• Sonuç bulunamadı

Öykücülüğümüzde bir anadamar:Oktay Akbal

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Öykücülüğümüzde bir anadamar:Oktay Akbal"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

m isi

Oktay Akbal, gazete yaz

gibi öykülemenin, öyküyü bir

açıdan “gazete yazısı”

kılmanın, bu yolla

yazınımızda benzersiz tatlar

dermenin öncüsü, kurup

geliştirdiği bu ilginç biçemin

en yetkin örneği kuşkusuz.

Onun öyküleri, yazın

sanatından içeri gireri

da toplumsal olaylara

yaklaşırken bir

dönüştürücülük de

kazandırıyor okura.

Özyaşamöyküsel serpintilerin

de yerleştirildiği öyküler,

benanlatıcı aracılığıyla, yer

yer gizemli serüvenlere

uçurabiliyor okuru.

/ / ktav Akbal Öykücülüğü L I İrine Yaklaşımlar” başlıklı

V_

J

zımı Karşı’da yayımlarl

Üze-_ ı ya-_ Karşı’da yayımlarken (Ekim-Kasım 1996, sayı 108) şu açıkla­ mayı yapmıştım: “Çok istememe karşın, Akbal’ın on üç yapıtından ikisine (Tarzan

Karşı Kıyılar) bir türlü ulaşa­

madım. Akbal’ın öykücülüğü üzerine

ge-Öldü ve

nel bir yaklaşım denemesi sayılabilecek bu çalışma, bu iki öykü kitabını taradı-ğımda, görüşlerimin tümünde değil ama, bunların bir bölümünde, değişikliğe gi­ debilirim. Elbette, bir olasılık yalnızca bu! Küçük bir olasılık! ’’

Sonunda okudum Tarzan Öldü (Can, 2002) ile Karşı Kıyılar ı (Can, 2002). O k­ tay Akbal’m öykücülüğü üzerine düşün­ celerim değşimedi ama, yenice okudu­ ğum bu kitaplar üzerine yazmamayı ken­

dime yakıştıramazdım...

f/manm, hem söz konusu eksikliği ka­ patır bu yazı, hem de Oktay Akbal öykü­ cülüğü üzerinde yeniden düşünmemizi sağlar.

Oktay Akbal, gazete yazısı gibi öykü­ lemenin, öyküyü Dİr açıdan “gazete yazı­ sı” kılmanın, bu yolla yazınımızda ben­ zersiz tatlar dermenin öncüsü, kurup ge­ liştirdiği bu ilginç biçemin en yetkin ör­ neği kuşkusuz. Onun öyküleri, yazın sa-natından içeri girerken ya da toplumsal olaylara yaklaşırken bir dönüştürücülük de kazandırıyor okura. Özvaşamövküsel serpintilerin de yerleştirildiği öyküler, be-

nanlatıcı aracılığıyla, yer yer gizemli serü­

venlere uçurabiliyor okuru.

Bu arada öykülerinde soru tümceleri­ ne yer açtığı da görülmüyor değil onun; bir denemeci tutumuyla öykülerine kat­ tığı soru tümceleri Akbal için olağan el­ bette. Ne ki öykü sanatının özgün örnek­ leri yine de bunlar. Oktay Akbal öyküsü­ nün, öykücülüğümüzü, bu yönde zengin­ leştirdiği açık... İşte bu nedenle, Akbal’m bir bölük öyküsü için, “denemenin ken­ disi olarak öyküleştirilmesi” gibisinden bir niteleme dile getirilebilir, kim bilir...

Akbal, öykülerinde okuru sorgular da aynı zamanda. Daha doğrusu öyle erdem­ ler yükler ki öykülerine; okur, bunları alımlarken kendisini sorgulamadan ede-mez.

Bu arada öykülerinde bizi, bir yazın an­ siklopedisinin sayfalan arasında gezindir­ diği de olur bir çalım yazarın. Baudela- ire’den Aragon’a, Duhamel’den André Gide’e, Saint Exupery’ye, Rimbaud’dan Edith P iaf a; Ahmet Haşim’den Yahya Kemal’e, Sait Faik’ten Cahit Sıtkı’ya, Eyuboğlu’ya. Nâzım Hikmet’ten Saba­ hattin Ali’ye, Özdemir A saf a kadar kim­ lere kimlere...

Akbahn öykülerindeki

iyimser anlatıcı

Oktay Akbal öykülerine girmek, kolay değildir yine de. Çok ince duyarlıklarla

o

.M 'BA

©

B

JP W W Í » J* 1JJ.

« J L 4

Á

á

A

a

.

n.SflEIIKıASLİ İRA

i

M

i

V V /

---Öykücülüğümüzde bir

anadamar:

Oktav Akbal

örülmüştür çünkü bu öykü evreni. Mi­ nicik ayrıntılar, her an değiştirilebilir öy­ küyü. Bu öykülere girebilmek için Ak- bal’ın anlatıcısını ya da ben-öykücüsü- nü iyi tanımak gerekir.

Kimdir Akbal’m anlaucısı, ben-öykü- cüsü?

yüze getirir bizi. Anlatıcı öpüşmeyle, se­ vişmeyle ilgilenir; ister ki, cinselliğin ka-pısını aralayabilsin. Arkadaşlarıysa bıç­ kın rolündedir o yaşın erkeksi havası içinde. Anlatıcı çömezdir onların yanın­ d a Yine de yalanlar kıvırır; olsun, düş-... Bir kent yalnızıdır o. Bu yanıyla, kent

karşısındaki yalnızlıkları, kent yaşamı indeki suskunluklan, satır arası duyar-

arı yansıtır bize: “Çoğul biryalnızlık. Tekil bir kalabalık.” (Tarzan Öldü, 65) için

l i l

Akbal’m öyküleri, böyle de özetlenebi­ lir sanki bir çalım.

Anlatıcı, rastladığı her kişiye, birer öy­ kü kişisi olarak bakar neredieyse. Yazma- sa da aslında her birinin birer öykü kah­ ramanı olduğundan emindir; oynadıkla­ rını düşlediği oyunlara, filmlere, öykü­ lere, hatta romanlara dalar. O daldıkça, biz de öykülerin anlatıcısını tanımaya koyuluruz ucundan kıyısından.

Anlatıcının, öykü kişilerini izlediği, onlarm peşine takıldığı bile olur kimile-yın

Akbal’m öykü kişileri hep gidiş geliş içindedir, hep hareket halinde. Duran öykü kahramanlarıyla tanıştırdığında bi­ zi, bu kez de onlarm seyir penceresin­ den aktarmaya girişir olup bitenleri. So­ nuçta onun “ben”leri, yapayalnız da ol­ salar, kendi sinemalarının makinistidir hep. Böyle olunca, hemen bütün öykü­ ler, birer uzak bakış yanılsaması yayar. Ancak böyle de olsa, yakın çocukluk

Juran

duyguları taşar öykülerden.

Sözgelimi Tarzan Öldü'nün ilk üç öy-küsü (“Tarzan Ö ldü” , “Hayri Bev’li Üs­ küdar”, “Düş Sevi”), anlatıcının yeni- yetmelik yaşlarındaki arayışlarıyla yüz

şif...

Öykü kişileri, hep bir duygu yorgun­ luğu içindedir zaten. Nitekim Akbal da öykülerinde ömrün geçiciliğini, yaşam­ daki boşunalığı vurgulamaz mı hep?

Zaten Akbal’m öykü anlatıcıları dalıp giden, dalıp gittikçe kalabalıklarda ya­ bancılaşan, yalnızlaştıkça onlarm dünya­ larına girip anlamaya çalışan ama hep “ben” olma kavgası veren bir ben-öykü- cü, ben-anlatıcı... Böyle olmasa anlatıcı, “İnsanlar: içinde yalnızlığındı dağıtmalı­ yım,” der mi hiç? (Tarzan Öldü, 103)

Tam da burada, Akbal’m öykülerini, öteki yazarlarm öykülerinden ayıran ki­

lde

mi yanlar üzerinde durmak gerekiyor. Çok derinlerde, durma kanayan bir hüzün yansıtsa da Oktay Akbal öyküle­ ri, bunu tuhaf bir sevinçle, şaşırtıcı bir mudulukla birleştiriyor her kezinde. Kö­ tülüklerden, olumsuzluklardan kalksa da iyimser bir bakışa götürebiliyor oku­ ru, üstelik sürekli. Çünkü iyimserliğini hiç mi hiç yitirmiyor Oktay Akbal.

Akbal öykücülüğündeki

dilsel müzik

Akbal’m öyküleri için, biçimce “şiiril metin” nitelemesi getirilebilir bana gö­ re. Onun öykülerinden bir şiir tadı alma­ mak olanaksız çünkü. Dahası, bunun

öykü yazınımıza unutulmaz öyküler armağan etmiş bir yazarımız Oktay Akbal.

müzikle birleştiği de gözlenebilir sıklık­ la.

Anlamca da öyküler, kalabalıkla bire­ yi, bireyle kalabalığı birleştirmeye yönel­ miş bir duruş içinde görünür öyküler. Bunun da altını çizmek jgerekiyor. Nite­ kim yazar, kendi temel duruşunu bir öy­ kü başlığı olarak da alabiliyor: “Kalaba­ lıktaki Yalnızlık” (Karşı Kıyılar).

Hiç mi hiç aksamayan bir ses düzeni kuruyor tümcelerinde Akbal. Bu açıdan olağanüstü başardı.

Müzisyenlerin yerinde olsam, şairler kadar öykücülerden de yararlanmalım yolunu arardım. Öykü notalamaya giri­ şen müzisyenlerin, sanat yaşamımızda çok büyük ufuklar açabileceğini sanıyo­ rum kendi pavıma. Nitekim Akbal’m öy­ külerinden dopdolu, akışkan, içli, co- şumcu besteler çıkarabilir müzisyenler. Çünkü sözcükleri yerleştirirken tümce­ lerine o, bunların ses değerlerini çok iyi tartıyor. Böylece yalnızca anlamca değil, seslemce de müzikle örtüştürüyor tüm­ celerini.

Sahi, müzisyenlerimiz, usta öykücüle­ rimize ne zaman eğüecekler dersiniz? Yoksa öykünün şiirle içlidışlılığını keş­ fetmiş değiller mi henüz?

Oktay Akbal’m öyküleri aksamayan, herhangi bir pürüze, engele takılmayan, dağlardan sızmış kar suyu gibi köpüklü ama usulluk içinde yanımız sıra şavkıyıp

“ lirkç

akan öyküler... Türkçenin tadmı belleği­ mize kazıyan, sözdizimlerindeki yerin- deliklerle bizi eğiten buna nasd özen gös­ termek gerektiği konusunda neredeyse ders veren...

Bu arada, devrik tümce düzeni konu­ sunda özellikle durmak gereği duyuyo­ rum, Akbal’m, devrim tümce örgüleme- sinin kendisine özgülük yansıttığı ileri sürülebilir. Çünkü bu örgü, belirli bir kalıp yönünde akıyor sanki:

1. Yazar, devrik tümceyi, öykünün yansıtıcısı olarak kullanıyor. Özellikle öyküyü yumuşatmada, bunlardaki du­ yarlılığı aktarmada devrik tümce düze­ ninden büyük ölçüde yararlanıyor.

2. Yazar, devrik tümce düzeniyle be nöyküsel anlatışım ı

lelıkle öyküler, içteı

kılıvor. Böy- , duyarlılık anla-mmda kendilerini çok iyi yansıtabiliyor. 3. Yazar devrik ya da düzgün tümce sı­ ralarken, genel olarak en çok üç tümce diziyor, sonra akış yönünü değiştirip devrikten düzgüne ya da düzgünden devriğe geçiyor.

Ataç’tan sonra bunu en iyi kavramış, uygulamış yazarlarm başmda Oktay Ak­ balgeliyor yanılmıyorsam...

İlköğretim okullarında, liselerde O k­ tay Akbal öykülerine yer verilmediyse henüz, bugünden tezi yok ders kitapla­ rına alınmalı onun kimi öykü örnekleri... Akbal’m öykülerinden yansıyan insan- sever duyarlılıkla; dilsel, duygusal, dü­ şünsel inceliklerle öğrencileri tanıştırma­ mış olmak, bu dile ihanettir, benden söy­ lemesi...

işte bir örnek: “O Eski Sevinçler”

(Karşı Kıyılar), sonra diğerleri... Örnek -

G azi’yi Gördün mü? adlı öykü... li­ retim okullarının ders kitaplarına mamışsa eğer bu öykü, eksik sava­ rım o kitapları 1

se

en. apları

Oktay Âkbal’ı sevmek, öyküyü sev­ iden mek demek bana göre! O , bu tutkunun, öyküye gönül vermenin günümüzdeki en seçkin adı. O, öykücülüğümüzün ye­ di harikasından biri (öteki harikalarına ileride değineceğim).

Öykü yazınımıza unutulmaz öyküler armağan etmiş bir yazarımız aynı zaman­ da o. Onun “Ester ile Roza” (Bizans De­ finesi, Can, 2002) adlı öyküsünü AdamÖykü’nün mayıs-haziran sayısında gündeme alacağımı eklemeden geçme­ yeyim. Ama benim gibi geç kalmayın an­ dığım kitaplarını okumakta; bütün ki-ıtapı taplarını okumaya bakın siz.

Çünkü o, öyküde, ağzımızdaki sütdi- ş i!»

S A Y F A 18 C U MH U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 6 8 8

Referanslar

Benzer Belgeler

Normal kalp genel hatlarıyla ters piramit şeklinde iken, yetersiz beslenen annelerin yavrularının kalbi daha yuvarlak ve daha az kaslıydı.. Daha az kaslı kalp kanı pompalamada

O yüzden, o devirde lise öğrencisi olup ta, sonradan Haşan - A li Yücel’in Türk maarifine Uzandırdığı müsbet hamlelerin değerini ölçmek imkânından

Diğer taraftan göç olgusunu gerçekleştiren göçmenlerin, farklı bir kültürel yapıya sahip hedef toplum içerisinde yaşadıkları uyum zorlukları

Günümüzde, GnRH agonist implantları, östrus siklusunun geri dönüşümlü baskılanması yanında anöstrustaki dişi kö- peklerde fertil kızgınlıkların uyarımında

Bu alt bölümde, Van yöresine ait 25 sözlü türkünün, keman eğitimi çalma ve yorumlama yöntemlerine uygun biçimde uyarlanmasında karşılaşılan sağ eldeki (yay)

Bir if (eğer) tümcesi bir eşitliği kontrol eder ve eşitlik doğru ise, kontrol ettiği tümce işletilir.. Eşitlik yanlış ise tümce göz

Rahmetli Kabaklı, Türk Edebiyatı dergisi ve Türk Edebiyatı Vakfının kurucusu “Şeyhülmuharrirîn” lakaplı amcası Ahmet Kabaklı tarafından yetiştirildi..

[r]