9 AĞUSTOS 1993 PAZARTESİ
PO LİTİK A VE ÖTESİ
MEHMED KEMAL______________
Sansür Hantallan...
Ahmet İhsan Tokgöz’ün, ‘Matbuat Hatıralarım’ adlı ki
tabını çok severim. Kitap ilk elime geçtiğinde ilgi ve he yecanla okumuştum. İki ciltlik kitabın bende ilk baskısı i vardır. Yeni baskısı İletişim Yayınlarından bir cilt olarak çıktı. Birinci ve ikinci ciltlerin ilk baskıları 1930-31 yılların da çıkmış. Az sayıda basıldığı söylenir. Bendekileri ara- sam, dağınık kitaplığımın neresinde bulabilirim acaba?
Kitap 1930-31’li yıllarda çıktığına göre, benim elime 1940'larda geçmiş olabilir. Biz bu yıllarda gazeteciliğe bulaşır gibi oluyoruz. Gazeteciliğin, bugün olduğu gibi, ne öğrenimi var, ne okulu... Usta çırak ilişkisi içinde dö nen, dönenen bir uğraş işte..
Bizim kuşak Cumhuriyet çocuğudur. İlk, orta, lise öğ renimimiz, Atatürk’ün sağlığında, onun devrimlerinin ışığında geçmiştir. Biz tam ilkokula başlarken yazı de ğişmiş, yeni yazıyı anne, baba ve öğretmenlerimizle bi- likte öğrenmişizdir. Biz devletin resmi okuluna başlar ken, büyüklerimiz de gece okullarında yeni yazıyı öğrenmişlerdir. Hızlı bir okuma-yazma seferberliği
"ana yurdu dört baştan sarmıştı." Herkes, bir okuma yı
lını doldurmadan alfabeyi söküyordu. Gündüzleri çocuk yaştakilerln doldurduğu okullara, hava kararmaya yüz tutarken yetişkinler koşuyordu. Yazı ve dil devrimi tutu yordu.
Yıllar geçtikçe okuma yazma hevesimiz de artıyordu. Ne çare ki, okumak için elde çok az kitap vardı. Eski yazı yı bilmediğimiz için eski kitapları da okuyamıyorduk. Eski kitaplara yönelmek, gizliden gizliye biraz da suç sayılıyordu.
İşte bu sıralardaydı, elime Ahmet Ihsan Tokgöz’ün
"Matbuat Hatıralarım’’\ geçti. Servet-i Fünun’cu diye ta
nınan üstadın kitabı, bir dönemin basın rejimine ışık tu tuyordu. Anılarını bölüm bölüm yazmış, kendi dergisi Servet-i Fünun'da yayımlamıştı. Şimdi kitap haline sok muştu.
Ahmet Ihsan Tokgöz (1891-1942), II. Abdülhamit döne mi basınının içinde yaşamış, İkinci Meşrutiyet basının daki hareketleri görmüştü. Şimdi üstat bunları yazıyor du. Bizim için çok önemliydi. Basına hevesimiz vardı. Basın-Yayın Genel Müdürlüğü’nün yayımladığı (Server
İskit’in Matbuat Rejimleri gibi) kitaplar varsa da, bunlar
resmi görüşü yansıtıyordu. İşin iç yüzünü bu kitaplarda bulamıyorduk.
Basın deyince akla hep sansür gelir. Şimdi üstadın ki tabının sansür bölümünden bir özet yapalım:
(...Saraçhanebaşı’nda bahçe içinde beyaz bir konak... Her gün güneş battıktan sonra bu konağın kapısının çın gırağı sık sık çalınır; her çalmışta içeriye elinde ya da koltuğunda tomar biçiminde sarılı kâğıtlarla bir hamal girer. Hamal yolu bilir; hiç kimseye bir şey sormadan doğru konağın kahve ocağına gider. Elindeki yarı ıslak kâğıt tomarını oradaki uşağa uzatır, kendisi kahve oca ğının bir köşesine çöker. Her akşam hamallar iki olur, üç olur, dört olur, kimi zaman ona kadar çıkar. Bu hamallar gazete matbaasırîdan gelirler. Konak, Abdülhamit’in Matbuat Müdürü ve başsansörü Hıfzı Bey’indir.
Beyefendi yukarda, odasındadır. Gazete provalarını, ük gelen hamal sırasıyla sansür beyin önüne dizer. Hıfzı Bey hepsini okur, beğenmediği yerleri bozar, kuruntuya dokunacak yerleri kaldırır, kimi zaman üç dört sütunluk bir yazıyı baştan aşağı kırmızı mürekkeple çiziverir, ya i da makalenin başına "istizan” (sörülması) yazar. İsti
zan” ya da "sual” işaretiyle gelen yazılar o gece mat-
! baada kullanılmaz. Bunun için gazete matbaaları, san sürcü beyin konağına en az iki sayfa fazla gönderirlerdi.
ilanları bile sansürcü beyin görmesi şarttı.
Hıfzı Bey, Rumeli göçmenlerinden çok zeki bir adam dı. Az öğrenim görmüştü. Aşırı hırslıydı. Tam on beş yıl, bir gün bile ara vermeden, bin türlü tehlike ve tehdidi göze alıp, sabahlara kadar sansür yapardı. Nişanlar, rütbeler almıştı. Günün birinde hastalandı. Genç yaşta uğradığı müthiş bir “amboli” sonucu, ayak parmakları nın uçları kuru kangrenden kömür gibi döküldü. Can vereceği masaya kadar götürdüm. Kulağıma şunları söyledi:
“Hısasa yenildim, irfanı boğanların cellatlığını yaptım. B ir gün gelir de sırası düşerse pişmanlığımı yaz.” Hıfzı
Bey öldükten sonra onun yerine Ebül-mukbil Kuru Ke
mal geldi, sansürü dayanılmaz dereceye çıkardı.)
Sansür basınımızdan hiç eksilmemiştir, denilebilir.
“Basın, yasalar çerçevesinde özgürdür" maddesi tepe
de hep durmuştur. Bu madde, istendiğinde sansür ge rekçesi olarak kullanılmıştır.
“Matbuat Hatıralarım", İletişim Yayınları’ndan. Dilini
Alpay Kabacalı dostum sadeleştirmiş.. Daha kolay, da
ha rahat okunuyor.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi