Selim S im Taretin İsveç jim nastiğini Türkiyeye ilk defa getiren hamleci münevverleri- mizdendir. 52 senelik çalışma hayatında 58 kitap ve k00 eı sahifelik 12 cilt tutan makale- \ lerile randıman rekorunu kı
ran üstadın hayatı hakkında
| okuyuculara geniş bilgi v e r-1 i mek için bir arkadaşımız ken-
I dişile görüşmüştür. Anlatıyor. Siz hiç sarıklı, cübbeli hocaları jimnastik yaparken gördünüz m ü? Yaparlar m ı? diyeceksiniz ama ben gördüm. Şu günlerde 58 inci eserinin basılması vesilesi ile jimnastik mütehassısı Selim Sır - n Tarcanın röportaj için evlerine gittiğim zaman görmüştüm. T a bii sarıklı olan kendileri değil, re simleriydi.
Böyle bir manzara ile karşıla - şacağımı hiç ümit etmezdim. Her şeyi günah sayan, jimnastiği cam bazlık addeden mutaassıp hocala rın, sarıkları başlarında, munta - zam aralıklarla üstadın karşısı - aa dizüip ciddiyetle hareket et meleri. Üstelik de resim çektirme nin günah olduğunu unutuvermele- ri. Takdir edilecek bir hâdise. F a kat gözümüz alışmadığı için ola cak, kendimi tutamıyarak kahka ha ile güldüm. Kahkahaların ara sında da bir yandan, bu işi nasıl başardıklarını soruyordum. "Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır,, der ler. Üstad da öğretmek, anlat - mak istediği şeyi bu usulü kul lanarak yapmış. Onun konferans larında, sıkılıp dışarı çıkan veya
İlk jimnastik öğretm eni bayanlar S. S. Tarcanın ders salonunda
Selim S im Tarcan H er Hafta oojeKtıji Karşısında. uyuklayan ne görülmüştür ne de
kaydedilmiştir, işte resimde de bir delil. Ben bu resimlere min - nettarım doğrusu!. Biraz evvel uğradığım sıkıntıdan eser yok.... Ayıldığım zaman suallerime baş larken, Selim S im bey beni sus turarak:
— İlk önce siz söyleyin baka yım, dedi. Nasıl çalışma hayatına atıldınız, neler yaptınız? Bana kendinizi tanıtın..
Eyvah!., işte cevap veremiye - ceğim bir soru.. Kendimi neyim le tanıtacağım ki.. Tabiî bir şey ler söylemek lâzım. Bir iki keli me kekeledim bitti. Galiba cüm lem de yarım kalmış, haylice k ı zarıp bozarmıştım. Bereket resim lere ve güler yüzlü, tatlı sözlü üstada.. Resimler, konuşmamızı beden terbiyesi üzerine çevirmiş ti. Henüz talebelerin gelmemiş ol masından istifade ederek zemin kattaki çalışma salonuna indik... Bir köşede üstadın "mütevazı kü tüphanem,, dedikleri birkaç yüz ciltlik kütüphane, divan, etajer, çalışma masası v. s. Diğer köşede beş senedir hocalığını devrettiği kızının piyanosu. Geniş salonun kalan kısmı mütenasip endama sahip olmak için gelen hanımla
ra tahsis edilmiş. Muhtelif uzuv- < ları zayıflatmak için neler yapılı yormuş meğer. Üstad çevik ve hafif hareketlerle gösteriyor.
Ders saati gelmişti. Yukarıya çıktık. Oturur oturmaz ikinci bir soruya maruz kalmamak için a- cele acele soruyorum:
— Fikir ve beden hayatınızın başlangıcı ve devamı?
— Fikir hayatımı kitapsız ve kitaplı devir diye ikiye bölmek mümkündür. Galatasaraydaki or ta tahsilden sonra Mühendishane Harbiyesine gittim. Orada bir tür lü hazmedemediğim ve bağda şamadığım bir riyaziye ile karşı-, laştım. Diplomamı alınca da hep sini ocağa atarak yaktım. T e ğ men olarak Izmire gittiğim za - man *Abdulhalim Memduh ismin de bir şairle tanışarak dost ol - dum. Bir gün bana: “— Eğer sen bir Selim Sırrı ismini yapa bileceksen bu memlekette y a ş a mak hakkın. Yapamıyacaksan hiç durma kendini Kordonboyun- dan denize at! dedi, işte sana bir hafta mühlet.,, Ordudaki binlerce subayın içinde yükselmek için kendimde bir meziyet bulamıyor dum. Hafta sonu Abdülhalim be ye: "— Düşündüm taşındım fa
1928 de Taksim stadında Selim Sım nın-jim nastik şenlikleri
k-'.t :sim yapamıyacağıma kana at getirdim. Buna mukabil ha - yatı da seviyorum. Kendimi deni ze atamam,,, dedim. Dostum gü lerek; Peki.. Bu ismi ben y a p sam nasıl olur? İster misiniz?,, diye sordu. Tabiî memnuniyetle .cabul ettim . O zaman kütüpha nemde kimlerin eserleri olduğunu sordu. Hepsini yakmış olduğumu öğrenince gözlerini aça aça;
“— NrtSil.. Bu bir cinayettir. Allahtan korkmadın m ı?„ diye rek üzünt üsünü ve şaşkınlığını gösterdi. Biraz Fransızca bildiği mi öğrenince (Demouiin) in yeni çıkan "Anglo-Saksoniarm üstün lüğünün esbabı’’ kitabım getirte rek ilk altı sayfasını tercüme et memi istedi. Tercümeyi yaptun. Okuyunca gülümsedi ve: “— Bu m acayip Türkçe ¡’ ’diyerek yazımı düzeltti. Hayır hepsini karalayıp yeııi baştan yazdı. Böylece üç gün sonra ve bundan 52 sene evvel "Hizmet” gazetesinde imzamla lik yazını çıktı. Üç ay Abdülhalim Beyin tashihi ile haftada iki defa olmak üzere yazdım. Fakat Ab dülhalim Memduh Erzuruma nak ledilince hem bir dostu kaybetti ğime üzülüyor, hem de, bizim mu harrirlik suya düştü, diyordum. On gün sonra "Hizmet” gazetesi sahibi Tevfik Nevzata rastgeldim. Bana, ifademin düzgünlüğünü, ka rilerin yazmadığımdan şikâyet et tiklerini söyliyerek yazılarımı is tedi. Yazdım, çizdim, terler dök tüm, sıkıldım., ve ancak dört say la tercüme edebildim. Yolladım. K i tesi günü yazım çıkmış, ben de kendime göre bir muharrir ol muştum. O günden sonra Idtaplar- la da dostluk devresi başladı.
Ne-(Orvamı 18 inci sayfada)
Mcdrcsetülvaızin hocaları İsveç jimnastiği yapmak üzere..
Seim S
ut
Tercan’la haşhaşa
ğim ” “— Veremezsiniz. Sizden\ sorarım: Anatomi, fizyoloji, miha- y (Baştarafı G inci sah'fede)
ticede şu gördüğünüz mütevazı
f kütüphanem doğdu.
Çalışma odasmdakinden başka oturduğumuz salonda da bir o ka dar kitap vardı. Böyle “Mütevazı kütüphane” hani dostlar başına.
— Beden hayatım ise, 1882 de 8 yaşımda iken annem beni Gala- tasaraya yazdırmışıtı. Eie avcuca sığımız, haşan bir çocuktum. Jim nastik hariç, hiçbir dersle bağda- şamıyordum. Sene sonu tevzii mü kâfat merasiminde derslerden birinci olana alkışlar arasında mü kâfat veriliyordu. Bana da yaldız lı bir kitap verdiler. Jimnastikten birinci olmuştum! Kitabı sevinçle koltuğumun altına sıkıştırıp anne me koştum. Boynuna sarıldım. Bi rinci olduğum için kitabı verdik lerini söyledim. Annem sevüıç göz yaşları dökerek: "— Hangi ders ten birinci oldun oğlu m ?” diye sordu. Jimnastikten diye cevap verdün. Zavallı kadıncağız anla- mıyarak ne olduğunu öğrenmek istedi. Anneme, nasıl atladığımı, halatlara tırmanıp, ellerimin üs tünde yürüdüğümü anlatınca be ni kucağından iterek: “-— Haydi git. Ben seni okuyup adam olasın diye yolladım, iplere tırmanman için değil” dedi. Fakat o yaldızlı kitap beni spora bağlamış ve spo ru idealim yapmıştım.
17-18 yaşıma geldiğim zaman demir gibi sert adelelerimle ifti - har ediyor. Boks yapıyor, güreş ediyor, akranlarımı bir hamlede yere yatırıyordum. Subay olup İz- mire gittim. Orada kolumun kuv veti ile böbürlenirken, jimnastiğin lüzum ve ehemmiyetini de dilim döndüğü kadar herkese anlatmıya çalışıyordum.
Istanbula dönünce “İkdam” g a zetesinde kuvvet hakkında, İlmî kıymeti olmıyan yazılarım çıktı. Zaten o yaşa kadar bu hüner ve marifetin bir kitabı olacağını aklımdan geçirmemiştim. Bir gün bir yazıma Kilisli Dr. R ifat im zası ile gene “ ikdam” da bir ten kit yazısı çıktı. Dr. “ Bir müddet tir bu sütunlarda Selim Sırrı im zası ile bir takım yazılar çıkıyor. Ne yazık ki, bu genç kara cahil denecek kadar bir şey bilmiyor. Biraz mürekkep yalasa idi v.s. g i bi beni küçültecek hakaretamiz şeyler yazmış. Tepem attı. Prof. Ömer Besim paşanın muavini imiş. Gittim paşaya, muavinine bir çift lâfım olduğunu söyledim. Çağırdı. Dr. Rifat sıska kuru bir hekimdi. Bir şey söylemeden so - yundum. “— Buyurun doktor bey, kollarımı yoklayın.” Doktor inti kal etti. Sesini çıkarmadan yok ladı ve: “— Taş gibi” dedi. “— Lütfen soyunun da size bir de boks dersi vereyim" dedim. Dr. sükûnetle cevap verdi: “— Anlı yorum “ Ikdam” daki yazı sizi si nirlendirmiş. Yalnız ben vücut de ğil kafa pehlivanıyım. Yazıma ce vap verin.” “— Ona da
verece-nikiyeti hareket, denüen ilim ki taplarını okudunuz m u ?.” “— Ha y ır!” diye cevap verdim. “— Be nim okuduklarımı okumamışsınız nasıl cevap verebilirsiniz?” diye rek Dr. Filip Tisyenin “ Yorgun luk ve beden idmanları” adlı ese rini verdi. “— Bunu okuyun son ra konuşuruz.” dedi. Kızgın, kız gın kitabı alarak çıktım. Okuyun ca kendimi köy cambazından fark sız buldum. Tekrar doktora git tim. Bu sefer kavgaya değil elini öpmeğe idi. işte beni, İsviçre be den terbiyesi tahsiline sevkeden j sebep bu oldu. Pazulanm la gitti ğim o medeniyet diyarından ka famla döndüm.
Atlmış biliyordum. Üstat tashih -etti. 58 inci eserin basıldığı şu günlerde basm hayatı için neler düşündüklerini sordum,
— 58 kitapla iş yaptığıma ka ni değilim. Bütün mesaimle, biz den sonrakilere faydalı olabüme- yi düşünüyorum. Yazdım. 12 se ne fasüasız her hafta radyodâ konuştum. Herkesin hayatta zevk aldığı bir şey vardır. Ben de ken dimi büdim bileli, aklımın erdiği dilimin döndüğü kadar söyledim, söylüyorum ve söyliyeceğim.
Albümdeki resimleri hatırlıya- rak mevzuu değiştirdim.
— Gençliğinize ait meraklı ha tıralar ?
— Onları 75 inci yıldönnümüm- de anlatacağım. Am a sizi de ce - vapsız bırakmıyayım. 3-5 aşk ma cerası geçirdim ama ciddî mahi yette değillerdi. Yalnız bir büyük aşkım vardı. Bu aşk bir yanardağ gibi sekiz yaşında başlamış ve halâ sönmemiştir. Bu aşkı zanne derim siz de biliyorsunuz. Spor aşkı!.
— Gençlere ön plândaki tav siyeleriniz nedir?
— Bütün hayatımda bana reh berlik eden bazı büyük adamla rın tavsiyelerini onlara da öğüt olarak sunmak isterim.
1 __ Amerika Reisicümhuru Teodor Ruzvelt’in sözleri; İdeal sahibi olunuz, idealinize kavuş - mak için çalışınız, emek sarfedi- niz, didininiz. Eğer idealinizi ta hakkuk ettiremeden ölürseniz bile hayata gözlerinizi yumarken, in sandım, vazifemi yaptım, diye ra hat ölünüz.
2 — Terbiyeci filozof Jean Rişpen’in sözleri: “Her işinizde, her teşebbüsünüzde muvaffakiyeti temin etmek isterseniz daima fa y da ile zevki birleştirmeye çalışı nız.
3 — Pedagog Dr. Filip Tisyen şöyle diyor: Kuvvetli vurmak icap etmez, doğru vurmak lâzımdır. Doğru vurmak ta yetişmez ayni noktaya mütemadiyen vurursanız bir çivi girer. Büyük fırtınalardan sonra ovalan kaplıyan sellere ba kınız. Bir hafta sonra hiç bir iz göremezsiniz. Fakat ayni noktaya