• Sonuç bulunamadı

Leyla Hanım'ın vapurda rasladığı alim kadın...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Leyla Hanım'ın vapurda rasladığı alim kadın..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

TANIMADIĞIMIZ MEŞHURLAR:,

Leylâ hanımın vapurda

rasladığı âlim kadın..

Genç kız yazdığı

şiirleri

bucak bucak

saklıyor, kimseye

göstermiyordu..

«

0

«

Girıde giden g em iM a tm a z e l E liza b et K a n ta ksakiB eş dil bilen

b e ya z saçlı kadınG iritte altı seneL eylâ hanımın R um ca şiirleri

E d eb iya t mı, musiki m i?Şiirlerini bastırmak istem eyen g en ç kız

Bostancıdaki k öşk yanıncaK u tb î za d ed en aruz dersi alan çocuk

Sadrâzam E tem paşanın Y a n ya dönüşüîzm ire bir kâtip lâ zım !.

K â h ya kadının arzusuŞair kâtip d am a t olu yor..

Leylâ hanım, babasile bera­ ber Giride gitmek üzere vapura bindi. O zamanki «sefine» 1er için Girit çok uzak bir yerdi. Günlerce dalgalar üstünde sal­ landılar. Gemide ak saçlı bir ka­ dın herkesin dikkatini üzerine çekiyordu. Hali ve tavrı, fakat bilhassa konuşuşu bu kadının çok bilgili olduğunu gösteriyor­ du. İsmi matmazel Elizabet Kan- tâksaki idi.

Hekim İsmail paşa ile Fransız­ ca konuşuyordu. Matmazel Eli­ zabet bilhassa pek zekî bulduğtı genç Leylâ’yı çok sevmişti.

Matmazel tek başına Giride niçin gidiyordu?.. Nihayet mese­ le anlaşıldı. Matmazel Elizabet 1 Kantaksaki Atinamn yüksek mekteplerinden birinde hoca idi. Kendisi beş lisanı ana dili gibi konuşuyordu. İzzeti nefsine son derecede düşkün bir insandı, Atina tiniversitesile bir mesele­ den dolayı arası bozulmuştu. İs­ tifa ederek memleketi olan Giri- i de gidiyordu. Esasen «Kantaksa- j ki ailesi» de Giritte pek maruftu.

Leylâ hanımı, bu beş dil bilen ¡matmazel Elizabet o kadar sev­

di ki o zamanın kaplumbağa süratile giden vapurunda Giride kadar bir dakika yanından ayır­ madı.

Matmazel Elizabet Giritte fah­ rî olarak Leylâ hanıma dil dersi verdi. Meşhur kadın şairimiz Fransızçayı matmazel Ellzabet- ten öğrenmiştir, Giritte uzun se­ neler oturması ona gayet derin bir surette Rumcayı da kazan­ dırdı.

Bu lisanı alelâde sokak konus- masile değil, âdeta akademik bir tarzda öğrenmişti. Leylâ ha­ nımın genç kızlığında Rumca şiirler yazdığını görüyoruz.

Edebiyat mı? Musiki mi?

Genç Leylâda şairlik emarele­ ri pek küçükken kendisini gös­ terdi. Lâkin bu vâdide o kadar çekingen idi kİ yazdığı gazelleri, şarkıları hiç kimseye gösteremi­ yordu. On altı yaşındaki genç kız aruz veznini Giritli Kutbî efendi zade Sadık efendiden öğ­ renmişti.

Lâkin yazdıklarını âdeta bir suçmuş gibi saklardı. Babası kı­ zının şiirlerini iftiharla görüyor, bunları neşrettirmek istiyordu. Fakat genç Leylâ:

— Katiyen babacığım!.. Diyerek bunların bastırılma­ sına razı olmuyordu. Bu husus­ ta şaşılacak bir tevazuu vardı. Fakat bunun sonraları çok bü­ yük zararım gördü. Zira Bostan­ cıdaki köşkü yandığı zaman bir çok manzumeleri de kül oldu. İş­ te o zaman bunları bastınnadı- ğina çok üzüldü. Kendisindeki musiki merakı ise çok daha es­ kiydi. Tâ sarayda iken başlamış­ tı.* Devrinin en meşhur musiki­ şinaslarından şarkılar geçmişti. Maruf hanende Nikogos efendi­ den, daha sonra müezzin başı Rıfat efendi, Hacı Arif efendi, Medeni Aziz efendiden şarkılar geçmişti ki bunlar hakkında taf­ silât vereceğiz.

Bir taraftan alafrangaya, bir taraftan da alaturkaya çalışı­ yordu. Sonraları alafranga çal­ mayı büsbütün bırakarak kendi­ sini tamamile alaturkaya ver­ mişti. Ve bestelerile meşgul ol­ mağa başlamıştı.

Bir saz heyetindeki hemen bü­ tün musiki âletlerini çalabihi'di. Fakat asıl üstatlığını piyanoda gösterrirdi. Şark musikîsinden iyi anlayanlar şöyle diyorlar:

' Bir Şark musikisini piyanoda Leylâ hanım derecesinde çalan kimse gelmemiştir. Malûm oldu­ ğu Üzere piyano Garp musikisine

Leylâ hanımın orta yaşlılık resimlerinden biri

mahsus bir âlettir. Onun üzerin­ de meselâ peşrevleri bütün husu­ siyetlerde çalmak pek kolay de­ ğildir. Netekim ut İle meselâ bir opera veya bir vals çalmak müm­ kün müdür?..»

Hayatında yakınlarından biri ı kendisine:

— Bir gün edebiyatla musiki arasında bir tercih yapmanız lâ­ zım gelse, hangisini seçerdiniz?, diye sormuştur. Leylâ hanım da şu cevabı vermiştir:

— Musikiyi!..

Lâkin böyle söylemesine rağ­ men edebiyatı da bütün hayatın­ da asla ihmal etmiş değildir.

Evlenmesi!..

Netekim evlenmesi de yine edebiyat merakile alâkadar bir hâdisedir. Şöyle olmuştu:

Hekim İsmail paşanın ikinci defa İzmir valiliği sırasındaydı Bir gün İzmir limanına bir va­ pur girdi. Buradan Sadrâzam Etem paşa [müze müdürü Ham- di beyin pederi! çıktı. Etem pa­ şa Yanyadan dönmekteydi. Ve hekim İsmail paşa ile pek sevi- şirlerdi. İzmirde görüşmeleri sı­ rasında, ayrılırken İsmail paşa, Etem paşaya:

— Kalemi gayet kuvvetli bir kâtibe ihtiyacım var... Istanbul- da bulabilirsin. Gidince bana gönder... dedi.

Etem paşa şu cevabı verdi: — Istanbula ne hacet?.. Yan- yada fevkalâde bir gence tesa­ düf ettim. İsmi Sırrı efendi... Oradan istetiver...

Bunun üzerine İsmail paşa Yanya valisine telgrafla arzusu­ nu bildirdi. Ve Sırrı efendi [son­ radan Leylâ hanımın kocası olan Sırn paşa] mektupçu muavin- liğile İzmir’e geldi. Yakışıklı bir gençti. Fakat her şeyden fazla edebiyatçı idi.

Unutmamalı ki Sırrı paşa Türk edebiyatında kitabeti resmiyeyi sadeleştirmekle ve mektup edebi­ yatı diye bir tarzla tanınmıştır. «Mektubat-ı Sırrı paşa» eseri meşhurdur.

Hekim İsmail paşa yeni kâ­ tibinden pek memnundu. Leylâ hanım da o zamanlar gayet içli manzumeler yazıyordu. Hekim İsmail paşa katiyen bir karan olmadan kızı Leylâ hanımın be­ ğendiği manzumelerini bir ede­ biyat üstadı olarak tanıdığı Sır- n efendiye gösteriyordu.

Sim efendi de şiirlerini vali paşanın iltifatı üzerine kendile­ rine takdim ediyordu. Yine ak­ lından hiç bir şey geçmeden İs­ mail paşa bunları kızma oku­ yordu.

Bu suretle iki edebiyatçı gen­ cin aralarında bir şiir yarışı baş­ lamıştı. Vakıa İsmail paşanın akimdan bir şey geçmiyordu am­ ma evdeki kâhya kadın böyle düşünmüyordu. O iki şair genci birbirine pek lâyık bir çift olarak görmüştü. Haberleri olmadan İki tarafı dolduruyor. Levlâ hanıma giderek:

__ Sırn efendi hep sizi soru­ yor... diyor, öteki tarafa da bu­ nun tamamile aksini söylüyordu. Nihayet S im efendi bir gün vali paşadan kerimesini istedi.

Hekim İsmail paşa tereddüt etmeden «peki» dedi. Ve işte Ley­ lâ hanım 18 yasında bu suretle kendi gibi sair bir kocaya vardı.

Hikmet Feridun Es

Referanslar

Benzer Belgeler

Ayrılık belki ölümden beter Çekdiğim bu acı bana yeter Allahım bu dert ne zaman biter Taş olsa ağlar gelirdi dile Yetmezmi artık çektiğim çile İsyan

Frenk şiirinin vahid-i kıyasisi manzume olduğu­ na göre onda da manzume bir tertip hâlinde gö­ rülecekti; daha büyük bir manzume olan dram’a gelince o artık

Protokolü, daha sonra hemen bütün bürokratların inkar ettikleri anlaşılan tutanaklara göre, döne­ min Başbakanı Turgut Özal hayali ihra­ catla ilgili

Bunları lıemen takip eden Mehmet Ziyaettin Efen­ di, yani Mehmet Reşadın büyük şehzadesi daha cazip, emniyetli ve kendisi için bir takım tehlikeleri göze

Eserlerinde tasvir gerçekliği ağır basan Fausto Zonaro İstanbul’un tarihi semtlerini, camilerini, çeşmelerini, düğünlerini, bayramlarını seyyar satıcılarım,

' y \ Ulaştırma Bakanı Veysel Atasoy’un da katılacağı törenlerde, Boğaz’ın son kömürlü gemileri olan. “Anadoluhisarı”

Gürsey ile, ödü­ lü kazandığı açıklandıktan sonra, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Teorik Fizik B ö lü m ü ’nde bilimsel araştırmaları ve kişiliğiyle

Türkiye’de bugün bir şehre isim olan Muş’un ne anlama geldiği ve ne zamandan beri Muş isminin kullanıldığını tespite yönelik yaptığımız bu çalışmada, öncelikle Muş