• Sonuç bulunamadı

Yaşayan Anayasa 2002 Anayasa Gelişmeleri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yaşayan Anayasa 2002 Anayasa Gelişmeleri"

Copied!
65
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

makaleler GÖNENÇ / ERGÜL / KONTACI

YA

Ş

AYAN ANAYASA

2002 Anayasa Geli

ş

meleri

Levent GÖNENÇ7 Ozan ERGÖL** / Ersoy KONTACI

Giri

ş

-Hukuk kuralları yaşar. Hukuk kurallarının asıl serüveni yürürlüğe girdikten son-ra başlar. Ortaya çıkan her yeni hukuki sorun e sorunla ilgili hukuk kuralının

yeni-den gündeme gelmesine, tartışılmasına neden olur. Bir hukuk kuralının her

yo-rumlanışı, her uygulanışı onun nefes alıp vermesidir. Hafta, bir hukuk kuralı

yü-rürlükten kalksa dahi o kural yaşarken ortaya çıkan birikim daha sonraki uygula-malara ışık tutar. Anayasa kuralları da böyledir. Anayasalar da yaşayan

metinler-dir, hafta, kendilerine özgü özellikleri dolayısıyla, diğer hukuk metinlerine göre en

uzun yaşayan veya yaşama şansına sahip olan metinlerdir. İnsanlar deneyimlerin-den ders alarak hata yapmaktan kurtulur. Aynı şekilde, hukuk kurallarının uygu-lanması sırasında ortaya çıkan sorunların değerlendirilmesi de, o kuralların doğru anlaşılmasına katkıda bulunur. Öyleyse, anayasanın günlüğünü tutmak, o anayasa-nın doğru uygulanması için büyük önem taşır. Nihayetinde, bir anayasanın dökümü o anayasayı değiştirmek veya muhafaza etmek isteyenler için de bir "performans

testi" olarak ayrı önem taşır. Biz, bundan sonra geleneksel olarak her yıl yapmayı

planladığımız bu çalışmada, 1982 Anayasası'nın bir yıllık yaşamını, özellikle günlük gazete arşivleri ve internetten faydalanarak belgelemeyi amaçlıyoruz.

Bu çalışma çerçevesinde, esas olarak hukuki tartışmalara yer verdik. Ancak, bir

anayasanın yaşamı siyasi ortamdan ayrı düşünülemeyeceği için, gerekli olduğu ölçüde anayasa gelişmelerinin siyasi arka planını da aktarmaya çalıştık.

Siyasi olayların ve hukuki tartışmaların dökümünü yaparken belli bir sistematik

içinde kalmaya özen gösterdik. Bu bağlamda, öncelikle Anayasa'nın kendisine i-lişkin gelişmeler üzerinde durduk. Ardından, Anayasa'da öngörülen devlet

organ-larına, yani yasama, yürütme ve yargı organlarına ilişkin gelişmeleri inceledik. Yargı organıyla ilgili açıklamalarımızda, Anayasa Mahkemesi'nin geçtiğimiz yıl

içindeki karar ve faaliyetleri üzerinde yoğunlaştık. Anayasal sistemin önemli bir unsurunu oluşturan seçim ve siyasi partiler konusunu ayrı bir başlık altında ele

al-Yrd. Doç. Dr., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Anayasa Hukuku Anabilim Dalı. Araş. Gör., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Anayasa Hukuku Anabilim Dalı.

Araş. Gör., Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi, Anayasa Hukuku Anabilim Dalı.

E-mail: yasayananayasa®yafıoo.co.uk

TBB Dergisi, Sayı 48, 2003

(2)

dik. Çalışmamızı 2002 yılında yaşanan anayasa gelişmelerinin genel bir değerlen-dirmesiyle noktaladık. Anayasa'da yer almas ına rağmen, çal ışmanın kapsamını çok genişleteceğini düşünerek ve bu konuda uzmanl ık düzeyinde pek çok çalışmanın düzenli olarak yapı lmakta olduğunu göz önüne alarak, temel hak ve özgürlüklere ilişkin gelişmeleri çalışmanın dişinda bıraktık. Son olarak, araştırmac ılara yardimci olacağı umuduyla, çal ışmanın sonuna 2002 yılı içinde yayımlanan Anayasa Mah-kemesi kararlarının bir listesini ekledik.

Burada temel amacımız Anayasa'yla ilgili olayların bir dökümünü yapmaktı. Bu yüzden, hukuk ve siyaset bilimini ilgilendiren önemli bazi sorunların kapsamlı bir analizine girişmedik. Sadece o sorunlara dikkat çekerek anayasal tart ışmalara zemin hazırlamaya çal ıştık. Fikrimizce, söz konusu sorunların pek Çoğu tek başına bir makale, hafta kitaba konu olabilecek niteliktedir. Bu çalışma ileride yapı lacak başka çalışmalara esin kaynağı olabildiği ölçüde amacını gerçekleştirmiş olacak-tirı .

Anayasa

Türkiye 2002 yılına, yaklaşık 3 ay önce yapılan ve 1982 Anayasas ı döneminde-ki en kapsamlı değişiklikler olarak değerlendirilen Anayasa değişikliği sürecini tartışarak girdi. Bu çerçevede, getirilen düzenlemelerin özellikle temel hak ve öz-gürlükler alanında bir çok aç ıdan özlenen standartları yakalamaktan uzak olduğu görüşü kamuoyunda ve bilim çevrelerinde yayg ın olarak paylaşılıyordu. Bununla birlikte, girişimin son yirmi y ı lda görülen en büyük "sivil" hareket olmas ı ve

deği-şikliklerin genel olarak Avrupa Birli ği ve demokratikleşme perspektifleriyle

u-yumlu olarak değerlendirilmesi, bu ele ştirilerin yerini iyimser yorumlara ve bek-lentilere bırakmasını sağladı.

Hükümet ve Parlamento açısından ise akılda kalan şey, yapılan bu değişiklikle-rin olumlu yansımalarından ziyade, Cumhurbaşkanı Sezer ile iktidar aras ında "milletvekili maa.şları" konusunda yaşanan referandum kriziydi. Hatırlanacağı üze-re, 3 Ekim 2001'de kabul edilen Anayasa değişikliği paketinin "...çerçeve 27. maddesiyle Anayasa'nın 86. maddesinde yap ılan değişikliğin, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) üyelerinin özlük haklarını ilgilendirmesi ve üyelere yöne-lik her türlü olumsuz eleştiriyi önlemesi amacıyla doğrudan halkoylamas ına su-nulması..."2 Cumhurbaşkanı'nca uygun görülmü ş ve bunun üzerine Meclis'te, bu referandumu engellemek için 21.11.2001 tarih ve 4720 sayılı yasayla, söz konusu düzenlemeyi adeta "hiç yapılmamış" hale getiren ikinci bir Anayasa değişikliği yapılmıştı. Böylece 2001 yılı, bütün bu tartışmaların gölgesinde hükümet ve Cum-hurbaşkanı arasında yaşanan önemli bir krizle kapanm ış oldu.

"Yaşayan Anayasa" aynı konsept bağtamında farklı olayların incelenmesi esasına dayandığı için 2001 Anayasa Gelişmelerini ele aldığımız çalışmamızda kulıandığımız girişi bu çaıışmamıza da aynen aktarıyoruz. Levent Gönenç, Ozan Ergüt, "Yaşayan Anayasa, 2001 Yılı Anayasa Geliş mele-ri,' TBB Dergisi, S.2002/1, s.ı 3-84.

2 Cumhurbaşkanlığııkıamasınırı tam metni için bkz.

http://www.belgenct.com/2001/sezer-151001.html

(3)

nıakcdeler GÖNENÇ / ERGÜL / KONTACI Bu krizin de etkisiyle, 2002 yılının Anayasa maratonu yılın hemen ilk günlerin-de başlad ı . Tartışma, Cumhurbaşkanı 'nın referandum yetkilerini k ısıtlayan ve ikin-ci paket Anayasa değişikliklerini kolaylaştıracağı savunulan tek maddelik bir Ana-yasa değişikliği önerisinin gündeme gelmesiyle ortaya ç ıktı. Ocak ayının ilk günle-rinde Partilerarası Uzlaşma Komisyonu'nda tart ışmaya açı lan taslak, koalisyon ortaklarından MHP'nin, zamanlamaya ve düzenlemenin tek madde olarak yap ılma-sına ilişkin itirazlarıyla karşılaşsa da genel olarak partilerin üzerinde uzlaştıkları konuları içeriyordu. Ancak daha sonra muhalefet partileri, Cumhurba şkanı 'nın re-ferandum yetkisinin tek başına ele al ınmasının TBMM'nin son dönemde oldukça yıpranan itibarını daha da zedeleyeceği endişesini dile getirdi. Tartışmalar sonu-cunda iktidar ortaklarının da bu görüşü benimsemeleri üzerine söz konusu değişik-liğin tek başına ele al ınmayıp, hazırlanması düşünülen ikinci kapsamlı değişiklik paketinde yer almasına karar verildi.

Şubat ayı sonlarında çerçevesi netleşmeye başlayan pakette, diğer bir çok

ko-nuyla birlikte Cumhurbaşkanı 'nın yetkileri de ele al ınıyordu. Bu kez, 175. madde-de yer alan referandum yetkisine ek olarak bir çok yetkinin madde-de madde-de ğişiklik kapsamı-na alındığı görüldü. Getirilen öneriler k ısaca; Cumhurbaşkanı 'nın görev süresinin beş yıla indirilmesi ve bir kimsenin iki kez seçilebilmesinin sa ğlanması (m.101), Cumhurbaşkanı'nın YÖK üyeleri ve üniversite rektörlerinin seçimiyle ilgili yetki-lerinin kaldırılması (m.104), Yüce Divan'a sevk edilen Cumhurba şkanı 'nın göre-vinin kendiliğinden sona ermesi (m.105), Cumhurbaşkanı 'nın tek başına yaptığı işlemlere karşı yargı yolunun açı lması (m.125) ve Cumhurbaşkanı'na tanınan ata-ma yetkilerinin daraltılması (m. 157) başlıkları altında toplanıyordu.

Bu paket kapsamında yaşanan tartışmalar, elbette ki Cumhurbaşkanı 'nın yetki-lerinin sınırlanmas ı konusuyla s ınırlı kalmadı. İkinci paket kapsam ında, yukarıda sayılanlara ek olarak 2001 Anayasa değişiklik paketinin ilk halinde yer alan ancak daha sonra Genel Kurul gündemine getirilmeyen 14 maddenin de yer almas ı a-maçlanıyordu. Özellikle AKP ve SP'nin, kamuoyunda Necmettin Erbakan ve Re-cep Tayyip Erdoğan' ı ilgilendiren düzenlemeler olarak bilinen 69. ve 76. maddele-re ilişkin ısrart ve ANAP' ın milletvekili dokunulmazlığını düzenleyen 83. madde-ye madde-yeni bir şekil verilmesinden yana olan tutumu, paketin kapsam ı konusunda par-tiler arasındaki pazarlıkların Çetin geçeceği şeklinde yorumlan ıyordu.

Mart ayı başlarında da kısa aralıklarla toplanan Partilerarası Uzlaşma Komis-yonu, 12 Mart 2002 tarihinde yaptığı toplantıda Cumhurbaşkanı seçimi ve yetkileri konusunda uzlaşmaya varılamadığını ve yetkilerin parti liderlerine b ırakıldığını, Cumhurbaşkanı'nın görev süresinin yedi y ıldan beş yıla indirilmesi, Cumhurbaş-kanı'nın YÖK'e üye seçimi ve yüksek yargı organlarına atama yapma yetkilerinin kaldırılması konularında anlaşmaya varıldığını açıkladı.

Çalışmalarını Mayıs ayına kadar sürdüren Partileraras ı Uzlaşma Komisyonu, 9 Mayıs 2002 tarihinde AKP'nin RTÜK Yasası'nı protesto etmek amacıyla Uzlaşma Komisyonu 'ndan çekilmesi sonucunda çalışmalarını durdurmak zorunda kaldı. Bunun üzerine, AKP'nin tekrar Uzlaşma Komisyonu çal ışmalarına dönmesini

(4)

sağlamak için TBMM Başkanı Ömer İzgi'nin devreye girmesine ve Komisyon'un, çalışmalarına İzgi'nin bu temasları olumlu sonuçlan ıncaya kadar ara vermesine karar verildi. Ancak bütün çabalara rağmen AKP'nin ikna edilmesi ve Komis-yon'un tekrar toplanması mümkün olmad ı. Böylece Anayasa değişikliği çalışmala-rı, Türkiye'nin kısa bir süre sonra içine girece ği seçim ortamı ve tartışmalarının da etkisiyle 57. Hükümet'in gündeminden tamamen çıkmış oldu.

2002 yılının ilk altı aylık döneminde yaşanan Anayasa tartışmalarına baktığı-mızda, değişiklik önerilerinin genel olarak Cumhurbaşkanı'nın yetkileri konusuna odaklandığını ve konunun, kamuoyunda 2001 yılı sonunda gerçekleşen Anayasa değişikliği paketinin yarattığı olumlu havay ı tekrarlayamad ığını söyleyebiliriz.

1982 Anayasası'nın öngördüğü, klasik parlamenter rejimlere nazaran daha ge-niş yetkilerle donatılmış Cumhurbaşkanı'nın konumunun, Türkiye'de parlamenter sistemin sağlıklı işlemesinde sorunlar yaratt ığı genel olarak paylaşılan bir kanı olsa da, bu yönde yapılan çal ışmaların kamuoyunda genel olarak ihtiyatla de ğerlendi-rilmesi ve yaygın bir destek bulamamas ı da dikkat çekicidir. Bu noktada hükümet-lerin, Cumhurbaşkanı'nın yetkileri tartışmasını gündeme getirmelerinde demokra-sinin kurumsal işleyişinin iyileştirilmesi kaygısından ziyade, kendi çoğunluk ikti-darlarının hareket alanlarını genişletme amacı taşıdıkları endişesinin toplumda ha-kim olup olmadığı, ilginç bir soru olarak ak ıllara takılmaktadır.

2002'nin ikinci yarısında, erkene alınan genel seçime yaklaşılırken Türkiye'de Anayasa tartışmaları da AKP lideri Recep Tayyip Erdo ğan' ın hukuki durumu üze-rinde yoğunlaşmaya başladı. Seçim dönemi öncesinde yap ılan anketlerde AKP'nin seçimden birinci parti olarak çıkma olasılığının güçlendiğinin görülmesi, AKP yö-neticilerinin bu konuyu ülke gündemine daha da ağırlıklı biçimde taşımalarına ola-nak sağladı.3 Bu anlamda, seçimler yaklaşırken Recep Tayyip Erdoğan' ın hukuki durumu, bir siyasi parti liderinin sorunu olmaktan ziyade Türkiye'de Başbakan'ın kim olacağı sorunu şeklinde algılanmaya başlandı. Gündeme giderek hakim olma-ya başlayan bu algılamaya paralel olarak dünya kamuoyunda da Türkiye'nin siyasi geleceği üzerine yapılan gözlemler, AKP'nin ve liderinin gelece ğinin ne olacağı sorusu üzerinde yoğunlaştı.

Böyle bir ortamda yapılan seçimlerden AKP, tek ba şına hükümet olmaya yete-cek bir çoğunlukla birinci parti olarak ç ıktı. Daha da önemlisi, uygulanmakta olan %lO'luk seçim barajının da etkisiyle parlamento iki partili bir yap ıya dönüştü. Böylece seçim döneminde bu parti yetkililerince sıkça telaffuz edilen Anayasa

de-ğişikliği arayışları bir anda Türkiye'nin fiili gündemine girdi.

AKP'nin seçim çalışmaları kapsamında yaptığı Çankırı ve Kastamonu mitinglcrinde Zonguldak milletvekili adayı Köksal TOPTAN' ın, konuşmasında: "Anayasayı değiştirecek bir çoğunlukla ik-tidar olmalıyız. 0 zaman Türkiye daha güzel olacak. Anayasa'n ın 76. maddesini ve di ğer maddele-ri değiştirerek, genel başkanımızı başbakan yapacak şekilde önünü açacağız." sözleri, bu dönemde hakim olan Anayasa değişikliği arayışının kapsamını açıkça ortaya koymaktayd ı. (Radikal, 6 Ekim 2002)

(5)

makaleler GÖNENÇ / ERGÜL / KONTACI AKP iktidarı, REFAHYOL döneminde ya şanan tartışmaların da etkisiyle, bü-yük ölçüde şüpheyle karşılanan bir siyasi çizginin devam ı olarak değerlendiriliyor-du. Buna rağmen seçimden sonraki ilk günlerde Türkiye, iktidar ve muhalefet ara-sında benimsenen olgun ve gerginliklerden uzak üslubun etkisiyle nispeten daha sakin bir sürece girdi. Bu dönemde AKP yetkilileri sıklıkla "gizli bir amaçlarının" olmadığını, gündemlerinin Türkiye'nin demokratikleşmesini sağlamak ve önünde-ki acil sorunların çözülmesine yoğunlaşmak olduğunu belirten açıklamalar yapı-yordu. Ancak kısa bir süre sonra, Anayasa de ğişiklikleri çerçevesinde telaffuz e-dilen "demokratikleşme" ihtiyacının, özellikle Recep Tayyip Erdoğan' ı ilgilendi-ren yasakların kaldırılmasıyla sınırlı bir çerçeveye oturdu ğu anlaşıldı. Anamuhalefet partisi lideri Deniz Baykal da, "Türkiye'nin normalleşmesi" adına Erdoğan' ın tekrar siyasi hayata dönmesinin ve partisinin ba şına geçmesinin doğru olduğunu savunuyor ve bu konuda yapılacak düzenlemeleri, siyaset ve örgütlenme özgürlüklerinin önündeki engel lerin kaldırılması olarak yorumluyordu. Bu yöndeki çabalara prensip olarak destek veren muhalefet, Anayasa değişikliklerinin millet-vekili dokunulmazlığı nı da içermesini ve yine değişikliklerin, Anayasa'n ın siste-mine ve parlamenter sistemin mantığına zarar vermeden gerçekle ştirilmesini isti-yordu.

Bu arayışlar çerçevesinde, öncelikle Anayasa'nın 109. maddesinde yapılacak değişiklikle, Erdoğan' ın milletvekili seçilmeden d ışarıdan başbakan olarak atan-ması formülü üzerinde duruldu. Öneri, Türk siyasi hayatında daha önceden de ör-nekleri görülen dışarıdan bakan atanması yolunun, başbakan ı da kapsayacak bi-çimde genişletilmesinden ibaretti. Bu formül, parlamenter sistemin do ğasını zorla-yan yapısıyla mulıalefetten ve kamuoyundan destek göremedi. Bu dönemde Cum-hurbaşkanı Sezer'in de "kişiye özel hukuk olmaz" aç ıklamasını, özellikle 109. madde değişikliğine karşı bir tavır olarak algılayan AKP, kısa zamanda başka çö-zümlere yönelmek zorunda kaldı.

Bu çerçevede gündeme getirilen ikinci öneri, Erdoğan'ın seçilme yeterliliğine kavuşmasını sağlamak üzere Anayasa'n ın 76. maddesinin ve en k ısa zamanda bir seçim yapılmasını sağlamak amacıyla da 78. maddesinin bir paket olarak de ğişti-rilmesi oldu. Bu düşünceye göre, Milletvekili Seçimi Yasası ve Siyasi Partiler Ya-sası'nda (SPY) da gerekli değişiklikler yapılacak, ayrıca memnu haklarının iade edilmesiyle Erdoğan' ın seçilmesinin önündeki engeller kaldırılmış olacaktı. Mu-halefetle sürdürülen çeşitli görüşmeler sonucunda hükümet, Aral ık ayı başında üç maddelik Anayasa değişikliği paketini Meclis Başkanlığı'na sundu. Bu öneri kap-samında, Anayasa'n ın 76. maddesi değiştirilerek "...affa uğramış bile olsa ideolo-jik ve anarşik eylemlere katılma..." veya bu suçları "...tahrik ve teşvik..." etme milletvekili seçilme engeli olmaktan çıkarılıyordu. Bu formülün işleyebilmesi için de Anayasa'nın 78. maddesine son bir fıkra eklenerek, bir seçim çevresindeki mil-letvekilliklerinin tamamının boşalması halinde Meclis'e ara seçim karar ı alma yet-kisinin verilmesi hedeflenmekteydi. Paketteki son değişiklik teklifi de Anayasa'n ın 67. maddesine ilişkindi. Buna göre, tasar ının Geçici 1. maddesiyle Anayasa'n ın 67. maddenin son fıkrasındaki "Seçim kanunlarında yapılacak değişiklikler, yürürlüğe

(6)

girdikleri tarihten itibaren 1 yı1 içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz." hükmü-nün, TBMM'nin 22. Dönemi içinde yap ı lacak ilk ara seçimde uygulanmayacağı koşulu getiriliyordu.

Meclis Başkal ığı 'na sunulan paket üzerinde muhalefetin, kamuoyunda da yan-sıyan belli başlı itirazları arasında, ara seçim için genel seçimlerin üzerinden en az otuz ay geçmesi ve en az yirmi sekiz milletvekilliğinin boşalması koşullarının kal-dırılmasının, hükümetin istediği zaman seçime gitmesine imün vermek anlamına geldiği ve seçilme yeterliliğine ili şkin yapılacak düzenlemelerin yüz k ızartıcı suç-ları da kapsaması ihtimalinin bulunduğu hususları yer al ıyordu.

Yaşanan tüm bu tartışmalara rağmen Meclis Genel Kurulu'na gelen tasarı, 13 Aralık'ta yapılan ikinci tur oylama sonucunda büyük ço ğunlukla kabul edilerek yasalaştı. Ancak Anayasa değişikliği üzerindeki tartışmalar böylelikle son bulmu ş olmadı. Cumhurbaşkan ı Sezer, kamuoyuna "ki şiye özel düzenleme olmaz" şeklin-de yansıyan gerekçesiyle, Anayasa de ğişikliğinin tamamını veto etti. Sezer gerek-çesinde, 76. ve 78. maddelerde yapılan değişiklikleri eleştirirken özetle; "...yasa ile getirilen düzenleme, bir il ya da seçim çevresinin tüm milletvekillerine sahip siya-sal partiye ya da aynı amaca ulaşmak için anlaşan siyasal partilere, o il ya da seçim çevresindeki üyeliklerin boşaltılmasını sağlayarak ara seçime başvurma ve genel seçim öncesi seçmen eğilimini etkileme olanağı sağlamaktadır. Bu sakıncalarına karşın söz konusu düzenlemelerin getirilmi ş olması da yasanın özel amacını gös-termektedir." demekte ve bunlara bağlı olarak, 67. maddenin son fıkrasını uygu-lanmaktan alıkoyan Geçici 1. madde hakk ında ise; "Bu geçici madde de, Anayasa değişikliğinin ki şiye özel niteliğini açıkça ortaya koymaktad ır. Çünkü geçici mad-de ile Anayasa'nın genel norm olma özelliği ortadan kaldırılmaktadır ( ... ) Ayrıca belirtmek gerekir ki, daha sonra yapılacak seçimlerde bu düzenlemelerden kapsa-ma girecek herkesin yararlanacak olkapsa-ması da 4774 sayılı yasanın kişiye özgü ç ıkarı-lış amacına ve niteliğine etkili değildir." saptaıııasını yaparak 4774 sayılı yasanın kişiye özgü niteliği itibariyle hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığını belirtmektey-di.

Cumhurbaşkanı'nın bu kararı hem iktidar hem muhalefet çevrelerinde hayal k ı-rıklığı yarattı. lktidar adına yapılan açıklamalarda, özellikle 76. maddenin daha önceki hükümetler döneminde de değiştirilmesinin amaçland ığı ancak çeşitli ne-denlerle bu değişikliklerin yaşama geçirilmedi ği belirtilerek, yapılan işlemin meş-ruluğu savunulmaktaydı. Muhalefet lideri Baykal' ın veto kararını eleştirirken kul-landığı temel argüman ise; "Anayasa koyucunun sübjektif niyeti, amac ı sorgulana-rak getirilen düzenlemelerin kişisel olup olmadığına karar verilemez." oldu. AKP çevreleri bu düzenlerrıelerden bir çok ki şinin yararlanacağını belirterek değişiklik-lerin haklılığını ispatlamaya çal ışırken, kamuoyunun yakından tanıdığı ve

Erdo-ğan'la aynı maddeden (TCY.m.312) hüküm giymi ş olan iki isim, Akın Birdal ve

Murat Bozlak da düzenlemeye ciddi eleştiriler getirereic yapılan değişikliklerin

(7)

mokaleler

GÖHENÇ / ERGÜL / KONTACI

zellikle Erdo

ğ

an'

ın durumunu düzeltmek amac

ı

yla haz

ı

rland

ığı

n

ı

ve veto karar

ı

n

ı

n

do

ğ

ru oldu

ğ

unu savunuyorlard

ı

.4

Bütün bu ele

ş

tirilere ra

ğ

men Aral

ı

k ay

ı

n

ı

n son günlerinde Meclis'te ikinci kez

görü

ş

ülen Anayasa de

ğ

i

ş

ikli

ğ

i paketi, aynen kabul edilerek Kö

ş

k'e gönderildi. Bu

arada ya

ş

anan tart

ış

malardan ak

ı

lda kalan ilginç bir husus da, veto edilen Anayasa

de

ğ

i

ş

ikli

ğ

i paketinin aynen kabul edildi

ğ

i günlerde Meclis Adalet Komisyonu'nda

kabul edilen ve Erdo

ğ

an'

ı

n 10 ayl

ı

k hapis cezas

ı

n

ı

"yok" sayacak de

ğ

i

ş

iklik olarak

bilinen "Bas

ı

n ve Yay

ı

n Yoluyla

İş

lenen Suçlara ili

ş

kin Dava ve Cezalar

ı

n

Erte-lenmesine Dair Yasada De

ğ

i

ş

iklik Yap

ı

lmas

ı

na

İ

li

ş

kin Kanun"un CHP taraf

ı

ndan,

Sezer'in veto gerekçesir

ı

deki iddialara da atfen, "Ki

ş

iye özel düzenleme yap

ı

l

ı

yor"

itirazlar

ı

yla ele

ş

tirilmesiydi!

Bu a

ş

amadan sonra en çok merak edilen husus Sezer'in. Anayasa'n

ı

n 175.

maddesi gere

ğ

ince ikinci kez veto etmeye hakk

ı

olmad

ığı

bu de

ğ

i

ş

ikli

ğ

i halkoyuna

sunup sunmayaca

ğı

yd

ı

. Her ne kadar hükümet çevrelerinden halkoylamas

ı

ndan

çekinilmedi

ğ

i yolunda aç

ı

klamalar geldiyse de, halkoylamas

ı

n

ı

n hükümete kar

şı

erken bir referanduma dönü

ş

me olas

ı

l

ığı

iktidar çevrelerini rahats

ı

z ediyordu.

Ay-r

ı

ca halkoylamas

ı

na ba

ş

vurulmas

ı

halinde geçecek zaman sebebiyle Erdo

ğ

an'

ı

n

Siirt ilinde yap

ı

lacak seçimlere kat

ı

lmas

ı

n

ı

n olanaks

ı

z hale gelecek olmas

ı

,

iktida-r

ı

n endi

ş

elerini artt

ı

ran bir di

ğ

er unsurdu.

Ancak iktidar

ın bu endi

ş

eleri, Sezer'in söz konusu Anayasa de

ğ

i

ş

ikli

ğ

ini

onay-lamas

ı ve Anayasa'y

ı

de

ğ

i

ş

tiren yasan

ı

n 31 Aral

ı

k 2002 tarih ve 24980 (3.

müker-rer) say

ı

l

ı

Resmi Gazete'de yay

ı

mlanmas

ıyla son buldu. Böylece, 2002 y

ı

l

ı

n

ı

n

da-ha ilk günlerinde ba

ş

layan Anayasa maratonu, y

ı

l

ı

n son saatlerinde gerçekle

ş

en

de

ğ

i

ş

ikliklerle sona erdi.

Yasama

2002 y

ı

l

ı

n

ı

n yasama gündemi, geni

ş

ölçüde Türkiye'nin Avrupa Birli

ğ

i hedefi

do

ğ

rultusunda yap

ı

lan çal

ış

malarla

ş

ekillendi. Bu çal

ış

malar 2001 y

ı

l

ı

nda yap

ı

lan

kapsaml

ı

Anayasa de

ğ

i

ş

ikliklerinin devam

ı

olarak de

ğ

erlendirildi ve kamuoyunda

"uyum yasalar

ı

" olarak bilinen paketler halinde Meclis'e sevk edildi.

Ancak y

ı

l

ı

n hemen ilk günlerinde tart

ışı

lan konu, gündeme gelen tasar

ı

lar

ı

n

ya-sala

ş

ma sürecini de yak

ı

ndan ilgilendiren içtüzük tart

ış

mas

ı

oldu. Bilindi

ğ

i gibi,

TBMM'nin kapsaml

ı

yasa önerilerini görü

ş

ürken farkl

ı

yöntemler uygulamas

ı

n

ı

mümkün k

ı

lan içtüzük de

ğ

i

ş

iklikleri, 57. Hükümet döneminde hem komisyon hem

de Genel Kurul'da ya

ş

anan büyük tart

ış

malardan sonra kabul edilmi

ş

ti. 30 Ocak

2001 tarihli bile

ş

imde ya

ş

anan karga

ş

a s

ı

ras

ı

nda DYP Milletvekili Fevzi

Örneğin Murat Bozlak, açıklamasında Milletvekili Seçimi Y ı'ndakı "toplam 1 yıl veya daha fazla hapis cezasına hüküm giymiş olanlar'ın milletvekili seçilemeyeceği hükmünü anımsatarak, "Ben, Birdal ve Necmettin Erbakan 1 ytl hapis cezası aldık. Ancak Erdoğan 10 ay hapis yattı. 0

yuzden sadece Anayasanın 76. maddesini kaldırdılar. Oysa tüm si yasi yasakların kalkması için Milletvekili Seçimi Yasası'nın da dcğişıirilmesi gerekiyor" diyordu. (Radikal, 23 Aralık 2002)

(8)

Şıhanlıoğlu'nun yaşamını yitirmesine de sebep olan söz konusu de ğişiklikler

hak-kında aç ılan iptal davas ı 2002 yılının ilk günlerinde sonuçland ı. Anayasa Mahke-mesi, getirilmiş olan düzenlemelerin önemli bölümünü iptal ederken temel olarak "Söz konusu değişikliklerin muhalefetin haklar ını ve milletvekillerinin ifade öz-gürlüklerini engellediği gerekçesiyle, Anayasa'n ın 2. maddesinde yer alan 'De-mokratik Hukuk Devleti' ilkesine aykırı..." olduğu gerekçesine dayand ı.5 Ayrıca bu kararında Anayasa Mahkemesi, boşluk doğmasını engellemek amacıyla, iptal kararının yürürlüğe girmesini, kararın Resmi Gazete'de yay ı nlanmas ından başla-yarak üç ay erteledi.6

Bu kararın doğurduğu tartışmaların ertesinde Türkiye gündemi, 2002 y ılının temel tartışma ekseni olan "uyum yasaları"na kilitlendi. Bu paketlerden ilki, Ba-kanlar Kurulu'nca 15 Ocak 2002'de TBMM Başkanlığı'na sunuldu ve 6 Şubat 2002'de, TBMM Genel Kurulu'nda, önemli tartışmalar ve değişiklikterden sonra kabul edildi.7

Söz konusu paket, Türkiye'nin son 20 yılına damgasını vuran terör ortamında

şekillenen ve toplumun terör karşısındaki reflekslerinin ifadesi olan bir takım

dil-zenlemeleri kapsamına alıyordu. Bu bağlamda TCY'nin 159. ve 312. maddeleri ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Yasası'nın ünlü 7. ve 8. maddelerinde yenilikler ön-gören paket, 2845 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Yasa ile 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Yasas ı'nda da gözaltı süreleri ve gözaltında uyulacak esaslarla ilgili değişiklikler getiriyordu.

Getirilen değişiklikler arasında, özellikle gözaltı süreleri ve gözaltının tabi ol-duğu esaslarla ilgili düzenlemeler genel olarak demokratikle şme hedefiyle uyumlu adımlar olarak değerlendirildi. Buna karşın uyum yasa tasarısının TCY'nin 159. ve 312. maddelerini düzenleyen hükümleri kamuoyunda büyük tepkiyle kar şı landı . İş dünyasından işçi sendikalarına, siyasi partilerden—MHP hariç—bir çok sivil top-lum örgütüne, bilim çevrelerinden gazetecilere kadar herkes tasar ı da getirilen dil-zenlemelerin eskisinden de kötü olduğunu iddia ediyordu. Maddelerin Uyum Ko-misyonu'nda yapılan görüşmelerinde de şiddetli tartışmalar yaşandı. Bu süreçte özellikle koalisyon ortağı partilerden ANAP ile MHP aras ında önemli gerginlikler ortaya çıktı. "Mini demokrasi paketi" olarak adland ırılan tasarının Genel Kurul'daki görüşmeleri sırasında koalisyon ortakları, hükümetin kurulmasından bu yana ilk kez kendi hazırladıkları düzenleme konusunda görüş ayrılığına düştüler ve farklı yönde oy kullandılar.' Özellikle DSP tarafından, TCY'nin 159. ve 312. mad-delerine ilişkin olarak verilen önergeler çerçevesinde tasarının ilk şeklinde yer

al-Anayasa Mahkemesi'nin 31.01.2002 tarihli, E2001/129, K.2002124 sayılı kararı için bkz. ı s Hazi-ran 2002 tarih ve 24789 sayılı RE

(http://www.anayasa.gov.ır/KARARLARIıPTAL1TlRAZ11C20022Oo224htm)

6iptal kararı 18.09.2002 tarihinde yürürlüğe girmi ştir.

Birinci uyum yasalan paketi olarak bilinen düzenlemelerin tam metni için bkz. 4744 say ılı "Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", 19 Şubat 2002 tarih ve 24676 sayı lı RG. hıtjy//w-ww.belgenet.com/yasaİk4744.html

(9)

mckaleler GÖNENÇ / ERGÜL / KONTACI mayan bir takım özgürlükleri genişletici düzenlemelerin getirilmesi, MHP ile koa-lisyonun diğer ortakları arasındaki görüş ayrılıklarının iyice belirginleşmesine yol açtı.

Bütün bu tartışmalardan sonra, önergelerin kabul edilmesiyle TCY'nin 159. maddesindeki değişiklikten kısmen vazgeçilerek devlete ve kurumlar ına hakaret suçunun kapsamının genişletilmesi önlendi. Devlet ve kurumlar ına hakaret suçu-nun cezasının üst sınırı 6 yıldan 3 yıla indirildi. Bu maddedeki para cezaları da kaldırıldı. TCY'nin 312. maddesinde en çok ele ştirilen "olasılık" kelimesi DSP'nin önergesiyle "tehlike", "kişiler" tanımı "halk" olarak değiştirildi. Böylece, şiddette eleştirilen ve TCY'nin 312. maddesini bir tür "tehlike suçu"na dönü ştürerek kap-samını daha da genişletecek olan düzenlemenin yasalaşması önlendi. Ancak il-ginçtir ki, birinci uyum yasaları paketinden akıllarda kalan da, yeni düzenlemelerin getirdiği olumlu etkilerinden çok, anti-demokratik e ğilimler ekseninde yaşanan tartışmalar oldu.

İkinci uyum yasaları paketi, daha çok Avrupa Birli ği'ne sunulan Ulusal

Prog-ram'ın kısa vadeli taahhütlerinin yerine getirilmesi bağlamında gündeme geldi. Mart ayı başlarında ortaya atılan pakette toplam 17 yasan ın 64 maddesinde

deği-şiklik yapılması amaçlanıyordu. Ancak 26 Mart 2002'de TBMM Genel Kurulu'nda

iki noktada değiştirilerek kabul edilen ve 9 Nisan 2002 tarihli Resmi Gazete'de ya-yımlanarak yürürlüğe giren paket, 8 yasada toplam Il de ğişiklik getirdi.9

İkinci paket, daha çok sivil özgürlükler ve örgütlenme hakk ının önündeki

en-gellerin kaldırılmas ına yönelik içeriğiyle dikkat çekiyordu. Bu bağlamda demek kurma yaşı 18'e indirilirken, dernek, sendika ve meslek kurulu şlarının amaçları dışında da toplantı ve gösteri yürüyü şü yapabilecekleri kabul edildi. Ayrıca bu

çe-şit toplantıları düzenleme yaşı da 21'den 18'e indirildi. Bu iyile ştirmelere rağmen,

mülki amirlerin "Milli güvenlik, kamu düzeni, suçun işlenmesi, genel sağlık ve genel ahlak..." gibi sebeplerle toplantı ve gösteri yürüyüşleri üzerinde geniş tasar-ruf hakkı verilmesi, düzenlemenin ele ştirilen yanı oldu. Ayrıca, Anayasa'da 2001 yılında yapılan değişikliğe paralel olarak, SPY'nin 101. ve 102. maddelerine "devlet yardımından yoksun bırakma" ve 103. maddesine de "odak olma" ile ilgili düzenlemeler getirildi. Bu çerçevede son olarak, Basın Yasas ı'nda yer alan "ya-saklanmış dil" kavramı kaldırıldı. Suç işleyen basın kuruluşlarının kapatılma süre-sinin üst sınırı da 30 günden 15 güne indirilerek, bas ı lı eserlerin toplatılması, ba-sım makineleri ve aletlerine el konulması mahkeme kararına bağlandı.

Söz konusu paketle, yukarıda değinilen çerçevenin d ışında bir takım düzenle-meler de getirildi. İlk olarak ilçe yönetiminde kaymakaml ığa, yaln ızca mülki idare sınıfından olanların vekalet edebileceği kararlaştırıldı. Kısa süreler için bile olsa Kaymakamlığa Jandarma Komutanı 'nın vekalet etmesinin engellenmesi şeklinde okunan bu değişikliğin gündeme gelmesinde, özellikle "Beyaz Enerji" operasyonu sonrasında koalisyon ortaklar ından ANAP' ın tepkisini çeken Jandarma'n ın görev Ikinci uyum yasaları paketi olarak bilinen düzenlemenin tam metni için bkz. 4748 sayılı "Bazı

Ka-nunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun', 09 Nisan 2002 tarih ve 24712 sayılı RG.

(10)

alan

ı

n

ı

n s

ı

n

ı

rlanmas

ı

ş

üncesinin etkili oldu

ğ

u ileri sürüldü. Buna ek olarak tasa

r

ı

da, Jandarma'n

ı

n görev alan

ı

n

ı

n "Büyük

ş

ehir, İ

l, ilçe, Belde belediye te

ş

kilat

ı

s

ı

n

ı

rlar

ı

d

ışı

nda, polis te

ş

kilat

ı

olmayan yerler..." olarak aç

ı

kça sı

n

ı

rlanmas

ı

hususu

da yer almas

ı

na ra

ğ

men, bu değ

i

ş

iklik yasalaş

an metinde yer almad

ı

.

Dikkat çeken bir di

ğ

er düzenleme ise, 657 say

ı

l

ı

Devlet Memurlar

ı

Yasas

ı

'n

ı

n

13. maddesine yap

ı

lan eklemeyle, Avrupa İ

nsan Haklar

ı

Mahkemesi (A

İ

HM)

ka-rarlar

ı

uyar

ı

nca i

ş

kence sonucu tazminat ödenmesi durumunda, devletin i

ş

kenceyi

yapan memurlara rücu hakk

ı

n

ı

n getirilmesi oldu. Elbette ki bu düzenlemenin

öne-mi, devletin u

ğ

rad

ığı

mali kay

ı

plar

ı

n kar

şı

lanmas

ı

ndan ziyade, i

ş

kencenin

önlen-mesi çerçevesinde cayd

ı

r

ı

c

ı

l

ı

k fonksiyonu olmas

ı

ndan kaynaklan

ı

yordu. Son

ola-rak, 2845 say

ı

l

ı

Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kurulu

ş

ve Yarg

ı

lama Usulleri

Hakk

ı

ndaki Yasa'n

ı

n 16. maddesinin son fı

kras

ı

yürürlükten kald

ı

r

ı

ld

ı

. Böylece

san

ı

k ve müdafiinin görü

ş

melerini k

ı

s

ı

tlayan bir düzenleme daha mevzuattan ç

ı

ka-r

ı

lm

ış

oldu.

-Başbakan Bülent Ecevit'in y ıl ortalarında ortaya çıkan rahatsızlığı Türkiye 'nin gündemini ciddi ölçüde meşgul etse de, uyum yasaları çalışmaları öneminden hiç-bir şey kaybetmedi. Mayıs ayı sonlarında, Ecevit'in Başkent Hasia,esı'nde tedavi-sinin devam ettiği günlerde bile liderlerin hastanede yaptıkları toplantıların başlı-ca gündem konusu yine uyum yasaların in geleceğiydi. Bu dönemde AB meselesi ve uyum yasaları konusu, koalisyonun geleceğiyle ilgili olarak yapılan spekülasyon-lara karşı, hükümetin devamını;, bir simgesi haline dönüştü. Ancak hükümet çev-relerindeki bu kritik algılamaya rağmen, özellikle idam cezası ve anadilde eğitim hakkı tartışmalarında uzlaşma sağlanamaması, kriz başlıkları olarak gündeme damgasını vurdu. Bu hususlarda bir anlaşma sağlanamaması üzerine Meclis, İçtü-zük gereği Temmuz ayı başında tatile girdi ve böylece üçüncü uyum yasalar ı pa-ketinin aynı yasama yılı içinde çıkması hedefine ulaşılamadı.

Yakla

şı

k bir ayl

ı

k aradan sonra, ANAP ve SP'nin "AB Yasalar

ı

"n

ı

görü

ş

mek

üzere TBMM'yi olağ

anüstü toplant

ı

ya çağı

rmas

ı

yla birlikte gündem tekrar uyum

yasalar

ı

na kilitlendi. Bu dönemde Ds p 'den kopmalarla olu

ş

an Yeni Türkiye

Parti-si'nin varl

ığı

, uyum yasalar

ı

üzerindeki partiler aras

ı

uzla

ş

ma denklemine bir aktör

daha ekledi. Buna rağ

men, YTP'nin AB konusundaki olumlu tavr

ı

n

ı

n netli

ğ

i, bu

geli

ş

menin ekstra bir zorluk olarak alg

ı

lanmas

ı

n

ı

engelledi.

30 Temmuz'da dört ayr

ı

.Komisyon'da birden görü

ş

ülmeye ba

ş

lanan pakette

MI-IP'nin sert itirazlar

ı

na ra

ğ

men bir çok madde aynen kabul edildi. Bunlar aras

ı

n-da Milli E

ğ

itim Komisyonu'nda görü

ş

ülen, anadil d

ışı

ndaki yay

ı

n ve ö

ğ

renimin

önündeki engelleri kald

ı

ran maddelerle Anayasa Komisyonu'nda tart

ış

maya aç

ı

lan

ve idam cezas

ı

n

ı

yaln

ı

zca sava

ş

ve çok yak

ı

n sava

ş

tehdidi halleriyle s

ı

n

ı

rlayan

madde de vard

ı

. Adalet Komisyonunda son ş

ekli verilen paket, 1-2 Ağ

ustos

tarih-lerinde TBMM Genel Kurulu'nun Ola

ğ

anüstü Toplant

ı

s

ı

'nda görü

ş

üldü ve 3

A-ğ

ustos 2002 sabah

ı

n

ı

n erken saatlerinde kabul edildi.

ı

o

Üçüncü uyum yasaları paketi olarak bilinen düzenlemenin tanı metni için bkz. 4771 sayılı "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", 9 Ağustos 2002 tarih ve 24841 sayılı RG.

(11)

nakalekr GÖNENÇ/ERGÜL/KONTACI

o güne kadar yasalaşan üç uyum paketinin en geni ş kapsamlısı olan pakette gö-ze çarpan dügö-zenlemelerin başında idam cezası ile ilgili olarak getirilen k ısıtlamalar yer alıyordu. Madde, yukarıda da belirtildiği gibi, savaş ve çok yakın savaş tehdidi lüllerinde işlenmiş suçlar için öngörülen idam cezalar ı hariç olmak üzere, 1.3.1926 tarihli ve 765 sayılı Türk Ceza Yasası (TCY), 7.1.1932 tarihli ve 1918 say ılı Ka-çakçılığın Men ve Takibine Dair Yasa ile 3 1.8.1956 tarihli ve 6831 say ılı Orman Yasası'nda yer alan idam cezalarını müebbet ağır hapis cezas ına dönüştürmektey-di.

Yine Ceza Yasası'na ilişkin olarak, 1. uyum paketinde de ele al ınan TCY.m.159'a bir fıkra daha eklenerek "..tahkir ve tezyif kasdı olmaksızın, sadece eleştirnıek maksadıyla yapılan yazılı, sözlü veya görüntülü dü şünce açıklamala-rı..."nın cezayı gerektirmeyeceği belirtildi. Ayrıca AB'nin, sınırlarında gerçekleşen insan kaçakçılığı konusunda giderek artan hassasiyetine paralel olarak, "Göçmen Kaçakçılığı " suçu tanımlanarak yasaya konuldu ve ağır yaptırımlar getirildi. Son olarak, zorla çalıştırılma, organ kaçakçılığına alet edilme gibi ki şinin maddi ve manevi bütünlüğünü zedeleyen ama yasal boşluklar nedeniyle etkin şekilde ceza-landırılmayan filler için de aç ık yaptırımlar öngörüldü.

Daha önceki paketlerde ele alınan konular arasında yer alan 'Demekler'in hare-ket alanları, Türkiye'de kurulmuş derneklerin yurt d ışındaki faaliyetleriyle yurt dışında kurulmuş demeklerin Türkiye'deki faaliyetlerinin daha serbest hale geti-rilmesiyle artırıldı. Her ne kadar söz konusu düzenlemeler uzun süren bir prosedü-re bağlı izinlere tabi k ılındıysa da genel çerçevesi itibariyle bu yenilikler, örgüt-lenme özgürlüklerinin kapsamını geni şleten adımlar olarak kabul edildi.

Yine örgütlenme özgürlüklerine ilişkin olarak, Toplant ı ve Gösteri Yürüyüşleri Yasası 'nın değiştirilen hükümleriyle yabanc ılara, Bakanlar Kurulu'nun izniyle toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenleme hakkı tanındı ve mülki amire önceden yapı lacak bir bildirimle, düzenlenen toplant ıda topluluğa hitap etmelerine, afiş, pankart vb. taşımalarına da imkan sağlandı.

Bu dönemde çok tartışılan konulardan birisi de Türkiye'deki cemaat vak ıfiarı-nın durumu oldu. Cemaat vakıflarının Bakanlar Kurulu'nun izniyle taşınmaz mal edinebilmelerine ve taşınmaz malları üzerinde tasarrufta bulunabilmelerine imkan sağlanarak, Cumhuriyet' in kurulu şundan bugüne süren temel hassasiyetlerle de kesişme noktaları bulunan bu mesele, en sonunda makul görülebilecek bir çözüme bağland ı. Ayrıca, her ne surette olursa olsun bu vakıfiarın tasarrufiarı altında bulu-nan ve aidiyetleri bir takım resmi belgelerle kan ıtlanan taşınmaz malların, ilgili yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altı ay içinde yap ılacak başvurular neti-cesinde vakıf adına tesciline de imkan sa ğlandı.

Paketin en çok tartışılan düzenlemeleri arasındaysa, şüphesiz "yeniden yargı lanma hakkı" ve "farkl ı dillerde yayın yapılması" geliyordu.

18.6.1927 tarih ve 1086 sayıl ı Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasas ı 'nın 445. maddesinden sonra gelmek üzere eklenen 445/A maddesi ile 4.4.1929 tarih ve 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası 'nın 327. maddesinden sonra gelmek

(12)

üzere eklenen 327/a maddeleriyle, "Kesin olarak verilmi ş veya kesinleşmi ş olan bir kararın, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince, İnsan Haklarını ve Ana Hürri-yetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlli suretiyle

verildi-ği..."nin saptanmasının, belli koşullar altında bir yargılamanın iadesi sebebi say ı

l-masina olanak sağlandı. Ancak bu düzenleme, hem içerdiği teknik sorunlar, hem de idari yargı kolundaki mahkemelerce verilmiş kararları kapsamaması yönüyle eleştirildi.

Paket kapsamında ayrıca 13.4.1994 tarihli ve 3984 sayılı Radyo ve Televiz-yonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Yasa'nın 4. maddesinin birinci fıkrasına eklenen hükümle "Türk vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları farklı dil ve lehçelerde de..." yayın yapılabilmesine olanak sağlandı. Bu düzenlemeyle, yerel dillerde yayın hakkı yalnızca TRT'nin tekeline bırakılma-yıp, özel yayın kuruluşlarının da bu yönde yayın yapabilmesinin yolu aç ıldı. Dü-zenlemeyle söz konusu yayınların denetiminin de Radyo ve Televizyon Üst Kuru-lu'nun çıkaracağı yönetmeliklerle düzenlenmesi kararlaştırıldı.

"Türk Vatandaşları'nın günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları dil ve lehçeler" formülünün karşımıza çıktığı ikinci düzenleme alanı ise, bu dil ve leh-çelerde yapılacak öğrenim konusu oldu. Y ıl boyunca önemli tartışmalara konu olan düzenleme, MHP ile koalisyonun diğer ortakları arasındaki temel kırılma noktala-rından da biriydi. Bütün tartışmalara rağmen pakette, söz konusu dil ve lehçelerde yapılacak yayınlara ek olarak, bunların öğretilmesi amacıyla 8.6.1965 tarihli ve 625 sayılı Özel Oğretim Kurumları Yasası hükümlerine tabi olmak üzere özel kurslar açılabileceği hükme bağlandı. Bu kursların çalışma düzenleri ve denetimle-rinin tabi olacağı esasların ise Milli Eğitim Bakanlığı 'nca çıkarılacak yönetmelik-lerle düzenlenmesi esası kabul edildi.

Yukarıda sayılanlara ek olarak, Polis Vazife ve Salahiyet Yasası'nda da bir ta-kım değişiklikler getiren paketle birlikte Türkiye, seçim tartışmalarının hakim ol-duğu bir döneme girdi. Böylece 57. Hükümet zaman ında yasalaşan bu üç paketten sonra AB'ye uyum çalışmaları, 3 Kasım 2002 tarihindeki seçimlerden sonra topla-nacak yeni Meclis'i beklemeye başladı.

Yeni hükümet, öncelikli gündeminin AB olduğunu ilan etti ve uyum yasalar ı maratonuna çok hızlı bir şekilde başlad ı . İktidarının ilk günlerinde AKP Hükümeti, muhalefetin de desteğini alarak geni ş kapsaml ı bir paket hazırlığına girişti. Pakette bir çok alanda yeni düzenlemeler öngörülmekle birlikte, daha önceki paketlerde getirilmiş olan bazı değişikliklerin de gözden geçirilmesi ve iyile ştirilmesi amaçla-nıyordu. Örneğin vakıfların mal edinebilmelerine, derneklerin Türkçe yazışma zo-runluluklarının daraltılmasına ve yeniden yargılanma hakkının kapsamının geniş-letilmesine dair getirilen öneriler, bu kapsamda ilk göze çarpan düzenlemelerdi.

Ancak pakette yer alan bazı öneriler, daha ilk anda ciddi eleştirilere maruz kal-dı. AIHM kararları doğrultusunda getirilen yeniden yargılanma hakkının

yürürlü-ğüne ilişkin zaman s ınırının kaldırılmasını ve "ihlalin tazminatla gidenilemeyecek

sonuçlar doğurduğunun anlaşılması..." koşulunun ç ıkarılmasını öneren AKP,

(13)

makalelev GÖNENÇ / ERGÜL / KONTACI halefetten umduğu desteği bulamadı. Yine üniversitelerdeki öğrenci affının fürban, YÖK protestoları ve Kürtçe eğitim istemleri gibi sebepler aras ında fark gözetmek-sizin her türlü disiplin cezasının affını öngörmesi, üniversite çevrelerinde ve ka-muoyunda tepkiyle karşılandı. Son olarak, pakette yer alan ilgi çekici düzenleme-terden biri olan işkence ve kötü muamele suçlarında dava zamanaşımının tamamen kaldırı lması da, Adalet Bakanl ığı 'nın 'teknik nedenlerle' karşı çıktığı bir girişim oldu.

Tartışmalar ilerledikçe pakette bazı değişiklikler yapı lması gündeme geldi. Ör-neğin, işkence ve kötü muamele suçlar ında zamanaşımının kaldırılmasından vaz-geçme eğilimi güçlenirken, bunun yerine bu maddelerden verilecek cezaların para-ya çevrilememesi ve ertelenememesi önerisi öne çıktı. Yine başlangıçta yalnızca AİHM'nin verdiği ihlal kararlarıyla ilgililerin sabıka kayıtlarının silinmesi kapsa-mında gündeme gelen Adli Sicil Yasas ı da daha geniş bir kapsamda ele alınmaya başlandı. Buna göre, AİHM kararları sonucunda sabıka kayıtlarının silinmesi öne-risinden tamamen vazgeçilirken, dikkatler "yüz kızartıcı suç" kategorisi üzerinde toplandı. Bu kavramın hukuki olmadığı, kişiye, zamana ve topluma göre değişebi-len içerik taşıdığı iddiasıyla "yüz kızartıcı suçlar" tanımının tamamen ortadan kal-dırılması ve bu suçların da diğer suçlarla eşit değerlendirilmesi önerildi. Bununla bağlantı l ı olarak, bu suçlardan doğan sabıkaların ömür boyu geçerli olmas ı uygu-lamasından da vazgeçilmesi ve 10 y ıl sonunda bu suçlardan doğan sabıka kayıtla-rının da mecburen silinmesi gerekti ği ifade edildi. Recep Tayyip Erdoğan' ın du-rumunun da etkisiyle siyasi suçlular için de iyileştirici düzenlemeler önerildi. Adli Sicil Yasası'nın, başta TCY.m.312 olmak üzere, seçilmeye engel suçlarla ilgili sa-bıka kayıtlarının milletvekili seçimlerinde kullan ı lmak üzere ömür boyu arşivlerde tutulacağını öngören 9. maddesinin kaldırılması bu kapsamda getirilen bir düzen-lemeydi. Böylece Anayasa'nın 76. maddesinde sayı lan suçlardan mahkum olanla-rın, memnu haklarının iadesine karar verildikten sonra ömür boyu siyasi yasakl ı olmalarının önlenmesi amaçlan ıyordu. Ayrıca son dakikada eklenen bir değişik-likle, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi'ne de uygun olarak 18 yaşından küçüklerin sabıkalarıyla ilgili olarak hafifletici hükümler getirildi.

Kabaca özetlenen bu tartışmalardan sonra paket 3 Aral ık 2002 tarihinde Mec-lis'e sevk edildi. 16 yasada toplam 31 değişiklik öngören tasarı, 12 Aral ık'ta Ko-penhag'ta yapılacak AB zirvesinin de etkisiyle komisyonlardan büyük bir h ızla geçti. Ancak bu görüşme hızına rağmen komisyonlarda bir takım değişiklikler de yapıldı. Bunların başında, çıkarılması önerilen "yüz kızartıcı suçlar" kategorisinin tekrar tasarı metnine al ınması vardı. Bunun dışında, haber kaynağını açıklamama hakkı mevkute sahiplerine ek olarak sorumlu müdürler ve yazı sahiplerini de kap-sayacak şekilde genişletilirken, vakıfların mal edinmeleri konusunda aranan "İçiş-leri ve Dışişleri Bakanlıklarının uygun görüşü" maddeden çıkarıldı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü, bu konuda tek yetkili makam olarak b ırakıldı. Bu tarihlerde

ya-şanan bir diğer ilginç gelişme de, tasarından daha ilk aşamada çıkarılan yeniden

yargılanma ve üniversite disiplin affı konularının "ikinci paket" adı altında ayrı bir tasarı olarak Meclis Başkanlığı'na sunulması oldu.

(14)

Bütün bu aşamaların tamamlanmasıyla, "Dördüncü uyum yasaları paketi tasarı-sı" en sonunda TBMM Genel Kurulu'nun önüne geldi. Ancak bu s ırada yapı l-makta olan Anayasa değişikliği çalışmalarının ikinci tur görüşmelerinin henüz ta-mamlanmaması ve paketteki bazı maddelerin, yapılmakta olan Anayasa değişik-likleriyle ilişkili görülmesi, paketin görü şülmesinin ertelenmesine yol açtı. Anaya-sa değişikliği çalışmalarının tamamlanmas ıyla görüşülmeye başlanan tasarı, TBMM Genel Kurulu'nun 2 Ocak 2003 tarihli 17. Birleşiminde kabul edildi. ıı

Bir çok konuda düzenlemeler içeren tasarının Anayasa Hukuku açısından en ü-ne çıkan yönleri ise, şüphesiz SPY ve seçimler hakk ında getirdiği yeniliklerdi.

Bu çerçevede, 2001 yılı sonunda gerçekleştirilen Anayasa değişikliklerine pa-ralel olarak, SPY'nin 98. maddesine siyasi partilerin kapat ı lması davalar ı nda ka-patılma kararı verilebilmesi için beşte üç oy çokluğunun şart olduğu eklendi. Yine SPY'nin 102. maddesinde yapılan değişiklikle, Anayasa Mahkemesi'nin vereceği ihtar kararlarına uymama, parti kapatma nedeni olmaktan ç ıkartılarak bu eksikli ğin yaptırımı devlet yardımından yoksun bırakılma olarak belirlendi. Buna bağlı olarak da, ihtar kararının gereğini yerine getirmeyerek partiyi devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakan sorumlular ile devlet yard ımından faydalanmayan siyasi partilerin sorumluları hakkında üç aydan altı aya kadar hafif hapis cezası verilebileceği öngörüldü. Son olarak, yasan ın 102. maddesine yap ılan eklemeyle siyasi partilerin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı 'nın maddenin ilk fıkrasında be-lirtilen istemlerine karşı Anayasa Mahkemesi'ne itiraz edebilmesine olanak sağ-landı.

Diğer bir dikkat çekici düzenleme de, Anayasa'n ın 78. maddesinde yapılan

de-ğişikliğe paralel olarak, Milletvekili Seçimi Yasas ı'na yapılan eklemeyle, "...bir

ilin veya seçim çevresinin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde üyesinin kalmamas ı halinde.... o seçim çevresinde ara seçim yapılır." hükmünün getirilmesi oldu. Söz konusu değişiklik, "Anayasa" ve "Seçimler" ba şl ığı altında ayrıntılı olarak ince-lendiğinden burada ayrıntılarına girmeksizin bir önemli sak ıncasına dikkat çek-mekle yetiniyoruz: Anayasa'nın 80. maddesindeki "Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, seçildikleri bölgeyi veya kendilerini seçenleri de ğil, bütün Milleti temsil ederler." hükmüne rağmen getirilen bu düzenleme, bizce Anayasa'n ın ruhuyla ve 'milletin temsili' konusunda benimsediği milli egemenlik ilkesiyle aç ıkça çeliş-mektedir. Yine "Seçimler" kısmında ayrıntılı olarak incelendi ği üzere, Milletvekili Seçimi Yasası 'nın 39. maddesine eklenen ve erken seçimin tarihini "Bu ilandan sonra gelen doksanıncı günü takip eden...olarak de ğiştiren madde de, kamuoyun-da Recep Tayyip Erdoğan'a atfen "kişiye özel düzenlemeler yapıldığı..." gerekçe-siyle ciddi eleştirilere maruz kald ı.

Sonuç olarak dördüncü uyum paketi bir çok alanda getirdiği yeniliklere rağmen, AB'ye uyum sorunuyla pek de ilgisi olmayan, AKP'nin liderinin geleceğinin be-lirlenmesi sorunuyla ilgili tartışmaların gölgesinde yasalaştı.

ıı Dördüncü uyum yasaları paketi olarak bilinen düzenlemenin tam metni için bkz. 4778 sayılı

"Çe-şitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasma Dair Kanun", 11 Ocak 2003 tarih ve 24990 sayılı RG.

(15)

makaleler - GÖNEN(/ERGÜL/KONTACI 2003 Ocak ayının hemen sonlarında Türkiye, tüm dünyayla birlikte İrak Savaşı gündemine kitlenmiş durumdaydı. Bu dönemde Türkiye-AB ilişkileri de mevzuat ve uyum sorunlarından ziyade, muhtemel İrak savaşı ve Türkiye'nin Kuzey İrak'la ilgili tutumu üzerinde yoğunlaşıyordu. Bu süreçte ortaya atılan beşinci uyum ya-saları paketinin de çok geniş kapsamlı olması beklenemezdi; nitekim tasarının içe-riği açıklandığında, 5 yasan ın toplam 6 maddesinde değişiklikler yapılmasını a-maçladığı görüldü. Bu önerilerin tamam ı daha önce getirilen düzenlemeler üzerin-deki rötuşlardan ve yine daha önce ele alınıp, dördüncü paket kapsamından çıkarı-lan bir düzenlemeden (öğrenci affı) oluşuyordu.

Bu küçük paket de komisyonlarda değişikliğe uğrayarak yasalaştı. Bu aşamada getirilen en önemli değişiklik, Yükseköğretim Yasası'na eklenmesi öngörülen geçi-ci madde ile "2000 yılı sonundan yasanın yürürlüğe girdiği tarihe kadar yükseköğ-retim kurumlarına kayıtlı öğrencilerin aldıkları disiplin cezaları bütün sonuçları ile kaldırılmasını ve sicil dosyalarındaki cezai kayıtların öğrencilerin başvuruları ge-rekmeksizin dosyalarından çıkarılmasını" öngören değişikliğin, kamuoyundan ve üniversite çevrelerinden gelen eleştiriler sonucunda paketten çıkarılması oldu.

Yasalaşan paketle, yargılamanın iadesi yolunun kullan ımının daha da kolaylaş-tırılması amacıyla Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasas ı ve Ceza Usulü Muhakeme-leri Yasası'na bir takım eklemeler yapıldı. Yine daha önce ele alınan konulardan bir olan Dernekler Yasası'na yapılan eklemelerle, yabancı demek ve kuruluşlarla izin almadan ilişki kurulması, yönetim kurulu kararı olmadan bildiri yayınlanması, bildiri yayınlamak için izin alınmaması, yasal denetime yardımcı olunmaması ve derneklerin edindikleri malların bildiriminin yapılmaması durumunda verilen "Üç aydan altı aya kadar hapis cezas ı", "Bir milyar liradan üç milyar liraya kadar ağır para cezası" olarak değiştirildii2

Böylece, 2002 yılının yasama gündemine damgasını vuran "uyüm yasaları" ça-lışmaları, 2003'ün ilk günlerine kadar aralıklarla da olsa sürdü. Buraya kadar

tartı-şı lanlar ıtartı-şığında, Türkiye'nin AB ile bütünleşme hedefi canl ı kaldığı ölçüde, 2003

yılında da benzer içerikteki paketlerin, Meclis'in ve kamuoyunun tart ışma günde-minde yer alacağı tahmin etmenin güç olmad ığını söyleyebiliriz.

Son olarak, uyum yasaları bağlamında, yasaların kağıt üzerinde yasalaşmasının yeterli olmayıp yasaları uygulayacak olanlar sayesinde hayata geçirilebilece ğini doğrulayan bir örnek üzerinde durmak istiyoruz. Bu örnek olayda, Yarg ıtay 9. Hu-kuk Dairesi bir davada, 200 ide yapılan Anayasa değişikliğini doğrudan uygulayan yargıcın kararını oybirliğiyle bozdu. Dava Mahkemesi, Anayasa'n ın 2001 yılında değiştirilen 51. maddesinde artık sendika organlarına seçilmek için aranan 10 yıllık zorunlu çalışma şartının bulunmadığını, böylece Sendikalar Yasas ı'nın 14'üncü maddesindeki 10 yıllık fiilen çal ışma şartının da yürürlükten kalkt ığını savundu. Dava Mahkemesi uyum yasasının henüz çıkarılmağını, ancak çıkarılacak yasanın Anayasa' ya aykırı olamayacağına dikkat çekerek 10 yıllık fiilen çalışma şartının

2

Beşinci uyum yasaları paketi olarak bilinen düzenlemenin tam metni için bkz. 4793 sayılı "Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun", 04 Şubat 2003 tarih ve 25014 say ılı RG.

(16)

zorunlu organlara seçilen kişilerde aranmayacağı sonucuna varm ıştı . Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ise, şu gerekçeyle Dava Mahkemesinin karar ını bozdu: "Her ne ka-dar Anayasanın 51' inci maddesi 3.10.2001 tarihinde 4709 say ılı yasayla değişti-rilmiş ise de, davada anılan değişiklik maddesinde sendika kurma hakkının kulla-nılmasında uygulanacak usullerin kanunla düzenleneceği açıklanmıştır. Sendikalar Yasası'nın 14. maddesindeki en az 10 y ıl bilflil çal ışma koşulu yasama organ ınca kaldırılmadıkça yürürlüktedir. Dolay ısıyla yürürlükteki yasa hükmünün mahke-melerce uygulanması gerekir. Bu yüzden davan ın kabulü yerine reddi hatal ıdır, bozmayı gerektirmi5tir."0

Yasama çalışmaları dışında ise, TBMM'yi ve kamuoyunu en fazla meşgul eden konuların başında yine dokunulmazlıklar meselesi ile Meclis içi denetim yollarının etkinliği tartışması yer aldı.

Dokunulmazlıklar konusunda 2002 yılının hemen başında yaşanan ilginç bir gelişme, TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu eski Başkanı DSP Milletve-kili Sema Pişkinsüt'ten sonra, i şkence mağdurlarının isimlerini Savcılığa bildirme-diği gerekçesiyle Komisyon'un yeni Ba şkanı MHP Milletvekili Hüseyin Akgül hakkında da soruşturmayı engellediği için dokunulmazl ığının kaldırılması iste-miyle fezleke hazırlanması oldu.

Şubat ayı başlarındaysa Susurluk skandalının ardından dokunulmazlıkları halen

kaldırılmamış olan iki milletvekili, Mehmet A ğar ve Sedat Edip Bucak hakk ındaki dosyaların Genel Kurul'da öncelikle görü şülmesi talebi tartışma yarattı. Olayın unutturulması yönündeki tüm çabalara rağmen Aydınlık İçin Yurttaş Girişimi ü-yelerinin çabalarıyla su yüzüne çıkarılan tartışma, siyasi gündemin başka konulara kaydırılması sonucunda 57. Hükümet'in gündeminden ç ıkarak bir kez daha sonuç-suz kaldı.

Kasım ayı başındaki seçimlerden sonra iktidara gelen AKP de, seçim çal ışmala-rında bu konuyu defalarca vurgulam ış olmasına rağmen benzer bir tutum içine gir-di. AKP lideri Erdoğan, seçimden hemen sonra katıldığı çeşitli toplantılarda mil-letvekili dokunulmazlıklarının, gündemlerindeki acil konulardan olmad ığını söylü-yordu .ı4 Erdoğan'ın bu açıklamaları muhalefet çevrelerinden gelen sert eleştirilerle karşılaştı. Meclis'teki güvenoyu görü şmelerinde de gündeme gelen eleştiriler so-nucunda Başbakan Abdullah Gül, dokunulmazl ıkların kaldırılmasına önem ver-diklerini, ancak bu konuyu yalnızca milletvekili dokunulmazlıklarıyla sınırlı olarak değil, tüm kamu görevlilerini kapsayan bir çerçevede ele almayı hedeflediklerini açıklad ı. Bu kapsamda Aral ık ayı başlarında hükümetin yaklaşık 5 milyon kişiyi kapsayacağı söylenen kapsaml ı bir dokunulmazl ık paketi hazırlığı içinde olduğu açıklansa da, 2002 yılı bu yönde atı lan herhangi bir somut adım olmaksızın ta-mamlandı.

' Radikal, 19 Eylül 2002.

14

Örneğin, 24 Kasım 2002'de CNN Türk'te yay ınlanan "Cafe Siyaset" program ında Murat Yetkin ve Mete Belovacıklı'nın soruların ı yanıtlayan Erdoğan, "milletvekili dokunulmazl ıklarının ilk yıl gündemlerinde olmadığını" belirtiyordu.

(17)

mokoleter

GÖNENÇ / ERGÜL / KONTACI 2002 yılı boyunca Meclis iç denetim yollarının işleyişi de, TBMM'nin bu ko-nudaki kötü karnesinin bir tekrarından ibaret oldu. Kamuoyunda i şlevselliği ve et-kinliği konusunda ciddi şüpheler bulunan araştırma ve soruşturma komisyonları, gerek çalışmaları gerekse hazırladığı raporlar vesilesiyle, sıklıkla tarafsız olmadığı ve siyasi kaygılarla hareket ettiği eleştirilerine maruz kald ı. Meclis içi denetim yollarının partiler tarafından da daha çok siyasi mücadelenin bir parças ı olarak gö-rülmesi, bu kurumların gereken ciddiyetten uzak kalmalar ına ve çalışmalarının hu-kuki olmaktan ziyade siyasi platformda değerlendirilmesine yol açtı.

Yürütme

Toplum hayatının kabarık sorunları ile Türkiye'nin geçirdi ği önemli dönüşüm süreçlerinin uygulama yükünü birlikte üstlenen Yürütme, 2002 yılında da ilginç tartışmalara sahne oldu. Bu tart ışmaların bir kısmı, özellikle 57. Hükümet döne-minde siyasi gücün parçalı dağılımının yarattığı belirsizliğin ve güç dengelerindeki değişkerıliğin sonucu olarak yaşanırken, bir kısmı da Anayasal sistemimizin, yü-rütme organının kanalları arasında öngördüğü güç ve yetki paylaşımından kaynak-landi.

Gerek 57. Hükümet, gerekse yıl sonlarında iktidara gelen 58. Hükümet döne-minde, 1980'ler sonrası Türk siyasetinin vazgeçilmez tartışma konusu olan Cum-hurbaşkanı'nın yetkileri sorunu s ıkça gündeme taşındı. Bu kapsamda

Vı l içinde önö

çıkan iki başlık ise Cumhurbaşkanı'nın atama yetkileri ile veto yetkisi oldu. Cumhurbaşkanı'nın atama yetkileri kapsamında öncelikle belirtilmesi gereken husus, bu kavramla yalnızca Anayasa'ya göre Cumhurbaşkanı 'nın doğrudan doğ-ruya yaptığı atamaların kastedilmediğidir. Bu tip yetkilerin de kapsam aç ısından eleştirildiği bilinmekteyse de asıl tartışmalar, "üçlü kararname" olarak bilinen ve ilgili Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanı 'nca imzalanan atamalar hakkında

ya-şand ı. Bu noktada Cumhurbaşkanı 'nın hassasiyetleri, özellikle üst kadrolara

yapı-lan partizanca atamaların engellenmesi yönünde oldu.

Cumhurbaşkanı 'nın atamalar konusundaki bu tavr ı, devlet kadrolarının kariyer ve liyakat ilkelerine uygun olarak doldurulmadığına dair yaygın bir inanc ı paylaşan kamuoyunda da genellikle olumlu karşılanıyordu. Ancak bu tutumdan rahats ız olan 57. Hükümet, Nisan ayı başlarında Cumhurbaşkanı Sezer'in bürokrat atama yetki-lerini kısıtlayan ve Anayasa'da belirtilen atama yetkilerine ek olarak yaln ızca müsteşar, vali, büyükelçi gibi bir tak ım üst makamlara yap ılacak atamalarda Cum-hurbaşkanı'nın imzas ını şart koşan bir düzenlemeyi gündeme getirdi. t5 Öneri, "Cumhurbaşkanlığı Makam ı 'nı gereksiz biçimde meşgul etmemek ve kamu hiz-metindeki geciknıeleri önlemek...gerekçesiyle savunuluyordu. Cumhurba şka-' Bu düzenlemenin, esas olarak Baş

bakan Bülent Eceviı'irı üzerindeki imza yükünu azaltmak ama-cıyla hazırlandığı belirtilmekteydi. Ama sonuçta öneri, kapsam itibariyle Cumhurbaşkanı'nın imza yetkilerini de daraittığından, bu çalışmada Cumhurbaşkanı ile olan ilişkisi bağlamında ele almayı uygun gördük.

TBB Dergisi, Sayı 48, 2003

(18)

nı'nın izinli ve özürlü bakanlara vekillik konusundaki onay yetkisini de kaldıran öneri kapsamında bir de "Atama ve Yükselme Değerlendirme Kurulu" kurulmas ı planlanıyordu. Muhalefetin Cumhurbaşkanı'na aba altından sopa gösterildi ği yö-nündeki eleştirileriyle karşılaşan tasarı, daha sonra Meclis Genel Kurulu'na geti-rilemeden gündemden çıktı.

58. Hükümet döneminde de gündemden düşmeyen bu tartışma kapsamında, Cumhurbaşkanı'nın hassasiyetlerine ili şkin olarak akılda kalan bir örnek de, Mali-ye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğü ve Mali Suçlar Araştırma Komisyonu ü-yeliklerine yapılan atamaları imzalamayıp geri çeviren Sezer'in atama kararname-lerindeki usul ve yazı n hatalarına da dikkat çekmesi ve Başbakanl ığın bu uyarı üzerine ilgili bakanlıklara genelge göndermek zorunda kalmas ıydıh ı6

Cumhurbaşkanı'nın yetkileri kapsamında atamalar konusu d ışında gündemi en fazla meşgul eden tartışma, şüphesiz veto yetkisi oldu. Y ılın hemen başında bu tartışmayı alevlendiren konu, 2001 yılında yaşanan ekonomik kriz sonras ında ha-yata geçirilen istikrar programı çerçevesinde önem taşıyan "Bankacılık Yasası"nın 3 maddesinin Sezer tarafından veto edilmesiydi. Kamu bankalar ı personelinin sözleşmeli statüye geçirilmesini, üst kurulların hesaplarının Sayıştay denetiminden çıkarılmasını ve kamu bankaları yöneticilerinin, özel sektörün kredi borçlar ının yeniden yapılandırılması konusunda özel banka yöneticileriyle ayn ı statüde değer-lendirilmesini öngören maddeleri veto eden Sezer'e karşı hükümet, yasayı Mec-Iis'ten aynen geçirerek Köşk'e iade kararı aldı. Yaşanan sert tartışmalardan sonra 31 Ocak'ta Sezer'e ikinci kez sunulan yasa, 1 gün sonra Sezer tarafından onaylana-rak yürürlüğe girdi." Böylece 2002 yılının bu ilk veto krizi, biraz da IMF ile yap ı-lacak ve Türkiye'ye yüklü miktarda kredi verilmesini öngören anlaşma tarihinin baskısıyla atlatılmış oldu.

Büyük tartışmalarla kabul edilmiş olan RTÜK Yasası'nın bazı maddelerinin veto edilmesi ve Meclis'in bunları aynen kabulü sonrasında Sezer'in Anayasa Mahkemesi'ne başvurması konuyu gündemde tuttuysa da, asıl tartışma bir başka vesileyle ortaya çıktı.

Bu tartışma, bir dönemin üzerinde en fazla konuşulan konusu olan "Af Yasas ı" ile ilgiliydi. 21.12.2000 tarih ve 4616 sayılı "23 Nisan 1999 Tarihine Kadar İşle-nen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye,Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanun"un bazı maddeleri, bir çok yerel mahkemeden gelen ba şvurular neticesinde Anayasa Mahkemesi'nce 18.07.2001 tarihinde iptal edilmiş ve karar 27 Ekim

23 Aralık 2002.

"Burada küçük bir paranıez açıp, 1982 Anayasası'nda Cumhurbaşkanı'nın normal yasalar açısından teknik anlamda bir "onay" yetkisinin bulunup bulunmadığının ıartışmaıı bir konu olduğunu bel ir-telim. Ağırlıklı olarak doktrinde kabul edilen görü şe göre, onay yetkisi, bir i şlemin kurucu unsurla-rındandır, dolayısıyla bizim sistemimize Cumhurbaşkanı 'nın yasaları imzalanıası bir "ısdar"

(promulgation) işlemidir.

E200114. K.2001332, K.T.1 8.07.2001.

(19)

makolelcı GÖNEN( / ERGÜL / KONTACI 2001 tarihinde Resmi Gazete'de yayımianm ı5tı. 19 Söz konusu kararla Anayasa Mahkemesi TBMM'ye, hukuki boşluk doğmasını engellemek amacıyla iptal edilen maddelerin yerine yeni düzenlemeler yapması için 6 ay süre tan ımıştı. Bütün bun-lar olurken, 2001 değişiklikleri olarak bilinen kapsamlı Anayasa değişikliği paketi TBMM'den geçmiş ve bu değişiklikler kapsamında Anayasa'nın 87. maddesine eklenen bir fıkrayla, bundan sonra çıkarılacak af yasalarında TBMM üyelerinin en az 5'te 3 çoğunluğunun aranması şart koşulmuştu.

İşte bu gelişmelerin ışığında, 4754 sayılı "23 Nisan 1999 Tarihine Kadar

İşle-nen Suçlardan Dolayı Şartla Salıverilmeye, Dava ve Cezaların Ertelenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına ilişkin Kanun" 25.04.2002 tarihinde Meclis'te kabul edilerek Cumhurbaşkanlığı'na gönderildi.20 Ancak yasa, Cumhurbaşkanı ta-rafından 27 Nisan 2002'de bir kez daha görüşülmek üzere TBMM'ye iade edildi. Sezer, veto gerekçesinde "Anayasa Mahkemesi'nin 4616 sayılı Yasan ın anılan dil-zenlemesi için yaptığı 'özel af nitelemesinin, (4754 say ılı) Yasa'nın 1. maddesiyle yeniden düzenlenen 4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin 2. bendi için de geçerli olduğunda kuşkuya yer yoktur." diyerek öncelikle önüne gelen yasan ın niteliğini saptadı. Daha sonra Sezer, Anayasan ın 87. maddesinde yapılan değişiklikle, Tür-kiye Büyük Millet Meclisi'nin genel ve özel af ilanına karar verebilmesinin "...üye tamsayısının beşte üç çoğunluğunun kararı...na bağlı kılındığını hatırlatarak, "Be-lirtilen hukuksal duruma karşın, inceleme konusu 4754 sayılı Yasanın 1. madde-siyle yeniden düzenlenen 4616 sayılı Yasanın 1. maddesinin toplu özel af

niteli-ğinde düzenleme içeren 2. bendinin, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce

Anayasanın 87. maddesinde öngörülen 'üye tamsay ısının beşte üç çoğunluğunun kararı ile' kabul edilmediği anlaşılmaktadır." gerekçesiyle söz konusu yasayı iade etti.2ı

Cumhurbaşkanı'nın bu vetosu, iktidar çevrelerince yine sert biçimde ele ştirildi. Hatta Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, bu vetonun Anayasa'ya ayk ırı olduğunu bile ileri sürdü. İşin ilginç yan ı, muhalefetten olduğu kadar iktidar çevrelerinden de Sezer'in değerlendirmesine hak veren sesler yükselmesine rağmen, yine de veto yetkisinin kullanımının eleştiri konusu yap ılmasına devam edilmesiydi.

t9

Söz konusu kararın tam metni için bkz. 27.10.2001 tarih ve 24566 sayılı liG.

20

Söz konusu yasanın oylaması, Amasya Milletvekili Ahmet İyimaya'nın itirazlarına rağmen "İşaret Oyuyla" yapıldığından kabul ve ret oyları tam olarak bilinmemektedir. Ama her halükarda, Anaya-sa'nın aradığı S'te 3 çoğunluk şartının sağlanmadığı bellidir. ilgili birleşim ve yaşanan tartışmalar için bkz.

18PAGE2=36"

Bizzat iktidar çevrelerinden de yoğun eleştiriler alan yasa, buna rağmen Sezer'in gerekçelerine aykırı bir biçimde 174 kabul oyuna karşılık 32 ret oyuyla 21 Mayıs 2002'de aynen kabul edildi. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, 4758 sayılı yasayı 22 Mayıs'ta, Anayasa gereği onayladı. 23 Mayıs 2002'cie Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren yasaya karşı Cumhurbaşkanı, aynı gün, Anayasa Mahkemesi'ne yürürlüğü durdurma istemiyle iptal davası açtı.

Referanslar

Benzer Belgeler

Gebelikte nonobstetrik akut batın nedenleri arasında akut apandisit, intestinal obstrüksiyonlar, akut kolesistit, kolelitiazis, inflamatuar barsak hastalıkları, peptik

Bu hükme göre, de ğişiklik öngören yasa Cumhurbaşkanınca halkoylamasına sunulursa tüm bu anayasa değişiklik yasas ının halk tarafından onaylanıp yürürlüğe

Bir işlemin maksat öğesi bakımından “kamu yarar ına” mı, yoksa kişisel bir koruma veya zarar verme amacına mı yönelik olarak yapıldığını idari yargı araştırır ve

Barolar Birliği'nin "sivil anayasa" çalışmalarının ardından, Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) öncülüğünde birçok meslek örgütünün

Geleneksel kuvvetler ayrılığı doktrini devlet otoritesini bireysel özgürlük ve uzlaştırmanın bir yolu olarak, yasama, yürütme ve yargı işlevlerinin, birbirlerinin

In this study, we therefore tested the hypotheses that SCI affects the expression of SOCS-3 protein and that MP or erythropoietin (EPO) influences the expression of SOCS-3

Uçucu yağların sürgün gelişimine etkileri değişken olmuş adaçayı, biberiye, dereotu ve çörtük yağları sürgün gelişimini teşvik ederken, İzmir kekiği ve

Bu çalışmada akut puerperal metritis, akut toksik mastitis, retensiyo sekundinarum gibi doğum sonrası dönem bozukluklarında yaygın olarak kullanılan üçüncü kuşak