2
AHMET RIZA Bey
H A T IR A L A R I_
xn
— 2 —
Abdiilhamid para ile susturamaymca
Pariste benimle amansız
mücadeleye girişti
bir
Sultan Abdülhamid devrinde, herkesin gözü parada idi, Hafiye- ler, dalkavuklar hep atiyye, imti yaz almayı düşünürlerdi. Para için şantaj yaparlardı. Parasız bir iş görmeyi kimse tasavvur etmezdi. İşte bunlar benim Pariste ilânı ci- hadla «Meşveret» i mutlak bir menfaati hasıseye hizmet maksa- cçle neşrettiğime zahib oldular. Pa dişahtan hakkı sükût almadığım anlaşılınca, bir başka taraftan para ah yorum zannedildi.
Müdafaa ettiğim ulvî maksadla matenasib bir halde yaşamağa gay ret etmiştim. Yâr-ü ağyara karşı pejmürde bir kıyafette bulunma mak için boğazımdan keser, hiç bir eğlenceye gitmez, üstüme, başıma eklerdim. Benim biraz temiz gez diğimi görenler bende mutlak pa ra var zannederlerdi. Ayda beş yüz, yedi yüz frank alanların üstü başı benim maişetime, üstüme, ba şıma nisbet kabul etmiyecek dere cede aşağı idi. Benim nasıl geçin diğim herkese merak olmuştu. Ne yaptığım, ne iş gördüğüm asla a- ranmıyor, nasıl yaşadığım düşünü lüyor, soruluyordu. Bu babda her kes bir şey uydurur, söyler ve benden yüz bulmıyanlar aleyhim de risale neşrederlerdi. Aleyhimde yazanlarda merdlik yoktu. Yaz dıkları şeyleri benden gizlerler, bana göstermezlerdi. Yazılan şey lerin bir takımım işittim, görme dim. Maksadlan bir sınıf halkın taassubundan istifade ederek ken di vâhimelerinden uydurdukları yalanlarla beni lekedar etmekti. Buna ağraz değil, iftira denir.
Ben elbette namımın bir mevki tutmasını istiyordum. Çünkü o manevî kuvvetten gene vatana na- fi işlerde istifade edecektim. Ge rek bizde, gerek Avrupada herkes yazılan şeyden ziyade yazana dik kat ediyor, ehemmiyet veriyor. Bir lâkırdıyı doğru olduğu için değil, söyleyenin mevkiini nazarı itibara alarak dinliyor.
Parise geldiğim vakit makalemi bastırmak için gazete bulamıyor dum. Tahrir heyetine beni kabul eden olmamıştı. Biraz tanıldıktan sonra, gazeteler, rövüler benden makale istediler.
Memleketten kaçanlar geliyor, benden para istiyorlardı. Odamı, üstümü, başımı temiz görüyorlar, daha perişan bir halde yaşıyarak bu cüz’î meblâğdan onlara hisse çıkarmak lâzım gelir zannediyor lardı. Nakden muavenette bulun mazsam bana güceniyorlardı. Bana oradaki firarilere tevzi olunmak ü- zere bir meblâğ gönderilmiş olsay dı, elbette muhtaç olanlara verir dim.
için verilen teb’id kararı geri alın mıştır, mealinde bir fıkra görüldü. Ecnebi lisanda neşredilen bir ga zeteyi tatil etmeğe hükümetin sa lâhiyeti varmış. Fransızca Meşve rete dokunamadılar, lâkin türkçe Meşvereti kapattılar. Tekrar neş retmek için yakın bir memleket aradım. Kışta, kıvemette Londraya eidio gelmek müşkül olacağından "Bı-ükseli tercih ettim. Orada bir ( matbaa ile uyuşarak türkçe Meş- j vereti Brükselde neşre bnslad'rn. Saray derhal Belçika hükümetine . müracaat ederek oazetenm t-t’Hni | istedi. Brüksel Polis müdürü beni çağırtarak bunu bana anlattı. «Fran şada neşri memnu olduğu aibi bu rası da müsaade etmiyecek» dedi. Belçika meclisi mebusamna gide rek tanıdığım pozitivist M. Hector Denis’ye işi anlatt m. O da beni M. Laurent’a prezante etti. Bu iki zat, beni himaye edeceklerini vadetti- | ler. Meclisi mebusanda isticvabda ı bulundular. Ayevans da bunlara, iş- j tirak etti.
M. Laurent nutkunda; «Ahmed Rızanın gazetesi türkçedir, ne yaz dığını bittabi bilmiyorum. Fakat Sultan Abdülhamid hakkında ne kadar şiddetli lisan kullansa gene azdır. Binaenaleyh bu gazeteyi im zamı koyarak ben çıkaracağım, hü kümet haddi varsa kapatsın» dedi. Bunu görünce hemen bir nüsha yazarak Brüksele gittim ve Lau- rent’ın imzasile neşrettim. On beş gün sonra diğer nüshayı bastır mak üzere tekrar Brüksele gitti ğimde Polis Nazırı beni celbetti: ,«Siz kanunî bir hile yaparak gaze tenizi gene neşrediyorsunuz. Bi naenaleyh sizin buraya gelmenize müsaade edemiyeceğiz» dedi ve ou babda bir kral iradesi çıktığım da bildirdi. Bu irade beni Pariste ge lip buldu. İrade, Belçika toprağına ayak basmamı menediyordu.
Türkçe Meşvereti sonra (Şûrayı Ümmet) namile Mısırda neşretme ğe başladık ve Meşrutiyetin ilânına kadar öylece devam ettik.
Pariste sıkıntılı hayat ve para yardımında bulunanlar Pariste en sıkıntılı zamanlarım Meşveretin neşri tarihinden itiba ren ilk senelerdi. Kış akşamlarım ısınmak için kütübhanede geçirir dim. Odamda ateş olmadığından gazete ve kitablarımı yatakta o- kurdum.
Haftanın cuma ve pazartesi sa bahları misafir, kabul ederdim. Di ğer günler sabahları makale hazır lamakla, mektub yazmakla geçirir dim. Bir büyük muharririn iki sa atte yazabileceği bir makale için benim kütübhaneleri dolaşarak iki Sarayın şiddetli tedbirleri
Para kabul etmediğim ve neşri yatta devam eylediğim için saray beni gıyaben muhakeme ederek emvalimin musaderesile pranga- bendliğe mahkûm etti. Bu da kâfi görülmiyerek Paris mahkemesinde aleyhimde ikamei dava edildi. Mahkemeye Clemeııceau. Rochefort, Delbos gibi meşahir hüsnü şeha- dete gelmişlerdi. Mahkeme beraeti- me karar verdi. Bütün gazeteler lehimde ve padişah aleyhinde ma kaleler neşrederek, bizim Meşverete bir senede yapacağımız propagan danın âlâsım bir günde yaptılar.
Ondan sonra beni Paristen tar- detmek istediler. Polis müdürü be ni hususî surette davet etti, kırk sekiz saat zarfında Paristen çık mamı teklif etti. «Beni niçin so ğuyorsunuz, namuslu bir adamın j Pariste oturmağa hakkı yok mu?» j sualime «Politika öyle icab ettiri- ;
yor» dedi. j
Ben doğru Clemenceau’ya gittim, bazı gazetelere de uğradım. Gazete- j ler ertesi günü ateş gibi makaleler J yazdılar, beni müdafaa ettiler. O akşam çıkan «Temps» gazete- sinin son sahifesinde Ahmed Rıza S
gün sarfettiğim olurdu.
Gündüzleri yemekten sonra kah vede gazetelere göz gezdirirdim. Saat dörtte, beşte bir konferans varsa oraya veya tanıdığım famil yalardan kabul günü olan varsa bir çay içmeğe giderdim. Yoksa evime avdetle soyunur, yazı yaz mağa veya okumağa başlardım. Yemeklerimi de bu arada kendim pişirirdim.
Geceleri davetli değilsem bir ye re çıkmazdım. Ersen yatardım. Çok defa «Temps» gazetesini yatakta okur, onunla uyurdum.
Akşam yemeğe davetli isem, gi derdim. Lâkin davetlilerden en ev vel çıkan ben olurdum. Geç yat mak, beni rahatsız ederdi. Gün düzleri kütübhaneye yaya gider, gelirdim. Benim için bir gezinti olurdu. Dünüşte rıhtım üzerindeki kitabcıları ziyaret eder, ucuz kele pir kitab bulursam alırdım. Böy le bin zahmetle birer birer topla dığım kitabları İstanbulda bilâhare satmağa mecbur oldum. Her kış, bir iki konferans yapardım. Bu konferansları hazırlamak için çok zahmet çeker, yorulurdum.
(Arkası var)
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi