• Sonuç bulunamadı

Ulu ozan Dağlarca...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ulu ozan Dağlarca..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

f /

v

(

' t t a , o

y

. _

CUMHURİYET ' ______________

_____________ OLAYLAR YE GÖRÜŞLER

Ulu Ozan Dağlarca...

Dağlarca, dağların dağıdır. Yüreğinde fırtınalar kopan bir ozandır. Türkçe sözcüklerden, ses bayrakları üreten eşsiz bir ustadır. Yayımlanmış ve çoğu yabancı dillere çevrilmiş 114 yapıtı vardır. Dağlarca, 90 yaşında bir delikanlıdır. Tensel ve tinsel bir sorunu yoktur. Şiir yazmayı, aralıksız sürdürmektedir. Ulu ozan Dağlarca, Türk şiirinin bayrağıdır!..

M ahm ul YAĞMUR

Eğitimci

G

önülden, yürekten, candan söylüyorum: Fazıl Hüsnü Dağlarca, benzeri olmayan bir ozandır. Acunda (dün­ yada), esinlendiği ya da öy­ kündüğü bir ozan yoktur. Şiirlerinin iz- lekleri (temaları) ilginçtir. Yapıları, örgü­ leri özenlidir. İç ve dış bezekleri albeni­ lidir. Biçemleri (üslûpları) akıcı, ateşli, uyumlu, dizemli (ritmli), ezgilidir, ileti­ leri (mesajları) yalın, tutarlı, çarpıcı, çağ­ cıl, evrenseldir. Betimlemeleri (tasvirle­ ri) abartısız, ayrıntılı, ussaldır. Sözcük­ leri, güzelduyunun (estetiğin), ince bir beğeninin (zevkin) sık gözenekli süzge­ cinden geçmiştir. Arı, duru bir öz Türk- çedir.

Dağlarca, üstün yetenekli, sıkıdüzenli (disiplinli), özgüvenli, dirençlidir. Çev­ reni (ufku) çok geniştir. Yaşam biçimi, alış­ kısı (huyu), edimleri (fiilleri) kendine özgüdür. Kişili, köşeli ve Su verilmiş çe­ lik gibidir. Duyguları, içgüdüleri dizgin- lidir. Orun (makam), san, para düşkünü değildir. Güçlülerin önünde eğilmez, dü­ şüncelerini gizlemez. Özgürlük türküsü­ nü gür sesle söyler.

Erdemli ve insancıldır. Emeği en yüce bir değer sayar. Emeksiz ekmeğe, aşa el sürmez. Buğdayını, usunun değirmenin­ de övütür. Hamurunu, beyninin tekne­ sinde yoğurur.

Yediği ekmeği, aşı, yüreğinin ateşinde pişirir. İçtiği suyu, derin kuyulardan çe­ ker. Ardına bakmadan, aktörenin (ahla­ kın) gösterdiği yolu izler.

Düşçü değil, gerçekçidir. Edilgen de­ ğil, etkendir. İlenmez, dövünmez, sin­ mez. Masal anlatmaz, ninni söylemez, öğüt vermez. Halkına küsmez. Zorlukla­ ra, tek başına göğüs gerer. Kozasını ses­ sizce örer. Aydınlığa, yiğitçe omuz verir. Güzel günlere, karşılık beklemeden yol döşer. “Ulus Bahçesi”ne, özekin (kültür)

gülleri diker.

Sancılı ve devingendir. Beyni sürekli zonklar; yüreği ince ince sızlar. Gün bo­ yunca, soluk soluğa çalışır. Huysuz, mı­ zıkçı sözcüklerle boğuşur. Gökyüzünü maviye, bozkırları yeşile boyar. Yabana- rılarının yuvalarına çomak sokar. Vur­ gunculardan, soygunculardan, hortum- culardan... hesap sorar. Sürünenleri aya­ ğa kaldırır. Aymazlık uykusunda uyu­ yanları uyandırır. Ağıdan (zehirden) bal, baldan ağı yapar. Dostluk bayramları için taklar kurar.

Dağlarca, yazın acunumuzda çığır açan bir ozandır. “Kızdırmak Kıyılan (1950)” başlıklı şiiri, Anadolu’nun çölleşmesini anlatan bir başyapıttır. Sözünü ettiğim şiirin şu dörtlüğü, Anadolu köylüsünün kara yazgısına yakılmış yanık bir ağıttır: “... Parça parça yardmış öküz ardında. Parmağı üç tane, tırnağı ak değil. Utanır elin ayağın,

Korkarsın yalandan görsen, Eli el değü, ayağı ayak değil...”

Dağlarca, çağcıl bir bilgedir. Dört dört­ lük bir ermiştir. Yaşamı dizgelidir. Sözü, edimleriyle çelişmez. İlkeleri hiç değiş­ mez. İvecen değildir. Tam bir sabır taşı­ dır. Dikkatle dinler. Düşünüp taşınıp söy­ ler. İncitmeden eleştirir.

Örselemeden eğitir. Daha güzeli, bilme­ diğini bilir. Bilmediğini öğrenmek için, derinlemesine irdeler. Bıkıp usanmadan dener. İstediğini, kafa yorarak ve ter dö­ kerek elde eder.

Bağnazlığı, yobazlığı, gözbağcılığı, şarlatanlığı, şaklabanlığı, üçkâğıtçılığı, korkaklığı, dönekliği, bölücülüğü., bilgi­ sizliğin ve kişiliksizliğin belirtileri ola­ rak niteler. “Günaydın!” ya da “Tünay­ dın!” dediği her kişiyi, Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerini korumak için savaşım verenlere katılmaya çağırır. Göz­ leri buğulanarak, “Gazi Mustafa Kemal

Atatürk (1973)” adlı yapıtından dizeler mırıldanır.

Ulu ozan Dağlarca, önceli (selefi) ol­ mayan, ardılı da (halefi de) olmayacak bir şiir yalvacıdır. Şiir yazmayı, ertelenme­ yecek bir tapınç (ibadet) sayar. Beyninin ve yüreğinin duyargalarını (antenlerini), gece gündüz açık tutar. Bebeklerin göz­ lerindeki süt mavisine, istiridyelerin iç­ lerindeki incilere, gökkuşağındaki renk­ lere, örüm cek ağlarındaki ilm eklere, emekçilerin alınlarından sızan terlere, kamu mallarını çalan kirli ellere, çimle­ nen tohumlara, döllenen çiçeklere., solu­ ğunu keserek bakar, ilk çocuklarını do­ ğuran gelinlerin çığlıklarını, kimi kimse­ si olmayan yaşlıların ağıtlarını, çarıksız çobanların bozlaklarını, zorbaların du- yunçdışı (vicdaııdışı) buyruklarını, umar­ sız kalanların yakanlarını (dualarını) ür- pererek duyar. Nadasa bırakılan tarlalar­ dan, uğuldayan ormanlardan, kavrulan başaklardan, sıcak somunlardan, yavşa- notlarından, alaz saçan güllerden, lavan­ ta çiçeklerinden., yayılan kokuları derin derin koklar. Ateşin yakıcı, suyun akıcı, taşın katı, balın tatlı, ağının acı., olduğu­ nu dokunarak ve tadarak algılar.

Sonra neler yapar? Algıladıklarını har­ manlar. Tümdengelim-tümevanm kura­ mını işletir. Kurtla koyunu barıştırır. Ak­ la karayı birbirine karıştırır. Doğanla ser­ çeyi seviştirir. Buğdayla sevgiyi, ölümle düşünceyi özdeşleştirir. Usu ayaklandı­ ran, duyguyu kanatlandıran şiirler yazar. Aşağıdaki dizeleri, savlarımın doğrulu­ ğunu açık seçik anlatmaktadır:

“... Burda, Hindistan’da, Afrika’da, Her şey birbirine benzemektedir. Burda, Hindistan’da, Afrika’da, Buğdaya karşı sevgi aynı, Ölüm önünde düşünce bir...”

Dağlarca, dağların dağıdır. Yüreğinde fırtınalar kopan bir ozandır. Türkçe söz­ cüklerden, ses bayrakları üreten eşsiz bir ustadır. Yayımlanmış ve çoğu yabancı dillere çevrilmiş 114 yapıtı vardır.

Dağlarca, 90 yaşında bir delikanlıdır. Tensel ve tinsel bir sorunu yoktur. Şiir yaz­ mayı, aralıksız sürdürmektedir.

Ulu ozan Dağlarca, Türk şiirinin bay­ rağıdır!..

Referanslar

Benzer Belgeler

Kuleli Askeri Lisesi'nin yanı sıra Sadullah Paşa Yalısı, Abdullah Paşa Yalısı, Aya Yorgi Kilisesi, Köçeoğlu Köşkü ve Hacı Ömer Camisi semtin diğer tarihi

Otobüsün camında Yılmaz Güney, duvarlar boyu Yılmaz Gü­ ney, kahve ocağının yamacında Yılmaz Güney, manavın dük­ kânında Yılmaz Güney, gezgin

Nüfusu milyondan pek de u- zak olmayan Istanbulda, sade kış mevsiminde oynayan bir dram ve bir komedi tiyatrosu mevcuttur; Ankarada devlet tiyatrosunun çe­ kirdek

İstanbul surlarının ehemmiyeti nazarı dikkate alınarak, bunların muhafazası kati surette lcabeden kı- sımlarile yıkılması icabeden kısımla­ rının tesfoiti

Onun için sa­ bahın en erken saatinde gidilir, kurna kapılır, yıkanılır, yemek yenilir, göbek taşında saatlerce dinlenilir ve akşam eza­ nına kadar, hava

Bundan sonra yapılacak şey 2n+1 sayıda düğüm içeren tamamlanmış çizgenin n+1 düğümden oluşan tüm olası ağaçların gökkuşağı kopyaları ile kaplana-

Mustafa Kandıralı da, tıpkı Nesrin Topkapı gibi yılbaşı gecelerinin ve özel eğlencelerin en prestijli ismiydi..

Sokağa çıkma yasağı olduğu için, deniz araçları çalışmıyordu.. Serde gençlik var, bir yolunu bulup karşıya