• Sonuç bulunamadı

Mevlana

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Mevlana"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SON S - \T

TT. ^-[¿>13

Mevlâna

Yazan ? Necmi Nurettin GüngÖrmüş

« Les penseurs de l ’Islam » İsimli eserinde Fransız müsteşri­ ki ( Carra de Vaux ), İslâm ta­ savvufunun iki şâhikasmdan bi­ ri bulunduğunu ısrar ve iddia ettiği tasavvuf ve felsefe dehâsı « Mevlânâ » 1207 tarihinden 1273 yılm a kadar 64 senelik kısa de­ nebilecek ömrünü, kimseye nasip olmayan haklı bir şöhrete ekle­ yen dünya kıymetlerinden biri­ dir. « Sultanül’uıemâ « Mehmet Bahaettini Harzeminin oğlu o- lan, ve (M esnevi) ile (D iv a ıy gi­ bi iki heybetli eserin sahibi bulu­ nan ¡yu zata, eşsiz bir iftira ile (Tü rk d eğild ir!) diyenlere o : — Farsça söylerim ama, aslım Türk’tür — sözüyle cevap verir. Otuzbin beyitli divanında : — İç gözü bende, yiğit ruh bende, ara­ lan yüreği bende, öyleyken senin aşkınla parlak bir «Zühre» ol­ dum ; dediğim vakit, sen divâ­ ne değilsin, onun için bu eve lâ­ yık görünmüyorsun, dedi. Ve hemen gittim, divâne oldum. — ifadesiyle- «M istisizm » in cihan değer Örneğini dünyaya yaydı. «İslâm M ütefekkirleri» isimli e- serde kendine mühim bir yer ayıran bu «D â h i» o müellife gö­ re « Feridûddini A tta r » la ayni pftyededir.

(M esn evi), derin bir tahassüs ve ilmin, divan, menendi olma­ yan bir şiirin azametini taşıyor. Bu iki âbide, asırların ve zama­ nın kemiremeyeceği bir sağlam­ lıkla nesilden nesle intikal edebi­ lecek birer san’at şaheseridir. Mesnevinin yazılışında büyük te­ siri muhakkak olan :

— Yeki genci bedid âmet derin dükkânı zergûbî, — — Zelıiy suret zebiy mâna,

zelıiy lıubi, zehiy bubi! — Beytinin şairi kuyumcu Salâ- hattin’in vefatından sonra ona halef, ve bu dehâya değerli bir musahip bulunan « Çelebi Hüsa­ mettin » dir. « Celâleddini R um i» nin, ömrünün sekiz yılındaki ve­ cit ve cezbesinin cezir ve meddi, Mesnevinin, milletler kütüplıa - nesinde şeref yerine yükselmesi­ ne sebep oluşudur. Dünyada hiç­ bir kula nasip olmayan bu «Â - şıklık» Tanrının hakkmdaki rah­ metine sonsuz bir ölçü olsa ge­ rek

Babasının ölümünden sonra büyük adamın terbiyesi, devrin « Muhakkik » unvanını verdiği « Burhanettin » gibi bir müte - fekkire verildi. Ve ne mazhari­ yettir ki, Konyayı terki, genç Ce- lâleddin üzerinde umulmaz bir teessür yaratan ve müteakiben de yine ayni mahalle avdet ona büyük bir heyecan veren « Şem­ si Tebriz! », bu dehânın olgun - taşmasında ve mâneviyetinde bü­ yük bir merhale oluyor. Üstadı­ na hürmetinin nişanesi, divânı­ na verdiği ismidir. O tarihten itibaren divan, « Şemsâlhakâik » adım taşımaktadır. Mevlânâ, Mesnevinin kıymetini, şöhretine katan bir (A lla h ) adamıdır. Mis­ li yazılmamış bu- esere, onun için­ dir ki (M ağzi K u r’an — K u r’an- m özü) dediler.

Rivayete göre ölüm ve varlık intizarına dair şu kıt’asmın ter­ cümesi daha ziyade felsefîdir : — Fâni dünyanın varlığı, ölmek intizarıdır. Varlığı terketmek de ölmek intizarından kurtulmak - tadır.

İslâm kitapları ve âkidesi, Haz- reti Muhammede’ peygamberle

-rin sonudur der. Bu sebepledir ki, büyük (A cem ) şairi M olla Ca­ mı, bir şiirinde ona : — Kendisi peygamber değil ama kitabı var­ dır. Cümlesiyle değerini belirt - mek istemiştir. Mesnevinin ibdâ kudreti, irticâlen yazılışındadır. Denildiğine göre bu muazzam ki­ tabı Mevlânâ söylemiş ve hali­ fesi Çelebi Hüsameddin zaptet­ miş.

Birçok mutasavvıflardan apayrı (Panteizm inde), Tanrı ismi hâ - kimdir. O, bağlandığı (A lla h ı), şöyle ta rif eder : — Sen, kudum çalıcısın, biz senin vurarak çal­ dığın kudumlarız. Biz, neyleriz, sen nağmesin. Sen bizde, dilekle ruhsun ve biz senin sözlerini tekrarlıyan sadaîarız.— Oh, han­ gi Allah âşıkı, maşukasını bu derece İlâhî ta rif edebildi ki?!.

Mesnevi’nin pek çok terceme - terinden altı ciltlik (İsâ m ili An- karavî) ninki, muvaffak oluşta birincidir diyorlar. Muhtevasının zenginliği kadar, muhteviyatı en­ gin olan bu altı cildin, mukaddes kitaplardan mühlem olan kısmı var. Bunlar tasavvufun birer hi­ kâye haline kalbinden başka bir şey değildirler.

(İslâm Ansiklopedi) sindeki bir makalede ayni Fransız müsteşri­ ki : Hayal, tasvir, his, tefekkür, ilim bakımından Garp âleminde­ ki (G ö te’y le) kıyaslanması kabil­ dir.— diyor onun için. (Natüra- liste) bir felsefe sahibiyle, vecdi ve dini bir tasavvufun mukayese veya mutabakatı, ne dereceye ka­ dar doğrudur bilmem ? Mevlânâ- da esas olan (aşk), ton aşkı ol­ mayıp (T a n r ı) ve (k âin at) aşkı­ dır. O, aşkı şöyle tasrih ve beyan ediyor : — Ben, güzelliğin ası­ kıyım ! Aşk, benim münâcâtım - dır. (Z ü h t) mabedinin dışında, ve (aşk ) meyhanesinin içinde bu­ lunuyorum. O güzellik, kâinat es­ rarının anahtarıdır.

Devrini yasamış olan, veya onu takip eden zamanın bazı İslâm tasavvufçuları, onun din akidesi­ ni küfre yakın görürler. Aşkında (k alb ) güzelliğiyle, insan mâna - sının derinliği yer alan bir zata, ne haksız bühtandır bu? Dini â- kîdesinin hürlüğünü belirten lıa- kîmâne ifade şudur : — Ben, bir ayağı şeriat üzerinde, diğer aya­ ğı bütün dinleri devir eden bir pergelim. — Zamanın taassubu karşısında ibadete : Şiir, musiki, raks, sokacak kadar cesaret gös­ teren bu (d in i) reformu pek çok­ ların hazmedemoyişi bu yüzden­ dir işte. Bir kısım mutasavvıfla­ rın iddiasına göre : Senin kas- dın olan (K â b e ) evindedir. Yâni kalb evin içindedir. — Diyen (Muhiddini Arabi) le olan fikir ve felsefe birliği, pek de yersiz olmasa gerek. Tıpkı o da (T a n ­ rıya) ait içte duyulan korkunun (Cehennem) azabından olmama­ sı icabedeceğini ileri süren bu Arap filozofu gibi düşünüyordu. Dünyada her yeniliğin aksi tesi­ rini beklemek yersiz değildir. H e­ le bu değişikliğin dne mevzu o- luşu, netice ve izlerinin umuldu­ ğundan fazla ehemmiyetli bulu­ nuşunu gösterir. Nitekim Mesne­ v i’nin başlangıcındaki :

— Visnev ez ney, çtin hikâvet nûküııet, — — Ez cüdâyiha, şikâyet

nûkünet. — Mısraları gibi tamamen (lirik ) feryatlara kulaklarını alıştırma - mış olanları, bu yenilik nasıl çi­ leden çıkarmazdı ? Onun yap­ mak istediği bu yenilikteki isa­ beti, yılların sayısı, ancak dimağ­ ların insafına müracaatla yerine getirebilmiştir. Mevlânâ, sade devrinin bir (dehâsı) değil, ge­ lecekteki asırların eşsiz bir fev­ kalbeşeri olarak yaşayacak bii - yük bir Türk mütefekkiridir.

N O T :

Bu yazı için

1 — Türk Tefekkür Tarihi 2 — Avrupa Edebiyatı ve Biz 3 — Les Penseurs de l ’Islanı

isimli eserlerden istifade cdlidi,

N. N.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Geliştirilen sistemde istemciler, takip gerektiren hastalıklarına (nabız, şeker, yüksek ateş gibi) bağlı olarak ilgili sensörden aldıkları verileri, hasta veya

Her an, bize büyük ziyanlar veriyorlar… Delikleri var, yarıkları var; bizi gözetliyorlar.” 643 Hz. Mevlâna eve benzettiği kalbe her yeni fikirler yeni düşünceler geldiğini

Nitekim Oedipus, Theseus, Diony- sus ve Zeus ile aynı (9, 19, 20, 21) mad- -deler üzerinde uyum sağlayan Kococaş, Joseph ve Sigurd ile hiçbir ortak husus göstermemekte ise de Apollo,

Bologna Süreci Birim Koordinatörü - Ankara Üniversitesi Ayaş MYO (Eylül 2017 – Şubat 2019) Müdür Yardımcısı – Ankara Üniversitesi Ayaş MYO (Eylül 2017 – Ekim

Mart 2010 – Ocak 2014: Memur ( Sosyal Güvenlik Kurumu, Rüzgarlı ve OSTİM SGM) Eylül 2015 – Ağustos 2017: Yönetim Danışmanı, Artı Değer Mühendislik &

Toplumsal içerikli bir dergi olan Ses dergisine gönderdiğim “Toprak Şarkı­ sı” adlı bir şiirimin bu dergide yayımlan­ ması, Küllük’teki şairlerle, yazarlarla

İşin ilginç yanı, 12 Eylüfden sonra Basın Kanunu'na eklenen antidem okratik maddeler, yalnız bun­ dan ibaret değil; daha da korkuncu, anayasa metninde, bütün

Fahrettin Kerim Gökay adını, akıl hastanesi dokto­ ru olmak, Mazhar Osman’ın yardımcısı olmak, üni­ versitede profesör olmak gibi unvanlarından ötürü bü­ tün