• Sonuç bulunamadı

Türk dilinin yükselmesine çalışanlardan:Şemseddin Sami Bey

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk dilinin yükselmesine çalışanlardan:Şemseddin Sami Bey"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T 7 b t* tf

TÜRK PİLİMİM YCİKSELttESİME ÇALIŞAflLARDAD:

Ş e m se ttin S a m i

3

e y

f ikinci kısım ve son )

Şemsettin Sami

beyin

eserleri:

Türk matbuat âlemi Şemsettin Sami beyi gazetecilikle tanımıştır. 1873 senesinden öldüğü tarih olan 1904 senesine kadar 31 sene durmaksızın yazı yazmış, bu yur­ dun bilgi sahasında yükselme­ sine hizmet etmiştir. “ Kamusu Fransevî,, ile “ Kamusu Türkî„si ve bilhassa “ Kamusulalâmı,, bugün bile mehaz vazifesini gören eserlerdir.

Kamusu Fransevî için Ahmet İhsan beyfendi Matbuat Hatıra­ ları ki tahminin birinci cildinin 34 üncü sahifesinde bakınız ne d iyor:

“ Şemsettin Sami beyin kamusu, o zaman Fransızca okuyanların can kurtaranı olmuştur. İlk ter­ cüme ettiğim romanları yazarken, Şemsettin Saminin kamusu benim elimden neler çekmişti tarif ede­ mem,,. Bu cümleler yukarıdaki sözlerimizin doğruluğunu ne güzel ispat etmektedir.

1876 senesinde tesis edip nüs­ hasını on paraya neşrettiği Sabah gazetesindeki her mekale - Abdür- rahman Şeref bey merhumun Tarih Musahabelerinde yazdıkları gibi- bir hakikat ve mülkü millet için bir ders idi.

Şemsettin Sami beyin 12 se­ fer 1293 ve 25 şubat 1291 senesi çarşamba günü (Sabah)ta çıkan ilk makalesi, aynen aşağıya yazılmış­ tır:

(Gazetelerin memaliki mütemeddi-

nede pekçok hizmetleri görülmüş

ve görülmektedir. Biz de dahi gazete­ lerin matlup suret ve miktarda bu- lunmamasile beraber, iptidayı zuhurla­ rından bu anedek az faideleri görül­ memiştir. Bir gazeteden istifade olun­ mak için, birçok şartlar lâzım, ki taf­ siline gazetemizin kıt’ası müsait de­ ğildir. Şurutu lâzimeyi cami olan bir gazeteden olunacak istifadenin umumî olması ise, iki şeye mütevakkıftır:

6

Dağlı Oğlu :

M J'l K M E T T U 11« U l 75 IV Birincisi herkesin anlıyabileceği lisanla ve usanç vermiyecek surette muhtasar yazılmak; İkincisi herkes suhuletle ala­ cak kadar ucuz olmak.

Bu gazetenin, istifadeyi mucip ola­ bilmesi için, lâzım gelen mesaiyi fe- dakâranede kusur göstermemeğe çalışa­ cağız. Başlıca maksadımız ise istifadenin

umumî ve edeceğimiz hizmetin umuma raci olması bulunduğundan, yukarıda söylenen iki noktayı nazarı ehemmi­ yetten ayırmıyacağız : Gazetemiz, ha­ vadis ve malûmatça, mümkün merte­

bede noksandan beri olduğu halde,

gayet sade ve muhtasar suretle yazı­ lacaktır; nüshası - indelhesap anlaşı­ lacağı üzere - kendi masarifi vakıası üzerinden verilecektir.

Her işte bir maksadı aslî vardır: Gazetelerin maksadı aslîsi istifadei umumîyedir. Gazete neşrini, istifadei şahsîyeye medar ittihaz etmek, maksadı aslîden ayrılmaktır. Bizim bu gazete- ninin neşrini deruhte etmekten muradı­ mız, vatana hizmettir. İstifadei şahsîye- mizi bu maksadı aslîye tercih edeme­ yiz. Eserlerinin kadrini fiyatlarile yük­ seltmek istiyenlerden değiliz.

Gazetemiz, kendisini okumağa rağ­ bet edenleri hiçbir gün havadis ve mütaleadan mahrum bırakmamak için, cuma ve pazar demiyerek hergün çı­ kacaktır.

Mesleğimizi şimdiden tayin ede­ rek, icra edip etmiyeceğimiz meçhul

vait ve taahhütlere girişmeğe ha­

cet görmiyoruz. Gazetemizin mündere- catı ileride mesleğimizi tayin ede­ cektir.

Hüsnüniyet, bizzarur sadır olacak kusuru affettirir, itikadile müteselliyim).

Sami *

* *

Şemsettin Sami bey muhtelif mevzular üzerinde yazı yazmıştır. Usulü tedrise dair eserler neşret­ miş, tercümeler yapmıştır. Yazı yazmak merhumda bir aşk, bir ihtiras halinde idi. Yazdığı bütün eserlerden aldığı paranın yekûnu 800 lira ile 1000 lira arasındadır. Kamusulalâmın her formasına Mihran efendi bir |gümüş çeyrek verirken, son bir buçuk cildin parasını ise hiç vermemiştir. Şem­ settin Sami bey de, eserinin noksan

kalmaması için [1] bunu bedava vermek mecburiyetine katlanmış­ tır. 12 sene (1888-1899) uğraşarak meydana getirmiş olduğu Kamu- sulalâmdan aldığı paranın yekûnu 300 altın liradan ibaretti. Kendisine ve mukavelesine karşı en namus- kârane hareket eden zatın, İkdam sahibi Ahmet Cevdet bey oldu­ ğunu, ailesine daima söylermiş. Cevdet bey Kamusu Türkînin beher formasına beş altın vermek kadirşinaslığında bulunmuş; yani bütün eser için beş yüz lira ver­ mekle, Türk kültürünün yayılma­ sına ve Türk dilinin sadeleşmesine, senelerce evel bu suretle hizmet etmiştir. Ali Sami beyefendinin bana lütfetmiş oldukları bir liste ile, Şemsettin Sami beyin yazmış oldukları eserlerin adlarile, bitiril­ dikleri veya neşredildikleri tarih­ leri aşağıya yazıyorum.

Şemsettin Sami beyin bunlar­ dan başka bir de Kur’an tefsiri vardı. Maarif nezareti bu tefsiri kabul etmemiş ve hatta müsved­ delerini imha etmiştir.

Şemsettin Sami Beyin Yazıları

Gazetecilik sahasında İlk yazısı

Taaşşuku Talât ve Fitnat 1873

[1] Şimdiye kadar yanlış olarak

bilinen bir meseleyi burada tavzih etmek isterim. Sabah gazetesini, zan­ nedildiği gibi, ilk ç,karan Kayserili Mihran efendi değildir. Mihran efendiyi ilkin Şemsettin Sami merhum ücretle çalışmak üzere yanına almıştır. Sami bey

Trabulus garbe nefiyolunduktan sonra­ dır ki gazeteyi Mihrana devretmiştir.

Bu gazetenin idarehanesi o zaman

Babıâlide ufak bir dükkândı. Bu idare­

hanenin üstündeki odada, o zaman

bekâr olan Şemsettin Sami bey

yatardı. Sabahın ilk nüshası 1291-1876 seneni Şubatının 29 ve 1293 Seferinin

12 inci Çarşamba günü çıkmıştır.

Sabahın tam bir kolleksiyonu Babıâ- lide Diş tabibi İsmail Şevket beyde mevcuttur. Mumaileyh Sabahın ilk nu­ marasının kılişesini almak hususunda bize her türlü kolaylığı göstermişler­ dir. Kendilerine teşekkürlerimi suna- rım.

(2)

Şemsettin Sami Beyin el yazısından bir Kamusu Türki müsveddelerinden

numune

bulunmuş sonra istifa ederek sıla maksadile Yanyaya gitmiştir. O- rada Abidin paşanın riyasetinde teşekkül etmiş olan sevkiyatı as­ keriye komisyonunun birkaç ay için başkâtipliğini ifa eylemişiir. 1294 tarihinde tekrar Istanbula avdet ederek matbuat ve neşriyat âlemine atılmıştır.

1297-1880 tarihinde mabeyinde teşekkül eden teftiş askerî komis­ yonunun iki kitabetinden birine

1309-1893 tarihinde de işbu komis­ yonun başkâtipliğine tayin olun­ muş, ölünceye kadar bu vazifede kalmıştır. Devletin resmî bir me­ muru olduğu halde evinde ikamete memur edilmişti. 1899 senesine kadar evinden dışarıya çıkabiliyor, evine ziyaretçiler gelebiliyordu. Fakat bu tarihte birgün mabeyinci Emin bey kendisine evinden dışa­ rıya çıkmaması hakkında

mabey-Şemsettin

nin bir emrini tebliğ etmişti. O zaman yazı ya­ zanlar t daima hafiyelerin ve sarayın takibine maruz kaldıkları için, artık yanına kimse gelmemeğe -pek az istisna­ larla- başlamıştı. İkinci Hamidin zulmünden çok bizar oluyordu. Kendisini manen öldüren saray olmuştu. Siyatik kendisini ç o k muztarip ettiği gitmek istemiş, müsaade edilme-Sami Beyin daktilo tertip ettiği harfleri Türkçe için BurjSs^aya fakat gitmesine mişti.

Mutad olduğu veçhile rama­ zanda bütün vükâla, ümera erkân ve memurin Yıldıza iftara davet edildikleri halde, kendisi devet edilmez. Fakat bahşişi bir yaverle evine gönderilirdi. 1902 Teşrinsani 13 tarihinde büyük kızı Samiye hanımı gelin ederken bile evine kimsenin gelmesine müsaade edi­ lememişti. Nikâhta ancak bir hoca ile iki şahidin bulunmasına müsaade edilmişti.

Şemsettin Sami bey daima Abdülhamidin ölümünü ve mem­ lekette hür bir idarenin ve lâyik- liğin tesisini can ve gönülden dilerdi. Son zamanlarda en büyük merakı yangınlarda atılan topları saymak olmuştu. Bu topların sayısı sekizi geçemeyince (Eyvah!

Abdülhamit ölmemiş, bu toplar saltanat değişmesini ilân eden toplar değil, yine yangın topları...) diye içini çekerdi.

Şemsettin Sami bey yaşadığı devirde takdir edilmemiş, anla­ şılmamış bir zattır.

Vefatından evel kendisini zi­ yarete gelenler arasında Jandarma dairesi reisi Hakkı paşanın oğul­ ları şair Mehmet Celâl bey ile Halit bey [1] Velet Çelebi efendi ile Necip Asım bey vardı..

H. — Şemşettin

Sami

Bey nasıl yazardı ve neler­

den zevk alırdı?.

Şemsettin Sami bey son derece intizamperver bir şahsiyetti. Eser­ lerinin müsveddesini uzun mavi kâğıtlara mürekkeple ve kendi yonttuğu kamış kalemle, temiz ve gayet güzel bir yazile yazardı. Minderde oturur önünde bir rahle bulunurdu. Yazarken kağıdı bükerek dizi üstüne kor ve sol elile tutrak sağ elile ya­ zardı. Asarının fotoğrafından da görüleceği üzere bir hattat kadar güzel yazardı. Müsveddelerinde bile titizdi. Abdurrahman Şeref bey merhum: “ Tarih müsahebeleri„ isimli kitabında merhum için şu satırları yazmaktadır:

“ Şemsettin Sami bey fevkalâde çalışkan ve gayetle mukdim ve mucit, ve son derece fikiri intiza­ ma malik bir zat idi. Sansörün en belâlı zamanlarında kamusulâlâmı tertip ve neşre muvaffak olmuş­ tur. Her on beş günde bilâ teehhür

[I] Hâlâ sağdır.

(3)

ayni kıtada kâğıtlar üzerine silin- tisiz tamam bir formalık -ne eksik ne ziyade- müsvedde yetiştirirdi ki say ve intizamın bu derecesi muhayyerülukuldür,,. [1]

Türkçe harflerle daktilo ma­ kinesi için şimşirden muhtelif puntoda harfler yapmıştır ki, bu harfler halâ oğlu Ali Sami beyin yanında mahfuzdur. (Resme bakı­ nız). Kendisi lâtin hurufatının ta- mamile mürevvici idi. Hattâ bu yol­ da tecrübelerde bulunduğu, metru- kâtı arasındaki bazı vesikalardan anlaşılıyor. Türkçe için 45 harfle yazılır bir makine şeklini tesbit eden mumaileyhin o zamanki bu düşünceleri, matbaacılığımız nok­ tasından da ayrıca tetkike değer. Şiirler okumasını, hele dinlemesini çok severdi. Şark lisanlarını garp lisanlarına tercih ederdi ki eser­ leri buna bir delildir. Bilhassa şarktan gelen adamlarla temas etmek, konuşmak pek hoşuna giderdi. İhtilattan mennedilinceye kadar Efganistan, Mısır, Acemistan, Macaristan gibi yerlerden yanına pekçok âlimler, edipler gelirdi. İran âlimlerinden Şeh Ruhî efendi ile teması fazla idi. Bu zat hür ve serbest fikrinden dolayı Acemis- tandan kaçarak İstanbula gelmişti. O zaman bunun Şeh Mahmut isminde bir de arkadaşı vardı. Şeh Ruhî bilâhere Acemistana bir sürü vaitlarla getirtilmiş ve zavallı orada idam edilmişti. Şem­ settin Sami beyin yanına o tarih­ lerde bir de Türk lisanlarile uğra­ şan bir Yunanlı papas sık sık gelir­ di. Hülâsa bir lisan âlimi tasavvur edilmezdi ki İstanbula gelsin de Şemsettin Sami beyle görüşmemiş olsun. Şemeettin Sami beyin güzel arapça ve farsça bilmesi bu yüz­ dendir.

Gençliğinde roman, tiyatro yazan merhum sonra daha ağır ve ciddi mevzularla ve Türk lisan­ larile uğraşmağa başlamıştı. Ro­ manları sevmemekle beraber Viktor Hugo’yı sevdiği için Sefilleri tercüme etmişti. Roman 1

[1] Tarih Müsahebeleri : Abdurrah- man Şeref. İstanbul Matbaayı Amire, Maarif Vekelâti neşriyatından No. 51

S. 338 - 339

okumayı sevmezdi. “ İnsan hiç ya- lân okur mu? „ derdi. Mamafih romancı Hüseyin Rahmi Beyi ta­ nımadığı halde eserlerini severdi. Hüseyin Rahmi Beyin o vakit henüz yeni neşretmiş olduğu (Mürebbiye) isimli eserinin pek hoşuna gittiğini, daima çocuklarına söylermiş., ve bu eser . . . . pa­ şanın halini ne kadar da güzel tasvir ediyor dermiş. Serveti Fü- nunda yazanlardan Tevfik Fikret, Cenap Şehabettin, Hüseyin Cahit, Süleyman Nazif, Halit Ziya, Faik © --- --- —----©

KIT'A

ZMülga iDarülfünun ZMiiderrisi

F £ H İ T

Hurafatı : cihana hakim etmiş; { Bakın insandaki batıl sebata !.. |

Yalanlarla donatmış kâinatı; j Düzenlerle, düzen vermiş hayata!... * i

1 , ' t H İ H İ N ’ Y II İ ^ D I L M I I !

¡M ehm et ¡Necati | Tarihi karıştır bulunmaz eşi

Şu koca dünyanın ışığı : GAZİ. | Yirminci asrın o parlak güneşi İle can buluyor bütün arazi. Eski, karanlık yurt şimdi bembeyaz, Mavi, ak, sarı, mor yıldızla dolu. Tarihin yıldızı ile bahar, yaz Mevsimi içinde şu Anadolu. Cihan tarihinin parlak yıldızı, i Yeni Türkeli’ nin öz şairleri,

Yükseltmek istiyor varlığımızı | Arşa kadar değil, daha ileri.

® ' --- *--- — © Ali, ve A. Nadir imzasile yazan Ali Ekrem Beyi okurdu. Bunlar hakkında :

— Bu gençler yeni bir mekte­ bin esasım kuruyorlar, fakat lisanı sadeleştirseler, türkçeye ehemmi­ yet verseler diye söylerdi. Hüse­ yin Cahit Bey kendisini Ebüzziya Tevfik Beyle aralarında (hangi, kanğı) kelimeleri yüzünden çıkan bir münakaşadan dolayı müdafaa ettiği için, ona teşekkür etmek istediğini daima tekrarlarmış.

Sevdikleri eserler arasında di­ van edebiyatı, tarih ve seyahat­ namelerle, eski türkçe ve arapça eserler birinci mevkii kaplıyordu. Şark ruhuna ve şarklılığa ve şark

ilmine çok düşkündü. Ölümüne ya" kın en son okuduğu kitap İbnülesi- rin tarihi; yazdığı eser de Mısırdaki Türk lehçelerine dair olan eseridir. Hattâ bu eserin son beş on satı­ rını ikmal eden Necip Asım Bey olmuştur. Evinde on on iki bin ciltlik zengin bir kütüphanesi vardı. Bu kitaplar muhtelif dillerle yazılmış kitaplardan ibaretti. Bu kitaplar ölümünden sonra sa­ tılmıştır ki mühim bir kısmını Ahmet Cevdet Beyle, Züheyrî zade Ahmet paşa almışlardır . Kendisi Türkçe, Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca, Arnavutça, Rumca, eski Yunanca dillerini bi­ liyor bu dillerle okuyup yazıyordu. Umuma hizmet etmek emeli kendisinde bir iptilâ halinde ol­ duğu için, bütün hastalıklarına rağmen çalışıyordu. Bunu kendisi bile şu cümlelerle ifade etmek­ tedir :

“ Birkaç marazı müzmine birden müptelâ olup, ekser evkatımı âlâm ve evca ile geçirdiğim ve nabe- hengâm zafı piriye duçar olduğum halde, yine tahrir ve telif ülfetin­ den kurtulamıyorum [2] „.

H —

Şemsettin

Sami

Beyin ölümü.

Şemsettin Sami bey yorulmak bilmiyen bir mesaiden ve bu memlekete 42 si matbu ve 12 si gayri matbu olmak üzere 54 eser bıraktıktan sonra, 54 yaşında iken 1320 - 1904 haziranın 18 inci cu­ martesi günü vefat etmiştir.

Cenazesinde birçok âlimler, şairler ve bütün matbuat erkânı bulunmuştur . Mezarı Erenköyde Sahrayı cedit camiinin karşısındaki makberededir. Önümüzdeki Hazi­ ranın 18 inci günü ölümünün tam otuz birinci senesi olacaktır. Türk lisanına bu kadar hizmet eden bu zatın, taşsız ve bir yığın topraktan ibaret olan mezarını yaptırmak büyük bir kadirşinaslık olacaktır.

[2] Serveti Fünun sayı 2-5 - 6 haziran 1312 S. 220.

N o t :

Şemsettin Sami beyin eserlerile Türk diline olan hizmetleri önü­ müzdeki nüshada yazılacaktır.

(4)

tamel kaffei lügati cami ve o lisanda kullanılmayan kelimelerden âri olmak şarttır. Mükemmel bir kamusa olan ih­ tiyacımız, bugünkü günde cümlece mü­ sellemdir. Bir kamusu Türkî mükemmel olabilmek için, Türkiyyülasl olan keli­ melerin kâffesini cami olmak iktiza eder. Halbuki lisanımızın kelimelerini cem ve zapt hususunda şimdiye kadar pekaz himmet olunmuş, ve her kavm ve ümmette lügaviyyun esami ve teracimi, mücelledat teşkil ettiği halde, bizde bu ilimle tevaggul etmeği kimse düşünmeyip,

lisanımızın kelimatı hemen gayri maz­ but bir halde kalmış olduğundan, böyle bir eserin mükemmeliyeti mümkün ola­ bilmek için, Türkçede muharrer kâffei asarın tetebbuu ile iktifa olunmayıp, bu lisanın söylendiği memalikin cümle­ sinde tulı müddet seyahat ve lisanlarını iyi bilen sunufu muhtelifei ahali ile sohbet edilerek, en nadirlerine varın­ caya kadar kâffei lügat zapt ve kaydo­ lunmak iktiza eder. Şark Türkçesinde müstamel bulunan halis Türkçe kelime­ lerin ve alelhusus bunlardan lüzumlu ve değerli olanlarının derci, ve bu veç­ hile bunların bizim Türkçeye dahi ka- bulile ihya vc tamimleri hususuna hiz­ met etmek, ehassı amalim iken, mücer­ ret kavmiyet ve cinsiyet muhabbetini takdir ve iltizamla, bunları Arabi ve Farisî tabiratı tumturakkâraneye tercih edecek zevatın henüz nedreti ve ek­ seriyetin bu fikre muhalif bulunması,

kısmen bu hizmetten kendimi mahrum bırakmağa beni mecbur etmiştir.

Bizce müstamel lügati Arabîye

ve Farisîyeyi cami olduğu halde bu ki­ tabın “ Kamusu Türkî,, namile tesmi­ yesine belki itiraz edenler bulunur. Lâkin lisanımız lisanı Türkîdir. Bu lisana mahsus lügat kitabına dahi baş­ ka isim düşünmek abestir. Lisanımız­ da müstamel kelimelerin cümlesi de, herhangi lisandan mehuz olursa olsun, hakikaten müstamel ve malûm olmak şartile Türkçeden maduttur.

Erenköy .17 ramazan 1317

Bu parçayı okuduktan sonra Şemsettin Sami beyin Türkçemiz için nasıl bir düşünüş ve gayretle çalışmış olduğunu anlarız.

2 — Basılmamış eserleri : Şemsettin Sami beyin basılma­ mış eserleri: Orhun abideleri, Ku- datgubilik, Lehçei Türkiyyei me- maliki Mısır ve

den ibaret olup bu eserler Türk dili için çok mü­ himdirler ^ve Türkçemiz için bir

kaynak vazifesini görebilirler. A . — ORHUN ABİDELEERİ : Orhun abideleri 105 sahifeden ibarettir. Bu eserin baş, orta ve son sahifelerinin fotoğrafisi bu yazı­ lar arasına konmuştur. Eser Türk­ çülük noktasından çok mühimdir. Mumaileyhin Orhun Abideleri için yazdığı yazılardan bir kısmını buraya aynen alıyorum :

“ İşbu abidelerin Türkistan ve Çin ve Siberyada mevcut diğer birçok asarı kadimenin bulun­ dukları hattı kadimi, Türkî elsinei samiyeden mehuz olan İranı kadim yani Pehlevî hattından müstaar olup, ancak tebeddülât ve ilâvat ile hali şekli hayli tagayyür ederek, ayrıca ve kendi başına bir hat ol­ muştur. Milâdı İsadan birkaç karın sonra Nesturîler tarafından o cihet akvamına kabul ettirilmiş olan Uygur hattından çok daha eski ve daha mükemmel olduğu halde Türklerin bunu terkle Uy- gurcayı kabul etmelerine taaccüp olunur.

Elsinei Turaniyede harekâtın ince ve kalın olarak iki takımaa

A

: 184-0J f r i : d«¥D: M S : : V V « # ■ tj ^cji Jd j5 ,ı ! J : M ¥ > :JM »m Cijj ) ( f i Ş ijtS -U A* d ld } f l \ | ^4»*. i 4 ? ¿ f d d * dtJî f ö i i

---

ZJL

---->r.

- .¿dr*/. •*•£« i. y y *,ı .T— - • -d'* •d-ft&.rs

\zy .e. — - --W < * -V******jfc ia>-‘

r-J >*yy S-A1 ‘ . v; ^ jr-y y i - - ' --- . ---'-‘d "A»« * û-'/Vv’ W -V— C/V ' ¿ d ; *>■ 'Jil C«*-**JUİ* W *«•? ^ ^ ^ * .e. — - i »>* .* '' * ^ ^ ,

'tâ

f

:v’>

^

f; * ^'Tu,* ^ ^ : r * rj^ ' '^djrir ■ JsJd u,. *-V. .• ^.‘1 > Sy i ^ A {* / U / İd ' r * •***> «Âv? ^ V* J*r i >: Sjf 1 ^ ¿>1 ?V.'

I^CAİa/a***- * ’«y »J h a j> *ej 4r V^JtKr

r iPV MtC*“ J $ s h & J ı * L- Z-/,.. . i ’ '

.,

*

,

> , *•

. fi' \

'd•**/£-•>>/* ■

[<Â.*yiX i

cA-.

¥

2

*

-rt*

A*

Ç,

..

(>

^n-d2X S

i*

'» <i <

u

4

f

i l

^ ' J V r

e * v

^ * Lî

Y

. / ^ f { ’

i. ^

M

<

J!-*,

« f - J f ’ ..

,>r^Fr

-a--d *

rn

Orhun abidelerinin baş sahifası Orhun abidelerinin orta sahifelerinden biri

(5)

f-t

h S

9

: m f 5 : ^ r h V 4 > D :f j £ y r ü n

C

/*3

ı ¿İS««

:^ ;ı - '¿ i k i k j a-u. ^ u-t ¥ - m :h« : 3Y{H] : Tri*> :e-rf*x* :YH »i4 : « î | ow^J ¿ ¿ P l i t f j j 1 1 - î jy J i «- çJJî <*»£*

i ¿X«;

<&*V

/j Y £ r £ 'Y ^ S ( j l f i J Î (>• < ¿ 1 ^ 1 j ' ^ J'k. ‘İ Ş 'P Zt* *!>}> S fir /v; - -vX' '

5

. * "'

1

i r

1-»>J

ils»

s

rV^

~r£ . ✓ y ^ A y ij? . >4y .)

-j?}i j < l * r £ y > ¿ ff^ s 1 <Jc * i ‘ Öy 'İjN 'S . y Q ? > ' i ^ V th rr'^ ^ ^ v V

- ^ T J* ûy^îT

^ v i 1 s>j\ 'j)t J j» ji j~ ; ¿ u -İ T ■jj V ı o jT ' j j j y b y L ^ ji\ ^ ( w» ~r -*r—»«¿1 J.&mttjg..,

f-M â j f J . -

a

K

s

S ^

1 ' *• • . ı i*“** * «'' t ^

'\ZJ****‘

:

S

£>‘/ j£

■ Ljsv*** vi î ¿%>Sjf jJTj v , u

*

&& Jjjt

4

JU

• ^ ' i i J r G ;3 ^ t > ^ ^ j û

• '~~Vi

r

¿¿o«**

Orhun abidelerinin son~ sahifası

Kudatgubilik eserinin 21 inci sahifası

münkasem olmasıle bu fark, elsi- nei mezkûrede “ ahenk,, tabir olu­ nan hali tevlit eylediği malûmdur. Bu fark harekâta hurufu savtiyeye ait olup, onların ^tefrikile tayin olunmak mümkün iken, eski Türk- ler bunun hurufu gayri savtiye ile tefriki yoluna gidip, ekser huru- fun ince hecalar için başka ve kalın hecalar için de başka şekil ve suretlerini tertip ederek, bu veçhile lüzumsuz yere iki takım harfler vücuda getirmişlerdi. Ma- haza hurufu savtiyeyi her vakit ve her yerde yazmadıklarından, hu- rufu gayri savtiyenin bu lüzumsuz farkı kıraati ve hele böyle asarı atika hallini hayli teshil ediyor.

İşbu harfler, hurufu mukattaa suretinde ve sağdan sola yazılıp cem’an 38 harften mürekkeptir ki, bunların dördü hurufu savtiye, üçü hurufu mürekkebe (yani iki harf gibi okunur) ve otuzbiri de huruf, gayri savtiyei basitedir. Bazı huru- fun eşkâli, ele'geçen âsarın behe­ rinde biraz farklı görülüyor ki, bu da şekillerinin zamana göre biraz

1

«

değişmiş olduğuna delildir [1].

Kudatgubilik

Şemsettin Sami beyin bu ese­ rinin mukaddemesini buraya ay­ nen koyuyorum. Bu başlangıcın mütaleası ile Türkçemizin ne ka­ dar zengin, ve merhumun Türk­ lüğe ne büyük hizmet ettiği anla­ şılacaktır. Bu kitabın birkaç sa- hifesinin fotoğrafı buraya konul­ muştur.

Kudatgubilik hakkında Sami beyin “ ifadei meram„ından evel eser için biraz izahat verelim [2].

Kudatgubilik ( Balasagun )lu Yusuf tarafından hicri 462 de (1069- 1070 milâdi) tarihinde Ka- rahanlılar ailesinden olup

Kâşger-['] Orhun abidelerini Sami bey, Radolff’ un nakline göre Türkçemize nakletmiştir. Yusuf Akçora beyfendi

(Türk Yılı)nda Şemsettin Sami bey

hakkında yazdığı bir tetkikte bu ci­ heti zikretmektedirler.

[2] Kudatgubilik hakkındaki bu ma­ lûmat Köprülüzade Mehmet Fuat bey- fendinin “ Türk Edebiyatı Tarihi,, adlı kitabından alınmıştır. İstanbul — Devlet Matbaası 1928. S. 194 - 204

de hükümet süren Tafkaç Boğra Karahan namına yazılmıştır. “ Yu­ suf,, bu eserile Kâsgar sarayında (Has Hacip) lik rütbesini kazan­ mıştı [3].

Kitabın ismi (Saadet veren bilgi) manasına gelen Kudatgubi- lik’ti. Bu eserin ilim âlemine en evvel malûm olan nüshası (843 H. - 1439 M. ) tarihinde Herat’ta Uygur yazısile yazılmış bir nüs­ hadır ki, Şemsettin Sami bey merhumun da yazdığı veçhile, bu kitap birçok ellerden geçtikten sonrada, müverrih Hammer tara­ fından Istanbulda satın alınmış ve Viyana umumî kütüphanesi­ ne verilmiştir. Bu kitabın Arap harflerde yazılmış ikinci bir nüshası bugün Kahirede (Kütüp- hanei Hidivî) dedir.

6500 den fazla beyti ihtiva

[3] Malûm olduğu üzre vezir, yar­

dımcı demektir. Mağrip devletlerde

daha bazı yerlerde vezire: hacip (perde- dar) derlerdi.

Oda perdesini tutacak derecede

Emir ve Hükümdara yaklaştığından do­ layı vezire böyle isim veriliyordu.

(6)

eden bu eser adeta bir nevi siya- setnamedir.

Müellif eserini (adalet, devlet, akıl, kanaat) olmak üzre dört fasla ayırmıştır. Bu dört kısmın herbirini, birer şahıs şeklinde yaşatmıştır : adaleti “ Gündoğdu,, adlı bir padişah; devleti “ Aydoldu,, isminde bir vezir; aklı “ Oğ- tülmüş,, isminde bir vezirin oğlu; kanaati de “ Otgurmuş,, isminde bir vezirin kardeşi şeklinde temsil eder. Kitap baştan başa bunların mühavere ve münazaralarından ibarettir. (Kudatgubilik)in Aristo felsefe mektebine göre yazılmış bir siyasetname olduğunu iddia ederek, Yusuf Has Hacibin doğ­ rudan doğruya veya bilvasıta “ İb- nisina,, nın şakirdi olduğunu iddia edenler vardır.

Kudatgubilik (Faulun, Faulun, Faulun, Faulun) veznile ve umumi­ yetle mesnevi tarzında— 173 yer­ deki dört kıt’alık mısralar müstes­ na — yazılmıştır.

Kudatgubiliğin Türk âlemin­ deki edebî tesiri büyük olmuştur. İşte bu itibarladır ki bu mühim klâsik eseri yeni yazımızla neşret­ mek, bugünkü ve yarınki nesil için dilimizin tarihini tetkik noktasın­ dan çok lüzumludur.

İîadei Meram

Edebiyat noktai nazarınca li­ sanlar iki takıma ayrılabilir.

Birincisi; eskidenberi edebiyata malik olup, âsarı kadimei edebiyesi olan elsine; ve ikinci takım enÇok bir iki yüz seneden beri yazılıp okunmakta olan ve bir gûna âsarı edebiyei kadimeleri olmıyan lisan­ lar.

Lisanın aslü esası âsarı edebi­ yei atikanın içindedir; onların tetebbu ve mütaleasından, elyevm istimalden sakıt olmuş nice güzel lûgatlar ve tabirler öğrenilir ve elyevm müstamel olan lûgatların asıl ve esasları ile iştikak ve teşekkülleri anlaşılır.

Edebiyati atikaları olan lisan­ larla, olmıyanların arasındaki fark o kadar büyük ve o kadar geniş­ tir ki, bu hususta söz söylemek bile abestir.

Bizim lisanımız şu iki takımdan

hangisine mensuptur? Bazı zevat lisanımızın günden güne terakki ve tekâmül edip, bir taraftan şi­ ve ve telâffuzu gittikçe nazikleş­ mekte, ve bir taraftan dahi arabî ve farisîden ve sair elsinei ec- nebiyeden ahzeylediği lügat ve ıstılah sayesinde genişlemekte ol­ duğu, yeni asarın eskilerine tefev- vük ettiğine bakarak, Türkçenin ikinci takımdan: yani elsinei ce- dideden olduğuna hükmetmek is­ tiyorlarsa da, tamik’ mes’ele ve tetkiki madde eden erbabı ihtisas, lisanımızın birinci takıma mensup elsineden olduğunu teslim etmekte asla tereddüt göstermezler.

Lisanımızın hemen 1000 senelik birçok asarı edebiyesi vardır; Türk tarihi mütehassıslarından Necip Asım beyefendinin neşrine himmet eylediği eski Türkyazısile çok daha eski muharrerat dahi var ise de, asarı edebiyeden kitap ola­ rak şimdiye kadar bulunanlar sekiz dokuz yüz seneliktir.

Türkçenin Çağatayca ve Os- maıılıca yani şark ve garp Türk- çeleri namlarile başlıca iki şubeye inkısamdan sonra, bu şubelerin her birinden mensur ve manzum birçok asarı edebiye yazılmışsa da, bunların her bir takımı kendi şubesine mahsus ve münhasır ka­ lıp, ne Nevainirı asarı bizde ve ne de bizim Muhammediye ve Mev­ lidi nebevi gibi kütübü edebiye- miz maverayı nehirde şuyu ve intişar etmiyerek, bu iki şubebiri- birine yabancı nazarile bakagel- miştir. Her iki şube asarının Türkçeden ziyade arabî ve farisî kelimat ve tabiratla memlu olması, ve farisî şive ve usulüne mukalli- dane tabi bulunmaları da, bu eser­ lerde aranan ehemmiyeti edebiye- yi bırakmıyor.

Umumî ve müşterek asarı ede- biyemizin, lisanımızın bu veçhile ikiye inkısamından, Arabî ve Fa­ risî lügat ve tabiratın lisanı ede­ bimizi istilâ etmesinden evel yazılmış olması iktiza ederdi. O da bulundu. Bu inkısamdan tam 250 sene evel 464 tarihinde halis ve saf Türk memleketi olan Kâş- garde, ancak beş on arapça ve farisî kelimeyi havi olarak, sırf Türkçe yazılmış manzum ve güzel

bir eser bulundu. Bulundu demek doğru değildir, bu kitap kaybol­ mamıştı, mevcut idi, lâkin kimse tarafından aranmamış, ehemmiyeti anlaşılmamıştı. Nihayet Avrupa müsteşrikini, sair elsinei Şarkiye sırasında Türkçenin dahi tahsiline uğraşmış ve bu lisanın da aslını ve sureti iştikak ve teşekkülünü aramağa başladıkları vakit, vaki olan taharriyat ve tahkikat sıra­ sında Türkçe edebiyatın esası ve bu lisanın kıymettar bir mahzeni olmak üzere (Kudatgubilik) un- vanile bir kitap bulunduğunu keş­ fettiler, ama kitabı elde edeme­ diler, okuyamadılar, anlayamadı­ lar. Birçok zamanlar bu kitaba dair masal kabilinden fikirler ve rivayetler meydana koydular. Ki­ mi kablelislâm yazılmış az asarı kadimeden addettiler. Kimi biraz insaf edip nazmın telif tarihinin meçhul olduğunu dermeyan etti, elhasıl bu kitap bir muamma hük­ münde kalmıştı.

Elsinei Turaniyeye ve alel- husus Türkçeye vaki olan hide- matı, cümlenin malûmu olan me- şahiri müsteşrikinden Vambery, bu eseri kıymettarın 843 senei hicriye- sinin muharreminin 4 ünde (Herat) şehrinde ikmal olunmuş uygur hattile muharrer bir nüshasına desters olup, bunun hem aynını, hem Avrupa hurufile muharrer metnini, hem almanca tercümesini hem de yine almancaye mütercem bir lûgatnamesini tertip etmekle, Avrupa âlemine (Kudatgubilik)in ne olduğunu öğreten bu eseri kıymettar 1870 tarihi milâdisinde Almanyanın (însburg) darülfünu­ nunun kitapçısı tarafından tab ve neşrolunmuştur.

Vambery bu kitabı uygur lisa* nımn tahsiline esas olmak üzre neşredip, halbuki Uygur lisanının vücudu olmadığını ve ( Ku- datgubilik)in muharrer bulunduğu lisanın Türkçeden başka birşey olmadığını kendisi de mukadde- mede beyan ediyor.

Hakikaten uygurca denilen şey lisan değil hattır. Hicreti nebevi- yeden mukaddem bir takım nes- turî rahipler, akayidi nasraniyece olan muhalefetlerinden dolayı, patrikhane tarafından

(7)

duklarmda, Asyanın şark cihetle­ rine doğru ilerleyip, İran ve Tür­ kistan ve ta Mongolistan ve Mançu cihetlerinedek kendi mez­ heplerini ve onunla beraber hattı süryaninin bir nevini neşretmiş- lerdir, ki bu hat elyevm Moğollar ve Mançular tarafından istimal olunmaktadır. Türklerin silahşor­ luk ve cengâverlikle kesreti işti­ galleri malûm olduğundan, bunların cümlesi okuyup yazmağa koyula- mayıp içlerinden yalnız bir kısmı, (Uygur) denilen bir kabile efradı, bu hat ile yazıcılığı san’at ettik­ leri münasbetle, bu hat Türkler meyanında (Uygurca) namile ma­ ruf kalmıştır. Uygurların kendile­ rine mahsus lisanları olmayıp sair etrak gibi adeta türkçe tekellüm ettiklerinden, bu hat ile yazılan şeylerde türkçeden başka birşey değildir.

Dini islâmm evaili intişarında, arap fatihleri İranda, Farsı kadimin mazisini unutturmak için, hattı pehlevinin ve asarı kadimei iraniyenin imhasına cehtetmişler- se de, Türkler dini İslâmî hemen hemen kendiliklerinden kabul, ve ekseriya iranîlere karşı araplara muavenet dahi ettiklerinden, zaten iktidarları inhitata yüz tutmuş olan araplar, muavinleri bulunan Türklerin mazisini unutturmağa lüzum ve ihtiyaç görmediklerinden, Türkler dini İslâmî kabul ettikten sonra dahi hayli vakit kendi lisanlarını uygur hattile yazmakta devam etmiş, ve ancak içlerinde Arabî ve Farisîye aşina ülema ve üdeba yetiştikten sonra hattı arabîyi istimali düşünmüşlerdir.

İşte bu sebebe mebnidir ki beşinci asrı hicride yazılan ( Ku- datgubilik) gibi bir İslâm kitabı uygur hattile yazılmış, ve o hat ile tahriri asırlarca devam etmiştir. Bu kitabın yazıldığı zamanda ma­ halli telifi olan Kâşgerde dini İslâm yeni intişar etmişti. Halbuki bu kitap 4 asır sonra dahi Herat gibi merakizi islâmdan olan bir şehirde, gene o hat ile istinsah o- lunmuştur. Uygur hattı âli Cengiz zamanında yeniden kuvvet alıp, bir kat daha intişar etmiş; hatta Timur zamanında dahi evrakı res- miyede ve buyurultularda bile

12

çok defa bu hat müstamel bulun­ muştur.

Gariptirki 843 tarihi hicrisinde Heratta Uygur hattile yazılıp, elyevm Viyana kütüphanei umu­ mîsinde bulunan ve Vambery tarafından neşrolunan (Kudatgubi- lik) nüshasında : Herattan Anadolu- nun (Tokat) kasabasına ve Tokattan dahi 879 tarihinde Fahri oğlu Kadi Ali tarafından İstanbulda ( Abdur- razzak Bahşi) nam zata gönderilmiş olduğu, ve badehu Hayrettin Cuma mescidinde müstahdem (Hacı Del- lâl) tarafından nalbant Hamzadan mubayaa edilmiş olduğu dahi kita­ bın bir kenarında gene uygur hattile ve vaktinde müstamel lisanla muharrerdir.

Demek oluyor ki uygur hattı devri Osmanide bile İstanbulun içinde dahi maruf bulunmuştur. Bu nüsha muahharen müverrihi şehir Hammerin eline geçip Viyana kütüphanesine ihda olunmuştur.

Elhasıl uygurca denilmesi mü­ cerret hattından dolayıdır, yoksa muharrer bulunduğu lisan türkçe­ den başka birşey değildir, sırf türkçedir. Vakia ilk beytini oku­ yunca yeknazarda birşey anlaya­ mayız: bu türkçe değildir diye bağıracağımız gelir; lâkin kelime­ lerini birer birer nazarı tetkikten geçirip, asıl ve iştikaklarını anla­ yınca, ve sureti terkip ve tasrif ve ifadesine bakınca, türkçe oldu­ ğunu teslim etmede asla tereddüt etmeyiz. Türkçedir hem halis türkçedir. Çünkü binlerce beyitten mürekkep koskoca kitapta ancak beş on arabî ve farisî kelime bulunur, ve bunların da sair ma­ hallerinde türkçeleri kullanılmış­ tır. Bizim büsbütün bırakıp unut­ muş olduğumuz nice halis ve safi türkçe kelimat ve ıstılahat mevcut­ tur. Türkçeyi tamamile öğrenmek, türkçemizin ne kadar vasî ve mükemmel bir lisan olduğunu anlamak için bu kitabı okumak elzemdir.

( Kudatgubilik )in lisanı bizim bugün söylediğimiz lisandan elbet farklı olacaktır; zira aralarında zamanen 1000 sene ve mekânen (....)

tul derecesi bulunuyor ! Lâkin bu farkı görüp te ürkmemeli; hangi lisanın asarı kadimesile şimdiki şivesi arasında fark yoktur? Rum­ ların istinatgâhı tefahuru olan ( Omirüs )ün manzumeleri, bugün tekellüm olunan rum lisanı mıdır? Hangi rum o manzumelerin bir mısraını okuyup ta, mefhumuna vakıf olabilir, veya bir sözünü anlıyabilir? Lâkin bu bizim lisan­ da muharrer değildir diyerek atmazlar, bilâkis kemali dikkat ve ehemmiyetle tedris edip, ezber bile ederler. İtaliyanlar bile bundan birkaç yüz sene evel yazılmış olan ( Dante ) nin manzumelerini, yek­ nazarda anlayamazlar; lâkin heman reddetmeyip, bilâkis onunla iftihar ederler.

Lisanı arabî için kur’anı kerim­ den sonra Emriülkeys’ in eş’arı; Farisî için şahname; lisanı Yunanî için Omirüsün (Iliyada)sı, İtali- yanca için (Dante)nin manzumeleri ne ise, bizim lisan için de Kudat­

gubilik odur. Bu manzume bizim lisanın ve edebiyatı millîyemizin esasıdır; lisanımızın asıl ve hakika­ tim anlayıp, ıslah ve terakkisine muktedir olabilmek için (Kudat- gubiligi mekteplerimizde çocuk- rımıza tedris edip öğretmeli ve belki de ezberletmelidir.

Bu kitabın bu derece lüzum ve ehemmiyetini anladığım için, iptida kendim okuyup anlamayı, badehu ebnayi cinsimize bir hizmeti naçi­ zane olmak üzere, herkesin ko­ laylıkla anlayacağı surette tercüme ve şerhile, metnini dahi tab ve neşretmeyi arzu ettim. Elimde, vasıta olmak üzere Vambery’nin neşrettiği nüshadan, ve müşabe­ heti cihetile, çagatayca lügat ve sarf kitaplarından başka bir mü- racaatgâh yoktu; halbuki mezkûr kitap dahi almanca ifade olunup, bu lisanda ise istihracım pek cüz’i olduğundan, almancaya vakıf olan evlatlarım Mithat ve Samiyenin muavenetile beraber bazı yerlerini hal ve keşfetmede çok zahmet çektim; ve gene birkaç yeri meşkûk kalmıştır.

Maahaza, Vambery’nin anlama­ dan geçmiş olduğu nice fıkralarını anlayıp tefsir etmeğe, ve nice yerlerde dahi mumaileyhin zanmnı

(8)

**y -tyr- " A t i ' h j v u y •» w j i , j *PiXi *j,*jîvi JtJji’t-y wW? ' !A±rJ}’ "A’<>-ü~ -?y--ÇV

!• If

•|iyfÂj^ j ' ‘ fc /1 ’ -^r^f1' * '? I) f .|!> _>;,.f A^«y J - ~ J P ' v ~ - J l£t |i

; f ^ y / S s t y jS}s ‘^ . A hy VPîV'i''-“J • <~b» o V «■' jf 4%yk&f**rJIfy A •~yy $?£-/ ** b" ^ 'V I

• ^y'll*'} d*-~t ¡LX-y • * y *&:— -v

' " • -— " v S •

<y. ¿ Â t> > '\ ¿ -c

' <y W r f

.<— ¿1 iu - •'¿j1*1 *&'»' ‘ <y7y^y'' sy*1 -■» >'!&• ¿stf t*\y i 'r^AjW — >' • <y. yi* c* fe ( *\y''r^yi>i>~ •['■*/.\'J>' £■** ^J'-—yi* *- • -** j

j„'¿,'^ _>a* _ .¿~uA <& j' ■ jb y . i - -^At'^yy j

^ I t i > .i— ■?■& ‘-A/j'- **

■^--HA/sJ

1

>'{** -v — • A şi o ~ i v-j^ a* "“ **f

■ \f Jjs/i^y'y f* ¿y * .,y*'ji <->•» '•> ^ ' «¿“¥k* <a’u-.v

• . * I

• y A A { m'/'A* s '<yyş* if* ‘ r'J * ‘ ®

. { . ¿ ¿ [ • j S y ’-’i - i j j f , ^ ‘+>jS! \-yJ; J • A ' t f -r ?)'■■ ty jj}> \ k / : J ] - y j/ br /> f i)> | a > /:J j- A i y j f .şS3-C*fJ| s i -‘•/As\»'*-f'-'! - {îÂf**Aixi ‘j£ ■¿L** .' î j • ct^T:*5 ■ / \~ • ^ ■ ¿¿-i j y j t cy/

•<•<*/[ vf: i J-

f ^ i S L J ^ . J l - j J j j S ■'■i/U jy/i [ t y J J- (v - / ►} A i ^ • ^ ■}> ■ isr'J/yyy [**/ ‘Al~ ’( s f'.jy l&**'/•’ ;]•

İ

(■of ArU,< ■' l i}'* - ,p y. ••* , oiy» w v •A^'V-!; t v-V/ ■ ->->y1 *y} JiiAjJ •■"

J-J - j f . J-J j >jXy

,

^ v

-M*V yiş ¡¡yVHe v ; ^ i “r;w • y ’■?>

Kudatgubilik eserinin 33 üncü sahifası Lehçei Türkiyei memaliki Mısır kitabının 151 inci sahifası

tutarsa. — O maksadına nail olur, tashihe muvaffak oldum. Bununla

beraber kendisine umum Türk kavmi namına alenen beyanı te­ şekkür ve minnettari eylerim. Mumaileyhin himmet ve gayreti sayesinde bugün lisanımızın, edebi­ yatı kadimeyi farisîden ve ekse­ ri Avrupa lisanlarından ekmel; ve mekatipte tedris olunmaya şayan bir lisan olduğu anlaşıl­ mıştır.

Erenköy 11 Rebiülevvel 320 r ). ç^cırm .1

Bu kitabın şerhinden aldığımız bir sahifenin metni:

1. — Okuma kimde olursa oku­ muş o olur. — İlim de kimde olursa âlim o olur. 2—Alimin ma­ nasını bil o ilim nasıl şeydir. İlim bilirse insanda maksut hasıl olur. 3. — İlimsiz adam hep hasta olur. — Hastalığı tedavi etmezse çabuk ölür. 4. — Yürü ey cahil, hastalığını tedavi et. — İlimsiz tedavi edersen ey âlim dost. 5.— İlim bir burunsalıkdır[l], onu adam

[1] Burunsalık : Sığır ve develeri zapt için burunlarına urdukları tahta kıskanç “Kamusu Türkî S. 310„

binlerce arzular kazanır. 6. — İn­ sanda ilim olursa, vafir istifadeyi görür. — İlim bilirse mukabilinde insan arzusunu bulur. 7. — ilim ile her büyük işi yap. — İlim ile bu malûm arzuyu kapa.

1. — Okumaya, ilme tercüman bunu bil. — Yeri tenvir eden mü­ nevver lisan olduğunu bil. Adamı lisan hürmetlendirir. İnsan saadet bulur. 2. — Adamı lisan itibardan düşürür, kendisinin başı gider — İki dil bir aslandır, bak ışıkla yanar. 3. — Ha acele edersen ba­ şını yer. — Lisanını gözetmiş nasıl diyor dinle. — Bu sözle amel et kalbini hoşnut et 4. — Benim lisan gözdür, pek âli lisanım. — Başımı kesin ben lisanımı kes­ mem. 5. — Sözümü gözediyor ba­ şını vermiş. — Dilini muhafaza ediver dişin kırılmasın. 6. — Alim adam bilerek başını diline verdi. Ha dilinde başını muhafaza et. 7.— Bilerek söz söyle âleme mak­ bul olur. — İlimsiz sözün (söyle­ diğin söz) kendi başını yer. 8. — Fazla lakırdıda ben fayda görme­

dim. — Bir daha söylenmiş sözde tat görmedim. 9. — Çok söyleme sözü bir ve az söyle — Yüzlerce söylenen cümlesinde bu bir sözü bekle. 10. — İnsan nutuk ile buldu (yükseldi) hükümdar oldu. — Çok söz başı yere kavleder.

C — Lehçei Türkiyei me-

ma'.iki Mısır :

Bu kitap 172 sahifedir. Bunun en sonundaki bir bucuk sahifelik yeri Sami beyin vefatından sonra Necip Asım beyefendi bitirmiştir. Bu eser Kitâb - al idrâk - li - lisân al - Etrâk ve tercümanı Türkî ve Arabî kitaplarından toplanmak suretile vücuda getirilmiş, Türk- çemiz için en mühim bir eserdir. Bu kitaba ait iki sahifenin fo- toğrafisi buraya konulmuştur.

IV

Bu kitaptan bazı lügatler : 1 — Okuşkalık: Okutmaktan sıfat olup okumuş ve âlim de­ mektir. Ahirindeki ( lik ) nisbet olup âlim demektir.

2 — Erimek yahut anmak: İyi­ leşmek, şifayap olmak, hastalık geçirmek.

(9)

Ö — — — — --- --- --- — ---:— ---«

G E C E V E B İ Z . .

M u a l l i m İ s m a i l O r a l

H ülya fısıldayan g e c e : karanlık v e sessiz.. Rüzgârların haykırıp, sustuğu yerd eyiz, biz.

Yalnız bir ses, bir koku, v e bir alevden deniz.. Dudakların yanarak kül olduğu yerd eyiz!...

Çağlayanlar susmuş, yapraklar bile uykuda; Yıkanırken gördük gölgemizi durgun suda... Binbir em el gizliydi mehtap içen kuytuda, Bir hayal gibi geçti, bir rüya oldu bu da!...

\Y \ t ■-*J- { A*' ■•IJ-dUi ■ —J “ < Jy/ y j- [ ó y ; , ]- S y y î *~¿t) 'u i> ı1 ■ *_Sy [ ■ li ■ J ] - ¿ U f Jjti, v ç ı ^ A - ^ ^ y . [i / «er*-^.A î uU y •v v*~" ,/t •• IV**‘- y •< oy»:, t y j - ^ y . ç -ş y >. r . ' P-* > >ir r* **»* *>*?'s ■* (-*5 jÇ'. + n] »>-y ^ f*">. : ; l * y : ->1 <^iyy_ I f Tf* O - * : j- ZAjJr y

İ }

İ f { ¿ /- e : jjf-* r v j¿' ■**? (¿*¿**^£3 * o y < ¿J tiY •> ( y > . >/>'«> i y :J¡-y v / / , a*' . // ' , , | ‘ ‘ --- 4 y - - f .. • ■ . Ç & İ v * .i

Lehçei Türkiye me-

maliki Mısır adlı

eserin 171 inci sayfası

3 — İyik yahut y ik : hastalık, maraz, illet, dert, iyileşmek: has­ talanmak, ( iyikçil ) hastamizaç demektir.

4 — (Im) ve (Em ) : İlâç, deva; ve imilmek: tedavi etmek, ilâç kullanmak, ilâçla iyi etmek de­ mektir.

5 — Terk: çabuk, tiz demektir, 6 — Ot: ilaç; ve otemek ya Otamak: tedavi etmek demektir ki imilmek ile müteradif olur. Otanmak da kendi kendini mu- alece etmek demektir.

7 — (Kota) ve (koda): dost ve muhip demek olup, belki talih, saadet demek olan (kot) dandır.

8 — (Buru): Hayvanları zabt

14

için burunlarına taktıkları burun- sala derler.

9 — Arzu: matlup, meram. 10 — (Beklemek): intizar mana­ sına gelmeyip kapamak demektir ki bu da (pek) lügati maruzesinden olsa gerektir.

J S-, 11 — ( Ö tük), (Otuk): arzu de­ mektir.

12 — ( Yaz ) burada ( Asig ) yahut (askı) zıddı, yani: zararü ziyan demek olup ( yazlık ) dahi: ziyan, sehiv, hata demektir.

13 — (Okuşuk): okuma, ilim, demektir.

14 — (Tiliç) ve (Tilmaç): lisan demek olan tilden gelip, tercüman demektir.

“ Bu kitap ta Türkjdilinin tetkikijfiçin çok mühim'’olupi212 sahifedir. Sami ^BeyJâ’ bu* kitabı 1321 - 1904 senesinde yani ölü­ münden pek az bir zaman önce bitirmiştir.

N E T İ C E

Yukarıdaki uzun izahattan an­ laşıldığı üzere Şemsettin Sami bey, bu memlekete, ilim sahasında birçok hizmetler yapmıştır. Fa­ kat merhumun en büyük hizmeti Türk diline ve dolayısile Türkçü­ lüğe olan hizmeti noktasından ol­ muştur. Şemsettin Sami beyin Türkçülüğünü isbat için Kamusu Kudatgubiligindeki mukaddemeleri göstermek ve okumak kifayet eder.

Yusuf Akçora beyfendinin de­ dikleri gibi 1317 senesinde “lisa­ nımız lisanı Türkîdir...,, diyen Şemsettin Sami beye kadar, Os- manlıcanın Türk lisanı olduğunu sarahatla söyleyen kim vardır?

Kudatgubilige yazdığı baş­ langıcın mütaleasından sonra Şem­ settin Sami beyin Türkçülüğe ve Türk lisanına olan ülkülü hizmeti, daha iyi anlaşılacak., takdir edile­ cektir. Henüz basılmamış olup Türk dili için birer kaynak vazifesini görecek olan bu eser­ lerin tab ve tetkiki, Cümhuriyet Türkiyesinin en mühim vazife- lerindendir. Türk diline ve Türk­ çülüğüne hizmet edenleri daima yaşatmak, onların eserlerini yay­ mak, en gerekli vazifelerimizden- dir. Dil bir milletin özü ve en mukaddes varlığıdır.

Referanslar

Benzer Belgeler

► 90 yaşında ölen tiyatro, sinema oyuncusu, yönetmen Vasfl Rıza Zobu; Türk tiyatro tarihinde çeşitli görevler üstlenerek en uzun çalışmış sanatçılardan

The authors of 220 papers, presented in the congress, submitted to the International Journal of Secondary Metabolite for publication.. 70 of them were published and

Women who quitted vaginal douching were designed as the study group, those who do vaginal douche and those who do not were designed as two separate control groups.. Research data

Yaz mevsiminin %5’lik diliminde yer alan en sıcak günler incelendiğinde, en fazla ısınmanın güney İngiltere’den başlayıp kuzey Fransa’dan Danimarka’ya doğru

Elleriyle biliyor bunları Füreya Çam uru yoğurduğu elleriyle Ekmeği fırına veren fırıncı gibi.. Çömleğini fırına verdiği elleriyle yaşıyor sıcaklığını

Halbuki hafriyattan sonra o tarihten daha eski zaman­ lara aid Etrüsk mezarları bulundu­ ğu gibi Romulus’un mezarı denen merkadde de bir Etrüst kitabesi meydana

Biz önkol çift kırığı sonrası açılı kaynama saptanan 2 çocuk olguda yeni bir kapalı osteoklazi tekniği ‘intramedüller K-telleri yardımı ile kapalı osteoklazi’

Bu çalışmada muteallakın sadece öne geçmesi durumu incelenmiş, mu- teallakın haberden sonra gelme durumu ise ele alınmamıştır.. Esas olan kullanım ise, habere