşlardır.
Küçük işletmelerin yok olmasına paralel orta kesimin de yok olacağını ileri süren Marx burada da yanılmıştır. Orta kesim büyümüş ve güçlenmiştir.
Kamu kesiminin büyüklüğünü savunan, devletin bu yolla güçlenip büyüyeceğini savunan Marx yine yanılmıştır. Bugünün gelişmiş ülkelerine baktığımızda devletler özelleştirme yoluyla küçülmeye gitmiş, sadece önem teşkil eden kurumlar devletin kontrolünde kalmıştır.
Piyasa ekonomisinin hüküm sürdüğü, refah devleti anlayışının egemen olduğu günümüzde ülkelerin sosyalist bir yönetim şeklini benimsemesini beklemek mümkün görünmemektedir.
GELENEKSEL BÜYÜME
MODELLERİ
I.
KLASİK BÜYÜME MODELİ
II.
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
III.
SCHUMPETER’İN BÜYÜME
KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ
BÜYÜME MODELLERİ
Schumpeter Modeli
Joseph Schumpeter, Marx’ın fikirlerinden büyük ölçüde faydalanarak
uyguladığı tarihsel yöntemlerle Marx’ın görüşlerini tamamlamıştır.
Schumpeter, Marx’ın fikirlerinden faydalanmasına rağmen iki iktisatçı
arasında büyük düşünce farklılıkları vardır.
Schumpeter iktisadi büyüme konusundaki analizlerini oluştururken iki
kavram kullanmıştır. İlki,
yenilikler
kavramıdır ki bu kavram üretim
faktörlerinin değişik bir kombinasyonu biçiminde tanımlanabilir.
Yenilikleri uygulayan ve kapitalist sistemin sürekli değişmesini sağlayan
bu sayede kapitalist sistemi dinamikleştiren kişiler olan
girişimcileri
de
ikinci kavram olarak tanımlayabiliriz.
Schumpeter örgütlenmenin olduğu ekonomide ekonomik sistemin
sürekli gelişeceğini ileri sürmüştür. Uzun dönemde, sistemin
gelişmesinde ve bir denge durumundan diğerine geçerken teknik
yenilikler egemen olarak ortaya çıkmaktadır.
BÜYÜME MODELLERİ
Schumpeter Modeli Yenilikler
Eski dengeyi bozulmasında , yeni dengeyi yapılanması esnasında yenilikler ana faktördür. Çünkü teknik yeniliklerin yarattıkları canlanmalar birkaç yıl içinde sona ererler ve bu birkaç yılın sonunda duraklama ve bunalım ortaya çıkar.
Schumpeter’in iktisadi anlayışında yenilik ile icadın aynı anlama gelmediğinin bilinmesi büyük önem teşkil etmektedir. İcat yeni geliştirilmiş ürünler, üretim süreçleri, sistemlerle ilgili bir düşünce ya da modeldir. Yenilikte ise pratik bir ihtiyacın varlığı mevcuttur.
İcat ekonomi açısından yatırıma yol açar ve yaygınlaştırılmaya elverişli olduğu takdirde yenilik haline gelir. Her icadın bir yeniliği teşvik etmesi zorunlu değildir. Yenilikle ihtiyacın birbirinden ayrılması, yeniliğin tıpkı girişimcilik gibi ekonomiye içsel olduğunun anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır.
BÜYÜME MODELLERİ
Schumpeter Modeli
Yenilikler
Schumpeter, teorisinde en önemli kavramlardan biri olan yeniliğe
oldukça değişik bir anlam yüklemektedir.
Üretim fonksiyonu, üretimde
kullanılan faktör miktarının değişmesi durumunda ürün miktarında
meydana gelecek değişmeyi ifade eder.
Schumpeter’e göre, eğer faktör miktarı değil de fonksiyonun biçimi
değiştirilirse, ürün miktarında veya kalitesinde bir artış veya miktar ve
kalite aynı kalmak koşuluyla, faktör fiyatlarında bir düşüş olmaksızın
maliyette bir azalış elde edildiği takdirde ortada bir yenilik söz
konusudur.
YENİLİK, YENİ BİR ÜRETİM FONKSİYONU MEYDANA GETİRMEK
OLARAK TANIMLANMALIDIR.
BÜYÜME MODELLERİ
Schumpeter Modeli
Yenilikler
Schumpeter’e göre, kapitalizm yapısı gereği durağan olmayan, tam
tersine daima değişen bir süreçtir. Bir başka deyişle, kapitalizm yapısı
gereği evrimsel (evolutionary) bir süreçtir.
Schumpeter’e göre , kapitalizmin maruz kaldığı sürekli değişim, bir
girişimcinin (iktisadi ve psikolojik güdülerle) bir yeniliği (örneğin
bilgisayar üretimini) iktisadi hayata sokmasıyla başlar.
Schumpeter’e göre yeniliği uygulanan girişimci, yeniliğe konu malın
üretiminde monopolcü konuma gelerek, kar elde eder.
Schumpeter’e göre monopolleri engellemek, yeniliği ve ilerlemeyi
önlemektir.
BÜYÜME MODELLERİ
Schumpeter Modeli
Yenilikler
Kapitalizm, yenilikler üzerinden eski malların ve endüstrilerin yıkılıp
yerine yenilerinin kurulduğu bir süreç içinde sürekli değişir. Bu durum
Schumpeter tarafından kısaca yaratıcı yıkım (creative destruction) diye
nitelendirilmiştir.
Böylece, ekonominin dinamizmini yaratıcı yıkımların sağladığını
söylemekle Schumpeter, kar konusuna da bir açıklama getirmiştir.
Sürekli büyümeyi ve gelişmeyi sağlamak için, yapılan yeni icatlar ve
yenilikler birçok eski şeyi ortadan kaldırırken, toplumu da
dönüştürmektedir.
Bunun karşılığı da kardır. Nitekim kar oranlarının düşmesi, toplumu
durağanlaştıracak ve sonunda kapitalist sistemi çökertecektir.
BÜYÜME MODELLERİ
Schumpeter Modeli Girişimciler
Schumpeter, yenilikleri uygulayan ve dolayısıyla da kapitalist sistemin sürekli değişmesini-mutasyonunu sağlayan, kapitalizmi dinamikleştiren kişileri, girişimciler (entrepreneurs) olarak nitelendirir.
Kapitalist, sermayeyi sağlayan kimsedir. Girişimcinin ise mutlaka sermaye sahibi olması şart değildir.İdareci ise firmanın ve üretimin günlük faaliyetlerini yürüten kimsedir.
Girişimci bu gruplardan ayrılarak, yenilikleri uygulayan, bunun için gerekli olan yatırımları yapan ve bu yatırımların risklerini üstlenendir. Schumpeter’e göre, girişimcileri yenilikleri uygulamaya yönelten tek faktör kar arzusu değildir. Girişimciliğin ikinci güdüsü psikolojiktir. Girişimciler ayrıca, fethetmek, mücadele etmek, kendilerini başkalarından üstün kılmak gibi arzuları da söz konusudur.
BÜYÜME MODELLERİ
Schumpeter Modeli Girişimciler
Schumpeter’e göre girişimcilerin yenilikleri uygulama fonksiyonlarını yerine getirebilme konusunda iki unsura ihtiyacı vardır.
Bunlar yeniliklerin önkoşulu olan icatların-teknik bilginin varlığı ve kredilerdir. Krediler, girişimcilere üretim faktörlerini kullanıldıkları alanlardan çekip alma ve dolayısıyla da ekonomiyi yeni üretim kanallarına yöneltme imkanını verecektir.
Bir girişimcinin bir endüstride bir yeniliği başarı ile uygulayarak kar geliri elde etmesi, bir yandan da diğer girişimcilerin yeniliği taklit ederek kendisini izlemelerine, öte yandan yeniliğin diğer endüstrilerde de yenilikler ortaya çıkmasına yol açmasına , kısaca yeniliklerin kümelenmesine yol açar.
GELENEKSEL BÜYÜME
MODELLERİ
I.
KLASİK BÜYÜME MODELİ
II.
SOSYALİST BÜYÜME MODELİ
III.
SCHUMPETER’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ GÖRÜŞLERİ
IV.
KEYNES’İN BÜYÜME HAKKINDAKİ
KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ
GÖRÜŞLERİ
Birinci Dünya Savaşı’nın başlarına kadar klasik sistemin otomatik
denge mekanizmasından kuşku duyulmamıştı. Fakat, Birinci Dünya
Savaşını izleyen dönemde özellikle 1929’da başlayan dünya
bunalımı klasiklerin görüşünü temelden sarsmıştır.
Klasik modele en ciddi eleştiri Keynes tarafından yapılmıştır.
Keynes işsizliğin nedeni olarak talep yetersizliğini göstermiştir.
Keynes’e göre, ekonomilerdeki istihdam ve gelir düzeyini, arza
ilişkin faktörler değil, talebi oluşturan unsurlar belirlemektedir.
Milli geliri belirleyen asıl unsur efektif taleptir.
Bu talebin iki ana unsuru
tüketim ve yatırım harcamalarıdır.
Tüketim talebinin gerisinde, milli gelir ve tüketim eğilimi söz
konusu olduğu halde,
yatırım talebinin gerisinde sermayenin
marjinal verimliliği ve faiz oranı bulunmaktadır.
Bu farklılıklar, ekonomilerin niçin her zaman tam istihdamda
olmayacağının nedenleridir.
KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ
GÖRÜŞLERİ
Keynes, ekonomilerin durgunluğu atabilmelerinin çaresi talep
genişlemesine bağlamıştır.
Keynes’e göre, genişleyen talep, stokları eritecek, eriyen stoklar
yatırımları teşvik edecek, artan yatırımlarda büyümeyi hızlandıracak,
böylelikle eksik istihdam dengesinden tam istihdam dengesine doğru
gidecektir.
Başlangıçta ekonomi E1 noktasında eksik istihdam halinde
dengededir. Üretim faktörlerinin tamamının kullanıldığı tam istihdam
denge noktası olan E* noktasına,
Keynes’e göre kamusal müdahaleler
sonucu ulaşacaktır.
Kamu harcamalarındaki artış, büyümeyi çarpan katsayısı kadar
artmaktadır.
Keynes’in modelinde teknolojik yeniliklere ve nitelikli emeğe yer
verilmemiştir. Çünkü amaç uzun dönemli büyümeyi değil, kısa
dönemdeki veri girdilerle eksik istihdam dengesinden tam istihdam
dengesine nasıl ulaşılacağını göstermektedir.
C+I+G C+I Y C,I,G 0 Y1 Y* E1 E*
KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ
GÖRÜŞLERİ
KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ
GÖRÜŞLERİ
Keynes durgunluk halinde bulunan bir ekonominin
durgunluktan
kurtulup büyümeye başlayabilmesi için
ilk ivmeyi nasıl ve nerden
alabileceği üzerinde durmuştur.
Büyüme halinde olan bir ekonominin sorunları Keynes tarafından fazla
önemsenmemiştir.
Bu sebeple Keynes’in büyüme konusundaki görüşleri statiktir.
Keynes’ göre, nüfus artışı, teknik ilerleme ve yeni üretim alanlarının
açılması gibi dış etkenlerin ortaya çıkması ihtimali ve bunların gelişmiş
ekonomilerde etkilerinin azalacak olması, gelişmiş ekonomilerin ileriki
KEYNES’İN BÜYÜME KONUSUNDAKİ
GÖRÜŞLERİ
Keynes’in Durgunluk Tezi
Keynes’e göre, yatırımların marjinal etkinliğini başlıca iki faktör belirler. Birincisi
sermayenin marjinal verimliliği, diğeri ise, sanayileşmeyle birlikte sermaye mallarının maliyet ve fiyatlarının yükselmesidir.
Keynes’e göre, gelişmiş ülkelerde sermaye boldur ve ekonomiler bu açıdan doyma noktasına ulaşmıştır. Bu sebepledir ki, faiz oranlarına göre yatırımların marjinal etkinliği düşük kalmaktadır.
Keynes’e göre ekonominin durgunluk aşamasına girmesinin bir başka nedeni ise Avrupa sanayinde yeni üretim alanlarının daralacak olmasıdır. Bu durum ekonomide tam istihdamın gerçekleşmesini zorlaştıracaktır.
Fakat Keynes’in Avrupa ülkelerinin üretim alanlarının daralacağına ilişkin fikirleri gerçekleşmemiştir. Dünya ekonomilerinin çoğunda egemen olan liberalizm ve dışa açıklık, üretim alanlarının gelişmesi yönünde çok etkili olmuştur.
Keynes’in durgunluk tezinin değerlendirilebilmesi için 20. yüzyılın ilk çeyreğinde Avrupa’nın içinde bulunduğu ekonomik durumu göz önüne alınmalıdır. Keynes durgunluk tezini ileri sürerken, Avrupa’nın o dönemde içinde bulunduğu ortamın devam edeceğini varsaymıştır.
Keynes durgunluk tezini ileri sürerken, yatırım talebiyle ilgili analitik bir hata yapmıştır. Keynes’in sisteminde yatırımlar otonom kabul edilmektedir. Durgunluk tezi ileri sürülürken hızlandıran ilkesi tamamen ihmal edilmiştir.