• Sonuç bulunamadı

Eminönü artık bir "kent meydanı" değil:Son imparator, uygarlığı eziyor...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eminönü artık bir "kent meydanı" değil:Son imparator, uygarlığı eziyor..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

[

O K T A Y E K İ N C İ

Eminönü artık bir

“k değil

ıı

SON İMPARATOR", UYGARLIĞI EZİYOR...

Eminönü Meydanı,

İstanbul’u tutsak alan

otomobil

imparatorluğunun,

tarihe ve kent kültürüne

duyarsız “karayolu

projeleri” altında

eziliyor; yok oluyor...

İ

stanbul, 2600 yıllık tarihi, zengin kül­tür mozaiği, eşsiz doğası ve çarpıcı îi coğrafyasıyla, sözcüğün tam anla- § mıyla bir “Dünya kenti.” ^

Ama, yine aynı zenginliğin yarattığı '£ bir başka özelliği daha var ki, İstanbul, Ş aynı anda bir “imparatorluklar” kenti. Ş Bu özgün kimliğini ilk kez, Doğu Ro- g

ma İmparatorluğunun başkenti olarak a

elde etmiş. Ardından Bizans İmparator- °

luğu bu güzel topografyaya uygarlığını

katmış. Derken, Osmanlı dönemini de yine “imparatorluk paytahtı” olarak ya­ şamış; kültür zenginliğinin zirvesine u- laşmış...

İstanbul’un bu tarihsel geleneği, 20. yüzyılda uygar dünyanın imparatorluk­ ları artık terketmesiyle birlikte, kesinti­ ye uğradı. Çağdaşlığı ve demokrasiyi he­ defleyen Cumhuriyet Türkiye’si, İstan­ bul'u bu kez “tarihin ve kültürün Dünya

başkenti” olarak ilan etti.

Ne var ki İstanbul, siyasi anlamda ar­ tık bir imparatorluğun merkezi olmasa bile, ekonomik anlamdaki “günümüz

imparatorlarının” yine de ele geçirmeye

çalıştıkları bir kent olma niteliğini, tüm değerleriyle ve güzellikleriyle koruyor.

“Yeni Dünya Düzeni”, bir yandan İs­

tanbul’u yeni bir “Beyrut” yapmanın planlarını dayatırken, öbür yandan tü­ ketim ekonomisinin kent üzerindeki beklentileri, “yıkıcı” bir imar ve ulaşım politikasıyla güvenceye alınıyor.

Bu süreç içinde, denebilir ki kenti ilk ele geçiren ve hemen tüm zenginliklerini tüketim çılgınlığına tutsak eden güç ise,

“otomobil imparatorluğu” oluyor. Ne

var ki bu “son” imparatorluk tam tersine İstanbul'un 2600 yıllık uygarlık biriki­ mini de yok etmek üzere, ordularını -ya

da otomobillerini- kentin üzerine salı­ yor; saldırıyor...

"işgal sırası" Eminönü'nde

Otomobil imparatorluğunun İstan­ bul’u ilk işgali, Menderes döneminde başladı. 1950’li yıllarda kente olanca gü­ cüyle yüklenen “karayolu politikası”, bir yandan tarihsel zenginliği ulaşım adına feda ederken, öbür yandan “metro uy­

garlığının” İstanbul için en az bir 50 yıl

daha ertelenmesine neden oldu.

Derken, 70’li yıllarda, Boğaziçi “köp­

rüler tuzağının” kapanına kıstırıldı bu

kez. Çağdaş bilimin öngördüğü demir­ yolu ulaşımı ve tüp geçiş projeleri, yine belirsiz bir geleceğe itelendi. Karayolu köprüleri, kent içi otoyollar, yeşil vadile­ ri ezerek geçen viyadükler, otomobil im­ paratorluğunun “asfalt ağları” olarak İstanbul’un dört bir yanını sarmaladı.

Bu önü alınmaz işgalin son büyük çı­ karmaları ise, 1980’li yıllarda planlan­ dı. Bunlardan, Boğaziçi kıyılarını esir a- lan “kazıklı yollar,” Pera’mn eşsiz kül­ türel mirasını yok eden Tarlabaşı Cad­

desi, su havzalarına ve ormanlara be­

tonlaşma davetiyesi çıkartan TEM gibi projeler, kısa sürede tamamlandı. Ta­ rihsel yarımadayı da yine karayollarına

çiğnetmeyi hedefleyen “Koruma İmar

Planının” tamamlanıp, “yıkım projele­ riyle” birlikte onaylanarak uygulanma­

ya başlanması ise, 1990’lı yıllara kaldı... İşte bu yıkım projelerinden belki de en acımasız olanı, birkaç yıldır Eminönü

Meydam’nı savaş alanına çevirmiş du­

rumda. Güzelim kent mekânı, tarihe karşı duyarsız, “kültürel süreklilikten” hiç haberi olmayan, ilkel bir karayolu mühendisliğinin sözde “modern” çö­ zümleri adına, göz göre göre yok edili­ yor.

Aslında bu projenin, kent yönetimine değil de “Karayollarfna” ait olması, bir Dünya kentinin uygarlık odağının bile

“karayolu güzergâhı” olarak görülebil­

diği, “otomobil imparatorluğu yasaları­

nın” çarpıcı gerçeğini yansıtıyor...

Halen, inşaatı “hızla” süren projeye göre, bir kere “Eminönü Meydanı”diye bir meydan kalmayacak. Unkapanı- Sirkeci-Karaköy yönlerinden gelip,

“meydandan geçen” araçlar, belki hızla­

rım bile kesmeden, yollarına devam ede­ cekler.

Otolar bu rahatlığa erişirken, insanlar ise koca meydanda kaçacak delik araya­ caklar. Binlerce yıllık bu kent mekânın­

da şöyle bir durup, o çok övündükleri ta­ rihlerini “duyumsama” olanağını bile yaşayamayacaklar.

Oysa Eminönü, tıpkı Venedik’in San

Marco’su gibi, Dünya’nın sayılı “denizle içiçe olan” tarihsel meydanlarından bi­

riydi. Eski Galata Köprüsü, evet biraz

“eski” ama, yenisinden çok daha “uy­ gar” ölçülerde bu meydanı ve çevresin­

deki kültürel zenginliği tamamlıyordu. Bu uygarlığın yitirilmesinde, yeni köp­ rünün “arabesk ablaklığının” ardından, meydanı otoyollar kavşağına çeviren karayolu projesi de son ve öldürücü dar­ beyi indiriyor.

Proje henüz uygulanmadan önce, kay­ gı ve eleştirilerini dile geçtiren duyarlı çevrelere, “Siz zaten Boğaz Köprüsü’ne

de karşı çıkmıştınız” diyerek kulaklarını

tıkayan “yetkililer”, şimdi verdikleri ka­ rarın sonuçlarını, acaba hangi duygular­ la izliyorlar!

Hem İstanbul, hem de insanlık, şu so­ runun yanıtını, “Dünya durdukça” aynı yetkililerden bekleyecekler: “Yaratılan

tarih ve kültür tahribatını, otomobil im­ paratorluğunuzun tüm zenginliği acaba karşılayabilir mi?..”

Dileriz, bu artık İstanbul için “son im­

paratorluk” olur... ◄

C U M H U R İ Y E T DERGİ 8 A Ğ U S T O S 1 9 9 3 S A Y I 3 8 5

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu şekilde trafik sorunu uzun erimde çözülmediği gibi, ödediğimiz vergiler de savurganca harcan ıp Ankara gün geçtikçe daha çok tahrip oluyor.. Çağdışı

Özel öğretim kurumlarının açılması için Milli Eğitim Bakanlığından kurumun eğitime ve öğretime başlama izni alınması gereklidir, özel öğretim

Şu ana değin hiç kimse tek belir- tisi yayılan acılar olan aşırı kullanma sendromundan şikâyetçi olan hasta- ların beyin haritalarını incelemedi. “Bu haritalamalar

Daha sonra Çalışma ve Toplum dergisinin Yayın Kurulu, bu özel emek oturumunda sunulan tebliğleri bir özel sayı olarak yayınlama arzusunu ortaya koydu; Türk Sosyal

Bazı tarihçi ve halkbilimcilere göre Ahîlik gerçek ismi Şeyh Mahmut Nasreddin Hoyi olan Ahî Evran’la başlarken, bazılarına göreyse bu kurumun yaşı daha

Yusuf Hayaloğlu’nun şiirleri ve bes teleri Ahmet Kaya, İbrahim Tatlıses, Muazzez Ersoy, Mine Koşan, Müslüm Gürses, Fatih Kısaparmak, Edip Ak- bayram, Ferhat Tunç

Burada da birbiri ardı sıra evvelâ Y e ­ men kumandanı Sait Paşa ile Yemen’li uşağı İslâm ve gazeteci Vel'd Ebüzziya, Süleyman Nazif, Celâl Nuri beyler,

The referential function, according to Jacobson, relates to the referent and the context of communication and it is used as a means of providing information to the