• Sonuç bulunamadı

GÖRSEL İLETİŞİMDE ÜÇ BOYUT ALGISI; HOLOGRAM TEKNİĞİ VE BU TEKNOLOJİNİN EĞİTİM ORTAMINA AKTARILMASI

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "GÖRSEL İLETİŞİMDE ÜÇ BOYUT ALGISI; HOLOGRAM TEKNİĞİ VE BU TEKNOLOJİNİN EĞİTİM ORTAMINA AKTARILMASI"

Copied!
228
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GÖRSEL İLETİŞİMDE ÜÇ BOYUT ALGISI; HOLOGRAM TEKNİĞİ VE BU TEKNOLOJİNİN EĞİTİM ORTAMINA AKTARILMASI

DOKTORA TEZİ

Evren SERTALP

DANIŞMAN

Prof. Dr. Gülsün PARLAR

(2)

Jüri Üyelerinin Adı Soyadı İmza

Üye (Tez Danışmanı): Prof. Dr. Gülsün PARLAR... ...

Üye : Prof. Dr. Adnan TEPECİK... ...

Üye : Prof. Dr. Vildan ÇETİNTAŞ... ...

Üye : Prof. Atilla İLKYAZ... ...

(3)

ÖN SÖZ

Teknoloji insanoğlunun gereksinimlerine yardımcı alet ve araçları üretmesi için gerekli olan bilgi ve yetenekler bütünü olarak tanımlanabilir. Gereksinimler arttıkça insanoğlu elindeki bilgi ve yetenekleri kendi ihtiyaçları doğrultusunda geliştirmiş, teknoloji ihtiyaçların karşılanması dışında farklıyı, yeniyi bulma yönünde evrilmiştir.

20. yüzyılın sonlarına doğru bilgisayar teknolojisinin gelişmesi insanoğlu için gerekli ihtiyaçların karşılanma sürecini hızlandırmıştır. Bu teknoloji, iletişim ve bilişim teknolojilerinin hızla gelişmesini sağlamıştır. Farklı disiplinlerin bir arada çalıştığı günümüzde teknolojik gelişmeler eğitim ortamlarında kullanılmaya başlanmıştır ve bu alandaki gelişmeler görsel iletişim tasarımı eğitimini de etkilemiştir. Eğitim sürecinin teknolojiyle yönlendirilmesi, bilgi aktarımındaki rahatlığı ve davranış değişikliğini olumlu ve hızlı bir şekilde oluşturduğu bilimsel olarak ortaya konmuştur. Bu amaçla görsel eğitimde, gelişen teknolojiyi en doğru şekilde kullanmak kaçınılmaz ve doğru bir yaklaşımdır.

Bilgisayar teknolojisinin eğitim ortamına girmesi eğitim sürecinde öğrencinin konuyu kavramasını hızlandırmıştır. Görsel sanatlar alanında bilgisayarın kullanılması bu teknolojinin gelişimini sağlamıştır. Özellikle görselliği kuvvetlendirmek amacıyla kullanılan en son teknolojik gelişmelerden biri de üç boyuttur. Gerek insanlar üzerinde bıraktığı etkisi gerekse bilgisayar teknolojisi yardımıyla uygulama kolaylığı üç boyut tekniklerinin kullanımını ön plana çıkarmıştır. Günümüzde belgesel filmlerde, sinemalarda, eğitim ortamında sıkça kullanılan üç boyutu daha da geliştirmek isteyen insanoğlu farklı bilim kollarından yararlanarak hologram teknolojisini kullanmaya başlamıştır. Bu teknoloji sayesinde; ifade edilmek istenen olaylar, ulaşılması mümkün olmayan görsel ögelere ulaşmak çok daha kolay olmuştur.

Bu açıdan bakıldığında hologram teknolojisinin, günümüzde kullanılan diğer teknolojik araçlarla birlikte tasarım eğitiminde bir ders materyali olarak kullanılması

(4)

düşünülebilir. Böylece öğrencilere kitaplar aracılığıyla verilen görsel eğitimin yanında hologram tekniği ile gerçeğe yakın örnekler verilerek, dersin anlatılması ve kavranması kolaylaşacak ve öğrenciler bu sayede meslek hayatlarında başarılı olacaklardır.

Görsel iletişimde üç boyut algısı; hologram tekniği ve bu teknolojinin eğitim ortamına aktarılması konulu bu araştırmanın sanat eğitimine ve sürecine katkı sağlamasını dilerim.

Araştırmam süresince bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım tez danışmanım Prof. Dr. Gülsün Parlar’a ve desteklerinden dolayı Yrd. Doç. Şansal Erdinç’e, değerli zamanını bana ayıran, yönlendirmeleri ve katkılarıyla bana yol gösteren dekanım Prof. Dr. Asker Kartarı’ya, desteğini ve yardımını hiçbir zaman esirgemeyen Sevgi Kartarı’ya teşekkür ederim.

Tezimin eğitim kısmındaki katkılarından dolayı Yrd. Doç. Dr. Gülgün Alpan Bangir, Yrd. Doç. Dr. Gürcü Erdamar Koç’a, okullarda yaptığım uygulamalardaki yardımlarından ötürü Çiğdem Bilasa Altun, Hayal Toker ve Özlem Öztürk’e, eğitim alanındaki istatistik çalışmalarındaki yardımlarından dolayı Dr. Tülin Acar’a, desteklerinden ötürü Ceylan Konuk ve Müzeyyen Işık’a teşekkür ederim. İngilizce ve Fransızca’dan çevirilerde yardımlarından ötürü Cem Senyücel ve Sinem Mengüç’e, tezimin yazım aşamasında her türlü desteği veren ve bilgisini benimle paylaşan Arş. Gör. Emrah Pek’e, katkılarından dolayı Öğr. Gör. Dr. Emek Çaylı Rahte ve Arş. Gör. Şengül İnce’ye teşekkür borçluyum. Sabrı ve sonsuz desteği ile yanımda olan F. Ceren Çağlar’a teşekkür ederim.

Maddi, manevi her zaman ve her konuda yanımda olan, bana hep inanan, her zaman destekleyen, annem F. Bengü Sertalp ve babam C. Erol Sertalp’e sonsuz teşekkürler.

Evren Sertalp 2010 Ankara

(5)

ÖZET

GÖRSEL İLETİŞİMDE ÜÇ BOYUT ALGISI; HOLOGRAM TEKNİĞİ VE BU TEKNOLOJİNİN EĞİTİM ORTAMINA AKTARILMASI

SERTALP, Evren

Doktora, Grafik Eğitimi Ana Bilim Dalı

Tez Danışmanı: Prof. Dr. Gülsün Parlar, Yard. Doç. Şansal Erdinç

Ekim-2010

Araştırmada hologram teknolojisinin eğitim ortamına aktarılmasının faydaları ortaya konmuştur. Bu amaçla bu araştırmada hologram teknolojisi temel sanat eğitimi dersi perspektif ünitesinde ders materyali olarak kullanılmıştır. Hologram teknolojisinin ders materyali olarak kullanılması ve öğrencilerin dersi öğrenmeye etkisini araştıran bir araştırma bulunmamaktadır.

Bu araştırmada amaca yönelik ders materyali olarak hazırlanan hologram, temel sanat eğitimi dersini alan onuncu sınıf öğrencilerine uygulanmıştır. Ders materyali olarak kullanılan hologram örneklerin onuncu sınıf öğrencilerinin öğrenmesine etkisini bulgulamak amacıyla bilgi testi hazırlanmıştır.

Temel sanat eğitimi dersi, perspektif ünitesi onuncu sınıf öğrencilerine ön test ve son test uygulanmış, sonuçları ise SPSS istatistik programı kullanılarak grafiklerle anlatılmıştır. Ön test başarı puanları ile son test başarı puanları arasında anlamlı bir farkın olup olmadığı bağımlı örneklemler için t-testi ile analiz edilmiştir. Öğrencilerin ve öğretmenlerin hologram tekniği ve hologramın ders materyali olarak kullanılmasıyla ilgi görüşleri de alınmıştır.

Araştırma sonucunda, deney gruplarının başarı puanlarının birbirinden anlamlı derecede daha yüksek olmadığı bulgulanmıştır. Öğretmen ve öğrenci

(6)

görüşmelerinde hologram teknolojisinin eğitim sürecine olumlu katkılar sağlayacağı saptanmıştır.

(7)

ABSTRACT

3-D PERCEPTION IN VISUAL COMMUNICATION; HOLOGRAM TECHNIQUE AND ADAPTING THIS TECHNIQUE INTO EDUCATIONAL

ENVIRONMENT

SERTALP, Evren

Philosophy of Doctorate, Graphic design Education Branch Thesis Supervisors: Prof. Dr. Gülsün Parlar, Asst. Prof. Şansal Erdinç

October – 2010

In this study the advantages of adapting the hologram technologies into education environment will be revealed. In line with this objective the hologram technology has been used as a course material in perspective unit of basic art education course. No such research on ‘using the hologram technologies as a course material and its effect on learning’ is available.

In this research the hologram customized as a course material has been put into practice in basic art education course for tenth grade students. An information test has been prepared in order to discover the effect of hologram samples in learning abilities of tenth grades.

A pretest and posttest has been implemented to tenth grades in Basic Art Education course perspective unit and the results have been explained in graphics by using SPSS program (Statistical Package for the Social Sciences). Pretest success grades and posttest success grades have been analyzed with t-test for dependent samples to find out whether there is a significant difference in between. Student’s and teacher’s opinions on hologram technique and its usage as a course material have also been received.

In consequence of the research, it is discovered that the success grades of experimental groups are not significantly different/higher than each other. It is

(8)

confirmed in the teacher-student discussions that the hologram technology will make favorable contributions to education process.

(9)

İÇİNDEKİLER

JÜRİ ÜYELERİ İMZA SAYFASI

ÖN SÖZ………...…. I ÖZET………....…III ABSTRACT………...…..IV İÇİNDEKİLER………...….VII TABLOLAR LİSTESİ ………..……. XI ŞEKİLLER LİSTESİ ...XII KISALTMALAR LİSTESİ ………..……..XV BÖLÜM I GİRİŞ………...……….…...1 1.1. Problem Durumu ……….…….…...1 1.1.1. Problem Cümlesi ...4 1.1.2. Alt Problemler ... 4 1.2. Araştırmanın Amacı ………..……... 5 1.3. Araştırmanın Önemi ………..……... 5 1.4. Varsayımlar ………..…...…. 5 1.6. Sınırlılıklar ………..….…...6 1.7. Tanımlar ………..……...… 6 BÖLÜM II KAVRAMSAL ÇERÇEVE ...8 2.1. Görsel iletişim ………...…... 8 2.2. Üç Boyut ...……….…... 12 2.3. Görme ……….………...…... 20 2.4. Göz ... 23 2.4.1. Sert Tabaka ... ...24

(10)

2.4.2. Damar Tabaka ...24

2.4.3. Ağ Tabaka ... 25

2.4.4. Gözün Teknik Özellikleri ... 26

2.5. Binoküler Görme ... 27

2.6. Algı ve Görsel Algı ... 28

2.6.1. Algı ... 28

2.7. Şekil Zemin Algısı ... 29

2.7.1. Gruplama ... 31 2.7.2. Tamamlama ...32 2.8. Görsel Algılama ... 34 2.8.1. 3D Algılama ... 34 2.8.1.1. Stereoskop Yöntemi ... 35 2.8.1.2. Projeksiyon Yöntemi ... 37 2.8.1.3. Anaglyph Yöntem ... 38

2.8.1.4. Anaglyph Fotoğraf Örnekleri ... 41

2.8.2. Hologram Yöntemi ... 42

BÖLÜM III 3.1. Hologram nedir? ...44

3.2. Hologram Üretim Süreçleri ... 48

3.2.1. Grafik Çalışma ...48

3.2.2. Hologram Filmleri ve Fotoresist ...49

3.2.3. Fotoresist ...50

3.3. Hologram Yapımında Kullanılan Solüsyon Çeşitleri ...50

3.4. Hologram Lazer Çeşitleri ...51

3.4.1. Helium Neon Lazer ...52

3.4.2. Aragon Lazer ...52

3.4.3. Krypton Lazer ...52

3.4.4. Cadmium Lazer ...53

3.5. Hologram Yapımı Ve Hologram Çeşitleri ...54

(11)

3.5.2. Yansıma Hologram ...57

3.5.3. Rainbow Hologram ...58

3.5.4. Multiplex Hologram ...58

3.5.5. Emboss Hologram ...59

3.5.6. Dot Matrix Hologram ...60

3.5.7. 2D Hologram ...61

3.5.8. 3D Hologram ...61

3.5.9. Gizlenmiş Metin Hologram ...61

3.5.10. 2D/3D Hologram ...61

3.5.11. True Color Hologram ...62

3.5.12. Flip Flop Hologram ...62

3.6. Hologram Uygulama Alanları ...63

3.6.1. Sinema ve Sahne Sanatlarında Hologramın Kullanılışı ...64

3.6.2. Tıp Alanında Hologramın Kullanılışı ...67

3.6.2.1. X ışını Holografi ...70

3.6.3.2. Endoskopik Hologram ...71

3.6.3.2.1. Endoskopide İç Hologram Kayıt ...71

3.6.3.2.2. Endoskopide Dış Hologram Kayıt ...71

3.6.3.3. Diş Hekimliğinde Hologramın Kullanılışı ...72

3.6.3.4. Ortopedide Hologramın Kullanılışı ...72

3.6.3. Müzelerde ve sanat Eserlerini Korumada Hologramın Kullanılışı ...73

3.6.4. Evlerde Hologramın Kullanılışı ... 74

3.6.5. Giyim Endüstrisinde Hologramın Kullanılışı ...77

3.6.6. Hologramın Sanatta Kullanılışı ...77

3.6.7. Reklam Amaçlı Hologramın Kullanılışı ...85

3.6.8. Holografik Veri Saklama ...89

(12)

BÖLÜM IV

YÖNTEM ………..…... 95

4.1. Araştırma Modeli ………... 95

4.2. Evren ve Örneklem ………..…...… 96

4.3. Veri Toplama Teknikleri ………... 97

4.3.1. Başarı Testi Ölçme Aracının Hazırlanması………...…. 4.4. Verilerin Analizi ………... 99 BÖLÜM V BULGULAR VE YORUMLAR………..………... 100 5.1. Öğretmen Görüşleri ...106 5.2. Öğrenci Görüşleri ...110 BÖLÜM VI SONUÇ VE ÖNERİLER……….………... 114 6.1. Sonuç………... 114 6.2. Öneriler………...… 116

6.2.2. Eğitimciler için öneriler ...117

KAYNAKÇA………....… 118

EKLER………... 126

EK-1 Öğrenci bilgi testi EK-2 Görüşme soruları

(13)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 1 : SM-6 geliştirici Tablo 2 : PBU-Amidol

Tablo 3 : Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin ön test başarı puanları Tablo 4 : Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin son test başarı puanları

Tablo 5: Deney grubu öğrencilerinin son test başarı puanları ile ön test başarı puanları

Tablo 6: Kontrol grubu öğrencilerinin ön test başarı puanları ile son test başarı puanları

(14)

ŞEKİLLER LİSTESİ Resimler Listesi

Şekil 1: Alta Mira mağarası bizon görüntüsü Şekil 2: Lascaux mağarası av sahnesi

Şekil 3: Pompei Vazosu

Şekil 4: Giotto – Meryemin Doğuşu Şekil 5: Massacio – Ananias’ın Ölümü Şekil 6: Josef Albers

Şekil 7: Viktor Vasarely Şekil 8: ”Spacewar” oyunu Şekil 9: IBM 7094 bilgisayarı Şekil 10: Kitab al-Manazir

Şekil 11: Algıda şekil zemin algısı örneği Şekil 12: Algıda gruplama örneği

Şekil 13: Algıda tamamlama örneği Şekil 14: Stereoskop

Şekil 15: Stereo-photo Şekil 16: Stereoskop görüntü

Şekil 17: Projeksiyon yöntemi görüntü örneği Şekil 18: Anaglyph görüntü için kullanılan gözlük Şekil 19: Anaglyph görüntü için kullanılan gözlük Şekil 20: Anaglyph görüntü örneği

Şekil 21: Anaglyph görüntü örneği Şekil 22: Anaglyph görüntü örneği Şekil 23: Geçirgen hologram Şekil 24: Yansıma hologram

Şekil 25: Gökkuşağı hologram örneği Şekil 26: Multiplex hologram örneği Şekil 27: Embossed hologram örneği

Şekil 28: “Star Wars” filminden hologram görüntüsü Şekil 29: “Musion” sahnede hologram sunumu

(15)

Şekil 30: Sahnede holgrafik sunum “ışınlama” Şekil 31: Sahnede holografik reklam sunumu Şekil 32: Voxbox

Şekil 33: MIP Angiography Render Şekil 34: X-Ray CT render

Şekil 35: X-ray CT render

Şekil 36: Abdominal aortic aneurysm üç boyutlu ve holografik görüntüsü Şekil 37: Venus de Milo

Şekil 38: Hologram Pegasus

Şekil 39: Şekil 39: İsa ve Meryem ana Şekil 40: Holografik materyaller Şekil 41: Hologram köpek balığı Şekil 42: Hologram T-Rex Şekil 43: Hologram Dünya ve ay Şekil 44: Leaves – Inaki Beguiristian Şekil 45: Tigirl- Margaret Benyon

Şekil 46: Dorset Marker – Margaret Benyon

Şekil 47: The Artist Richard Hamilton - Margaret Benyon Şekil 48: Georgia – Rudie Berkhout

Şekil 49: Koleksiyon – Roberta Booth Şekil 50: To Absent Friends – Paula Dawson Şekil 51: Lun-ATIC II – George Dynes Şekil 52: Bahçenin içinden, Kiva merdiveni 1 Şekil 53: Terrain – Sally Weber

Şekil 54: Diana III – Ikuo Nakamura

Şekil 55: Reklam amaçlı barda kullanılan hologram

Şekil 56: McDonalds’da reklam amaçlı kullanılan hologram Şekil 57: Reklam amaçlı kullanılan hologram

Şekil 58: The Tantric Cookbook Şekil 59: Hologram görüntü kaydı Şekil 60: Hologram verilerinin okunuşu Şekil 61: Tapestry

(16)

Şekil 62: Tapestry

Şekil 63: CNN’de yapılan hologramın iş akışı Şekil 64: Jessica Yellin hologram görüntüsü Şekil 65: Will.i.am hologram görüntüsü

Şekil 66: Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin ön test başarı puanları Şekil 67: Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin ön test başarı puanları

Şekil 68: Deney grubu öğrencilerinin son test başarı puanları ile ön test başarı puanları

Şekil 69: Kontrol grubu öğrencilerinin ön test başarı puanları ile son test başarı puanları

(17)

KISALTMALAR

3 D : “Three Dimension” Üç boyut

HD : “High Definition” Yüksek resim parlaklığı (televizyonda)

C.A.D. :“Computer Aided Design” Bilgisayar yardımıyla dizayn.

L.I.S.P. :“List Processing” isimli programlama dili.

I.B.M :“International Business Machines”baş harflerinden oluşur. Uluslararası İş Makineleri

C.G. :“Computer Graphic” baş harflerinden oluşur. Bilgisayar grafiği anlamındadır.

C.G.I. :“Computer Generated Imagery” baş harflerinden oluşur. Genel anlamda 3boyutlu bilgisayar grafikleri.

C.N.N : Cable News Network baş harflerinden oluşan 1980 yılında Ted Turner tarafından kurulan Amerikan televizyon kanalı.

DAC : “Design Augmented by Computer” baş harflerinden oluşur. Bilgisayar yardımıyla büyütülen, arttırılan, çoğaltılan tasarı

(18)

BÖLÜM I GİRİŞ

Bu bölümde problem durumu, problem cümlesi, araştırmanın amacı, önemi, sayıtlılar, kapsam ve sınırlılıklar yer almaktadır.

1.1 Problem Durumu

Geniş kitleleri toplumsal, politik ve ekonomik olaylar, sorunlar ve konular hakkında etkileme isteği, insanların önce yakın çevrelerinden sonra da dünyada olup bitenlerden haberdar olma ihtiyacı, sanayileşme ile birlikte ortaya çıkan üretim fazlasını tüketme için tanıtma faaliyetlerinin gerekliliği, kitle iletişim araçlarının önemini ortaya koymuştur. El ilanları ile başlayıp, gazetelerle devam eden, radyo ile sesi, televizyon ile görüntüleri kıtalar arası yolculuğa çıkaran kitle iletişim araçları, teknolojinin hızlı değişimi ile her geçen gün farklı özelliklerle tüketicilerin karşısına çıkmaktadır. Bu durum, sadece kitle iletişim araçlarının teknik özelliklerinde değil aynı zamanda araç aracılığı ile yayınlanan ürünlerin de farklı tekniklerle zenginleştirilmesinde yeniliklerin önünü açmıştır.

Gerek ekonomik gerek politik anlamda dünyanın küçük bir köy haline geldiği, yaşadığımız dönemde ticari firmalar, kurumlar ve hatta hükümetler kendilerini ifade etmek, etkili ve kalıcı olmak için hem görsel hem de işitsel olanaklardan faydalanırken aynı zamanda yenilikleri ve gelişmeleri de tetiklemişlerdir. Özellikle bilgisayar ve bilgisayara bağlı görsel tekniklerden yararlanılmaya başlanması ile hem gerçeğe yakın ürünlerin ortaya çıkması hem de üretilen görsellerle programların içerikleri zenginleştirilmiştir.

Teknolojinin gelişmesi, iki boyutlu görsellerin yerini 3. boyuta bırakmış, hologram ve üç boyut teknolojisinin de kullanılmasıyla kitlelerin gerçeklik algısı değiştirilmiştir. Bu teknolojik gelişimden televizyon ve sinema da nasibini almıştır. İki boyutlu olarak algılanan televizyon ve sinemada yaşanan teknolojik değişimler

(19)

sayesinde dar bir mekana derinlik hissi verilmiş, sonsuz bir fon yaratılmış, olmayan bir şey varmış gibi gösterilmiştir. Teknolojik anlamda yaşanan bu gelişmeler televizyon ve sinema yayınlarında da değişime sebep olmuştur.

Roger Walters (1988 ), çok sayıdaki araştırmanın sonucunu çözümleyerek, on bir doyum beklentisi kategorisinden oluşan bir liste geliştirmiştir. Walters'a göre bir televizyon programında bu karakteristiklerden birinin dahi bulunması o programın, hiç değilse bazı izleyici kümeleri için cazip olması anlamına gelmektedir. Bu karakteristikler şunlardır: Gerilim, aksiyon, cinsellik, güldürü, enformasyon, önem, değer, kişisellik, merak, gerçekçilik, yenilik. (Mutlu, 1995 : 40) Bu beklentilerden gerçekçilik, izler kitlenin izlediği şeyi bir kurgu olarak değil, gerçek ya da gerçeğin bir parçası olarak algılamasını ifade etmektedir. Bu bağlamda akla ilk gelen örnek, bilim kurgu filmleridir. Bilim kurgu filmlerindeki yerler, olaylar ve kahramanlar gündelik yaşamın bir parçası olmamalarına rağmen gerçeklikleri izleyici tarafından sorgulanmaksızın kabul edilmektedir. Filmlerde kullanılan efektler ve diğer teknolojiler izlenilen kurmacanın gerçek olduğu hissini yaratmaktadır.

Televizyon ve sinemada kullanılan efektler ve teknolojilerin izler kitlede yarattığı bu gerçeklik etkisinin anlaşılması bu teknolojilerin reel ortamlarda da kullanılmasının önünü açmıştır. Hem televizyon ve sinema, hem de reel ortamlarda kullanılan bu teknolojilerden biri de hologramdır. Hologram, Star Wars, The 6th Day, A.I, Minority Report gibi pek çok sinema filminde ve televizyon yayınlarında kullanılmıştır.

Ünver (2002), toplum olarak çağa ayak uydurmak isteniyorsa, bilimsel teknolojinin desteğinde, çağdaş bir sanat eğitimi uygulanmak zorundadır demiştir. Görsel ögelerin ön planda olduğu, bu nedenle bir sanat ürünü olarak da nitelendirilebilecek olan hologramın, sanat eğitimi verilen kurumlarda kullanılmasına gereksinim duyulmaktadır. Sanat eğitimi, bireyin tüm ruhsal ve bedensel eğitim bütünlüğü içinde estetik kaygı, düşünce ve görüşlerinin geliştirilmesini, yetenek ve yaratıcılık gücünün olgunlaştırılmasını, sanatsal değerlere hoşgörü ile yaklaşma çabasını esas alır. (Artut, 2004: 98) Günümüzde sanat eğitimi

(20)

veren kurumlarda görsel tekniklerin ve teknolojilerin sanat dersleri müfredatına alınmış olduğu görülmektedir.

Bireyin estetik kaygılarının ortaya çıkmasına yarayan düşünce ve görüşlerin gelişmesinde etkili rolü olan sanat eğitimi dersleri, diğer müfredat derslerinden ayrılır. Genel hatlarıyla, renk, biçim, ışık, yazı, kompozisyon, estetik, çizgi, doku, tasarım gibi konuları da içine alan sanat dersleri, günümüzde sanat eğitimi veren okullardaki temel sanat eğitimi derslerinin önemini arttırmış, resim, heykel, seramik ve özellikle grafik gibi derslerde kendi alanları dışında farklı alanlarda kullanılmaya başlanmıştır. Bugün batı dünyasında bireysel eğitimde kullanılan bireysel eğitim-öğretim araçlarının en gelişmişi bilgisayardır. (Çilenti, 1988 : 117) Örneğin bilgisayar teknolojisi ve bilgisayar ortamında üretilen animasyon ve üç boyutlu nesneler, dersler de hem bireysel hem de toplu olarak öğretim amacıyla kullanılmaktadır. Çünkü günümüzde, görsel ortamlarda kullanılacak yazı, renk, biçim, semboller, işaretler, üç boyut, animasyon gibi grafik öğeleri içeren ve temel sanat eğitimi dersinin konusunu oluşturan sanat eğitimi dersleri, artık kitlelere hitap etmekte kullanılan görsel iletişim araçları ve onların tekniklerinin de konusunu oluşturmaktadır.

Hologram teknolojisi sadece görsel amaçlar için kullanılmaktan çok eğitim aracı olarak da kullanılabilmektedir. Teknolojisi gereği iki boyutlu bir ortamda 3. boyutu algılatma özelliğine sahip olan hologram, görülmesi ve incelenmesi gereken sanatsal bir yapıtın tüm detaylarıyla görülmesine ve incelenmesine olanak sağlar. Fotoğraf tekniğinde görüntü iki boyutlu olarak elde edilir. Yani fotoğrafı çekilen nesnenin derinliği kaybolur, boyutları baskı düzlemi üzerine indirgenir. Holografi tekniğinde ise görüntünün üç boyutlu olarak verilmesi yani derinliğinin belirgin (Goca, 1993: 228) olması, hologramın bir sıralamaya konulduğunda fotoğraf ve gerçek nesne arasında yer almasına sebep olur. Bu detayı daha iyi anlamak için Louvre müzesindeki “Aphrodite” heykeli örnek olarak verilebilir. Aphrodite heykelini görmek ve incelemek isteyen bir kişinin Louvre müzesine gitmesi gerekir ki bu durum maddi ve zamansal olarak oldukça zor olabilir. Ama hologramla çekilmiş bir “Aphrodite” heykeli;

(21)

- arşivleme olanağı, - maddi anlamda kazanç, - zaman anlamında kazanç,

- süresiz inceleme ve gözlemleme fırsatı,

- ders materyali olarak kullanılabilme (sanat dersleri için), - çoğaltabilme gibi birçok imkanı sunar.

Üç boyut ve hologram tekniklerinin sanat eğitimi verilen fakültelerde ders materyali olarak kullanılmasının önemli olduğu görülmüştür. Grafik, resim, heykel, seramik gibi güzel sanatların içinde yer alan bölümler dışında dişçilik, arkeoloji, mimari gibi alanlarda da kullanılması düşünülmekte ve bazı ülkelerde kullanılmaktadır.

1.1.1. PROBLEM CÜMLESİ

Ankara’da lise düzeyindeki sanat eğitimi veren okullarda, temel sanat eğitimi dersi perspektif ünitesinde kullanılan ders materyallerinin, dersi öğrenmeye etkisi, üç boyut ve hologram teknolojilerinin bu ünite içinde ders materyali olarak kullanılması ve bunun sonuçları nelerdir?

1.1.2. ALT PROBLEMLER

1- Öğrencilerin temel sanat eğitimi dersinde geçen “perspektif” konusundaki bilgi düzeyleri nedir?

a. Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin ön testleri arasında anlamlı bir fark var mıdır?

(22)

2- Perspektif dersinde kullanılan klasik ders materyalleri ve teknolojik bir yenilik olan hologram teknolojisinin dersin kavranmasındaki etkileri nelerdir?

a. Deney ve kontrol grubu öğrencilerinin son testleri arasında anlamlı bir fark var mıdır?

3- Üç boyut ve hologram teknolojisi yardımıyla anlatılan perspektif dersinde öğrencinin başarısı artmakta mıdır?

4- Sınıf öğretmenlerinin üç boyut ve hologram teknolojisinin ders materyali olarak kullanılması hakkındaki görüşleri nelerdir?

1.2 Araştırmanın Amacı

Bu araştırmanın genel amacı, hologram teknolojisinin eğitim kurumlarında kullanılabilirliğini ve sanat eğitimi veren liselerin atölye derslerinde kullanılmasının gerekliliğini ortaya koyarak, hologram teknolojisini bir ders materyali olarak tasarlamak ve uygun müfredat içinde kullanmak için öneriler hazırlamaktır.

1.3 Araştırmanın Önemi

Araştırma, gelişen teknolojinin sonucunda ortaya çıkan hologram teknolojisinin hangi boyutta nerelerde kullanıldığı ve bu kullanım alanlarının hangi yönde olması ve bu doğrultuda eğitim programlarında nasıl ve hangi koşullarda yer alması gerektiği konusunda fikir vermesi bakımından önemlidir.

Ayrıca bu teknolojinin kullanımına neden gereksinim duyulduğu sorusuna verilen cevap doğrultusunda teknik olarak kullanılan bu sistemin geliştirilmesinin gerekliliğini göstermek için önemlidir.

(23)

Bu konuyla ilgili literatür taraması yapılmış ve bu teknolojinin eğitim ortamında kullanım yöntemleri ve eğitim müfredatındaki yeri ile ilgili hiç bir çalışma bulunamamıştır. Bu bağlamda bu çalışma bir ilk olması adına önem kazanmıştır.

1.4 Varsayımlar

Bu araştırmanın temelinde aşağıdaki varsayımlar yer alacaktır.

1- Hologram teknolojisinin ders materyali olarak kullanılması, öğrencinin konuyu öğrenmesini etkiler.

2- Deney ve kontrol gruplarındaki öğrencilerin öğrenmelerini etkileyebilecek etkenler ve öğrenmeye karşı ilgileri denktir.

3- Deney ve kontrol gruplarındaki öğrenciler bilgi ve konuya ilgileri açısından denktir.

4- Araştırmada öğrencilerin bilgi ve başarı düzeyini ölçme amacıyla kullanılan veri toplama araçlarının geçerliliği ve güvenilirliği yeterlidir.

5- Araştırma kapsamına giren öğretmen ve öğrenciler yapılan görüşmelerde samimi ve doğru cevap vermişlerdir.

1.5 Sınırlılıklar

1- Konu sınırlaması: Bu çalışmada üç boyut ve hologram teknolojileri, Gazi Osman Paşa Kız Meslek Lisesi 10.sınıfların Temel Sanat Eğitimi dersi “Perspektif” ünitesinde ders materyali olarak kullanılmış ve analiz edilmeye çalışılmıştır.

(24)

2- Alan sınırlaması: Üç boyut ve hologram teknolojisi kavramları ve örnekleri Gazi Osman Paşa Kız Meslek Lisesi Temel Sanat Eğitimi dersi “Perspektif” ünitesi içerisinde ele alınmıştır.

3- Bu araştırma, Gazi Osman Paşa Kız Meslek Lisesi 2009-2010 öğretim yılında 10. sınıfta okuyan öğrenciler ve bu dersi veren öğretmenlerin görüşleri ile sınırlıdır.

1.6 Tanımlar

Teknoloji

Bir sanayi dalı ile ilgili yapım yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve aletleri kapsayan bilgi.

Üç boyut

Bir cismin en, boy ve yüksekliği. İki boyut karşıtı.

Hologram

Holografi işleminde, üç boyutlu görüntüyü oluşturmak üzere gerekli bilgileri taşıyan resim ve görüntüler.

Holografi

Lazer ışınları kullanılarak yaratılan üç boyutlu görüntü. (Sözen M., Tanyeli U., 2003: 106)

Lazer (Laser)

“Light Amplification by Stimulated Emission of Radiation” baş harflerinden oluşur. Fotonları uyumlu bir hüzme şeklinde oluşturan optik kaynak.

Görsel iletişim

Görsel araçlarla fikirlerin, bilginin ve enformasyonun ulaştırılması veya değişimi (Oxford English Dictionary, 2008)

(25)

Perspektif

Genel anlmada perspektif, cisimlerin gözden olan uzaklıklarına göre şekil ve renklerin belirtilmesidir. Geometrik bir deyimle, cisim görünüşünün üç boyutlu olarak resim düzleminde şekline “Perspektif” denir. (Deliduman G.,İstifoğlu O., 2006: 111)

Reel Ortam

Sanal ortam dışındaki ortam.

Osiloskop

Elektriksel değerleri (gerilim, frekans, akım, faz farkı) ışıklı çizgiler şeklinde gösteren aygıt.

Multiplayer

Bilgisayar üzerinde aynı oyunu birden fazla oyuncunun oynayabilmesini sağlayan seçenek.

(26)

BÖLÜM II

KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.1. GÖRSEL İLETİŞİM

Üretim her zaman tüketici kitlenin sahip olduğu altyapı ve teknik imkanla bağlı gelişen bir olgu olmuştur (Chapman, 2004: 43). Bu bağlamda, üretenin tüketene ulaşması, ürettiğini satabilmesi, ürettiği doğrultuda geniş kitlelere ulaşma isteği, Curtis’in (1987) kitabında bahsettiği “görüntü ve fotoğraflara erişmeyi mümkün kılan ve ulaşılanı kolay bir biçimde işleyebilen” kitle iletişim araçlarından bilgisayar sistemleri, bilgisayar programları ve çoklu ortam (multimedya) sistemlerinin gelişmesine de sebep olmuştur. İnsanların, yakın çevreleri, dünyada olup bitenlerden haberdar olma ihtiyacı, ve üretim fazlasını tüketmek için tanıtma faaliyetlerinin gerekliliği, kitle iletişim araçlarının önemini bir kat daha arttırmıştır Bu da, iletişimi ve iletişim teknolojilerini doğurmuş ve hızla ilerlemesine neden olmuştur.

İletişimin birçok tanımı vardır. İletişim konusuyla ilgili araştırma yapan E.X Dance ve Carl E. Larson, 1972’de iletişim alanındaki tanımları taramışlar ve 126 değişik tanım bulmuşlardır (Mutlu, 2004: 139). Fringes, iletişimi organizmanın bir uyarana verdiği ayrımcı bir tepki olarak tanımlarken, Newcomb ise gücün gösterilmesine yarayan bir mekanizma olarak görmektedir (Ergin, 2000: 6). Becer’e göre iletişim, “gönderici ve alıcı olarak adlandırılan iki insan ya da insan grubu/kitlesi arasında gerçekleşen bir duygu, düşünce, davranış ve bilgi alışverişi” olarak tanımlanabilir (Becer, 1997: 11). Bu konuyla ilgili çalışmalar yapan araştırmacılar iletişimi tanımlarken farklılıklar göstermişlerdir. İletişim, Berelson ve Steiner tarafından “bilginin, fikirlerin, duyguların, becerilerin v.b’nin simgeler kullanılarak iletilmesi”, Barnlund tarafından “anlam arama çabası; insanın başlattığı, kendisini çevresinde yönlendirecek ve değişen gereksinimlerini karşılayacak şekilde uyarıları ayırt etmeye ve örgütlemeye çalıştığı yaratıcı bir edim”. Gerbner tarafından ise “mesajlar aracılığıyla gerçekleştirilen toplumsal etkileşim” olarak tanımlanmıştır (Mutlu, 2004: 139).

(27)

Ana Britanica iletişimi, “bireyler arasında ortak bir simgeler sistemiyle gerçekleştirilen anlam ve bilgi alışverişi”, TDK Öztürkçe Sözlük, “kişiler arasında duygu, düşünce, bilgi, haber vb. bakımından karşılıklı alışveriştir” Ģeklinde tanımlamaktadır (Usluata, 1995: 11).

Oskay’a göre iletişim, belirli bir coğrafyada aynı doğa koşulları içinde varlıklarını sürdürmek için araç ve gereçler bulan, bu konuda çeşitli bilgiler üretmiş bulunan, bunları belirli iş bölümü yöntemlerine göre kullanan, kendi aralarındaki bu iş bölümünden kaynaklanan farklılaşmaları haklılaştırmak için çeşitli değerler ve inançlar ürterek toplumun farklı kesimlerini ortak üst kimlikler içinde kaynaştırmayı amaçlayan insanların etkimliğidir. (Oskay, 1992:15)

Erol Mutlu iletişimde iki düşünce çizgisinden bahseder. İlki iletişim sürecinin iletim yönünü öne çıkardığı gönderici-mesaj-kanal-alıcı modeli ve karşılıklılık, ortak algılama, paylaşma gibi unsurlardan oluşan diğer düşünce çizgisi. İletişimin bir çalışma alanı sayılması Platon ve Aristoya kadar uzanır. Retorik kitabında Aristo, iletişimi konuşmacının dinleyicilere sunacağı tartışmanın oluşturulması yada biçimlendirilmesi diye tanımlamıştır.

Türk dil kurumu eğitim terimleri sözlüğünde iletişimi “Bir düşüncenin, bir duygunun yüz anlatımı, el, kol ve baş hareketleri, konuşma yoluyla ya da yazı, telefon, radyo, televizyon gibi bildirişim araç ve gereçlerinden yararlanarak bir kimseden başka bir kimseye iletimi.” olarak tanımlamaktadır. (T.D.K. Eğitim Terimleri Sözlüğü 1974)

İnsanlar çevreleri ya da diğer insanlarla iletişim kurmak için duyu organlarını kullanırlar. Bu duyu organlarından görme, işitme ve konuşma iletişim kurmada en çok yararlandıklarımızdır. Bu bağlamda en etkili olan duyularımızla yaptığımız iletişimi iki gruba ayırabilir.

(28)

- Görsel iletişim - İşitsel iletişim

Bu duyu organlarımızdan işitme ve konuşma sözlü iletişim araçlarından yararlanır. İşitsel iletişim başlığı altında değerlendirilmelidir. Bu da sembolü dil olan lisanın alanına girer.

Bu çağda diğer insan gruplarıyla iletişim kurmak için birçok dil bilmek gerekmektedir. Gelişen teknoloji ve bilgisayar çağının bir sonucu olarak gelişen dil sayısının artışına paralel yeni ve farklı iletişim teknikleri ortaya çıkmıştır. Bu farklı teknikleri anlamak, algılamak ve yararlanmak için ise bu tekniklere uygun olan dili yani yeni okuryazarlık becerileri gerekmektedir. Bu yeni beceriler teknoloji okuryazarlığı, bilgisayar okuryazarlığı, medya okuryazarlığı, estetik okuryazarlığı ve çevresel okuryazarlık olarak örneklendirilebilir. (Seels, 1994: 98)

İletişim becerileri insanların gereksinimlerine göre değişebilir. Bazen sözlü iletişim yöntemi kullanılır. Ancak bu iletişim yönteminde yanlış anlama ve düşünceleri unutabilme olasılıkları ve sözlü iletişim yönteminin bazen yetersiz kalabileceği fikri vardır. Çünkü sözlü iletişimde kayıt söz konusu değildir.

Bireyin yaşamsal etkinliklerinde görsel iletişim ve görsel iletişimde kullanılan semboller etkin rol üstlenmektedir. İnsanlık tarihine bakıldığında günümüze kadar gelen en önemli kültür yapıları mağara resimleridir. İlkel mağara devri insanlarına dayanan, görsel iletişimin başlangıcı sayılan simgeler ve resimlerle iletişim kurma yaşamı paylaşma gerçekleridir. (Bilgili, 2006: 265) Mağara resimleri bireyin çevresinden etkilendiğini ve bu durumu çevresindekilere resmederek aktardığını göstermektedir. Av sahneleri ve el resimleri tarihteki sanatsal olmayan fakat iletişim kurmak adına yapılan en eski görsel eserler olarak kabul edilmektedir. Simgeler, işaretler ve resimler, yazı bulununcaya kadarki süreçte kullanılan en etkin görsel iletişim araçlarıdır. Bu şekiller ve resimler günümüzde de hala etkili birer görsel iletişim aracıdır.

(29)

Görsel sembollerin taşıdığı anlamlar ve açıkladığı düşüncelerin okunabilmesi için ise gelişmiş ülkelerde 1960’larda ortaya çıkan bir kavram olan “görsel okuryazarlık” gerekmektedir. Görsel okuryazarlık (Visual Literacy) kavramı ve içeriği uluslararası bir mesleki örgüt olan -Uluslararası Görsel Okuryazarlık Derneği- (International Visual Literacy Association -IVLA) tarafından tanımlanmıştır. Bu tanıma göre Görsel Okuryazarlık (GO)" bireyin görme esnasında sahip olduğu ve diğer duyusal deneyimleri ile geliştirilen görme yeteneklerinin bir grubudur" (İpek, 2003). Heinich (1989), görsel okuryazarlığı; görsel mesajları anlamlandırma ve benzeri biçimde mesaj oluşturma gücü olarak tanımlar. Bu sayede görsel iletişim kurulabilir. Dr. Gülgün Bangir Alpan Görsel İletişim kitabında görsel iletişimi “ iki birim arasındaki bilgi, düşünce, duygu ve beceri alışverişinin işaret, sembol, resim gibi görsel ögelerle gerçekleştirilmesi” olarak tanımlamıştır.(Alpan, 2005: 17)

Televizyon ve bilgisayarın kullanım alanları arttıkça, iletişimde görsel imajların rolü değişmiş artık görsel iletiler çok sık kullanılmaya başlanmıştır. Medyada üretim yapabilmek ve yapılanı anlamak için de görsel iletişimin anlaşılması gerekmektedir. Bilgisayar teknolojisi görsel imajların görülmesini, üretilmesini ve sunumunu hızlandırmakta ve kolaylaştırmaktadır. Ayrıca bu teknoloji, çok sayıda etkileyici görsel materyalin hazırlanmasına ve kullanılmasına olanak sağlamaktadır.

Görsel iletişimde görme duyumuz, diğer duyu organlarımızdan farklı olarak daha etkindir. Bu da söze dayalı iletişimle arasındaki farkları ortaya çıkarır. Görsel iletişimin özellikleri ve işitsel iletişimden farkı aşağıdaki gibi özetlenebilir:

Bu farklar ve özellikler;

- görsel iletişim, sözsüz bir iletişim biçimidir. - evrensel boyutu vardır.

- söze ya da dile dayalı iletşimin anlatamadığı ya da anatmakta zorlandığı bir mesajı kısa yoldan etkili bir biçimde anlatabilir.

(30)

- kolay öğrenilir.

- hızlı anlamlandırılabilir. (Alpan, 2005:18) olarak sıralanabilir.

Görsel sembolleri anlama, okuma, yorumlama ve onları anlatım biçimleri olarak kullanma; bireyin karşıtı ile ya da diğer değişle başkası ile görsel olarak iletişim kurabilmesi için grafik tasarım, görsel okuryazarlık kuramı ile ilgili disiplinler içinde yer alır. (Alpan, 2005:53)

Grafik, günümüzde basılı materyal dışında film, televizyon, video ve bilgisayar, gibi kitle iletişim araçlarında da kullanılmaktadır. Grafiğin konusunu oluşturan başlıklardan bazıları; semboller, grafikler, haritlar, diyagramlar, resimler fotoğraflar ve üç boyutlu modellerdir.

Bu başlıklara bakıldığında, diğerlerinden farklı olarak, bir cismin eni, boyu ve derinliğinin kullanıldığı üç boyut ögesini görmekteyiz. üç boyutu iki boyuttan ayıran en önemli özellik diğer kavramlarda kullanılmayan derinlik olgusudur.

2.2 ÜÇ BOYUT

İlkel canlılar için çevrelerindeki kaba titreşimleri algılamaları yeterlidir. Ancak, canlılar evrimleştikçe çevrelerindeki ışıksal titreşimleri algılamaları gerekmiş, bu titreşimleri algılayıp değerlendiren çevreyi en mükemmel biçimde tanıyan, görme duyusu gelişmiştir. (Bilim ve Teknik Dergisi, Mart 1983; 12) Bu süreçte kendini, doğayı, diğer canlıları fark eden insanoğlu bu gördüklerini ve etkilendiği her şeyi resimlemiştir.

Etrafındakileri üç boyutlu gören insanoğlu ilk zamanlarda çevresini iki boyutlu resimlemiş daha sonraki süreçte ise perspektifi kullanarak üçüncü boyutu da kullanmıştır.

(31)

Müller-Brockmann’a göre Güney Fransa’da(Lascaux, Pech-Merle) ve kuzey İspanya’daki (Altamira, Castillo) mağaralarda bulunan duvar resimlerinde işlenen motifler: eller, insan figürleri, hayvanlar, doğurganlık sembolleri, savaş ve av sahneleridir. Kullanılan medyalar: yağ ile karıştırılmış, elle veya fırça ile sürülmüş, açık sarı üzerine kırmızı, kahverengi üzerine siyah ve lacivert kömür ve minerallerdir. (Müller-Brockmann, 1986: 7).

Şekil 1: Alta Mira mağarası bizon görüntüsü Şekil 2:Lascaux mağarası av sahnesi Şekil 1: http://www.csj.org.uk/caminodelnorte.htm - Kasım 2010

Şekil 2: http://deitchman.com/mcneillslides/units.php?unit=%20Prehistoric%20Arts - Kasım 2010

İnsanoğlu zaman içerisinde çizgi, düzlem, derinlik, ölçü, oran-orantı gibi kavramları resimlerde kullanmayı amaçlamış ve kullanmıştır.

Mısır piramitlerinde, Asurlular beş ayaklı ve kanatlı aslanlarda (yan ve karşıt) bütün görünüşü sağlamaya yeltenen (frontal) perspektifi kullanmışlardır. Yunan ve Pompeii vazolarında görülen hayvan ve insan resimlerinin bir kaynaktan çıkan paralel ışınlar halindeki akımlarının (Scenographies perspektif) bir anlamıdır. Hint, Çin, İslam ve Ortaçağ Hristiyan sanatkarlarının resimlerinde görülen; yığın ve düzen biçiminin (mystiques perspektif) bir anlayışıdır. (Çağlarca, 1991:6)

(32)

Şekil 3: Pompeii vazosu İ.Ö 50 Ulusal Müze, Napoli

http://www.sandrashaw.com/AH1L23.htm - Kasım 2010

Rönesans döneminde resim farklılıklar göstermeye başlamış derinlik kullanma gereksinimi duyulmuştur. Doğayı olduğu ve göründüğü gibi göstermek kaygısıyla üçgen ve daire kombinasyonuna dayalı geometrik sistemli perspektif kullanılmıştır. Bu dönemde Albert Dürer, Giotto ve Massacio gibi ressamlar perspektifi kullanarak resmin derinlik kazanmasını sağlamışlardır. Resmin içindeki figürler ve objeler birbirlerine karışmamakta, resimlerde çevredeki değişkenlerin, ışık ve havanın etkilerini de görmek mümkündür.

(33)

Şekil 4: Giotto - Meryemin Doğuşu Şekil 5: Massacio – Ananias’ın Ölümü Şekil 4: http://www.artexpertswebsite.com/pages/artists/giotto.php - Kasım 2010 Şekil 5: http://davidderrick.wordpress.com/2007/12/28/marxist-socialism-a-page-torn-from-a-book/ - Kasım 2010

Bu etkiler, eşyaların biçimlerini, çizgilerinin ve noktalarının gösterdiği yönlerde (doğrultularında) çizerek görüntü meydana getiren çizgi perspektiften başka eşyaların gözden uzaklıklarına göre taşıdıkları renk halini belli eden hava perspektifini de resmin içinde kullanma imkanı sunmuştur. (Çağlarca, 1991:11)

Perspektif, nesnelerin gözden uzaklıklarına göre görünüşlerini uzaklıkları içinde aslına uygun olarak gösterme ve çizme bilgisidir. (Çağlarca, 1991:11) Bu tekniğe göre çizilen manzara, obje, mekan vb. bütün ayrıntılarıyla, gerçek görüntüyle aynı oranda küçültülüp gösterilir. Aynı şekilde hareGöz çizileni gerçek bir benzerlikle görür.

Resimdeki bu gelişmeler araştırma konusu olmuş, zaman içinde bilim adamları üç boyutlu görüntünün aslında zihinde oluştuğunu, gözün yalnızca düz ve iki boyutlu görünümler gördüğünü ve bu iki gözün görüntüsünü beyinin üst üste bindirerek bize boyutların hangi yollarla algıladığını ispat etmeye çalışmışlardır. Çeşitli araştırmalardan çıkan sonuç insanın üç boyutlu görmesinin sebebi olarak

(34)

sadece iki gözün görmesi değil, gözün netlik yapma yeteneğinin olduğunu göstermiştir.

Kağıt üzerine çizilen perspektifi beyin üç boyutlu olarak algılamaya çalışmaktadır. Josef Albers beynin bu uğraşını yüzey ile çizgi arasında perspektif etkileri yaratan çok yönlü etkileşimlerle göstermiştir. Bunun sonucunda, geometrik biçimlerin hakim olduğu, lekecilik ve hareket resmine karşı gelişen Op-Art’ın temelleri de atılmıştır. Optik resim olarak ta bilinen bu akımı Josef Albers ile Vasarely temsil etmiştir. Op-art, optik aldatmalara dayanan çalışmalara sahiptir. Resim sanatına, aldatıcı bilimsel perspektif resmine itibar etmeyen yeni bir konstrüktivizm ve doğal olmayan yeni bir optik görüntü getirmiştir.

Op-art resimde üçüncü boyut etkisini verme eğiliminin soyut sanatta ortaya çıkan şeklidir. Bunun için geometrik biçimler ritmik biçimde düzenlenmiş ve bu biçimler üzerinde renklerle modeller yapılmıştır. Denge boyut ve zemin üzerinde sonuçlanmayan çizimler yapmışlardır. Boyutlar ortadan kalkmış, karışmışlar ve alt üste, üst alta doğru dönmüştür.

Şekil 6 : Josef Albers

(35)

Şekil 7 : Victor Vasarely

http://twilightstarsong.blogspot.com/2010/02/artyfartyopartfridayvictor.html -Kasım 2010

Görsel anlamda ortaya çıkan bu değişim, teknolojinin belirli alanlarında üç boyutun gelişmesine sebep olmuş ve bu adımlar günümüzde kullanılan suni üç boyutlu görüntü sistemlerinin doğmasına yol açmıştır. Irvine Rock (1996) hareket halindeyken bize yakın olan nesnelerin daha hızlı, uzakta kalan nesnelerin daha yavaş hareket ediyormuş gibi algıladığımızdan bahseder. Bu durum, perspektifin kullanım alanını resimle sınırlandırmamış, hareketli görüntülerde de alan derinliğini vermek için kullanmıştır.

Bugün filmlerde, tıpta, mimari ve mekanik gibi endüstrilerde, bilgisayar oyunlarında kullanılan bu teknolojinin temeli 1950’li yıllarda atılmış, o dönemde CGI sistemleri üzerinde çalışılmaya başlanmıştır. (CGI-Computer Generated Imagery) 1951 ‘de “Airplane Stability and Control Analyzer” uçak simulasyonu tarihte ilk üç boyut yazılımı olmuştur. Bu yazılım salınım ölçer diye de adlandırılan

(36)

elektriksel ölçü ve gözlem aracı olan osiloskopun ekranında sadece yazı ve grafiklerden oluşuyordu. Massachusetts enstitüsünde çalışan John McCarthy 1960’da bu teknolojiyi geliştirdi ve List Processing (LISP) isimli yeni bir programlama dili geliştirdi. Aynı yıllarda Boeing firmasında çalışan William Fetter ilk kez Computer Graphics (Bilgisayar Grafiği) terimini kullanmıştır. Fetter ergonomi üzerine çalışmış ve bu dönemde çalıştığı insan figürü firmanın da sembolü olmuştur.

(http://design.osu.edu/carlson/history/lessons.html) (http://hem.passagen.se/des/hocg/hocg_1960.htm)

Bu gelişmelerin ardından 1960’da John Whitney “ Motion Graphics” firmasını kurmuş Alfred Hitchcock’un “Vertigo” filminin açılışında animasyonlarını yaptığı kendi cihazını modifiye etmiş, üzerinde kamera bulunan uçaksavar kullanmıştır. Filmlerin girişlerine ve reklamlara da işler yapmış, bu dönemde IBM firmasından aldığı destekle yazılım dili için de çalışmıştır. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde Görsel Eğitim ve UCLA Üniversitesi’nde Animasyon dersleri vermiş ve Whitney’in yaptığı işler tarihteki ilk CG işleri olarak kabul edilmiştir. “Digital Harmony” isimli filmi 1984 Siggraph (Special Interest Group on GRAPHics and Interactive Techniques) gösterimine dahil edilmiştir.

Grafik kullanıcı ara birimi ve etkileşimli bilgisayar grafiğinin büyük babası olarak kabul edilen Ivan E. Sutherland 1963 yılında “Sketchpad” programıyla askeri boyutta olan grafik ortamını mühendislik ve mimarlık boyutuna taşımıştır. Bu yazılım 2000:1 boyutunda çizim alanı sunmaktaydı. Bu program çizilen objeleri hafızasında tutuyor, zoom yapabiliyor ve esnek band çizim özelliğinin yanında eklemleri ve köşeleri mükemmel çizebilme özellikleri de sunabiliyordu. Sketchpad tarihteki ilk grafik ara birim olarak kabul edilmektedir.

Steve Russell Massachusetts teknoloji enstitüsünde ilk bilgisayar oyunu yapan gruba öncülük etmiştir. 1961 yılında “Spacewars” adlı oyunu PDP_1 isimli bilgisayarda 200 saatte yazılmıştır. Bu oyun “Multiplayer” oynama özelliği olan iki uçağın savaştığı bir platform oyunudur. Russell daha sonra Stanford Üniversitesi’ne geçmiş ve burada mühendislik öğrencisi Nolan Bushnell'e bu programı anlatmıştır.

(37)

Nolan buradan yola çıkarak ilk jetonlu bilgisayarı yapmış ve bu Atari Computers firmasının başlangıcı olmuştur.

Şekil 8: Alan Kotok, Steve Russell, Martin "Shag" Graetz ”Spacewar” oynarlarken.

http://www.computerhistory.org/collections/accession/102622642 - Kasım 2010

İlk CAD (Computer Aided Design) programı ise 1959’da General Motors ve IBM firmalarının birlikte bilgisayar destekli bir dizayn ortamı oluşturmak üzere çalışmaya başlamaları ve bunun sonucunda “Digital Design” adıyla anılan daha sonra DAC olarak değiştirilen çalışma olarak gösterilmektedir. (DAC- Design Augmented by Computer) bu sistemle geometrik cisimler değiştirilebiliyor, döndürülüyor, zoom yapma özelliğinin yanısıra ışıklı kalem teknolojisi de kullanılabiliyordu. DAC görsel konsolu IBM 7094 üzerine kuruluydu daha sonra tamamen CAD üzerine kurulu “Adage” isimli sistem kullanılmaya başlanmıştı.

(38)

Şekil 9: IBM 7094 15 Ocak 1962’de ilk kez duyrulmuştur.

http://www03.ibm.com/ibm/history/exhibits/mainframe/mainframe_PP7094.html -Kasım 2010

Zaman içerisinde bilgisayar üzerinde kullanılan iki boyutun yetersiz olduğunu gören insanoğlu üçüncü boyutu da kullanma ihtiyacı hissetmiştir. İki boyutlu görüntülere derinlik kazandırarak üçüncü boyutu kullanmayı hedeflemiş ve bu konuda çalışmalar yapmıştır. “... olayları nesnel ölçülere göre algılayan aletlerle, onları öznel olarak algılayıp değerlendiren canlıların organları arasında bir uyumsuzluğun değil tersine bir uyumun var olabileceğidir.” (Güney, 1983; 12)

Üç boyut, günümüzdeki araştırmalar ve gelişen teknoloji sayesinde üretilmesi kolaylaşmış bir sistem olmuş, basit ve kolay bulunan malzemelerle üç boyutlu bir görüntü rahatça elde edilebilir duruma gelmiştir. Temel olarak üç boyutun nasıl oluştuğunu, hangi sebeplerin üç boyutlu algılamamıza etki ettiğini anladığımızda üç boyutlu görüntüyü rahatça elde edebiliriz. Bu bağlamda araştırma konusunu görme ve algı oluşturur.

(39)

2.3 GÖRME

Günümüzde yapılan araştırmalar sonucunda görmeyle ilgili cevap arayan bir çok soru olduğunu görmekteyiz. Bunlardan en önemlisi “bilmediğimiz bir nesneyi görebilir miyiz?”dir. Buna örnek olarak Filiz Yenişehirlioğlu Görme Biçimleri Seminerinde Christopher Colombus’un Amerika kıtasına ulaştığında kıtadaki yerli halkın gemileri görmediklerini, bunun sebebinin ise yerli halkın “gemi” kavramını bilmemesi olarak açıklamıştır. Burada görmenin ve görme biçimlerinin fiziksel bir olayında dışında, doğrudan doğruya kültüre ve düşünce biçimine bağlı bir kavram olduğu anlatılmaktadır.

Görme, yanlızca biyoloji ve diğer kitaplarda anlatıldığı gibi çalışan fiziksel bir sistem değildir. Duyma, dokunma, hissetme, tat alma ve koku alma gibi algının diğer alanlarını da içeren bir eylemdir. Arnheim (2005) kitabında beynin zaman ve uzam içinde sürüp giden şeyler hakkında enformasyon olmadan çalışamayacağını, bu bilgiyi toplaması için ise duyu malzemesine ihtiyaç duyduğundan bahsetmiştir. Gündelik hayatta çevremizdeki uyaranların bizi etkilemesi sadece tek bir duyu organının algısıyla olmaz. Buna örnek olarak sahne sanatlarını verebilirz. Bedensel haraketlerin, müziğin, figürün, duyguların olduğu bir ortamda görme diğer duyu organlarıyla birlikte çalışır ve algılamayı bir bütün içerisinde yapar. Filiz Yenişehirlioğlu Görme Biçimleri Seminerinde gören ve görülen arasındaki geçirgenlik sadece duyulara bağlı bir deneyleme biçimi olmayıp aynı zamanda karşılıklı etkileşim içinde olan entelektüel bir eylem ve yorumlama olarak açıklamıştır. İmgelerin algılanması sözel ve metinsel olana yani bir düşünce biçimine bağlanır.

Tarih boyunca nasıl gördüğümüzü anlamak için birçok araştırma yapılmıştır. Bakıyoruz ama neyi görüyoruz? Baktığımızı görüyor muyuz? Bu araştırmalar içinde en çok cevap aranan sorular olmuştur. Araştırmalar çok eskiye dayanmaktadır. Işığın yansıması, yayılması ve kırılması ile ilgili araştırmalar Platon (M.Ö. 430), Aristo (M.Ö. 350), Euclide (M.Ö. 300) ve Ptomoley (M.Ö. 120) tarafından yapılmıştır. (Taşkan, 2008: 2) Fakat ışığın kırılmasıyla ilgili ulaşılan sonuçlar doğru değildir.

(40)

Günümüzdeki ışığın kırılma kanununa ilk ulaşan 16.yy da Snell’dir. Pisagor ve Euclide görme olayının, gözümüzden çıkarak cisimlere ulaşan “görme ışınları” ile ilgili olduğunu, Empedokl (MÖ 492) ise bunun tersi, cisimlerden çıkarak göze gelen akımlarla ilgili olduğunu söylemiştir. (Taşkan, 2008: 1, Seminer Notları) Aristoya göre ise ışık, gözle cisim arasındaki saydam ortam tarafından taşınarak görmeyi oluşturur.

8.yy’dan sonra Arap bilginleri görme ve diğer optiksel olaylarla ilgili önemli çalışmalar yapmışlardır. İbn-Al-Haytham isimli Arap bilgini (bazı kaynaklarda Alhazen olarak geçer), güneşin ışık ışınları ile çok küçük ışık parçacık akımlarının dosdoğru hareket ederek, nesnelerden gözlerimize yansıyarak görüntüyü oluşturduğunu açıklayan ilk bilim adamıdır. (Ecevit, 2009: 4) 1011- 1021 yıllarında şu an İstanbul’da Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan ve insanın nasıl gördüğünü anlatan Kitab al-Manazir adlı optik kitabını yazmıştır.

Şekil 10: Kitab al-Manazir – Görme sistemi

(41)

Araştırmalar sonucunda insanların, ilk kez gördüğü bir şeyi nasıl ve ne olarak algıladığını anlatan yazılar yazılmıştır. Filiz Yenişehirlioğlu bu noktadan yola çıkarak gerçeklik olgusu üzerinde durmuş, “sen gördüğünü subjektif olarak görüyorsan gerçeklilik nerede?” sorusunu sormuştur.

İbn-Al-Haytham’ın çalışmalarında aynı şeyi gören kişilerin gördüklerini anlatırken farklı anlatabildiklerini söylemiştir. İnsanın yaşamışlığı, tecrübeleri, deneyimleri ve bilgisi doğrultusunda gördüklerini nasıl yorumladığı üzerine çalışmalar yapmıştır. Filiz Yenişehirlioğlu’na göre bu durum algı ve eğitim psikolojisinin özünü oluşturmuştur. İnsanın öğrenmesinin görerek olduğunu doğan bir çocuğun dünyayı sahneler halinde gördüğünü ve öğrenme sürecine ise bu sahnelerle başladığını söylemiştir.

Kültürel birikim ve yaşam biçimlerinin etkisini Yenişehirlioğlu “Çocuk ilk olarak yaşadığı odayı görür. Fakat bu odanın bir evin odası olduğunu, evin bir mahallede, mahallenin bir şehirde, şehrin bir ülkede ve bu ülkenin dünyada bir coğrafi bölgede olduğunu bilmemektedir. Buradan yola çıkarak görmenin sadece fiziksel bir olgu olmadığını o olgunun beyin tarafından yorumlandığını bu yorumlamayı yapabilmek için ise kültürel birikim ve bir yaşam biçiminin var olması gerektiğinden söz edilebilir.” şeklinde açıklamıştır.

2.4. GÖZ

Birey , doğumdan itibaren , yaşamı boyunca duyularını kullanarak çevresinde olup bitenleri anlamak yorumlamak ve yeni durumlara kendini uydurmak için algısal süreçlerini ve becerilerini kullanmaktadır. (Tuğrul ve arkadaşları, 2002 : 2) Algı gelişimi hem olgunlaşma hem de öğrenme ile ilgilidir. Görme sadece fiziksel bir olay değil aynı zamanda beynin yorumladığı bir durumdur. Beynin bu yorumları yapması için yaşadığı çevresinden bilgiler toplaması gerekmektedir. İnsan ve hayvanlar için çevreden alınan bilgiler ışıkla nakledilir. Bunun öncelikle değerlendirilmesi de görme (optik) yoluyla olur. (Kiziroğlu, 2008: 300)

(42)

Göz, basit olarak ışığın somut cisimler üzerindeki yansımasını beyinde somutlaştırmaya yarayan bir duyu organıdır. Cisimlerin üzerine düşen bu ışıkların bir bölümünü yansıtan cisimler, bir bölümünü de emer. Prof. Dr. İlhami Kiziroğlu Genel Biyoloji kitabında bu durumu ışığın cisimlerin fiziksel yapıları nedeniyle belli frekansdaki kısımlarını yansıtmayıp emdiğini yazmıştır. Kitabında örnek olarak yeşil renkli bir cismin ışığını yeşil olarak algıladığımız dalga boyunu yansıttığını, diğer dalga boylarının emildiğini, böylece ışığın bilgi taşıyıcı durumunda olduğundan bahseder.

Göz, çalışma prensibi olarak foroğraf makinesine benzetilmektedir. Fotoğraf makinesinde ve gözde olan işlemler birbirine yakınlık göstermektedir. En önemli fark ise fotoğraf makinesinde görüntüyü sorunsuz bir şekilde yakalamak için ayarları bizim yapmamız, gözde ise bu sürecin kendiliğinden oluşmasıdır.

- Fotoğraf makinesi ve göz bir mercek yardımıyla görüntüyü arka taraftaki hassas bölgeye atarlar.

- Fotoğraf makinesi gelen görüntüyü ışığa duyarlı bir filme aktarırken göz bu iş için retinayı kullanır.

- Retinadaki görüntüler milyonlarca sinir ucuyla beyindeki görme merkezine iletilir ve görüntü algılanır.

- Odak ayarı fotoğraf makinesinde merceğin ileri geri oynatılmasıyla yapılırken göz bunu mercekteki kırılma derecesine göre kendi ayarlar.

- Işık yoğunluğu makinede diyafram açıklığı gözde ise iris adlı renkli kısımda olur.

Biyoloji kitapları görme olayının, bir cisimden yansıyan ışık ışınlarının fotoreseptörlerle algılanmasına bağlı olduğunu söyler. Fotoreseptör, görme olayını sağlayan reseptörlerdir. Reseptör ise duyu organlarının yapısında bulunan çeşitli uyarıları alabilen ve özelleşmiş hücre, hücre grupları veya sinir uçlarıdır.

(43)

Görme olayında göz, doğrudan görev alan ve bunları koruyan kısımlardan oluşmuştur. Gözü koruyan yapılar; kaşlar, göz kapakları, kirpikler, göz yaşı bezleri ile göz yuvarlağını göz çukuruna bağlayan ve göz küresinin haraketini sağlayan kaslardır. (Çelik, 2008:67)

İnsan ve diğer memelilerde göz küresi dıştan içe doğru;

- Sert Tabaka (sklera) - Damar Tabaka (koroid) - Ağ Tabaka (retina)

2.4.1. Sert Tabaka (Sklera)

Gözün en dışındaki beyaz renkli bağ dokulu sert ve koruyucu bir tabakadır. Göz kaslarının tutunduğu bir bölümdür. Ön kısmında kornea ya da saydam tabaka denen ışığın geçmesini, göze girmesini sağlayan bir yapısı vardır. Sert tabakada bulunan korneanın görevi gelen ışığı kırmak, ışığın göz merceğine ulaşmasını sağlamaktır. Bu yapı, kılcal damar içermediği için, hücreler arasında akan lenf sıvısı ile beslenir.

2.4.2. Damar Tabaka (Koroid)

Sert tabakanın hemen altında bulunur. Damar tabaka, gözün ön kısmında iris adı verilen gözümüzün renkli kısmını oluşturur. Kan damarı ve pigmentler burada yer alır. Pigmentler dışarıdan gelen fazla ışığı emip yansımaları önler. Bu durum göz yuvarlağının içinde bir karanlık oda oluşturur ve görüntü netliğini sağlar. Damar tabakanın ön kısmında göz merceğini tutan asıcı bağ denen kaslar, iris, göz bebeği (pupilla), ve mercek bulunur (lens). (Çelik, 2008:67) Bu bağlar göz merceğini tuttuğu gibi cisimle göz arasındaki odak uzunluğunuda ayarlar. Göz merceği irisin tam arkasında bulunur. Göz merceğinin iki tarafı da dış bükeydir ve saydam bir

(44)

yapısı vardır. Mercek, mercek bağları denen yapılarla kirpiksi cisme tutunur. Gelen ışınların görme reseptörleri üzerine düşmesini sağlar. Bakılan cismin uzaklığına bağlı olarak gerçekleşen ve her defasında ışınların sarı benekte odaklanmasını sağlayan olaya ise göz uyumu denir. (Teker ve diğerleri, 2008:99)

İris, yapı olarak göze renk veren pigmentler ve düz kaslarla donatılmıştır. İris ışığın retinaya geçmesini sağlayan göz bebeği denen bir yapıyı barındırır. Bu yapı göze gelen ışık miktarına göre büyüyüp küçülerek göze giren ışık miktarını ayarlar; çok ışıkta küçülen, az ışıkta büyüyen hareketi iristeki halkasal düz kaslar yapar. Gözde saydam tabaka ile iris arasındaki boşluğa ön oda, göz merceği ve iris arasında kalan boşluğa ise arka oda adı verilir. (Çelik, 2008:67)

2.4.3. Ağ Tabaka (Retina)

Gözde ışık uyarılarının alınmasını sağlayan fotoreseptörler ve uyartıların beyne kadar taşınmasını sağlayan duyu sinirlerini bulunduran tabakadır. (Teker ve diğerleri, 2008:100) Fotoreseptörler aldıkları uyarıları beyne iletirler görme sinirlerinin göz küresini terk ettiği noktaya kör nokta denir. (Çelik, 2008:68) Gözdeki ışığa duyarlı reseptörlerin bulunduğu ve görüntünün oluştuğu sarı renkli pigment taşıyan sarı benek (sarı leke) burada bulunur. Retina, ağ tabakanın arka kısmında bulunan, yaklaşık olarak 7 milyar dolayında olan fotoreseptörler, çubuk ve koni olarak ikiye ayrılmışlardır. Koni şeklindeki hücrelerin çevresinde çomak hücreleri yoğundur. Çubuk şeklinde olanlar, siyah-beyaz görmeyi ve cismin şeklini algılamayı koni şeklinde olan reseptörler ise parlak ışıkta ve renkli olarak görmeyi sağlarlar. (Teker ve diğerleri, 2008:100) Retinada mavi, yeşil ve kırmızıya duyarlı üç tip koni hücresi bulunur. Reseptörlerin birlikte çalışması ile ara renkler algılanır hale gelir. Çomak şeklindeki reseptörler sarı beneğin etrafındadırlar. Çomak hücrelerinde az ışıkta görmeyi sağlayan ışığa duyarlı bir pigment olan “rodopsin” molekülü bulunur. Işıkta, rodopsin parçalanmakta, karanlıkta ise sentezlenerek gece görmeyi sağlar. (Çelik, 2008:69) Karanlık bir yerden aydınlık bir yere çıkıldığında göz kamaşması olma sebebi budur.

(45)

2.4.4. Gözün Teknik Özellikleri

- Göz yuvarının çapı yaklaşık 21 mm’dir. Göz bakış ekseni doğrultusundaki genişliği

yaklaşık 24 mm’dir.

- Göz merceğinin odak uzaklığı değişkendir. Gözün sonsuza uyum yaptığı durumdaki

odak uzaklığı 22.4 mm’dir.

- Kameralardaki diyaframa benzer görev yapan irisin çapı 2-8 mm arasında ışığa

bağlı olarak kendiliğinden otomatik olarak değişir. Bu değerler kameralardaki f/11 ve f/2.8 bağıl açıklıklara karşılık gelir.

- Tek bir gözün görüş açısı yatayda 200º, düşeyde ise 115ºdir. Ancak burun ve kaşlar

bu görüş açısını sınırlar.

- Normal bir gözün ayırma gücü, yuvarlak bir değer olarak 1‘veya 2cm’dir. 25cm lik

net görüş uzaklığında bu değerler 0.073-0.080 mm’ye karşılık gelir. Milimetredeki çizgi sayısı biriminde bu değerler13.7-12.5 çizgi/mm dir.

- Nesnelere 25 cm den daha yakın bakmak sureti ile nesneler daha büyük görülebilirler. 250 mm den gözetlenen bir nesnenin büyütmesi 1 olarak alınır. 10 cm

den bakılıyorsa bu nesne 250/100=2.5 kez büyütme ile görülüyor demektir. (Aycan

M.Marangoz 2008 : 6)

2.5 BİNOKÜLER GÖRME

Binoküler görme, iki gözün beyinde aynı anda algılanabilmesi durumudur. (Şener 2009;164) Gözler aynı cismi çok az farkla aynı açılardan görür. Farklı açılardan görünen görüntünün beyinde tek bir görüntü olarak algılanma durumuna “füzyon” denir. Gözlerin farklı açılardan görebilme durumu üç boyutlu görüntüyü algılamamıza sebep olur. Farklı açılardan görebilme yeteneğinin olabilmesi için

(46)

gözlerin birbirlerine paralel olması gerekmektedir. Bu sayede beyinde özelleşmiş hücre grupları gelişerek üç boyutlu algılama (stereopsis) sağlanabilir. (Şener, 2009:164) Göz problemi olan kişilerde derinliği algılamak çok zordur. Bu problemi küçük yaşta ortaya çıkarıp çözmek için çeşitli testler uygulanır. Bunlardan en basit olanı “lang” testidir. Bu testte çocuğa dik uzatılan kalemin ucuna çocuğun parmağını değdirmesi istenir. Derinlik hissi olmayan çocuk ilk denemesinde yapamaz. (Şener, 2009:164) Üç boyutlu görmenin nitelik ve niceliği stereopsis testleri ile ölçülür. Yaygın olarak kullanılan bu testler arasında titmus testinde polarize, TNO testinde ise kırmızı yeşil camları olan bir gözlük kullanılır. (Şener, 2009:164)

2.6. ALGI VE GÖRSEL ALGI

2.6.1. ALGI

Algı, ilk olarak Gestalt psikologları tarafından inceleme konusu olmuştur. Kurt Koffka, Max Wertheimer ve Wolfgang Kohler gibi ünlü Gestalt’çıların, algılamayı insan beyninin doğası gereği sahip olduğu örgütlenme eğiliminin bir ürünü olduğunu savunmuşlardır.(İnceoğlu, 2004:106) Algı işlevini duyumcular sadece duyuların, usçular ise algıyı sadece usun ürünü olarak saymışlardır. Araştırmalar sonucunda algıyla ilgili birden fazla tanım ortaya çıkmıştır. Cüceloğlu, (2002) algıyı, duyu verilerini örgütleyip yorumlayarak çevremizdeki nesne ve olaylara anlam verme süreci diye açıklamıştır. Algıyla ilgili diğer tanımlara bakıldığında ise;

- Bir şeye dikkati yönelterek o şeyin bilincine varma, idrak. (T.D.K.Türkçe Sözlük,1988:50)

- Duyularla alımlanan, beyin tarafından işlenen, bellekte depolanan ve fiziksel veya zihinsel bir tepke biçimini üreten enformasyon (Mutlu, 2004:17)

(47)

- Nesnel dünyayı duyular yoluyla öznel bilince aktarma; algı, dış dünyanın

duyumlarla gelen imgesinin bilinçte gerçekleşen tasarımıdır. - O. Hançerlioğlu

- Çevredeki uyaran örüntülerinin organizasyonu ve yorumlanması süreci

olduklarını görürüz. - R.L. Atkinson . (Kahvecioğlu, 1998:15)

Morgan’a (2006) göre algı, duyumları yorumlama, onları anlamlı hale getirme sürecidir. İnsanların birbirleriyle olan farklı anlayışın temelinde olayları ve çevreyi algılayış yatmaktadır. Genel anlamda algı, duyumları yorumlama, onları anlamlı hale getirme süreci olarak ifade edilir. Diğer ifadeyle algı, beynin sürekli günlük yaşantıdan ve devam eden deneyimleri yorumlaması sonucunda çıkanlar bütünü denebilir.

Algı sadece duyumların çağrıştırdığı bir durum değildir. Önceki edinilmiş bilgilerin de bu bütünde olması gereklidir. Örneğin baktığımız noktada bir bardak duruyor, göz sadece bakılan bardağın beyinde tek bir üç boyutlu imge olarak algılanmasına yardımcı olmaktadır. Yani iki ayrı göze gelen görüntü beyinde tek bir görüntü haline gelir. Bardak imgesi bellekte bulunan eski algılardan gerekli olanlarla çağrışım yoluyla elenir ve bardak algısı ortaya çıkar. Bir nesneyi görmek duyusal bir eylemdir. Ama gördüğümüz nesneyi tanımak, sınıflandırmak, adlandırmak ve kavramak düşünme işidir, bir dizi zihinsel işlemi gerektirir. Görmenin yanı sıra işitme, dokunma duyularımız da bize kavram ve düşünce için algısal gereçleri sağlarlar.

Myers’a (1989) göre algı, duyular aracılığı ile elde edilen modellerin şekillendirilmesi işlemi sonucu gerçekleşen biyolojik bir olaydır. Modeller önceki deneyimler ve bilgilere dayanarak karşılaştırılır. Beyin duyusal verileri yeniden yapılandırır. Duyusal verilerin yapılandırılmasında kişinin, çevresi, kültürü, bilgisi, yaşı ve zekası etkili bir rol oynar. Nesneler kişiler tarafından düzenli bütünler şeklinde algılanır. Tüm algılardaki çarpıcı gerçek, ilgili sürecin duyusal bilgiyi daima nesnelere dönüştürmesidir. (Morgan, 2006:266) Dönüştürdüğümüz nesnelerin

(48)

algılanması öğrenmeyle ilgilidir. Nesnenin isimlendirilmesi ve işlevlendirilebilmesi de öğrenmeyle olur. Fakat sadece öğrenme yetmez. Uyarıcıların nesnelere örgütlenmesi şeklindeki temel eğilim insanların duyu organları ve sinir sistemlerinin doğuştan gelen bir özelliğidir. (Morgan, 2006:266) Nesne algılamasını içeren doğal yeteneğe ilişkin etkenler “örgütleyici eğilimler “ olarak adlandırılır. Örgütleyici eğilimler;

- Şekil - Zemin Algısı

- Gruplama

- Tamamlama

2.7. ŞEKİL – ZEMİN ALGISI

Şekil-zemin algısı terimini ilk kez Gestalt psikologları kullanmıştır. Beyinde oluşan şekil ve onu destekleyen bir fon oluşturan zemini beraber kullanmışlardır. Şekil ve zemini her zaman algıladığımız gibi algılayamabiliriz. Fark etmede esas olan şekil; hepsi fark edilse bile daha belirsiz olan zeminden kolayca ayrılabilmektedir. (Gürer, 1992) Bu ifadeye göre nesneler bulundukları zeminle bir aradadır. Morgan (2006) bu durumu, resimler duvar üzerinde asılıdır, kelimeler de sayfanın üzerinde yer alır, burada şekil; resim ve kelimeler zemin ise duvar sayfadır diye örneklemiştir. Bu durum sadece görsel algıya özgü bir durum değildir. Diğer duyumlar içinde geçerlidir.

Şekil – zemin bağıntıları kurmak için şekil ve zemin ifadelerini bilmek gerekir. Gürer (1970) bunları dörde ayırmıştır.

- Zeminin karakterine göre

Zemin bir sadelik ifade eder, şekile oranla daha basittir. a. Basit zemin

b. Kompleks zemin - Duruma göre

Şekil

Şekil 8: Alan Kotok, Steve Russell, Martin "Shag" Graetz ”Spacewar” oynarlarken.
Şekil 11: Şekil zemin algısı örneği (Morgan, 2006:266)
Şekil 15: Stereoskopik Görüntüleme
Şekil 18: Anaglyph görüntü için kullanılan gözlük
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Renk Şabonunun A3 boyutunda scholer yada canson kağıta kopya alınır.. Görebileceğiniz şekilde çok

(Noktanın büyük veya küçük olması karşılaştırma sonucunda ortaya çıkabilir. Fakat normalde bir nokta tek başına iken sadece noktadır. En küçüğü de en büyüğü de

bitkisinden hazırlanan kloroform ekstraktlarının tüm mikroorganizmalar üzerinde etkili olduğu disk difüzyon (20 -31mm/inhibisyon zonu) ve MİC (5- 0,3125 mg/ml) yöntemi ile

The purposes of the study were to explore the knowledge of exercise-induced asthma (EIA), self-efficacy of EIA prevention and management, prevention and management of EIA

Etkinliğin Adı Yaygın Eğitimden 23 Nisan Etkinlikleri kapsamında “Çocuk Resimleri Sergisi” Etkinlikte Yer Alanlar Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Çocuk

maddesine göre, eser sahipliğinden do­ ğan hakları kullanacak, kimselerden hiçbiri bulun­ maz ya da bulunup da yetkilerini kullanmazlara« ya da (eser sahibinin

Mesleki Eğitim Fakültesi Giyim Endüstrisi ve Moda Tasarımı Eğitimi Bölümü’nde okutulan Moda Tarihi dersinde geleneksel öğretimin başarı ortalaması ile web

[r]