• Sonuç bulunamadı

Son durak İstanbul:Diplomatımızın emeklilik yaşamı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Son durak İstanbul:Diplomatımızın emeklilik yaşamı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

8

M illiyet

Son durak İstanbul

Diplomatlarımızın emeklilik yaşamı

Diziyi sunarken

D

Ü N Y A N IN pek çok merkezinde ülkemizi ve devletimizi temsil ettikten sonra, artık kendi özel hayatlarına çeki­ len, yaşlılık yıllarını kendi gönüllerince geçiren tanınmış diplomatlarımızdan b ir grup bu yazı dizisinin konusunu teşkil ediyor.

Çalışma hayatlarını başından sonuna kadar devlet hizmetin­ de geçiren bu aydınlar; devletin ve m illetin onuruna yakışır bir biçimde görev yapmanın gururu ile şimdiki hayatlarını sürdürü­ yorla r. Hepsi de geçmişlerinden hoşnutturlar ve gelecek zamana doğru huzurla bakm aktadırlar. Zamanımızda, kolay elde edilen b ir iç rahatlığı değildir bu. İnsanlar genellikle başarısız bir ha­ yata mahkûmmuş gibi b ir duygu içindedirler ve giderek en bü­ yük başarının, zengin olmak, çok para kazanmak olduğu düşüncesine sürüklenmektedirler. M oral değerlerin bile nerdeyse fiyatı sorulm aktadır. Böyle b ir âlemde kendi hizmet başarıları ile daima korudukları vekâr ve haysiyetleriyle hayat boyu sağla- layabildikleri birikim le rle, sahip oldukları bilgilerle, insanlara- rası ilişkilerle ve çağdaş düzeydeki ilgilerle m utlu olmasını bilenlerden b ir kesit sunmak istedik okuyucuya. Her meslekten böyle b ir kesit a lın abilir ve kuşkusuz bu sık sık yapılm alıdır. Bu dizideki sohbetleri b ir grup tanınmış diplom atla yapışımız bir rastlantıdır. Sayın Zeki Kuneralp ile konuşuyorduk ve son du­ rak olarak İstanbul’ u seçmiş, buraya yerleşmiş pek çok d iplo­ mat bulunduğunu hatırlayarak, “ Onlar ne yapıyorlar acaba, nasıl yaşıyorlar, yaşlılık yıllarını nasıl geçiriyorlar?" diye merak ettik.

Sonunda da, yaşama felsefesi üzerine tatlı, düşündürücü, okur­ ken hoşlanacağınız b ir dizi hikâye çıktı. Bunları okurken siz de biraz hayatınız üzerinde düşünürsünüz. Başarı, m utluluk, iç hu­ zuru gibi amaçlara varmak konusunda yaptıklarınızı gözden ge­ çirirsiniz. Belki de biraz ferahlarsınız. B ir tutum ve tercih meselesidir başarı, m utluluk, huzur...

sa d u n Tanju

Sadun

tanju

^

ZEKİ KUNEH4LP:

Ermeniler öldürdü... Ben, tekerlekli

sandalyede yaşam aya mahkûmum"

•Üç faciadan

sonra yine de

mutluyum^

Z E K İ K U N E R A L P KİMDİR?

Bugün 71 yaşındaki Büyükelçi Z e ki Kuneralp, M illi Mücadele’ den sonra İz m it'te bir grup tarafından linç edilen gazetecie A li Kem al’ in oğ­ ludur. İsviçre’ de hukuk öğrenimi yaptıktan sonra 1941 ’de Dışişleri Ba­ ka n lığ ın a girm iş, mesleğin kademelerinde başarıyla yükseldikten sonra Bern ve Londra’ da büyükelçilik ve b ir süre de Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreterliği yapmıştır. Son görev yeri olan M adrid Büyükelçiliği’ ndey- ken, 35 yıllık eşi Necla K uneralp’ ı Ermeni teröristlerinin b ir saldırısı so­ nunda kaybeden Kuneralp, 1979’ da emekli olduktan sonra İstanbul’ a yerleşmiş, “ Sadece D ip lo m a t” adı altında topladığı anılarıyla “ Savaş yıllarına ait dış p o litika belgeleri” |

ni ve babasının gençlik anılarını j; içeren “ Ö m rü m ” adlı kitabı yayın­ lamıştır.

Hayatı elem verici olaylarla dolu emekli

Büyükelçi zeki Kuneralp şöyle konuşu­

yor: "Daima önümüzde bir hayat var

ve onu doldurmasını bilmeliyiz"

K u n e ra lp , M a d rid 'd e , 1 9 7 8 'd e ö ld ü rü le n

eşini d e şöyle a n la tıy o r: "Şu k ü tü p h a n e ­

yi B ü k re ş ’te a lm ış tı, ş u n la r P a ris 'te n d ir.

H e r şeyi o a lır, d ü ş ü n ü r , h a z ır la r d ı. Ba­

na h e p d ü ş ü n ü p , ça lışm ak, o k u m a k için

v a k it s a ğ la m ış tır. Ş im d i y o k a m a , h e r

ş e y d e o n u h is s e d iy o ru m "

Ali Kemal'in oğlu Zeki Kuneralp şimdi 90

yaşındaki annesiyle oturuyor. Biz soh­

bet ederken Tophane Müşiri zeki Paşa'

nın kızı çay getiriyor

a

B

İR hayat, ölüme dek süren bir değişme ve gelişmedir. Sartre, böy­

le diyor. Öyleyse, yaşlılık hiç de öyle korkulacak, üzüntü duyulacak bir dönemi değildir insan hayatının. Bir olgunluk çağıdır. Önümüzdeki hedefle­ ri birer birer aşmış, bir şeyler yapmış, bir yere varmışızdır. Oturur, düşünürüz; “ Daha ya­

pacak ne kaldı?”. Kuşkusuz,

hep yapacak bir şeyler vardır. Yaşam sürüyor. Yaptıklarımız­ la, düşünce ve duygularımız­ la zenginleşmişiz. Hayatı baş­ ka türlü anlıyoruz, başka tü r­ lü yorumluyoruz.

Kalamış Koyu’na bakan salonun aksam loşluğunda Büyükelçi Zeki Kuneralp’la, karşılıklı yaşam üzerine felse­ fe yapıyoruz.

“ Büyük bir mutluluk du­ yuyorum” diyor.

Bütün hayatı iki büyük dram arasına sıkışmış bir adam bunu söyleyen. Sekiz yaşındayken, babasını İzmit sokaklarında linç etmişler. Kendisine 35 yıl mutluluk ver­ miş karısı ile Kalamış'ta bu evde yaşamın geri kalan bö­ lümü için huzurlu, tatlı bir ha­ yatın hayâllerini kurarken, Madrid'de Ermeni teröristler bu özlemin üzerine bir şarjör dolusu kurşun sıkmışlar.

“Vurulduktan sonra karı­ mı gördüm. Neclâ, tebessüm ediyor gibiydi. Hep öyle hatır­ lıyorum. Belki de kurşunun ona değdiği anda, Beşir’in (karısının eniştesi) hoşuna gi­ den bir sözüne gülüyordu. Acı duymamış olabileceğini dü­ şünürüm. Beni de pek çok kimse gibi ölüm değil, ölü­ mün geliş biçimi ilgilendirir. Mutluluktan hemen ölüme geçmek, yani yaşamdan tat alırken birden ölümle karşı­ laşmak bana hiç de korkutu­ cu gelmez.”

Kuneralp’ın, yumuşak fa­

kat kulağa çok net gelen ko­ nuşmasına kapılmış, onu din­ liyorum.

TALİHLİ BİR ADAM

“ Ben, talihli bir adamım”

diyor. “ Hayatım güzel geçti.

Herkes benim bahtsızlıkları­ mı düşünür. Çok küçükken, babamın o dramatik, trajik öl­ dürülüşü (babası Ali Kemâl), annemle gurbete çıkışımız, gençliğimde bir gün Paris’te otobüse koşmak isterken be­ ni tökezleten ve otuz yıl bo­ yunca, sonunda beni teker­ lekli iskemleye mahkûm eden hastalığım (omurilikte bazı le­ keler meydana geliyor ve bey­ nin vücuda verdiği emirler yerine ulaşmıyor); ve nihayet Ispanya’da 35 yıllık çok sev­ gili eşimin suikasta kurban gitmesi çok kimseyi, nasıl böyle diyebiliyor?’ diye şaşır­ tabilir. Hiç şaşırmasınlar. Ben, hayatından memnun bir insanım. Yılları, dopdolu ve güzel yaşadım. Bunun 35 yı­ lında Neclâ vardı. Babamın olayını hissetmeyecek kadar küçüktüm, rionra, 13-14 yaş­ larımda bir gün İsviçre’de, Gentizon’un ‘Mustafa Kemal en la Turquie en Marche' ki­ tabında babamın vatana hiya- netie suçıaııaığını okudum. O zamana kadar bana hiç bir şey söylenmemişti. Annem çok etkilendi. Yazara bir mek­ tup göndermeye kalktı. Da­ yım Sedat Zeki Örs, mani oldu. Fakat, doğrusu olay bende aynı tepkiyi uyandır­ madı, babamın dramını

hisse-Fenerbahçe'deki evinin çalışma yazmakla geçiren Zeki Kuneralp yayınladı.

demedim, benim dışımda bir- şeymiş gibi geldi.”

MUTLULUK GETİREN FELÂKET

“ Düşünüyorum da o ola­ yın sebep olduğu gurbete çı­ kıştan ne kadar çok yararlan­ mışım! Yani, birisinin felâke­ ti bir başkasının nasıl da mut­ luluk kaynağı oluveriyor? Çocukluğumu ve gençliğimin ilk dönemini 1922-1938 yılla­ rı arasında İsviçre gibi bir mu­ hitte yaşadım. Paris’te üni­ versiteye gittiğim zaman has­ rete dayanamadım ve Bern’e döndüm. Öylesine seviyor­ dum İsviçre’yi. Hukuk tahsili­ mi orada bitirdim, ilk gençli­ ğimde, İsviçre’den başka bir yerde yaşayamam, mutlu ola­ mam sanıyordum. Üniversite bitince, birden asıl yerimin vatanda olduğunu hissettim.” Zeki Kuneralp’in annesi

bize çay getiriyor. Tophane Müşiri Zeki Paşa’nın yaşı dok­ sana varmış kızına, ben de oğ­ lu gibi sevgiyle bakıyorum. Bu yüzyılın başında Büyük- adada’ki köşkte çok duygulu ve ince bir genç kız olarak böyle çetin bir hayatı yaşaya­ cağım düşünebilir miydi bu yaşlı kadın? Ne düşler görü­ yoruz hayatta ve neler bu­ luyoruz.

“Işığı da yakar mısınız an­ ne, iyice karanlık oldu.”

Işığı yakıyor ve koridorun sonundaki odasına doğru yü­ rüyor. Biliyorum. Pencere ke­ narındaki koltuğuna oturacak ve kucağına aldığı özel bir tahtanın üzerinde pasiyans açacak.

“Bana hep iyi davrandılar. Askerliğimde, mesleğe girer ken, mesleğimi yaparken kim se bana aile dramımı hatırlat madı. İsviçre'ye ilk gittiğimiz de Münir Ertegün, Büyükelç idi. Bizi ailesiyle görüştürdü Çocuklarıyla oynardım. Anne

masası başında vaktini okuyup , emekli olduktan sonra Uç eser

mi göreve almıştı, iyi Fransız­ ca biliyor ve daktilo ile hızlı yazabiliyordu. Annem, 27 ya­ şında dul kaldı, beni 19 yaşın­ da dünyaya getirdi. Yaşadığı o trajik olaydan sonra evlen­ meyi düşünmedi ve beni ye­ tiştirip, büyütmeyi hayatının gayesi haline getirdi. Diyo­ rum ya, ben çok talihliydim. Annem, eşim, hayatıma giren iki kadın da bana sadece mut­ luluk verdiler.”

“İyi dostlar edindim. Se­ verek, gururla, şerefle yaptı­ ğım bir işim oldu. Memleketi

Eşiyle mutlu günlerimle M adrid’ de bir Ermeni saldırısı sonunda kaybettiği eşi Necla Kuneralp. Büyükelçi Kuneralp ın, 35 yıllık hayat arkadaşıydı. Fotoğrafta. Kuneralp çifti, Londra'daki mutlu günlerinde, bir tören sırasında...

min, bana verebileceği en bü­ yük hizmet şerefini bağışladı­ ğını düşünürüm, bu benim huzurumu artınr, mutluluk du­ yarım. İyi bir evim var. Karı­ mın yarattığı bir atmosferde yaşıyorum. Şu kütüphaneyi Bükreş’te almıştı. Şunlar Pa­ ris’tendir. Bu etajeri ispanya’ da yaptırmıştı. Her şeyi o alır, düşünür, hazırlar. Bana, hep çalışmak, okumak, düşün­ mek için vakit kalmıştır. Dost­ larımla ilişkilerimi bile o düzenler, tam güvenim vardır, bilirim ki en iyisini yapar. Şim­ di yok hayatımda ama, her- şeyde onu hissediyorum. Ço­ cuklarım bana mutluluk veri­ yorlar. Güzel bir yaşlılık geçi­ riyorum. Düşünebiliyorum, okuyorum, sohbet edecek ar­ kadaşlarım var, hayatta olma­ yan dostlarımın dul eşlerine mektuplar yazıyorum, onlar da lütfedip cevaplar gönderi­ yorlar, Yatınca, rahat uyuyabi­ liyorum, acım, sızım yok. Ama, normal insanların hare ketlerini yapmak, kitaplıktan bir kitap almak, ev içinde yer değiştirmek, banyo ve tuvalet gibi şeyler benim için çok za­ man gerektiriyor. Sizin kolay­ ca yapabildiğiniz şeyler, be­ nim saatlerimi alıyor. Şikâyet ediyorum sanmayın. Geriye kalan zaman yine de yetiyor bana. İnanın, hiç bir özlem yok içimde. Hiç bir zaman ge­ riye dönmek istemem.”

Yaşlılığın, bu görmüş ge­ çirmiş, doymuş ve kanmış ya­ nı var ya, işte ona bayılırım, insanı insan yapan budur. Bir tamamlanmışlık duygusu.

Linç olayını İlk öğrentfiği yıllar

Yukarıdaki fotoğrafta İsviçre'de ortaokul öğrencisiyken Katıldığı bir izci kampında görülen Zeki Kuneralp (önde), babasıyla ilgili iddiaları o günlerde öğrenmiş. Söyle anlatıyor: 13-14 yaşların­ da bir gün, bir yabancı yazarın Atatürkve Türkiye’yle ilgili kita­ bında babamın, vatana ihanetle suçlandığını okudum. 0 zamana kadar bana hiçbir şey söylenmemişti. Annem çok etkilendi. Fa­ kat ben babamın arzusunu hissedemedim''

“Hiç bir eksiklik hissetmi­ yorum. Mutlulukları tattım. Görülecek pek çok şeyi gör­ düm ve yaşadım. Benim için artık hiç bir şey dayanılmaz bir arzu yaratamaz. Seyahat edilecek yerlerde ömrüm geçti, şimdi bir yenisi hiç il­ gimi çekmiyor. Sohbetini ara­ dığım bir veya birkaç dostla evimde buluşmak bana yetip de artıyor bile.”

NE ARARSAK İÇİMİZDE

“Zaten, mutluluk dışımız­ da değil, içimizdedir. Bize gö­ re mutluluk vardır. Kendi mutluluğumuzun yaratıcısı olmalıyız. Felsefe yapmasını beceremem. Ama, yaşarken herkes biraz filozoflaşıyor, kendi yaşama kurallarını bu­ luyor. Bana kalırsa, kimseyi başkasının değer yargılarım kabule zorlamamalı. Ben, za­ ten oldum bittim şu tecrübe denilen şeyden kuşku duya­ rım. Tecrübeyi de kendimiz ediniyoruz. Zamanla, yerle, koşullarla, konu ile ilgili bir şey. Yirmi yıl önce olanın bir benzerini, bugün aynı şekilde çözebilir miyiz? Ben görevde iken, Avrupa Konseyi, Kıbrıs gibi sorunlarla uğraşmışım. Bugün, toplumlar değişmiş, kamuoyları gelişmiş, araçlar başkş, koşullar değişik, yeni güç dengeleri var, ben, eski tecrübe ile ne yapabilirim. Ya­ ni, her şey gibi tecrübe de ye­ nilenir, Sahadan, tribüne çık­ masını, sahneden, salona in­ mesini bilmek gerekir. Yumu­ şak koltuğunuza gömülüp, seyirci olmanın zevkine vara­ caksınız. Fena bir şey mi? Tecrübesiyle, bilgisiyle vaz­ geçilmezlik iddiasında bulu­ nanlara şaşıyorum, yaşlılığın o büyük zevkinden kendileri­ ni yoksun bırakıyorlar.”

“ Özellikle politikada, dev­ let idaresinde ve diplomaside bu işin iddialıları hayli fazla" diyorum. Gülüşüyoruz. Zeki

Kuneralp, devam ediyor: “ Bana hayat, belli bir sü­ reci yaşadıktan sonra, bitmez tükenmez bir tekrar gibi gelir. İnsan bıkabilir, sıkılabilir. Bu duyguyu yenmesini bilmeli. Zamanımızda, uzun yaşam önemli bir sorun yaratıyor. Burada da eski tecrübe yeterli değil, yaşlanmayı öğrenme­ miz gerekli. Onu can sıkıcı değil, renkli yapabilmek eli­ mizdedir diye düşünüyorum. Ölüme alışmalı, korkmamalı insanlar. Önemli olan, ölüm anı gelip çatıncaya kadar, ha­ yatı tat alarak yaşamasını bilmektir. Bir örnek vereyim. Necmettin Tuncel, sempoz­ yumda ayağa kalkıyor, ilk söz­ ler ağzından çıkıyor ve oraya düşüveriyor. Bence, olayın dramatik hiçbir yanı yok. Demek o ana kadar hayatını doldurmasını biliyordu, yaşa­ dığını hissediyordu.”

HAYATI DOLDURMASINI

BİLMEK

“Şimdi, gelelim hayatı doldurmak meselesine. Ben, önce oturdum, hayatımı yaz­ dım. Savaş yıllarına ait dış po­ litika belgelerini bir kitap haline getirdim ve yayınla­ dım. Babamın gençlik yılları­ nı kapsayan, ‘Ömrüm' adını verdiği anıları elimdeydi. Ge­ çen yüzyılın sonu ile bu yüzyı­ lın başındaki kendi dünyamı­ zı, düşünce ve duygumuzu, o anıları düzene sokarak bu­ günkü kuşaklara aktarmak is­ tedim. Kitap, yeni yayınlandı. Yani, yapacak bir şeyler bu­ luyorum. Yazmadığım zaman­ lar, okuyorum. Tarihi sevi­ yorum. iyi kitaplarım var ve onlar bana yaşadığım dev­ ri anlamamda yardımcı olu­ yorlar. Daha iyi anlıyorum ki, hayatı biz yapıyoruz ve bu dünya bizim eserimizdir. Bir şeyi daha öğrendim. Aradığı­ nız şey, yaşanmış zamanda değil, yaşanan zamandadır.”

İYİ BİR SON

“Yaşanmış zamanlarımın muhasebesini yaparken, ‘iyi yaşadım’ diye seviniyorum. Bu, beni geçmişin olayları içinden geçirip, bugün de ha­ yata bağlıyor, iyi bir sonu dü­ şünürken huzurluyum, hiç ürkmüyorum. O, ne zaman ge­ lecekse gelir. Kıyamet de kopmaz. Sahip olduğum her şeyi zenginlik sayarım ben. Halimden şikâyete sebep görmem. Dün başka türlü mutluydum, bugün başka tür­ lü mutluyum.

Ama, mutluyum.”

-YARIN:-FUAT BAYRAMOĞLU

Referanslar

Benzer Belgeler

Oysa başka romanla­ rında aynı şey, bu kadar radikal biçimde söz konusu değil.. - Kimseye anlatamadım

K endi bağışıklık sistemi hücrelerimizin bizzat kendi sağlıklı hücrelerimizi düşman gibi gö- rüp yok etmesi sonucu oluşan hastalıklara otoim- mün hastalık

Ziya Gökalpin istediği gibi, hakkiyle işlenmemiş Türk ma- sallannı, Türk destanlarını ele alan, halk dertlerini ve dilekle rini san’at kaygusuyla dile

ki mvhtazır, Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır Yiyin efendiler, yiyin, bu hânı istika sizin: Doyunca, tıksrıınca, çatlayıncaya ka­ dar yiyin. Pek

Bu maksatla Prens Sabahattin Beyin en yakın mutemetlerinden ve vaktiyle hususî kâ­ tibi olan Satvet Lütfi Beyin bu tavassuta me­ mur edilmesi Padişah Altıncı

Tarihî roman yazarı olarak büyük beğeni toplamış olan Sepetçioğlu, “Bugünki Türkiye” üçlemesinde kendisinin de tanık olduğu bu yıllara kendi bakış

kışlı, ilk iş olarak kaynatanın servetinin kaabil olduğu kadar büyük bir kısmına oturduktan sonra sonsuz ikballer tahayyül eden Alberi, lâpa semizliğiyle

Bu yarışmalar, Bursa Santral Garaj Kent Meydanı Mimari ve Kentsel Planlama Proje Yarışması (2006), Bursa Büyükşehir Belediyesi Orhangazi Meydanı ve Çevresi