• Sonuç bulunamadı

29 numaralı Edirne şer'iye Sicili

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "29 numaralı Edirne şer'iye Sicili"

Copied!
277
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

29 NUMARALI EDİRNE ŞER’İYE SİCİLİ

Hazırlayan: Levent KURU Danışman: Yrd. Doç. Drç Şenol ÇELİK

Lisansüstü Eğitim, Öğretim ve Sınav Yönetmeliği’nin Tarih Anabilim, Dalı

Yakınçağ Bilim Dalı için öngördüğü YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak hazırlanmıştır.

Edirne Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü

(2)

ÖNSÖZ

Yaygın bir şekilde geçmişte yaşamış insan ve insan topluluklarının meydana getirdiği olayları yer ve zaman göstererek, sebep-sonuç ilişkisi içerisinde inceleyen bir bilim olarak tarif edilen Tarih biliminin merkezinde insan ve insanın her türlü beşeri faaliyetleri yer alır. Bir bilim dalı olarak Tarih olayları aydınlatmada belgelere dayanarak objektif değerlendirmeler yapmaktadır.

Geçmişin gün yüzüne çıkarılmasında döneme ait belgelerin önemi herkes tarafından bilinmektedir. Özellikle devlet arşivlerinde bulunan belgelerin resmî makamlarca tutulmuş olmaları ve bu kayıdların tarafsızlığı konusunda herhangi bir şüphenin olmaması arşiv kayıdlarının değerini sübjektif bilgiler içeren diğer belgeler yanında daha da arttırmaktadır. Osmanlı mahkeme kayıdları olan şer’iye sicilleri ve bu siciller içerisinde yer alan tereke defterleri de resmi nitelik taşıyan arşiv belgelerindendir.

Tereke Defterleri, Osmanlı Devleti’nin toplumsal ve ekonomik yaşamı hakkında çok değerli bilgiler ihtiva ederler. Fert düzeyinde bilgiler veren bu defterler sayesinde dönemin toplumunun iktisadî ve sosyal yapısı üzerine genel sonuçlara varmak mümkündür. Tereke defterlerinin bir özelliği de bu defterlerin Osmanlı toplumunu oluşturan yöneten (askerî) ve yönetilen (reâya) sınıfları için ayrı ayrı tutulmasıdır. Bu sayede sınıfların kendi içerisinde ve diğer sınıfa göre sosyo-ekonomik durumunu tespit etmek de mümkün olmaktadır.

İnceleme konumuz olan ve arşiv kayıdlarında 29 numaralı Şer’iye Sicili olarak yer alan defter, 1640-1642 yılları arasında Edirne’de yaşamış olan askerî sınıf mensuplarının tereke kayıdlarını içerir. Bu kayıdlarda yer alan bilgiler ışığında dönemin askerî sınıfının aile, toplumsal statü ve ekonomik durumu ile devletin bu sınıf üzerindeki uygulamaları hakkında etraflı bilgiler elde edilmiş bulgular tablolaştırılıp değerlendirilmiştir.

Defterin transkirpt edilmesi sırasında bazı yerlerin silik olduğu görülmüş ve bu kısımlar noktalarla gösterilmiştir. Ancak bu silik yerler genel değerlendirmeye etki etmemiştir. Defter verileri ile hazırlanan tabloların yanında tezimizin son kısmında şahıslara ait menkul ve gayrımenkullerin listesini tam olarak verdik. Burada amacımız hem bir Osmanlı evinde hangi eşyaların bulunduğunu göstermek hem de gelecekte yapılacak çalışmalara katkı sağlamak olmuştur.

(3)

Çalışmamda özellikle okuyamadığım kelimeleri okuyan ve tezimin genel çerçevesini oturtmamda bana yardımcı olan değerli hocam, tez danışmanım Yrd. Doç. Dr. Şenol ÇELİK’e teşekkürlerimi borç bilir ve ortaya konulan çalışmanın gelecekte bu alanda araştırma yapacak olanlara ışık tutmasını temenni ederim.

(4)

ÖZET

Osmanlı toplumsal tarihinin aydınlatılmasında önemli bilgiler içeren Tereke Defterleri, şer’i mahkeme kayıtlarının içerisinde yer aldığı gibi, devlet içerisinde ayrıcalıklı bir yere sahip olan askerî sınıftan kişilerin çok olduğu yerlerde bu zümre mensupları için ayrı defterler halinde tutulmuşlardır. 29 numaralı Edirne Şer’iye Sicili de bu tür defterlerdendir.

1640-1642 yılları arasında tutulan defter içerisinde bu dönemde Edirne’de bulunan ve mesleği fiilen askerlik olan kişilerin miras kayıtları yanında asker olmayıp devlet tarafından askerî statüde kabul edilen şahısların miras ve mirasçı dökümleri de yer almaktadır.

Defterde ismi geçenlerin hayatta iken tasarruflarında bulundurdukları tüm eşyalar piyasa şartlarında değerlendirilip şahısların bıraktığı miras, görevli kassâmlar tarafından tespit edilmiştir. Yapılan bu tespitten sonra terekeden zorunlu harcamalar yapılarak kalan net miktar mirasçılara dağıtılmıştır.

Mirasın dağıtılmasından dolayı devletin aldığı çeşitli resimleri de içeren 29 numaralı Edirne Şer’iye Sicili (Tereke Defteri)’nde yer alan bilgilerle kişilere ait sosyo-ekonomik değerlendirmeler yapılmış, bu bilgiler ışığında dönemin askerî toplumunun yaşamı, refah düzeyi ve devletin bu grup üzerindeki vergi uygulamaları hakkında genel yargılara varılmıştır.

(5)

Abstract

Heritage Record Book (Tereke Defteri), which contains significant data for the enlightment of the social history of the Ottoman Empire, was included in the records of the Religious Courts. Moreover, there were separate record books for the members of the military class, which had a privileged part within the state. Edirne Religious Court Record Number 29 is one of these record books.

This record book, which was recorded between 1640 and 1642, includes the heritage data of the people who were active soldiers at that time in Edirne, as well as the heritage and heirs records of the people who were regarded in the military status.

The property of the people mentioned in the record book was evaluated according to the current market conditions of that time and determined by the relevant tax official. Upon this determination and taking the compulsory expenses, the remaining amount was distributed among the heirs.

According to the data recorded in the Edirne Religious Court Record Number 29, which also includes the taxes of the state for the distribution of the heritage, a socio-economic evaluation was made for the persons. With the help of this information general statements about the military life, level of welfare and tax applications of the state for this group were created.

(6)

İ

ÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ ...I ÖZET ...III ABSTRACT...IV İÇİNDEKİLER ...V TABLO VE GRAFİKLER ...VIII KISALTMALAR...IX

GİRİŞ ...1

I. BÖLÜM

OSMANLI'DA ŞER'İ MAHKEMELER ve TEREKE

DEFTERLERİ

I. OSMANLI’DA ŞER’Î MAHKEMELER VE KADILIK MÜESSESESİ ...4

A.ŞER’İYE MAHKEMELERİ... 4

1. Mahkemelerin Tarihî Gelişimi... 4

2. Şer’iye Mahkemeleri’nde Tutulan Siciller ve Mahkemelerin Çalışma Şekli... 6

a. Mahkemelerde Tutulan Siciller...6

b. Mahkemelerin Çalışma Usulü...7

B.KADILIK MÜESSESESİ... 8

1. Kadı ... 8

2. Kadının Yardımcıları ... 10

II. OSMANLIDA ŞER’İ MAHKEME KAYITLARI: TEREKE DEFTERLERİ...12

A.TEREKE DEFTERLERİ... 12

1. Tereke Defterlerinin Oluşumu ... 12

2. Defterlerin Önemi... 13

B.TEREKE DEFTERLERİNİN TANZİMİ... 13

1. Kadıların Mirasa Nezareti ve Tereke Tesbitini Yapan Heyet... 13

a. Kadıların Mirasa Nezaret Etmeleri...13

b. Kassâm...14

c. Kassâmın Yardımcıları...16

2. Tekere Kayıtlarında İzlenen Usul ... 16

a. Ölen Kişinin Tanıtımı ...17

b. Mirasa Konu Olan Eşyanın Dökümü ...17

c. Zarurî Harcamalar, Borç Kalemleri, v.b. Dökümler...18

(7)

C.TEREKELER ÜZERİNDEN ALINAN VERGİLER... 18

1. Resm-i Kısmet ... 18

2. Diğer Vergiler... 19

III. ŞER’İ MİRAS HUKUKU ...20

A.İSLAM HUKUKUNA GÖRE TEREKE ÜZERİNDE HAK SAHİBİ MİRASÇI GRUPLARI... 20

1. Belli Hissesi Olan Hısımlar (Ashâbu’l-Ferâiz)... 21

2. Neseb Bakımından Asabe Olan Hısımlar (Asabe-i Nesebiye) ... 23

3. Azad Sebebiyle Asabe Olanlar (Asabe-i Sebebiye)... 24

4. Red Yoluyla Mirasçı Olan Ashâb-ı Ferâiz (Neseben Ashâb-ı Ferâize Redden) ... 25

5. Zevi’l-Erhâm (Ashâb-ı Ferâiz ve Asabe Dışında Kalan Kadın veya Kadın Vasıtasıyla Bağlanan Erkek Hısımlar) ... 25

6. Mukaveleli Vâris (Mevle’l-Muvâlât)... 25

7. Nesebi Muristen Başkasına İkrar Yoluyla Nisbet Edilen Hısım (Mukarrun Leh Bi’n-Neseb Ale’l-Gayr) ... 26

8. Kendisine Üçte Birden Fazla Vasiyet Edilen... 26

9. Hazine (Beytü’l-mâl) ... 26

B.TEREKEYE TAALLUK EDEN HAKLAR... 27

1. Teçhîz ve Tekfîn... 27

2. Kazâ-ı Dûyun... 27

3.Vasiyetlerin Yerine Getirilmesi ... 28

4. Kalan Terekenin Varislere Taksimi ... 28

II. BÖLÜM

29 NOLU EDİRNE TEREKE DEFTERİ

ve

DEFTERE AİT VERİLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ

I. DEFTERİN TANITIMI ...29

II. DEFTER VERİLERİNE GÖRE TEREKE SAHİPLERİNİN SOSYO-EKONOMİK YAPILARI...30

A.VEFAT EDENLERİN İSİMLERİ İLE MAHALLE VE TEREKELERD GEÇEN UNVANLAR... 30

1. Vefat Edenlerin İsimleri ve Mahalleri ... 30

2. Terekelerde Geçen Unvanlar ... 30

B.MEDENİ HALLERİNE VE MİRASÇILARIN DURUMUNA GÖRE TEREKE SAHİPLERİNİN DAĞILIMI... 33

(8)

2. Mirasçı Durumuna Göre Dağılım ... 35

C.TEREKE SAHİPLERİNİN SERVET DAĞILIMI... 37

1.Genel Servet Miktarları ... 37

2. Genel Servet Yapısı ... 39

3.Grupların Servet Miktarları ve Yapısı ... 40

D.TEREKEYİ OLUŞTURAN MAL GRUPLARI... 43

1.Gayrımenkul ve Çeşitleri... 43 2. Menkul Mallar ... 45 a. Köleler ...45 b. Kitaplar ...47 c. Alacak ...48 d. Nakit ...49 e. Diğer Eşyalar ...49

E.TEREKEDEN YAPILAN ZORUNLU HARCAMALAR... 54

1.Borçlar ... 54

2. Mehir ... 55

F.TEREKELERİN SOSYAL VE İKTİSADİ AÇIDAN TAHLİLİ... 56

SONUÇ...57

BİBLİYOGRAFYA...59

SÖZLÜK ...61

İNDEX...70

EKLER...73

EK1:TEREKESAHİPLERİNDENALINANRESM-İKISMETORANLARI ... 73

EK2:DİĞERVERGİORANLARI ... 76

EK3:TEREKESAHİPLERİNİNMAHALLELERİ ... 80

EK4:TEREKESAHİPLERİNİNMEDENİHALLERİVEMİRASÇIDURUMLARI ... 84

EK5:UNVANLARINAGÖRESERVETKALEMLERİNİNAKÇEDEĞERLERİ... 88

EK6:UNVANLARINAGÖRESERVETKALEMLERİNİNYÜZDELİKDAĞILIMLARI ... 89

EK7:ALACAKLITEREKELERİNALACAKKAYNAKLARI ... 90

EK8:BORÇLUTEREKELERİNBORÇKAYNAKLARI ... 91

EK9:MEHİRBORÇLUTEREKELER... 94

EK10:GENELLİSTELER... 96

OSMANLICA TEREKE ÖRNEKLERİ ...102

(9)

TABLO ve GRAFİKLER

Tablo 1: Defterdeki Unvan Dağılımları Tablo 2: Çok Eşli Tereke Sahipleri

Tablo 3: Akrabalık İlişkisine Göre Mirasçı Sayıları ve Oranları

Tablo 4: Servet Kalemlerinin Akçe Miktarı ve Genel Servet İçindeki Oranları Tablo 5: Aynı Unvana Sahip Kişilerin Toplam Servetleri ve Genele Oranı Tablo 6: Unvana Göre Kişi Başına Düşen Akçe Miktarları

Tablo 7: Unvanlara Göre Borç ve Harcamalar

Tablo 8: Kölelerin Sahipleri ve Toplam Servet İçindeki Payları

Tablo 9: Kitap Sahipleri, Kitapların Akçe Değerleri ve Servetlerine Oranları Tablo 10: Borçların Dağılımı

Grafik 1: Unvanların Yüzdelik Dağılımları Grafik 2: Tereke sahiplerinin Medeni Durumları

Grafik 3: Tereke Sahiplerinin Ağırlıklı Mirasçı Dağılımları Grafik 4: Servet Dağılımında Kişi Sayısı ve Yüzdelik Oranları Grafik 5: Unvana Göre Servetin Grafik Dağılımı

Grafik 6: Gayrı Menkul Çeşitlerinin Toplam Akçe Dağılımı Grafik 7: Alacak Çeşitlerinin Yüzdelik Dağılımları

(10)

KISALTMALAR Bkz : Bakınız Enst. : Enstitü İ.A : İslam Ansiklopedisi İbn : bin (oğlu) s. : sayfa Üni : Üniversite Vrk :Varak

(11)

GİRİŞ

Tarih araştırmalarında dikkat edilmesi gereken noktalarından birisi araştırması yapılan konu ile ilgili mevcut kaynakların doğruluğu hakkında şüphemiz olmamasıdır. Eğer araştırmacı, araştırma safhasında bu konuda şüpheye meydan vermeyecek derecede titiz davranıp, tarih biliminin yöntem ve metotlarını izlerse hem ortaya çıkan eser gerçek bilgileri yansıtır hem de eserden yararlanan okuyucular herhangi bir bilgi yanlışlığına düşmezler. İşte bu çerçevede Şer’iye Sicilleri’nin, ait olduğu döneme dair bilgiler ihtiva etmeleri ve birinci elde kaynak olmalarından dolayı bize doğru ve geniş kapsamlı bilgi akışı sağlamaktadırlar.

“Kadı Sicili” adı da verilen Şer’iye Sicilleri Osmanlı toplumsal yaşamı hakkında çok önemli kaynaklarındandır. İçerik olarak bu belgeler mahkemelerin verdiği karar ve zabıt, hüccet, borç senedi gibi belgelerin yanında mahkemelere merkezden gönderilen emirlerin suretlerini, örfî tekâlifiye ait vergi ve mükellefiyetlerin halka ait tevzi cetvellerini, narh fiyatlarını veya esnaf cemiyetleri ile ilgili beledî nizamlara ait kayıtları da ihtiva ederler1. Bu kayıdların incelenmesiyle kaydın tutulduğu döneme ait sosyal, ekonomik ve idari yönde bilgiler elde edebiliriz.

Şer’iye Sicilleri üzerine ilk çalışmaların 1930’larda Halkevi Dergileri’nde yapıldığını görmekteyiz. İ. Hakkı Uzunçarşılı’nın 1935’te “Şer’î Mahkeme Sicilleri” ve T. Mümtaz Yaman’ın 1938’de yine “Şer’î Mahkeme Sicilleri” başlıklı Ankara Halkevi Dergisi Ülkü’de yayımlanan ve sicillere dikkat çeken yazıları bu alanda ilklerdendir2. Halit Ongan’ın 1958 ve 1974 tarihlerin de Ankara Sicilleri I-II adı altında yayınladığı siciller ise bu alanda yapılmış ilk kapsamlı neşir faaliyetidir3.

Şer’iye Sicilleri üzerinde yapılan araştırmalarda bazı defterlerin kayıd yapılırken konularına göre ayrı olarak tutuldukları görülmüştür. Şer’iye Sicilleri içerisinde müstakil hale gelen bu defterler Ferman, Narh, İhtisab, Vakıf Muhasebesi ve Tereke

Defterleri gibi isimler almışlardır4. Askerî sınıfın az olduğu yerlerde Şer’iye

Sicilleri’nin içerisinde yer alan; İstanbul, Edirne, Bursa gibi kabalalık yerlerde ayrı

1 Ömer Lütfi Barkan, “Edirne askerî kassâmına ait tereke defterleri”, Tarih Belgeleri Dergisi, III/V-VI (Ankara 1993), s. 1.

2 Yunus Uğur, “Mahkeme kayıtları (Şer’iye Sicilleri): literatür değerlendirmesi ve bibliyografya”, Türkiye

Araştırmaları Literatürü Dergisi, I/I (İstanbul 2003), s. 305. 3 Aynı makale, s. 306.

4 Zehra Elçin Özdener, İstanbul 1183-1184 tarihli 336 No’lu Askerî Kassâm Defteri, İstanbul Üni. Sosyal

(12)

defterler halinde tutulan tereke defterleri, vefat eden kişilerin mal varlıklarının tesbit ve tescil edilip müteveffanın borcu varsa borç ödemesinin yapıldığını, zarûri masraf ve vergilerin çıkarıldıktan sonra kalan meblağın mirasçılara bölüşüldüğünü gösteren sicillerdir.

Osmanlı’da askerî zümrenin toplum içindeki durumuna ilişkin özel bilgiler veren tereke defterleri iktisat tarihi açısından da çok önem arz etmektedirler. Defterlerdeki niceleyici veri ve bilgiler dönemin refah düzeyinin aydınlatılmasına katkıda

bulunmuşlardır5. Osmanlı Devleti’nin toplumsal yapısının belirlenmesi aşamasında

yapılacak tetkiklerde de başvurulacak en önemli ve sağlam kaynaklardan birisi yine tereke defterleridir. Defterlerin içerisinde tereke sahiplerinin unvan ve meslekleri, asıl mesleği yanında hangi işlerle uğraştığı, oturduğu mahalle, kişinin bıraktığı eşya grupları, mirasçıları ve gider kalemleri hakkında detaylı bilgiler bulunmaktadır. Defterdeki bu veriler hem dönemin Türk aile yapısını anlamamıza yardımcı olur hem de terekede bulunan ve ölen kişinin serveti üzerinde alınan çeşitli resim ve giderlere bakılarak Osmanlı Devleti’nin uyguladığı Örfî Hukuk ve Şer’î Hukuk sistemi hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlarlar.

Tez konusu olarak seçilen Edirne şehrinin bir asra yakın devlete başkentlik yapmış olması Osmanlıların Balkanlar’a ve oradan da Avrupa içlerine ilerlemelerinde merkez konumunda bulunması burayı önemli bir merkez konumuna getirmiştir.

Osmanlı Devleti’ndeki toplumsal tabakalaşma içinde “Askerî Sınıf”6 kavramını

oluşturan gurubun yapısı ve devlet içerisindeki durumları da düşünüldüğünde yapılan araştırmada ortaya çıkarılan bilgilerin önemi arttırmaktadır.

Edirne Tereke Defterleri üzerine ilk çalışmayı Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan 1545-1659 yıllarını kapsayan Şer’iye Sicilleri’ni inceleyerek yapmıştır. Bu kayıtlar içerisindeki 21 adet Kassam Defteri’ni incelemiş ve bu defterlerden çeşitli yönleriyle ilginç bulduğu 93 adet muhallefat listesini aynen yayınlamıştır. Çıkan dökümler üzerinde ayrıntılı bir şekilde durmamakla birlikte bu sahada önemli bir çalışma

5 Sait Öztürk, Askerî Kassâm’a Ait Onyedinci Asır İstanbul Tereke Defterleri, İstanbul 1995, s.11. 6 Osmanlı’da Askerî sınıf kavramı çok geniş kapsamlı tutulmuştur. Fiili olarak hakiki askerler ile bunların çocukları, karıları ve azat edilmiş köleleri yanında emeklileri, müderris, imam, müezzin gibi vazifelerine bir padişah Beratı ile tayin edilmiş olan her çeşit maaşlı memur ve hizmetlileri ile sultanlar tarafından ellerine vergilerden affedildiklerine dair mu’afiyetnâme verilmiş olan bazı imtiyazlı kişiler askerî sınıf kapsamına girmektedir. Devlet zaman zaman yayınladığı kanunnamelerle bu sınıfa girenleri belirleyerek reaya ve askerî sınıfa girenleri ayırmıştır. Bu konuda ayrıntılı bilgi için bknz. Ömer Lütfi Barkan, Aynı makale, s. 5; Sait Öztürk, Aynı eser, s. 40; İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti’nin İlmiye Teşkilatı, Ankara 1988, s. 123.

(13)

olmuştur. İncelemeye konu olan ve M. 1640-1642 (H. 1050-1052) yıllarını kapsayan 29

Nolu Tereke Defteri de bu defterler içerisinde bulunmaktadır. Ömer Lütfi Barkan’ın

kısmen verdiği bu defterin tamamı transkıript edilerek kapsadığı dönem hakkında bilgi sahibi olunmaya çalışılmıştır. Şuan Milli Kütüphane Arşivi’nde bulunan ve 114 adet tereke kaydı ile 6 adet zeyl kaydını içeren bu defterde 17. yy.da askerî sınıf olarak kabul edilen grubun hangi işlerle meşgul olduğunu, sosyal durumlarını ve aile yapılarını gösteren bilgiler bulunmaktadır.

Araştırmada öncelikle Şer’î Mahkemeler ve görevlileri hakkında bilgiler verilerek mahkemelerin kuruluş amaçları ve buralarda çalışan devlet memurlarının vazifeleri açıklandı. Böylece Osmanlı’da yargı müessesesinin çalışma şekli ortaya konuldu. Tereke Defterleri’nin tanımı ve uygulama alanlarında üstlendikleri fonksiyonlar ile kanuni dayanakları açıklanarak İslam miras hukukunun tatbikine ilişkin bilgiler verildi. II. Bölümde ise çalışmamıza konu olan 29 numaralı Edirne Tereke Defteri’nin verdiği bilgiler ışığında tablolar oluşturularak parça parça bilgilerin istatistikî sonuçlarıyla genel yargılara varıldı.

(14)

BİRİNCİ BÖLÜM

OSMANLI’DA ŞER’Î MAHKEMELER

ve

TEREKE DEFTERLERİ

I.

Osmanlı’da

Şer’î Mahkemeler ve Kadılık Müessesesi

A. Şer’iye Mahkemeleri

1. Mahkemelerin Tarihî Gelişimi

İnsanların eşit karakterlerde yaratılmadıkları ve insanlar arasındaki ilişkilerde kuvvetli olanın güçsüzü ezeceği durumlarla karşılaşıldığı zaman adaleti sağlamak için üçüncü bir kuvvettin gerekliliği ilkçağlardan itibaren bilinmektedir. Adaleti sağlamak ve hakkı yerine getirmekle yükümlü olan bu üçüncü kuvvet, ilk çağlarda gerek toplum üzerinde hak ve söz sahipleri gerek onların görevlendirdiği kişi veya kurumlar olmuştur. İlk kabile reisleri aynı zamanda nüfuzlu birer hâkim idiler. Oturdukları çadır veya binaları gerektiğinde birer hüküm yeri (mahkeme) olarak kullanırlardı.

İnsanoğlu toplu yaşamaya başladığından itibaren sosyal düzeni sağlayacak bir takım kurallar oluşturmuş ve bu kurallara uymuştur. Toplumların oluşturduğu kurallar dizisi aynı zamanda o kültürün ihtiyaçlarını karşılar nitelikteydi. Orta Asya Türk tarihinde aileye, mülkiyete, cezaya dair kanunlar kendi ihtiyaçlarından kaynaklanmaktadır. Benzer şekilde diğer toplumlar da kendilerine has kanunlar ortaya koymuşlardı. Nitekim Babil’in Hammurabi Kanunları, Sümerlilerin Hitit Kanunlarını örnek alarak yaptıkları kanunların, Ispartalıların Likurg, Atinalıların Solon ve nihayet

(15)

Roma Hukuku’nun doğmasına sebep olan Roma Kanunları, eski milletlerdeki hukuk anlayışlarının ayrı ayrı birer ifadesidir7.

İlk çağlarda insanlar arası ilişkileri düzenlemeye yönelik kişilerin oluşturduğu hukuk kurallarının yanında Hıristiyanlık ve Museviliğin getirdiği ilahi güce dayanan kurallar da bulunmaktadır. Orta Çağ’a gelindiğinde Miladi 622 senesinde Müslümanlık ile birlikte önceki ilahi dinlerde olduğu gibi gücünü dinden alan yepyeni bir hukuk doğmuş ve adına da “İslam Hukuku” denilmiştir. Kuruluşunun temelleri şer’iata dayanan bu hukukun gayesinin, sadece Allah ve ahiret korkusu ile yeni dinin akidelerini perçinleyip mutlak adaleti sağlamak olduğu yorumlanmaktadır.

Hz. Muhammet’in İslam dinini yeryüzüne yaymaya başlamasıyla uygulama alanı bulan İslam Hukuku, ondan sonra gelen Dört Halife Devri ve diğer İslam devletlerinde de tatbik edilmiştir. Arapların İslam’ı yaymak amacıyla Arabistan Yarımadası’ndan hareketle tüm Dünya üzerinde cihad seferlerine çıkması Orta Asya toplumlarından olan Türkleri de İslam’la tanıştırmıştır. Türkler İslamiyet inancının kendilerinde yaygın olan “Gök Tanrı” inancıyla büyük benzerlikler göstermesi sebebiyle kısa sürede İslamiyet’i benimsemişler ve bu dini kabul etikten sonra İslam Hukuku’nu etkin bir şekil de uygulamışlardır. Selçuklulardan itibaren de İslam dinini Türk toplumunda uygulama yanında dünya üzerinde İslam’ın hamisi konumuna gelmişlerdir.

Osmanlı Devleti de kendinde önceki Türk İslam devletleri gibi Şer’î Hukuk’u kendi hukuk sisteminin içinde sayıp büyük önem vermiştir. Öyle ki, Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Gazi’nin ilk tayin ettiği iki memurdan birisi Şer’î kâideleri uygulamakla sorumlu olan Kadı olmuştur8. Kadıların görev aldığı Şer’iye Mahkemeleri, Osmanlı klasik döneminde varlığını devam ettirip Şer’î ve Örfî karakterli hukuk çerçevesinde haklaştırma işlerini yerine getirmişlerdir.

Ancak duraklama döneminin başlamasıyla birlikte devletin tüm kurumlarında olduğu gibi bu mahkemeler de işlerliğini yitirmeye başlamış ve kanunların uygulanmasında suiistimaller görülmüştür. Buna karşılık ıslahatçı Osmanlı sultanları devlete işlerlik kazandırmak amacıyla bu kurumlara da el atarak ıslahat yapmışlardır.

7 Halit Ongan, Ankara’nın 1 Numaralı Şer’iye Sicili: 21 Rebiülahir 991 evahiri- Muharrem 992 (14

Mayıs 1583-12 Şubat 1584), Ankara 1958, s. 19.

8 Ahmed Akgündüz, “İslam hukukunun Osmanlı Devleti’nde tatbiki: şer’iye mahkeme ve şer’iye sicilleri”

(16)

Örneğin II. Mahmud Yeniçeri Ocağı’nı kaldırdıktan sonra mevcut suiistimallere son vermek için 1253 (1837) tarihinde Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye ve Şûrâ-yı Bâb-ı

Âli adlı iki encümen kurmuştur9. Bundan bir sene sonra biri kazaskerlerle kadılara ve

naiplere, diğeri devlet memurlarına olmak üzere iki ceza kanunu neşretmiştir. Bu kanunlardaki temel amaç kadı ve devlet memurlarının haksız kazanç sağlamalarını engellemektir10 .

2. Şer’iye Mahkemeleri’nde Tutulan Siciller ve Mahkemelerin

Çalışma Şekli

a. Mahkemelerde Tutulan Siciller

Osmanlı Devleti ve öncesinde var olduğu bilinen Şer’iye Mahkemeleri’nde tutulan kayıtlar Şer’iye Sicilleri veya Kadı Kayıdları olarak adlandırılmaktadır. Devletin kuruluşundan itibaren hukuk sistemi içinde yer adığı bilinen ancak Fatih dönemine kadar inen11 kayıdlar Şer’î Hukuk çerçevesinde toplumsal düzeni sağlamaya yönelik kadıların verdiği kararları içermekle kalmamaktadır. Bunun yanında Osmanlı hukukunun diğer yüzünü oluşturan ve uzun bir süreç içerisinde olgunlaşan örfî hukuka ait hüküm, İrade ve Fermanların da birer kopyalarını bünyesinde bulundurmaktadır. Bu da düşünüldüğünde sicillerin ehemmiyeti bir kat daha artmaktadır.

Osmanlı hukukunun yürürlülük kaynağını oluşturduğu anlaşılan bu defterlerdeki belgeleri şu şekilde sıralamak mümkündür:

1.Merkezden gönderilen her konudaki Ferman, Berat ve mektupların suretleri.

2. Vali, mutasarrıf ve müsellim gibi mahalli yöneticilerin çeşitli konularda sancak veya şehrin problemlerini çözmek için yayınladıkları Buyruldular.

3. Kadıların çeşitli konularda merkeze gönderdikleri İ’lâm ile şehir yönetiminde kişi ya da kurumlar arasında doğan anlaşmazlıkları çözmek için verdikleri Hüccetler.

9 H. Ongan, Aynı eser, s. 26.

10 Ayrıntılı bilgi için bkz. H. Ongan, Aynı eser, s. 27.

11 Feyyaz Gürkan, “ Şer’iye mahkeme sicilleri üzerine bir araştırma”, IX. Türk Tarih Kongresinden Ayrı

(17)

4.Şehrin mahalle listeleri, şehirde yürütülen imar faaliyetleri, dini ve sosyal kurumların bakım ve onarımları, buralarda kullanılan inşaat malzemelerinin çeşit ve fiyatları ile ilgili vesikalar.

5.Şehrin nüfusunu, nüfusunun ırkî ve dini yönden ayrımını, bu nüfusun zaman zaman maruz kaldığı salgın hastalık ve tabii afetleri anlatan belgeler.

6.Evlenme-boşanma, kız kaçırma, mehir bağlama, alım, satım mukavele ve kefalet senetleri, hırsızlık, kalpazanlık, yaralama ve öldürme ile ilgili kayıtlar.

7.Şehirdeki esnaf grupları bunların meslekleri ile ürettikleri malların çeşitleri, çarşı ve pazarlarda satılan malların narh listeleri, usta ve ırgat yevmiyeleri.

8.Sancak ve şehir halkından toplanan vergi miktarları bu vergilerin toplanmasında kullanılan Avârız hanesi ile ilgili listeler.

9.Altın ve para meseleleri ile çeşitli eşya fiyatlarını gösteren listeler.

10.Ölen kişilerin mesleğini, mal varlığını, borçlarını, ikâmet ettiği ve vefat ettiği yeri, varislerin durumlarını gösteren tereke kayıtları.

11.Bunların dışında mahkeme tarafından önemli görülüp de sicillere kaydedilen çok çeşitli konuları kapsayan kayıtlardır12.

b. Mahkemelerin Çalışma Usulü

Osmanlı Devleti’nde İslam Hukuku’nun hemen her mezhebine bağlı vatandaşlar olmakla beraber Hanefi mezhebine bağlı vatandaşlar daha çoktu. Bu yüzden yargı faaliyetleri bu mezhebe göre yürütülürdü13. Dolayısıyla Osmanlı yargı hukukunun kaynakları, Hanefi mezhebine ait fıkıh kitaplarının kaza, davâ, şahâdet, ikrâr, beyyinât, yemin, sulh ve vekâlet bölümlerinde geçen hükümlerle, bazı bölümlerin sonunda yer alan özel hükümlerdir14.

12Necmeddin Dinçer, “Mahkeme sicilleri”, Ülkü Dergisi, I / VI, Haziran 1947, s. 8; S. Öztürk, Aynı eser,

s. 22.

13 Abdülaziz Bayındır, “Örneklerle Osmanlı’da ceza yargılaması”, Türkler, X (Ankara 2002), s. 69.

(18)

Hanefi mezhebi dışında bir mezhebe bağlı vatandaşlar arasında meydan gelen ve kendi mezheplerine göre hükme bağlanması uygun görülen davalarda taraflar o mezhebin âlimlerinden birini hakem tayin ederdi. O, kendi mezhebine göre hükmü verir hâkime ise bunu tasdik edip yürürlüğe koymak kalırdı.

Dâva, bir kimsenin hâkim huzurunda diğer kimselerden hak talep etmesidir. Hak talebinde bulunan kişiye davacı, karşı tarafa davalı denir. Mahkemelerin dâvaya bakabilmesi için, dâvacının dâva açmış olması şarttır. Şahsi dâvayı gerektiren konularda mağdur veya vekili, mahkemeye başvurup dava açardı. Kamu aleyhine işlenen suçlarda haberi olan her vatandaş mahkemeye başvurup şahitlik yapmaya ve dâvayı takip etmeye yetkili idi.

B. Kadılık Müessesesi

1. Kadı

Şer’iye Mahkemeleri’nde en büyük göreve sahip bir unvan olarak kullanılan “kadı” kelimesi Arapça “kazâ” kökünden türetilmiştir. Kadı sözlükte hüküm, karar,

hâkimlik mânâlarını ihtiva eder15. Geniş mânâda ise insanlar arasında vuku bulan dâva

ve tartışmalı konuları yasal hükümlere göre Kur’an ve Sünnet’i esas alarak çözen, padişah tarafından atanan kişidir16.

İslam’da ilk olarak kazâ / kadı’lık işlerini Hz. Peygamber bizzat kendisi yapmış ve dâvaları çözüme kavuşturmuştur17. İslam Devleti genişleyince Hz. Peygamber dini işleri çözüme kavuşturmak için şehir ve kazalara kadılar tayin etmiştir. Bu durum diğer İslam Devletleri’nde tatbik edilmiş Osmanlı Devleti de İslamiyet çizgisinde bir devlet olarak kurulmuş olması dolayısıyla, İslami hükümleri tatbik için kendisinden önceki

İslam Devletleri’nde mevcut olan Kadılık Kurumu’nu oluşturmuştur18.

Kadılar Osmanlı Devleti’nde eyaletlerde, livâlarda ve kazâlarda padişah ve devletin temsilcisi olarak çalışan, adlî, idarî ve beledî işleri yürütüp padişah adına karar veren, sadece padişah ve divana karşı sorumlu bölgenin en yüksek devlet

15 Ebül’ula Mardin, “Kadı maddesi”, İ.A, VI, s. 42.

16 Hasan Tahsin Fendoğlu, “Osmanlı’da kadılık kurumu ve yargının bağımsızlığı”, Türkler, VI (Ankara

2002), s. 453.

17 S. Öztürk, Aynı eser, s. 45. 18 Aynı eser, s. 47.

(19)

görevlileridir19. Yetkilerini miras ve evlilik akidlerini tanzim, Lonca teftişi, şehrin alt yapısı imar düzeni, imam hatib tayini, vakfiye tanzim ve tescili, vasi tayini, yetim mallarını korumak, nafaka tayini, senet tanzimi ve birçok meseleyi çözüme kavuşturmak olarak sıralayabileceğimiz kadıların, kendilerine gelen davalarla ilgili sicil adı verilen bir defter tutmaları kanun gereği idi20.

Osmanlı’da devletin adlî işlerinin yanında birçok idarî ve sosyal vazifeyi de kendi üzerinde toplayan kadıların göreve tayinlerinde çok ihtimam gösterilmiş kadı olacak kişinin bazı vasıflara sahip olması gereği göz önünde bulundurulmuştur. Kadının sahip olması gereken vasıfları şu şekilde sıralayabiliriz:

a) Akıl ve zekâ, b) Hürriyet, c) Adâlet, d) Müslümanlık, e) Hukuk bilgisi21.

Sahip olması gereken vasıfları sıraladığımız kadılar, padişah berat’ı ile tayin edilirler, tayinlerinde belirli usul ve kâideler uygulanırdı. Kadıların tayin edildikleri yerlerde görev süreleri de sınırlı idi22. Buna göre kazâ kadıları yirmi ay, sancak kadıları bir yıl aynı yerde görev yaparlardı. Azledilen kadılar ise iki sene kazasker dairesinde görev yapar, bu iki yıl sonunda yeni görev alabilmek için kıdemli kadı olmakla birlikte ehliyet ve yeterlilik de gerekli idi23. Mahkemelerdeki yargılama yetkisine sahip kadıların yetkileri coğrafi bakımdan da sınırlandırılmıştır. Mesela Bursa kadısı merkezde yetkili iken bağlı kazâ ve livâlarda yetkili değildi.

Yetki ve olması gereken vasıfları kanunnamelerde açık olarak belirtilmiş olan kadılar iki ayrı statüye sahiptir, biri askerî sınıfın diğeri ise bu sınıfın dışında kalan halkın hukuki meselelerini çözmekle görevli olan kadılardır. Askerî sınıfa mensup olan

19 Sezgin Demircioğlu, 615 Numaralı İstanbul Askerî Kassâm Defterinin Değerlendirilmesi

(H.1205-1206 / M.1790-1791), İstanbul Üni. Sosyal Bilimler Enst. Yüksek Lisans tezi, İstanbul 1999, s. 5; Mustafa Akdağ, “Tanzimat’tan önceki zamanlarda adalet işleri” Ülkü Dergisi, I / V (Mayıs 1947), s. 10. 20 İ. H. Uzunçarşılı, Aynı eser, s. 109-110.

21 Ahmet Fevzi Zengin, 4/446 Numaralı Şer’iye Siciline Göre Üsküdar’da Ekonomik ve Sosyal Hayat,

Marmara Üni. Sosyal Bilimler Enst. Yüksek Lisans tezi, İstanbul 1998, s. 18. 22 Ahmet Tabakoğlu, Türk İktisat Tarihi, İstanbul 2000, s. 143.

(20)

kadılar Kazasker adını almakta idi ve bunlar kendilerine ait bazı görevleri kassamlar aracılığıyla yürütmekte idiler.

2. Kadının Yardımcıları

a. Nâibler

Nâib vekil demektir. Bu kelime Osmanlı hukukunda iki mânaya gelir. Birincisi bütün kadılar, sultanın vekilleri olduklarından bunlara nâib ve bunun çoğulu olan

nüvvab denilir24. İkincisi ise, kadıların kendi yerlerine davaya bakmak üzere

görevlendirdikleri şahıslardır. Nâibler vazifelerinin mahiyetlerine göre Kaza Nâibleri,

Mavali Nâibleri, Bâb Nâibleri, Ayak Nâibleri ve Arpalık Nâibleri olmak üzere başlıca

altı kısımdır25.

b. Müftîler

İslam adliye teşkilatında verecekleri kararlarda tamamen hür olan hâkimler herhangi bir hukukî hataya düşmemek için yanlarında fakihler ve İslam Hukuku’nu iyi bilen müftîleri bulundururlardı26. Bu bağlamda müftîlerin görevi kadılara danışmanlık yapmaktı.

c. Kassâmlar

İslam hukukunun tatbikinde önemli yere sahip olan kassâmlar ölen kişilerin mallarının tespit ve taksiminde görevli kişilerdir27.

ç. Muhzırlar

Sözlük anlamı itibariyle huzura getiren ve ihzar eden mânasını ifade eder. Terim olarak ise davacı ve davalıları mahkemeye celbeden ve icabı halinde bugünkü emniyet görevlilerinin ve savcının bazı görevlerini ifa eden memur demektir28.

d. Dergâh-ı Âli Çavuşları

Günümüz icra memurlarının tamamen, emniyet görevlileri ve savcıların ise kısmen görevlerini ifa eden çavuşların vazifeleri arasında Şer’î Mahkemelerden sâdır

24 Mehmet Zeki Pakalın, Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, İstanbul 1993, s. 644.; Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 1997, s. 799.

25 İ. H. Uzunçarşılı, Aynı eser, s. 117.

26 Fahrettin Atar, İslâm Adliye Teşkilatı, Ankara 1979, s.117. 27 Kassâmlar ile ilgili ayrıntı bilgi için bkz. s. 14-16.

(21)

olan î’lamların icrası, borçlunun inad ve temerrüdü üzerine icab ederse mahkeme kararıyla hapisle techsiyesi, hukuken kesinleşen nakdî ve bedenî cezaların infazı bulunmaktaydı29.

e. Subaşılar

Devletin merkezindeki çavuşların görevlerini sancak, kazâ, nahiye ve köylerde subaşılar yürütürdü. Sancaklarda, sancak beyinin ücretli adamı ve polis âmiri, kaza ve daha küçük merkezlerde ise idare âmiri olan subaşıların şer’î mahkemelerinde görev aldıklarını ve kadıların yardımcıları arasında sayıldıklarını görüyoruz. Subaşılar mahkemelerde icra ve infaz memuru olarak görev almışlardır30.

f. Mübâşirler

Osmanlı adliye teşkilatında iki manâya gelen mübâşir terimi ilk olarak mahkemelerde celp ve tebliğ işlerinde kullanılan memur, İkinci olarak ta Tanzimat’tan önce devletçe soruşturulması lâzım gelen bir işin yapılması veya soruşturulması için görevlendirilen memur anlamına kullanılmaktadır31.

g. Kâtipler

En önemli vazifeleri tarafların iddia ve savunmalarını ve şahitlerin beyanlarını doğru olarak zapta geçirmek olan kâtipler; güvenilir, sağlam, davaları tutanağa geçirmede ve î’lamların tanzim usulünde mahir olan şahıslar arasından seçilirdi.

h. Tercüman

Osmanlı Toplumunun çeşitli milletlerden oluşması ve Osmanlı ülkesinde farklı dillerin konuşulması sebebiyle, görevli olan kadı bölgesindeki her dili bilemeyebilir. Mahkemelerde dâvacı ve şahitlerin dillerini bilen görevliler bulunur, bu memurlar güvenilir kişiler arasından seçilir ve tarafların ifadelerini kadıya iletirlerdi.

ı. Müzekki

Şahitlerin adil olup olmadıklarını araştıran ve tesbit eden memurlardır32. Bu memurlar kadı adına hareket ettikleri ve mahkemenin doğru karar vermesi açısından şahitlerin söylediklerinin de önemli olması dolayısıyla yine güvenilir kişiler arasından seçilirlerdi.

29 A. F. Zengin, Aynı eser, s. 23. 30 Aynı eser, s. 24.

31 Ferit Devellioğlu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Ankara 1997, s. 700.

(22)

i. Hademeler

Mahkeme işlerinde ilgili evrakların getirilmesi, duruşma güvenliğinin sağlanması ve benzeri işlerle ilgili olan memurlardır.

Tüm bu görevlilerden başka şer’iye mahkemelerinde bugün batılı anlamda olduğu gibi avukatlar vardı. Bunların görevleri, gerek davacı gerekse davalı adına mahkemelere katılarak onlara vekâlet etmekti.

II. Osmanlıda Şer’i Mahkeme Kayıtları: Tereke Defterleri

A. Tereke Defterleri

1. Tereke Defterlerinin Oluşumu

Tereke kelimesi, ölünün bıraktığı mal manasında kullanılmaktadır33. Kadıların

adlî ve idarî işlerinin yanında bir görevi de mirasçıların başvurmaları halinde vefat eden kişinin mallarını hak sahipleri arasında Şer’î Hükümler çerçevesinde paylaştırmak, vefat eden kişinin mirasçısı yoksa mallarını hazineye intikal ettirmekti. Kadılar bu görevlerini emirleri altında çalışan kassâmlar aracılığı ile gerçekleştirirler ve ölen kişinin mallarını defterlere kaydedip zorunlu harcamaları yaptıktan sonra kalan meblağı hak sahiplerine dağıtırlardı. Kadılar tarafından tutulan ve vefat edenlerin mallarının kayıt altına alındığı defterlere “Tereke Defterleri” adı verilmektedir. Muhalefet Defterleri veyahut Metrukât

Defterleri gibi çeşitli isimler alan bu defterler bölgedeki halkın durumuna göre bazı

yerlerde müstakil olarak tutulmuş bazı yerlerde ise miras kayıtları kadının tuttuğu diğer defterler içerisine yazılmışlardır34.

Diğer bir deyişle tereke defterleri varisi olmayan veya olup da mal tasarruf edemeyecek yaşta ve vaziyette bulunan ölülerin mallarına dair kadılar tarafından tutulan hesap defterleridir. Paraya çevrilen malların bedeli Eytam İdarelerince nemalandırılır ve varisi çıkınca, küçükler de büyüyünce hakları kendilerine verilirdi. Kanunca belirlenen sürede varisi çıkmayan veya varisi hiç olmayanların malları Beytülmâl’e intikal ettirilirdi35.

33 Aslı Terike olmakla birlikte halk arasında yanlış kullanımdan dolayı Tereke olarak geçmektedir.

Pakalın “tereke”yi her nevi hububat ve toprak mahsulleri olarak tarif etmiştir. M. Zeki Pakalın, Tarih

Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, II, İstanbul 1993, s. 460. ( Bu çalışmada da ölünün bıraktığı mal için halk arasında alışıla gelmiş şekli olan tereke kelimesi kullanılacaktır.)

34 Ö. L. Barkan, Aynı makale, s. 1. 35 M. Z. Pakalın, Aynı eser, s. 461.

(23)

2. Defterlerin Önemi

Tereke Defterlerinde ölenlerin içtimaî menşelerine, medenî hallerine ve aile yapılarına ait bilgiler bulunmaktadır. Böylece defterler öncelik olarak Osmanlı Toplumunun demografik yapısını gün yüzüne çıkartır. Bunun yanında defterlerdeki bilgiler ölen kişilerin hayatta bulundukları sırada tasarruflarında bulunan her türlü giyim, ev eşyası, mobilya ve mutfak takımları, kiler mevcudu gibi günlük kullanıma ait mallar ile bina, ev, bağ, bahçe, değirmen gibi taşınmaz malları da kapsamaktadır. Bunların yanında köylerdeki çiftlik araç-gereçler ile hayvan cins ve miktarlarını, ambarlarda mevcut bulunan veya tarlalarda ekili olan tahılın miktar ve çeşitlerini ayrıntılı olarak gösteren veriler de yine bu defterlerde bulunmaktadır36. Defterlerde kalem kalem yazılmış bütün bu malların fiili veya tahmini değerleri de verilmektedir ki bu değerler hem kişilerin servetinin nakdî değerini ortaya çıkarmakta hem de dönemin nahr fiyatları hakkında bize fikir vermektedir.

Defterlerde bulunan diğer bir kayıt da tereke üzerinden alınan vergilerdir. Resm-i Kısmet, Resm-Resm-i AdResm-i, Müjdegâne, KassamResm-iyye, KatResm-ibResm-iyye, DellalResm-iyye, İhzarResm-iye,

Hammaliyye gibi çeşitli kalemlerden oluşan bu vergiler terekeden belli bir oran

nispetinde alınmaktadır. Bu kayıtların ortaya çıkarılmasıyla da devletin gelir kaynakları ve uyguladığı vergi sistemi gün yüzüne çıkmaktadır. Böylece defterler iktisat tarihi açısından da önemli veriler sağlamaktadır.

B.Tereke Defterlerinin Tanzimi

1. Kadıların Mirasa Nezareti ve Tereke Tesbitini Yapan Heyet

a. Kadıların Mirasa Nezaret Etmeleri

Halk üzerinde etkili olan kadıların görev ve yetkileri arasında yetim ve gaiplerin haklarını korumak, vasiyetlerin yerine getirilip getirilmediğinin kontrolü maksadıyla ölenlerin mirasına el koyup, muhallefatı tesbit ve mirasçıların hisselerini belirlemek de vardı. Kadının bu işte ihtisaslaşmış memuru olan kassâmın önünde miras kalmış olan mallar sayıma tabi tutulur ve bu hususta yetkili bilirkişiler (Ehl-i Hibre) veya dellallar vasıtasıyla tüm servet piyasa fiyatları çerçevesinde kıymetlendirilerek deftere kaydedilirdi37.

36 Ö. L. Barkan, Aynı makale, s. 1; S. Öztürk, Aynı eser, s. 27. 37 S. Demircioğlu, Aynı eser, s. 7. ; Ö. L. Barkan, Aynı makale, s. 2.

(24)

Kassâmın terekeye el koyup deftere kayıd edelebilmesi için öncelikle alakadarların talebi veya devletin mirasçı durumunda olması ya da mirasçılar arasında sagîr yani küçük yaşta çocukların bulunması gerekirdi. Bundan başka vefat edenin borcu veya alacağı kalmışsa olaya kadı müdahale eder, alacaklı yahut mirasçılara intikal eden alacağın tesbiti yine mahkeme tarafından yapılıp borçların ödenmesi, alacakların ise temini yoluna gidilirdi. Yine mirasçılar arasında miras taksiminden dolayı anlaşmazlık çıkarsa müracaatları üzerine kadı mirasa el koyup Şer’î Hükümler çerçevesinde mirasın taksimini yapardı. Eğer böyle bir durumlar mevcut değilse kadıların mirasa el koymaları kanunnamelerle yasaklanmıştı38.

Devletin, kadıların mirasa el koymalarını belli bir nizama bağlayıp yayınladığı kanunnamelerle bu durumlar gerçekleşmediğinde el koymaları yasakladığı

görülmektedir. Bunu başlıca sebebi kadıların terekeler üzerinden aldığı Resm-i Kısmet39

adı verilen vergilerdir. Kadıların gelir kaynaklarını Hüccet tanzimi, vasiyetname veya vakfiyenin tescili, sicilden suret çıkarma, nikâh akdi gibi hizmetler karşılığında halktan aldığı gelirler oluşturmaktadır. Ölen kişinin terekesinin tesbiti ve mirasçılara dağıtımı için yapılan vazife üzerine terekeden alınan Resm-i Kısmet de bu gelir kaynakları arasındadır.

Kadıların gelirlerini arttırmak için şartlar oluşmadığı halde mirasa el koyma yoluna gittikleri gibi fazla Resm-i Kısmet alabilmek için ölen kişinin mallarının fiyat tesbitini kassâmlar aracılığıyla yaparken kasten fazla takdir yoluna gittikleri görülmüştür. Devlet yine bu gibi uygulamaları haber aldığı zaman kanunnameler yayınlayarak haksız kazançları engellemek istemiştir.40

b. Kassâm

Kısmet41 mastarından türemiş olan “Kassâm” kelimesi sözlükte taksim eden,

kısım kısım ayıran, bölüştüren manâlarına gelmektedir42. İslam hukukunda kassâm, kadının emrinde miras davalarında gerekli araştırmayı yapıp bir sonuca vardıktan sonra

38 Bu durum kanunnamelerde açık bir şekilde belirtilmiştir. “… verese… kibar olup kısmet taleb edenlerin

muhallefatı kassâm-ı askerî beyne’l-verese şer’le taksim adüb…”, “...müteveffanın veresesi kibar olub

madam ki anlar canibinden kısmet taleb olunmaya zinhar varub cebr ile yazmıyalar...” (S. Öztürk, Aynı

eser, s.26.) 39 Bkz. s. 18.

40 Ö. L. Barkan, Aynı makale, s. 3.

41 “Kısmet” kelimesi sözlükte bölme, pay etme, hisseler ayırma, tâlih, nasip, kader olarak tanımlanmıştır. 42 M. Z. Pakalın, Aynı eser, s. 209

(25)

davayı bir hükme bağlayarak, terekeyi varisler arasında dağıtan memurdur43 . Kadıya karşı sorumlu olarak çalışan İslam hukukunun tatbikinde görevli kassâmlar adil, güvenilir ve taksim işini bilen kişiler arasından seçilirlerdi.

Osmanlı Devleti'nde kassâmlar ve kassâmlık müessesesi ikiye ayrılır. Halkın askerî ve reaya olmak üzere ikiye ayrılması devlet de askerî ve beledî kassâmlık olmak üzere iki ayrı kurum oluşturmuştur. Ölen şahsın askerî veya Beratlı sınıftan olması ya da reaya (halktan) oluşu terekeye müdahale edecek memurun askerî kassâm mı? yoksa beledî kassâm mı? olacağını belirlerdi. Askerî sınıfa ait terekeyi kadıasker namına taksim edenler Askerî Kassâmlardır, reayanın terekesini vilayet ve sancak kadıları adına taksim edenler ise Beledî yani Şehrî Kassamlardır44 .

ba. Askerî Kassâm

Askerî sınıfa dâhil kişilerin terekelerinin taksiminden sorumlu olan ve doğrudan doğruya kazasker tarafından tayin edilen memurlar Askerî Kassamlardır. Askerî kassâmların bizzat kazaskere karşı sorumlu olmalarının yanında tereke üzerinden aldıkları Resm-i Kısmeti de kazasker namına toplarlardı45.

Kazaskerlere mensup askerî sınıfın terekesini varisler adına taksim eden kazasker kassâmları ya her kazada veya birkaç kazada ayrı ayrı bulunurlardı. İşlerin yoğunluğu ayrı bir askerî kassâmı gerektirmeyecek kadar küçük yerlerde bu sınıfa ait miras taksimini beledî kassâmlar yaparlar ve Resm-i Kısmet’i yine kadıaskerler namına alırlardı. Daha sonra toplanan bu resimler kazasker adına yollanan askerî kassâm müfettişi veyahut süvari kassâmları geldiği zaman onlara teslim edilirdi46.

bb. Beledî Kassam

Askerî sınıfın dışındaki reaya nüfusunun miras taksim işlerini gören, terekelerini kaydeden ve kadıya vekâleten Resm-i Kısmet alan doğrudan doğruya sancak veya vilayet kadısına bağlı görevlilere Beledî veya Şehirli kassâm denilir47.

43 Said Öztürk, “Osmanlı ilmiye teşkilatında kassâmlık müessesi”, Armağan Tarih Enst. Dergisi, XV,

(İstanbul 1997), s. 393.

44 A. F. Zengin, Aynı eser, s. 21. ; Sezgin Demircioğlu, Aynı eser, s. 8. ; Ö. L. Barkan, Aynı makale, s. 4.; S. Öztürk, Aynı makale, s.398.

45 Askerî sınıfa mensub müteveffanın terekesinde alınan vergi ölen kişi Anadolu’da ise Anadolu

kazaskerîne, Rumeli’de ise Rumeli kazaskerîne aitti.

46 İ.H. Uzunçarşılı, Aynı eser, s. 122. ; Z. Erçin-Özdener, Aynı eser, s. 10. 47 Ö. L. Barkan, Aynı makale, s. 4.

(26)

c. Kassâmın Yardımcıları

Terekenin tesbit ve taksiminde kadı tarafından görevlendirilen kassâmdan başka memurlar da vardır. Bunların başında tereke yazılırken bilirkişi olarak görev yapan

Ehl-i HEhl-ibre ile eşyaların ve malların piyasa değerini çok iyi bilen Dellaliye gelmektedir.

Dellaliye ölen kişinin mallarının piyasa değerini belirler ve onların beyanıyla malın fiyatı deftere kaydedilirdi. Dellaliyenin bir görevi de satılacak gayrımenkul varsa onun satışı esnasında başında bulunmaktır.

Ehl-i Hibre ve dellaliyenin yanında tereke tespitini yapan heyette mirasa konu olan malları deftere kaydeden kâtip, terekeye gözcülük eden yardımcı elemanlar ve

hizmetçiler bulunmaktadır48.

2. Tekere Kayıtlarında İzlenen Usul

Kassâmların tanzim ettiği defterlerde genelde belli bir usule göre kayıt tutulurdu. Sıralama şu şekildeydi;

- Ölen kişinin tanıtımı

- Mirasa konu olan eşyanın dökümü

- Zarurî harcamalar, borç kalemleri, v.b. dökümler - Varislere veya beytülmale kalan miktarın tesbiti49.

a. Ölen Kişinin Tanıtımı

Terekenin başına ilk önce ölen kişiyi tanıtıcı bilgiler kaydedilirdi. Ölen şahsın adı çoğu zaman dâhil olduğu zümre veya mesleği ile birlikte yazılır. Ölenin baba adı da isminden sonra gelirdi. Köle asıllı olanların baba adı “ibn-i Abdullah” veya “bint-i

Abdullah” olarak yazılmıştır50. Eğer ölen kişi sonradan Müslüman olmuşsa “atîk”

olarak gösterilirdi. Bu bilgilerden sonra ölenin sağlığında ikamet ettiği mahalle, köy veya şehir kaydedilir. Ölüm şekli normal olarak gerçekleşmeyip harpte şehit, denizde boğulma, hastanede vefat, maktülen gibi durumlarda gerçekleşmişse yeri belirtilerek bu da ayrıca kaydedilirdi.

48 S. Öztürk, Aynı makale, s. 399. 49 S. Öztürk, Aynı eser, s. 76.

50 Ancak şu hususu da belirtmek gerekmektedir ki baba adı Abdullah olan herkesin köle asıllı olduğu

(27)

Daha sonra mirasçılara geçilerek her bir mirasçının ismi müteveffa ile akrabalık ilişkileri belirtilerek zevci veya zevcesinden başlamak kaydıyla deftere yazılırdı. Eğer tereke sahibinin geride kalan herhangi bir mirasçısı yoksa “bila vâris”51 olduğu

belirtilerek vefat ettiği yerdeki Beytülmal emininin mirasa el koyduğu kaydedilirdi. Bu bölümün en son kısmında da vefat veya terekenin sayımı ve kıymetlendirmesinin yapıldığı tarih yazılırdı. Bu kayıtlardan başka tereke taksiminde bulunmayan veya sagîr mirasçıların vasisinin kim olduğuna dair kayıtta yine bu kısma kaydedilirdi52.

b. Mirasa Konu Olan Eşyanın Dökümü

Bu bölümde ölene ait her türlü mal ve alacakların cinsi miktarı ve kıymetleri tesbit edilirdi. Menkul veya gayrımenkul malların sıralanmasında belirli bir sıra takip edilmemekle birlikte elimizdeki mevcut terekelerin sıralaması varsa önce kitaplar daha sonra gayrımenkul mallardan başlamak üzere diğer eşyalar aşağıya doğru sıralanır en sonda da alacaklar yazılırdı. Tüm servet, piyasa değerlerini iyi bilen dellallar vasıtasıyla açık arttırmaya çıkarılır veya bilirkişiler tarafından mirasçıların huzurunda tahmin ve takdir yoluyla kıymeti tayin edilir ve her bir malın değeri altına yazılırdı. Mallar değeri ile birlikte yazıldıktan sonra “Cem’an Yekûn” yazılarak bir çizgi çekilir ve toplam tutar yazılırdı.

c. Zarurî Harcamalar, Borç Kalemleri, v.b. Dökümler

Terekenin tesbitinin yapılıp malların cem’an yekûn yazıldıktan sonra ayrı bir bölüm halinde vefat eden şahsın cenaze masrafları techîz ve tekfin ibaresiyle cenaze ile ilgili varsa diğer masrafları yazılırdı. Ölen kişi evli ve karısına mehir borcu varsa öncelikli olarak bu borç yazıldıktan sonra diğer şahıslara olan borcunun kime ne kadar olduğu, 1/3’ü geçmeyen vasiyetleri de yine bu kısma yazılır. Aynı zamanda tereke taksiminden doğan Resm-i Kısmet, Kassamiye, Dellaliye, Hammaliye, Muhamminiye, Didebaniye, İhzariye, Müjdeganiye, Ücret-i kadem, Kira-yı dükkân Kira-yı mahzen,

Ta’amiyye, Varaka Bargir Rüsûmü gibi her tür harç ve resimlerin hepsi tek tek buraya

kaydedilir53.

Gider kalemlerini oluşturan bu bölümün ne kadar tuttuğu hesaplanarak mevcut malların toplam değerinden çıkarılırdı. Böylece mirasçılara veya mirasçı yoksa

51 Varissiz.

52 Ö. L. Barkan, Aynı makale, s. 74. ; S. Öztürk, Aynı makale, s. 409. 53 S. Öztürk, Aynı eser, s.76. ; Z. Altuntaş, Aynı eser, s. 12.

(28)

Beytülmale kalacak miktar belli olurdu. Eğer borçların yekûnu servetin toplam değerini geçiyorsa böyle durumlarda hâkimin emriyle tereke sattırılır, elde edilen meblağ

“guramâ tarıkı” denilen nisbi dağıtıma göre alacaklılara taksim edilirdi54.

d. Mirasçılara veya Beytülmal’e Kalan Miktarın Tesbiti

Ölen kişiye ait cenaze masrafları ve her türlü borçlarıyla vakfettiği meblağ çıkarıldıktan sonra geriye kalan miktar “Sahü’l-Bâki” ifadesiyle son bölümde kayda geçirilerek ilk kısımda adı geçen ve akrabalık dereceleri tek tek yazılan mirasçılara hakları İslam hukuku çerçevesinde pay edilirdi.

C. Terekeler Üzerinden Alınan Vergiler

Kadıların belli bir maaşlarının olmaması ve rüşvet yeme yoluna gitmeleri sebebiyle Yıldırım Bayezıd zamanında kadıların gelirlerini düzenleme yoluna gidilerek mahkemeye gelen davalardan alınan resimlerin kadılara tahsis edilmesi sağlanmıştır55.

Kadılar baktıkları davalardan çeşitli gelirler elde etmişlerdir. Bu gelirlerin arasında mirasla ilgili davalardan aldıkları vergiler de vardır. Terekeler üzerinden alınan bu vergilerin bir kısmı resim olarak, bir kısmı ise verilen hizmet karşılığında alınırdı.

1. Resm-i Kısmet

Kadıların mahkemeye gelen davalardan aldıkları ve gelirlerinin önemli bir kısmını tutan Resm-i Kısmet ölen kişilerin mal varlıklarının tahriri ve bu malların varisleri arasında taksimi sebebiyle alınan vergidir. Yıldırım Bayezıd’ın saltanat yıllarından itibaren bir nizama bağlanarak alınan Resm-i Kısmet kanunî tarifelerde tereke üzerinden yüzde 1,5 ve yüzde 2 olarak belirlenmişse de uygulamada farklılıklar göstererek oranlar yüzde 0,63 ile yüzde 5,62 arasında değişmektedir. İncelenen defterde en yüksek Resm-i Kısmet oranı yüzde 9,72 olarak diğer vergilerle birlikte toplanarak kaydedilmiştir. Burada kassamların keyfi uygulamalarla kendilerine haksız kazançlar sağladıkları anlaşılıyor. Bu kadar yüksek oranların yanında bazı terekelerden Resm-i Kısmet’in hiç alınmadığı görülmüştür56.

54 Ö. L. Barkan, Aynı makale, s. 19.; S. Öztürk, Aynı eser, s. 77. 55 İ. H. Uzunçarşılı, Aynı eser, s. 84.

(29)

Belgelerde Resm-i Adi, Ribh-i Adi, Resm-i Kısmeti Askerî, Resm-i Kadıasker

Efendi, Resm-i Mu’tade gibi isimler de alan Resm-i Kısmet bazen vefat eden kişinin

bıraktığı mirastan borç ve masraflar çıkarılmadan genel yekûn üzerinden alınmış bazen de genel yekûnden borç ve masraflar çıkarıldıktan sonra net bakiye üzerinden alınmıştır.

Kassâmların bu uygulamaya başvurmasının sebebi kendilerine fazla gelir elde etmek maksadıdır. Aynı şekilde kassâmların yine fazla gelir elde etmek için terekenin yekûnunu kasten fazla yazdıkları belgelerde tesbit edilmiştir57.

Kassâmların belirlenen orandan fazla Resm-i Kısmet almaları, alınan resim miktarını yükseltmek amacıyla ölenin mallarının kıymetini fazla göstermeleri, borç ve masrafların çıkarılmadan Resm-i Kısmet’in alınması, mirasın 2’şer ve 3‘er defa tesbite tâbi tutulması gibi uygulamalarla fazla gelir elde etme çabalarına karşı devlet kanunnameler çıkarmış ve bu uygulamaları yasaklamıştır58.

2. Diğer Vergiler

Tereke Defterleri üzerinden kanunen belirtilen vergiler dışında çeşitli isimlerle giderler alınmaktadır. Defterlerde incelediğimiz kadarıyla bunları şu şekilde sıralayabiliriz; Kassamiye, İhzariye, Hüddamiye, Ücret-i Kadem, Hammaliye, Harc-ı

Defter(Suret-i Defter), Harcırah, Harc-ı Müteferrika, Kalemiye bunların dışında başka

giderler varsa da incelenen defterde bunlara rastlanmamaktadır. Resm-i Kısmet’e ek olarak alınan bu vergilerde sabit bir oran uygulanmayıp değişik oranlar tatbik edilmiştir. Örneğin; Dellaliye olarak yüzde 0,11 akçeden yüzde 3,20 akçeye kadar, Kassâmiyede yüzde 0,67 ile yüzde 2,43 arası, Katibiyede ise yüzde 0,47-1,11 arasında oranlar uygulanmıştır. Bu vergilerde zaman zaman tek çatı altında toplanarak deftere kaydedilmiştir59.

Genel olarak bütün kayıtlardan alınan vergilerin yanında mirasçılarını arasında beytülmal olan terekelerden Müjdegâne ve Resm-i Emin adı altında yüksek oranda iki vergi daha alınmaktadır. Bu iki vergiden Müjdegâne genellikle yüzde 3, 4, 5 oranında alınırken Resm-i Emin’in yüzde 10 gibi yüksek bir oranda uygulanmıştır. Bu kadar yüksek oranda alınan bu vergi vefat eden yeniçerinin bağlı olduğu yeniçeri ağası, ocak

57 Belgelerde yapılan bazı toplama yanlışlıklarının kasten yapılmadığı akla gelse de kâtiplerin bu konuda

uzman kişilerden seçilmiş olmaları ve birçok toplamayı hatasız yapmaları bazı kayıtlardaki fazlalığın kasıtlı olarak yazıldığı fikrini ortaya çıkarmaktadır.

58 Ö. L. Barkan, Aynı makale, s. 3. 59 Bkz. Ek 2.

(30)

beytülmâlcısı orta veya bölük kumandanı arasında paylaştırılmak üzere alınırdı60. İncelenen defterde bu iki vergiden sadece Müjdegâne bazı tereke sahiplerine uygulanmıştır. Bunların oranlarına bakıldığında ise yüzde 0,46 ile 23,62 arasında değişmektedir. Bu oranlar vergi miktarının kanuni sınırın üzerinde uygulandığını göstermektedir.

III. Şer’i Miras Hukuku

Osmanlı Devleti’nde uygulanan şer’î kurallar şüphesiz miras konusunu da kapsamaktadır. Tereke Defterleri’nde yer alan verilerle mevcut mirasçıların paylarına düşen hisselerin ne oranda olduğunu görülmek mümkündür. Ancak bunların hangi kurallara bağlı olarak belirlendiğini anlayabilmek için İslam Miras Hukuku’nun bu konudaki hükümlerine bakmak gereklidir. Tereke üzerinde kimin hangi oranda ne kadar hakkı olduğuna, terekeden yapılacak harcama ve borç ödenmelerinin nasıl yapılacağına dair hüküm ve kaideler İslam miras hukuku tarafından belirlenmiştir. Kuran ve Sünnet esas alınarak ortaya çıkan bu kanunların ortaya konulup, tereke defterlerinde yer alan bilgilerle karşılaştırılması şer’î kanunların uygulamada nasıl bir hal aldığını ortaya çıkaracaktır.

A. İslam Hukukuna Göre Tereke Üzerinde Hak Sahibi Mirasçı

Grupları

Tereke üzerinden cenaze masrafları çıkarılıp borç ve vakfedilen paraların ödenmesinden sonra mirasın hak sahiplerine paylaştırılması kısmına geçilirdi. Bu taksimat kitap sünnet ve icma hükümlerine bağlı kalınarak yapılırdı61. Şer’i Hukuk’a göre miras üzerinde hak sahipleri dokuz gruba ayrılmıştır62. Bu mirasçı gurupları akrabalık derecesine göre yakın akrabadan uzak akrabaya göre sıralarsak sıralama şu şekildedir.

60 S. Öztürk, Aynı eser, s. 61.

61 Hamdi Döndüren, Delilleriyle İslam Hukuku, Şahıs, Aile ve Çözümlü Miras, İstanbul 1983, s. 432.

(31)

1. Belli Hissesi Olan Hısımlar (Ashâbu’l-Ferâiz)

İslam miras hukukuna göre bu gruba giren mirasçılar terekede birinci derecede hak sahipleridir. Bu grupta olanların dışındaki hissedarlar ancak ashâbu’l-ferâize dâhil mirasçı olmaması veya varsa bile onların hisseleri dağıtıldıktan sonra geriye bir şey kalırsa terekeden yararlanabilmişlerdir.

Bu guruba girip pay sahibi olan “ashâbu’l-ferâiz” sayısı on ikidir. Bunlardan 10’u “nesebi” yani ölen kişiye soy, sop, nesil bakımından yakınlığı olanlardır. Bu on kişinin yedisi kadın üçü erkektir. Nesebi yönden akrabalar; ölenin babası (eb), annesi (üm), babanın babası (cedd-i sahih), ananın anası babanın anası (cedd-i sahiha), ana bir kardeş (ah li-üm), öz kızı (bint, sulbiyye), oğlun kızı (bintü’l-ibn ), ana baba bir kızı kardeş (uht lehuma), baba bir kız kardeş (uht lieb) ve ana bir kız kardeş(uht li-üm) olarak kaydedilmiştir63.

Ashâbü’l ferâiz olarak akrabalığı bulunup terekeden hak sahibi olan on iki kişinin ikisi ise “sebebi” yani evlilik dolayısıyla ölen kişiye akraba olan mirasçılardır Bunlar; koca (zevc) ve karı (zevce)’dır.

Ashâbü’l ferâiz sahipleri arasında bulunanların yedisinin kadın olması İslam’ın kadına verdiği önemi göstermesi bakımından dikkat çekicidir. Bu durumun İslam’dan evvelki örf ve adetlere göre Araplar arasında kadınlara miras hakkının tanınmamasına karşı bir reaksiyon olarak ortaya çıktığı ileri sürülmektedir.

Ashâbü’l ferâize mensup mirasçıların terekeden yararlanma şekillerinin çeşitli durumlara göre 40 hal alabilecekleri tesbit edilmiştir64. Bu mirasçılardan bazılarının mirastan faydalanma oranları şöyledir:

Nesebi olan mirasçılar

Baba (Eb): Ölen kişinin babası müteveffanın oğlu veya oğlunun oğlu ile

beraber mirasçı durumunda olursa terekeden 1/6 hisse alır. Baba ölünün kızı veya oğlunun kızı ya da oğlunun oğlunun kızı ile beraber mirasçı olması durumunda da terekenin 1/6’sını ve kızın hissesinden kalanı almaktadır. Bu kişiler yoksa asabe olur65.

63 Hayrettin Karaman, Mukayeseli İslâm Hukuku, I, İstanbul 1999, s. 432-433.

64 Ö. L. Barkan, Aynı makale, s. 20.

65 Asabe: Ashâb-ı ferâiz ile beraber bulundukları zaman onların terekelerinden arta kalan kısmı alan, ashâb-ı ferâizle beraber bulunmazsa terekenin tümünü alan yakındır.

(32)

Yani başka mirasçı yoksa mirasın tamamını, başka mirasçı varsa onlardan kalanı ölen kişinin babası alır66.

Anne (Üm): Ölen kişinin annesi vefat edenin oğlu, kızı, oğlunun oğlunun oğlu

veya kızı hangi taraftan olursa olsun ölenin birden fazla kardeşiyle beraber bulunursa 1/6, bunlar bulunmaz ise 1/3 alır. Bir tarafta baba, öbür tarafta zevc veya zevce ile beraber bulunursa zevce veya zevc hisselerini aldıktan sonra kalanın 1/3’ünü alır. Bu durumda da baba asabe olarak geri kalanı alır67.

Babanın Babası (Cedd-i sahih): Ölenin babasının varisler arasında bulunması

halinde cedd-i sahih mirastan pay alamaz. Baba bulunmadığı takdirde babaya düşen hisseyi alır68.

Kız (Bint, sulbiyye): Ölenin oğlu bulunmayıp bir tane kızı varsa terekenin

yarısını, iki veya daha çok kızı varsa 2/3’ünü alırlar. Ölenin oğlu da varsa kızlar bir oğlanlar iki hisse alırlar69.

Oğlun Kızı (Bintü’l-ibn, ibniyye): Ölenin kızı bulunmayıp oğlunun bir kızı

bulunursa terekenin 1/2’sini, oğlun kızları birden fazla iseler mirasın 2/3’ünü aralarında paylaşırlar. Ölenin bir kızı ile beraber bir veya daha fazla oğlun kızı bulunursa oğlun kızı veya kızları mirasın 1/6’sını, oğlun oğlu ile bulunurlarsa ikili birli paylaşırlar, kendi denginde veya kendisinden aşağı derecede bulunan erkek ile asabe olmayan oğul kızı ise mirastan mahrum olur. Oğul kızı, ölenin iki veya daha fazla kızı ile beraber bulunursa mirastan mahrum olur. Derecede eşit veya daha aşağı oğlun oğlu, oğlunun oğlunun oğlu ile oğul kızları asabe olurlar. Oğul kızları ölenin oğlu ile veya derecede ölene yakın erkek evlat ile bulunurlarsa miras haklarını kaybederler70.

Ana baba bir kız kardeşler (Uht lehuma): Bir tane ise terekenin 1/2, birden

fazla ise 2/3’ü aralarında paylaşırlar. Ana baba bir erkek kardeşleriyle beraber bulunurlarsa ikili birli hisse alırlar. Ölenin kızı veya oğlunun kızı, oğlunun oğlunun kızıyla beraber bulunurlarsa asabe olup kalanı alırlar. Oğul, oğlun oğlu ile baba ve dede bulunursa miras hakkını kaybederler71.

66 Ö. L. Barkan, Aynı makale, s. 20. 67 H. Karaman, Aynı eser, s. 456-457. 68 Ö. L. Barkan, Aynı makale, s. 20. 69 S. Öztürk, Aynı eser, s. 99. 70 H. Karaman, Aynı eser, s. 449. 71 Aynı eser, s. 451-452.

(33)

Baba bir kız kardeş (Uht li-eb): Ana baba bir kız kardeş olmadığı zaman bir

tane baba bir kız kardeş var ise terekenin 1/2’sini alır. Birden fazla iseler 2/3’ü paylaşırlar72.

Ana bir kardeşler (Uht li üm, ah li-üm): Bir tanesi 1/6 alır, birden fazla iseler

terekenin 1/3’ünü eşit paylaşırlar, kız ve erkek ana bir kardeşler burada eşit hisse alırlar. Ölenin babası, dedesi, oğlu, kızı, oğlunun oğlu veya kızı bulunursa ana bir kardeşler mirastan düşerler.

Nine: annenin annesi, annenin annesinin anası, babanın annesi, babanın annesi

terekenin 1/6’sını alırlar. Anne sağ olduğunda nine ister anne ister baba tarafından olsun pay alamaz73.

Sebebi olan mirasçılar

Koca (Zevc): Ölenin oğlu veya kızı ve oğlunu oğlu veya kızı ile beraber

bulunuyorsa 1/4, bu mirasçılardan hiçbiri bulunmuyorsa 1/2 pay alır.

Karı (Zevce): Ölenin oğlu veya kızı, oğlunun oğlunun oğlu veya kızı ile beraber

bulunuyorsa 1/8, bu mirasçılardan hiçbiri bulunmuyorsa 1/4 hisse alır. Birden çok eş varsa da bir eşe düşen miktar eşit bir şekilde bu kadınlar arasında paylaştırılır.

Karı ve kocanın miras hisselerinden geriye kalanı alacak başka mirasçı bulunmadığı zaman bile kendi hisselerinden başka bir şey alamaz ve geriye kalan miktar Beytülmâl’a kalır74.

2. Neseb Bakımından Asabe Olan Hısımlar (Asabe-i Nesebiye)

İslam hukukuna göre ölene birinci dereceden akrabalık bağlı ile bağlı olan mirasçılar paylarını aldıktan sonra ilk sırada ölene erkek aracılığıyla bağlanan erkek akrabalar mirastan yararlanırlar. Bu kişiler birinci dereceden mirasçılarla bulundukları zaman onların hisselerinde artanı, ashâbu’l-ferâiz statüsünde, mirasçı yoksa terekenin hepsini alırlar.

Bu duruma göre asabe-i nesebiye üç kısma ayrılır:

a. Binefsihi Asabe: Ölen ile aralarına kadın girmeyen erkek hısımlardır. Bunlar

4 sınıftır:

72 S. Öztürk, Aynı eser, s. 99. 73 H. Karaman, Aynı eser, s. 459. 74 Ö. L. Barkan, Aynı makale, s. 21.

(34)

Ölenin oğulları, oğullarının oğulları ve sonuna kadar oğullarının oğullarıdır.

Ölenin babası, babasının babası ve nihayete kadar babasının babasının babasıdır.

Baba tarafından ölünün erkek kardeşleri ve bu kardeşlerinin oğulları ve

oğullarının nihayete kadar oğullarıdır.

Dedenin alt soyundan gelenler yani amcalar ve erkek çocuklarıdır75.

Aynı sınıftan olan mirasçıların bir araya gelmesi durumunda ölen yakın olan akraba uzak olan akrabayı mirastan mahrum eder. Bu duruma da ölenin babası ile oğlunun bir arada olması durumunda baba farz hisse olan mirasın 1/6’sını alırken geri kalan 5/6 oğla aittir. Ölenin oğlu, ölenin baba veya anasıyla karşılaşırsa baba 1/6, ana 1/6, oğul ise 4/6 hisse alır. Oğlun ölenin karısı ve babasıyla karşılaşması durumunda zevce 1/8, baba 1/6 hisse alır, geri kalan meblağ oğla aittir76.

b. Bi-Gayrihi Asabe: Yalnız başına bulununca asabe olmayıp, ashâb-ı ferâizden

olan hısımlardır. Bunlar ancak kendi erkek kardeşleriyle birlikte bulundukları zaman asabe olan 4 kısımdan oluşan ölenin kadın akrabalarıdır.

Oğul ile beraber kızlar, oğlunun oğlunun oğlu ile beraber kızlar, ana-baba bir erkek kardeşle beraber ana –baba bir kız kardeşler, baba bir erkek kardeşle baba bir kız

kardeşler bi-gayrihi asabe sınıfını oluştururlar77.

c. Ma’a Gayrihi Asabe: Yalnız kız kardeşlere ait bir vasıftır. Ana-baba bir kız

kardeşler, kızları veya oğul kızları ile beraber bulunduklarında “ma‘a gayrihi asabe” olurlar. Kızlar ve varsa diğer mirasçılar hisselerini aldıktan sonra geriye kalanı bu kız kardeşler alırlar. Birden fazla iseler mirastan eşit payda yararlanırlar.

3. Azad Sebebiyle Asabe Olanlar (Asabe-i Sebebiye)

Azad edilen köle veya cariyenin asabe-i nesebiye bakımından yakını olmazsa, terekesinde kendisini azad etmiş olan erkek veya kadınlar hak sahibi olurlar. Onlar hayatta değilse “bi-nefsihi asabe” denilen erkek akrabaları kölenin mirasından pay alırlar. Ancak azad edenin varislerinden karınlar için hisse ve hak yoktur. Yani azadlı köle veya cariyenin eski sahibi hayatta değilse, babası yerine oğlu pay alırken azad edenin kız çocuğu mirastan mahrumdur. Eğer azaldı kölenin karısından başka mirasçısı yoksa karısı mirastan 1/4 hisse alır, geriye kalan meblağ kölenin eski sahibinin olur78.

75 H. Karaman, Aynı eser, s. 461-462. 76 Ö. L. Barkan, Aynı makale, s. 21-22. 77 S. Öztürk, Aynı eser, s. 99.

Referanslar

Benzer Belgeler

1549- 1565 yılları arasına ait 1 Numaralı Halep’ Şer’iye Sicilinin verilerine göre Halep’in sosyal ve iktisadi açılardan incelenmesi, bu çalışmanın esas konusunu

Akzâ kuzatü’l-müslimîn evlâ vülâtü’l-müvahhidîn ma’deni’l-fazlı ve’l-yakîn rafi’u a’lâmi’ş-şerî’ati ved-dîn varisü ulümü’l-enbiya-i ve’l-mürselîn

Örneğin Çilehâne Mahallesi mütemekkinlerinden vefât eden Estefan oğlu Artin’in terekesindeki mallar şunlardır; kalpak, kurt kürkü, kıymetli kaşık, çatal, bıçak,

Osmanlı Devletinin zamanla askeri, iktisadi ve siyasi yönlerden zayıflamasıyla birlikte çeşitli alanlarda bozulmalar ve toplumda da sosyal çözülmeler meydana gelmiştir.

Dârü’l-cihâd ve’l-mücâhidîn Medîne-i Vidin mahallâtından Çavuş mahallesinde sâkin iken bundan akdem vefât eden Ahmed Ağa bin Alî ibn Abdullah’ın verâseti

Ma‘ruz-u dâi‘leridir ki: Gürün kasabasında Abdulfettah ağa mahallesi ahâlîsinden Kocabey oğlu işbu rafi‘ü’l-i‘lam Molla Ahmed bin Mustafa kasaba-i mezbûrenin

170 iken senedleĢmiĢ ve kazâ-i mezkûr sicilinde mebaliği-i mezkue ol vakide alunub verilmiĢ madde olduğından ahâlî-i merkûmenin ol vecihle iddi´âları

19/2 Medine-i Sivas ta Gök Medrese sakinlerinden iken bundan akdem vefat eden Mevlüde binti El-Hac Feyzullah isimli hatunun terekesinin sadri kebir oğulları Es-seyyid Feyzullah