¿ T T - s o o a y í L
»JtİiOllUİİ
---Lcll
i i i i
Bayezitte’ki konferans salonu — Meşrutiyet M a
arif nazırının eseri — Sirk — Eski serbes dersler —
Bir Hilâliahmer kongresi — Hanımların elmasları,
kürkleri — Lozan muahedesi Müellifinin tarihî hi
tabesi — Üniversite inkılâbından sonra —
Salı konferansları
• Bu ne bir kibar sosyete salonu, ne de resim sergisi mânasına ge len salondur; belki sadece eski Darülfünundan Üniversiteye mi ras kalan Konferans salonu dur. Geçen gün gazeteler, bu salonun yerini yapılmakta olan yenisine terkedip ortadan çekileceğ'ini ya sıyorlardı,
37 sene evvel yine böyle bir sı cak temmuz günü (bugün pek uzak değildir: 23 temmuz; bir Şamanlar bayram bile edilirdi) 'Meşrutiyetin ilânı üzerine insan ları bir yere toplayıp onlara hür riyet ve meşrutiyeti anlatmak ihtiyacı duyulunca toplantı yer leri aranırken ya Şehzadeba.şında Ferah tiyatrosu, yahut Beyoğ- lunda Fransız tiyatrosuna koşu lundu, Çünkü bir kaç yüz kişiyi bile alacak üstü kapalı bir top lantı yeri yoktu. Nihayet zama nın Maarif nazırlarından galiba Emrııllah Efendi büyükçe bir dershane yaptırmak lüzumunu duydu ye bugün Bayezitten Lâle liye inen herkesin gözüne çarpan, cfeha doğrusu batan o mahut bi nayı yaptırdı. Kime yaptırdı, plâ nını kim düşündü? Bunlan bil iniyorum. Ancak bu toplantı ye rinin iç manzarasını bilenler onu Am m a da büyük amfiteatr deni len r.esnevi görmüş bir zatın M aarif n kalfasına tarif ettiği ve onun*da p’ ânını çizdiğini kabul edebilirler. Dinleyicilerin arkadan girmesi için bir dar kapısı ile hem onların, hem konferasçılarm girmeleri ve çıkmaları için kür sünün iki y3n:nda cat, cat vurur ve cı.rık cızık öter diğsr iki kapısı olan bu binanın amfi basamak ları. üzerinde sinek yürüse ayak larının sesi duyulacak kadar ka ba. fakat konferansçının sesi, tam kürsünün önüne kurulan so bama borularına çarpınca dağı lın kaybolacak kadar akustiksiz- d>r. Ayruoa memleketlerinde bir a 1 cabmazhanesi binası görmüş e’ anların hepsi ona dış manza rası itibarile Ciroıje ismini ver mekte biran bile» tereddüt etme- ıms’ -rdir.
Her halde pek yakında kendi sinden ayrılacağımızı, taze hava dis vermekte aceleci gazeteleri mize rağmen, zannetmediğim bu salon tarihi ve talihi itibarile dikkate değer son devir binala- rımızdar.dır, - Onun içinde Üni versite Darülfünun iken, ’ Garp . Üniversitelerinde verilen — teş bihte hata olmaîz — serbes dersler gibi ' herkese açık ders ler tertibolunduğunu hatırlıyo rum, Hattâ bir ikisine de me rak edip gitmiştim. Birisinde o zamanın sosyoloji profesörü mer hum Ziya Gökalp bey kürsüde idi. Akustiki fena, oturacak yer leri eski tulûat salaşlarının sıra ları kadar rahatsız btı
konferansçının sesinin işitilme- mesi bir dert, İşitilen cümleleri nin ise bizler gibi irfan ve izanı yüksek olmıyanlar için anlaşıl maması bir diğer- dert teşkil edi yordu. Diğer taraftan bu salon İptidadan ta bugüne kadar ilim ve fenne olduğu kadar vatanî te zahürlere, bir takım cemiyetlerin kongre toplantılarına, bu arada Tayyare Piyangosunun çekilmesi ne de tahsis olunurdu. Hattâ eğer yanlış hatırlamıyorsam İttihat ve Terakki. İstanbul mebusluğu için yapılan bir ara intihabında kaybın ilk acısını bu binada tat mıştı. Bu cins toplantılar içinde tarihî, olanlar da vardır; meselâ bir tarih sırası takibedersek Meş rutiyet devrinde Balkan harbinin ikinci safhasında Edirnevi istir dat edeceğimiz sırada Hilâliah mer cemiyetinin fevkalâde bir kongresinin burada toDİandığını hatırlarız. Bu kongreden, Edir- neve hareket edecek orduya sıhhî levazım değil; ordunun diğer masrafları içifı hâzinenin muhtaç olduğu paranın borç verilmesi is tenmişti, Cemiyetin nizamna mesine pek uymıyan bu hazin borç, nizamnameye hâkim olan kongre heyeti tarafından büyük miinakaşa’ ardan sonra ekseri yetle kabul edilmiş ve para az bir müddet sonra hazine tara fından cemiyete iade olunmuştu. Hüâliahmerin bu solonda topla nan bir senelik kongresinde bir
türlü ekseriyet hasıl olamâymca âzadan bazı İleri fikirliler (ister seniz inkılâpçılar) tarafından, ek seriyet yapabilmek için hanım âzaların da kongreye çağrılması teklif/ edilmiş ve teklif 'kongre heyeti üzerinde ancak bir soğük düş tesiri yapmakla kalmıştı.
Yine Balkan harbi esnasında askere yardım için hanımların büyük bir içtimai olmuştu. İşit tiğimize göre (çünkü o vakit böyle hanımlar İçtimaını görmek mümkün değildi) o devrin büyük kadınları başta Fatma Aliye ha nım, şair Nigâr hanım, şair İh san Raif hanım olduğu halde heyecanlı nutuklar söylemişler, şiirler okumuşlar ve bunun üze^ rine fakir, zengin herkes elinde- kini, avucundakini, hattâ boy nunda. kulağında ve sırtındakini iane diye vermişti. Birinci Umu mi Harb içinde dahilî istikraza halkı teşvik konferansları, edebi yat münakaşaları da orada olur du Meselâ bir gün tesadüfen oradan geçenler Süleyman Nazif merhumun arkasına bir çok in sanların onu yuhalayarak takıl mış olduğunu görmüşlerdi; meğer ki o muhteşem sözlü edib bizim Divan edebiyatının İran edebiya tından ilham aldığını sövlemiş imiş.
Nihayet 1918 mütarekesi geldi. Yine Darülfünun konferans sa-' lonu işe yaradı. O sırada Paristen ge’miş olan doktor Nihat Reşat Avrupanın, göçmekte olan Os- manlı İmparatorluğu için ne dü şündüğünü orada toplânan gene, yaşlı münevverlere anlattı idi. Bu konferansta aziz doktor ken disine hiç yar olmıyan evvelk i! hükümeti ve fırkasını asla tar taklamadan gayet objektif bir tarzda o günlerde memleketin Avrupa nazarında uğradığı hak sızlıkların önüne söz ile ve yazı ile nt dereceye kadar geçilebilece ğini izah etmişti. Yine mütareke devrinde blzleri kendi anlayışına göre de olsa gönülden seven Pierre Loti için orada muazzam bir toplantı yapılmış ve bu fır sattan istifade ile Süleyman Na zif işgal kâbusu altında ferah ve can verici söz1 erle âdeta bir cidal havası yaratmıştı.
Fakat salon en büyük tarihî gününü mütarekeden beş sene sonra yine bir temmuz günü ya şamıştı. İşgal ve istilâ yükünü canla, başla bir silkinip üzerin den atan aziz Türk milletinin kaniyle yazarak beş sene evvelki galiplerine imza ettirdiği Lozan muahedesinin, mâna ve netice lerini anlatan o muahedenin muhterem Müellifini Türk mü nevverleri yine bu konferans salo nunda sükûn ve huzur . içinde dinlediler ve heycanla, sevgi ile alkışladılar.
Nihayet Üniversite inkılâbı ya pılmıştı. Bundan sonra da' Üni versite dışı merasime konferans salonu, asla kapanmadı. Bir ta raftan ilmî, edebî ihtifaller, jü bileler, Tıp fakültesinin Türk tıp tarihi mütehassıslarınca hâlâ katiyetle tesbit edilemiyen kuru luş yıldönümü orada kutlanırken, her sene Üniversitenin açılış me rasimi münasebetile Rektörlerin söyledikleri muvaffakiyetli ista tistik ve medhüsena nutukları hep orada dinlenirken, diğer ta raftan da iki fakülte talebesinin bir arada okudukları fizik, kimya gibi dersler de orada verilmeğe başladı. Manevî kıymeti kadar maddî ücreti de yüksek olan İn kılâp tarihi dersleri de son sene lere kadar bütün Üniversite ta lebesine orada verilirdi.
Konferans salonunun en belli başlı, en maruf kullanılış tarzi hiç şüphesiz 1935 senesinde tesis edilefı Salı konferansları olmuş tur. Geçen seneye kadar her sene en aşağı birini .dinlediğim bu konferanslar serisi, gerek talebe nin ve gerek dışarıdan gelecek münevverlerin umumî kültür se viyesini yükseltmek için tertip edilmişti. Her hafta salı günleri tam saat altıda konferans vere cek profesör yanında olduğu hal de eski Rektör Cemil Bilselin son sıralarına kadar dolmuş salona dindarane bir huşû içinde mih- aıba doğ'ru ilerleyen bir din ulusu
gibi ağır adımlarla girdiği görü lürdü. Çok faydalı, bazan pek yeni, bazan terkibi, İlmî fikirler yaymağa yarayan bu Salı konfe ransları ne yazık ki iki seneden beri rağbetten düşmüştü. Hele son bir defa gidenler o koca salonun ilk iki sırasının bile dolmadığını söylediler. Demek ki Üniversite vücudunun bir uzvu olan bu kon ferans salonu bir vazifesini kay betmiştir. İşte bu konferans sa lonunun tarih karşısında pek kı sa olan ömrü esnasında içinde ge çen mühim toplantılarından ha tırlayabildiklerimi anlatırken o salona lüzum kalmayınca yıkıl- mayıp eski tarihî eserler arasına kaydolunmasına sebep olacağın dan korktuğumu gizlemek iste miyorum.
A. ADNAN . ADIVAR
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi