• Sonuç bulunamadı

Evin İlyasoğlu'ndan "Zehra'nın öyküsü":bir sanatçının trajik ölümü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Evin İlyasoğlu'ndan "Zehra'nın öyküsü":bir sanatçının trajik ölümü"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Evin llyasoglu ndan Zehra’nın Öyküsü’'

seslendiriyordu. Operada­ ki her rolüyle sürekli geliş­ me gösterecek, izleyicinin göz ve kulak beğenisiyle öznel bir bağlantı kura­ caktı.

Kitap akıcı bir dille ya­ zıldığı için okunması çok kolay, buna bir de Zehra Yıldız’ın sanat yaşamında­ ki yükselişini katarsanız il­ ginç biçimde izleme ola­ nağını buluyorsunuz. Okunan yapıtın ‘izlenme­ si’ olur mu demeyin; göz kamaştırıcı akışın insanı şaşırtan sonunu merak, ve ilgiyle izliyorsunuz. Ö r­ nekler o denli çok ki... H er opera yapıtında kendini aşan bir sopranoyu düşü­ nebiliyor musunuz? Sesiy­ le öznel çizgiler çizmekle yetinmiyor, tiyatroyu seç- seydi olağanüstü bir tra­ gedya oyuncusu olacağını gösteriyordu. Rolleri bü­ yüdükçe bu soy özellikle­ rinin ayırdına varılacaktı.

Evin îlyasoğlu’nun

“Zehra’nın Öyküsü”, doruğa

tırmanan bir opera

sanatçımızın yaşamöyküsünü

içeriyor. Kısa sürede

tırmanan, doruğa eriştiği bir

dönemde, bir tragedya

kahramanı gibi ölen Zehra

Yıldız’ın öyküsü.

HAYATİ ASILYAZICI

Z

ehra Yıldız sanatın, operanın, mü­ ziğin olağanüstü sopranosuydu. Dramatik soprano için gerekli olan bütün özelliklerini taşıyordu. Sahnede ressam gibi karakterlerini çiziyor, canlan­ dırdığı rollerde yontusal anlatımını veren heykel sanatçısı gibi çiziyordu. O denli oyunculuk gücü yüksekti. Aryaları, aklın, duruluğun lirik akışı içerisinde alabildiği­ ne dramatikti. Sesindeki görkem, sahne­ deki oyunuyla görselleşiyordu.

“Zehra’nın Öyküsü”, birçok yönden alınıp okunması gereken bir yapıttır. O ra­ da Türk operasının gerçek sanatçısını gö­ receksiniz. Bu nedenle sanatına bu denli kendini adamış bir sanatçı çok azdır. Opera sahnesine çıktığı ilk yıllarda sesi­ nin güzelliğini, opera sanatçılarında çok az rastlanan oyun gücü, üsdendiği her rol­ le ortaya çıktı. Kısa sürede üne kavuştu, operamızın aranan, istenen sesi oldu. G ü ­ nümüz operasında bile pek az sanatçıda görülen fizik güzelliği, onun sahnedeki kişiliğiyle yetkin oyunculuğu birleşiyor- du. Olağanüstü güzellikteki sesiyle, ola­ ğanüstü başarıyla yorumluyordu her ro­ lünü. Batıya gitmeden evrenselliği yaka­ lamış; 1982’de İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nde, “Venedik’te Bir Gece” ile pro­ fesyonel sanatçılığının ilk adımını atmış­ tır. “Barmara” rolüyle, sesiyle, renkli yo­ rumuyla yeni bir opera sanatçısını muş- tuluyordu. Bir başka özelliği daha vardı: Görsel duyumunu müziğin renkleriyle

meye başlanacağının ilk işarederi böyle anımsanıyordu. Ardından J. Offen- bach’ın ‘Hofmann’ın M asallarında ken­ disiyle hemen özdeşleşen “Julietta” da se­ si, fiziği ve yorumuyla dikkati çekti ve me­ raklıların ilgisini daha ileriye götürdü. “Julietta”dan sonra “Yarasa aaki “îda”da çizdiği karakterin özü ve niteliği yeni bi­ çimiyle ortaya çıkmıştı. Buraya dek her şey genç bir sanatçının yükselme işarede- rini verdiğini gösteriyordu. 1985 yılında dramatik yorumun sanat yaşamına getire­ ceği bir opera yapıtıyla daha belirgin bi- çemde ortaya çıktı. Verdinin ikinci yara­ tış döneminin önemli yapıtı da “La Tra- viata” operasında, sesiyle oyunculuk gü­ cüyle yeni yönlerini ortaya koydu. Kitap­ ta güzel ayrıntılar var. Ne ki bunlar ara­ sından önemli kimi rollerini anlatan sıra­ lamaya göre oynadığı yapıtlardaki yoru­ munu izlediğim için anlatmayı yeğliyo­ rum.

Evrensel bir opera sanatçısı Babasının bir gün onu “Butterfly” ola­ rak görmek istemesini boşa çıkarmaz Zehra Yıldız. Puccini’nin “Madama But­ terfly” operasında “Cho Cho Sann”ı oy­ nar ve büyük bir aşama yapar. Sesi ve yo­ rumuyla boyudu bir sanatçı olduğunu iyi­ ce kanıtlar. 1985’te izlediğimi kitabı oku­ yunca daha ayrıntılı biçimde anımsadım: Operanın özünü titiz bir biçimde dile ge­ tirdi ve salt onun varlığı duyuldu tüm gös­ teri boyunca. Yabancı bir sopranoyu iz­ ler gibiydim, rolünün içsel yorumunu na­ sıl gerçekleştirdiği görüldü. Evrensel bir opera sanatçısının sesini dinliyorduk; ya­ ratışın özüydü bu operadaki seslendirişi. “Sour Angelica”da (1987), başrolle ayrı­ calığını ortaya koydu. Rolleri gerçekmiş gibi oynuyor, büyüleyici sesiyle yorumlu­ yordu. Verdi’nin “Otello”nun “Desdemo- na”yı gerçek tragedya oyunculuğu ile çiz­ diği karakterde, kendi yaşamında sürdür­ düğü dürüst, yalın ve olduğu gibi görü­ nen insan portresinin sesi ve tavırlarıyla bütün belirtilerini veriyordu. Sanat yaşa­ mı, opera geleneğini sarsacak kadar

dü-rüsdük ve açık yü­ rekliliğin simgesiy­ di. Örneği bulun­ maz bir opera insan ilişkisini soprano- luğuna indirgemiş­ ti. F. Poulenc’in “İnsan Sesi”nde başka bir işareti da­ ha vardı: Değişik

biçemli (üsluplu) operalarda da başarıy­ la oynayabileceğini kanıtladı.

“ikinci Mehmet”, “Maskeli Balo” ope­ ralarında başarı düzeyini yükseldr. Sanat­ çılığında devingen bir bireşimi olduğu gö­ rülüyordu. R. Wagner’in “Uçan Hollan- dalı” operasında “Senta” rolü ile Zehra Yıldız’ın ‘Wagner’ iyen bir soprano oldu­ ğu ortaya çıktı. “Senta”yı büyük bir başa­ rıyla yorumladı ve oynadı. Bu çıkışı, sanat yaşamına yeni bir ufuk daha açu. Biçem- ciliğinde olağanüstü başarıyı yakalıyordu. Richard Strauss’un “Salome” operasında, değişik bir müzik ve sesrengiyle, getirdi­ ği yorumla sanatının doruğuna ulaştı (1995-96). Oyunculuğu, dansı, devinimi, seslendirişteki yorum üstünlüğüyle yeni bir “Salome” karakterini yarattı. “Salo­ m e”, gerçekte bir müzikli dramdı ve “Uçan HollandalIyı; İstanbul Devlet O pera ve Balesi’nde sahneleyen Gian Carlo Del Monaco yönetmişti

“Salo-me"yi. Bu iki değişik rolüyle onu Avnı-, pa’ya, Almanya’nın Heidelberg kentin­ deki operaya taşıdı. Emprezaryosuz, be­ ğenilerek çağrılmıştı Almanya’ya. “Salo­ me”, onun doruktaki çölüydü. “Salo- m e'den önce, Verdi’nin “Aida” operasın­ daki “Aida” rolü, onun Italyan operaların­ daki görkemli rollerinden biriydi. D ra­ matik sopranoydu “Salome”de; belkan to­ nun yıldızıydı “Aida” da.

Tragedya kahramanı gibi ölüm Heildelberg’de yeni dönemi (1997) Be­ ethoven’in “Fidelio” operasıyla açtı. Al­ manya’nın dışında ünü dünyaya yayılma­ ya başlamıştı. “Fidelio” rolünü büyük bir başarıyla yorumladı ve seslendirdi, ilk gösterimi (prömiyer) yaptı ve İstanbul ve İstanbul Devlet Öpera ve Balesine geldi. Yorucu bir çalışmayla Puccini’nin “Tos­ ça” operasında ‘Tosca’yı hazırladı. Bir prova çıkışında karşılaştığımda çok yor­ gundu ve başağnian çekiyordu. Buna kar­ şın çıktı, Tosça’yı iki kez arka arkaya oy­ nadı. Yeniden Almanya’ya gitti “Salome” ve “Fidelio”da başarılarını sürdürdü. Bunlar son başarıları oldu.

Zehra Yıldız’ın ölümü üstüne yazdığım yazıyı şöyle bağlamıştım: “..Bu kadar yor- unluğu hangi sanatçı kaldırabilirdi? As- nda bağlı olduğu kurum un desteğini görmedi. Özveriyle opera sanatının doru­ ğuna çıktı ve anlayışsız bürokrasinin çar­ kı ile opera sanatı arasında bütün gücü­ nü tüketti. Bu nedenle “Bir Opera Şehi­ dimiz” başlığını seçtim.”

Evin Ilyasoğlu’nun “Zehra'nın Öykü­ sü” adlı özenli çalışması, her opera sever tarafından alınıp okunmalı. Geliriyle ku­ rulmakta olan “Zehra Yıldız VakfTna kat­ kınız olacak. Kitap ve CD ile Zehra Yıl- dız’ı daha çok yaşatacaksınız. ■

“Zehra’nın Öyküsü’/ Evin îlyasoğlu

/Boyut Yayın Grubu - (T.C. Kültür Bakan­ lığı’nın Katkılarıyla Hazırlanmıştır.) 1998.

C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 4 7 3

ÇAĞDAŞ FRANSIZ EDEBİYATINDAN ROMANLAR

Charles Baudelaire'in Son Günleri

Bernard-Henri Lévy

Türkçesi: Nuriye Yiğitler / 302 sayfa

Roman, Baudelaire'in yaşamının büyük bir sessizliğe ve yalnızlığa boğulduğu dö- msasemsıiRsı, nem> anlatıyor. Bu dönemde yaşamında yer etmiş kişilikler - pansiyon sahibi, papaz, fotoğrafçı, fahişe sevgili- yer yer mek­ tup ve günlük diliyle okur karşısına çıkıyor. Romanda, şairin son yıllarında kurduğu ilginç ve karmaşık ilişkiler su yüzüne çıkarılırken Baudelaire'in anne-üveybaba-zorlu edebiyat çevre­ leri arasında gelişen, bütün yaşamını sarsan bağlılıkların, du­ yarlılıkların ve nefretlerin de altı çiziliyor. Baudelaire uzmanla­ rından olumlu eleştiriler alan, roman sanatı ve tarihsel kişilikler üzerine birçok tartışmaya yol açan kitap, yayımlandığı yıl Fran­ sa'nın önemli ödüllerinden biri olan Interallié' yi kazanmıştı.

Ölümümden Sonraki İlk Gün

Jacques Attali

Türkçesi :Nasuhi Güpgüp /1 3 6 s.

"Sarah, yatakta uzanmış yatan adama -cesede- bakıyor. Şaşkın ve ürkek bir görünüşü var. Sarah için artık ben yoktum. Onun için ben yatağın üzerine uzanmış bir ölüydüm yalnızca. Cansız yatan bedeni daha iyi incelemek için yaklaşıyorum; evet bu benim be­ denim. Saat sabahın sekiz otuz dördü, bugün on üç aralık pazarte­ si. Bu sabah uyandım. Ben öldüm.”

Gatien'in Tutkusu

Jeanne Cordelier

Türkçesi: Bam Karadağ/136 s.

"Görünüşte bir papağanım biliyorum, ancak bu görüntümün altın­ da bir insan saklı, bir erkeğim ben. Sahibem bana Gatien adın: verdi. Beni kafesime kapatarak zalimlik yaptığını düşünüyor, kafe­ simi yemyeşil bir sarmaşıkla sardı ve içine bir­

kaç kitap koydu. Bu minyatür ormanı her gün suluyor. Geldiğim ülkenin yağmurlarını anım­ satsın diye yapıyor bunu. Ona aşık olduğumu biliyor her halde. Sanmıyorum. Bütün bildiği onun gibi benim de buralara ait olmadığım."

Pamuk Prensesin Ölümü

3. Baskı

Jeanne Cordelier

Türkçesi: Engin Sunar /1 4 4 s.

* SEL YAYINCILIK

Bahıali Cad. 20/1 Cağaloğlu - İst Tel.: 0212 511 10 05

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Tocos Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ders kitaplarının basımevi ve adreslerinin eksiksiz olması, İndeks eklenmesi, belge (pul, mektup, minyatür, gravür vb.) kullanımının artırılması, ders kitaplarının

Bugünkü dünyada, değil böyle bir topluluk, medeniyet merdiveninin ilk basamağına yeni ayak atmış toplumlar için bile Orhan Kemal gerçekten çok zengin

Kızılcık dalındaki gelin sara­ yın en güzel, en ele avuca sığ­ maz kızı Çeşmidilber Hanım­ dı.. İşte büyük bestekâr Hacı Arif Bey hayatını ilk

Elon Musk 2006’da Tesla’nın Gizli Planı başlığı ile yazdığı bir blog yazısında Tesla’nın gelecek planını anlatmıştı.. Plan özetle dört aşamadan

Bu çalışmada yoğun bakımda bakteriyal ve viral menenjitli hastalarda serum iyonize kalsiyum (iKAL) düzeyinin, yoğun bakıma geldiklerindeki ve süperenfeksiyon

Programın diğer bölümlerinde Enis Fosforoğlu ve Ergin Orbey, yönettikleri oyunları anlatacaklar ve “Şıpsevdi” ile “kafes Arka­ sında” adlı bir oyunlardan

Kemal Sa tır'ı, T arım BsRsam olabilmek için bir keresinde AP'den istifa ederek B ağffnsızlığı deneyen, bunda umduğunu bulamayınca yeniden ikinci partisi A P 'y e

■ "Temel eğitimimiz klasik bale olduğu için, yeterince modern bale eğitimi almadık.. Türkiye’de ne yapabilirim sorusu­ na yanıt