• Sonuç bulunamadı

Fıkıh usulünde muhattıe ve musavvibe ( İctihadi çözümlemelerde doğrunun tek olup olmadığı tartışması)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Fıkıh usulünde muhattıe ve musavvibe ( İctihadi çözümlemelerde doğrunun tek olup olmadığı tartışması)"

Copied!
281
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI İSLAM HUKUKU BİLİM DALI. FIKIH USULÜNDE MUHATTIE ve MUSAVVİBE (İctihadi Çözümlemelerde Doğrunun Tek Olup Olmadığı Tartışması). DOKTORA TEZİ. Danışman Prof. Dr. Ahmet YAMAN. Hazırlayan M. Rahmi TELKENAROĞLU. KONYA 2009.

(2) İÇİNDEKİLER İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... i GENEL ve BİBLİYOGRAFİK KISALTMALAR ................................................. v ÖNSÖZ .......................................................................................................................... vi. GİRİŞ Konunun Belirlenmesi, Kavramsal Çerçeve, Önemi ve Kaynakları I. Konunun Belirlenmesi ve Kavramsal Çerçeve ........................................................ 9 A. Konunun Belirlenmesi ................................................................................................ 9 B. Kavramsal Çerçeve ................................................................................................... 15 1. İctihad ...................................................................................................................... 15 2. Hüküm ve Hak ......................................................................................................... 17 3. Hata-Savâb .............................................................................................................. 19 4. Muhattıe-Musavvibe................................................................................................ 20 II. Konunun Önemi ve Kaynakları ............................................................................ 28 BİRİNCİ BÖLÜM. İctihadi Çözümlemelerde Doğrunun Tek Olup Olmadığı Tartışmasıyla Bağlantılı Konular I. İctihada Konu Olan Alan, Müctehidde Bulunması Gereken Özellikler ve Müctehidlerin Mertebeleri .......................................................................................... 35 A. İctihada Konu Olan Alan .............................................................................. 35 B. Müctehidde Bulunması Gereken Özellikler .................................................. 37 C. Müctehidlerin Mertebeleri ............................................................................ 39 II. Furû Çözümlemelerinde İhtilafın Mahiyeti, Sebepleri ve Çeşitleri ................... 41 A. Furû Çözümlemelerinde İhtilaf ..................................................................... 41 B. İhtilafın Sebepleri .......................................................................................... 43 C. İhtilafın Çeşitleri ........................................................................................... 45 III. Doğru Bilginin Vasıtaları ve Mükâşefe/İlham Nazariyesi ................................. 47 A. Doğru Bilginin Vasıtaları ............................................................................. 47 B. Mükâşefe/İlham Nazariyesi........................................................................... 51 IV. Eşbeh Teorisi.......................................................................................................... 53. 1.

(3) V. Sofistler ve Doğrunun İzafiliği ............................................................................... 57 VI. Hüsün-Kubuh Tartışması ..................................................................................... 61 VII. Haber-i Vâhid ve Zannî Bilgi .............................................................................. 64 VIII. Doğal Hukuk-Pozitif Hukuk Ayrımı ................................................................ 71 İKİNCİ BÖLÜM. İctihadi Çözümlemelerde Doğrunun Tek Olup Olmadığı Tartışmasının Tarafları Genel Sınıflandırma ............................................................................................. 75 I. Muhattıe Olan Âlimler............................................................................................. 86 A. Hata Eden Müctehidi Günahkâr Gören Muhattıe ..................................................... 86 B. Hata Eden Müctehidi Mazur Gören Muhattıe ........................................................... 89 1. Meşhur Dört Mezheb İmamı ve Tâbîleri ................................................................ 89 a. Ebu Hanîfe ve Hanefî Usûlcüler .................................................................... 89 b. İmam Şâfiî ve Şâfiî Usûlcüler ........................................................................ 99 c. Mâlik b. Enes ve Mâlikî Usûlcüler............................................................... 107 d. Ahmed b. Hanbel ve Hanbelî Usûlcüler ...................................................... 111 2. Hata Eden Müctehidi Mazur Gören Diğer Usûlcüler ........................................... 114 II. Musavvibe Olan Âlimler ...................................................................................... 116 A. İtikatta Musavvibe Olan Âlimler ............................................................................ 116 1. Ubeydullah b. el-Hasen el-Anberî ........................................................................ 117 2. Ebu Osman Amr b. Bahr el-Câhız ........................................................................ 120 B. Furûda Musavvibe Olan Âlimler............................................................................. 122 1.Salt Musavvibe Olan Âlimler ................................................................................. 122 a. Basralı Mu‘tezile Âlimleri ........................................................................... 122 b. Ebu’l-Hasen el-Eş’arî ................................................................................... 124 c. Ebu Bekr el-Bâkıllânî ................................................................................... 126 d. Ebu Hâmid el-Gazzâlî .................................................................................. 127 e. Ebu Bekr İbnu'l-‘Arabî ................................................................................. 134 f. Necmuddîn et-Tûfî ........................................................................................ 134 g. Zeydiyye Mezhebine Mensup Âlimler ......................................................... 135 2. Eşbeh Görüşünü Benimseyen Âlimler .................................................................. 135. 2.

(4) a. Bir Grup Mu‘tezile Âlimi ............................................................................. 135 b. Ebu Bekr el-Cessâs ....................................................................................... 136 c. Ebu Abdullâh el-Kurtubî .............................................................................. 137 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM. Tarafların İddialarını İspat İçin Kullandıkları Deliller I. Hata Eden Müctehidi Günahkâr Gören Muhattıe ile Cumhur Arasındaki Delil Tartışmaları ................................................................................................................ 140 A. Hata Eden Müctehidi Günahkâr Gören Muhattıe'nin Cumhura Karşı İleri Sürdüğü Delil ............................................................................................................................. 140 B. Cumhurun Hata Eden Müctehidi Günahkâr Gören Muhattıe'ye Karşı İleri Sürdüğü Deliller ......................................................................................................................... 141 II. Muhattıe'nin Salt Musavvibeye Karşı Yönelttiği Deliller ................................. 142 A. Muhattıe'nin Salt Musavvibe'ye Karşı Yönelttiği Naklî Deliller ............................ 142 B. Muhattıe'nin Salt Musavvibe'ye Karşı Yönelttiği Aklî Deliller .............................. 161 III. İtikatta Musavvibe ile Cumhur Arasındaki Delil Tartışmaları ...................... 176 A.İtikatta Musavvibe'nin Cumhura Karşı İleri Sürdüğü Deliller ................................. 176 B.Cumhurun İtikatta Musavvibe'ye Karşı İleri Sürdüğü Deliller ................................ 178 IV. Salt Musavvibe'nin Muhattıe'ye Karşı Yönelttiği Deliller .............................. 182 A. Salt Musavvibe'nin Muhattıe'ye Karşı Yönelttiği Naklî Deliller ............................ 182 B. Salt Musavvibe'nin Muhattıe'ye Karşı Yönelttiği Aklî Deliller .............................. 191 V. Eşbeh Görüşünü Benimseyenler ile Cumhur Arasındaki Delil Tartışmaları . 204 A. Eşbeh Görüşünü Benimseyenlerin Cumhura Karşı İleri Sürdüğü Deliller ............. 204 B. Cumhurun Eşbeh Görüşünü Benimseyenlere Karşı İleri Sürdüğü Deliller ............ 206 VI. Deliller Hakkında Genel Değerlendirme ........................................................... 208. 3.

(5) DÖRDÜNCÜ BÖLÜM. Tartışmanın Hüküm Çıkarma Sürecindeki Etkileri ve Uygulamadaki Sonuçları I. Muhattıe-Musavvibe Tartışması Bağlamında İctihadın Gerekliliği ................. 222 II. Fetvâ Verirken Ruhsatları Araştırma Yöntemi ................................................. 224 III. Mezhepte İntikal ve Telfîk Konusuna Farklı Yaklaşımlar ............................. 227 IV. Muhattıe-Musavvibe Tartışmasının Şer‘î Deliller Arasında "Teâruz"un Varlığı Hakkındaki Görüş Ayrılığına Yansıması ................................................................ 236 V. Aynı Konuda Birden Fazla Fıkhî Görüş/Delil İçinden İstediğini Seçebilme Yöntemi (Tahyîru’l-Mukallid ve Tahyîru’l-Müctehid Tartışması) ........................ 239 VI. Fıkhî Görüşlerin Birbiriyle Çelişmesi Karşısında Mukallid Kişinin Tavrı (Te‘âruzu’l-akvâl) Tartışması .................................................................................... 244 VII. Tahsîsu'l-İllet Tartışması .................................................................................. 246 VIII. Furûda Tasvîb’in İtikatta Tasvîb’e GötürmeTehlikesi ................................ 248 IX. Mezhebî Çoğulculuk ve Müsâmaha ................................................................... 249 X. Kulluk Bilinci Bağlamında İctihad Görevi ve "Tasvîbu'l-Müctehidîn" Düşüncesine Yönelik Eleştiriler ................................................................................ 257 SONUÇ ....................................................................................................................... 262 BİBLİYOGRAFYA ................................................................................................... 265. 4.

(6) GENEL ve BİBLİYOGRAFİK KISALTMALAR a.e. a.mlf. AÜİFD a.y. b. by. Bkz. çev. der. DİA DİB Ed. h. H.no haz. Hz. İA İHAD İng. Krş. ktp. m. md. Mv.F. MÖ MS My. nşr. r.a. s. s.a.s. sy. thk. ts. v. vd. v.dğr. vb. vs. Yzm.. Aynı eser Aynı müellif Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Aynı yer İbn, bin Basım yeri yok Bakınız Çeviren Derleyen Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Diyanet İşleri Başkanlığı Editör Hicrî Hadîs numarası Hazırlayan Hazreti İslam Ansiklopedisi İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi İngilizce Karşılaştırınız Kütüphanesi Miladi Madde el-Mevsû’atü’l-fıkhiyye Milattan önce Milattan sonra Matbaa (basım yeri) yok Neşreden Radıyallâhu anh, anhâ Sayfa Sallallâhu aleyhi ve sellem Sayı Tahkik eden Tarihsiz Vefat tarihi Ve devamı Ve diğerleri Ve benzeri Vesâire Yazma. 5.

(7) ÖNSÖZ      ! "#  $% &%' ( 

(8)       Hukuk, toplumların karakter ve ihtiyacına paralel olarak değişim gösteren sosyal bir organizmaya benzer. İnsanların tabiî gereksinimlerinin coğrafî ve tarihî faktörlere bağlı olarak değişmesi gibi hukukî düzenlemelerinin de birbirinden farklı olması kaçınılmazdır. İctihad ise bu farklılıklardan kaynaklanan sorunlara cevap verecek ve hukuku statiklikten kurtaracak yegâne mekanizmadır. Şâri Teâlâ/Kanun koyucu, hukuku ilgilendiren her olay için bir nas koymadığına göre, ictihad zaman içinde ortaya çıkan yeni hadiselere çözüm getirmek için fıkıh bilginlerinin başvuracağı kişisel bir muhakeme (personal reasoning) unsuru olarak, yeryüzünde insan hayatı sürdüğü müddetçe kalmaya devam edecektir. Müctehid dînin tespit ettiği ilkelerden hareketle, hükmü açıklananlara bakarak, hükmü açıklanmamış olayların hukukî yorumunu yapmaya çalışır ve bu konularda görüş bildirir. Bu noktada, hükmü araştırırken kullanılan değişik metotlara, hükmü belirlemede etkili olan mevcut verilere (edille-i şer‘iyye), fıtrat ve yetenek farklılığına bağlı olarak birbirine aykırı fer'î/ictihâdî çözümlemelerin ortaya çıkması gayet tabiîdir. Zira insana ait yaratılış özeliklerini değiştirmenin imkânsızlığı kadar, insan zihninin faaliyet alanı olan düşünce ve yorumların ihtilaf etmesini engellemek de imkânsızdır. Ne var ki, farklı ictihad/ictihad manzumeleri arasında muayyen bir doğrunun varlığı ya da yokluğu, fer‘î çözümlemeler içinden doğruya tekabül eden ilâhî bir yasanın bulunup bulunmadığı, ictihâdî her bir çözümleme için "doğru/musîb" nitelemesinin kullanılıp kullanılamayacağı ve yetkin bir mercîden (müctehid) sadır olan bir ictihad hakkında "yanılma/hata" ifadelerinin uygun olup olmadığı gibi, İslam Hukukunda ictihadın bilgisel değeriyle yakından ilgili sorular, "Usûlü'l-fıkh" ismiyle tarih boyu hiçbir millette benzerini görmediğimiz bilim dalını tesis eden İslam Hukuk bilginlerini daima meşgul etmiştir. Mezkûr sorular karşısında fıkıh usûlü âlimleri, genel olarak. "Musavvibe". ve. "Muhattıe". isimleriyle. anılan. iki. farklı. yaklaşım. sergilemişlerdir. Ehlinden sadır olması şartıyla her bir ictihadın doğru sayılacağını benimseyenler "Musavvibe"; tam tersine bunlardan sadece birisinin doğru olduğunu söyleyenler ise "Muhattıe" olarak isimlendirilmektedir. Tezimiz işte bu tartışmanın bağlantılarını, taraflarını, tarafların delillerini ve bütün bunların istinbat/ictihad yöntemine yansıyan yönlerini incelemeyi amaçlamaktadır. 6.

(9) Çalışmamızın birinci bölümünde; ictihadi çözümlemelerde doğrunun tek olup olmadığı tartışmasıyla bağlantılı konular incelenmiştir. Dolayısıyla bu bölümde ictihadın tanımı, sınırı, müctehidde bulunması gereken nitelikler ve mertebeleri, aralarındaki hukukî yorum farklılıklarının sebepleri, Sofistlerde ve Tasavvufta izâfî doğru ile doğal hukukçularda a priori doğru, Haber-i vâhid ve zannî bilgi gibi konuların ele alınması zorunlu olmuştur. İkinci bölümde; tartışmanın Musavvibe-Muhattıe olarak terimleşen birbirine muhalif taraflarının hangi İslam bilginlerince temsil edildiği tespit edilmeye çalışılmıştır. Özellikle hakkında birbirine zıt rivayetlerin nakledildiği Dört Mezhep imamının konuya yaklaşımları ve bu rivayetlerin sıhhati sorgulanmış ve en isabetli olan rivayet hakkında tercihler yapılmıştır. Üçüncü bölümde ise; ictihâdî meselelerde "her müctehidin musîb olduğunu" savunan Musavvibe ile "sadece birinin doğru olup diğerlerinin yanıldığını" savunan Muhattıe'nin kanaatlerini ispat etmek için öne sürdükleri deliller, kapsamlı bir şekilde sunulmuş ve bu deliller hakkında değerlendirmeler yapılmıştır. Dördüncü bölümde ise; teorik yönün ağır bastığı tartışmanın hüküm çıkarma sürecine ve uygulamaya nasıl yansıdığı, fıkıh usûlü müdevvenatından elde edilen veriler ışığında ele alınmıştır. Bu münasebetle, başta tezin hazırlanışı sürecinde samimi ve müşfik ilgilerinden büyük moral aldığım danışman hocam Prof. Dr. Ahmet YAMAN'a, tevcih edici bilgilerinden yararlandığım Prof. Dr. Orhan ÇEKER, Doç. Dr. Naim ŞAHİN ve Doç. Dr. Halit ÇALIŞ'a, kaynak temininde yardımlarını esirgemeyen Prof. Dr. Saffet KÖSE ve Dr. Ali PEKCAN'a ve yetişmemde büyük payları olan İslam Hukuku Bilim Dalı Öğretim Üyeleri ve DİB Selçuk Eğitim Merkezi Öğretmenlerine, tezi baştan sona okuyarak dili ve imlası üzerinde katkılarda bulunan Edebiyat Öğretmeni Salim KARASU'ya, çalışmalarımın yoğunluğuna katlanarak manevî açıdan destek olan aileme ve eşime içten teşekkürlerimi arz ediyorum.. M. Rahmi TELKENAROĞLU KONYA - 2009. 7.

(10) GİRİŞ KONUNUN BELİRLENMESİ, KONUYLA İLGİLİ KAVRAMSAL ÇERÇEVE, ÖNEMİ ve KAYNAKLARI. 8.

(11) I. KONUNUN BELİRLENMESİ ve KONUYLA İLGİLİ KAVRAMSAL ÇERÇEVE A. Konunun Belirlenmesi Şâri‘ Teâlâ tarafından hükmü belirlenen konuların sınırlı, hukûkî olayların ise sınırsız olduğu1, hiçbir zaman diliminin müctehidsiz kalmadığı gerçeğinden2 ve ictihad görevinin İslam ümmeti üzerine düşen kifâi farz derecesinde bir yükümlülük olduğundan3 hareketle "ictihad kapısı açıktır ve açık kalacaktır."4 İslam düşüncesi, ictihadı "fikir ve araştırma özgürlüğünün teminatı" kabul etmiş, hukukun kaynaklarından olduğunu diğer dinlerde görmediğimiz bir tarzda vurgulamıştır.5 İctihad yasal bir zorunluluk olduğu gibi hukukî uzmanlık ve bilgi birikimi gibi ictihadı esasta herkese açık olmayan bir işleme dönüştüren, müctehidde bulunması gereken belirli ehliyet şartlarına gereksinim duyar. Dolayısıyla bütün Müslümanlar ictihadın devamını sağlayan araçları hazırlamaktan topyekûn sorumludur. Aksi takdirde İslam toplumunun her bir ferdi bu hatadan mesul olacaktır.6 "Allah'tan haber vermek"7 ve “Allah'ın hükümleri hakkında konuşmak” niteliği taşıyan ve ilâhî mesajı işlevsel hale getirmenin temel vasıtası8 olan ictihad hakkında, özellikle ictihadın ilâhî murada taalluk eden veçhesini irdeleyen bir sahada tahliller yapmanın son derece güç olduğu ortadadır. Bu sebeple söz konusu tahlillerin, pozitif bilimlerden gerek konu gerek yüklem bakımından farklı olduklarına binaen, ictihadî konularda daha dikkatli konuşma ve yazmanın gerekli olduğunu vurgulamamız gerekir. 1. Cessâs, el-Fusûl fi'l-usûl, IV/75; İbn Rüşd el-Cedd, el-Mukaddemât el-Mümehhedât, I/37; İbn Rüşd el-Hafîd, Bidâyetü'l-müctehid ve nihâyetü'l-muktesıd, I/3. 2 Suyûtî, Takrîru'l-istinâd fî tefsîri'l-ictihâd, s.33 vd.; Şevkânî, İrşâdu'l-fuhûl, s.421, 422. İctihad kapısının kapanmışlığı ile ilgili müstakil bir çalışma olarak bkz. Mehmet Canbulat, İslam Hukukunda İctihad Kapısının Kapanmışlığı Meselesi (Basılmamış Doktora Tezi), Konya 2000. 3 İbnu'l-Hümâm, et-Tahrîr fî usûli'l-fıkh, III/370-371; İbn Abdişşekûr, Müsellemu's-sübût, II/362-363; Zuhaylî, Vehbe, "el-İctihâd fi'ş-şerî‘ati'l-islâmiyye", s.176-177. 4 Bkz. Hallâq, Wael, "Was The Gate Of İjtihad Closed?", İnternational Journal Of Middle East Studies, XVI/341. İctihadın kapanmışlığı meselesi fıkıh usulü müdevvenatında "Her Hangi Bir Asrın Müctehidsiz Kalması Caiz midir?" başlığı altında işlenmektedir. Bkz. Karadâvî, Yûsuf, el-İctihâd, s.83 vd. 5 Nemr, Abdulmünim, el-İctihâd, s.71, 150. 6 ‘Alvânî, Tâhâ Câbir, "Fıkıhta Kriz ve İctihad Metodolojisi", İHAD, VII/139. İçinde yaşadığımız yüzyılda ictihada duyulan ihtiyaç hakkında bkz. Tavânâ, el-İctihâd ve medâ hâcetinâ ileyhi fî hâze'l-‘asr, s.511 vd. 7 Şâtıbî, el-Muvâfakât fî usûli'l-ahkâm, IV/141. 8 Kamali, Mohammad Hashim, Principles of Islamic Jurisprudence, s.366.. 9.

(12) “Allah bir şeyi sever” önermesi ile “Ali bir şeyi sever” önermesi şekil bakımından aynı olmasına rağmen her iki cümlenin statüsü birbirinden farklıdır. İkinci cümlede özne gösterilebilen bir varlık olduğu halde Allah böyle bir varlık değildir. Yine ikinci cümlede geçen sevginin ne anlama geldiği bilinmesine karşın Allah'ın sevgi, rıza ve öfkesinin ne anlama geldiğini tam olarak kavrayamamaktayız.9 Sosyal bilimlere ait yöntembilim teşekkülünde felsefî güdüler önemli etkenlerdir. Bu yüzden, sosyal bilimler alanında, doğa bilimlerinde olduğu gibi tek ve kesin bir yöntem hâkim olmamıştır.10 Diğer yandan bu bilim dallarında kişinin, tutarlı bir yöntem takip etmesi ve dağınık/müteferrik olaylar arasındaki bağlantıyı kurmada kendisiyle çelişmemesi için cüziyyâtı test edeceği küllî kurallara sahip olması gerekir.11 Çalışmamızın muhtevasını oluşturan "tasvîbu'l-müctehidîn" tartışmasında taraflara ait genel eğilimler bu küllî kuralların ipuçlarını vermektedir. Bu tartışmanın tarafları ve kanaatlerine geçmeden önce tartışmanın üzerine bina edildiği temel kavramlar ve bu kavramların çerçevesini çizen tartışmanın alanı üzerinde durulması gerekmektedir. Usulcüler arasında münakaşaya neden olan ve mihverini "İctihadî görüşler içinde isabet eden birden fazla olabilir mi?", "Müctehidlerden birisi mi doğruyu bulmuştur, yoksa hepsi mi?", "Fıkhî görüşler içinde muayyen bir doğru olup diğerleri hatalı mıdır?" gibi soruların oluşturduğu tartışmanın tarafları ve delillerine geçmeden önce tartışmanın alanını (mahall-i nizâ) tespit etmemizin konuyu anlamada yardımcı olacağı bir gerçektir. Hemen ifade edelim ki, Muhattıe-Musavvibe tartışmasının sahasını İslam hukukçuları farklı lafızlarla ifade etmiştir ve kullanılan bu lafızlar, hangi şeyin tartışma alanını teşkil ettiğine dair veriler sunmaktadır. Muhattıe-Musavvibe (doğrunun tek olup-olmadığı) tartışmasının alanını belirlemek için usulcülerin kullandığı lafızlar ve lafızları içeren örnek cümleler şu şekilde sıralanabilir: 1. Zannî konular: (‫)ا

(13) ّ ّت‬ “Bir grup âlim, zanniyyâtta bütün müctehidlerin isabet ettiği görüşünü benimsedi.”12 2. Fıkhî konular: (‫)ا

(14)  ّت‬ “Bil ki fıkhiyyâttaki bu tartışma…”13, “Fıkhiyyâta gelince… onda muayyen bir hak yoktur.”14 9. Mehmet S. Aydın, Din Felsefesi, s.121-122. Adnan Koşum, "İctihadda Hata ve İsabet Tartışmaları Işığında Öznellik ve Nesnellik Sorunu", Usûl, V/5. 11 İbn Teymiyye, Mecmû‘u'l-fetâvâ, XIX/203. İbn Teymiyye'nin tahtıe-tasvîb konusunun hemen başında böyle bir ifade kullanmasından, bu meselenin kavranmasının müctehidlere ait furû‘ çözümlemelerine tutarlı bir yaklaşımın öncüllerinden olduğuna dair işaret çıkarılabilir. 12 Gazzâlî, el-Mustasfâ min usûli'l-fıkh, II/363.. 10. 10.

(15) 3. Fıkhî-zannî konular: (ّ ّ ّ

(16) ‫)ا

(17)  ّت ا‬15 4. Hakkında nas bulunmayan konu: “Hakkında nas bulunmayan konulara gelince, onlarda hüküm mevcut değildir.”16 “Bu durum, hakkında nas olmayan konularda cereyan eder.”17 5. Müctehedat: (‫)ا

(18) ات‬18 6. İctihadî problemler: (ّ‫)ا

(19)  اﺝدی‬ “Cübbâî ve Mu‘tezile'ye nispet edilen görüşe göre ictihadî meselelerde hüküm yoktur.”19 “Bazı Eş‘arîler ve Mu‘tezile, hakkında kat‘î delîl olmayan şer‘î-fer‘î meselelerde bütün müctehidlerin musîb olduğunu söyledi.”20 “Mesâil-i ictihadiyyede muayyen bir hükm-ü şer‘î var mıdır?”21 7. Müctehidlere ait görüşler: (‫)أ! ال ا

(20) ی‬ “Hak, müctehidlerin kavillerinden sadece birindedir.”22 “Diğer grup ise ‘bütün kavilleri doğru değildir.’ dedi.”23 8. Fer‘î konular: (‫وع‬$

(21) ‫)ا‬ “Furûda bütün müctehidler musîbtir tartışması hakkındadır.”24 “Dinin tamamı furûda tek bir kavle râcîdir.”25 9. Müctehidlerin ictihadları: (‫)إﺝدات ا

(22) ی‬ “Bazı kişiler ‘Müctehidlerin bütün ictihadları doğrudur.’ dedi.”26 10. Şer‘î konular: (‫' ّت‬$(

(23) ‫)ا‬ 13. İbn Abdişşekûr, Müsellemü's-sübût, II/381. Gazzâlî, a.e,. II/361. 15 Gazzâlî, a.e., II/358. 16 Gazzâlî, a.e., II/376, 377. Gazzâlî'ye göre bütün müctehidlerin musîb olduğu saha, hem nassın hiç bulunmadığı konular, hem de nas bulunup da müctehidin bu nassa ulaşamadığı her hangi bir konudur. Gazzâlî, a.e., II/364. 17 Gazzâlî, a.e., II/374. Ayrıca bkz. Âmidî, el-İhkâm fî usûli'l-ahkâm, II/413; İbn Sâ‘atî, Nihâyetü'l-vusûl ilâ ilmi'l-usûl, s.278; İsnevî, Nihâyetu's-sûl, IV/559. 18 Gazzâlî, a.e., II/367. 19 İbnu'l-Hümâm, et-Tahrîr, III/388. Ayrıca bkz. Râzî, el-Mahsûl fî ilmi'l-usûl, II/503; Abdulazîz el-Buhârî, Keşfu'l-esrâr, IV/30; İbn Abdişşekûr, Müsellemü's-sübût, II/380. 20 Teftâzânî, Şerhu'l-‘Akâid, s.79. Ayrıca bkz. Tehânevî, Keşşâfu Istılâhâti'l-funûn, I/958. 21 Seyyid Bey, Usûl-i Fıkıh Cüz-i Evvel: Medhal, s.184. Ayrıca bkz. a.e., 186, 188, 195, 207. 22 İbn Akîl, el-Vâdıh fî usûli’l-fıkh, V/364. 23 Basrî, el-Mu‘temed, II/372. Ayrıca bkz. Şîrâzî, el-Lüma‘, s.379. 24 Basrî, a.e., II/370. Ayrıca bkz. a.e., II/373, 375; İbn Kudâme, Ravdatü'n-nâzır ve cünnetü'l-münâzır, III/602; İbn Teymiyye, Mecmû‘u'l-fetâvâ, XIX/143; Beydâvî, el-Minhâc, III/257. 25 Şâtıbî, el-Muvâfakât, IV/63. Ayrıca bkz. Kurtubî, el-Câmi‘ li ahkâmi'l-Kur'ân, XI/309; Sübkî, el-İbhâc fî şerhi'l-minhâc, III/258. 26 Basrî, a.e., II/372.. 14. 11.

(24) “Bizimle onlar arasındaki ihtilaf ancak şer‘iyyâttadır.”27 11. Fetvanın caiz olduğu hukukî olaylar: “Mütekellimînden bir grup, fetvanın caiz olduğu hukukî olaylarda ‘Hak birden fazladır.’ dediler.”28 12. İhtilaf edilen konular: (‫*ف‬+

(25) ‫ ا‬,- ‫)ﻡ‬ “İhtilaf edilen konularda doğru tektir.”29 13. Beşerî fiillere ait hükümler: (‫ل‬/01‫م ا‬34‫)أ‬ “Her müctehidin musîb olması itikâdî konularda değil, mezheplerin ele aldığı konular olan ahkâm-ı ef‘âldedir.”30 Doğrunun tek olup olmadığı probleminin alanını belirlemeye yönelik olarak telaffuz edilen bütün bu kullanımlara rağmen tartışmanın içeriğini yansıtan temel kavram "tasvîbu'l-müctehidîn" olduğundan hareketle tartışmanın sahasının da ictihâdî konular (müctehedât) olduğunda şüphe yoktur. Çünkü "şer‘iyyât", "fıkhiyyât", "furu‘ât" ve benzeri ifadeler bu manayı yansıtan nitelemelerdir. "Furu'ât" ve "zanniyyât"31 arasında ise içlem-kaplam (umûm-husûs) ilişkisinden öte önemli bir fark bulunmamaktadır. Zira "furu‘âtın" "zanniyyât" yanında "kat‘iyyât" olan meseleleri de vardır. Diğer bir ifadeyle "zanniyyât" fer‘î konuların bir kısmını teşkil etmektedir.32 Mahall-i nizâyı, fer‘î konular, fıkhî problemler ya da zannî konular olarak tanımlayanların birbirinden farklı şeyler kastettiklerini düşünemeyiz. Ancak farklı gibi görünen ve tartışmanın sahasını başka bir mecraya kaydırdığı zannedilebilecek tek ifade. “hakkında nas bulunmayan. meseleler”33 tabiridir. “Hakkında nas bulunmayan meseleler” nassa dayalı zannî/fıkhî konuları bahse konu tartışmanın dışına atmaktadır. Bu noktada, mahall-i nizâyı "hakkında nas bulunmayan konular" olarak belirleyenlerin nas tabiriyle kastettikleri şeyin, başka türlü anlamaya imkân olmayacak şekilde açık ve varlığı kesin olarak bilinen Kur'ân ve sünnet metinleri olduğu rahatlıkla söylenebilir. Diğer bir ifadeyle delaleti açısından tevile muhtemel olmayacak şekilde açık 27. Molla Hüsrev, Mir'âtu'l-usûl, s.467. Ayrıca bkz. İbn Melek, Şerhu'l-Menâr, s.288. Debûsî, Takvîmu'l-edille, s.407. 29 İbn Melek, Şerhu'l-Menâr, s.288. 30 Kâdî Abdulcabbâr, el-Muğnî, XVII/354-355. 31 Zanniyyâtın kapsamına sübûtu zannî olan haber-i vâhidler ile delâleti zannî olan tahsîse uğramış umum, zâhir, mefhûm-u muhâlefet ve müşterek lafızlar olarak sıralayabileceğimiz delillerden çıkarılan hükümlerin tamamı girmektedir. 32 Bkz. Gazzâlî, el-Mustasfâ, II/358. 33 Ahmed er-Raysûnî bu tabiri ilk kullananın Gazzâlî olduğu kanaatindedir. Raysûnî, Nazariyyetü't-takrîb ve'ttağlîb, s.199. 28. 12.

(26) olan "müfesser" ya da "muhkem", sübûtu açısından kat‘î hadîsler ile Kur'ân-ı Kerîm âyetleridir.34 Gazzâlî'ye (v.505/1111) ait "Hakkında kat‘î delîl olmayan fıkhî ve zannî konularda, yani ictihâdî konularda ise bize göre muayyen hüküm yoktur"35 cümlesinden de tartışmanın, kesin bilgi içermeyen naslar etrafında yapıldığı açıkça anlaşılmaktadır. Zaten haber-i vâhid, kıyâs, istihsân gibi zannî delillere mecâzen "delîl" denildiği, aslında "delîl" değil bir "emâre" oldukları bizzat Kâdî Abdulcabbâr (v.415/1024) ve Gazzâlî tarafından belirtilmektedir.36 Haber-i vâhidler nas kabul edildiği ve ictihâdî konulara dâhil edildiğine göre mahall-i nizâyı "hakkında nas bulunmayan konular" olarak tanımlayanların maksadı anlaşılmış olmaktadır. Tartışmanın sahasını bu şekilde tanımlasak bile neticede her ikisi de ictihâdî konudur. Bu durumda nizâ mahallini "ictihâdî konular" olduğunu iddia edenlerle "hakkında nas bulunmayan konular" olduğunu iddia edenler arasında çelişki ortadan kalkmış olmaktadır. Kaldı ki, hakkında nas bulunmayan ve kıyâs gibi şer‘î yöntemlerin ortaya çıkardığı birçok konunun hükmü, hakkında nas bulunan bir başka konunun hükmünden daha açık ve kuvvetli olabilir. Şu durumda hakkında nas olan ihtilafî bir mesele bahse konu olan mahall-i nizâya dâhil olduğu halde hakkında nas olmayan ve bu mahalle dâhil edemeyeceğimiz bir takım konuların varlığı da göz ardı edilmemelidir. Son tahlilde doğrunun tekliği/çokluğu tartışmasında bu doğrunun ne ile ve hangi saha ile ilgili olduğuna dair "hakkında nas bulunmayan konular" olarak açıklama getirenlerin "nas"tan maksatları kat‘î naslardır. Gazzâlî örneğinde olduğu gibi bütün müctehidlerin musîb olduğu saha hem nassın hiç bulunmadığı konular, hem de nas bulunup da müctehidin bu nassa ulaşamadığı her hangi bir konudur.37 Örneğin "müctehidin bir hadisin kaynağına olan uzaklığı, râvînin bilinmemesi ya da hadîsin ulaşmaması gibi bir sebeple bu hadîse aykırı ictihadı hata ile nitelenebilir mi?" sorusuna aranan cevaplar da tartışmanın çerçevesi içine girmektedir.38 Mesela Bâkıllânî (v.403/1012) hakkında nas bulunan konularda, müctehidin gözünden bu nassın kaçması ve nassa aykırı hüküm vermesi halinde de ictihadının neticesi olan bu hükümde musîb olacağı görüşündedir.39 Faslı araştırmacı Ahmed er-Raysûnî mahall-i nizânın çerçevesini “hakkında nas bulunmayan konular” olarak tanımlayan usulcülerin, buna fıkhiyyât, zanniyyât vb. şekilde. 34. Zerkâ, Şerhu'l-kavâidi'l-fıkhiyye, s.147-150. Gazzâlî, el-Mustasfâ, II/358, 362. 36 Basrî, el-Mu‘temed, II/397; Gazzâlî, a.e., II/376. 37 Gazzâlî, a.e., II/364. 38 Âmidî, el-İhkâm, II/414. 39 Cüveynî, el-Burhân, II/885-886. 35. 13.

(27) farklı tanımlamalar getiren usulcülere aykırı tutum içinde olmadıkları, gerçekte aynı içeriği farklı lafızlarla ifade ettiklerini söylemekte ve bunu şu şekilde delillendirmektedir: 1. Konuyu işleyen ve eserlerinde buna dair özel bahisler açan hiçbir usulcü diğer usulcülerin “zanniyyat” ya da “hakkında nas bulunmayan konular” şeklinde tanımladığı mahall-i nizâya muhalefet etmemekle ve buna dair aralarında bir ihtilaf vaki olmamakla birlikte, fıkıh usûlü eserlerinde bu konudaki görüş ayrılığına temas eden hiçbir ifade bulunmamaktadır. 2. Mahall-i nizâyı "furû‘" ve "zanniyyât" olarak tanımlayan Kâdî Abdulcabbâr (v.415/1024),. Ebu'l-Hüseyn. el-Basrî. (v.436/1044),. Şîrâzî. (v.476/1083),. Bâcî. (v.494/1100), Cüveynî (v.478/1085) gibi usulcüler bu konudaki tartışma sahasını ilk tespit eden bilginlerdir. Zamanla ilk dönem usulcülerin bu tabirleri çokça kullanılan ve konunun özünü yansıtan terimler haline gelmiştir. Onlardan sonra gelen ve tartışmanın sahasını "hakkında nas bulunmayan konular" olarak belirleyen usulcüler, bu konuda selefleriyle aralarında cereyan eden herhangi bir ihtilaftan söz etmemişler, kullandıkları tabirleri de hiçbir şekilde eleştirmemişlerdir. Dolayısıyla mütekaddim ve müteahhir bütün usulcülerin üzerinde ittifak ettikleri aslî unsur zanniyyât/furu‘âttır; sonrakiler de öncekilerin maksadını kastetmişlerdir. 3. "Hakkında nas bulunmayan" tabirini kullananlar aynı zamanda "zanniyyât", "furu‘ât",. "fıkhiyyât" vb. ifadeler kullanmaktadırlar.40 Aynı konuda farklı ifadeleri. kullanan kişiler bu ifadeler arasındaki farka değinmediklerine göre bu tabirleri birbirinin yerine kullandıkları anlaşılmaktadır.41 Üzerinde tartışmanın yapıldığı sahayı daha iyi kavramak için ve bahsi geçen tahlilleri özetlemek kabilinden "bilgiye konu olan şeyler"in tasnifini kısaca şu şekilde sunmak mümkündür: 42 Bilginin sahası öncelikle akliyyât (akıl ile bilinebilecek konular) ve şer‘iyyât (kaynağını dînî metinlerden alan konular) olarak ikiye ayrılır. Akliyyyât da kendi içinde üç kısımdır: I. Yaratıcının varlığını ve birliğini bilmek gibi konular: Bunlarda yanılma Allah ve Resûlünü tanımaya ve inanmaya engeldir. Şüphesiz bu konularda doğru tektir ve kim isâbet ederse musîb, yanılırsa kâfir olur.. 40. Örneğin bkz. Gazzâlî, el-Mustasfâ, II/358, 361, 363. Raysûnî, Nazariyyetü't-takrîb ve't-tağlîb, s.199. 42 Şevkânî, İrşâdu'l-fuhûl, s.434.. 41. 14.

(28) II. Rü'yet (Allah'ın ahirette görülmesi), halk-ı Kur'ân (Kur'ân'ın yaratılmış olduğu/olmadığı problemi), muvahhidin (Allah'ın birliğine inanan kişinin) cehennemden çıkması gibi konular: İmam Şâfiî bu tür konularda yanılanın kâfir olacağı görüşündedir. Kimileri onun bu görüşünü zâhirine yorumlarken, kimileri buradaki küfürdeki maksadının küfrân-ı nimet (nimete nankörlük) anlamında olduğunu söylemişlerdir. III. Dînî yönü olmayan akliyyât konuları: İnsan vücudunun sekiz anatomik parçadan oluşması, bir cismin diğerinden büyük olması gibi konulardır. Şer‘î konular ise ictihadî çözümlemelerde doğrunun tek olup olmadığı tartışması bağlamında şu şekilde sınıflandırılmaktadır: I. Hakkında kat‘î nas bulunan konular: Bunlar da ikiye ayrılır; a. Zarûrî olanlar: Beş vakit namaz, ramazan orucu, zina ve içkinin haramlığı gibi. Burada musîbin tek olduğunda İslam âlimlerinin görüş birliği vardır. b. Gayr-i zarûrî olanlar. II. Hakkında kat‘î nas bulunmayan konular: Usulcüler tarafından tasvîbu'lmüctehidîn tartışmasındaki ihtilafın bu alanda olduğu ifade edilmiştir.43. B. Konuyla İlgili Kavramsal Çerçeve 1. İctihad İlk dönemde "ictihad" (‫د‬55‫ )اﺝ‬terimi, Şâfiî (v.204/819) ve sonrası fukahânın kullanımından daha özel bir içeriğe sahipti. Bu dönemde ictihad, "hakkaniyetli ve ihtiyarî hüküm, uzman görüşü" anlamlarına gelmekteydi.44 İctihad sözlükte "elde edilmesi güç bir şeyi elde etmek için elden gelen bütün çabayı sarf etmek" demektir.45 Bu kelime genellikle zor şeyleri elde etmek için kullanılan bir kelimedir. Bu yüzden dilciler tarafından, ictihad kelimesinin kaya gibi ağır şeyleri kaldırmak için kullanılmasına rağmen hafif maddeleri kaldırmak için kullanılamayacağı ifade edilmektedir.46 Fakihler de ictihad kelimesini bu anlamda kullanırlar.47 İctihad tabirinin yerine bazen "istinbât, fıkh, re'y, istidlâl" gibi terimler de kullanılmaktadır.48. 43. Şevkânî, a.e., s.436. Benzer bir tasnif için bkz. Zerkeşî, el-Bahru'l-muhît, IV/523-524, 527. Ahmed Hasen, İlk Dönem İslam Hukuk Biliminin Gelişimi, s.142. 45 İbn Manzûr, Lisânu'l-‘Arab, III/135; Zebîdî, Tâcu'l-‘arûs, II/330; Râzî, Muhtâru's-sıhâh, s.101. 46 Gazzâlî, a.e., II/350; Tûfî, Şerhu Muhtasari'r-Ravda, III/576. 47 Feyyûmî, el-Mısbâhu'l-münîr, s.44; Tehânevî, Keşşâfu Istılâhâti'l-funûn, I/102; Mv.F., "İctihâd", I/316. 48 Hayreddin Karaman, İslam Hukukunda İctihad, s.17-19.. 44. 15.

(29) Usulcüler ise ictihada daha ince bir tanımlama yaparak “fıkıh bilgininin şer‘î ve zannî bir hükme ulaşmak için elinden gelen gayreti sarf etmesidir” demektedir.49 Yaygın olarak kullanılan bu tanıma ilaveten ictihadın birçok tanımı yapılmıştır. İmam Şâfiî (v.204/819) "er-Risâle"de ictihad hakkında şunları söylemektedir: "Her hâdise hakkında ya ona ait bir hüküm veya hak olan hükmünün yolunu gösteren bir delalet vardır. Hâdisenin sarîh hükmü varsa buna uymak gereklidir. Eğer hâdisenin böyle bir hükmü yoksa hak olan hükmüne götüren yolun delili ictihad ile aranır; ictihad ise kıyastan ibarettir."50 Bununla birlikte İmam Şâfiî'nin yukarıdaki ifadeleri "Görünmeyen bir varlığı herhangi bir delalet vasıtasıyla araştırmaktır"51 şeklindeki ictihad tanımlaması ile birlikte düşünüldüğünde onun ictihadı kıyasla sınırlamadığı anlaşılmaktadır. Cessâs (v.370/980) ictihadı "Müctehidin araştırma ve inceleme yaptığı hususta var gücünü harcamasıdır"52 şeklinde tanımlamaktadır. Gazzâlî'nin (v.505/1111) tanımı da şöyledir: "Müctehidin şer‘î hükümleri öğrenebilmek için bütün gücünü harcamasıdır."53 İbn Kudâme (v.620/1223) ise ictihad hakkında şunu söylemektedir: “Şer‘î hükme ulaşmak için gayret sarf etmektir. Tam ictihad ise, 'daha fazla araştırmaya güç yetiremeyecek hale gelinceye kadar bu gayreti sürdürmek' demektir.”54 Âmidî'ye (v.631/1234) göre ictihad “Şer‘î bir hüküm hakkında zannî bilgiye ulaşmak için daha fazlasını yapamayacağını hissedene kadar gayret sarf etmektir”55 İbn Sâ‘atî'ye (v.694/1294) göre ise "Fakihin şer‘î bir hüküm hakkında zanna ulaşmak için olanca çabayı harcamasıdır."56 Yukarıda farklı mezheplere mensup usulcülerden vermiş olduğumuz örneklerin dışında ictihada pek çok tanımlama getirilmekle birlikte bu tanımların buluştuğu ortak nokta; "şer‘î-zannî hükümleri elde etmek için müctehidin çaba harcamasıdır.". 49. Şîrâzî, Şerhu'l-Lüma‘, II/1043; Teftâzânî, et-Telvîh ale't-Tavdîh, II/117; İbn Abdişşekûr, Müsellemü'ssübût, II/362. 50 Şâfiî, er-Risâle, s.477. Şâfiî, a.e., s.501. 

(30) :; <ّ 6‫ '  ! ﻡ‬789 Cessâs, el-Fusûl fi'l-usûl, IV/11. 53 Gazzâlî, el-Mustasfâ, II/350. 54 Gazzâlî, a.e., III/576; İbn Kudâme, er-Ravda, III/575. 55 Âmidî, el-İhkâm, IV/396. 56 İbn Sâ‘atî, Nihâyetü'l-vusûl, s.276. 51. 52. 16.

(31) Bu tanımlara göre namazın vâcib olması, beş vakit olması gibi konular zorunlu bir bilgi neticesi olduğundan ictihad kapsamında değildir. Kat‘î bir delille bilinen şer‘î bir hükmü bilmek de ictihad olarak nitelenemez. Özetle "ictihad" nassın bulunması halinde bu nassın lafız ve manasından hareketle, nassın bulunmadığı durumda da kıyâs, maslahat, ıstıshâb gibi çeşitli istinbât metotları kullanarak şer‘î bir hüküm hakkında zannî bilgiye ulaşma çabasının adıdır.57. 2. Hüküm ve Hak Hüküm (=553>

(32) ‫ )ا‬sözlükte "iyileştirmek amacıyla engellemek, düzeltmek, karar vermek" anlamlarında mastar, "ilim, derin anlayış, siyâsî hâkimiyet, karar ve yargı" anlamlarında isim olarak yer alır.58 Fıkıh usûlünde şer‘î hüküm "Şâri‘in mükelleflerin fiillerine ilişkin hitabı ya da bu hitabın eseri" olarak tanımlanır.59 Bu terimin, modern hukuk ve ahlak felsefesindeki "değer yargısı" ve "norm" kavramlarına karşılık geldiği söylenebilir.60 Şer‘î delillerden çıkarılan hükümler konusu, İslam hukuk usûlünün delillerden sonra en önemli konularından birisidir. İslam hukukunda şer‘î hükümleri koyma yetkisinin Allah'a ait olduğunda, şer‘î hükümlerin menşei anlamında tek hâkimin Allah ve O'nun ilâhî iradesi olduğunda görüş birliği vardır.61 Allah'a nispet edilen bu hüküm, batılın karışmadığı ve "hak" olan hükümdür. Müctehide nispet edilen hüküm ise hakîkî değil, müctehidin kendi değer yargısını ifade eden zâhirdeki hükümdür ve Allah'ın hükmüne mutabakat edememesi halinde mazûrdur.62 Mu‘tezile'nin Musavvibe görüşüne temayül etmesinde hükmün hâdis olduğuna (sonradan yaratıldığı) olan inançlarının etkili olduğu ifade edilmiştir. Buna karşın "tasvîb" (bütün ictihâdî görüşlerin doğru olduğu) görüşünün Eşarîler tarafından savunulmasının onların. usul. ilkelerinden. birisi. olan. "hükmün. kadîm. olması"yla. uyuşmadığı. 63. varsayılmaktadır. Ancak bazı usulcüler aslında bu iki ilke, yani bütün ictihadî görüşlerin isabet ettiği nazariyesi ile hükmün ezelî olduğu düşüncesi arasında bir aykırılığın. 57. Bkz. Apaydın, Yunus, “İctihad”, DİA, XXI/432. Bkz. İbn Manzûr, Lisânu'l-‘Arab, III/141; Zebîdî, Tâcu'l-‘arûs, VIII/252. 59 Hallâf, Abdulvahhâb, ‘İlmi usûli'l-fıkh, s.112 vd.; Zeydân, Abdulkerîm, el-Veciz, s.25; Şa‘bân, Zekiyyuddîn, Usûlu'l-fıkhi'l-İslâmî, s.217-220. 60 Tuncay Başoğlu, Hicri Beşinci Asır Fıkıh Usulü Eserlerinde İllet Tartışmaları, s.49. 61 Beyânûnî, Muhammed Ebu'l-Feth, "Hüküm", DİA, XVIII/466. 62 Teftâzânî, et-Telvîh ale't-Tavdîh, II/122. 63 İsnevî, Nihâyetü's-sûl, III/400; İbn Emîri'l-Hâc, et-Takrîr ve't-tahbîr, III/388. 58. 17.

(33) bulunmadığını belirterek mezkûr çelişkiye bazı açıklamalar getirmişlerdir. Kemâlüddîn İbnu'l-Hümâm (v.861/1456), Musavvibe ekolünün en önemli isimlerinden Bâkıllânî'nin (v.403/1013) "Allah müctehidlerin neye hükmedeceklerini bildiği için bütün müctehidlerin ictihadi yorumları kadîm bir hükme delalet ediyor" görüşünde olduğuna temas etmektedir.64 Teftâzânî (v.793/1390) ise, konuyla ilgili olarak "Allah'ın sıfatlarının kadîm ve ezelî olması, taalluk ettikleri şeylerin de kadim ve ezeli olmalarını zorunlu kılmaz, bunların taalluk ettiği şeyler hâdistir"65 diyerek iki ilke arasında uyumsuzluğun bulunmadığını vurgulamaktadır. İbn Abdişşekûr'a (v.1119/1707) göre ise bu çelişki şöyle giderilebilir: "Musavvibe'nin, müctehidin zannını Allah'ın hükmünden ibaret görmesi Eş‘arîlerin kelâm sıfatının kadîm olması hakkındaki görüşlerine aykırı değildir. Zira bu ikisi arasındaki ilişki 'ilim ve malûm' arasındaki bağlantıya benzer. İlmin kadîm olması ile malûmun hâdis olması birbirine zıt değildir; kelâm kadîm olsa da onun taallukâtı ictihadın hudûsuyla (ictihadın ortaya çıkmasıyla) meydana gelmektedir."66 Hak (? ّ 5>

(34) ‫ )ا‬kelimesi ise sözlükte "gerçek, sabit ve doğru olmak, gerekmek; bir şeyi gerçekleştirmek; bir şeye yakînen muttali olmak" anlamlarında mastar, "gerçek, sabit, doğru, varlığı kesin olan şey" anlamlarında isim olarak kullanılmaktadır.67 Fıkıh usulünde bu terimin kullanılışı "hukuk düzenince bahşedilen yetki", "Şâriin kişiler için tanıdığı yarar", "hukukun yetki ve yükümlülük olmak üzere benimsediği aidiyet" şeklinde tanımı yapılan hukûkî anlamlarından tamamen farklı ve teknik tanımlardan uzak lügat ve örf düzeyinde kaldığı söylenebilir.68 İslami kaynaklarda genel olarak "vakıaya mutabık olan hüküm" anlamında söz, inanç, din ve mezhepler için kullanılmakta olan bu terimin zıddı "bâtıl"dır. "Sıdk" kelimesinden farkına gelince, "sıdk" kelimesinin sadece söz için kullanılıp daha özel bir ıstılah olmasıdır. Seyyid Şerif el-Cürcânî'ye (v.816/1413) göre bir hükmün, hak olması ile sıdk olması arasında şöyle bir fark bulunmaktadır: Hükmün vâkıaya uygunluğuna "sıdk", vâkıanın hükme uygunluğuna ise "hak" denilir.69. 64. İbnu'l-Hümâm, et-Tahrîr, III/388-389. Teftâzânî, Şerhu'l-‘Akâid, s.94. 66 İbn Abdişşekûr, Müsellemü's-sübût, II/380. 67 Cevherî, es-Sıhâh, IV/1460; Zemahşerî, Esâsu'l-belâğa, s.135, 136; İbn Manzûr, Lisânu'l-‘Arab, X/50-53 65. (?4 maddesi); Çağrıcı, Mustafa, "Hak", DİA, XV/137. 68 Bardakoğlu, Ali, "Hak", DİA, XV/140. 69 Cürcânî, Seyyid Şerîf, et-Ta‘rîfât, s.94.. 18.

(35) Râğıb el-Isfehânî (v.565/1169), "hak"kın asıl manasının "mutâbakat ve muvâfakat (uyum, uygunluk)" olmakla birlikte dört yan anlamda kullanıldığını âyetlerden örnekler vererek açıklar: 1. Hikmete uygun yaratan Allah, 2. Hikmete uygun yaratılan varlık, 3. Aslına uygun inanç ve bir şeyi olduğu hal üzere bilme, 4. Gereken şekilde, miktarda ve zamanda meydana gelen söz ve fiil.70 Diğer taraftan "hüküm" ile "hak" arasında içlem-kaplam (umum-husus) ilişkisi bulunmaktadır. Yani yargı bildiren her tür önermeye "hüküm" denirken bunların arasından nefsü'l-emre (var olana, aslına) uygun olan doğru önermelere ise "hak" denir. Bu doğru önermeler zihnî ise sadece "hak" kelimesi kullanılır, kavlî ise "sıdk" ve "hak" her ikisi de kullanılabilir. Zihnî önermeler (inançlar, kanaatler, görüşler) için "sıdk" kelimesi kullanılmaz. Tasvîbu'l-müctehidîn tartışmasını işleyen usûl-i fıkıh eserlerinde sıkça rastlanan ve yukarıda da temas edildiği gibi "hak" kelimesiyle açık bir bağlantısı olan diğer bir terim "nefsü'l-emir" ($5‫ﻡ‬1‫@ ا‬5‫ )ﻥ‬terimidir. Nefsü'l-emir; bir şeyin/durumun kendisi, aslı, hakîkati, özü anlamına gelir.71 Nefsü'l-emir bilgisi ise "Bir şeyin künhünü bilmek, öze yönelik bilgi" demektir.72 Emr kelimesi "her türlü varlık, şey" demek olup, nefsü'l-emir bir şeyin kendisi anlamında kullanılmaktadır. Örneğin "Bir şey nefsü'l-emirde vardır" cümlesinden, o şeyin zâtında ve gerçekte var olduğu anlaşılır. "Zâtında var olması" ise düşünenin veya hükmü verenin düşüncesine bağlı olmaksızın dış dünyada bir varlığının bulunması demektir.73. 3. Hata-Savâb Hata (B55C+

(36) ‫)ا‬, "bir iş yaparken vuku bulan yanlışlık, hedefini ve doğruyu tutturamama" anlamına gelir. Hata kelimesi, hem "doğruya ve hakikate ulaşmak" anlamındaki savâb'ın (‫ اب‬5E

(37) ‫)ا‬74, hem de "bir şeyi bilerek ve kastederek yapmak" manasına. 70. Râğıb el-Isfahânî, el-Müfredât fî ğarîbi'l-Kur'ân, s.179.. İbn Manzûr, Lisânu'l-‘Arab, VI/236 (@‫ ﻥ‬maddesi); Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, s.818. 72 Cürcânî, et-Ta‘rîfât, s.265. 73 Tehânevî, Keşşâfu Istılâhâti'l-funûn, II/1720. 74 İbn Emîri'l-Hâc, et-Takrîr ve't-tahbîr, III/397. 71. 19.

(38) gelen amd'ın (5/

(39) ‫ )ا‬karşıtı olarak kullanılır.75 Ahtae B5C‫ أﺥ‬fiilinden türeyen "muhtî" G5C+‫ﻡ‬ kelimesi ictihadla ilgili bir konuda kullanıldığında "doğruyu kastettiği halde başka bir şeye ulaşan, yanılan müctehid" için yani "musîb" 7 555E‫ ﻡ‬kelimesinin karşıtı olarak kullanılmaktadır.76 "Savâb" kelimesinin if‘âl babında ism-i fâili olan "musîb" tabiri "okçunun hedefi tutturması" şeklindeki kelime grubundan esinlenerek, "isâbet" masdarından türetilerek terimleşmiştir.77 Hata, "fiilde hata" ve "kasıtta hata" olmak üzere iki şekilde meydana gelebilir. Fiilde hatanın sebebi güçsüzlük, kasıtta hatanın sebebi ise bilgisizliktir.78 Bu durumda müctehidin hatası "kasıtta hata" sınıfına girmektedir. Hata kelimesi müctehide, ictihadı neticesinde şer'î hükmü bilememesi ve bilgisizliği sebebiyle hükme ulaşamaması sebebiyle izafe edilmektedir. Hata kelimesinin "günah" için, ahtae kelimesinin ise "doğruyu bulamama" anlamı için kullanıldığını söyleyen dilciler olsa da, her iki kelimenin de hem kasten işlenen günahlar, hem de kasıtsız olarak düşülen yanılgılar için kullanıldığı bir gerçektir.79 Müctehid için "muhtî (hata eden)" ifadesi kullanmaktan kaçınılarak "Her müctehid musîbtir." denilmesinin altında yatan sebeplerden birisi de "muhtî" kelimesine "günah işleme" anlamının yüklenilmesidir.80 Bu noktadan hareketle Ebu Hanîfe'nin (v.150/767) "Her müctehid musîbtir, Allah katındaki doğru ise tektir"81 ifadesi de müctehidin yaptığı ictihâdî yanılmalarla günah kazanacağı vehmini savmak için söylenmiş bir söz olarak değerlendirilebilir.. 4. Muhattıe-Musavvibe Bu iki terim, tartışmanın tarafları etrafında şekillenen usûl-i fıkha ait özel terimlerdir. Usulcüler arasında hicrî II. asırdan bu yana, bahse konu olan tartışmanın birbirine muhalif iki grubu "Muhattıe (55HّC+

(40) ‫ ")ا‬ve "Musavvibe (;ّ 5E

(41) ‫ ")ا‬adlarıyla anılmıştır.82 Müctehidlere hatanın ne oranda nispet edilmesi gerektiği ya da nispetinin 75. Yunus Apaydın, "Hata", DİA, XVI/437. Ayrıca bkz. Feyyûmî, el-Mısbâhu'l-münîr, s.174, 350; İbn Manzûr, Lisânu'l-‘Arab, I, 65; Münâvî, et-Te‘ârîf, s.317-318. 76 Bkz. Râzî, Muhtâru's-sıhâh, s.158; İbn Manzûr, Lisânu'l-‘Arab, I/65, 534; Zebîdî, Tâcu'l-‘arûs, I/47, 110. 77 Kelvezânî, et-Temhîd fî usûli’l-fıkh, IV/308. 78 İbn Teymiyye, Mecmû‘u'l-fetâvâ, XX/19-20. 79 İbn Teymiyye, a.e., XX/ 21. 80 İbn Teymiyye, a.e., XX/ 22-24. 81 Debûsî, Takvîmu'l-edille, s.407; Abdulazîz el-Buhârî, Keşfu'l-esrâr, IV/ 32; İbn Abdişşekûr, Müsellemu'ssübût, II/381; Şevkânî, Îrşâdu'l-fuhûl, s.436. 82 Bkz. Abdulazîz el-Buhârî, Keşfu'l-esrâr, IV/33.. 20.

(42) doğru olup olmadığı gibi teorik bir problemin fıkıh usulü edebiyatındaki karşılığı "tasvîbu'l-müctehidîn"83 meselesidir. Her şeyden önce fıkıh usûlü eserlerinde kullanılan bu kelime ve terimlerin sözlük anlamlarını vermek gerekmektedir: Tasvîb (7‫ ی‬E

(43) ‫ )ا‬kelimesi sâbe ‫ ﺹب‬fiilinin tef'îl babından84 masdarı, olup bu bapta anlam kaymasına uğrayarak “doğruya nispet etmek, doğru olduğunu söylemek” anlamlarını kazanmıştır. Bir kişi için Kُ ُْ;َMّ 5َ‫ ﺹ‬denilmesi “doğru yaptığını, doğruya isabet ettiğini ona söyledim” anlamına gelir.85 Ayrıca bu fiil yine tef‘îl babında Kُ 5َ‫ب رَأﺱ‬ َ Mّ 5َ‫ﺹ‬ “başını eğdi.”, ‫س‬ َ $َ 5َْ

(44) ‫ب ا‬ َ َM 5َ‫“ ﺹ‬atı koşuya salıverdi.” cümlelerinde olduğu gibi "eğmek" ve "salıvermek anlamlarına da gelmektedir.86 Tahtıe ya da tahtî olarak iki şekilde gelen B5ّC‫ﺥ‬ fiilinin mastarı da aynı anlam kaymasıyla "hata nispet etmek, hatalı olduğunu söylemek" anlamlarına gelir.87 Arapçada tasvîb ve tahtıe kelimeleri birlikte şu cümle terkibiyle sıkça kullanılmaktadır; “Rِِ ْ;T 5َEَ0 U ُ ْ<5َ‫ َوِانْ َأﺹ‬R5ِ‫ْ ﻥ‬B5ِّCَ+َ0 ‫ت‬ ُ ْBَCْ‫( ” ِانْ َأﺥ‬Hata edersem hatamı söyle, doğru yaptığım taktirde de doğru olduğumu söyle!”88 Fıkıh usûlüne Musavvibe ve Muhattıe olarak giren kelimeler cemaat/fırka/taife gibi grup manası taşıyan müennes bir isme sıfat olarak geldiğinde, Musavvibe; “müctehidlerin ictihadî çözümlemelerinin hepsini doğru bulan bilginler”, Muhattıe ise; “müctehidlerin ictihadî çözümlemelerinden birini doğru, diğerlerini hatalı bulan bilginler” anlamı taşıyan fıkıh usûlüne özgü ıstılahlar olarak karşımıza çıkar. Daha geniş bir ifadeyle Musavvibe; “ictihadî konularda Allah katında muayyen bir doğru olmayıp, doğru, müctehidin zannından ibarettir ve bütün müctehidler doğruya isabet etmiştir.” şeklinde bir kanaate sahip iken Muhattıe; “ictihadî konularda Allah katında muayyen bir doğru bulunup müctehidin bu doğruya ulaşmak için elinden geleni yapması gerekir ve müctehidler arasında doğruyu bulan sadece birisidir, diğerleri yanılmıştır” görüşünü benimsemektedir.. 83. Tartışma Fıkıh Usûlü eserlerinin dördüncü konusu olan "İctihâd ve Taklîd" bölümünde "Bâbun fî Tasvîbi'lmüctehidîn (Müctehidlerin tasvîbi hakkındadır)", "Hel küllü müctehidin musîbun? (Bütün müctehidler musîb midir?)", "el-Kavlü fî isâbeti'l-müctehidîn (Müctehidlerin [doğru hükme] isabet ettiklerine dair)"gibi başlıklar altında incelenmektedir. 84 Bazı fiilerin "tef‘'îl" kalıbında kullanıldığında bir şeye “nispet etme” anlamı kazandığı sarf kitaplarında ifade edilmektedir. Tekfîr (küfre nispet etme/kâfir olduğunu söyleme), tekzîb (kizbe nispet etme/yalancı olduğunu söyleme), tadlîl (dalâlete nispet etme/dalâlette olduğunu söyleme) gibi tef‘îl babından masdarlar buna örnek verilebilir. Râcihî, et-Tatbîku's-sarfî, s.35. 85 Râzî, Muhtâru's-sıhâh, s.327; Feyyûmî, el-Mısbâhu'l-münîr, s.134. 86 İbn Manzûr, Lisânu'l-‘Arab, I/534-535. 87 Cevherî, es-Sıhâh, I/47; İbn Manzûr, a.e., I/66. 88 Zemahşerî, Esâsü'l-belâğa, s.203, 466.. 21.

(45) İctihadda doğrunun tekil/çoğul olması meselesinde ortaya konan ve görüşleri yukarıda kısaca belirtilen bu iki ana ekolün alt dalları ise Gazzâlî'ye (V.505/1111) göre şöyledir: İctihadî bir meselede ve müctehid henüz ictihad etmeden önce; I. "Allah katında muayyen bir hüküm yoktur ve doğru birden fazladır": Bu görüş sahiplerine MUSAVVİBE denilmekte olup iki kısma ayrılır; A. Bu farklı doğrular Allah katında eşittir (Birinci görüş), B. Bu farklı doğrulardan biri Allah katında doğruya daha yakın ve daha üstündür (İkinci görüş). II. "Allah katında muayyen bir hüküm vardır ve doğru tektir": Bu görüşte olanlar MUHATTIE olarak adlandırılır. Bu ekol de kendi içinde görüş ayrılığına düşmüştür; A. Bu hükme delalet eden bir delîl yoktur (Üçüncü görüş), B. Bu hükme delalet eden bir delîl vardır; 1. Bu delîl kat‘îdir: a. Hata eden müctehid günahkâr olur (Dördüncü görüş), b. Hata eden müctehid günahkâr olmaz (Beşinci görüş). 2. Bu delîl zannîdir: a. Müctehid bu zannî delile isabetle yükümlüdür (Altıncı görüş), b. Müctehid bu zannî delile isabetle yükümlü değildir (Yedinci görüş). Bazı eserlerin Muhattıe-Musavvibe tartışmasıyla ilgili bölümlerinde89 referans olarak alınan Gazzâlî'ye ait yukarıdaki tasnif şüphesiz bağlayıcı nitelikte değildir. Bu tasnifin eksik yönlerine şu şekilde temas edilebilir; a. Bu sınıflamada "hükme delalet eden bir delîl yoktur" diyenlerin (üçüncü görüş) kim olduğu belirsizdir.90 Bu görüşün sahipleri Muhattıe'den bir grup olarak zikredilmekte. 89. Seyyid Bey, Medhal, s.186-187; İbrahim Kafi Dönmez, "İctihadın Bağlayıcılı Meselesi ve Fıkıh Mezheplerine Bağlanmanın Anlamı", Usûl, I/36-37. 90 "Musîb tektir, fakat buna delîl yoktur; doğru olan hüküm, define gibi gizli bir şey olup müctehid onu tesadüfen bulur" gibi bir görüşten bazı usulcüler bahsetmektedir. Lakin bu görüşün kimler tarafından savunulduğu hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Örneğin Bkz. Kelvezânî, et-Temhîd, IV/336; Âmidî, el-İhkâm, II/414; Ermevî, et-Tahsîl, II/291; Âlu İbn Teymiyye, el-Müsevvede, s.503; Sübkî, el-İbhâc, III/260; Zerkeşî, elBahru'l-muhît, IV/539. Ebu'l-Hattâb el-Kelvezânî bu düşüncenin yanlışlığını birkaç maddede delilleriyle izah etmektedir. Bkz. Kelvezânî, et-Temhîd, IV/336-338.. 22.

(46) fakat Cessâs (v.370/980) örnek verilmektedir.91 Cessâs'ın ise Musavvibe'den olduğu kesindir.92 b. Aynı şekilde "delîl kat‘îdir" diyenler arasında "Hata eden müctehid günahkâr olmaz." diyenlerin (beşinci görüş) kim olduğu belirsizdir.93 c. Müctehidin zannî delili bulmakla mükellef olup olmaması noktasındaki Muhattıe'nin kendi içindeki tartışmanın kimler tarafından temsil edildiğiyle ilgili somut örnek ve isimlerin bulunmaması tartışmanın bu kısmının talî olduğunun göstergesidir. d. "Allah katında muayyen hüküm yoktur." diyen Musavvibe, müctehidlerin zannını ictihad sonrası hüküm kabul etmektedir. Bu hükme müctehid delilsiz ulaşamayacağına göre Muhattıe için yapılan "Hükme delalet eden bir delîl vardır/yoktur." şeklindeki ilk ayrım Musavvibe için de yapılabilir. Bu durumda üçüncü ve beşinci görüşlerin ele alınmasında pratik bir fayda bulunmamaktadır. Altıncı ve yedinci görüşlerin arasındaki ihtilafın ise ictihadi çözümlemelerde doğrunun tek olup olmadığı problemi ile doğrudan ilgili olmaması ve lafzî bir görüş ayrılığı olması sebebiyle bu görüş sahiplerine müstakil bir başlık vermeden kısaca temas edilecektir. Her şeyden önce, fıkıh usûlü kitaplarının tamamında "tasvîbu'lmüctehidîn" tartışmasıyla ilgili ortak noktalar göz önünde tutulduğunda çalışmanın sistematiğini şu şekilde kurmak mümkündür: I. MUHATTIE : Bu ekolü benimseyen âlimler iki alt grupta incelenebilir; A. Hata Eden Müctehidi Günahkâr Gören Muhattıe: Bu gruba giren âlimler fıkhî konuları inanca ilişkin konularla aynı konumda değerlendirerek, fıkhî konularda, itikadî ve aklî konularda olduğu gibi, doğru tek olup bu doğruya işaret eden delilin kat‘î ve hata eden müctehidin günahkâr olup, ictihadında yanılan müctehidin mazûr olmadığını savunmaktadırlar.94. 91. Apaydın, "İctihad", DİA, XXI/442. Cessâs, el-Fusûl fi'l-usûl, IV/325-331, 365. 93 Bkz. Gazzâlî, el-Mustasfâ, II/361. Usulcüler, delîl kat‘î olduğu halde hata eden müctehidi günahkâr görmeyen görüşe "kîle" (denildi) ifadesiyle temas etmekle bu görüşün zayıflığına ima etmektedir. Bkz. İbnu'l-Hümâm, etTahrîr, IV/390. 94 Hata Eden Müctehidi Günahkâr Gören Muhattıe'nin görüşü için bkz. Basrî, el-Mu‘temed, II/380; Şîrâzî, el-Lüma‘, s.260; a.mlf., Şerhu'l-lüma‘, II/1051; Cüveynî, Kitâbu'l-ictihâd, s.28; Sem‘ânî, Kavâtı‘u'l-edille, II/309; Kelvezânî, et-Temhîd, IV/311; İbn Akîl, el-Vâdıh, V/357; Gazzâlî, el-Mustasfâ, II/361; Âmidî, elİhkâm, II/412; Ermevî, et-Tahsîl, II/291; Karâfî, Tenkîhu'l-fusûl, s.344; İbn Sâ‘atî, Nihâyetü'l-vusûl, s.278; Safiyyuddîn el-Hindî, Nihâyetü'l-vusûl, VIII/3848; Âlu İbn Teymiyye, el-Müsevvede, s.503; Abdulazîz el92. 23.

(47) B. Hata Eden Müctehidi Mazur Gören Muhattıe: bu grupta yer alan âlimlerce fıkhî meselelerde belirli bir şer‘î hüküm vardır ve doğru olan ictihadî görüş tektir. Doğru olan hüküm müctehidin zannından ibaret olmayıp birden fazla da değildir. Doğru olan hükme isabet eden müctehid musîbtir; isâbet edemeyen ise muhtîdir. Şu kadar var ki, Allah katında müteayyin olan o şer‘î hükmün bizim tarafımızdan kesin olarak bilinmemesi sebebiyle hangi müctehidin isâbet, hangisinin hata etmiş olduğunu yakînen bilemeyiz.95 Âlimlerin cumhûru, müctehidin sonuçta doğruyu bulsun veya bulmasın, gerçekleştirdiği ictihad faaliyetiyle uhrevî açıdan sorumlu olmayacağı kanaatindedir.96 Ancak müctehidin ictihadda taksîr/ihmal göstermesi hâli, bu genel kuralın haricinde olup hata eden müctehidi sorumlu hâle getirmektedir.97 Yine cumhura göre hata eden müctehidin tesis ettiği yargılama hükmü de bozulamaz.98 İctihadî çözümlemeler içinde doğrunun tek olduğuna inanan ve Muhattıe ekolüne bağlı Fahreddîn er-Râzî (v.606/1209) gibi âlimler, bu doğrunun nasıl tespit edileceği ve hangi görüşler için hata/muhtî ifadesinin kullanılacağı hakkındaki kuralları özet olarak şu şekilde ortaya koymaktadır: Bir delîl, aksine bir başka delil (muârız) barındırmıyorsa hükmün göstergesidir ve bunu terk eden muhtîdir. Hükme değinen herhangi bir delil yoksa bu durumda kıyasa. Buhârî, Keşfu'l-esrâr, IV/34; Sübkî, el-İbhâc, III/259; İsnevî, Nihâyetü's-sûl, III/399-400; Zerkeşî, el-Bahru'lmuhît, IV/535; İbnu'l-Hümâm, et-Tahrîr, III/389; İbn Abdişşekûr, Müsellemü's-sübût, II/379. 95 Hata Eden Müctehidi Mazur Gören Muhattıe'nin görüşü için bkz. Debûsî, Takvîmu'l-edille, s.409; İbn Hazm, el-İhkâm, II/65-66; Ebu Ya‘lâ el-Ferrâ, el-Udde, II/416-417; Hatîb el-Bağdâdî, el-Fakîh ve'lmütefakkih, II/114-127; Bâcî, İhkâmu'l-fusûl, II/622-623; Şîrâzî, el-Lüma‘, s.259; a.mlf.; Şerhu'l-lüma‘, II/1046; a.mlf., et-Tebsıra, s.498; Cüveynî, a.e., s.29 vd.; Sem‘ânî, a.e., II/309 vd.; Kelvezânî, a.e., IV/310; İbn Akîl, el-Vâdıh, V/356; Üsmendî, Bezlü’n-nazar, s.694; İbn Kudâme, er-Ravda, s.411; Âmidî, a.e., II/413 vd.; Ermevî, a.e., II/291; Safiyyuddîn el-Hindî, Nihâyetü'l-vusûl, VIII/3846 vd.; İbn Sâ‘atî, a.e., s.279; Tûfî, Şerhu Muhtasari’r-Ravda, III/602; Âlu İbn Teymiyye, a.e., s.497; Abdulazîz el-Buhârî, a.e., IV/34; Sübkî, el-İbhâc, III/257; İsnevî, a.e., III/399-400; Teftâzânî, et-Telvîh ale't-tavdîh, II/118; Zerkeşî, el-Bahru'l-muhît, IV/528; Şâtıbî, el-Muvâfakât, IV/63; İbn Melek, Şerhu’l-Menâr, s.289; Molla Hüsrev, Mir'âtu'l-usûl, II/465; İbnu'lHümâm, et-Tahrîr, III/389-390; İbnü'n-Neccâr, Şerhu'l-Kevkebi'l-münîr, IV/489; İbn Abdişşekûr, a.e., II/381; Seyyid Bey, Medhal, s.186; Tavânâ, el-İctihâd ve medâ hâcetinâ ileyhi fî hâze'l-‘asr, s.215; Ebu Süleymân, elFikru'l-usûlî, s.355. 96 Debûsî, Takvîmu'l-edille, s.415; Serahsî, el-Usûl, I/14; Nevevî, Şerhu Sahîhi Müslim, XII/14; Beydâvî, elMinhâc, III/257; Teftâzânî, a.e., II/121; a.mlf., Şerhu'l-‘Akâid, s.79-80; İbnu'l-Lahhâm, el-Muhtasar fî usûli'lfıkh ‘alâ mezhebi'l-İmâm Ahmed b. Hanbel, s.236-237; İbnü'n-Neccâr, a.e., IV/489; İbn Abdişşekûr, a.e., II/379; İzmirli İsmail Hakkı, İlm-i Hilâf, s.256. 97 Bâcî, a.e., s.623-624; İbn Kudâme, er-Ravda, s.411; İbnu'n-Neccâr, Şerhu'l-Kevkebi'l-münîr, IV/492; Şevkânî, İrşâdu'l-fuhûl, s.437-438. 98 Şîrâzî, Şerhu'l-lüma‘, II/1051; Râzî, el-Mahsûl, II/504; Ermevî, et-Tahsîl mine'l-mahsûl, II/291; Karâfî, Tenkîhu'l-fusûl, s.346; İsnevî, Nihâyetü's-sûl, III/400.. 24.

Referanslar

Benzer Belgeler

Fiziksel olarak kesişmediği halde uzantıları birbirini kesen doğruların kesim noktalarının koordinatlarının bulunmasında aynı formüller kullanılır.... Fiziksel

Tasavvufi edebiyat bünyesinde, divan edebiyatı, aşık edebiyatı, halk edebiyatı ve hatta yeni edebiyat tarzını benimseyen sanatçıların yer alması, bu edebiyatın muayyen bir

mevcudiyeti durumunda müdahalenin hukuka uygun sayılması dolayısıyla, tıp hukuku alanında hastanın rızası büyük pratik önem kazanmış bulunmaktadır... Uygulamada, rıza

Eksenleri Kestiği Noktaları Bilinen Doğrunun

Karanlığa düşen yorgun ışık; boyası dökülmüş ahşap çerçevelerin için- de, yeşil-mavi saç örgüsü kuşaklarla renklendirilmiş hat yazılarında saman alevi

İlk olarak, sorumlu hemşirenin aylık olarak hazırladığı bu nöbet çizelgeleri, departmanın yasal kuralları, hemşire istekleri ile birlikte elde

“Eko sistemlerin neredeyse üçte ikisi çok ağır bir şekilde tahrip edildi” diyor, “Dolayısıyla insanlar, tüm canlı türlerini etkileyen ekolojik krizi, -küresel

KOSGEB tarafından Teknoloji Geliştirme Merkezi (TEKMER) isim kullanım hakkını ilk alan İstanbul Aydın Üniversitesi (İAÜ) TEKMER; İstanbul Aydın Üniversitesi akademisyenleri,