• Sonuç bulunamadı

Nisan ayı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Nisan ayı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Sahi fe 4

/

r,

W

'~TT-*>ZÏ&L%

. . . .

__________ __________________________

A K Ş A M

" ■ . . i ,j — i m.,, r , . . , , ' , 1 ■ rT « . „ „ .r r r A^ 1:,', •- n T - s - . - r - i r t t; : ■■ - r - .- — ,

Eski günlerde

N İ S A N A Y I

Senenin dördüncü ayı; Rualar v e Rumlar gibi rumî takvimi kullandığımız yılların da İkincisi idi. Nisan kelimesi ibranice nisandan alınmış imiş. Şubatın, temmuzun, eylülüm, teşrinin de ayni dil­ den, yani şebat, tamuz, elûl v e tişriden gelişine ne buyrulur?.. (H a ch ett)in mahut almanağı, yahudi takvimini hâlâ 5 700 inci yıldan tutturup günü gününe kaydedyior.

Resmî aylar, efrenciden önce 1 2, som­ yaları 1 3 gün geri kalırdı. 1332 de İs­ tanbul mebusan meclisimde uzun uzadı­ ya münakaşalardan sonra 8 şubat tarih­ li kanunla devlet muamelâtı için garbı takvim kabul olunmuş, şubatın 16 sı martın biri sayılarak aradaki 1 3 günlük fark içedilmişti. Nihayet Türkiye cüm- .\uriyeti dünyanın bütün medenî m illet­ leri gibi yılbaşını ikinci kânundan saya­ rak çapraşıklığı büsbütün ortadan kal­ dırdı.

Usulden ya, mevsimler dörde ayrılır: 2 i martta başlayan ve 92 gün, 20 saat süren ilkbahar; 22 haziranda giren ve 93 gün, 15 saat devam eden yaz; 22 hdûîden 2 1 birincikânuna kadar 89 gün 7 saatlik sonbahar. 22 birincikâmundan itibaren yine 89 gün, 2 saatlik kış.

Eskiler seneyi bahar, yaz, kış diye üçe ayırırlarmış. Şimal memleketleri ise y a l­ nız yaz ve kış olarak ikiye. Bizde de çok kimseler ayni fikirde değil miydi? Hıdrellezden Kasıma kadar yaz, ötesi k;ş. Hatta daha ileri gidip (Ağustosun ov beşi yaz, on beşi kıştır) kanaatinde- kiler de çok.

İstanbullular nisana (g ö zleri yaşlıdır) derlerdi Zira yağmuru bol, zırt zırt y a ­ ğar. Hiç değilse hafifi, ahmak ıslatanı, ılık ılık çis.'leyeni. Bereket uğur, şifa sa­ yılır, aç karnına bir iki yudum içeaıler

olurdu.

O, bardaklardan boşanırken, bir de bakarsın ki gökteki koyu bulutlar sin- cabileşiyor, dağılıyor v e ortalıkta y a l­ dızlarını saçan pırıl pırıl bir güneş.. Ç ok geçmeden yine serpinti. (Nisan yağmuru g ib i) tabiri de devamsızlığın, kararsız­ lığın vasfiydi.

Istanbulun kışı yaza doğrudur. (M a rt kapıdan baktırır, kazma kürek yaktı­ rır) ı geçelim, nisansa da ne cilveleri var. H ele o gaddar (Sittei sevir) kara kışın Erbainine, Hamsisine zort çıkarır.

(S evir öküz demek. Buradaki yeri, ayın 2 1 inde güneşin Sevir burcuna gi­ rişinden, (sitte) si soğuğun altı gün sü­ rüşünden).

Nevruz sultanı ile 9 mart atlatılıp gûya evvel bahar gelmiş, çaylaklar, leylekler buyurmuşlar. Gecenin birinde şiddetli bir poyraz veriştirmeğe başlar. (Sittei sevir g eliyor) diye üç buçuk atan ata­ na.

Akıllardan çıkarılmasa, balmumu ya- p işti nisa ya!.. Hayır, herkes gafil. Soba­ lar, keçeler kaldırılmış, kürkler, yünlü­ ler, pamuklular naftalinlenip sandıklara konmuş, hepsine tekrar müracaatla bu­ ram buram kokular içinde, mangal ba­ şında tir tir titriyenler, çivi kesenler.

Bu bahiste şaire meşhur Fitnatla Haş­ metin tekerlemeleri meşhurdur'. Haş­ met, şubatta koca karı soğuklarının hü­ küm sürdüğü bir gün sokakta iken bir de bakmış ki ileride Fitnat hanım gidiyor. Onu görünce mutlaka sataşmak, nükteli bir söz sarfetmek itiyadında.

de yalıları, Çamhcada, demiryolu b o ­ yunda köşkleri bulunan kübera, dişten tırnaktan artırıp üç dört odalı bir evcik peyüyen haylice fıkara taşınma derdine düşerlerdi.

En muvafıkı H ıdrellezden bir iki gün e v ve l kapağı atmak. Hikm eti hüda yine havanın gözleri yaşaracağı tutar, altı yed i m ecidiyeye fit olan eşya arabacıla­ rı (gümrükten muşamba kiralayacağız) martavalile 30, 40 kuruş daha koparır­ lar, denkler yükletilip y ol tutulmağa kalmadan şıkır şıkır güneş arzı didar eylerdi.

Nisanda dağ taş zümrüd, çayırlar kı­ vamında. Beygirler, koyunlar otluyor. Taylar kişniyor, kuzular m eliyor, oğlak­ lar zıplıyor... Kâğıthane ve A li bey k ö y ­ lerinin bayırlarında erguvanlar, katır tırnaklan; evlerinde, ağıllarında yeşil sırlı toprak çanakları lebalep dolduran parmak kadar kaymaklı, kara çöroğtulu yoğurtlar. Peynir gibi bıçakla kes, y e ­ mede yanında yat.

İki dere de dolu.. Daha ötenin, E- yüp sırtlarının fulya tarlalarından mis v e anber rayihaları yayılıyor.

Bahçe meraklılarına da iş çoktu: Seb­ ze tarlalarına gübre şerbeti yetiştirile­ cek. Bağın çubuk dikilme v e aşı işi bi­ tirilip, toprak bellenip herekler kona­ cak. M eyva ağaçlarına musallat tırtıllar, alınmakla beraber yosunları kazınacak. Taze fidanlar birer sırığa bağlanacak. Çilek tarlasında ufak filizlerin koparıl­ ması, bos yerlere yeni fideler dikilmesi şart. Baklalardan bol mahsul almak için tepelerini kırmak ve altlarını çapa- lamak gerek. İnek, koyun besliyenlerin, hayvanları çiğ kalktıktan sonra kırlara yayması, haftada bir kere olsun yarım avuç tuz yalatması elzem...

O vakitki takvimler Rumî nisan gün­ lerine şunları ilâve ederlerdi:

Birinde (B eyzaı surh) yani hristiyan- ların kırmızı yumurtası. İkisinde frenkle- rin paskalyası. Dördünde (M evsim i lâ­ le ). Altısında Kuğu fırtınası. Yedisinde

(E v v e li sittei se vir). On üçünde (K e m a ­ li lâ le ). On altısında Ortodoksların pas­ kalyası. (K u vvetlice bir hapşürtüden bile kuşkulanılırken bu yortuda Haliç Feneri, Yedikule, Galata, Tatavla gibi Rum mahallelerinden dan dun dan dun

köprüsü

Atlas Okyanusunu ilk geçen vapurun N evyorka varışı. (2 3 ) 1920 — Türki­ ye Büyük Millet Meclisinin Ankarada toplantısı. (2 4 ) 1877 — Rusya Çarı ikinci Aleksandrin devleti âKyeye harp açışı. (2 4 ) 1909 — Hareket ordusu­ nun İstanbula gelişi. (2 5 ) 1792 — Strazburgda Rouget de l’ isle’in ilk defa olarak Fransız millî marşı «M arseil­ laise» i okuyuşu. (2 7 ) 1909 — İkinci Abdülham idin tahttan indirilip Selâni- ğe sürülüşü. (3 0 ) 1748) — Avusturya veraseti muharebelerini sona erdiren A ix - la - Chapelle muahedesinin imza- sı. (3 0 ) 1877 — Pastörün şarbon mik­ robunu izaleye muvaffakiyeti...

O vakitler bizlerde nisam balığı şakasını bilenler v e yapanlar merede? Ecnebilerde, tatlı su frenklerinde varsa var, sonra o da aralarında. Bu münase­ betle bir vaka hikâye edelim :

Beyoğlu gazetelerinden dörtte üçü Fransızca, biri İngilizce çıkan (M o n i­ teur Oriental) e günün birinde yeni bir müdür gelmiş. İstanbul vaziyetimin yabancısı. Merak celbedip satışı arttırır diye 1 nisandan bilistifade, o sıralar ye- ni yapılmakta olan Galata rıhtımından da ilham alarak, ilk sahifesine bir hava­ dis koyuvermiş.

(V a p u r boyunda v e cüssesinde, bil­ mem kaç yüz tonilâtoluk bir balina, 3 i mart gecesi, havaya mağara yüksekli­ ğinde sular fışkırta fışkırta, rıhtıma çarpmış. Bekçiler, irgadlar korkudan bucak bucak kaçışmışlar)...

Maksad nisan balığı, v e lâkin Y ıld ıza curnallar yağar yağm az ( ne haltettiniz h e rif? ) diye hadi direktör efendi sara­ ya.

(Balina Şimal denizlerinde çıkar. Şi­ m alde ise Rusya devleti vardır. Bu ha­ vadis Rusyalunun İstanbula geleceğini işrap ediyor, fikirleri teşviş ey liyor) diye kuyruğunu tava sapına çevirm ezler mi?

İşin nisan şakası olduğu, ertesi sabah da gazetede bildirileceği v e anla­ şılınca sinyora kırmızı atlas kesede 50 adet altın v e bir kıta üçüncü rütbe me- cidi nişanı ihsan buyrulmuş.. Herifçi o ğ ­ lu bir daha başına derd açar mı hiç?

Sermed Muhtar Alus

Yanm a yaklaşıp: (Şu Berdelâcuzun elinden •illalâh!) der demez, şaire he­ men dönüp cevabı yapıştırmaz m ı:

(Berdelâcuz geçti geçiyor, ya arkadan gelen koca öküzü niyliyelim ? )

Bilmem hangi yıl tam H ıdrellez sa­ bahı müthiş bir karayel rüzgârı etrafı bıçak gibi kesip dururken, hatta kuş başı değil, lâpa lâpa kar yağdığı da hiç unutulmazdı. Kâğıthaneye, Silâhtarağa- ya kayık. Çırpıcıya, Velefesıdiye araba tutanlar; Haydarpaşa, Fenerbahçe va­ pur ve tren paralarını ceplerine koyan­ lar Dır al dedenin düdüğü gibi kalmış­ lar; hanım ninelerinin tandırlarına gir­ mişler...

Nisan, vazîığa çıkış ayıydı.

Boğaziçin-tabanca sesleri taşardı). On yedisinde serçelerin içtimai. Yirm i üçünde H ıdrel­ lez v e A ya y org i panayırı.

Bizim tarihimizin umumî tarihin bu aya raslayan bazı meşhur vakalarına gelelim :

( I ) nisan 1631 --- Fransada Th éop h ­ raste Renaudet (G a z e tte ) adile ilk ga­ zeteyi peşrediyor. (1 1 ) 1791 — İspan­ ya veraseti muharebelerini bitiren Utrecht muahedesinin imzası. (1 2 ) 1204 — Haçlıların İstanbulu zaptı, yağm a v e yangını. (1 3 ) 1909 — Meşrutiyet d ev­ rinin 31 mart 1 325 irticai. (1 8 ) 1897 — Osmanlı imparatorluğunun Yuaıanista- na harp ilânı. (1 9 ) 1882 — İngiliz he­ kimi Darvinin ölümü. (2 2 ) 1838 —

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

banyo ve WC: yer-duvar traverten veya doğal taş kaplama, ahşap parke, vitrifiyeler Duravit, bataryalar Hansgrohe (örnek evlerdeki modellere uygun). ısıtma-soğutma: multi-sistem

*Görsel mekansal yapılandırma sıfır düzeyine inebilir, karmaşık görsel mekansal algı ileri derecede bozulur.. İLERİ

Temsil ve Tanıtma Giderleri Avansı Mamul Mal Alım, Bakım ve Onarım Giderleri Avansı.. Gayrimenkul Mal Bakım ve Onarım

Öğrenci Katkı Payı Telafi Gelirleri Yukarıda Tanımlanmayan Diğer Çeşitli Gelirler. Diğer Değer ve Miktar Değişimleri

Sürekli İşçilerin Sosyal Hakları Geçici İşçilerin Sosyal Hakları Sürekli İşçilerin Ödül ve İkramiyeleri Geçici İşçilerin Ödül ve İkramiyeleri Vizesiz

Tezsiz Yüksek Lisans Gelirleri Tezli Yüksek Lisans Gelirleri Sosyal Tesis İşletme Gelirleri Uzaktan Öğretimden Elde Edilen Gelirler. Uzaktan Öğretim Materyal Gelirleri Diğer

Eğer kloroform fazındaki asetik asit konsantrasyonu A = % 26 CH.,COOH olarak verilirse bu konsantrasyon değerinden BC ye çizilen paralel doğrunun ase- tik asidin kloroform

Atike Sultan aşağı yukarı Melekî Kalfa yaşlarında, hafif elmacık kemikleri çıkık, beyaz tenli, siyah saçlı, oldukça yapılı, bütün Saray kadınları gibi güzel