• Sonuç bulunamadı

İstanbul sevdalısı, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu'nun Başkanı Çelik Gülersoy'la bir İstanbul depremini konuştuk:Gaflet uykusundan uyanmalıyız

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstanbul sevdalısı, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu'nun Başkanı Çelik Gülersoy'la bir İstanbul depremini konuştuk:Gaflet uykusundan uyanmalıyız"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÇELİK GÜLERSOY

Uykudan

uyanmalıyız

İstanbul sevdalısı, Türkiye « Turing ve O to m o b il Kurumu'nun Başkanı

Çelik Güfersoy,

İs ta n b u l d e p re m in i 19 8 5 'te telaffuz etmiş ve uyarılarını yapmıştı. Onunla bundan sonra n e l e r y a p ı l m a s ı g e re ktiğ in i konuştuk.

L e y la T a v ş a n o ğ l u ' n u n

r ö p o r t a j ı

1 2

.

S a y fa d a ...

(2)

& - ~ Ü

SAYFA

12

• o ,

^ » /f, /.

CUMHURİYET

PAZAR K O NUĞ U

■C

&■ 1

T " / -31 MART 2002 PAZAR

İstanbul sevdalısı, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu dun Başkanı Çelik Giilersoy 'la bir İstanbul depremini konuştuk

Gaflet uykusundan uyanmalıyız

S Ö Y L E Ş İ : LEYLA TAVŞANOĞLU

İstanbul ’da deprem yeniden gündeme geldi. En ciddi

ağızlardan İstanbul ’un, en azından önemli bölümünün

beş yıla kadar yerle bir olacağı tahminleri yapılıyor.

Onlarca yıldır bu kente bir çivi çakarken bile dikkatli

olunması uyarılarına, rant uğruna kulak asmayanlar

şimdi telaşta. Mahvettikleri, bu bir zamanlar dünyanın

incisi kenti yerle bir edecek bir deprem olursa elde

ettikleri rantın ne değeri kalacak? Hep kısa vadeli,

küçük çıkarlar peşinde koşan bu takım, acaba şimdi

güçlü olası bir depreme karşı ne gibi çözümler üretiyor?

Bunların hiçbir şey ürettiklerini sanmıyoruz. Öte yandan

üretici beyinler de var. Bunlardan birisi de İstanbul

sevdalısı, Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu 'nun

Başkanı Çelik Gülersoy. Gülersoy bir İstanbul depremini

1985 ’te telaffuz etmiş ve uyarılarını yapmıştı. Onunla,

bundan sonra neler yapılması gerektiğini, Istanhul-

Sultanahmet’te, kendi onardığı Soğukçeşme

Sokağı ’ndaki İstanbul Kitaplığı ’nda konuştuk. Gülersoy,

“Gerçekçi olursak, Türkiye koşullarında tek çözüm, bu

işte, yani deprem sonrası hazırlığıyla ordu birimlerini

görevlendirmektir. Ülkemizde hem etkili hem de en iyi

organize güç ordudur ” dedi.

'Deprem

Taburları'

oluşturulmalı

'Elimiz

değmişken

Ay'a da gidelim'

- Bu ürkütücü tablo karşısında, sizin çö­ züm önerileriniz nedir? Yapacak hiçbir şey' yo k mu?

- Yapacak bir şey var. Bir tek şey var.

Am a ona geçm eden önce, çözüm diye önü­ müze sürülen önlem lerin toptan bir adını koyayım ve bahsi bağlayayım : Bunların hepsinin kestirm eden adı, sonuç verm eye­ cek, etkili olamayacak ve Türkiye şartların­ da havada kalan önlem ler oluşlarıdır. O r­ tak nitelikleri, sadece vakit kaybetm ekte­ dir. Vakit (ve tabii ki bu arada, nakit) kay­ betm ektir. İzninizle, unuttuğum bir nokta­ nın daha adını koyayım: Kimileri ciddi cid­ di diyor ki: “ İstanbul'u söküp yeniden yap­

malı.” Ö nce dostum uz Oral Çalışlar, bu

öneriyi ortaya attı. Kendisine yanıtım şu olur: O ldu olacak, elim iz değmişken, Ay’a da gi­ delim bari! Sonra Prof. Ahmet Ercan, ay­ nı fikri bu kez teknik ve somut önerilere çe­ virdi: “ Bütün yapılan sökelim. Halkı 30

katlı gökdelenlere istif edelim. Arsalan sa­ talım, kişi başına '26 milyon gibi sem bo­

lik1 paralarla, halkımız mutlu olsun, bayram

yapsın” falan filan.

- Bu önerilere siz ne diyorsunuz? - Eski bir deyim le “Lâl-ü ebkem kalıyo­

rum.” Yani dilim tutuluyor ve söyleyecek

laf bulam ıyorum . 3 kuruş bulup başını bir daireye sokmuş vatandaşta bu paralar ne­ rede? Kişi başına 26 m ilyon, bir ailede ay­ da 200 milyon eder. Bu para kimde var? Han­ gi ekonom ik ve politik güç, dünyada ben­ zeri olmayan bu projeyi hayata geçirebilir? Sonra yeni şehri nereye kuracaksınız? Blok­ ları dikm ekle iş biter m i? Yol ağı, elektrik, su, telefon, doğalgaz.. altyapısı ne olacak? Yer seçimi nasıl yapılacak? İş ve konut böl­ gelerinin ilişkisi ne olacak? Sağlam zem in diye halk Istrancalar'a mı taşınacak? İşine nasıl gidip gelecek? İş bölgeleri yerinde duracak mı?

Sonra, konu sadece konutlar değil ki! K aç cami, kaç hastane ve kaç okul ayakta zor duruyor. Bunların yenilerini nereye gö­ türeceksiniz ve de kim finanse edecek?

Zorlu ve okkalı b ir sorum daha var: Söy­ ler misiniz: “İstanbul” derken biz nereleri kastediyoruz? “Yapılan muayene edelim, ze­

min yoklaması yapalım” derken hatta şu

en fantastik fikir olan, İstanbul’u “toptan

yıkalım” derken bu şehri nereden başlatıp

nerede bitiriyoruz? Gerçekte İstanbul, Ada- p a z a n ’nda başlayıp T ekirdağ’da bitiyor. B uyrun seçim inizi yapın. Yıkım ı, nerede başlatıp nerede bitireceğiz? Silivri dahil m i, G ebze dahil mi? O nun için, gerçekçi gözle bakarsak, bu koca yerleşim de, “dep­

rem öncesi” için hem en hem en yapılabile­

cek hiçbir şey yok. D önülm ez akşam ın uf- kundayız. 1950’ler, 6 0 ’larda olsaydı, bazı önlem leruygulanabilirdi. O tren, 1970’ler- den sonra gitti. Ben, şu acı geçeğin altını çiziyorum: İnsanlar gibi, toplum lar da yan­ lışlarını bir gün gelir öderler.

insanlar, toplumlar, yanlışlan, hatta suç­ lan affedebiliyor. A m a fizik, ne yazık ki hiç afçı değil. Yanlış, önce halktan kaynaklan­ dı: D urm adan çoğaldı, belli yerlere yığıl­ dı, yapılaşm anın da, en bozuklarını üretti. Bunun bir faturası olur. O ödenecek. Yan­ lışların İkincisi, bürokrasi kesim inde. K a­ çak inşaat furyasını dizginlem ek yerine, bir kısmı kendi yolunu bulmaya baktı. Üçün­ cü yanlış kesim , politika. H er seçim önce­ si bakir bir yeri kurban etti.

Ha, bir de, günahsız bölük var. Ç oluk ço­ cuklar gibi. O nlara ne yazık! Engin dere­ cede yazık! Ben de bu gruba girerim her­ halde! A z mı yazdım çizdim , “Yapmayın

etmeyin” diye. Tonlarca m ürekkep harca­

dım , onca nefes tükettim . A m a şimdi hiç

“müstahak” olm adan, ben de kurbanlar

kuyruğuna giriyorum. Bir gerçeği, katı ger­ çeği iyi biliyorum : Sade fizikte değil, eko­ nomide de her borç faturaya dönüşür ve gün gelir ödenir!

- Yapılacak bir şeyler olm alı ama. Hiç çözüm ünüz y o k m u?

- Var. O na geliyorum ve çarpıcı önerimi yapıyorum . T ürkiye'ye vakit kaybettiren bütün safsatalar yerine, gerçekçi olursak tek bir çözüm var: “Depremin ancak son­

rasına hazırlık.”

- Bu h azırlıklar da var galiba. O kuyo­ ruz ve duyuyoruz.

- O kuduklarınız, m illetin vücuduna uy­ mayan ve dikiş yerlerinden sökülen bir kos­ tüm e benziyor.

Etüt için acaba

zamanımız var mı?

- Deprem konusu, bildiğiniz gibi yin e yoğun şe­

kilde Türkiye’nin gündeminde. Bunda, bir yan ­ dan sarsıntıların durup durup tekrarlanması rol oy­ nuyor. Öte yandan, jeologların ve jeofizikçilerin sıklaşan -ve çoğu kez de çelişen- demeçleri neden oluyor. Yani tozdan dumandan ferm an okunmuyor. Bu aşamada Çelik G ülersoy’un düşüncelerini al­ mak istedik. Çünkü siz, hem İstanbul’un tarihsel bilgi kaynaklarına erişmiş bir kent ünlüsüsünüz hem de hatırladığım kadarıyla deprem lafını İstanbul 'a ilk kez siz duyurmuştunuz. Hem de 10-15y ıl önce.

Evet, değindiğiniz her iki nokta da doğru! Hem eli­ min altındaki, (yani İstanbul Kitaplığı’ndaki) çeşitli kaynaklara giderek konuyu inceliyorum hem de bu bilgilere dayanarak İstanbul ile deprem konusunu, (ne yazık ki) ilk kez ben gündeme getirmiştim! 1 Mayıs 1985’te Milliyet’te İstanbul’un iman konulannda Or­

han Duru ile yaptığımız tam say­

falık bir söyleşide, Dalan’ ın göz önü yerleri ön plana çıkaran imar operasyonunu eleştirirken “yü­

zeysel konulara kamu fonlannı harcamak yerine, şehrin gitgide yaklaşan yer sarsıntısı olasılığı gibi, köklü konulara öncelik ve ağırlık verilmesini” tavsiye et­

miştim. Müliyet, dile getirdiğim çeşitli konular içerisinden, dep­ remi seçmiş ve 1. sayfaya man­ şet yapmıştı.

- Bu demecinizde dayanağı­ nız neydi? Bilimsel bilgiler ve bulgular mı, yoksa sezgi mi?

- Daha çok, birincisi! Bilim­

sellikte ben, jeolog veya jeofi­ zikçi değilim. Fakat şehrin tari­ hi ile yoğun biçimde meşgulüm ya. Oradan biliyordum ki, en çok 100 yılda bir, bu şehrin ve­ ya çevresinin altı oynamış. Son önemli deprem 1894’te olduğu­ na göre, yeni bir tanesinin tari­

hi yaklaşmaktaydı. Yaklaşan depremin ise sonuçlan ve tahribatı halamından tarihtekilere benzemeyece­ ğini biliyordum. Eski İstanbul, nüfusu 1 milyon, ev­ leri tahtadan, sının Yedikule’de biten bir yerleşimdi. Öyle olduğu halde, binlerce insan gitti. Yeni İstan­ bul, nüfusu Allah bilir, çünkü sının yok, bozuk be­ tondan, uçsuz bucaksız bir diyar. Güneş gibi açık ki, bundaki tahribat, kat kat fazla olacak. Bunları bilir­ seniz, kişinin psikolojisi, kimyası bozuluyor. 15 yıl önce konuyu ortaya attığımda, böylece temelim, ta­ rihsel bilgilerdi. Ama isterseniz, işin içine sezgi (ya­ ni keramet) faktörünü de ekleyebiliriz!

- 1 5 y ıl önce dikkatleri çektiniz. Bugünkü görü­ nüm, sizin açınızdan nasıl bir resim içeriyor?

- Kimse kusura bakmasın ama, durumu iki kavram­

la özetleyeceğim: Birincisi kaıgaşa, İkincisi, epeyce bir aymazlık. Eski deyimle, gaflet. Kargaşa, bilim ke­ siminde gözlemleniyor. Bunu da herkes görüyor. Ya­ ni burada benim özel eleştirmenler getirmem bile gerekmiyor. Deyim uyarsa mal meydanda. Bu işin mes­ lek kesiminde önce yeterli bir birikimin olmadığı açık. Kocaeli-Sakarya depreminin, o yöreleri oldu­ ğu kadar, bilimsel çevreleri de kökünden sarstığı, acı ve üzüntü ile gözlemlendi. Böyle mi olmalıydı? Ön­ ce faylann eni, boyu ve yeri hakkında bilim çevrele­ rinin birbirine girdiğine tanık olduk. Bu konudaki bü­ tün demeçler birbirini çürütür yönde oldu. Ondan sonra, o sular biraz duruldu ama, bu kez, yeni bir sar­ sıntının yeri ve zamanı konusunda son derece çeliş­ kili demeçler okuyoruz. Kimi profesörler, rengârenk haritalar yayımlıyorlar. Buna göre, “topun ağzında” olan semtler var. Güvenli olarak sunulan yerler var. Çok kişi, bu haritaların arkasında ticari hesaplar yat­ tığını söylüyor. Böyle bir tezgâh varsa eğer, bu hem çok ayıp hem de saçma. Ayıplığı meydanda. Saçma­ lığına gelince, çok rica ederim, çıkar peşinde olan­ lar, yani “ayrıcalıklı siteler kuralım” derdine düşen­ ler varsa, külahlarım önlerine koyup bir düşünsünler. Çoğu yeri yıkılmış ya da hasar görmüş olan bir şe­ hirde, sizin kuracağınız “altı sağlam” ada, ne yazar? Nasıl yaşar, işten eve nasıl gelir gider, ne yer ne içer­ siniz? Bir felaketin orta yerinde nasıl ömür sürecek­ siniz?

O yüzden, bizim halk olarak birinci dileğimiz, ön­ ce bilim adamlarının bu işi artık bir dala kondurma­ ları ve hiç değilse ana konularda aralarında birlik sağlamalarıdır. Özellikle Prof. Üşümezsoy'un, kimi meslektaşlarım “yüklü ödenekler ve gemiler peşinde

olmakla” suçlayan demeçlerinin, daha bir açıklığa ka­

vuşmasını diliyorum.

- Bunlar, işin kargaşa yanı. Onu hep birlikte gö­ rüyoruz. “Aymazlık ” bölümünde neler var?

- Orada, hem bilim adamlarının hem bürokratla­ rın, durup durup ortaya sürdükleri çözüm önerileri ve önlemler paketi dolayısı ile karşımıza çıkan bir­

takım olur olmaz reçeteleri kastediyorum: Önce yö­ netim kademesinde oluşturulan komisyonların tah­ minlerini dinledik: Bir depremde “İstanbul'da 2 bin

816 bina yıkılır, 9 bin 213 insan ölür” türünden, tam

trajikomik olarak nitelendireceğim tahminler. Bu beylere, o zaman bile yazılanınla sordum: “Ay! Niye

bu kadar az ve sembolik ve de neden dolayı böylesine küsuratlı?”

Güneş gibi açık bir gerçek ki, deprem zararı hak­ kında öyle veya böyle sayılar verebilmek için, önce bütün zeminlerin baştan başa ve ayrıntılı yoklaması­ nı yapıp bitirmek gerek. Bunun için a) Hiçbir yerde yeterli para yok. b) Yetkin ve güvenilir teknik eleman yok. c) Iş de, aynca çok zor. İstanbul’un altı düz bir yatak değil ki, şurada burada birkaç sondajla yetine­ lim. Jeoloj i ünlülerinin kendilerinin yayımladığı renk­ li renkli, alaca bulaca haritalara bir göz atmak yeter:

ÇELİK GÜLERSOY

1 9 3 0 'da H akkâri'de doğdu. İlk, orta ve lise öğren im in i İsta n b u l’da yaptı. B eyoğlu E rkek L isesi ’n i birincilikle, İstan bu l H ukuk F akültesi'ni iyi derece ile bitirdi. Ö ğrenim i sırasında çalışm aya başladığı Türkiye Turing ve O tom obil K urum u 'nun çeşitli kadem elerinden sonra 1 9 6 1 ’d e hukuk m üşaviri, 1 9 6 6 'da g e n e l m üdür oldu. B u kuruluşun reorganizasyonundan sonra turizm ve kü ltü r çalışm aları dolayısıyla K ü ltü r B akan lığı'n ın “ş e r e fp la k e ti”ni, İtalya C um hurbaşkan ı tarafından verilen “C a va lier” ve Fransa

C u m h u rbaşkan ı’n ca verilen “m illi ta k d ir” n işan larım aldı. 1 9 7 9 'da

İstanbul'un tarih i korularının bakım ı ve içlerin deki k ö şk ve kasırların

restorasyonunu gerçekleştirerek bunların halka açılm asına öncülük etti.

“K apalıçarşı 'nın R om anı ” adlı eseri ile Sim ııvi Vakfı S osyal B ilim ler Ö dülü ’nü kazandı. Topkapı, K apıkule, Yıldız S a ra y ı’nın bahçesi, E m irgân, H ıdiv Kasrı, Yeşil Konak ve Soğu kçeşm e S okağı g ib i birçok restorasyon ve dü zen lem eler ya p a n Çelik G ü lerso y’un,

turizm ve İstanbul'la ilgili yayım lan m ış birçok kitabı da bulunuyor.

yorum, daire sahipleri bu “olmazsa olmaz” konula­ ra para vermek istemiyorlar. Onun yerine binalarına boya badana yaptırıyorlar?

- Daire sahiplerinin rızası sağlandı diyelim. İş onunla bitiyor mu?

- Tabii ki bitmiyor. Asıl iş, ondan sonra başlıyor:

incelemeyi yapacak, hem yetenekli hem de iyi niyet­ li elemanlar nerede? Altım çizdiğim iki nitelikten bi­ ri bulunursa, öteki bulunmuyor. Daire sahiplerini ra­ zı eden yöneticiler, birtakım “uzm anlar” bulup ge­ tiriyor. Bir tanıdığıma, uzman heyeti diye, çıka çıka bir kan koca geldi! Uzmanlann çoğu, binaya karşı­ dan bakıp rapor yazdı. Tıpkı kimi SSK doktorlannın, hastanın suratına bakıp 2 dakikalık bir süre içinde re­ çete yazmasına benziyor durum. Ama haklarım ye­ meyelim: SSK doktorlan bu işi bedava yaparken sta­ tik uzmanı mühendislerin çoğu, yüklü fatura kesiyor.

- Sosyal ve teknik tablo, ne yazık ki, hiç değilse

ana hatları ile böyle. Bu gözlemlerinizden ne so­ nuç çıkarıyorsunuz?

- iki sonuç çıkanyorum: Birincisi, deprem kayıp­

lan için ciddi incelemeler (hem zeminlerde hem ya­ pılarda) yapılmadan kesin ve küsuratlı sayılar veril­ mesi gülünçlüktür. İkinci çıkardığım sonuç ise daha trajik, fakat gerçekçi: Sözünü ettiğim teknik tarama- lann, bir yandan devlet olanaklan, öte yandan halkın mali gücü karşısında zaten yapılamayacağıdır! Jeolo­ ji bilginlerimiz de, bana kalsa hiç gerçekçi olmayan çözüm önerileri ile kamuoyuna durmadan bu olama­ yacak reçeteleri sunuyorlar: “Zemin etütleri yapılsın. Bina analizleri yapılsın.” Bunlara cevap olarak, yuka­ rıdaki sorulan tekrarlayayım: Bu para nerede? Bu ka­ dar sayıda ve iyi niyetli teknik eleman nerede? Ve en önemlisi, vakit var mı?

Bugünlerde okuyorsunuz, jeologlar “iki boğaz köp­ rüsünün dayanıklı olduğunu, fakat viyadüklerin çö­ keceğini” durup durup tekrarlıyorlar. Bir kez bu ko­ nu, onların uzmanlık alanında değil, tş, mühendis işi. Aynca ben, vatandaş sıfatı ile düşünüyorum: Vi­ yadüklerin sayısı 38. Peşinde olduğumuz (ve hâlâ alamadığımız) Japon kredisi, 150 milyon dolar gibi gülünç bir rakam. Önce ne hazin bir dunundur ki, İs­ tanbul Belediyesi, dağın taşın çiçeklenmesi için ya da Taksim-Şişli kaldınmları için Ç in’den, yani dün­ yanın öbür ucundan granit taşı getirmeye trilyonlar buluyor. Devletimiz, diyelim bir olimpiyat projesi gibi en havada kalan işlere katrilyonlar ayınyor, fa­ kat viyadüklerin takviyesi gibi hayati bir konu için Japonya’ya el açıyor ve bekliyoruz. Diyelim, Japon­ ya’dan bu para geldi. 38 viyadükten 10 tanesine ye­ tecekmiş. Ö da 4 yıl sürecekmiş. Önce şunu sorayım: Geriye kalan 28 viyadük ne olacak? Sonra, 4 yıl bit­ meden yer oynarsa ne olacak? Sonra, takviye ile vi­ yadükler kurtulacak mı? Çünkü konuştuğum kimi uz­ manlar, o konuda kuşkulu.

Bir sokak sağlam gözüküyor, iki sokak ötesi çürük. Sonra, bir soru daha: Tutalım ki, zemin çürük çıktı. Bu bilgi neye yarar? Üstündeki yapılar mevcudunu nasıl kaldıracağız? Halkı nereye taşıyacağız? Bu mu­ azzam işi, kim finanse edecek? Devlette beş para yok. Halkta, keza. Onun için, zemin yoklamasının ya­ ran da yok. Herhangi bir sayı tahmini yapabilmek için gerekli olan ikinci uzun iş, yapıların teker teker in­ celenmesidir. Bir hastanın muayenehanesinde, rönt­ gen, ultrasonografilerinin çekilmesi, hatta ciddi işler­ de parça alınması gibi işlemler söz konusu. Alman beton örneğinde, çimento-kum oranlarına bakılacak, kullanılan demirlerin çapına ve yoğunluğuna bakıla­ cak, hatta çürüme oranına bakılacak. Siz, İstanbul’da bu tür kaç adet inceleme yapıldığını tahmin edersi­ niz? Bu derin incelemeyi, önce, gerekli görecek in­ san kafası, nerede ve kaç tane? Dostlarımdan dinli­

I

- Bu benzetm enin içeriği

ne?

- içeriği şu: M evcut yasal durum da her hazırlık, eldeki

“Afet Yasası”na göre

yürütülecek. O nun gereğince de yetkili olan, ancak idari yönetim çarkı, yani kaym akam lar ve valiler. Bu m akam ların yetenekleri, olanaklan ve çapları bir yana, ortada dev gibi bir sorun var: İş, bu m akam lann kendisi ile bitm iyor ki! Bir zangırtı ile çoğu yer altüst olduktan sonra, bir dizi ilgili

kuruluşun, katılım ı, işbirliği, olanakları ve çapları söz konusu: K arayolları, İSKİ, doğalgaz.. gibi. Bunlardan bir tanesi, üstüne düşeni yapm azsa (yani derece derece suçu ve ihm ali devreye girerse), yetkili m akam olan kaym akam ya da vali ne yapacak? Sordum: “Memurin

Mulıakemat Kanunu gereğince, sorumluluklarına gidilir!” işte buna bayılınır:

N orm al düzende aylar yıllar süren bir işi, her şeyin birbirine girdiği bir ortam da yürürlüğe koyacaksınız. Bunu orta çap bir akıl bile, kendi kabına sığdıram az.

Gerçekçi olalım

O yüzden, kendi çözüm üm ü ileri sürüyorum : G erçekçi olursak, Türkiye

koşullarında tek çözüm , bu işle, yani deprem sonrası hazırlığı ile, ordu birim lerini görevlendirm ektedir. Ü lkem izde hem etkili hem de en iyi organize güç, ordudur. K im ilerinin hoşuna gitm ese de durum böyle. A skeriyenin nasıl “İstihkâm

Taburları” varsa artık “Deprem Taburları” da

oluşturulm alı. Bunlar, her yoğun yerleşim in açığına konuşlandırılm ak. Tabii ki, sırf insan gücü, öyle bir afette yetm ez. Bu birlikler, her tür araç ve gereçle donatılm alı. E lem anlarının eğitilm esine hem en

başlanm alı. B en em inim , şu şehirde, yeterli tentürdiyot ve sargı bezi stoku bile yoktur. B u yolda her türlü m alzem e toplanm alı. Avrupa, böyle bir deprem yaşam adı. Fakat buna benzer bir afet geçirdiler. II. Cihan Savaşı sonrasındaki yıkıntının kaldırılm ası. O çalışm alar bize örnek olmalı: Ö nce yol

şebekesinin açılm ası, yani en önce ulaşım ın sağlanm ası gerekiyor. B alm um cu V iyadükü’nde çökm e değil bir kazı olduğunda, trafik kuyruğu K abataş’a kadar uzuyor. İlk ihtiyaç, altern atif geçişler sağlanm asıdır. Bu m uazzam işin altından, ancak “istihkâm” birlikleri, o da belki, kalkar. Sonra, p o rta tif hastaneler sorunu var. Sonra, şehre gıda akım ının sağlanm ası var. Sonra, yağm a ve talan gibi tehlikelerin bastırılm ası ve önlenm esi var.

G erçekçi olalım: Bunların hakkından, ancak askeri disiplin gelir. H alk deyimi ile “Tembeli, serseriyi veya

hırsızı ve uğursuzu kulağından duvara çivileyecek” bir otorite

gerekecek. O da, ancak askeriyede var. Eski bir atasözü, “Akıl, başta bir

çividir. Vurmayınca girmez!” diyor. Falih Rıfkı Atay da, “Haklı çıkmaktan bikrim” derm iş. U m arım , “İstanbul'da deprem” gibi

vahim bir m eselede, ne atasözünü uygularız ne de Falih Rıfkı B ey’i hatırlarız.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

“ Bu işin ucunu bırakmayacağım, sonuna kadar gideceğim” diyen tavrı bana bir fotoğrafı anımsatıyor: 1950’- den kalma, sararmış bir fotoğraf: Nâ­ zım Hikmet’in

Öyle bir yer ki Agora, hem zaman dışı, hem de bütün za manian içinde barındırıyor: Narçiçeği renkli fesi nazar bon­ cuklu, ince bıyıkları badem

Daha çok robot güreşlerinde kul- lanmak için geliştirilen Robomaster’ın 499 dolarlık fiyatı biraz pahalı olsa da bu tür ürünlere ilgi duyanlar için uy- gun bir

Bu çalışmada akut bakteriyel ve tüberküloz menenjiti olgularında ateş yüksekliği ve baş ağrısı en sık görülen başvuru yakınmasıyken, aseptik menenjit ol-

Yapılan antibiyotik duyarlılık testinde kolistine karşı diren- ce rastlanmamış olup diğer antibiyotiklere karşı tespit edi- len ortalama beş yılın direnç oranı şu

Cumhurbaşkanlığı Osmanlı Arşivi Nüfus Defterleri Fonu’nda yer alan Bozok Sancağı’na tabi Akdağ Kazası’na ait 2058 numaralı nüfus defterine göre,

Artvin’in Borçka ilçesinde camili yöresinde, yöredeki kestane ağaçları içerisinde meyve kalitesi ve verim yönünden en üstün olan kestane tiplerinin (Castanea sativa

3-Boyutlu Öklid uzayında eğrilerin diferensiyel geometrisi üzerinde birçok çalışmalar yapılmıştır. Özellikle iki eğrinin karşılıklı noktalarında Frenet çatıları