• Sonuç bulunamadı

İbn Malik ve Şevahidu`t-Tavhid ve T-Tashih adlı eseri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İbn Malik ve Şevahidu`t-Tavhid ve T-Tashih adlı eseri"

Copied!
114
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)T.C. SELÇUK ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ TEMEL İSLÂM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI ARAP DİLİ VE BELAĞÂTI BİLİM DALI. İBN MÂLİK VE ŞEVÂHİDU’T-TAVDÎH VE’T-TASHÎH ADLI ESERİ YÜKSEK LİSANS TEZİ. DANIŞMAN DOÇ. DR. MUHİTTİN UYSAL. HAZIRLAYAN MUSTAFA BİLİCİ. KONYA–2008.

(2)

(3) İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ……………………..…………….………………………...III KISALTMALAR………………………….………………………..V GİRİŞ…………………………....................................................... 1 A. ARAP DİLİNİN KEYFİYETİ 1. Dilin Genel Tarifi............................................................. 1 2. Arap Dilinin Tarihçesi ..................................................... 3 3.Arap-İslam Âleminde Dil Çalışmaları .............................. 5 4. Arap Dilinde Lahnın Başlaması Ve İlk Dil Çalışmaları .... 7 5. Kur’ân Ve Hadislerin Arap Diline Etkisi.......................... 10 B. İSTİŞHÂD KAVRAMI VE PROBLEMLERİ 1. İstişhâdın Sözlük Anlamı ................................................. 13 2. İstişhâdın Terim Anlamı................................................... 13 3. İstişhâdın Nahiv İlmindeki Yeri ....................................... 14 4. Kur’ân Ve Kırâatlarıyla İstişhâd....................................... 16 5. Hadislerle İstişhâd............................................................ 19 a. Hadisle İstişhâda Karşı Çıkanlar Ve Delilleri ........... 21 b. Hadisle İstişhâdı Kabul Edenler Ve Delilleri ............ 22 c. İki Görüş Arasında Orta Bir Yol Tutanlar................. 25 6. Şiirle İstişhâd ................................................................... 29 BİRİNCİ BÖLÜM İBN MÂLİK’İN HAYATI VE İLMÎ KİŞİLİĞİ A. İBN MÂLİK’İN HAYATI ................................................... 32 1. Adı, Lakâbı Ve Nesebi ................................................. 33 2. Doğum Yeri Ve Tarihi.................................................. 34 3. Hocaları a. Endülüs’teki Hocaları............................................... 35 b.Doğudaki Hocaları .................................................... 36 4. Talebeleri ...................................................................... 39 5. Vefatı ........................................................................... 44. I.

(4) B. İBN MÂLİK’İN YAŞADIĞI DÖNEM VE İLMÎ KİŞİLİĞİ 1. Yaşadığı Dönemin Kültürel Çevresi .............................. 45 2. İlmî Kişiliği İle İlgili Söylenenler .................................. 47 3. Eserleri .......................................................................... 51 a. Arap Dili İle İlgili Eserleri........................................ 51 b. Kırâatla İlgili Eserleri............................................... 58 c. Hadisle İlgili Eserleri................................................ 58 d. İbn Mâlik’e Nispet Edilen Eserler ............................ 59 İKİNCİ BÖLÜM İBN MÂLİK’İN ŞEVÂHİDU’T-TAVDÎH VE’T-TASHÎH’DE İZLEDİĞİ METOT VE ESERİN ÖZELLİKLERİ 1. Eserin Yazılış Sebebi..................................................... 60 2. İbn Mâlik’in Eserinde Takip Ettiği Metot ...................... 62 3. Muhtevâsı...................................................................... 68 4. Üslûbu........................................................................... 71 5. Konularla İlgili Kullandığı Şevâhid Ve İlmî Değeri....... 74 a. Âyetler ..................................................................... 74 b. Hadisler.................................................................... 80 c. Şiir ve Kelâmu’l-Arab .............................................. 87 6. Eserin Kaynakları ......................................................... 94 7. Eserle İlgili Yapılan Çalışmalar .................................... 96 SONUÇ ......................................................................................... 99 BİBLİYOGRAFYA........................................................................ 101. II.

(5) ÖNSÖZ Arap Dili ve Edebiyatı’nın önemli âlimlerinden biri de hiç şüphesiz İbn Mâlik’tir. İbn Mâlik yetiştirdiği talebelerle ve ortaya koyduğu eserlerle, Arap dil tarihinde haklı bir şöhrete sahiptir. Bu çalışma büyük dil ve kırâat âlimi İbn Mâlik ve onun en değerli eserlerinden biri olan “Şevâhidu’t-Tavdîh ve’t-Tashîh li Müşkilâti’l Câmıi’s-Sahîh” adlı eseriyle ilgilidir. Bu çalışma, giriş bölümü ve bunun dışında iki ana bölümden meydana gelmiştir. Çalışmanın giriş bölümünde Arap dilinin bazı husûsiyetleri ve Arap dilinde önemli bir yeri olan istişhâd kavramının problemleri ele alınmıştır. İstişhâdla ilgili olarak, âlimler arasında Kur’an’la ve Arap şiiriyle istişhâd meselesinde önemli bir görüş ayrılığı olmayıp, daha çok hadisle istişhâd edilip edilmeyeceği veya hangi şartlar altında hadisle istişhâd edileceği tartışılmıştır. İstişhâd konusunda, M. Reşit Özbalıkçı’nın ‘Kur’an ve Hadis’in Arap Gramerindeki Rolü’ adlı eseri haricinde, dilimizde başka müstakil bir eser bulunmadığından, bu eser istişhâd konusunda bizim için yol gösterici olmuş ve bunun dışında ulaşılabilen diğer kaynaklar ışığında, istişhâdla ilgili kapsamlı bilgi verilmeye çalışılmıştır. Birinci bölümde büyük dil âlimlerinden İbn Mâlik’in hayatı, ilmî kişiliği, yaşadığı dönem ve eserleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler verilerek, müellif bütün yönleriyle tanıtılmaya çalışılmıştır. İbn Mâlik’le ilgili Arap dilinde birçok çalışma yapılmasına rağmen, dilimizde onunla ilgili ansiklopedi maddeleri haricinde detaylı bir araştırma bulunmamaktadır. Bu nedenle bu çalışmanın esas amaçlarından olan, İbn Mâlik ve onun ‘Şevâhidu’t-Tavdîh ve’t-Tashîh li Müşkilâti’l Câmiı’s-Sahîh’ adlı eseri hakkında bilgi veren kaynaklar taranarak, İbn Mâlik ve bu eseriyle ilgili daha kapsamlı ve sistemli bir şekilde bilgi verilmeye gayret edilmiştir. İbn Mâlik’in eserleri arasında ‘Elfiyye’sinden sonra belki de en fazla ‘Şevâhidu’t-Tavdîh ve’t-Tashîh”’adlı eseri dikkat çekmiştir. Bunun en önemli sebebi, İbn Mâlik’in meseleleri izâh ederken bu eserinde sık sık hadisle istişhâda başvurmasıdır. Bu nedenle onun bu metodu bazı âlimler tarafından tenkit III.

(6) edilmiştir. İbn Mâlik’in eleştirilmesine neden olan bu eserinde, onun konuları ele alma metodu, üslûbu ve kitabın muhtevâsıyla ilgili bilgiler verilmiştir. Bunun yanında İbn Mâlik’in görüşlerine delil olarak zikrettiği âyetlerden, hadislerden ve Arap şiirinden örnekler verilerek, onun bazı nahiv meseleleriyle ilgili görüşleri izah edilmiştir. Çalışmanın sonunda eserin kaynakları ve eserle ilgili yapılan araştırmalara yer verilerek çalışma tamamlanmıştır. Bu çalışmada bana yardımlarını esirgemeyen Arap Dili ve Belâğatı Anabilim Dalı başkanı Prof. Dr. Taceddin Uzun hocam başta olmak üzere, Arap Dili ve Belâğatı öğretim üyelerinden Dr. Ayhan Erdoğan hocama, ayrıca kıymetli zamanlarını ayırarak bana mesai harcayan ve her zaman bana destek olan, değerli danışman hocam Doç. Dr. Muhittin Uysal’a gönülden teşekkür etmeyi bir borç bilirim.. KONYA–2008. MUSTAFA BİLİCİ. IV.

(7) KISALTMALAR age.. : adı geçen eser. agm.. : adı geçen madde / makâle. Ank.. : Ankara. a.m.. :aynı müellif. ae.. : aynı eser. ay.. : aynı yer. b.. : bin. bkz.. : bakınız. DEÜİFD : Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi DİA EAÜİFD. : Diyanet İslam Ansiklopedisi :Erzurum Atatürk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. EKEV. : Erzurum Kültür Eğitim Vakfı. Hz.. : Hazreti. H.. : Hicrî. İA. : İslâm Ansiklopedisi. İst.. : İstanbul. MS. : Milattan Sonra. MÖ. : Milattan Önce. MMLA. : Mecelletu Mecmeı’l-Lüğa el-Arabîyye. MEB. : Milli Eğitim Bakanlığı. Mukd.. : Mukaddime. MÜİF. : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi. MÜİFD. : Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi. nşr.. : Neşreden. ra. : Radıyallahu anh. S.. : sayı. s.. : sayfa. (sav). : sallallâhu aleyhi vesellem. V.

(8) Tahk.. : Tahkik. TDV. : Türkiye Diyanet Vakfı. terc.. : Tercüme. vb.. : ve benzeri. vd.. : ve devamı. yt.. : yayın tarihi. yy.. : yayın yeri. VI.

(9) GİRİŞ A. ARAP DİLİNİN KEYFİYETİ 1. Dilin Genel Tarifi Dil, Rabbimizin bize verdiği en büyük nimetlerden biridir. Yaratıcının koyduğu bir kanun olarak, her canlının kendine mahsus bir iletişim biçimi vardır. İnsanlar arasında en büyük iletişim vasıtası ise dildir. Her milletin kendine ait bir dili olduğu gibi her milletin dilini, tarihini ve kültürünü inceleyen ilim adamları vardır. Seslerden müteşekkil bir konuşma sistemi olarak dili, doğulu ve batılı birçok dil âlimi farklı şekillerde tarif etmişlerdir. Netice itibariyle ifadeleri farklı olsa da kastettikleri mânâ hemen hemen aynıdır. Bu tariflerden bazıları şunlardır: a) İbn Cinnî’nin1 (392/1001) tarifi şöyledir: “Dil, her milletin istek ve arzularını, gayelerini, düşüncelerini ifade etmelerini sağlayan ve seslerden meydana gelmiş bir konuşma düzenidir.” 2 b) İbn Hâcib’in3 (646/1248) tarifi ise şöyledir: “Dil, mânâ için vâzedilmiş her lafızdır.” 4 Yukarıdaki tariflerden de anlaşıldığı gibi duygularımızı ifade eden lafızlar mânâ için konmuştur. Ülkemizde Türk dili çalışmalarında önemli bir yere sahip olan Muharrem Ergin ise “Türk Dil Bilgisi” isimli eserinde, dili şöyle tarif etmektedir: “Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabii bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık,. 1. İbn Cinnî: Ebu’l-Feth Osman b. Cinnî. Arap edebiyatının önemli âlimlerden biri olup aslen Arap değildir. Büyük dil âlimi Ebu Ali el-Fârisî’nin (377/990) talebesidir. İtikadî yönden mutezilî, nahiv ilminde Basra ekolüne mensuptur. Nahiv ilmiyle ilgili eseri ‘el-Hasâis’tir. 2 İbn Cinnî, el-Hasâis, Mısır, 1952, I, 11. 3 İbn Hacib: Asıl adı Osman b. Ömer’dir. Arap diline hizmet etmiş büyük dil âlimleri arasında yer alır. Arap dili ve fıkıh usûlü sahasında büyük bir şöhreti vardır. Mâliki mezhebine mensup olup, nahiv ilmi konusunda eş-Şâfiye ve el-Kâfiye gibi önemli eserleri vardır. 4 Hüseyin Küçükkalay, Kur’ân Dili Arapça, Manevî Değerleri Koruma ve İlim Yayma Cemiyeti yayınları, Konya, 1969, s. 10.. 1.

(10) temeli bilinmeyen zamanlarda atılmış gizli bir antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş ictimâi bir müessesedir.” Daha sonra Ergin yukarıdaki tanımı izah etmek için açıklamalarına şu şekilde devam ediyor ve diyor ki: “Dil insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabiî bir vasıtadır. İnsanlar duygularını, düşüncelerini, fikirlerini, hükümlerini birbirlerine nakletmek, meramlarını birbirlerine anlatmak için dil denilen vasıtaya baş bururlar. Fakat dil, insanların kullandığı herhangi bir vasıtaya benzemez. Onun vasıtalığı sadece anlaşmayı temin etmesi bakımındandır. ……. Tabiî bir varlık olan dilin kendisine mahsus bir takım kanunları vardır. Bunlar dil kaideleridir. Dil canlı bir varlıktır. Zaman zaman bir takım değişiklikler, kendi bünyesinden doğan çeşitli sebeplerle bazı gelişmeler gösterir. Bu gelişmeler ve değişmeler ona, uzun tarihi boyunca daima serpilen ve zaman içinde akıp gelen bir manzara verirler. Bu yüzden dilin tarihinde bir takım merhaleler, bir takım gelişme safhaları göze çarpar. Fakat bu değişiklikler ve gelişmeler dil kaidesi çerçevesinde cereyan ederler. Dil, ictimâi bir müessesedir. Fertlerin üstünde, bütün bir cemiyetin malı olan ve bütün bir cemiyeti içine alan kuvvetli bir müessesedir. Cemiyetlerin en büyük dayanağı dildir. Bir cemiyeti ayakta tutan, bir cemiyetin varlığını sağlayan, devam ettiren, bir cemiyette sarsılmaz bir birlik yaratan müessese olarak dilin oynadığı rol çok büyüktür. Bu bakımdan dil, milleti teşkil eden unsurların başında gelir. Dil, bir milletin en büyük müessesesidir. Bu içtimâi ve millî müessesenin malzemesi seslerdir, yapısı seslerden örülmüştür. O halde dil seslerden yapılmış bir bina, seslerden kurulmuş bir yapı, büyük bir sesler sistemi, seslerden örülmüş içtimâi bir müessesedir.”5 Hüseyin Küçükkalay ise dili şu şekilde tarif eder: “Bizce dil, bütünü değilse de bir kısmı Allah (c.c) tarafından Hz. Âdem’e vahiy ve ilham yoluyla öğretilen ve. 5. Muharrem Ergin, Türk Dil Bilgisi, İstanbul, 1962, s. 4-5.. 2.

(11) daha sonra zamanla şartlar müsait olduğu nispette gelişip büyüyerek insanların anlaşmalarına vesile olan, belli başlı bir hayata sahip sesler mecmuâsıdır.”6 2. Arap Dilinin Tarihçesi Arapça’nın ortaya çıkışı ve ilk devresi hakkında kaynaklarımızda çok az bilgi mevcuttur. Bu bilgiler genellikle bazı eski kitâbelere, tarihte Araplarla ilişki kurmuş kavimlerin metin ve yazıtlarında geçen kabile şahıs ve yer adlarına dayanmaktadır. Bugün mevcut en eski Arapça vesika, MÖ 853-626 yılları arasında Asurluların Araplara karşı yaptıkları savaşlara dair Âsur metinlerinde geçen kırk kadar özel isimdir.7 Asırlar boyunca farklı siyâsî ekonomik vb. etkiler sonucunda gelişen Arapça, MS V. yüzyılda Arabistan yarımadasında özellikle Mekke’de daha da gelişmiş ve bugünkü mevcut en eski ürünleri vermiştir. Arapça’nın bir edebiyat dili haline geldiği bu döneme dilciler ‘cahiliye edebiyatı’ adını vermektedirler. Cahiliye edebiyatının en eski metinlerine İslâm’ın doğuşundan yaklaşık 150 yıl öncesinde rastlamak mümkündür.8 Dillerin doğasında var olan zamanla gelişme ve değişmenin bir sonucu olarak Arap dili, İslâmiyet’in doğuşundan itibaren, özellikle Kur’ân ve hadislerin etkisiyle büyük bir gelişme göstermiş ve İslâm’ın yayılmasına paralel olarak bütün İslâm coğrafyasına yayılmıştır. Bu dönem Arapların diğer milletlerle iç içe yaşamaya başladığı bir dönem olup aynı zamanda diğer milletlerin etkisiyle Arap dilinde bazı bozulmaların ortaya çıktığı bir dönemdir. İslâmî fetihlerin sonuçlarıyla ilgili bir başka mesele, Arap dilinin diğer milletlerin diline etki ettiği gibi diğer milletlerin dilinin de Arap diline etki etmesidir. Bu durum Arap dilinde mevcut olan yabancı kelimelerden rahatlıkla anlaşılabilir. Arap dili ilk önce İran’ın fethiyle birlikte Farsça ile karşılaşmıştır. Özellikle Basra ve Kûfe’de bulunan Fârisîler Arapça’nın yanında, ana dilleri olan Farsça’yı 6. Küçükkalay, age. s. 11. Nihat M. Çetin, “Arab, dil”, DİA, İst. 1991, III, 283. 8 a.y.. 7. 3.

(12) da kullanıyorlardı. Dolayısıyla Arap diline en fazla etki eden dillerin başında Farsça gelmektedir. Yukarıdaki durumun benzeri Mısır’da da görülmüş ancak Mısır’da kullanılan Kıptî dilinin Arapça üzerinde önemli bir etkisi olmamıştır. Nitekim Mısır’da İslâm’ın yayılmasından sonra Arap dili halk arasında yaygınlaşmıştır. Hicrî birinci asrın sonlarına doğru Mısır’da Arap dili resmî dil ilan edilmiş ve hicrî ikinci asırda Arap dili Mısır bölgesinde hâkimiyetini sağlamıştır.9 Yukarıda naklettiğimiz bilgilerden anlaşıldığı gibi, Arap dili Emevîler dönemini diğer dillerle mücadele ederek geçirmekle beraber aynı zamanda nahiv ilminin temellerinin atıldığı bir dönemdir. Abbasilerin kurulmasıyla (132/750) Arap dili yepyeni bir döneme girmiştir. Emevîler döneminde başlayan dil çalışmaları Abbasiler döneminde daha da artmıştır. Önceden genelde sahra üslûbunu kullanan Araplar, ekonomik ve sosyal hayatın değişmesiyle, Abbasiler döneminde yepyeni bir şehir üslûbu kullanmaya başlamışlardır. Bu dönemde dil çalışmaları bir hayli artmış ve nahiv ilmi çerçevesinde yapılan tartışmalar yeni ekollerin doğmasına sebep olmuştur. Bu ekollerin başında Basra ve Kûfe dil ekolleri gelmektedir.10 Basra ekolünün en önemli temsilcileri sayılan Sibeveyh, Halil b. Ahmed elFerâhidî (175/791), el-Ahfeş el-Evsat (215/830), Ebû Amr b. Âlâ (154/770) ve Kûfe ekolünün en önemli temsilcileri olan Kisâî (189/804), Ebû Zekeriyya Yahya b. Ziyâd el-Ferrâ (207/822) ve Sâ’leb (291/904) gibi âlimler hep bu dönemde yaşamışlardır. Basralıların bedevî Araplara daha yakın olması ve dil konusunda herhangi bir problemleri olduğu zaman bedevîlere müracaat etmeleri sonucunda Basra ekolü Kûfe ekolüne nazaran daha sıhhatli bir durumdadır. Abbasi devletinin en parlak dönemlerinden biri olan Hârun Reşit dönemi, aynı zamanda Arap dilinin de parlak dönemlerinden biridir. İlim adamlarına ve şairlere büyük bir değer veren halife luğat ve nahiv âlimlerine gereken hürmeti göstermiş ve o dönemin dil. 9. Küçükkalay, age. s. 87. Muhammed Abdülaziz en-Neccâr, Dıyâu’s-Sâlik Evdahu’l-Mesâlik, Mısır, 1401/1981, s. 16-17.. 10. 4.

(13) âlimleriyle sohbet yapmak için ayrıca bir zaman tayin etmiştir.11 Bu dönemde dille ilgili araştırmalar iyice artmış ve bu dönem bir çeşit araştırmalar dönemi olmuştur. Selçuklular döneminde hükümdarların ilim ve sanat adamlarına verdikleri destek sayesinde Arap dili bu dönemde daha da gelişmiştir. Selçuklulardan sonra Anadolu’da kurulan Osmanlı devletinde Arapça bir ilim dili olarak kabul edilmiş ve bu dönemde birçok âlim eserlerini Arapça olarak telif etmişlerdir. Birçok meziyete sahip olan Arap dili Tarih boyunca birçok merhaleden geçmiştir. Günümüzde hâlâ en önemli dünya dilleri arasındadır. Çünkü o en son din olan İslâmiyet’in kendisiyle tebliğ edildiği ve kıyamete kadar bâki kalacak olan Kur’ân-ı Kerim’in dilidir. Burada Arap dili ile ilgili bazı özet bilgiler verdikten sonra, konumuzla yakından ilgisi olan ve Arap dilinde önemli bir mesele olan ‘istişhâd’ kavramı ile ilgili bazı bilgiler vermeyi zarurî görüyoruz. 3. Arap-İslâm Âleminde Dil Çalışmaları Arap-İslâm âleminde filolojik anlamda dil çalışmalarına girmeden önce konuyla ilgili kısaca genel bir durum değerlendirmesi yapmayı uygun görüyoruz. Arapların eski tarihleri yazıya geçmemiş olduğundan Arap diliyle ilgili bilgilerimiz câhiliye12 devrinin sonlarından itibaren başlar. Hakiki mânâda Arap diliyle ilgili ilk çalışmalar İslâm’ın gelişinden itibaren başlamıştır. Arapların İslâm sonrası tarihleri hakkında teferruatlı bilgiye sahip olmamıza rağmen, aynı durum İslâm öncesi durum için söz konusu değildir. Bunun sebebi göçebe hayatı yaşayan bu milletin, diğer bazı milletlerde olduğu gibi tarihlerini yazma veya önemli olaylarını nakşetme gibi bir geleneğin olmamasıdır.. 11 12. Corci Zeydan, İslâm Medeniyeti Tarihi, Üçdal Neşriyât, İstanbul, 1978, V, 272. Câhiliye kelimesi, Arapların İslâm’dan önceki dinî, sosyal ve kültürel dönemlerini ifade eden bir kavramdır. Bu isimlendirme Arapların bilgisizliklerini ve cehâletlerini değil; İslâm’ın getirdiği evrensel ahlak ve faziletlerden uzak, ğayr-i medenî ve barbarca bir yaşam sürdürdüklerini ifade eden özel bir terimdir. Mustafa Fayda, “Câhiliye”, DİA, VII, 17.. 5.

(14) Kur’ân İslâm öncesi dönemi ‘câhiliye’13 olarak isimlendirirken, zamanla ‘câhiliye devri’ veya ‘câhiliye edebiyatı’ gibi kavramlar da kullanılmıştır. Arap dili farklı lehçelerden müteşekkil olduğu için câhiliye devrinde kabileler arasında bir dil birliğinden bahsetmek mümkün değildir. Bunun sebebi çoğunluğunun okuryazar bir millet olmamasıydı. Bunun sonucu olarak dil kontrol altına alınamıyor, sadece şairlerin ve hatiplerin ağızlarında şekilleniyordu.14 Dolayısıyla dil, çeşitli şartlarda ve durumlarda değişikliklere mâruz kaldığından, birçok lehçenin ortaya çıkması, gayet tabîi idi. Bu lehçeler Arapların yabancılarla münasebetleri nispetinde farklılık gösterirdi.15 Cahiliye devrinde Araplar, başta ticaret olmak üzere çeşitli sebeplerle komşu ülkelerle kültür alışverişinde bulunuyorlardı. Nitekim Kur’ân-ı Kerîm, bu duruma dikkat çekmiştir.16 Bu kültür alışverişinin en fazla etkili olanı ise Ukaz, Zü’l–Mecâz, Zü’l-Micenne, Devmetü’l-Cendel vb. her sene belirli günlerde kurulan panayırlar idi. Bu panayırlarda şiir müsabakaları yapılır ve o dönemin en büyük şairinin hakemlik ettiği bu müsabakalar, şiirlerin yayılmasını ve yeni şairlerin tanınmasını sağlardı.17 Birçok lehçelerden oluşan Arap dilinin en fasih ve en üstün lehçesi Kureyş lehçesi idi. Nitekim Kur’ân-ı Kerim ağırlıklı olarak Kureyş lehçesi üzere nazil olmuştur. Kur’ân-ı Kerim’in ağırlıklı olarak Kureyş lehçesi ile nazil olması ve Hz. Peygamberin hadislerini bu lehçeyle irad etmesi, câhiliye devrinde şairlerin şiirlerini bu lehçeyle söylemesi, Kureyş lehçesinin Araplar arasında ortak bir haline gelmesinin en büyük sebepleri arasında sayılmaktadır. Başka nedenleri olmakla beraber sözü edilen bu hususların etkisiyle Kureyş lehçesi, aynı zamanda Arap yazı dilini meydana getirmiştir.18. 13. (‫ن‬ َ ُ ِ

(15) ُ ‫ اِّ ًُْ َْ ٍم‬ َ ِ  ُ َ ْ‫ن َوَْ َأ‬ َ ُ#ْ$َ ِ%&'ِِ‫ُْ َ* اْ)َه‬+َ,‫“ ) َأ‬Yoksa onlar (İslâm öncesi) câhiliyenin hükmünü mü arıyorlar? İyi anlayan bir topluma göre, hükümranlığı Allah’tan daha güzel kim vardır?” Mâide, 5/50. 14 es-Suyûtî , el-Müzhir, fî Ulûmi’l-Luğa ve Envâihâ, (Tahkik: Muhammed Abdullah Câde’l-Mevlâ), Dâr-u İhyâi’l-kütübi’l-Arabiyye, Kâhire, Mısır, yt. yok, I, 209-213. 15 Kampffmeyer, “Arabistan, dil”, İA, MEB Yayınları, İstanbul, 1966, I, 514. 16 Kureyş, 106 /1. 17 Nihat M. Çetin, Eski Arap Şiiri, İstanbul Üniv. Yay. 1973, İstanbul, s. 15. 18 M. Reşit Özbalıkçı, Kur’ân ve Hadislerin Arap Dilindeki Rolü, Yeni Akademi Yay. İstanbul, 2006, s. 20. (er-Râfiî, Târihu Âdab, I, 97)’ naklen.. 6.

(16) Arap dili özellikle İslâm’ın doğuşundan itibaren büyük bir gelişme göstermiş ve İslâm âleminin din dili olmuştur. Bu gelişmeye paralel olarak her dilde olduğu gibi Arap dilinde de zamanla bozulmalar görülmüş ve bu bozulmalar Arap dilinde ‘lahn’ tabiriyle ifade edilmiştir. 4. Arap Dilinde Lahn’ın Başlaması ve İlk Dil Çalışmaları Lahn, kelime olarak dil, lehçe, okuyuşta yapılan hata, üstü kapalı konuşmak anlamlarına gelir.19 Lahn ifadesinden kastedilen asıl mânâ ise, kişinin konuşmasında veya okuyuşunda hata ederek hareke yanlışlığı yapması veya başkalarının anlayamayacağı sözler sarfetmesidir.20 Araplar dillerini korumaya büyük bir önem vermişler, bu nedenle şairlere belki de hiçbir toplumda gösterilmeyen itibarı göstermişlerdir. Hatta çocuklarının günlük konuşmalarında bile îrâba uygun konuşmalarını istemeleri,21 bunun en açık örneğidir. Bu yüzden İslâm öncesi câhiliye edebiyatında, lahnın hiç kullanılmamış olması, Arapların lahnı hiç bilmedikleri veya nâdiren meydana geldiğini gösterir. Birçok dil âlimine göre lahn, İslâm’ın doğuşundan sonra özellikle Arapların Arap olmayanlarla beraber yaşamaya başlamasından sonra ortaya çıkmıştır.22 Lahn tabiri, îrab hatası anlamında kısmen Hz. Peygamber (sav) zamanında ortaya çıkmaya başlamış ve İslâm’ın yayılmasına paralel olarak yaygınlaşmıştır. Hz. Peygamber (sav) Arapların en fasîhi olduğundan, kendisinin lahn yapmaktan uzak olduğunu belirtmiş ve şöyle buyurmuştur: “Ben Arapların en fasihiyim. Kureyş kabilesinde doğdum ve Benû Sa’d b. Bekr kabilesinde yetiştim. Benim için lahn nasıl söz konusu olabilir.”23 Nebi (sav) bir defasında huzurunda lahn yapan birisine: (      

(17)    ‫)أ‬ “Kardeşinize doğrusunu gösterin. Çünkü o yanlış yapmıştır.” buyurarak lahnın. 19. İbn Manzûr, Lisânu’l-Arab, Dâr-u Sadr, Beyrut, 1863, III, 252; Muhammed b. Yakub, Fîrûzâbâdî, Kâmus Tercemesi, (Terc: Mütercim Âsım Efendi), Bahriye Matbaası, İstanbul, 1304. IV, 746. 20 Muhammed Tantâvî, Neş’etü’n-Nahvi ve Târihu Eşhuri’n-Nuhât, Dâru’l-Menâr, Mısır, 1412/1991, s. 7. 21 es-Suyûtî, el-Müzhir, I, 210, II, 473. 22 Tantâvî, age. s.7. 23 Suyûtî, Câmiu’s-Sağîr, Kâhire, 1373/1954, I, 107; Özbalıkçı, age. s. 22.. 7.

(18) sıradan bir hata değil mutlaka düzeltilmesi gereken bir hata olduğunu belirtmiştir.24 Hz. Ebubekir (ra): “Cümleden bir şeyler hazfederek okumak bence lahn yaparak okumaktan daha iyidir.”25 diyerek lahnın ne kadar kötü bir şey olduğunu ifade etmiştir. Hz. Ömer (ra) oklarla atış eğitimi yapan bazı kimselere rastlar ve onların hedefe isabet ettiremediklerini görünce, “fena atıyorsunuz” der. Bunun üzerine orada bulunanlardan biri ( /0  ٌ‫

(19) َْم‬ ُ ْ+‫“ ) ﻥ‬biz tâlim yapan bir topluluğuz” cevabını verir. Hz. Ömer (ra) bunun üzerine: “Konuşmanızdaki hatanız bana, kötü ve isabetsiz atışınızdan daha çok tesir etti.” karşılığını verir.26 Yine Hz. Ömer (ra) hilâfeti döneminde Kûfe ve Basra valiliklerinde bulunmuş olan Ebu Musa el-Eşârî’den gelen bir mektupta, îrab hatası gördüğü için çok öfkelenmiş ve Ebu Musa el-Eşârî’den kâtibini cezalandırmasını istemiştir.27 Konuyla ilgili örnekleri çoğaltmak mümkündür. Peygamber (sav) zamanında başlayan ve dört halife zamanında İslâm fetihlerinin artmasıyla birlikte Müslümanlar geniş bir coğrafyaya yayılmış ve Araplar diğer milletlerle beraber yaşamaya başlamışlardı. Bunun tabiî bir sonucu olarak, yeni Müslüman olanların Arapça konuşmaya gayret etmeleri ve konuşurken yaptıkları hatalar iyice yaygınlaşmış ve bu durum zamanla Arapları da etkilemiş ve bu hataların artmasıyla birlikte Arap dili bozulmaya yüz tutmuştu. İşte bu bozulmaların önüne geçebilmek için bazı dil kaidelerinin ortaya konması zarureti doğmuş ve böylece Arap dili ile ilgili ilk çalışmalar başlamış oldu. Hz. Peygamber (sav)’in yaptığı gibi, Asr-ı Saâdette konuşmasında hata yapan bir kişinin hatası düzeltilir ve doğrusu kendisine öğretilirdi. Arap dilinde nahiv ilminin ilk temellerinin ne zaman ve kim tarafından atıldığı konusunda dilciler arasında görüş farklılıkları olmakla birlikte, rivayetlerin birçoğu ilk nahiv çalışmasının Ebu’l-Esved ed-Duelî (69/688) tarafından yapıldığı 24. Tantâvî, age. s. 7; İbn Cinnî, el-Hasâis, II, 8. (Hz. Peygamber (sav) burada özellikle sapıtmak, yoldan çıkmak anlamına gelen (  ) fiilini kullanarak yapılan hatanın büyüklüğüne dikkat çekmektedir.) 25 Tantâvi, age. s. 8. 26 Burada َ /0 kelimesi ‫ن‬ َ ّ/0 olacak iken َ /0 şeklinde yanlış kullanılmıştır. es-Suyûtî, elCâmiu’s-Sağîr, II, 23; Küçükkalay, age. s. 143. 27 İbn Cinnî, age. II, 8.. 8.

(20) konusunda birleşir. Ebu’l-Esved’in nahiv çalışması ile ilgili en yaygın rivayetlerden birine göre, Hz. Ali (ra) Ebu’l-Esved’e içerisinde nahivle ilgili bazı bilgiler bulunan bir mukaddime verir. Daha sonra Ebu’l-Esved nahvin bazı kısımlarını yazar ve Hz. Ali’ye arzeder. Hz Ali (ra): (َ‫َْت‬+‫ْ ﻥ‬2َ

(21) ‫ى‬4‫ ُ ا‬+ ‫ا ا‬4‫)َ أْ َ ه‬ “Tuttuğun bu yol ne güzeldir!” diyerek ondan aynı metodu takip ederek Arap dilinin ilk nahiv kitabını yazmasını ister.28 Dolayısıyla nahiv ilminin kurucusu olarak bazı âlimler Hz. Ali’yi kabul ederken, bazıları Ebu’l-Esved ed-Düeli’yi kabul eder.29 İlk zamanlarda daha ziyâde Kur’ân ilimleri ile yoğunlaşan bu çalışmalar daha sonra giderek yaygınlaşmıştır. Çünkü nahiv ilminin doğmasına sebep olan olayların en önemlilerinden birisi de bazı kimselerin Kur’ân okurken yaptıkları hatalardır. Bununla ilgili örneklerden biri şudur: Hz. Ömer (ra)’ın hilâfeti esnasında bir bedevi gelerek kendisine Kur’ân’dan bir şeyler okutulmasını ister. Bu isteği üzerine ona Tevbe sûresini okutan bir kişi, ُُُ‫ِ'َ َو َرﺱ‬7ِ 9ُ‫ئٌ ِ ا‬7ِ َ‫ ﺏ‬5 َ ‫ن ا‬ & ‫( أ‬Kesin olarak Allah müşriklerden uzaktır ve Rasûlü de uzaktır.)30 âyetini hatalı olarak ( ُِِ‫ ) َو َرﺱ‬şeklinde lâmın kesresiyle okur.31 Bunu duyan bedevî : “Hiç Allah, Rasûlü’nden uzak olur mu? Eğer Allah, Rasûlü’nden uzaksa ben daha da uzağım” der. Durum Hz. Ömer’e intikal edince doğrusu kendisine öğretilerek yatıştırılır.32 Bu misâlden anlaşılacağı gibi, Hz. Ömer (ra) zamanında bile Kur’ân-ı Kerim’in kırâatında hatalı okuyuşlara rastlamak mümkündür. Örneklerden anlaşıldığı gibi Hz. Ali (ra) zamanında temeli atılan Arap dilinin Emevîler döneminin sonuna doğru,33 gerçek anlamda sistemli bir şekilde dil çalışmalarına başlandığı söylenebilir.. 28. Çetin, “Arap, dil”, DİA, III, 296. Ahmed b. Mustafa, Miftahu’s-Saâde, ve Mısbâhu’s-Siyâde fî Mevdûâti’l-Ulûm, (Yayına hazırlayan: Ahmed Taşköprüzâde), Dâru’l-Kütüb el-Ilmiyye, 1985, Beyrut, I, 142; Tantâvi, age. s. 9. 30 Tevbe, 9/3. 31 Burada lam harfinin kesra ile okunması durumunda –haşa- ‘Allah müşriklerden ve Rasûlünden uzaktır’ şeklinde, âyeti kerimenin tam tersi bir anlam ortaya çıkmaktadır. 32 İbn Cinnî, el-Hasâis, II, s. 8; Özbalıkçı, age. s. 31. 33 Emevîler’in sonu, 132/750. 29. 9.

(22) Ebu’l-Esved ile başlayan dil çalışmaları, onun öğrencileri tarafından Basra’da devam ettirilmiştir. Bu itibarla Basra Arap gramerinin doğuş yeri sayılır.34 Büyük dil âlimlerinden biri olan Sibeveyh,35 (180/796) kendi zamanına kadar yapılan dil çalışmalarını ‘el-Kitab’ adlı meşhur eserinde toplamıştır. Sibeveyh’ten sonraki çalışmalar genelde onun eserinin etrafında dönüp dolaşmıştır. Günümüze kadar ulaşan ve varlığını devam ettiren ilk büyük sarf ve nahiv kitabı Sibeveyh’in ‘el-Kitab’ adlı eseri olmuştur.36 Özetle denilebilir ki, Ebu’l-Esved’ten sonra onun talebeleri tarafından devam ettirilen çalışmalar, Emevîler devrinin sonlarından Abbasîler’in ilk dönemlerine kadar kuruluş aşamasını oluşturuyordu. Sibeveyh’in ‘el-Kitab’ adlı eseri ile bir dönem geride kalmış ve böylece önceleri daha çok Kur’ân ve luğat çalışmaları ile birlikte yürütülen nahiv ilmi, bağımsız bir ilim haline gelmiştir. Bu süre zarfında nahiv ilminde ekolleri oluşmaya başlamış, Kûfe ve Basra ekollerinden sonra Mısır ve Endülüs ekollerinin de ortaya çıkmasıyla nahiv ilmi İslâm dünyasında geniş bir alana yayılmıştır.37 5. Kur’ân ve Hadislerin Arap Diline Etkisi İslam dininin mukaddes kitabı olan Kur’ân-ı Kerim’in çeşitli sahalarda olduğu gibi Arap dili üzerindeki etkisi de çok büyüktür. Fasih bir Arapça ile nazil olan Kur’ân-ı Kerim, edebî mükemmelliğini kabul ettirmiş ve yüksek belâğâtı karşısında dost ve düşman herkesi hayrete düşürmüş; onun icâzı karşısında bütün insanlık âciz kalmıştır.38. 34. Kenan Demirayak, Sâdi Çöğenli, Arap Edebiyatında Kaynaklar, Atatürk Üniv. Fen-Edebiyat Fak. Yayınları, Erzurum, 1995, s. 174. 35 Sibeveyh: Arap dilinin ve Basra dil ekolünün en önemli temsilcilerinden biridir. Asıl ismi Ebû Bişr Amr b. Osman b. Kanber’dir. Aslen İran’lıdır. En önemli eseri olan ‘el-Kitâb’, sarf ve nahiv alanında orijinallik ve şöhret bakımından günümüze ulaşan eserlerin en mükemmelidir. İbnu’l-Imâd,el-Hanbelî, Şezerâtü’z-Zeheb fi Ahbâri Men Zeheb, Dâru’l-Fikr, 1399/1979, I, 252-255; Hayrettin Ziriklî, el-Âlâm, yy. yok, 1969, V, 252. Demirayak, Çöğenli, age. s. 177; Taşköprüzâde, Miftâhu’s-Saade, s. 146-147. 36 Çetin, ‘Nahiv’, İA, MEB Yay. İst. 1966, IX, 35-37; a.m. ‘Sibeveyh’, İA, X, 281. 37 Özbalıkçı, age. s. 40-41. 38 İsrâ, 17/88; Ayrıca bkz. İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usûlü, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara, 1998, s. 162.. 10.

(23) Kur’ân-ı Kerim daha Hz. Peygamber (sav) zamanında vahiy kâtipleri tarafından yazıyla tespit edilmiş ve çok geçmeden kitap haline getirilmiştir. Gerek kısmen veya tamamen Müslümanlar tarafından ezberlenerek, gerekse mushaf halinde hızlı bir şekilde yayılan Kur’ân-ı Kerim, fasîh ve edebî Arapça’nın en mükemmel bir şaheseridir.39 Arap dilinin bütün hususiyetlerini taşıyan Kur’ân-ı Kerim, aynı zamanda Arap dili ve edebiyatı ile ilgili çalışmaların da kaynağı olmuştur. Kur’ân-ı Kerim’in Arap dili üzerindeki etkilerini kısaca şu şekilde özetlemek mümkündür: a. Arap dilinde lehçeler arasında birlik meydana getirmesi: Bu husus Kur’ân-ı Kerim’in Arap dili üzerindeki en büyük tesiridir. Daha cahiliye döneminde kısmen başlayan dilde birlik gayretleri, Kur’ân-ı Kerim’in nazil olmasıyla hiçbir itiraza mahal bırakmayacak şekilde sonuçlanmış ve bütün Müslümanlar genelde Kureyş lehçesini kullanmaya başlamışlardır.40 b. Arap dilini bozulmaktan koruması: Kur’ân-ı Kerim’in bizzat Allah (cc) tarafından kıyamete kadar ilk nazil olduğu şekliyle korunacak olması, Arap dilinin hemen hemen her dilde zamanla meydana gelen bozulmalardan korunmasını sağlamıştır. Dolayısıyla Arap dili günümüze kadar aynı şekilde devam eden canlı ve edebî özelliğini Kur’ân-ı Kerim’e borçludur.41 c. Kur’ân’ın Arap diline yeni kelime ve deyimler kazandırması: Kur’ân, bazı kelime ve deyimleri ilk defa kullanarak bazı kelimelere de yeni anlamlar yükleyerek Arap dilinde büyük bir dil zenginliği sağlamıştır. Kur’ân’da bununla ilgili birçok örnek vardır. Örneğin. (‫ )ا>=ة‬ve (‫ )ا@آة‬kelimeleri bunlardan. bazılarıdır. Önceden ‘salât’ dua, ‘zekât’ ise temizleme manasına gelirken Kur’ân bunlara namaz ve zekat anlamlarını yüklemiştir. Aynı şekilde. 42. ( ْ*A ِ2 ‫ أ‬Bِ, َCُِ‫) ﺱ‬. tâbiri ‘pişman olmak’ anlamında ilk defa Kur’ân-ı Kerim’de kullanılmış olup daha önce Arap şiirlerinde böyle bir kullanım hiç bilinmemektedir.43. 39. Çetin, “Arap, dil” DİA, III, 283. Özbalıkçı, age. s. 93; (er-Râfiî, Târihu Âdab, II, 78)’ naklen). 41 Şevki Dayf, Târihu’l-Edebi’l-Arabî, el-Asru’l-İslâm, Dâru’l-Meârif, Kâhire, 1976. s. 30. 42 Âraf, 7/149. 43 es-Suyûtî, el-Müzhir, II, 235. 40. 11.

(24) d. Arap dilinin yayılmasındaki etkisi: Kur’ân’dan önce Arap yarımadasında kullanılan Arap dili, Kur’ân’ın nazil olmasından sonra doğudan batıya dünyanın her tarafına yayılmıştır.44 e. Arap edebiyatında yeni ilim dallarının doğmasını sağlaması: Kur’ân-ı Kerim üzerine yapılan çalışmalar sonucu Arap edebiyatında daha önceden bulunmayan meânî, bedî, beyân, kırâat, tefsir vb. gibi yeni ilim dalları ortaya çıkmıştır.45 f. Şiirden ziyade nesre önem vermesi: Cahiliye döneminde edebiyat ürünleri arasında şiir daima ön planda tutulmuş ve nesre şiir kadar önem verilmemiştir. Kur’ân’ın indirilmesinden itibaren şiir eski rağbetini kaybetmiş, onun yerine nesir toplumda daha fazla itibar görmüştür.46 Hadislerin Arap dili üzerindeki etkisine gelince; Kur’ân-ı Kerim’in Arap dili üzerindeki etkisinin benzerleri aynı şekilde hadis-i şerifler için de geçerlidir. Bunların yanında hadis-i şeriflerin güvenilir râviler tarafından muhafaza edilip zamanla kitap haline getirilmeleri ve bu kitapların günümüze kadar ulaşması, Arap dili için zengin birer kaynak olmuştur. Kur’ân-ı Kerim’de olduğu gibi Hz. peygamberimiz (sav) de bazen Arap dilinde hiç kullanılmayan bazı kelimeleri ve deyimleri ilk defa kullanmış, bazen de kelimelere yeni anlamlar kazandırmıştır. Bununla ilgili hadis kitaplarımızda belli ölçüde örnekler bulmak mümkündür. Örneğin (ِِFْ‫ َاﻥ‬E َ ْ0َ ‫ت‬ َ َ )47 tabirini ‘eceliyle ölen bir kimse’ anlamında ilk defa Hz. Peygamber (sav) kullanmıştır.48 Yine aynı şekilde hadisle ilgili yeni ilim dallarının ortaya çıkması, hadisin Arap diline en büyük katkılarından biridir. Bu çalışmamızda ele alacağımız konulardan olan hadislerin Arap dilinde delil olarak kullanılması –yani hadisle istişhad- Arap dili için önemli bir özelliktir.. 44. Özbalıkçı, age. s. 95. Özbalıkçı, age. s. 97. 46 Clément Huart, Arap ve İslâm Edebiyatı Tarihi, (Çev: Cemal Sezgin), Tisa Matbaâsı, Ankara, yt yok. s. 39. 47 Hadis için bkz. Müslim, Îmân, 48; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 4, 36. 48 Diğer örnekler için bkz. Küçükkalay, age. s. 165-166. 45. 12.

(25) B. İSTİŞHÂD KAVRAMI VE PROBLEMLERİ 1. İstişhâdın Sözlük Anlamı ‘el-İstişhâd’ (‫َ ُد‬Aْ9ِ0ْ‫ﺱ‬G ِ ‫ )ا‬kelimesi (َ‫د‬A‫ )ﺵ‬kökünden türemiş, istif’âl babında bir masdar olup ‘bulunmak, hazır olmak, mevcut olmak, şahit, tanık olmak, görmek’ mânâlarına gelir. Bu fiil (JK) harf-i cerriyle kullanıldığı zaman birisin aleyhine, (‫ )ل‬harfi ceriyle kullanıldığı zaman birisinin lehine şahit olmak, tanıklık etmek mânâlarına gelir.49 (‫د‬A90‫ )اﺱ‬mastarının fiili olan (2َ َA90ْ‫ )ِاﺱ‬fiili, harf-i cersiz kullanıldığı zaman birisinin şahitliğini istemek, (‫ ) ب‬harf-i ceriyle kullanıldığı zaman ‘şahit tutmak, şahit göstermek veya şahitlik hususunda birisinin yardımını istemek’ mânâlarına gelir. Aynı babdan türemiş olan ‘eş-şehâde’ (‫ََد ُة‬Aّ9‫ )ا‬kelimesi ise ‘şahitlik, tanıklık, bir şeyin ayrıntısına vâkıf olmak, kesin olarak bilmek, gördüğü gibi haber vermek’ anlamlarını ifade eder. İstişhâd ile çok yakın anlamlı olan ve konumuzla yakından ilgisi bulunan ‘es-şahid’ (2ِ‫ّه‬9‫ ) ا‬kelimesinin Arap dilindeki tanımı ise, “bir kâidenin isbatı için Kur’ân’dan ve Arapçasına güvenilen Arapların sözlerinden kendisiyle istişhâd edilen kısımdır.”50 İstişhâd kelimesi ile yakın anlamlı olan ‘el-ihticâc’ ( ‫ج‬ ُ َ)ِ0ْG ِ ‫ )ا‬ve ‘el-istidlâl’ (‫ل‬ ُG َ ْ2ِ0ْ‫ﺱ‬G‫ )ا‬kelimeleri de zaman zaman birbirlerinin yerine kullanılmıştır. 2. İstişhâdın Terim Anlamı İstişhâd kavramı birkaç şekilde tanımlanmış olup bu tanımlar birbirine çok yakındır. Bu tanımlamalardan bazıları şunlardır: İmam es-Suyûtî’ye göre istişhâd, Arapça’da bir kelime veya cümlenin kullanılışını, bir kâidenin doğruluğunu, hafızası sağlam, konuşması fasîh olan bir Araptan, sahih senedle gelen naklî bir delille ispat etmektir.51. 49. İbn Manzûr, Lisânu’l Arab, III, 238. Nusrettin Bolelli, “Nahivde Hadisle İstişhâd Meselesi”, MÜİFD, sayı, 5-6, , İstanbul, 1987-88, s. 165. 51 es-Suyûtî,el-İktirâh fi Ilmi Usûli’n-Nahv, (Tahk. Ahmed Subhî Furat), İstanbul Üniv. Edebiyat Fak. Yayınları, İstanbul, 1395/1975, s. 26.. 50. 13.

(26) Başka bir tanıma göre istişhâd, bir kelimenin veya bir ifadenin lafız, anlam ve kullanım doğruluğunu kanıtlamak amacıyla, doğruluğu kesin olan nazım ve nesirden örnek vermek anlamında kullanılır.52 İstişhâd, edebî bir fikrin sağlamlığını ispatlamak için, değerli eserlerden örnek gösterme, bir hususu ispatlamak için âyet, hadis, şiir veya atasözü ile delil getirmek, şahit tutmaktır.53 Tanımlarda açıkça görüldüğü gibi bazı lafızları farklı olsa da hepsinin kastettikleri mânâ aynıdır. Tanımların hepsinin üzerinde birleştikleri hususa göre istişhâd, dilde kullanılan bir ifadenin doğruluğunu, güvenilir naklî bir delille ispat etmektir. 3. İstişhâdın Nahiv İlmindeki Yeri Her ilim dalının kendine göre delilleri ve kaynakları vardır. Herhangi bir delile dayanmadan veya araştırma yapmadan hangi bilim dalı olursa olsun, tatmin edici bir sonuca ulaşamaz. Özellikle sosyal bilimlerde deliller bazen aklî olur, bazen de naklî. Sosyal bir bilim olan Arap dilinde deliller konusu, istişhâd kavramı çerçevesinde ele alınır. İstişhâd ise aklî ilimlerden ziyâde naklîdir. Arap dilinde naklî delillerden uzak kalmak mümkün olmadığı için istişhâdın terk edilmesi de mümkün değildir. Arap dilinde ilk defa ne zaman ve kim tarafından ve hangi konuda istişhâd edildiğini tespit etmek biraz zordur. Bununla beraber kaynaklarımızda ilk istişhâdın Kur’ân-ı Kerim’in garip kelimelerini tefsir etmek maksadıyla başladığı görülmektedir.54 İstişhâd, hicrî birinci asırda telif edilen eserlerde yer alsa bile, bu eserler içerisinde günümüze kadar ulaşanların yok denecek kadar az olması, konunun tespitini daha da zorlaştırmaktadır. Hicrî ikinci asrın sonlarından itibaren günümüze kadar ulaşan Meâni’l-Kur’ân, edebiyat ve tabakât türünden çeşitli. 52. İsmail Durmuş, ‘İstişhâd’, DİA, XXIII, 396. Nusreddin Bolelli, Nahiv Sarf ve Terimleri, Yasin Yayınevi, 2006, İstanbul, s. 286. 54 M. Reşit Özbalıkçı, “Arap Dilinde İlk İstişhâd” , DEÜİFD, İzmir, 1989, sayı, 5, s. 370-371.. 53. 14.

(27) eserlerde, bu konuya ilişkin rivâyetler yer almaktadır. Özellikle Kur’ân’ın anlaşılmasında güçlük çekilen garip kelimelerini, Arap şiir ve nesrinden şahitler getirilmesiyle başlayan istişhâdın ilk ortaya çıkışı, daha sonraki dönemlerde kaleme alınmış olan eserlerden anlaşılmaktadır.55 Arap dilinde istişhâd meselesi, nahiv ilminin konusuna girer. Zîra nahiv usûlü, delil olma bakımından nahvin genel delillerinden, bunlarla istişhâdın keyfiyetinden ve istişhâd edenin keyfiyetinden bahseden bir ilimdir.56 Nahiv ilminin yanı sıra aynı zamanda bir edebiyat terimi olan istişhâdın Türk Edebiyatındaki tanımı şöyledir: “Bir sözün ardından onu pekiştiren ve doğruluğunu kanıtlayan atasözü, vecîze ve temsil niteliğinde bir söz zikretme anlamında, edebî bir sanattır.”57 Türk edebiyatında istişhâttan ziyâde, onunla yakın anlamlı olan ‘irsâl-i mesel’ veya ‘iktibas’ tercih edilmiş, bu sebeple Türk Dili ve Edebiyatı’nda istişhâd fazla yer almamıştır.58 Nahvin delillerine kısaca göz atarsak, İbn Cinnî’ye göre nahvin delilleri ‘semâ, icmâ ve kıyas’ tır.59 es-Suyûtî ise, el-İktirâh. aslı eserinde nahvin delillerini müstakil birer. bölüm halinde ele almıştır. Ona göre nahvin delilleri ‘semâ, icmâ, kıyas ve istishab’ tır.60 Nahvin delilleri arasında en önemlisi semâ delilidir. Zirâ dille ilgili bir kural koymak için mutlaka semâ deliline ihtiyaç vardır. Diğer delillerin de bir şekilde semâ deliline ihtiyaç duymaları zarûridir. Semâ delilinin en önemli unsurları, Kur’ân-ı Kerim, Peygamberimiz (sav)’in hadis-i şerifleri ve Arapçalarına güvenilen fasîh Arapların nazım, nesir ve vezîce türünden sözleridir. 55. Ayrıntılı bilgi için M. Reşit Özbalıkçı’nın “Arap Dilinde İlk İstişhâd” adlı makalesine bakılabilir. s. 369383. 56 es-Suyûtî, el-İktirâh, s. 5, ae. mukd. s. 11. 57 Mustafa Uzun, ‘İstişhâd, Türk Edebiyatı”, DİA, İst. 2001, XXIII, 398. 58 ay. 59 Özbalıkçı, age. s. 44. 60 es-Suyûtî, age. s. 57.. 15.

(28) Nahvin delillerinden ikincisi olan icmâ ise, Basra ve Kûfe nahiv ekollerinin bir meselede fikir birliğine varmasıdır.61 Bu icmânın geçerli olabilmesi için mutlaka naklî bir delile istinad etmesi gerekir. Aksi halde icmâ delil olarak kabul edilmez. 62 Nahvin delilerinden üçüncüsü olan kıyas ise ‘nakledilmemiş olanın nakledilene kıyas edilmesidir.’ Kıyas, nahiv ilmi için önemli bir husustur. Hatta nahiv ilmini, ‘Arapların sözlerinin istikrâından63 çıkan kıyas ilmidir’ diye tarif etmişlerdir.64 Arap dilinde kıyası inkar eden nahvi inkar etmiş olur. Nitekim İbnü’l-Enbârî (577/1180) kıyas hususunda şöyle demektedir: “Nahivde kıyas inkar edilemez, zirâ nahvin tamamı kıyasla kurulmuştur.”65 es-Suyûtî’nin nahvin delilleri arasında saydığı ‘istishâb’ ise, başka bir delil bulunmadığı müddetçe kelimeyi (veya bir ifadeyi) bulunduğu şekilde bırakıp kullanmaktır.66 Yukarıdaki açıklamalardan nahvin delilleri arasında sayılan, özellikle icmâ ve kıyasın mutlaka naklî bir delile dayanması gerektiği açıktır. Dolayısıyla istişhâd kavramı çerçevesinde ele alınan naklî delillerin de, Arap dilinin esasını oluşturması sebebiyle, istişhâdın Arap dilinde önemli bir yere sahip olduğunu söylemek mümkündür. 4. Kur’ân ve Kırâatlarıyle İstişhâd Hiç şüphesiz Kur’ân’-ı Kerim nahvin delillerinden en önemlisi olup istişhâtta ilk sırayı almaktadır. Çünkü o daha dil kurallarının tespitine başlanmadan önce Arapların yadırgamadıkları, dost veya düşman herkesin hayran olduğu bir üslupla gelmiştir.67 Nazil olduğu şekilden hiçbir değişiklik olmadan günümüze kadar gelmiş ve kıyamete kadar da aynı şekilde kalacaktır. Çünkü o Allah (cc)’ün koruması altındadır. 61. es-Suyûtî, el-İktirâh, s. 50. İbn Cinnî, el-Hasâis, I, 48. 63 İstikrâ: Derinlemesine inceleme, tetkik, tüme varım metodu. 64 es-Suyûtî, age. s. 56, ae. mukd. s. 24. 65 Özbalıkçı, age. s. 65. 66 es-Suyûtî, age. mukd. s. 27. 67 Cerrahoğlu, age. s. 34. 62. 16.

(29) Kur’ân-ı Kerim’in Allah kelâmı olması, nassında şüphe olmaması ve mütevâtir olarak nakledilmesi vb. nedenlerle, Kur’ân’-ı Kerim ve kıraâtları dil ilimlerinde istişhâd açısından en sahih kaynaktır.68 Kur’ân-ı Kerim lafzıyla muhkem olduğundan, Hz. Peygamber (sav)’in hadisleri ve Arap şiiriyle ilgili ortaya çıkan bazı ihtilaflar Kur’ân-ı Kerim için söz konusu değildir. Bu nedenle hadis-i şerifler ve Arap şiiri delil olma bakımından hiçbir zaman Kur’ân seviyesine erişememişlerdir. Dil âlimlerinin tamamı nahiv ilminde Kur’ân’-ı Kerim’in sahih kıraâtlarıyla istişhâd edilebileceği hususunda ittifak etmişlerdir. Bu konuda hiçbir ihtilaf yoktur.69 Hatta bu durum dilciler tarafından o kadar kabul görmüştür ki, müellifler bu konuyu ele alma ihtiyacı bile hissetmemişlerdir. Hadislerle istişhâd edilip edilmeyeceği konusunda bir hayli eser veya makâle kaleme alınırken, aynı şey Kur’ân için söz konusu değildir. Kur’ân-ı Kerîm’in sahîh kıraâtlarıyla istişhâd hususunda en önemli husus, sahih kırâatlar sahabenin ve tâbiî’nin kurrâsından rivâyet edilmiştir. Bunlar mümkün mertebe hadisi şerifleri Hz. Peygamber (sav)’den duyulduğu gibi rivâyet etme konusunda çok hassas davranmışlardır. Bu nedenle onların rivâyet ettikleri şeyler bir yana, hepsi normal konuşmalarındaki sözleriyle bile istişhâd edilmesi caiz olan kimselerdir.70 Burada sahih kırâatlarla ilgili şu hususu belirtmekte fayda vardır. Bir kırâatın sahih olabilmesi için, kırâat imamlarının üzerinde ittifak ettiği şu özelliklere sahip olması gerekir: a) Hz. Osman zamanında çoğaltılan ve bazı bölgelere gönderilen mushaflardan birine uyması. b) Arapçanın herhangi bir vechine uygun düşmesi. c) Sahih bir senetle Rasulullah (sav)’e ulaşmış olması.. 68. Muhammed Abdullah Utuvvâd, “Menziletü’l-İstişhâd bi’l-Kur’âni’l-Kerim Beyne Masâdiri’lİstişhâdi’n-Nahviyye”, et-Turâsi’l-Arabî, sayı, 99-100, 1426/2005, Dımaşk, Suriye, s. 313. 69 A. Sâlim Mekrem, “Menhecü İbn Mâlik fi’d-Dirâsâti’n-Nahviyye”, Mecelletu’l-Âdâb-ı ve’t-Terbiyye, Câmiâtu’l-Kuveyt, sayı, 3-4, Kuveyt, 1973, s. 236; Özbalıkçı, age. s. 68. 70 es-Suyûtî, el-Müzhir, I, 213; Özbalıkçı, age. s. 66.. 17.

(30) Bu şartlardan hepsini taşıyan kırâatlar, mütevâtir kırâat sayılır. Bu şartlardan birini, taşımayan kırâatlar ise şazz kırâat kısmına girer.71 Burada önemli bir hususa dikkat çekmek gerekir. Şâzz kırâatlar nahivde delil olsalar bile, onlarla ibadetlerde kırâat etmek câiz değildir. Kur’ân ve kırâatlarıyla istişhâd edilmesi konusunda bazı âlimlerin görüşleri şöyledir: Abdülkadir el-Bağdâdî, (993/1682) ‘Hızânetü’l-Edeb’ adlı eserinde şöyle der: “Allah kelamı sözlerin en fasîhi ve en beliğidir. Dolayısıyla onun mütevâtir veya şâzz olan kırâatlarıyla istişhâd edilir.”72 İmam es-Suyûtî, bu konuda şöyle der: Kur’ân-ı Kerim’in mütevatir, âhad veya şâzz kırâatları, nahiv ilminde istişhâda elverişlidir. Âlimler Arap dilinde kıyasa ters düşmedikçe, şazz kırâatlarla bile istişhâdın caiz olması hususunda ittifak etmişlerdir.73 İbn Cinnî’nin konuyla ilgili görüşü Bağdadî ve es-Suyûtî’nin görüşleriyle aynı doğrultudadır.74 Büyük dil ve kırâat âlimlerinden biri ve çalışmamızın asıl konusu olan İbn Mâlik, sahih kırâatların yanında şazz kırâatlarla da istişhâd edilebileceği görüşündedir. Kendisi çalışma konumuzu teşkil eden ‘Şevâhidu’t-Tavdîh ve’tTashîh li Müşkilâti’l Câmiı’s-Sahîh’ adlı eserinde şâzz kırâatlardan şahitler getirmiştir.75 Konuyu özetlersek, Kur’ân- Kerim Arap dilinde mevcut bütün üslup ve tarzları ihtiva etmesi, nakil, yazı ve telaffuz açısından mütevâtir olması ve Arap dilinin en üstün şeklini muhafaza etmesi76 sebebiyle, bütün dil âlimleri tarafından istişhâda birinci derecede layık görülmüştür.. 71. Özbalıkçı, age. s. 104, dipnotta gösterdiği yerler. Abdülkadir el-Bağdâdî, Hızânetü’l-Edeb, Dâr-u Sadr, Beyrut, yt. yok I, 4. 73 es-Suyûtî, el-İktirâh, s. 20. 74 İbn Cinnî, el-Hasâis, I, 32. 75 İbn Mâlik, Şevâhidu’t-Tavdîh ve’t-Tashîh li Müşkilâti’l Câmiı’s-Sahîh’, (Tahk: Tâhâ Muhsin), Bağdat, 1405/1985, , Mukd. s. 23. Ayrıca İbn Mâlik’in bu konuyla ilgili görüşleri için Tâhâ Muhsin’in “İstişhâdu’n-Nahvî fî Kitâbi Şevâhidi’t-Tavdîh ve’t-Tashîh” adlı makalesine bakılabilir. Mecellletu’lMecmuâ el-Ilmî el-Irakî, XXXV, I, Bağdat, 1984, s. 234-235. (İbn Mâlik’in şâzz kırâatlarla ilgili istişhâd örnekleri, çalışmanın ikinci bölümünde yer alacaktır.) 76 İsmail Durmuş, agm. s, 396. 72. 18.

(31) 5. Hadisle İstişhâd İslâm dininin Kur’ân- Kerim’den sonra ikinci ana kaynağı olan hadis-i şerifler, dini doğrudan ilgilendirmesinden dolayı İslâm âlimleri onlara büyük değer vermişler ve günümüze kadar ulaşmasında büyük gayret sarf etmişlerdir. Muhaddisler bir sözün Hz. Peygamber (sav)’e ait olup olmadığı hususundaki tespitlerinde büyük bir titizlik göstermişler, çok sağlam prensipler ve şartlarla bir sözün Hz. Peygamber (sav)’e ait olup olmadığına karar vermişlerdir. Bunu tespit edebilmek için de cerh ve ta’dil sistemini geliştirmişlerdir. İslâm tarihi boyunca hadis âlimleri ve dilcilerin müşterek çalışmaları olmuş, özellikle hadis âlimleri, Arap dilinde ‘lahn’ olarak ifade edilen dil hatalarına meydan vermemeye çalışmışlar, bunun için de sık sık dil âlimlerine müracaât etmişler, ortaya çıkabilecek bazı hataların düzeltilmesi için büyük bir çaba harcamışlardır. Bu konuyla ilgili olarak, bazı hadis âlimlerinin kendilerine kapalı ya da garip gelen kelime veya ifadeleri, nahiv âlimlerine ve dilcilere sorup öğrendikten. sonra. rivâyette. bulundukları,. bu. hususa. dikkat. ettikleri. anlaşılmaktadır. Örneğin Osman b. Müslim, el-Ahfeş’e (177/794) veya başka nahiv âlimlerine gelir, rivâyet edeceği hadisi sunar, dil ilmi açısından kontrol ettirir ve onların yaptığı tavsiyeye göre düzeltmeler yapardı.77 Bunun sebebi hadisin metninde bir hata varsa bu mutlaka râvilerden kaynaklanmıştır. Çünkü Hz. Peygamber (sav) hata/lahn yapmaktan uzaktır. Muhaddislerin bu ciddi prensip ve usullerle çalışmaları, gerek tefsir ve fıkıh gibi doğrudan dînî ilimlerin alanlarını, gerekse Arap dili ve İslâm tarihi gibi dînî ilimlerle ilgili diğer alanlara etki etmiştir. Arap dili ile ilgili yapılan çalışmalarda dil âlimleri, dil kurallarının tespiti ve bilginin kaynağı konusunda hadis ilmindeki isnad sistemini, talebenin hocasından duyması anlamına gelen semâ metodu için semâ prensiplerini ölçü. 77. Muhittin Uysal, “Hadisin Arap Dil Bilimine Etkisi ve Hadisle İstişhâd Meselesi”, Marife, yıl, 6, sayı, 1, Konya, Bahar, 2006, s. 118.. 19.

(32) almışlardır. Bunların yanında dil âlimleri nahiv kurallarının kıyas ile tespiti hususunda, fıkıh âlimlerinin kıyas metodunu takip etmişlerdir. 78 Kur’ân- Kerim’den sonra Arap dilinin ikinci kaynağı olan hadis-i şerifler beyan ve belâğat açısından da ikinci mertebededir. Çünkü Hz. Peygamber (sav)’in dil ve lehçe bakımından Arapların en fasîhi79 olduğu hususunda dil âlimleri arasında icmâ vardır.80 Lafız olarak Hz. Peygamber (sav)’e ait olduğu tespit edilen hadis-i şerifler incelendiğinde, o sözlerin insanların en fasîh, en doğru ve en güzel konuşanının sözleri olduğu hemen anlaşılır. Arap dilinin gramer yapısıyla meşgul olan nahiv âlimleri, Arap dilinde hadislerle istişhâd edilip edilmemesi konusunda ihtilaf etmişlerdir. Yapılan araştırmalar bu ihtilafın hicrî üçüncü veya dördüncü yüzyılda ortaya çıktığını göstermektedir.81 Bunun yanında nahiv âlimleri hadislerle istişhâd konusunda üç guruba ayrılmışlardır. Hadisle istişhâdı caiz görenler, buna karşı çıkanlar ve ikisi arasında orta bir yol tutanlar. Bu taksimat günümüze kadar yapılan bütün dil çalışmalarında aynı şekilde ele alınmış ve açıklanmıştır. Bu nedenle biz de aynı yolu takip ederek, konuyu bu çerçevede ele almaya çalışacağız. a. Hadisle İstişhâda Karşı Çıkanlar ve Delilleri: Hadisle istişhâdın câiz olmadığı düşüncesini ilk defa İbnu’d-Dâî’ (680/1281) ileri sürmüş, daha sonra da onun talebesi olan Ebû Hayyân (745/1344) bu görüşü daha iddialı bir şekilde savunmuştur.82 Halbuki daha önceden hiçbir nahivci, luğatçı ve edebiyatçının hadisle istişhâda karşı olduğu görülmemiştir.83. 78. Yusuf Sancak, “Hadisin Arap Dili Temel Kaynakları İçinde İstişhâd ve Edebî Yönü Arap Dili ve Edebiyatına Katkıları”, EKEV Dergisi, sayı, 24, Erzurum, 2005, s. 194. 79 el-Bağdâdî, Hızânetü’l-Edeb, I, 4-6. 80 Hz. Peygamber (sav)’in fesâhat ve belâğat özellikleri ve bunlarla ilgili örnekler için bakınız. Taceddin Uzun, Hz. Peygamberin Belâğatı, Konya, 1996. 81 Özbalıkçı, age. s. 204. 82 Uysal, agm. s. 111. 83 Özbalıkçı, age. s. 205.. 20.

(33) Hadisle istişhâda karşı olan âlimler arasında ismi ön plana çıkan Ebu Hayyân, niçin hadisle istişhâda karşı çıktığını şöyle açıklar: “Bu mesele üzerinde fazla durmamın sebebi, meseleye vâkıf olmayan biri çıkıp da, ‘bu nahivcilere de ne oluyor? İçlerinde Müslümanların ve kâfirlerin bulunduğu Arapların sözlerini delil olarak kabul ediyorlar da, Buhârî ve Müslim gibi âdil kişilerin naklettikleri hadisleri kabul etmiyorlar.’ demesin. Kim söylediklerimizi iyice tetkik ederse, nahiv âlimlerinin niçin hadisle istişhâd etmediklerini anlar.”84 Ebu Hayyân, İbn Mâlik’i tenkit ederken, “O, Arap dilinin kâidelerini tespitte, hadislerde rivâyet edilen lafızlarla istidlâli âdet haline getirmiştir. Mütekaddim ve müteahhir âlimlerden, ondan başka bu yolu takip eden görmedim.” diyerek iddialı bir ifade kullanmıştır.85 Hadisle istişhâda karşı çıkan âlimlerin en önemli gerekçeleri şunlardır: a) Hadis ilminde mânâ ile rivâyetin câiz olması sebebiyle, hadisler86 Hz. Peygamber (sav)’den işitildiği şekliyle nakledilmemiş, birçoğu mânen rivâyet edilmiştir. Bu durumda hadislerin lafızlarının Hz. Peygamber (sav)’e ait olduğu kesin değildir. Dolayısıyla bunları dilde şahit olarak kullanmak dil hatalarına sebep olabilir. Nitekim aynı hadisin farklı lafızlarla rivâyet edilmesi bunun en açık örneğidir.87 Ebu Hayyân bu duruma örnek olarak şu hadisi zikreder: Aynı nikah olayıyla ilgili rivayetlerin lafızlarının farklı olması. ‫ن‬ ِ Sْ7‫ ِ ا‬R َ َ/َ َ‫َ ﺏ‬Aَ0َّْ ، ‫ن‬ ِ Sْ7ُ‫ ا‬ َ ِ R َ َ/َ َ‫َ ﺏ‬Aَ0ْ‫َز ّوﺝ‬ ‫ن‬ ِ Sْ7‫ ِ ا‬R َ َ/َ َ‫َ ﺏ‬Aَ‫َاَْ ّآ‬. ،. ‫ن‬ ِ Sْ7‫ ِ ا‬R َ َ/َ َ‫ هَ ﺏ‬4ُU. “Ezberlemiş olduğun Kur’ân âyetleri karşılığında bu hanımı sana nikahladım.”88 Burada görüldüğü üzere hadis bize dört ayrı lafız ve ifade şekliyle bize intikal etmiştir. Kesin olarak biliyoruz ki, Hz. Peygamber (sav)’in bu lafızların hepsini kullanmamıştır. Hatta bunlardan herhangi birini kullandığını iddia 84. el-Bağdâdî, Hızânetü’l-Edeb, I, 6; Hüseyin Tural, ‘Arap Dilinde Şiir ve Hadisle İstişhâd Meselesi.’ EAÜİFD, sayı, 9, Erzurum, 1990, s. 72. 85 Uysal, agm. ay. 86 Burada sadece merfû hadisler kastedilmektedir. 87 Subhi es-Sâlih, Ulumu’l-Hadis ve Mustalahuh, ( Trc: Yaşar Kandemir), Diyanet İşleri Başkanlığı Yay. Ankara, 1971, s. 276; es-Suyûtî, el-İktirâh, s. 24. 88 Buhârî, Fedâili’l-Kur’ân, 21. Ebû Dâvud, Nikâh, 31.. 21.

(34) edemeyiz. Belki de benzeri bunların benzeri başka bir ifade kullanmıştır da, ravîler o cümleden kastedilen mânâyı bu şekilde anlamışlardır.89 b. Hadisle İstişhâdı Kabul Edenler ve Delilleri Yapılan detaylı araştırmalar, hadisle istişhâdın cevâzı konusunda her ne kadar İbn Mâlik ve İbn Hişâm gibi dil âlimlerinin ismi ön plana çıkmış olsa da, aslında bu görüşü benimseyen dilcilerin, hiç de küçümsenmeyecek bir çoğunluğa sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bunların başında Sibeveyh, İbn Hazm (456/1063-64), İbnu’t-Tayyib (1170/1757), el-Kisâî (189/804), ez-Zemahşerî (538/1154), İbn Kuteybe (276/889) ve İbn Harûf90 (609/1212-13) gibi âlimler gelmektedir. Nitekim istişhâd konusunda bir doktora tezi hazırlayan ve bu çalışmasını müstakil bir kitap olarak yayınlayan M. Reşit Özbalıkçı, İbn Mâlik’ten önce birçok dilcinin eserlerinde hadisle istişhâda yer verdiklerini örnekleriyle ortaya koymuştur.91 Hadisle istişhâdı kabul eden dilcilerin bununla ilgili görüşleri ve delilleri şöyledir. Hz. Peygamber (sav) dil ve lehçe bakımından Arapların en fasîhî olduğunda icmâ vardır. Nitekim İbn Hazm ‘el-Fisâl’ adlı eserinde, hadisle istişhâda yer vermeyenleri şöyle tenkit etmektedir: “Hz. Peygamber (sav) yüce Allah’ın onu peygamberlikle şereflendirmeden önce Mekke’de geçirdiği günlerde kavminin dilini en iyi bilen ve en fasih konuşanıydı. Allah Teâla ona peygamberlik verip kendisi ile kullar arasında elçi seçilmeden sonraki durumunu siz takdir edin.”92. 89. Taceddin Uzun, age. s. 27. İbn Hâruf, bazı araştırmalarda hadisle istişhâda karşı olan âlimler arasında gösterilmektedir. Onun hadisle istişhâda karşı olduğunu belirten herhangi bir ifadesi bulunmamaktadır. Muhtemelen onun hadisle istişhâda karşı olanlar arasında gösterilmesi, Ebû Hayyan’ın onu kendisi gibi gösteren bir durum olsa gerektir. Uysal, agm. s. 111-112. 91 Örnekler için bakınız. Özbalıkçı, age. s. 232-240. 92 Hüseyin Tural, “Arap Dilinde Şiir ve Hadisle İstişhâd Meselesi”, EAÜİFD, sayı, 9, Erzurum, 1993, s. 73; Uysal, agm. s. 112; (Muhammed el-Hıdr el-Huseyn, “ed-Dirâsât fi’l Arabiyye ve Târihıhâ” s. 34)’ten naklen. 90. 22.

(35) Konuyla ilgili diğer önemli bir husus ise, hadis rivâyetlerinin dilde delil olark kullanılan Arap şiirinden senet bakımından çok daha sağlam ve güvenilir olmasıdır. Hatta hadisler Arap şiirinden çok daha önce hicrî ikinci asrın başında tedvin edilmiş ve güvenilir râviler tarafından nakledilmiştir. Said Efğânî’nin dediği gibi, “nahivcilerin ve luğatçıların ihticac ettiği bütün Arap kelâmında hadis rivâyetinde gösterilen zabt, dikkat ve araştırmanın asgarisi dahi mevcut değildir.”93 Diğer taraftan aslında hadisle istişhâd a karşı çıkanlar, hadislerin Arap şiirinden daha sıhhatli olduğunu kabul ediyorlar. Onların karşı çıktığı husus, hadislerin mânâ ile rivâyetinin câiz olmasından dolayı, hadislerde geçen lafızların Hz. Peygamber (sav)’e ait olup olmadığının kesin olarak tespit edilememesidir. Aksi durumda Ebû Hayyân’ın dediği gibi, “hadislerin lafızlarının Hz. Peygamber (sav)’e ait olduğu kesin olarak bilinseydi, onlar da Kur’ân gibi güvenilir bir durumda olurdu.”94 Hadisle istişhâda taraf olan âlimler, muhâliflerinin iddialarına şu şekilde cevap vermişlerdir. a) Hadislerin mânâ ile rivâyet edilmesi: Bu konuda bilinmesi gereken önemli bir husus, birçok hadisin mânen rivâyet edildiği bir gerçektir. Ancak bu durum bütün hadislerin mânâ ile rivâyet edildiği anlamında gelmez. Bunun yanında mânâ ile rivâyetin de kendine göre birçok şartları vardır. Ancak bu şartlar yerine getirildikten sonra mânen rivâyet yapılabilir. Mânâ ile rivâyetlerin şartlarından bazıları, râvinin sarf ve nahvi en iyi şekilde bilmesi, lafzın medlûl ve maksatlarına vâkıf olması, kendisini lahn ve tashife düşmekten kurtaracak derecede nahiv ve Arapça bilgisine sahip olması, aksi durumda hadisi lafzen rivâyet etmesi şart koşulmuştur.95 Bunun yanında başta İmam Mâlik olmak üzere birçok âlimin, özellikle merfû hadislerde mânâ ile rivâyete izin vermemişlerdir. Bu nedenle birçok hadisin lafzen rivâyet edildiği hususunda zann-ı galip vardır.. 93. Subhi es-Sâlih, age. s. 278. Taceddin Uzun, age. s. 26; (Kâtip Çelebi, Keşfu’z-Zunûn, I, 405)’ten naklen. 95 Uysal, agm. s. 115, dipnotta gösterdiği yerler. Mânâ ile rivâyetin diğer şartları için bkz. İsmail Lütfi Çakan, Hadis Usûlü, Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Vakfı Yayınları, İst. 2006, s. 66. 94. 23.

(36) Konuyla ilgili bir başka mesele ise, mânâ ile rivâyet ancak Arap asıllı sahâbe, tâbiîn ve büyük imamlar tarafından yapılabilir.96 Bunlarında günlük hayatta kullandıkları Arapça zaten dilde şahit olarak kabul edilir.97 Dolayısıyla hadis ilminde mânâ ile rivâyetin şartlarını dikkate almadan, sadece mânâ ile rivâyet câiz diye, bütün hadisleri bu guruba dahil edip, onlarla istişhâda karşı çıkmak uygun bir davranış olmasa gerekir. b) Hadis rivâyetlerinde lahn yapılması: Bu durum Arap asıllı olmayan râviler için söz konusudur. Hz. Peygamber (sav)’in lahn yapmadığı hususunda icmâ bulunduğundan râvinin de, hadisleri lahn yapmadan rivâyet etmesi şart koşulmuştur. Aksi halde hadislerde lahn yapan kimse bilmeden Rasûlullah (sav)’e yalan isnat etmiş olur.98 Kaldı ki hadislerde lahn yapılsa bile bunlar düzeltilmiştir. Nitekim hadisçilerden el-Âmeş (148/765), “Muhammed b. Sîrîn (110/728) hatalı bir hadis dinleyip alıyor, sonra onu hatalı şekliyle rivâyet ediyor.” denildiğinde, “İbn Sîrîn lahn yapmışsa da, Hz. Peygamber (sav) lahn yapmamıştır, siz hatayı düzeltin.” demiştir.99 Burada şunu hatırlatmakta fayda vardır. Dil açısından hatalı olduğu iddia edilen birçok hadisin dil ve gramer yönünden izahları yapılmış ve hatalı olmadıkları başka delillerle ispat edilmiştir. Bu konuda hadisle istişhâd meselesinde önemli âlimlerden biri olan İbn Mâlik (672/1274), Buhârî’nin ‘esSahîh’inde yer alan hadisler içerisinde, dil açısından anlaşılmasında problem olan hadislerin hatalı olmadıklarını ve Arap diline uygunluğunu delilleriyle ortaya koymuştur. c) Mütekaddim dilcilerin hadisle istişhâd etmemesi: Yapılan araştırmalar bu delilin sağlam bir dayanağı olmadığını ortaya koyduğu gibi, gerek Kûfe gerekse Basra veya Mısır ekolüne mensup olsun, bu konuda önceki dilcileri ölçü olarak kabul etmek doğru değildir. Nitekim hadisle istişhâda taraftar olan âlimler ilk dönem nahiv âlimlerinin hadisle istişhâda fazla yer vermemelerini, hadislere. 96. Bolelli, agm. s. 167. Subhi es-Sâlih, age. s. 329. 98 a.m. age. s. 277. 99 Uysal, agm. s. 117. dipnotta gösterdiği yerler. 97. 24.

Referanslar

Benzer Belgeler

 SİSTEM(DÜZEN): Bir takım daha küçük parçalardan oluşan,aynı zamanda kendisi de daha büyük bir yapının ya da yapıların parçası olarak işlevde bulunan

Adress for correspondence: Sağlık Bilimleri Üniversitesi Dr Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Hematoloji Kliniği Ve Kemik İliği Nakli Ünitesi,

although KLF5 is over-expressed in tumor tissues compared with normal gastric mucosa sample and even though patients with higher number of lymph node metastases

Tarık Salman, Atatürk Eğitim Ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniği Hasan Tahsin Cd Karabağlar 35100 İzmir - Türkiye.. Evalution of Central Venous Catheter Ports Placed

(Birim hızda) bir parametrik g¨ osterim sabit pozitif e˘ grili˘ ge sahip ve bir d¨ uzlem i¸cinde kalıyorsa bir ¸cember (yayı) oldu˘ gunu g¨ osteriniz.. (Birim hızda)

Trygghetskonferensen vänder sig till en bred målgrupp från olika delar av samhället medan temadagen är tänkt att handla om hur landsting och kommuner ska

Bilinmeyen s¬cakl¬ktaki bir cisim 0 F sabit s¬cakl¬ktaki bir buz- dolab¬na

saglamakla yilkilm lildilr. b) Beige ve kay1t dilzeninde, fona ait varhklan , haklan ve bunlann hareketlerini fon bazmda dilzenl i olarak takip cder. c) fona ait varl1klan