• Sonuç bulunamadı

Eyüb'ün Kaymağı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eyüb'ün Kaymağı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Eyüb’ün Kaymağı

Evüpte boşu boşuna oyun­ cakçı dükkânı arıyorum. O E ­ yüp ki, bundan otuz beş, kırk sene, evvel, çarşısı bir boydan bir boya oyuncakçılarla dolu idi. Kaynana zırıltısından ip canbazma, eşek arabasından çıngıraklı palyaçoya varınca­ ya kadar ne oyuncaklar, ne o­ yuncaklar...

Bugünki Eyüp ise, oyuncak tan yana suyu çekilmiş değir­ mene benziyor. Ne o ihtiyar hacı babanın dükkânı kalmış, ne de oyuncak yapmağa vakit ayırabilecek sanatkâr...

Söz, döne dolasa şairin de­ diğine gelij'or:

«Marifet, iltifata tâbidir,

Müşterisi/ meta zayidir!»

Her şeyin olduğu gibi artık oyuncağın da lüksü aranıyor. Tahta oyuncağın çoktan pa­ buçları dama atılmış.

Zamane çocukları koca ka­ rının kendisinden bile hoşlan­ mıyorlar. Nerde kalmış ki, o­ nun zırıltısına tahammül etsin ler!

Sizin anlıyaeağmız, Eyü - bün büyük şöhreti olan oyun­ cak çeşitleri onu yaşatan ne­ sillerle birlikte çöküp gitmiş.

Ortada, kala kala bir düdük lü testi kalmış ama o zavallı­ nın da yüzüne bakan yok. Çif­ te kulplu, emzikli, üzeri kaba­ ca yaldızlanmış sıra sıra deşti­ ler... Bunlardan birini hazin hazin öttüren bir çocuğa:

— Nasıl, bari... Heveslileri oluyor mu?., diye sordum.

Başını ümitsizlikle salladı: — Tek tük gidiyor ama, boş ver ağabey...

— Başka oyuncak yapmıyor musunuz ?

— Yapıp da kime satacağız? Zaten onların ustası da kal­ madı ya...

Eyüp çarşısı içinde belli he,

lı iki, nihayet üç kaymakçı dükkânı var. Malûm ya, Eyü- büıı şöhretlerinden biri de bu idi vaküle... İhtiyar bir satıcı, teneke içinde durar kaymak lülelerini göstererek içini çek­ ti:

— Akşama kadar böyle yüz lerine bakıp duruyoruz. Eski­ den şu gördüğün caddede yir­ miden fazla kaymakçı dükkâ­ nı vardı. Hepsi de arı kovanı gibi işlerdi. Bugün, koca E­ yüp. iki buçuk dükkânı zor ge çindiriyor.

Bizim gençliğimizde Eyüp dedin mi, akla ilk evvel kay­

mağı gelirdi. Köyün etrafı

hep mera idi.

Mandalar, Ali bey köyün­ de sürü ile gezerlerdi. Dükkâ­ nımıza kimler gelmezdi? Sa­ ray adamları, kalantor paşa­ lar, mirasyediler, süslü hanım lar! Cuma ve pazar günleri

kaymakçı dükkânlarının içi,

hıncahınç dolardı. Oturacak

yer bulamıyaniar. kaymakları nı ayakta yer, çekilir, giderler di. Müşterilerimiz, hazır Eyübe gelmişken kaymağından da ta- tâlım diyen gelip geçici kimse­ ler değildi. Tâ, nerelerden kal­ kıp bilhassa kaymak yemek i­ çin dükkânımızı ziyaret eder­ lerdi.

Şimdi getir r ramanı, yaka­ lım bu samanı...

Eski kaymak satışlarının zengin hâtıra;:i!e mest olmuş gibi ağzını şapırdatarak sözü ne devam ediyordu:

— Nasıl ki meyhaneler ço­ ğaldı, hanımlar beyler bir ara­ da işret etmeğe başladı. Mu­ hallebinin, kaymağın eski tir­ yakileri de yavaş yavaş orta­ dan çekildiler.

iki kadeh zıkkım için dünya

rince sordum:

— Eyübün kaymakçı dük­ kânlarında, vaktile epeyce cün büşler de olurmuş... Değil mi?

Belli belirsiz gülümsedi: — Ey... Bazı bazı gönül eğ­ lendirmeğe gelenler de bulu­ nurdu.

Ama, o zamanlar kaç göç var. Kadınların yeri, ayrı, er­

keklerin yeri ayrı... Şimdiki

gibi başbaşa verip sere serpe konuşmak kolaj' mı? Olsa ol­ sa kafes arkasından, üç beş lâf edilir, kaymaklara kaşık a­ tılırken, bir j’andan da tatlı tatlı konuşulurdu.

Bayram ve seyranlarda bir günün içinde iki j'üz okka kay mak sattığımız çok olmuştur.

— Eyüp kaymağının bu ka­ dar rağbet görmesine sebep ne idi acaba?

— Tazeliği ve halisliği... De dim ya: Mera güzel, hayvan­ lar beşli... Sonra da günü gü­ nüne gelir ve satılırdı. Yine de öyledir ya...

îstanbulun mezecilerinde kaymağın bu kadar tazesi zor bulıınıu\

Adamcağız dükkâna giren

nâdir müşterilerinden birile ko nuşmağa daldığı için beni unut muştu.

Geldiğim yoldan iskeleye dö nerken «Şöhret âfettir! sözü­ nün doğruluğuna bir kere da­ ha inanıyorum. Eyübün kay - inakçılığındaki şöhreti kaybol­ duktan sonra «âfet» leri de or tadan çekilmiş olacak ki, koca çarşıda eli ayağı uygun hattâ vazjire bakılır gibi fak. bir ka­ dın gözüme ilişmedi.

Ş!mdi bizde masalcının dilile konuşabiliriz:

— Bir varmış,,bir yokmuş... Vaktile Eyübün ağzınıza lâyık nafis bir kakmağı varmış!...,

Salâbattin Güngör

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Anadolu fotoğraf­ larını, Anadolu sıcaklığını, dünya­ nın en çok satan dergilerinin kapa­ ğına ışınlar.... D erken, tüm bu dalgalanmalar ve tartışmaların

Seçim sıralarında mu­ halif gazeteler, Balıkpazarının önünde şakır şakır akan lâğım sularının resimlerini üç sütun üzerine birinci sahifelerine bastı:

Muallim Erbilgin, Selim Sırrının kendisine öğrettiği bir oyunu kü­ çük yavrulardan mürekkep bir gru pa oynattıktan sonra, toplantıya son verilmiş ve

100 Fotoğrafla Bayar 100 Yaşında albümü­ müz baskıya verildikten sonra, Sayın Şevket Rado özel arşivinde bulunan ve hiç bir yerde ya­ yınlanmamış olan

Hattâ Sait Abiy, apartmanlarının üst’ katını stüdyo yapmayı

Bal için önemli kalite parametrelerinden olan prolin analiz sonuçları incelendiğinde en yüksek değere 923,0 mg/kg ile beyaz orman gülü (Rhododendron caucasicum L.) balı

-DIktAn/-DUktAn sonra zarf-fiili görünüş açısından daima bitmişlik, sınırlama açısından bir zaman noktasını ve sıralama ilişkisi açısından öncelik

Bildirildiğine göre, «Dilling and Dilling» isimli bir Amerikan firması, Emekli Sandığı Umum Müdürlüğüne gönderdiği bir yazıda otelin inşası için 10 milyon dolarlık