• Sonuç bulunamadı

Yaşar Kemal üzerine konuşma

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yaşar Kemal üzerine konuşma"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Nobel adayı

Yasar Kemal

36 DİLDE O KUN AN

(2)

22 -28 MART 1987

HAFTAYA-BAKIŞ

İç olaylar

Kapak

Davetsiz konuk

"Çağdaş edebiyatın devi"

Vahit Haiefoğlu Weinberger'le görüşmek istediği halde neden görüşemedi? ABD Savunma Bakanı Türkiye'ye nasıl davet­ siz geldi? Muhalefet ve basın nasıl anlaşmanın karşısına dikildiler? Askerler anlaşmaya duydukları tepkiyi Weinber- ger'e nasıl hissettirdiler?

7 23

SAVUN M A E û lT İM Görevden ayrılmak

üzereyken Türkiye' ye gelen AB D Sa­ vunma Bakan Yar­ dım cısı Perle'ün Kongre konuşması Liselerde cinsel e- ğ i t i mi n mi ma r ı D e v l e t B a k a n ı Ve h b i Di n ç e r l e r konuya ilişkin so­ ruları yanıtladı...

ti izi selamlıyoruz Yaşar Kemal. Çok büvük bir romancı, bir dev ozansınız. Homeros. Hugo, dünün ve bugünün sineması, tarih boyunca halkların dev uğultusu, sizin çağrınızla boşuna ayağa kalkmıyor " Stockholm'daki beyler çağı­ mızın en büyüleyici yazarım seçmek İrin daha ne bekliyorlar?”

26 TOPLUM

B a şk en t'in g ö b e ­ ğinde "tem izlikçi kadın" görüntüsü a l t ı n d a y a p ı l a n seks ticareti BASIN

Ve Bab-ı Ali'de ti­ raj kavgası.. Sa­ bah, Hürriyet, Ter­ cüman, Günaydın tiraj rakamlarında nasıl kapıştılar?

Doğal Yaşam 3

Böceklerde "Aşkın Kimyası"

Çiftleşme süreleri 24 saati geçiyordu. Krkek, bir dişiden diğerine gidip, üzerine çıkıyor ve anteni ile dişinin antenini ritmik şekilde okşuyordu. Kendisine olumlu cevap veren bir dişi bulunca da birleşme başlıyordu. Ancak neden hep aynı boyda­ ki böcekler çiftleşiyorlardı? İş Alemi 8 İŞÇİ 15 Dıs Olaylar 16 İnsanlar 20 Müzik 22 Ekonomi 25 Sağlık 27 Çinsel Yaşam 28 Otomobil 29 Sinema 31 Kadın 32 Tedhiş 33 Televizyon 35 Haftaya Bakış 38 Spor 39 Mizah 40

K

ONUi$MA A nkara'da bir yem ekte geçti. Içiş-

O k urlarımıza

leri Hakanı Yıldırım Akbulut

ile artık dünyanın tanıdığı Türk yazan Yaşar Kemal ilk kez bira ra ya geldiler. Kemal, Akbulut'un özgeçmişi konu­ sunda önceden bilgiliydi. Ha­ kan'ın kulağına eğilip "Sizin gibi taşra avukatından bakan olabildiğini görmek ne güzel" dedi. Akbuluı altta kalmadı. Usta bir manevrayla espriyi

iade etti: "Taşra arzuhalcisinden enternasyonal yazar oluyor da, taşra aı-ukatından niye bakan olmasın?"

Amerikan Savunma Bı kanı B einberger'in Türkiy gezisi tam da Türk-Amerika ilişkilerinde tarafların psikı lojilerini göstermelerine vesı le oldu, " i ç Olaylar" bölü ınünde yerverdiğimiz yazılar da Haiefoğlu nuıı W e in b er ger'le görüşme talebinin nasıı re neden reddedildiğini hay­ retle okuyacaksınız. Hu yazı­ larda ve "Haftaya Bakış'

Mehmet A li veAhm et Taner K ışlalı Yaşar Kemal’ in ev inde... sayfamızda son anlaşmayı

soğuk Oaktıkların• Dildiğimiz askerlerin bunu kendilerim özgü üsluplarıyla nasıl hissettirdiklerini de anlattık.

Sofradakileri kahkahaya boğan bu espride gerçek payı rar. Irgatlık, amelelik, bekçilik, arzuhalcilikle başlayan bir yaşam, ortaya bugün dünya çapında 36 dilde okunan IH3 kitabıyla uluslararası bir yazar çıkardı. Türkiye'nin ilk Nobel adayı bu deryazarla eski Kültür Bakam Ahm et Taner Kışlalı görüştü. Prof. Tahsin Yücel'in, Kemal'e ilişkin bir değerlendirmesi ile Fransız basınının O ’nu göklere çıkaran yazılarından bazı örneklere Kapak sayfalarımızda yer verdik. Yaşar Kemal'le Adnan Kahve- cinin Haftaya il A KIS bürosunda biraraya gelip yaptıkları fıkra atışmasını da zevkle okuyacağınızı umuyoruz.

* * ★

Haber dergilerinde "back o f t he book" diy, adlandırılan re günce! olmayan, magazin ağırlıklı konula en az günceI olanlar kadar önemlidir. Küçümsendiğindt VJğu magazin basınının düştüğü hataya düşüp "hafif' kalmanız mümkündür. Bu yüzden derginin daha çok ikinci yarısında sîzlere güncel olmayan, ama düzeyli yazılar sunmaya gayret ediyoruz. Bunlara ilişkin görüşle­

riniz. bundan sonraki çizgimize ışık tutacak. Saygılarımızla.

İmtiyaz Sahibi: Aydın Doğan, a anal Yayın MUdUrti: Mehmet Ali Kışlalı, Yazı İşleri Müdürleri: Can Dündar, Teoman Karahun, Haber Merkezi: Jale Eraov, Avla Ganloğlu runda Uzunyol, Deniz Dülgerler, HOrkal Aksoy, Aalı Gürdal, Hailde Alıyazıcıoğlu, Fethiye Karabacak. Serpil Gogen, Murat Kıslah, Oya Kayacan Muazzez Top, Zaime Aydın,

İnci Doğan Müesaeee Müdürü: Yalçın Karaç

Bu dergi Yankı Dergicilik, Gazetecilik ve Matbaacılık Limited Şirketi tarafından Milliyet Okurları için hazırlanmıştır Yazı İşleri: Konur Sokak 27/{ Kızılay - 08640- ANKARA Poata Kutusu: 210 Kızılay - ANKARA Telefonlar: 18 55 24- 1811 71 - 25 68 01. Basıldığı Yer: Ankara, İstanbul, İzmir, Adana Milliyet Matbaaları.

(3)

Kapak

A. Taner K ışlalı - Yaşar Kemal-Demokrasi, roman, din eğitim, Sanat politika üzerine...

"M . K em al' I Y a z m a k isterdim "

36 Dilde, 183 kitap ve uluslararası bir yazar

E

SKİ Kültür Bakam Ahmet Taner Kışlalı, Yaşar Kemal’le konuştu: K IŞLA LI- Kaç dilde kaç kitabınız yayınlandı?

K EM AL- 36 dilde, zannediyorum 183 kitap oldu. İnce Memed dünyada 3 mil­ yondan fazla basıldı. Yalnız Almanya’daki son baskısı 150 bin. Norveç'de, Danimar­ ka’da, Fransa’da okul kitaplarına aldılar. Avrupa K onseyi’nin girişimiyle, bütün Konsey üyesi ülkelerde ders kitaplarına

alınacakmış. - Ya Türkiye’de?

- Sizin zamanınızda okul kitaplarına girmişti, şimdi devam ediyor.

- İnce Memed’in uluslararası düzeyde, bu ölçüde ilgi görmesini neye bağlıyor­ sunuz?

- Bunu ben de merak ediyorum, örneğin Fransa’daki başarıyı ankyorum da, îskandinavya’dakini anlayamıyorum. İskandinavya, kitaplarımın en çok satıl­ dığı, ençok sevildiğim yer. Bizde 40 derece sıcak, onlarda 40 derece soğuk. Ayrı bir insan kültürü, ayrı bir insan tipi olması lazım.. Am a biz 2 bin yıl önceki klasikleri de anlıyor ve seviyoruz. Shakespeare’i düşünelim. Boyuna aristokratları, kralları yazmış. Bugün götürün Othello’yu Ana­ dolu’ya, yıllarca oynar. Nasıl oluyor? İnsanoğlunun bütün insanlarda ortak olan bir yam var. Onu bulduğun zaman, herkese hitabedebiliyorsun.

-Nasıl doğdu İnce Memed?

- Benim çocukluğum eşkiyalığın içinde

geçti. Dayım en büyük eşkiyalardan biriydi. 1936’lara kadar, 500 dolayında eşkiya vardı o çevrede. Bunlardan birisi de, Karamüftüoğlu ailesinden ünlü Remzi Beydi. Kurtuluş Savaşı’nda Kadirli’yi ilk örgütleyenlerden birisi de. İlk İnce Memed hikayesinde çakır dikeni diye bir diken var. Onu bana Remzi Bey anlattı. Remzi Beyle eşkiy alığın felsefesini yaptık. Am ­ camın oğlu Rıza da eşkiya oldu, dağda vuruldu. İlk romanımın İnce Memed olmasının nedeni bu. Başka türlü de olamazdı zaten. Bu kadar eşkiya tanımı­ şım, akrabalarımdan eşkiyalar çıkmış, dağlarda 500’den fazla eşkiya var. Ondan sonra da, en büyük eşkiyalardan biriyle yıllarca konuşmuş, tartışmışım..

- Yurt dışında çok önemli ödüller ka­ zandınız, Nobel’e aday gösterildiniz, Fransa Cumhurbaşkanı Mitterrand’m özel konuğu oldunuz.. Türk devleti de size ilgi gösterdi mi?

- Türkiye'de devletten bırakın ilgiyi, zarar görmediğim zaman neredeyse olm a­ dı. Bir tek sıkıntısız pasaportu sizin

döneminizde aldım. Ağırıma giden ne biliyor musunuz? “ Cino Del Luca” ödülünün verilişi nedeniyle Paris’te düzen­ lenen törene bütün büyükelçiler, önemli kişiler çağrılmıştı. 12 Eylül dönemiydi. “ Eğer Türk büyükelçisi de davet edilmez­ se ben de bu törene katılmam’ ’ dedim. Da­ yatınca çağırddar. Am a büyükelçi gel­ meyince rezil oldum tabii.. Unesco’daki Türk büyükelçisi bile gelmedi.

- Peki bunun yorumunu nasıl yapıyor­ sunuz? Dünya çapında bu kadar büyük bir ilgi topluyorsunuz. Kendi ülkenizde halk­ tan büyük saygı görüyorsunuz. A m a ülkeyi yönetenler çok farklı davranıyor.

- Ben Türkiye’de hiçbir dönemde de­ mokrasinin varolduğuna inanmıyorum. Siz bakanken, İnce Memed'in senaryosu­ nu sansürden geçirmek için ne kadar uğraştığınızı biliyorum. Sonra Genelkur­ maydan sansür kuruluna bir yazı geliyor ve tüm çabalarınız boşa gidiyor. Bu mu demokrasi?

- Bu yalnızca bir demokrasi sorunu mu? Yoksa devleti yönetenlerin, devlete egemen olanların zihniyetleri sorunu mu?

- Türkiye'de politik bir düzey var. Bu düzey kimseyi dinlemez. Onun için ne yazarlık, ne sanatçılık, ne de kültür kutsallığı vardır. A z gelişmiş ülkenin politikacısı da ona göredir, aydım da.

- Gene de, devleti yönetenlerin size bir Mitterrand veya bir Gorbaçev kadar ilgi göstermeleri gerekmez mi?

- Bizim devlet adamlarıyla herhangi bir ilişki kurmak istemiyorum doğrusu. Benim elim varmaz Türk Dil Kurumu’nu kapatan insanlarla dostluk kurmaya, yahut selam vermeye...

- Sinemalar kapanıyor, tiyatrolar zorlanıyor, okuyan az, müzikte bir y o z ­ laşma başladı. Bu olumsuz değişimi nasd değerlendiriyorsunuz? Siz kültür bakam olsaydınız ne yapardınız?

- Ben bu durumda, akıllıca bir adam olduğum için kültür bakam olmam. Ama bu durumun bize özgü olmadığı da bir gerçek. Koskoca Amerika’ya bakın. Artık bir Faulkner, biı Hemingway, bir Caldwell yok. Fransa’da bir Sartre, bir Camus çıkmıyor. Sovyet romam. Cengiz Aytma- to v ’lann. Rasputin’lerin sırtında gidiyor biraz. Bizde ise, Mustafa Kemal atılımının getirdiği hız kesildi. Bütün ülkeler açısın­ dan bir geçiş herhalde bu..

- Kemalist atılınım hızı niçin kesildi? - Biz Hindistan gibi silahlı işgale uğramadık, ama kültür işgaline uğradık. 1880’lerden sonra Anadolu’da müthiş bir Amerikan koleji salgını olmuştu. 200 yıldır Batıyı taklit ediyoruz. Maymundan insan çıkmaz. Bir milyon taklitçiden bir büyük şair çıkarsa, taklitçi olmayanlardan çok çıkar. Mustafa Kemal, kendine dönüşü bir yöntem olarak almış. Mustafa Kemal gelmeseydi, Yunus Emre’yi çok zor keşfederdik. Karacaoğlan’ı, Köroğlu’su güme giderdi. İstanbul'la sınırlı taklit kültürü, halkı etkileyememişti. Zaten emperyalizmin amacı da halkı değil, yönetici seçkinleri etkilemekti. Oysa şimdi durum değişti. Artık tüketici kültürü söz konusu. Radyoyu, televizyonu halka satmak zorunda. Ellerinde büyük güç var. Sinemanın, televizyonun gücü, dehşet bir güç. Buna karşı ulusal kültürleri savun­ mak kolay olmuyor. Türkiye’yi yöneten­

(4)

lerin çoğu da, kimi bilerek, kimi bil­ meyerek onların yanında.

- Ben yeniden deminki soruma dönü­ yorum: Ne yapılabilir?

- Ben yapabileceğimi yapıyorum. Bir yazar olarak, dilimi geliştirmeye çalışıyo­ rum. O kendine dönüş daha bizde bitmedi. Halk büyük yaratıcı. Ben hep düşün­ müşümdür, kilim niye Picasso resmi kadar güzel diye. Çünkü bu motif, on bin senenin ürünü. Halk büyük yaratıcı.. Oğlan sevdi, kız ağladı diye film çevriliyor Türkiye’de. Korkunç bir şey. Halk bunu istiyor, diyorlar. Oysa halk Yunus Emre’yi yaratmış. Müthiş bir düzeydir halkın ulaştığı. İşte ben bu düzeyden yararlanarak dilimi geliştirmeye çalışıyo­ rum. Dil en belirli, en sürekli sanattır.

Televizyondan da daha etkili araçlar gelir günün birinde, ama dil önemini yitirmez.

- ö z kaynaklardan, ancak ulusal kül­ türden hareketle bir sanatçının evrensel- leşebileceğine inanıyorsunuz. Siz de bu­ nun en iyi örneğisiniz zaten.

- Bu bir usta-çırak meselesidir. Onun için hocam Dede Korkut. Ama Stendhal’i, Cervantes’ i, Çehov’u bilmeden de edebi­ yat yapılmaz. Bir Türk, Dede Korkut'u, Yu pus Emre’yi, Türk masallarım bilme­ den roman yazarı olamaz, ön ce kendi kültürünün, sonra da dünya kültürünün vardığı aşamadan bilmezsen, sanat yapa­ mazsın. Ulusal kültürle, dünya kültürünü birleştirmek zorundasın.

- Dile ve anlatıma çok önem verdiği­

Prof. Tahsin Yücel

Y a şa r K em al ü ze rin e Konuşm a

İ

STANBU L Üniversitesi Edebiyat Fakültesi öğretim üyesi ve yazar Prof. Tahsin Yücel sorularımızı yanıtladı:

H A F T A Y \ B A K IŞ - Sizce Yaşar Ke­

mal’in çağdaş Türk romanı içindeki yeri neresidir?

TAH SİN YÜCEL - Bir yazan belirli bir yere oturtmak için önceden kararlaş­ tırılmış birtakım ölçütler gerekir, bu ölçüt­ ler de genellikle fazla belirleyici değildir, ö te yandan, kimi özgün yazarlan belirli bir konuma yerleştirmek, belirli bir akıma bağlamak nerdeyse olanaksızdır, çünkü güncel akımların dışında kalır, genel olarak benimsenmiş, hazır ölçülere de sığ­ mazlar. Yaşar Kemal de bu tür yazarlar­ dan. ÎIL kitaplarım yayımladığı döneme ve bu yapıtlarda ele aldığı çevreye bakarak Yaşar Kemal’i “ köy gerçekçiliği” diye ad­ landırabileceğimiz akıma bağlayanlar, ya­ ni onu çoğunlukla köy kökenli olan ve değişik yörelerdeki köy yaşamını, köy insanlarım, köy sorunlarım gerçekçi, bir ölçüde de öğretici açıdan yansıtmaya çalışan romancı ve öykücülerle aynı çizgi­ de görenler çok oldu. Ama Yaşar Kemal’ i dar bir gerçekçilik çerçevesine sığdırmak olanaksızdır.

- Y aşar Kemal gerçekçi bir yazar değil mi?

- Sözcüğü yaygm anlamında kullanı­ yorsak, hayır. San Sıcak, Teneke gibi ilk kitaplarında gerçekçi bir yazar olarak çıktı karşımıza, ama daha ilk İnce Memed ve Ortadirek’te bu çizgiden gittikçe uzaklaş­

maya başladı. Yapıtlanmn söylen ve destan boyutuyla kendine özgü bir anlatı sanatı, kendine özgü bir roman evreni, dolayısıyla da kendine özgü bir gerçek oluşturdu.

- Batılı eleştirmenler Yaşar Kemal’ in sanatını incelerken, bir yandan halk mas alları ve Homero:, destanlarından, bir

10

yandan da vestern filmlerinden, Zorro’dan sözediyorlar. Bunda bir çelişki yok mu?

- Masaldan, destandan sözederken, Yaşar Kemal’in olayları sunma ve yorum­ lama biçimini düşünüyorlar, vestern film­ lerinden sözederken de yapıtlarındaki serüven payım ve serüven türünü. Ama Yaşar Kemal’in romanını destan artı western olarak nitelemek yanlış olur.Batılı

eleştirmenler de bu iki kavrama indirge­ miyorlar onu. Yalan değil, yüzeysel bir bakışla bakıldığı zaman, ünlü yazarımızın çoğu romanları, özellikle ince Memed, en iyi ile en kötü arasında sürekli bir savaştır, bu yönüyle vestemleri çağrıştırır, ama Yaşar aynı zamanda bir kurgu ve yazı ustasıdır. Bu özelliğini son kitaplarında daha belirgin bir biçimde görüyoruz. Serüven romanlarıyla pek bağdaşmayan uzun betimlemeleri bunun açık bir örneği. Betimleme nerdeyse bir tutku önda. Kimi zaman Balzac’ta, Robbe-Grillet’de olduğu gibi dizgesel, kimi zaman Rabelais’de olduğu gibi bir yığma biçiminde çıkıyorlar karşımıza, ama, her iki durumda da, başka şeylerle birlikte, Yaşar Kemal’in çağdaş metinler oluşturduğuna tanıklık ediyorlar.

- Yaşar Kemal'in kitapları Batı’da

Y ücel - “ Onu belli bir akıma bağlayamayız’

nize göre, Türk dilinin yeterince zengin olduğuna inanıyor musunuz?

- Dil ancak yazılı edebiyat olduğu zaman gelişir. Dede Korkut masalları 14. yüzyılda yazıya geçiyor. Karacaoğlan bile kendi çağında yazdı edebiyata geçmiş. Yazdı halk edebiyatı Anadolu ¿ilini geliş­ tiriyor. Anadolu Türkçesi büyük bir birikimin ürünü, ö n ce göçebe bir halkız, doğa de ilgili sözcükler zengin. Hayvan adları çiçek adları gibi. Yürüyen insanın, göçebenin müthiş ilişkileri oluyor. Arap­ larla ilişkisi var, oradan alıyor. Sonra Anadolu’ya gelince, toprağa yerleşmek zorunda kalıyor. Tarım araçlarının çoğu, yerli halkın sözcükleri. Kervan yoluyla sözcükler de geliyor. Bir de eski kalıntdarı

geniş yankdar uyandı:irken, bizim yazın eleştirmenlerimiz ondan pek de fazla sözet- miyorlar. Bunu nasd yorumluyorsunuz?

- Ben de sık sık düşünmüşümdür bunu, kendimce birtakım açıklamalar ara- mışımdır. işin içine biraz şaka karıştırır­ sak, bu açıklamalardan biri, Yaşar Kemal’in artık ülkenin “ sanat güneşleri” - M8, Emel Saym’lara, A jda Pekkan’lara ayrdan ve genellikle yazın adamlarına kapalı kalan, ayrı bir dünyaya, günlük gazeteler’in “ Ek” leriııe geçmiş olması, Ajda Pekkan ya da Emel Saym ’ın tartı­ şılmadığı gibi Yaşar Kemal’in de tartışd-maması, yalnızca “ gösterilmesi” olabilir. Ama bizde yazın eleştirisinin, kitap tanıt­ ma etkinliğinin Batı’daki gibi kurumlaş­ madığım, bu nedenle her yazm adamı gibi Yaşar Kemal’in üzerinde de fazla durul- madığını söylemek daha doğru olur. Bir başka neden, çoğu eleştirmenlerimizin Yaşar Kemal’in romanlarındaki serüven payma, zaman zaman abartmalı kişderine, masalsı yönüne bakarak onları oldukların­ dan çok daha basit, çok daha açık olarak değerlendirmeleri olabdir. Durum buysa, eleştirmenlerimizin yanddıklannı söyle­ mek gerekir. Ben, kendi payıma, Yaşar Kemal’in romanlarında incelenmeyi, açık­ lanmayı bekleyen çok şeyler bulunduğu düşüncesindeyim. Çünkü Yaşar Kemal, örneğin “ entellektüol” bir romancı sayılan Kemal Tahir gibi okurun gözüne sokarca- sma tnlatmaz anlatmak istediğini, gerçek romancıların yaptığını yapar: duyurur.

- Yaşar Kemal'in beğenmediğiniz yan­ lan da yok mu?

- ö y le sanıyorum ki, Yaşar Kemal gibi yazmayı güçlü bir tutku olarak yaşayan, sanatına Yaşar Kemal gibi özen gösteren yazarların sayısı çok da fazla değildir. Ama zaman zaman bu özeni fazlaca belli etmesi beni rahatsız eder. Bir de, romanlarının destansı niteliğinin doğal bir sonucu bile olsa, hep uç durumları seçmesi, kişilerinin hep “ en” iyiyle “ en” kötü arasında g ’ ciip gelmesi. Ancak bu gözlemimin “ beğenmemek” biçiminde de­ ğil de “ benimsememek” biçiminde anlaşıl­ masını isterim.

(5)

var Anadolu halkının. Zengin bir Anadolu Türkçesinin doğması bundandır.

- Bizde ve dışarda, en sevdiğiniz yazar ve ozanlar kimler?

- Nazım Hikmet yalnız Türkiye'nin değil, dünyanın en büyük şairlerinden biri. Nazım hapishaneye girince, Anadolu’nun zengin Türkçesiyle karşılaştı ve o sayede büyüdü. Mustafa Kemal'in başlattığı kendine dönüş içinde, Nazım Hikmet’in çizdiği yörele gitme, ulusala gitme hepimizin yolu olmalıdır. Onun için Nazım Hikmet’i severim. Ondan sonra gerçekten çok sevdiğim bir yazar, kendine özgü olan Sait Faik’tir. Ben hala, romanlarıma baş­ lamadan önce Sait Faik okurum. Orhan Kemal’in birkaç eserini çok severim. Bereketli Topraklar, Murtaza, Baba Evi, Avare Yıllar falan.. Fakir Baykurt’un Kaplumbağalar'mı. Tırpan'mı severim.

- Eskilerden?

- Dede Korkut ve Evliya Çelebi..

- Dışardan?

- Batılı yazarlardan en sevdiğim William Faulkner’dir. Klasik yazarlardan da ençok Stendhal’i ve ondan sonra Çehov’u severim. Zaten benim yazarlık hayatımda iki ustam vardır: Charli Chaplin ve Çehov.

- N obel’e aday gösterildiniz. Başka bir ülkenin yazarı olsaydınız, acaba daha mı kolay alırdınız? •

- Y ok . Ben bir kasıt olduğunu san­ mıyorum. Beni aday bile yapmaları büyük bir onur. Adayları İsveç Yazarlar Birliği ve İsveç İlimler Akademisi gösteriyor. Bir kere aday gösterilince, ölünceye kadar o adaylığınız sürüyor. İsveç halkının gös­ terdiği inanılmaz sevgi yeter bana. İsveç’te şu ana kadar 18 kitabım yayınlandı. Ben iyi bir yazarım da, bana niye Nobel vermiyorlar? demek yanlış. Dünya çok büyük ve çok büyük de yazarlar var.

- Bir zamanlar Türkiye İşçi Partisi’ nin önde gelen isimlerindendiniz. Gene siyase­ te dönmeyi düşünüyor musunuz?

- 17 yaşımdan bu yana sosyalist politikanın içindeyim. T İP ’e girdiğim zaman, bütün yaşamımla girdim. Rom a­ nımı, hikayemi, herşeyimi bıraktım. İşçi partisinde bir er gibi çalıştım. Benim kişiliğim bu.. Şimdi 64 yaşındayım ve romanda hala istediğimi yapamadım. Bana göre, attığım taş hala istediğim kuşu vuramadı. Elbette politika insan olmanm koşullarından biridir. Eğer insansam politik bir insanım, yazarsam politik bir yazarım. Ama artık vaktimi romanımdan başka bir şeye veremem.

- Solda yeni partileşme çabalarını destekliyor musunuz?

- Demokrasinin gelişebilmesi için, bir marksist partiye Türkiye’de ihtiyaç var.

- Nasıl bir sol modelden yanasınız?

- Her ülke sosyalist modelini kendisi kurar. Sovyetlerin 70 yıldır yaşama geçmiş modelini kabul edemeyiz. Yüzde yüz bağımsızlıktır sosyalizm. Kişi bağım­ sızlığı, ülke bağımsızlığı, politik

bağım-sızlık, ekonomik bağımbağım-sızlık, özellikle de kültürel bağımsızlık.. Sosyalizmin başka bir anlamı y ok benim için. Bu çağa gelinceye kadar kültürler birbirlerini bes- mişlerdir, yoketmemişlerdir. Oysa çağı­ mızda, kültürler kültürleri yoketmek için, bilinçli olarak kullanılmışlardır emperya­ listler tarafından. Benim için dünya bin çiçekli bir kültür bahçesidir;bir çiçeğin bile yokolmaoım, dünya için büyük bir kayıp sayarım.

- Bazı solcularımız çifte ölçüt kul­ lanıyorlar. örneğin Şili’ de olanlara karşı çıkarken Polonya’dakine, Afganistan’ da- kine karşı çıkmıyorlar. Geçmişte Macaris­ tan ve Çekoslovakya’ da daha özgürlükçü sosyalist deneyimleri Sovyetler zor kulla­ narak önlediğinde de benzer bir durum görülmüştü. Sizin görüşünüz ne?

- Macaristan olayında üzüntümden hastalanmıştım. Çekoslovakya olaymda

ulusal bir giysisi vardır. Yaratıcılığı besleyen değerler, ulusal kültürlerdir. Bir Dede K orkut’u, bir Yunus Emre’yi, hiçbir sağcı Nazım Hikmet kadar iyi anlayamaz. Bir sağcının Dadaloğlu’nu benim kadar anlaması mümkün değil. Çünkü benim temel felsefem oraya dayanıyor.

- Zaman zaman sözünü ettiniz ama, bir bütün olarak Mustafa Kemal'i nasıl görüyorsunuz?

- Vaktim olsa Mustafa Kemal’in ha­ yatını yazmak isterdim. Tıpkı İnce Memed’i yazdığım gibi.. Ben İnce Memed’ de başkaldırıyı savundum. İnsanoğlunun en büyük değerlerinden birisi, başkaldırı­ dır. İnsanın doğaya başkaldırışı, insanın insana başkaldırışı, insanın zulme başkal­ dırısı. . Mustafa Kemal bir kere, büyük bir başkaldırının büyük bir timsaliydi.. Em­ peryalizme karşı, halka dayanarak bilinçli dövüşmüş bir insandı. Diliyle, tarihiyle,

“ Demokrasinin yerleşmesi için bir marksist

da tepkim çok sert olmuştu. Ama A fga­ nistan olayım farklı görüyorum. Kendisi çağırmış ve dövüşüyor adam. Buna karşı, Sovyetler’in yerinde olsam ben oraya gitmezdim. Herkes kendi yağıyla kavrul­ mayı öğrenmelidir. Eğer o halk sosyalizmi benimseyecek noktaya gelmemişse, bunun faydasından çok zararı olur.

- T ÎP ’in bölünmesinde, M. Ali Aybar’ - ın ve sizin, Çekoslovak olayı karşısındaki tutumunuz da rol oynamıştı.

- Olacak bunlar. Türkiye, çok aydm kafası olan değil, bağımlı kafası olan bir yer. 200 yıldır Batıyı özümsemek durur­ ken, taklit etmişler. Ama insanları bağım­ sız düşündürmek de, bizim savaşımları­ mızdan biri olmalı. Ben hiçbir zaman Sovyetler Birliği’ne düşman değilim. Ama benim bağımsızlığıma, sosyalizmime karşı koyduğu zaman, onunla da savaşmak zo­ rundayım.

- Solculuğu milliyetçilikle bağdaştırır mısınız?

- Evrensel değerlerin bile mutlaka

partiye ihtiyaç var”

tüm olarak kültürüyle Türkiye'yi kendine döndürebilmek için dehşet bir çaba har­ camış. Mustafa Kemal’i bütünü içinde ele aldığınızda, hataları çocuk oyuncağı kalır. Kişiliği olan bir toplum yaratması, olacak şey değil. Esas olan bu. Mustafa Kemal, kuşkusuz çağın büyüklerinden biridir.

- Türk Dil ve Tarih Kuramlarının başına gelenlere ne diyorsunuz?

- Saygıları da y ok Atatürk’e. Adam parasım koyuyor ortaya. Çaldığı çarptığı para değil, maaşından artan parayı, yem iyor içmiyor TD K ve T T K ’ya destek yapıyor. Anayasa ile adamın vasiyetine müdahale edip, mülkünü elinden alıyorlar. Böyle birşey dünyanın hiçbir yerinde, hatta Hitler yönetiminde bile olamaz. Ben bu cinayete katılmıyorum. Eğer Atatürk’e saygılı bir kuşak doğmuşsa, bu ülkenin kültürünün yaratıcısı olan kişiye saygılı bir kuşak varsa, bu değişecektir. Bugün olmasa da, bir gün Türk halkı, Atatürk’e bizim anladığımız anlamda saygı duya­

caktır. Çaresi yok. O

(6)

- Türk halkını ve özellikle de kırsal kesimi en iyi tanıyan kişilerden birisisiniz. Gericilik konusunda ne düşünüyorsunuz?

- Fransız devriminden Sovyet devrimi- ne kadar, bütün devrimlerde aşırılıklar olmuştur. Atatürk devriminde de, dine karşı bazen aşırı gidilmiştir. Buna karşı bir tepki doğaldır. Yalnız 1950’de iktidara gelen Menderes politikası tutucudur ve Atatürk’e, devrimine karşıdır. Gericilik metodlu olarak, devlet eliyle, hükümet eliyle bu noktaya getirildi. Ama Anadolu halkı gene de bunlarla beraber değil, özellikle de köylü, yaşam biçimiyle laiktir. Ben çarşafı ilk kez, bizim köyden Os­ maniye’ye bir kız gelin gittiğinde gör­ müştüm. Kızlar ve oğlanlar hala birlikte halay çekerler.

- Tarikatçılığı da devlet mi destekledi? - Tarikatlar her zaman oldu. Her zaman olacak. Müslümanlığın koşulla-

j

rından biri de tarikatlardır, bu doğaldır. | Ama tarikatların politik olarak örgütlen- i meşine devlet en azından göz yummuştur. | Cemalettin Kaplan bir din adamı değil,

j

politik bir liderdir.

- Bir köy çocuğu olarak, köy enstitü­ leri olayım nasıl değerlendiriyorsunuz?

- H oca geliyor, söylüyor, çocuklar ezberliyor. Bu, çocukları köleleştirme eği­ timidir. Köle olan köle yapmaya çalışır, insanlar her yerde böyle yetiştirildikçe, barış olm az.. Biz köy enstitüleri ile, eğitime, yaşayarak ve yaratarak eğitimi katmıştık. Böyle bir eğitime doğru gidilseydi, dünyada savaş olmazdı, ö y le yetişen insan, atom bombasım atamazdı. Çünkü o , doğayla, gökyüzüyle, eşyayla birlikte gelişen gerçek bir insan olurdu. 20. yüzyılda Türklerin yarattığı ve insan­ lığa armağan ettiği en büyük iştir köy enstitüleri. Ben üç şeyle övünmesini isterim Türkiye’nin: Atatürk’ün getirdiği kendine dönüş ve bağımsızlık politikası. Hakkı T on gu ç’un getirdiği demokratik eğitim ve Nazım Hikmet’in getirdiği insancıl ulusal şiir.. A z katkı değildir bunlar. İnsanlığa, atom icat etmekten daha büyük bir katkıdır. Çünkü atomu insanları öldürmek için kullanıyorlar.

- Söyleşimize ince M em ed'Ie başladık, izin verirseniz ince M em ed’ Ie kapatalım. Birinci ince M em ed’ den sonra otuz yıldan fazla süre geçti ve siz İnce M em ed ’in dördüncüsünü de yazdınız, ince M em ed ile neyi vermeye, neye ulaşmaya çalışı­ yorsunuz?

- İnce M emed’i yazmaya, tam kırk yıl önce, yani 1947’de başladım. Bir roman mimarisi, roman biçimi üzerinde çok durdum, in ce Memed’in dört cildi de, Çukurova betimlemesi ile başlar, belirli bir biçim içinde sürer. O biçim içindeki öz, mecbur insandır. Kavga etmeye, başkal­ dırmaya mecbur insan. O mecbur insanlar kuruyor dünyayı. Mecbur insanlar ve yüreklerindeki kurt. Mecbur insan, bizden önce de vardı, sonra da var olacak, ince Memed, tüm tarih boyunca, Anadolu

12

tarihi boyunca, başkaldıran insanın des­ tanıdır.

- Siz romancılığa ne getirdiniz, neyi getirmek istediniz?

- 19. yüzyıl, romancılıkta altm çağdır. 19. yüzyıl romanı, müthiş verdi insan ilişkilerini. D oğayı bile dekor olarak kul­

landı, ama dehşet kullandı. Yalnız insan­ oğlunun ilişkileri doğa içinde sıkışmıştı. Oysa ne gökten yağdığı ne yerden bittiğini gördüğü zaman, insan kendisine başka bir dünya kuruyor, kendi yarattığı dünyaya sığınıyor, işte benim vermeye çalıştığım

da bu! D

Y a şa r Kem al' in Süren Yükselişi

tnce M em ed neden Türkiye 'de filme alınamadı?

P K A N S I Z b a sın ın ın , “ Ç ağdaş " edebiyatın ender devlerinden bi­ risi..” olarak nitelendirdiği Yaşar Kemal, 1982 ekiminde Paris’te, Fran- , sa’nın en büyük edebiyat ödülü olan j

“ Cino Del Luca’y ı alırken, Akademi ! üyesi ünlü romancı Jean D ’ormesson j şöyle diyordu:

ince Memed, son 30 yılın en

j

güzel ve anlamlı kitaplarından birisi- 1 dir. Siz de Yaşar Kemal olarak, ! Stendhal, Cheteaubriand, Marcel Pro- j ust ve Aragon’la eşdeğerlisiniz, ism i- i niz ve kahramanlarınız, benim ve j birçok okurun düşünde yaşıyor. ”

Gene Fransız basımnda şu satır­ lara rastlanıyordu: “ Sizi selamlıyoruz, Yaşar Kemal. Çok büyük bir romancı, bir dev ozansınız. Homeros, Hugo, dünün ve bugünün sineması, tarih boyunca halkların dev uğultusu, sizin çağrınızla boşuna ayağa kalkmıyor.”

“ ince M em ed” " 36 dilde milyonlar­ ca basıldı ve hakkında binden fazla yazı yazıldı. Ingiltere’de dokuz ay süresince “ ençok satılan kitaplar” lis­ tesinde birinci sırada kaldı. “ Yer Demir Gök Bakır” ve “ Ölmez Otu” Fransa’da arka arkaya “ en iyi yaban a roman” ödülünü kazandı. François Mitterrand, radyodaki bir söyleşide uzun uzun Yaşar K em al’i övdü ve Fransa Cumhurbaşkanı seçildikten sonra, Elysee Sarayı’na girmesi nede­ niyle düzenlenen törene, Arthur M il­ ler, William Styron ile birlikte^’Ozel konuk” olarak Yaşar Kem al’ i çağırdı. O’nu defalarca başkanlık sarayına konuk etti. Gecen yıl Gorbaçev’in özel konuklan arasında da Yaşar Kemal vardı.

A m a “ Nobel Edebiyat Ödülü” adayı Yaşar K em al’e “ Cino Del Luca” verilirken, başka ülekelerin büyükel­ çileri bulunuyordu da, Türk Büyük­ elçisi yoktu. A P ’nin Turizm Bakanı Nihad Kürşat’tan, 1979-80’in Genel­ kurmay ikinci başkam Haydar Sal- tık’a kadar, Türk yetkililer “ ince Memed” in Türkiye’de filme alınması­ na karşıydılar. Yaşar K em al’ i basan ­ larından dolayı kutlayan tek Türk devlet adamı, 1978 yılında Fransa’da

“ En iyi Yabancı Yazar” seçildiği zaman, bundan duyduğu kıvancı belir­ ten Kültür Bakanı A h m et Taner Kış­ lalı olmuştu. Yaşar Kemal ilk kez Ece- vit hükümeti zamanında rahatlıkla pasaport alıp yurt dışına çıkabilmişti.

New York’da verdiği bir konfe­ ransta, “ Niçin hep Çukurova’yı-yazı­ yorsunuz?” sorusunu Yaşar Kemal ünlü kahkahalarında birini atarak şöyle yanıtlamıştı: “ N e yani.. Tols­ toy, Stendhal, Kafka da Çukurova’yı yazdılar.”

Yaşar K emal- “ Ben heo insanı yazıyorum” 1922 yılında A dan a’nın Osmaniye ilçesine bağlı, daha sonra Gökçeli adım alan Hemite köyünde doğan ve tüm çocukluk ve gençliği Çukurova’da geçen Yaşar Kem al’in bu sözlerle ne demek istediği açıktı. Yaşar Kemal de, tıpkı Stendhal, Tolstoy, Kafka gibi “ insan” ı anlatıyor ve bu nedenle de onlar gibi evrenselleşiyordu. Yaşar Kemal bu görüşünü şöyle açıkladı:

“ - iki bin yıl önce yazılanları, örneğin Homeros'u neden hala ilgiyle okuyoruz?.. Bir yerde insan gerçeğini

(7)

yakaladın mı, herkese okutursun.” Yaşar Kemal daha 5 yaşındayken, babası camide gözlerinin önünde öldü­ rüldü. Büyüdükçe bir halk edebiyatı merakı başladı kendisinde. Saz çalı­ yor, türküler söylüyordu. Ortaokulu Adana’da okurken, son smıfta öğre­ nimini yarıda bırakıp, çalışmaya ko­ yuldu.

Geleceğin bu dev yazarı, ırgatlık, amelebaşılık, pirinç tarlalarında bek­ çilik, arzuhalcilik, öğretmenlik, hava­ gazı şirketinde memurluk, kütüphane- ! d!ik yaparak oluştu denebilir, ilk şiirleri, 1939’da, A dana Halkevi'nin yayını olan Görüşler dergisinde yayın­ landı. 1951 yılında İstanbul'a geldi. Bir yandan havagazı tahsildarlığı yapıyor, öte yandan Fenerbahçe for­ ması altında yüzüyordu. Bir süre sonra, Cumhuriyet gazetesinin “ Yurt Haberleri” bölümünde çalışmaya baş­ ladı. Giderek röportajları ile dikkati çeker oldu.

Yaşar Kemal İstanbul’ a geldiğin­ de, “ ince M em ed"in yüz sayfası yazıl­ mış, cebinde duruyordu. Sonra iki yıl boyunca kafasmda yazmayı sürdürdü ince M em ed’i ve 1953’de yeniden kalemi eline aldı. 1955'te artık ölüm­ süz bir yapıt, okuyucuya sunulacak hale gelmişti.

“ ince M em ed” e, basıldığı yıl Var­ lık Roman Arm ağanı’nı “ oybirliği” ile veren jüride şu isimler bulunuyordu: Reşat Nuri Güntekin, Nurullah Ataç, Ahmet Hamdi Tanpınar, Suud Kemal Yetkin, Samet Ağaoğlu, Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Selahattin Batu. Bu büyük bir olasılıkla Nobel Ede­ biyat Ödülü ile sonuçlanacak olan bir tırmanışın ilk belirtisiydi.

Yaşar Kemal “ Cino Del Luca” ödülünü aldığında, eski dostu Ilhan Selçuk’un Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde çıkan şu satırlar, büyük yazara dünyanın ve Türk devletini yönetenlerin bakış açıları arasındaki farkı yansıtan bir “ kara mizah” örne­ ğiydi:

“ Ulan, Anadolu’nun tezekli kö­ yünden çıkmışsın, deli danalar gibi ordan oraya dolanmışsın, arzuhalcilik, su bekçiliği, kunduracı çıraklığı yap­ mışsın, şimdi Mitterrand’ ın özel konu­ ğu olup Fransa’ya gidersin, Fransız Akademisi’nin saygıdeğer üyelerinden ödül alırsın. Üstelik Türkiye’de Yazar­ lar Sendikası’na üyesin. Başımıza bela mısın ulan? Sende hiç ‘memleket, millet sevgisi’ yok mu? Niye köylüy­ ken köylülüğünü bilmedin, yerinde oturmadın? Yoksa Nobel ödülünü de alıp tepemize mi çıkacaksın?”

ffÇ a ğ »m ıım En Büyüleyici Y a za n "

Fransız basını Yaşar K em al'e övgü yağdırıyor

A

VRU PA Yaşar Kemal- Okuyor, Y a ­ şar Kemal k o n u ş u y o r. Le Figaro Littéraire soruyor: “ Stokholm’deki beyler çağımızın en büyüleyici yazannı seçmek için daha ne bekliyorlar?”

Yaşar Kemâl’in İNCE M E M E D III’ü, Münevver A n daç’ın “ çok güzel” oiarak nitelenen çevirisiyle Gallimard yayınevince ve “ ince M em ed’in Dönüşü” adıyla piyasaya sürüldüğünden beri Fran­ sa, Yaşar Kemal okuyor, Yaşar Kemal konuşuyor.

Alain B osg u et,'L e Figaro Litteraire” - de yayınlanan makalesinde dayanamayıp haykırıyor: “ Çağımızın en büyüleyici ya­ zarım seçmek için Stokholm'deki beyler daha ne bekliyorlar?”

Kemal -Nobel vermek için ne bekliyorlar?

B o s g u e t ’ ninyazısı şöyle:

"Sıcak, güleç, alaycı ve coşkulu miza­ cıyla Türk devi Yaşar Kemal, bundan on beş yıl önce, zaferin henüz eşiğindeyken bize “ Beni, günümüz yazarlarından han­ gisiyle mukayese edebilirsiniz?” diye soru­ yordu. Bugün artık kuşkusu kalmamıştır: Miguel Angel Asturias'm sopundan O, fakat O’nun düşlerini Kolomb öncesinin hayaletleri değil, Küçük A sy a ’mn halk geleneği besliyor. Yaşar Kemal’i,toplum ­ sal -ve naif- kuramlan açısından en azından ozan Nikos Kazancakis’e yakın bulabilirsiniz, fakat O, türküsünü, Isa’nın yeniden çarmıha gerilişine yakmıyor, j Zamanımızın büyük yazarları arasında

j

benzersiz olan Yaşar Kemal, bir yoksul köyden çıkar ve ona her zaman sadık kalır: Ortak atılımlarm, birlikte yaşanan acıla- nn, paylaşılan düşlerin zaman içinde yer değiştirişidir sahnelediği.

“ Şu günlerde bir on üçüncüsüyle, “ ince Memed’in D önüşü” yle daha da zenginleşen eserleri, akıl almaz sayıda temayı yoğurup onlardan, her an yeniden alevlenerek ve her an yeni tehlikeleri gö­

ğüsleyerek gelişen b ir destan yaratır. Batılı ölçülere pek sğ m a y a n b u evrende çevreyi görerek dolaşabilmek için bu tema­ ları sınıflamak yerinde olur:

1. Anadolu’nun antik tarihi: Home- ros’un ve Ksenofon’un mirasçısı Yaşar . Kemal, efsaneler Yunam’ndan Atatürk

Türkiyesi’ ne kadar geçen Olayları unutmaz hiç. Onun insanları, kutsal Ağrı'nın etek­ lerinde uzanan soylu ve acılı bir toprağı simgelediklerinin her zaman bilincinde olarak bu geçmişe, düzenli aralarla dönüp sık sık başvururlar. Ne inişler, ne yokuşlar ne de değişimler bu bağlılığı sarsamaz.

2. Göçebelik: Kişiler, bir süreklilik imgesine dört elle sarılmakta haklıdırlar, çünkü çoraklığa ve bitekliğe ya da boylar arası kavgalara göre yer değiştirip durur­ lar M evsim ler,aym zamanda hem kurta- ncılann, hem düşmanların mevsimleridir: Tepeden tepeye, vadiden vadiye yer de­ ğiştirir insanlar. Batı’nm Orta-Çağ köylü­ leri ve ozanları g ibi...

3. Masalcılar ve üfürükçüler: Gerçek, Yaşar Kemal’in kahramanlan için yeterli değildir. Öyküleri, üfürükçülerle, palavra- cdarla ve genellikle de geleceğin ve kötü­ lüklerin habercisi falcılarla doludur. Ma­ salcılar, düşlerden vp yalanlardan örerler masallarını. Bilge kişiler, çoğunlukla ya âmâdır ya dilenci.

4. Kahramanlık zorunluluğu: Roman­ cının kitaplannda insanlar kolayca insan­ üstü ya da ruhani kişiliğe bürünürler. Ş ö ­ valyelik her zaman vardır, insanlar, kendilerini de, başkalarını da kolayca yeniden keşfeder, yeniden yaratırlar.

5. Geleneğe ve değişime bağlılık: Y a­ şar Kemal, çoğu zaman şu soruyu atar ortaya: Böylesine eski ve köklü bir halk, modem bir yönetimle uzlaşır mı? Eşekle bilgisayar, kör kuyu ile sosyal sigortalar gün olur bağdaşır mı? En basit şekliyle, çobanlardan bürolarda çalışmaları istene­ bilirini?

6. Psikanaliz ve saçma: Yaşar Ke­ mal’in kişileri, kıyıda köşede unutulmuş bir toprağın kayıp insanları değildir. Kendilerini fazla çözümlemeye kalkışmaz­ larsa da. bizimle çağdaş insanlar olmayı bilirler. Aşklar Freudvari olabilir ve bazen umarsızlıklar herkesi felce uğratabilir. Mantığa uygun biçimde gelişmez bu olaylar. Bir keçi ile bir büyücünün varlığı, tümüyle yüzyılımıza özgü şiirsel genelle­ melere varılmasını engellemez.

“ ince M em ed’in Dönüşü ”, bütün bu öğeleri olağanüstü bir güçle yoğuruyor. M em ed , onurunu kurtarmak için haydut

olmuştur, Kişot ya da Roland’vari bir yanı vardır. Zenginlerden alır, adam öldürmeye kadar vardırır işi. Sonra bir ülkü uğruna, saflığından ya da zamanın yasalarına boyun eğmemek için, aldıklarını yoksul­ larla paylaşır. K atildir,, fakat kendisini

(8)

Haftaya B A K IŞ 'ta karst k

A ŞA R Kemal ile Başbakanlık

Danışmam Adnan Kahveci fıkra anlatma yarışması yaptılar.

YAŞAR K E M A L : Lazlar kursa meraklı olurlar. Bizimki tren makas­ çısı kursuna yazılmış. 1 yıl devam et­ miş. Sonunda diploma alacak. Sınava çekmişler. Birisi sormuş, “Bir yandan 140 km. kula bir tren geliyor. Tam karşısından da yine 140 km. kula bir başkası... Arada sadece 400 metre kalmış. Ne yaparsın?" Laz gayet sakin yanıtlamış: “ K ezban’içagırirum" Sınav komisyonundakiler şaşırmış.

“Kezban da kim ?". “ Karimdur" de­ miş laz. Şaşkınlık büyümüş, “ Karını ne yapacaksın?". Laz gülümsemiş: “ 0 daseyretsun".

A D N A N K A H V E C İ: Karadeniz'­ de bir köyün ahalisi toplanmış, Çin'e karşı savaş açmaya karar vermişler. Karar oy birliğiyle alınmış ve seçilen bir heyet karan Ankara'daki Çin elçisi aracılığıyla Çin hükümetine bildirmiş. Çinliler de-fıkra bu ya-kabul etmişler. H eyet dönmüş. Durumu köydekilere bildirmiş. Hepsini almış bir düşünce. Köye gelen bir yabancı bunlan elleri çenelerinde kara kara düşünürken görünce sormuş, “ Nedir derdiniz?". Lazlardan biri “ Çin e savaş açtık d a ..." demiş. “ E e e ? " diye üstelemiş yabancı. “H iç " demiş Laz, “ Kabul ettiler". Yabancı gülmüş, “ Şimdi de nasıl başa çıkacağu diye düşünüyor­ sunuz değil m i?" “ Y o k " demiş laz gayet düşünceli, “Bunca adami nereye gömeceğuz diye düşüneyruz".

YAŞAR K E M A L : 15 Kürt Ab dülhamit döneminde Rusya'ya karşı savaşmaya karar vermişler. Saraya ulaşmayı başarıp Abdülhamit'e de açmışlar meseleyi. ■■ Abdülhamit gül­ müş, “ Koca Rusya bü. imparatorluk başa çıkamıyor da siz nasıl başede- ceksiniz"? Kürtler, “ Sen orasını bize bırak padişahım" demişler. Abdülha­ mit bakmış ki Kürtler kararlı, “ Peki gidin savaşın" demiş. Kürtler sevinç içinde Sarayı terketmişler. Aradan iki gün geçmiş, vezir “ 15 K ü rt’ün yeniden görüşme talep ettikleri"ni arzetmiş padişaha. Abdülhamit sinirlenmiş, “Bunlarla mı uğraşacağız?" demiş, ama Kürtler ısrarlı. “ Peki gelsinler" buyruğu çıkınca mahçup girmişler içeri... içlerinden biri ellerini oğuş- turup sıkılarakPadişahım, sizden iki jandarma rica edeceğiz" demiş. A b­

dülhamit kızmış, “ H ani" demiş “Biz 15'imiz Rusya'ya yeteriz diyordunuz". Kürt kızarmış, “ Yeteriz yetm eye de.. "

arştya fıkra yarışması

demiş kekeleyerek, “ Şimdi Zigana Ge- çidi'nden lazlar bizi geçirmez. Jandar­ malar orada bizi korusunlar, gerisini biz hallederiz."

A D N A N K A H V E C İ: Laz Amerika’ya gitmiş. Konservatuar'a yazılmış. Pi­ yano öğrenmiş. Dünya çapında bir piyanist olmuş. Dilini düzeltmiş. İn­ gilizcesi nefis. Estetik ameliyat olmuş, burnu kalkık. Laz olduğunu anlamaya imkan yok. Son konserinde büyük alkış almış. Herkes ayakta alkışlarken aradan bir ses duymuş... “ Pravo laz uşağı... yaşşa hemşerum.. . Şaşkına dönmüş. Tanmmasına imkan yok. Sahnedeyken çaktırmamış ama arada hemen adamı çağırttırmış yanına... “ Yahu" demiş, “ Ben bu kadar değiş­ tim. Tek kelime konuşmadım. Bur­ num desen düz. Sen benim laz oldu­ ğumu nasıl anladın Allahaşkına"?. Karşısındaki gülümsemiş, “ Çok ba­ sit" demiş, “ Herkes normal gelir

piyanonun yanına

tabu reyi altına M,

çeker. Sen geldin

tabureye oturdun, J f c

p iyan oyu çek tin | § j H j

kendine... Oradan

ğu n u ..." Y. Kema!

Y A Ş A R K E M A L : Trabzon'da Karadenizli eczaneye girmiş. “Böcek ilaci var midur?” demiş. Eczacı üzgün, “ Geçmiş olsun" demiş, “Böceğinizun rahatsizliğu nedur?"

A D N A N K A H V E C İ: Bir gün Trabzon'a şehrin girişinde dev bir tabela gördüm. Altında büyük harf­ lerle “ Trabzon Lokantası/Nefis Ada­ na kebaplan yapılır" yazıyordu. İkinci gidişimde tekrar aradım. Yoktu. Sor­ dum, iflas etmiş.

YAŞAR K E M A L : Laz Avrupa’da paraşüt kursuna yazılmış. Öğretmeni

bir yüzbaşı. “.Bak Tem el" demiş, “A t ­ lar atlamaz göğsündeki şu ilk düğme­ ye basacaksın. Paraşüt açılır. Açıl­ mazsa hemen onun altındaki İkinciye bas. Yine açılmazsa artık Meryem Ana'ya dua et. ” Çıkmışlar kuleye. Önce yüzbaşı atlamış. D üğm eye bas­ mış. Açılmış paraşüt. Ardından Temel atlamış. Basmış birinciye, yok. İkin­ ciyi denemiş, yine açılmamış paraşüt. Yıldırım hızıyla aşağı doğru düşerken, paraşütüyle aşağı süzülen yüzbaşıya bağırm ış... “ y ü z b a şu m ... yü zba - şum.... çabuk de pağa, neydi o karinun adı... ”

A D N A N K A H V E C İ: Oğluma ge­ çen gün annesi tanımadığı insanlarla

...—--- --- --- "" --- T

hiçbir yere gitmemesini tembihliyor- muş. “Bak oğlum " demiş, “Belki seni kandırmak için 'annenin adı n e’ filan diye sorarlar. Aman onlara karşı uya­ nık ol", “ Merak etm e anneceğim

demiş bizimki, “ Öyle sorarlarsa ben de hemen ‘durun ben gidip anneme sora­ yım da geleyim ’ derim ” .

YASAR K E M A L : Gorbaçev bir gün annesini Kremlin'e davet etmiş. Heryeri gezdirmiş. Duvarlardaki muh­ teşem tabloları, zengin makam odasını altın yem ek takımlarını göstermiş. ■ Kadıncağız oğlunun her gösterdiği şeyde dövünür durur, ağlamaklı olur­

muş. Gorbaçev, anasının gururlanaca­ ğı yerde dövünmesini anlayamamış sormuş,. “ Ne dövünürsün ana, bunda üzülücek ne var?” . Anası dertli dertli mırıldanmış, “ Hepsi iyi hoş da oğul. Bu komünistler bir gün gelip bunlan dinden alır diye korkanm .. . "

A D N A N K A H V E C İ: Amerikalı R usya’ya gitmiş. Gitmeden arkadaş­ ları 3 şey tavsiye etm işler.B ir kürk al. Bolşoy'a mutlaka git ve Lenin'in kabrini ziyaret e t ." Amerikalı önce kürkçüye gitmiş. Korkunç kalabalık. Bolşoy desen tek bilet yok. Lenin'in kabri önünde de inanılmaz bir kuyruk. Bakmış olmayacak. Otele gidip tele­ fona sanlmış. Önce kürk satan mağa­ zanın sahibini aramış, “ İki kürk isti­ yorum” demiş, “ biri sizde kalsın, birini bana gönderin” . 10 dakika sonra kürk oteldeki odasına gönderilmiş. Sonra Bolşoy'un müdürünü aramış, “100 bilet istiyorum. 99’u sizin. Birin­ de ben oturacağım" demiş. Rezervas­ yon hemen yapılmış. Sıra Lenin’in kabrine gelince Amerikalı, Kızıl M ey­ dan ’a gitmiş. Kapıda bekleyen askerin dine 100 dolar sıkıştırıp, “Lenin’i gör­ mek istiyorum” demiş. Gözleri parla­ yan asker heyecanla sormuş, “Lenin'i

mi size getireyim, siz mi içeri girmek istersiniz?”

YAŞAR K E M A L : Laz ıssız adaya düşmüş. 15 yıldır yalnız başına. Bir gün plajda uzanmış yatarken canhıraş bir kadın çığlığı duymuş. Bir bekmiş açıkta çırılçıplak bir kadın boğulmak üzere imdat istiyor. Hemen atlamış denize, kadını kucakladığı gibi kum­ sala taşımış. Dünya güzeli kadın, çırılçıplak bedeninden sular akıtırken laza gülümseyerek bakmış, “Kaç yıldır buradasınız” diye sormuş, “15 yü old i” demiş laz. Minnettarlık içinde çapkınca gülümsemiş kadın, “İyi öyleyse" demiş, ‘B en de size 15 yıldır beklediğin iz ş e y i g etird im i ş t e ” . Laz'ın gözleri parıldamış, “ U yyy kur­ ban olayum sağa, ” demiş, “ Karala- hana mı cetirdunpağa... ”

(9)

aklayan bir yanı vardır adam öldürme­ sinin. Başkaları için savaşmaktan usandı­ ğını, daha sakin bir yaşamı özlediğini sö y ­ lediği zaman, ihanet ediyor gibidir ken­ dine. Kahramanlar için huzur yoktur.

“ Garip ve harikulade bir çoğalma, çe­ şitleme, çiçeklenme başlar o zaman. Memed, köylülerin kafasında yüzlerce Me- med’e dönüşür. Ona bağlanan başarılarla, zaferlerle süreklilik kazanır. Her birey, karınca kaderince bu efsanenin örgüsüne birkaç ilmek ekleme zorunluğu hisseder. Memed’le karşılaşan herkes için masalsı bir şeyler söylemek zorunludur, koşuldur. O’ndan, bu efsanevi boyutu kabul ya da reddetmesi istenmez. O, hem Şarlmayn, hem Ulis olacaktır, im gelem açısından halkın gücü sonsuzdur.

“ Çağımızın en büyüleyici yazarını seçmek için Stokholm ’deki beyler daha n< bekliyorlar?”

“ m u tlak a ok u n m a lı”

Fransa’da en çok satılan kitaplan belirleyen ve yeni çıkan kitaplan tanıtan GUIDE ise, “ ince M emed’in D ö n ü şü ” nü liste başı olarak verdi. Guide, Yaşar Kemal’in eserini, "M utlaka Okunması G e­ reken” kitaplar listesinin de başında ilan ediyor ve kitap konusunda şu bilgiyi veriyor:

“ Genç ince Memed, ödlek ağalann, gaddar polisin v ç kan içici beylerin ödünü kopartan _ç> sevgili haydut, şimdi ne yapıyor? Oc almak için baş vurulduğu sanılanonca katliahı, onca mücadele O’na yükleniyor. Aslında O, kavga-gürültüden çok aşk ve uyum düşleyen bir şair ruhdur. Yaşar Kemal her zaman çok güzel çizdiği o Çukurova dekoru içinde, kendine özgü kontrastlı kişileri ve hızla gelişen olay­ larıyla o güzel fresklerinden birini daha resmediyor. Efsane, bu serüvenlerden bir mucize gibi doğuveriyor. Homeros aşığı bir Türk Alexadre Dum as’sı düşünün ve koyverin kendinizi, Memed'in ay ışığında dört nala kalkmış atı alsın götürsün sizi.”

“ Sihirbaz Yaşar Kemal”

Figaro M agazine’de, “ K

itaplar/Yıl-dızlanmız” bölümünde "İn ce M emed’in Dönüşü” nü en çok yıldız alan kitaplar listesinin başına oturttu, ötekiler gibi o da Yaşar Kemal'in portresine yer verdi.

Eleştirmen Jean-C laude Le Covec’in tanıtıcı yazısı ise şöyle:

“ ince Memed, peşindeki güvenik güç­ lerinin gözünde ve hatta isyancı ruhlarını simgelediği dağ insanlarının kafasında bir görünmez adamdır, inceliğinin dışındaki özellikleri şunlar: Düş gibi ele geçmezdir, hayvanların dostudur, haydut kavramıyla bir ilgisi yoktur. Memed adı, o yörede çokyaygın olduğundan bu sözcük tek başı­ na O’ndan söz edildiğini göstermeye yet­ mez. Memed, adım, yalnız çok önemli ve gerekli anlarda, kişiliğinin bütün ağırlığını belirtebilsin diye, özel bir tonda söyler. O zaman varlığı, bir ilahın tecellisi gibi etkiler karşısındakini. B u n edenledir ki can düşmanları olan ağalar, beyler, paşalar ve bir zamanlar Osmanlımn, şimdiyse “ Jön Türk” ün gücüne köle olmuş bütün öteki insanlar, hiçbir zaman ele geçiremezler O’nu. Gerçekte de O Güney Anadolu’nun töresini savunmak için Selçuklular zama­ nından beri savaşan bir ezeli hayduttur. Bir Türkmen Z orro’dur. Yaşar Kemal ise, ince Memed efsanesini dokuyan büyücü bir ozan... Düşsel nice öyküyü, yaşayan gerçek birer öykü haline getirme yeteneği, bir sihirbazınkini andırıyor. Tarih de hikaye etmek için değil midir?” □

Yaşar K em a l’in Türkiye 'de yayınlanan kitapları

Yılanı öldürseler Deniz Küstü

Gökyüzü Mavi Kaldı/Sabahattin Eyüboğlu- Yaşar Kemal Üç Anadolu Efsanesi

Höyükteki Nar Ağacı İnce Memed /I İnce Memed / 2 Binboğalar Efsanesi Çakırcalı Efe San Sıcak Al Gözüm Seyreyle Salih Filler Sultam Kuşlar da Gitti Ağndağı Efsanesi Ortadirek (Dağın ö te Yüzü 1) İnce Memed / 3 Teneke Allahın Askerleri Yağmurcuk Kuşu________________ (Kimsecik 1) Yer Demir Gök Bakır (Dağın ö te Yüzü 21 Peri Bacaları

(Bu Diyar Baştan Başa 1) Denizler Kurudu (Bu Diyar Baştan Başa 2) Nuhun Gemisi

(Bu Diyar Baştan Başa 3) Bir Bulut Kaynıyor (Bu Diyar Baştan Başa 4) Kale Kapısı

(Kimsecik 2) ölmez Otu (Dağın ö te Yüzü 3) Demirciler Çarşısı Cinayeti (Akçasazm Ağalan 1) Yusufçuk Yusuf (Akçasazın Ağaları 2) İnce Memed / 4

--- İŞ Ç İ

Kazanan Y ılm a z

2

saatlik direniş reddedildi

U R K -Iş’te, “ 2 saatlik genel uyan ■ grevi” konusunda ilk raundu kaza­ nan muhalefet, sonunda maçdan yenik aynldı. Mart ayı . başında yapılan Baş­ kanlar Kurulu’nda havaya muhalefet egemen olmuş ve bir anlamda yönetimi köşeye sıkıştırmıştı.

Muhalefetin üzerinde birleştiği öneri kabul edilirse, zafer muhalefetteki Sosyal-Demokrat-MHP koalisyonunun olacak, reddedilirse, “ Yılmaz ürktü ve kaçtı” suçlaması yapılacaktı.

ilk toplantıda oylama yaptırmayıp, karan, tüm başkanlann katılacaklan top ­ lantıya bıraksın Şevket Yılmaz, 2 saatlik direniş önerisini kesin karar toplantısında da oylatmadı. Dokuz saat süren toplan­ tıda, “ en iyi savunma hücumdur” tak­ tiğini uygulayarak başarılı oldu. Kendi önerisini gündeme getirip, tartışmalan yönlendirdi. Y ı l m a z , “ 2 4 Mart’ta profesyonel sendikacılar A nka­ ra’da toplansın, hep beraber M eclis’e yü­ rüyelim. Görüşleri­ mizi içeren bir mek­ tubu M eclis’e suna­ lım” diyordu. Öneri paketinde, Nisan a-

Ş. Yılm az y ı n d a S a m s u n ' ­ dan başlanmak üzere düzenlenecek açık hava toplantıları da vardı.

Muhalefet tam anlamıyla hazırlıksız yakalanmıştı. “ Kutsal Ittifak” ın liderleri Mustafa Özbek ve Cevdet Selvi, “ 2 saatlik direniş" önerisinde ısrar edecek oldular. Oysa bu öneriyi çürütmek için, Belediye-Iş Başkam Hüseyin Pala hazır- lıklıydı. Muhalefet liderlerinin sendikaları zaten greve gitmek üzereydiler. Pala ise toplu sözleşmesini yeni imzalamıştı. Muhalefetin direnişi daha çok kendisi için istediğini ima ettikten sonra, bu tür eylemlerin kamuoyunun desteği sağlan­ madan başarıya ulaşamıvacağı tezini y i­ neledi, son İE T T şoförleri direnişinde, sendikasına üye şoförlerin halk tarahndan dövüldüklerini hatırlattı.

Şevket YılmazTn bir yakınına göre, oylama yapılsa gene de muhalefet kazana­ bilirdi. Am a 9 saatlik toplantıda muhale­ fet böyle bir -oylama yapılmasını bile sağlayamadı ve 32 sendika başkam ile 5 yönetim kurulu üyesinden oluşan Baş­ kanlar Kurulu ndan galip ayrılan Türk-Iş genel başkam oldu. M eclis’e yürüme kararının hükümeti hiç de tedirgin etmediği. Çalışma Bakanı Taşçıoğlu’nun “ Yürüsünler, yollar geniş” deyişinden

belliydi. □

Referanslar

Benzer Belgeler

Geriye yüzer havuzlar yerine Pendik Tersanesi’nin büyük gemi inşaatları için yeni hizmete giren kuru havuzu kalıyor ki, bu havuz hem tamir havuzu olarak di- z.ajn

1933 yılında özel sektöre yalnızca yük taşımacılığının bırakılması, yolcu taşıma hakkının devlete verilmesi ile Şirketi Hayriye ke- penklerini indirdi..

Sinire uygulanan elektriksel bir stimulus uygula- nan akım belli bir düzeye ulaşınca sinirde depolarizas- yona neden olur. Düşük düzeyde verilen akımla olu- şan aktivite

Tip I, radial başın anterior çıkığıyla birlikte ulnanın kısa oblik veya yaş ağaç kırığı; tip II, radial başın posterior veya posterolateral

Hikmet Onat’ın 1910’lar- dan başlayarak günümüze değin 65 yılı geçen oldukça geniş bir zaman kesitinden seçilmiş ürünlerini bir araya getiren sergi, onun

Orhan Veli Karnk da Yahya Kemal gibi İstan­ bul aşığı, bir şairdir. Şiir­ lerinde İstanbul’u anla­ tan iki şair Rumelihisa- n ’ndaki Kayalar Mezar­ lığında

Bu noktada lahn (tecvîd kurallarını ihlâl etmek), genel olarak yasak olmakla birlikte, lahn-i hafî bünyesinde oluşan hatalar, lahn-i celî'ye göre biraz daha esneklik

Birinci Dünya Savaşı yıllarında dünya çapında üne kavuş­ muş olan Çardaş opereti (Müzik: Kalmann), Kordi Miloviç adlı güzel sopranonun çekiciliğiyle de