• Sonuç bulunamadı

Türkiye Irak ilişkilerinde ABD'nin etkisi 2003-2017

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türkiye Irak ilişkilerinde ABD'nin etkisi 2003-2017"

Copied!
173
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLERİ FAKÜLTESİ

ULUSLARARASI İLİŞKİLER BÖLÜMÜ

Türkiye Irak İlişkilerinde ABD'nin Etkisi 2003-2017

Mahmood İsmael Mohammed

Yüksek Lisans Tezi

DANIŞMAN

Doç. Dr. Nezir AKYEŞİLMEN

(2)
(3)
(4)

ÖNSÜZ

ÖNCELİKLE TEZİMİN PLANLANMASINDA, KONUSUNUN SEÇİMİNDE, ÇALIŞMAMIN YÜRÜTÜLMESİNDE BANA DESTEĞİNİ ESİRGEMEYEN, TEZ HAZIRLAMA SÜRECİ BOYUNCA GEREKLİ YÖNLENDİRMELERİ YAPAN VE ÇALIŞMANIN HER AŞAMASINDA DEĞERLİ BİLGİLERİNİN BENİMLE PAYLAŞAN SAYGIDEĞER HOCAM DOÇ. DR. NEZİR AKYESİLMEN’E TEŞEKKÜRLERİMİ SUNARIM. BU ZORLU SÜREÇTE YANIMDA OLAN VE BANA HER TÜRLÜ DESTEĞİN VEREN SEVGİLİ AİLEME İÇTENLİKLE TEŞEKKÜR EDİYORUM. AYRICA KAYNAK SEÇİMİNDE VE TARAMASINDA

BANA DESTEK OLAN BİLGİLERİNDEN FAYDALANDIĞIM

(5)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ renci ni n

Adı Soyadı Mahmood İsmael Mohammed Mohammed

Numarası 154229001026

Ana Bilim / Bilim

Dalı Uluslararası İlişkiler. Uluslararası İlişkiler Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora Tezin Adı Türkiye Irak İlişkilerinde ABD'nin Etkisi 2003-2017

Özet

Bir Yüksek lisans tezi olarak hazırladığımız bu çalışmamızda, ilk olarak Türkiye ve Irak arasındaki ilişkilerin nasıl başladığı, iki ülkenin kuruluş süreci de dâhil edilerek geniş bir çerçeve de ele alınmıştır. Sonraki bölümlerde iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihsel gelişim seyri ele alınmıştır. İki ülke arasında etkileşimi sağlayan sosyal, kültürel, tarihi ve ekonomik bağlar incelenmiştir. Ayrıca iki ülke arasında sorunlar yaratan Musul meselesi gibi gerek iki ülkenin kuruluşundan itibaren ortaya çıkan sorunlar olsun gerekse de Su paylaşımı meselesi gibi sonradan ortaya çıkan sorunlar olsun günümüze kadar gelen bu sorunlu başlıklar çalışmamızda ayrı birer başlık olarak ele alınmıştır.

Çalışmamızda ağırlıklı olarak üzerinde durduğumuz kısım ise iki ülke münasebetlerine ABD’nin etkisidir. Türk-ABD ilişkileri Osmanlı döneminde başlamış olsa da aslında II. Dünya savaşına kadar ABD’nin Türkiye ve Irak arsındaki ilişkileri üzerinde belirleyici bir etkisi yoktur. II. Dünya savaşı sonrasında İngiltere zayıflamış ve bunun sonucunda sömürgeleri üzerindeki etkisinin kaybetmiştir. Savaş sonrasında dünya iki kutba ayrılmıştır. Doğu blokunun liderliğinin SSCB üstlenirken İngiltere ve Fransa’nın savaştan yorgun çıkması nedeni ile ABD sahneye çıkmış ve Batı blokunun liderliğini üstlenmiştir. ABD öncülüğünde NATO kurulmuş Türkiye’nin de dâhil olması ile iki ülke ilişkileri bir müttefiklik ilişkisine dönüşmüştür. ABD Ortadoğu bölgesinin güç dengesi açısından önemli olduğunu fark etmiş ve bu bölgeye yönelik Einshover Doktrini gibi politikalar geliştirmiştir. Bu politikalar kapsamında Türkiye liderliğinde bölgede bir birliktelik

(6)

kurulmaya çalışılmış ve buna Irak gibi bölgedeki diğer ülkeler de dahil edilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda kurulan Bağdat paktına ABD destek vermiştir. Fakat ilerleyen süreç içerisinde Irak’ta meydana gelen darbeler ve Sovyet yanlısı kişilerin başa geçmesi Irak-Batı ilişkilerini bozmuştur. Irak’ta meydana gelen olaylar Türkiye-ABD-Irak ilişkilerini olumsuz etkilemiştir. Fakat esas olarak iki ülke arasındaki ilişkilerde ABD’nin etkisinin artması I. ve II körfez savaşlarında olmuştur. Özellikle ABD’nin Irak’ı işgal ederek Baas rejimini devirdiği II. Körfez Savaşı öncesinde ve sonrasında meydana gelen gelişmeler iki ülke ilişkilerinde kriz dönemlerine neden olmuştur. Çalışmamızda bu olaylar geniş bir çerçevede ele alınmış ve yorumlanmıştır.

Anahtar Kelimeler: Ortadoğu, ABD, Irak, Türkiye, Baas Rejimi, SSCB, I.Körfez Savaşı, II. Körfez Savaşı, Musul, Su Paylaşımı, Einshower, NATO, İngiltere, Fransa.

(7)

T. C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Öğ renci ni n

Adı Soyadı Mahmood İsmael Mohammed Mohammed

Numarası 154229001026

Ana Bilim / Bilim

Dalı Uluslararası İlişkiler. Uluslararası İlişkiler

Programı Tezli Yüksek Lisans Doktora

Tezin Adı The Impact of USA on The Relationship Between Iraq and Turkey 2003-2017

Summary

This study has been designed as Master’s requirement and it has been divided into two parts. First, it deals with the relations between Turkey and Iraq and they are discussed in a wider context- the establishment process between the two countries. Second, which have been classified into two: First, historical, cultural, and economic ties which provided interactions between two countries are discussed further. The latter is the two issues have been centered in this study on Mosul city as it may create issues for the establishing relations between the two aforesaid countries and the other issue is the matter of water sharing in coming years.

The part which we mainly focus on in our study is the effect of the United States on the relations between the two countries. Although, Turkish-US relations started in the Ottoman period, in fact II. There is no decisive influence on the relations between Turkey and Iraq until World War II the United States II. Britain weakened after the World War and as a result, the influence on the colonies was lost. After, the war the world was divided into two poles. With the leadership of the eastern bloc occupied by the USSR, the United States came to the scene with the leadership of Britain and France tired of the war and assumed the leadership of the Western bloc. US-led NATO also established bilateral relations with the inclusion of Turkey have turned into an alliance relationship. The US has realized that the Middle East region is important in terms of power balance and has

(8)

developed policies like the Einshover Doctrine for this region. Under this policy, there was an attempt to set up a union in Turkey in the area of leadership and it has tried to include other countries in the region such as Iraq. The US supported Baghdad pact founded in this direction. However, the prosperity of the proletariat and pro-Soviet people that broke down in Iraq in the course of the process has disrupted Iraq-West relations. Events occurring in Iraq have a negative impact on Turkey-US-Iraq relationship. And, II have been in the gulf wars, particularly, the US occupation of Iraq and the fall of the Ba'ath regime II. The developments that took place before and after the Gulf War led to crises in relations between the two countries. In our work, these events have been handled and interpreted in a wide range of contexts.

Keywords: Middle East, USA, Iraq, Turkey, Baath Regime, SSCB, Gulf war 1, Gulf War

(9)

İÇİNDEKİLER

ÖZET ... İİ KISALTMALAR ... Vİİİ GİRİŞ ... 1 AMAÇ ... 6 SINIRLILIKLAR ... 6 ARAŞTIRMANIN YÖNTEMİ ... 6 TEZİN AKIŞI ... 7 BİRİNCİ BÖLÜM ... 9

1. TÜRKİYE VE IRAK ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN ORTAYA ÇIKIŞI VE İLİŞKİLERİN TARİHSEL GELİŞİMİ 9 1.1.İKİ YENİ DEVLETİN ORTAYA ÇIKIŞI TÜRKİYE VE IRAK ... 9

1.2.İNGİLİZ MANDASI DÖNEMİNDE TÜRKİYE IRAK İLİŞKİLERİ ... 14

1.2.1. Kuruluş sürecinde ırak ... 14

1.2.2. Türkiye Irak ilişkilerinin başlangıcı ... 18

1.3.BAĞIMSIZLIK SONRASI DÖNEMDE TÜRKIYE IRAK ILIŞKILERI ... 22

1.4.CUMHURİYET DÖNEMİNDE TÜRKİYE IRAK İLİŞKİLERİ ... 30

1.4.1. 1958 Darbesi ve Cumhuriyete geçiş ... 30

1.5.BAAS PARTISININ IKTIDARI DÖNEMINDE TÜRKIYE IRAK ILIŞKILERI ... 36

1.5.1. Irak-İran Savaşı’nda Türkiye’nin yaklaşımı ... 38

İKİNCİ BÖLÜM ... 43

2.TÜRKİYE VE IRAK ARASINDAKİ SORUNLAR ... 43

2.1.MUSUL SORUNU ... 43

2.1.1. Lozan Görüşmeleri Sırasında Türk Tarafının Görüşleri ... 44

2.2. KERKÜK SORUNU ... 48

2.3.SU MESELESİ ... 52

2.3.PKKSORUNU ... 54

2.4.IRAK TÜRKMENLERİ ... 58

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM ... 64

3. TÜRKİYE VE IRAK'IN ORTADOĞUDAKİ STRATEJİK ÖNEMİ ... 64

3.1.TÜRKİYE İÇİN IRAK NEDEN ÖNEMLİ? ... 64

3.2.IRAK’IN JEOSTRATEJİK ÖNEMİ ... 66

3.3.IRAK’IN EKONOMİK ÖNEMİ ... 68

3.4.IRAK İÇİN TÜRKİYE NEDEN ÖNEMLİ? ... 70

3.5.TÜRKİYE’NİN JEOSTRATEJİK ÖNEMİ ... 72

3.6.TÜRKİYE’NİN EKONOMİK ÖNEMİ ... 75

DÖRDÜNCÜ BÖLÜM ... 78

4. ABD'NİN ORTADOĞU HEDEFLERİ VE IRAK POLİTİKASI ... 78

4.1.ABD'NİN ORTADOĞU VE KÖRFEZ POLİTİKASI ... 78

4.2.1968 YILINDAN SONRA ABD'NIN IRAK POLITIKASI ... 90

4.3.ABD VE MÜTTEFIKLERININ I. KÖRFEZ HAREKATI ... 98

4.3.1. Irak’ın Kuveyt’i İşgali ... 98

4.3.2. Körfez savaşının Türkiye'ye etkileri ve maliyeti ... 105

4.4.II. KÖRFEZ HAREKATI VE BAAS REJIMININ DEVRILMESI ... 110

(10)

4.6.II.KÖRFEZ HAREKATINDA TÜRKIYE'NIN TUTUMU VE 1MART TEZKERESI. ... 115

BEŞİNCİ BÖLÜM ... 121

5. 2003 YILINDAN SONRAKİ TÜRKİYE IRAK İLİŞKİLERİ VE BU İLİŞKİLERDE ABD'NİN ETKİSİ ... 121

5.1.BAAS REJIMINDEN SONRA ABD'NIN YENI IRAK'I YENIDEN YAPILANDIRMA PLANI VE BU PLANIN TÜRKIYE'YE ETKILERI ... 121

5.2.2003 SONRASINDA TÜRKIYE'NIN IRAK POLITIKASI ... 126

5.3.ABD'NIN ÇEKILMESININ ARDINDAN IRAK'IN GELECEĞI VE TÜRKIYE'YE ETKISI ... 133

ALTINCI BÖLÜM ... 136

6.TÜRKIYE VE IRAK ILIŞKILERININ GELECEĞI ... 136

7. SONUÇ ... 139

KAYNAKÇA ... 148

(11)

KISALTMALAR

ABD : Amerika Birleşik Devletleri

AKP : Adalet ve Kalkınma Partisi

BAAS : Arap Sosyalist Diriliş Partisi

BM : Birleşmiş Milletler

BMGK : Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi

CENTCOM : Central Command (Merkezi Komutanlık)

CENTO: Central Treaty Organization (Merkezi Antlaşma Teşkilatı)

CHP : Cumhuriyet Halk Partisi

DP : Demokrat Parti

DTM : Dünya Ticaret Merkezi

GAP : Güneydoğu Anadolu Projesi

IGK : Irak Geçici Kurulu

IGH : Irak Geçici Hükümeti

IMF : International Monetary Fund (Uluslar arası Para Fonu)

IKYB : Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi

MC: Milliyetler Cemiyeti

KDP : Kürdistan Demokrat Partisi

KİS : Kitle İmha Silahları

KYB : Kürdistan Yurtseverler Birliği

MGK : Milli Güvenli Kurulu

MİT : Milli İstihbarat Teşkilatı

NATO : North Atlantic Treaty Organization (Kuzey Atlantik Anlaşması

Örgütü)

OHAL : Olağanüstü Hal

PKK : Partiya Karkeren Kürdistan (Kürdistan İşçi Partisi)

RDF : Rapid Deployment Force (Hızlı İntikal Gücü)

SSCB : Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği

(12)

TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi

TSK : Türk Silahlı Kuvvetleri

(13)

GİRİŞ

Tarihsel olarak Irak diye adlandırılan coğrafya uygarlık tarihinde önemli bir yere sahiptir. İnsanların ilk olarak yerleşik hayata geçtiği coğrafyalardan bir tanesi olan Irak coğrafyası, Fırat ve Dicle nehirlerinin oluşturduğu zengin bir tarımsal havzanın içerisinde yer alır. Mezopotamya olarak adlandırılan zengin bir bölgede yer alan Irak, bu özelliğinden dolayı ilk uygarlıklar açısından yerleşmeye oldukça uygun bir coğrafya olmuştur. Irak coğrafyasının bu yerleşime uygun olma durumunun yanı sıra doğu, kuzey ve batı taraflarından saldırıya açık olması tarih boyunca birçok kez istilalara uğramasına ve savaş meydanına dönüşmesine sebep olmuştur. Savaş ve istilalara rağmen Irak coğrafyası tarihte eşine az rastlanır bir şekilde görkemli medeniyetlere de ev sahipliği yapmıştır. Özellikle Abbasi imparatorluğu döneminde Irak’ın merkez şehri Bağdat tam bir ilim, kültür ve uygarlık merkezine dönüşmüştür. Halife Harun Reşid döneminde en parlak günlerini yaşayan Irak coğrafyası Moğol hükümdarı Cengiz Han’ın torunu, İran merkezli İlhanlı devletinin hükümdarı olan Hülagu Han’ın 1258’de Bağdat’ta girmesi ile bu coğrafya tarihinin en kanlı sayfalarından birini yaşamıştır. Katliamlar ve büyük bir yıkım yaşayan Bağdat, bu tarihten sonra hiçbir zaman eski ihtişamlı günlerini yaşamamıştır.1

Günümüzde de Irak coğrafyası, tarihteki önemini korumasının yanında bugün dünya ülkeleri için en önemli enerji kaynaklarının başında gelen petrol ve doğalgaz gibi doğal kaynaklar açısından zengin olması eski önemini daha da artırmıştır.2 Bu özeliklerinden dolayı bir ülke ve bir coğrafya olarak Irak, uluslararası güçlü ülkeler ve sözü geçen bölgesel ülkeler için çekici bir konumdadır. Bu çekiciliğinden dolayı Irak coğrafyası halen küresel ve bölgesel ülkelerin savaş alanı konumundadır. Ayrıca Irak’ın sıcak bir jeostratejik coğrafyada bulunması da bu durumunu etkilemiştir. Güneyde Basra körfezi ülkeleri, kuzeyde Kafkasya ve Anadolu, Doğuda ise İran gibi eski bir uygarlık yeri ve bölgesel anlamda güçlü bir ülke ile komşu olması Irak’ı bir çekim merkezi yapmıştır.

Türk tarihi açısından da Irak önemli bir yere sahiptir. İlk olarak Abbasi imparatorluğu döneminde savaşçı özeliklerinden dolayı Abbasiler Türk askerler ve aileleri için ordugâhlar kurulmuş ve Türkleri bölgeye yerleştirmeye başlamışlardır böylece Türkler

1 Abdulla Mesut Ağir, “Memlûk Sultanlarının Gölgesi Altında Hilâfet Kurumu”, Gaziantep University Journal

of Social Sciences, sayı 10, 2011, s.s. 637-651.

2 Hayati Doğanay, “Selçuk Hayli, “Irak’ın Başlıca Coğrafi Özellikleri ve Petrol Yatakları”, İkinci Orta Doğu

Semineri Dünden Bugüne Irak Bildiriler, TC Fırat Üniversitesi Orta Doğu Araştırmaları Merkezi Yayınları, sayi 12, 2006, s.s. 231-246.

(14)

ilk kez Irak coğrafyası ile tanışmışlardır. Türklerin Irak coğrafyasına hâkim olması ise Tuğrul Bey’in Bağdat seferi ile olmuştur. Daha sonraki dönemlerde zaman zaman Irak coğrafyası el değiştirse de aralıklarla Türk hâkimiyetinde kalmaya devam etmiştir. Bölgenin Osmanlı hâkimiyetine girmesiyle kesintisiz 402 yıl boyunca Irak coğrafyası Türk hâkimiyetinde kalmıştır.3

Osmanlı imparatorluğu hâkimiyeti döneminde Irak; Musul, Bağdat ve Basra olmak üzere 3 ayrı vilayete ayrılarak yönetilmiştir. Bu yönetim şekli Britanya imparatorluğunun birinci dünya savaşında Irak’ı işgal etmesine kadar devam etmiştir.

Irak’ın Britanya imparatorluğu idaresinde bir krallığa dönüşmesi ve Osmanlı imparatorluğunun mirası üzerinde Türkiye’nin bir Cumhuriyet olarak kurulmasının ardından iki ülkenin karşılıklı olarak birbirlerini tanımasının ardından ikili ilişkiler bu dönemden itibaren gelişmeye başlamıştır. İki ülke arasında etkileşimi sağlayan sosyal, kültürel ve ekonomik bağlar vardır. Ayrıca iki ülke arasında Irak Türkmenleri, Kuzey Irak, Su meselesi, Musul, Kerkük, PKK gibi önemli oranda sorun teşkil eden başlıklar vardır. Irak’ta zaman zaman değişen rejimler, iç çatışmalar, otorite boşluğu vb. Sorunlar Türkiye’nin istikrarını etkilemiş ve etkilemeye devam etmektedir. Irak’taki bu iç karışıklığa zaman zaman uluslararası güçler de müdahil olmuşlardır. Bu güçlerin başını çeken ABD Irak’a yönelik askeri, siyasi ve ekonomik müdahaleler gerçekleştirmiştir. Bu müdahaleler Irak ile yüzlerce kilometrelik bir sınırı paylaşan ve Irak ile ekonomik siyasi ve Kültürel bağları ve geçmişi bulunan Türkiye’yi önemli oranda etkilemiştir. Bu etkilenme Türkiye-Irak ve Türkiye-ABD ilişkilerinde belirleyici olmuştur.4 Özelikle 1. Ve 2. Körfez harekâtları ile ABD’nin Irak’ı işgali ve sonrasında meydana gelen rejim değişikliği Türkiye’nin iki ülke ile ilişkilerinde bir dönüm noktası olmuştur. ABD’nin Türkiye olan ilişkileri 2. Dünya savaşı sonrasında yoğunlaşmaya başlamıştır. ABD öncülüğünde 2. Dünya savaşı sonrasında SSCB’ye karşı kurulan Kuzey Atlantik Paktı’na (NATO) Türkiye’nin 1952’de katılması ile ilişkiler bu dönemden sonrası bir müttefiklik ilişkisine dönüşmüştür.5 ABD’nin Truman doktrini ve Marshall yardımının Türkiye’yi de kapsaması Türkiye’nin ABD ve Batı’ya daha fazla yakınlaşmasına neden olmuştur. Bu tarihten sonra ABD’nin Ortadoğu politikası zaman zaman Türkiye ile bir müttefiklik ilişkisi çerçevesinde

3 Suphi Saatçi, “Tarihi Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı”, İstanbul: TTT Vakfı yay, 1996, s. 21.

4 Arthur Goldschmidt, Lawrence Davidson, “Aydemir Güler, Kısa Ortadoğu Tarihi”, Doruk Yayımcılık, 2008,

s.s. 181-220

5 Sedef Bulut, “Sovyet Tehdidine Karşı Güvenlik Arayışları: I ve II Menderes Hükümetlerinin (1950-1954)

NATO Üyeliği ve Balkan Politikası”, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi,

(15)

sürerken zaman zaman da iki ülke karşı karşıya gelmiştir. Bu ilişkilerde ABD’nin körfez ve Irak politikası başı çekmiştir. II. Körfez Savaşı’nda Türkiye ekonomik olarak en fazla zarar gören ülke olmasına rağmen ABD ile olan ilişkiler aynı seviyede devam etmiştir. El Kaide örgütünün 2001 yılında ABD’de bulunan Dünya ticaret merkezine yaptığı terör saldırıları ABD ve Ortadoğu ülkeleri için bir dönüm noktası olmuştur. ABD bu saldırılardan sonra radikal İslam’a yönelik yeni bir politika geliştirmiş ve Afganistan’ı işgal etmiştir. Bu operasyona Türkiye NATO görevi çerçevesinde katılmış ve bölgeye askeri güç göndermiştir. Bu döneme kadar iyi bir seyirde devam eden ilişkiler ABD’nin 2003 yılında Irak’a yönelik gerçekleştirdiği II. Körfez harekâtı ile Baas rejimini devirmesi sonrasında ilişkiler gergin bir döneme girmiştir. Hareket öncesinde ABD; askeri destek, üslerin açılması ve ABD ordusunun Türk topraklarını kullanması gibi Türkiye’den bazı taleplerde bulunmuştur.6 Türkiye 1 Mart tezkeresi ile bu talepleri reddetmiştir. Savaş sonrasında Kuzey Irak’ta Süleymaniye’de bulunan Türk özel kuvvetlerine yönelik ABD’nin gerçekleştirdiği operasyon Türkiye kamuoyunda çok sert tepkilere neden olmuş ve günümüze kadar halen devam eden tartışmaları da beraberinde getirmiştir.

ABD (Amerika Birleşik Devletleri)’nin 2003 yılındaki ikinci körfez harekâtı ile Irak’ı işgal etmesi ve Baas diktatörlüğünü devirmesinin ardından Irak’ın federal bir ülkeye dönüşmesi ile ikili ilişkiler farklı bir boyut almıştır. Özelikle 2003 yılından sonra Türkiye Irak’ın kuzeyindeki Kürt hükümeti ile dostane ilişkiler geliştirmiştir. Türkiye aynı zamanda bu ilişki ile Bağdat hükümetine bir alternatif oluşturmuştur. Kuzey Irak’taki Kürt petrolünün Türkiye üzerinden dünya pazarlarına ulaştırılması bunun bir örneğidir. Türkiye ve Kuzeydeki Kürt yönetimi arasındaki ilişkinin giderek gelişmesi ve güçlenmesi Şii ağırlıklı ve İran’a yakın olan Bağdat hükümetini rahatsız etmiştir. Aslında Türkiye’nin Kürt yönetimi ile ilişkilerini geliştirmesi bir nevi İran’ın Irak’taki etkisini dengeleme ihtiyacının bir sonucudur. Son yıllarda ortaya çıkan ve Irak’ın yaklaşık üçte birini aynı zamanda ikinci büyük kenti Musul’u ele geçiren terör örgütü İŞİD (Irak ve Şam İslam Devleti) nedeni ile Türkiye’nin Iraklı Sünni milisleri eğitmek için Musul’un kuzeyindeki Başika yakınlarına askeri üs kurması iki ülke arasında soruna neden olmuştur.7

6 Chaten Mahdi, “I. Körfez Savaşından Sonra Irak Ekonomisi ve Irak Petrollerinin Irak Ekonomisindeki Yeri ve

Geleceği” Yayınlanmamış yüksek lisans tezi, İstanbu: Marmara Üniversitesi, Ortadoğu Araştırmaları

Enstitüsü, 2009, s.s. 50-68.

7 Şemseddin Erdoğan Ve Ergün Deligöz, “Irak Şam İslam Devleti (IŞİD): Gücü ve Geleceği” Savunma

(16)

Türkiye ve Irak, uzun bir tarihi ve ortak bir kültürü paylaşan birbirine bağlı komşu ülkelerdir. Tarihsel olarak iki ülke arasındaki ikili ilişkiler dostça olmuştur; Ancak, Irak'ın 2003 yılında ABD'nin işgalinden bu yana ikili ilişkiler yeni gelişmeler gölgesinde iniş ve çıkışlı bir seyir izlemiştir.

Türkiye, ilk Körfez Savaşı'nı izleyen insani krizi hafifletmede önemli bir rol oynamıştır. Ardından Batı destekli uçuşa yasak bölge ve özerk bir Kürt bölgesi kurulması, iki ülke arasında siyasi ve kamusal olarak ve karşılıklı olarak anayasal bütünlük ve temel ilkeler çerçevesinde hassas, gergin ve çok yönlü bir ilişki sürecinin doğmasına yol açtı.

Bölgesel dinamiklerin değişmesi, iki ülkenin dış politika önceliklerini yeniden yapılandırmaya zorladı. Türkiye, 21. yüzyılın ilk on yılı boyunca Ortadoğu'da istikrar eksenleri kurmaya çalışıyordu. Ne yazık ki Arap baharıylayla birlikte ortaya çıkan yeni sorun öbekleri gerek Türkiye gerekse de Irak yönetimlerini yeni stratejilere ve hedeflere yönlendirdi.Bu kapsamda Türkiye, dış politika perspektifini “komşularla sıfır sorun” dan, Irak yönetimi ise federal yapı içerisinde barışı ve güvenliği sağlama politikalarından ulusal güvenliği önceleyerek hem iç politikada hem de dış politikada “dostları artırma ve düşmanları azaltma” stratejisine yönelmişlerdir. Bu kapsamda iki ülke ve bölgenin geleceği için önemli işlevler üstlenecek Türkiye-Irak Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi kurulması önemli bir dönüm noktasıydı. Bu kapsamda, Türkiye ve Irak birçok konuda ortak görüş birliğine sahiptir. Her şeyden önce, iki ülke arasında karşılıklı güvene dayalı bazen dalgalı bir seyir izlese de etkileşimli bir siyasi diyalogdan söz edilebilir. Türkiye, Irak'ın ulusal güvenliğine, ülkenin yeniden inşasına ve ekonomik kalkınmasına yönelik yaklaşımlarında hiçbir değişikliğe gitmemiştir. Türkiye ve Irak, şiddet içermeyen devlet dışı aktörleri siyasi zemine çeken buna karşın terör örgütlerine karşı mücadeleyi ödün vermeden devam ettirme stratejisini kararlılıkla uygulamaya çalışmaktadır.

Irak, Kürt-Arap, Sünni-Şii, Arap-İran gibi birçok önemli fay hattını barındırıyor ve aynı zamanda dünyanın en büyük petrol rezervlerinden birini elinde tutuyor. Ortadoğu'nun kaynak açısından zengin ve değişken kalbi merkezindeki merkezi bir ülke olan Irak, ya bölgesel konaklama ve istikrar için bir güç ve ekonomik büyüme için bir motor ya da etnik ve mezhep çatışması için bir potansiyel olma potansiyeline sahiptir. Sonuç olarak, Iraklılar için, bölge ülkeleri ve dünya için dış politika meseleleri. Ancak, Irak, güç paylaşımı, toprak ve enerji gibi konularda derin ve içsel farklılıkların ortadan kalkmasına kadar tutarlı bir dış politika uygulamasının önünde bir engel teşkil etmektedir.

(17)

Irak'ın askeri kapasite oluşturma, enerji sektörünü yeniden canlandırma, iç su ve enerji talebini karşılama ve ticaret ve yatırımı artırma konusundaki ulusal çıkarları, Bağdat'ın bölgesel ve küresel ortaklarla ilişkileri yeniden kurmasını sağladı. Bu süreçte Irak, ABD ile milyonlarca dolarlık silah anlaşmaları ile terörle mücadele işbirliği, Irak'ın uluslararası güvenlik duruşunun köşe taşları haline geldi.

2. Körfez Savaşından sonra Irak'taki dış güçlerin etkisi Bağdat'ın tutarlı bir dış politika oluşturma girişimlerini daha da engelledi. ABD'nin Irak'taki hem iç hem de dış politika üzerinde önemli bir etkisi oldu. Bu durum çoğu zaman komşu ülke Türkiye’yi doğrudan ve dolaylı olarak etkilemiştir. ABD'nin Irak-Türkiye ilişkilerine yönelik yaklaşımında Kuzey Irak Bölgesel Hükümetine yönelik politikalarının da etkisinden söz edilebilir. Bununla birlikte ABD ve Türkiye, istikrarlı bir Irak federasyon yapısı olmadan, bölgede istikrarı sağlamanın mümkün olmayacağı ilkesinde hemfikirdir. Ancak ABD’nin Irak-Türkiye eksenindeki ilikilere olan etkisinde bir düşüş eğilimi gözlenmektedir.

Türkiye'nin Irak'la ilişkileri, Saddam rejiminin çöküşünden bu yana on yıl içinde dramatik değişimler geçirdi. Bu süreçte iki ülke arasındaki dalgalı ilişki denklemine Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi faktörü girmiştir. Türkiye zaman zaman Kuzeydeki yönetimle zaman zamanda Irak Merkezi hükümeti ile çok yakın ilişkiler geliştirmiştir. Bu dalgalı ilişki düzenine rağmen Irak’ın tek ve bölünmemiş federasyon yapısının korunması konusundaki Türkiye’nin değişmez dış politikası Türkiye-Irak Yönetimlerini birbirlerine yakın olmaya yönlendiriyor. Bununla birlikte Irak ve Türkiye’nin şu anki dış politikasında Suriye'deki iç savaş ve bu kapsamda küresel ve bölgesel dış güçler politikalarından etkileniyor. Irak ve Türkiye’nin ulusal çıkarları en iyi şekilde merkezci bir dış politika izleyerek ve çok çeşitli bölgesel ve uluslararası ortaklarla iyi ilişkiler kurma noktasında benzerlik gösteriyor. Bu nedenle Ankara ve Bağdat bölgeler arası mekanizmalar aracılığıyla bölgesel sorunlara çözüm bulma konusunda birbirlerinin desteğine sürekli ihtiyaç duyuyorlar.

Bununla birlikte, ABD Irak-Türkiye dış ilişkilerinde hala önemli bir faktördür. Washington, Bağdat'ın ve Türkiye’nin ana silah ortağıdır. Bu süreçte ABD’nin küresel ve bölgesel politika ve uygulamaları Türkiye’nin genelde komşuları özelde ise İran ve Irak’la olan ilişkilerini yüksek düzeyde etkileme potansiyeline sahip olacağı görülmektedir. Dolayısıyla Türkiye ve Irak'ın dış ilişkilerinin geleceği de, çevredeki ve bölgedeki olayların sonuçlarına bağlıdır.

(18)

Bu kapsamda bu tezde ‘Türkiye Irak İlişkilerinde ABD'nin Etkisi( 2003-2017)’ uluslararası, bölgesel ve yerel perspektifte incelenmeye çalışılmıştır.

Amaç

Bu çalışmanın amacı Ortadoğu’da çok önemli bir konuma sahip iki komşu ülke, Irak ve Türkiye arasındaki ilişkleri 2003-2017 tarihlerine odaklanarak betimlemek ve bu ilişkide ABD’nin etkilerini açıklamaktır.

Sınırlılıklar

Irak ve Türkiye arasındaki ilişklerin köklü bir geçmişi ve birçok boyutu olmasına rağmen bu çalışmada iki ülke arasındaki ilişkiler 2003-2017 dönemi ve ABD etkisi ile odaklanarak yapılandırılmıştır. Bununla birlikte Irak-Türkiye ilişkilerinde İran ve Suriye’nin rolü gibi bölgesel sorunlar, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi, Türkmenlerin durumu ve terör Örgütlerine yönelik mücadele gibi ulusal düzeydeki sorunlar ağırlıklı olarak iki ülkenin iç ve dış siyasitinde izlediği ortak ve farklı stratejiler açısından açıklanmaya çalışılmıştır.

Araştırmanın Yöntemi

Uluslararası ilişkiler teorileri, küresel siyasetin ve içinde yaşadığımız dünyayı nasıl anladığımız ve anlam kazandığımız için çok önemlidir. Kuruluşundan bu yana, dış politika kararları doğası gereği disiplinlerarasıdır. Ekonomi, psikoloji ve örgütsel çalışmalardan elde edilen bilgiler, dış politika araştırmalarında teori ve model gelişimini etkilemiştir. Uluslararası ilişkiler ve dış politikadaki en önemli sorulardan biri, devlet poltika ve davranışlarının nasıl analiz edileceğidir. Bu analiz düzeyi probleminin ayrıntılanmasında önemlidir. Irak ve Türkiye arasındaki ilişklerin betimlendiği ve bu ilişkide ABD’nin etkilerinin incelndiği bu tezde ‘Durum Düzeyi Analizi Modeli’ kulanılmıştır. : Durum Düzeyi Analizi, bir devletin özelliklerinin dış politika davranışını nasıl belirlediğini inceler. Bu tür analizler genellikle devletleri siyasi, dini veya sosyal geleneklerine ve

(19)

tarihsel miraslarına dayanan unsurlar dikkate alınarak politik, ekonomik ve coğrafi faktörlerin karşılaştımalı bir yaklaşımla analizini içermektedir8

Bu tür çalışmalarda araştırmacının bir olaya ilşkin önyargıları, mevcut bilgi ve paradigmaları araştırma sürecini etkileyebilir. Ancak, araştırmacı mevcut ve geçmişdeki durumu nesnel bir yaklaşımla olduğu gibi ortaya koyduğunda daha hassas ve objektif hale gelebilir ve mevcut çok yönlü ilişkilerin değerlendirilmesinde üst bir bakış açısı ortaya koyabilir.9

Bu kapsamda bu çalışmada Irak ve Türkiye arasındaki ilişkiler ve ABD etkisi ulusal ve uluslararsı literatür desteğinde açıklanmaya çalışılmıştır. Bu üç ülke arasındaki ilişkiler, uluslararsı siyaset yapısı, ulusal düzeydeki sorunlar dikkate alınarak ülkelerin izlediği ortak ve farklı stratejiler açısından, farklı kaynaklarla açıklanmaya çalışılmıştır. Tezin Akışı

Bu çalışmanın akışına bakıldığımda tezin birinci bölümünde Türkiye ve Irak arasındaki ilişkilerin ortaya çıkışı ve ilişkilerin tarihsel gelişimi 2003-2017 arasındaki döneme yoğunlaşılarak sunulmaya çalışılmış ve başlık atında iki yeni devletin ortaya çıkışı Türkiye ve Irak, İngiliz mandası döneminde Türkiye Irak ilişkileri, Kuruluş

sürecinde ırak, Türkiye Irak ilişkilerinin başlangıcı, Bağımsızlık sonrası dönemde Türkiye Irak ilişkileri, Cumhuriyet döneminde Türkiye Irak ilişkileri, Baas Partisi İktidarı Döneminde Türkiye Irak ilişkileri, Irak-İran Savaşı’nda Türkiye’nin yaklaşımı

konularına değinilmiştir.

Tezin ikinci bölümünde ise Türkiye ve Irak Arasındaki Sorunlar betimlenmeye çalışılmıştır. Bu kapsamda Musul sorunu, Kerkük sorunu, Su meselesi, Pkk sorunu Irak Türkmenleri sorunları her iki ülkenin perspektifinden ve bölgesel ilişkilerdeki etkileri açısından açıklanmıştır. Tezin üçüncü bölümünde ise Türkiye ve Irak'ın Ortadoğudaki stratejik önemi ayrıntılı bir şekilde açıklanmaya çalışılmıştır. Bu başlık altında Türkiye için Irak neden önemli? Irak’ın jeostratejik önemi, Irak’ın ekonomik önemi, Irak için Türkiye neden önemli? Türkiye’nin jeostratejik önemi ve Türkiye’nin ekonomik önemi konuları ayrıntılı bir şekilde işlenmiştir.

8 Bill Newmann, “A Brief Introduction to Theories on International Relations and Foreign Policy”,

http://www.people.vcu.edu/~wnewmann/468theory.htm .

9 Valerie Hudson, “Foreign Policy Analysis: Actor-Specific Theory and the Ground of International Relations”,

(20)

Tezi dördüncü bölümünde ABD2nin bölge ve Irak’a girişi tarihi bir perspektifte açıklanmıştır. Bu başlık altında ABD'nin Ortadoğu hedefleri ve Irak politikası, ABD'nin Ortadoğu ve Körfez politikası, 1968 yılından sonra ABD’nin Irak politikası, ABD ve müttefiklerinin I. Körfez Harekatı, Irak’ın Kuveyt’i İşgali, Körfez savaşının Türkiye'ye etkileri ve maliyeti, Körfez Harekatı ve BAAS rejiminin devrilmesi, II. Körfez Harekatında ABD'nin Türkiye’den talepleri, II. Körfez Harekatında Türkiye’nin tutumu ve 1 Mart Tezkeresi konularına açıklık getirmiştir. Tezi beşinci bölümünde ise 2003 yılından sonraki Türkiye Irak ilişkileri ve bu ilişkilerde AbD'nin etkisi ulusla ve uluslararası perspektifte sunulmaya çalışılmıştır. Bu başlık altında BAAS Rejiminden sonra ABD'nin yeni Irak'ı yeniden yapılandırma planı ve bu planın Türkiye'ye etkileri, 2003 sonrasında Türkiye’nin Irak politikası, ABD’nin çekilmesinin ardından Irak’ın geleceği ve Türkiye’ye atkısı konularına yer verilmiştir. Tezi altıncı bölümünde ise Türkiye ve Irak ilişkilerinin geleceği diğer beş bölümle ilişkili bir şekilde açıklanmaya çalışılmıştır. Sonuç bölümünde ise tezin altı bölümünde ayrıntılı bir şekilde ortaya konan olay ve olgular bütüncül bir yaklaşımla analiz edilmiş ve öneriler ortaya konmuştur.

(21)

BİRİNCİ BÖLÜM

1. TÜRKİYE VE IRAK ARASINDAKİ İLİŞKİLERİN ORTAYA ÇIKIŞI VE İLİŞKİLERİN TARİHSEL GELİŞİMİ

1.1.İki yeni devletin ortaya çıkışı Türkiye ve Irak

Irak, kuzeyinde Türkiye, doğusunda İran, güneyinde Kuvyet, kuzeyde Türkiye, doğusunda İran, güneyinde Kuveyt ve Basra Körfezi güneybatısında Suudi Arabistan ve Ürdün kuzeybatısında ise Suriye ile çevirili bir ülkedir.

Aslında tarihsel olarak Irak’ı bir devlet olarak değil de bir coğrafya olarak tanımlamak daha doğru olur, çünkü tarihte Irak adıyla bir devlet var olmamış yine tarihte Irak ulusu olarak adlandırılacak bir ulus var olamamıştır, Osmanlı İmparatorluğu döneminde bu coğrafya Irak’ı Arap ve Irak’ı Acem(İran) olarak adlandırılmıştır, İngilizlerin ve Fransızların 1. Dünya savaşında Ortadoğu’yu işgal etmesiyle bu devletin temeli atılmıştır, Araplar 1. Dünya savaşında birleşik bir Arabistan hayali ile Osmanlıya karşı ayaklanmış bölgeyi işgale gelen İngiliz ve Fransız kuvvetlerine destek vermişlerdir, fakat bu desteğin sonucu birleşik bir Arap devleti değil yerine sınırları cetvelle çizilmiş onlarca Arap devleti olmuştur, işte bu devletlerden bir tanesi de Irak olmuştur, Irak coğrafyası önce Emeviler sonrasında Abbasiler ve Büveyhoğullarının hâkimiyetinde kalmıştır Selçuklu Türklerinin hükümdarı Tuğrul Bey 1055 yılındaki seferi ile Bağdat’ı ele geçirmesiyle Irak, Türk hâkimiyetine girmiştir.10. Selçuklu Hükümdarı Tuğrul Bey’in 1055 yılında Bağdat Seferi Irak topraklarını fethetmesiyle Türk hâkimiyetine giren Irak, yaklaşık iki yüzyıl boyunca Türk hâkimiyetinde kaldıktan sonra 1258 yılında Moğol hükümdarı Hülagu Han tarafından ele geçirilir, ancak 1258’de Irak’a giren Moğol hükümdarı Hülagü, şehirleri yakıp yıkmış, binlerce Müslüman’ı öldürmüştür, tarihi kaynaklara göre Dicle Nehri günlerce mürekkep renginde akmış ve binlerce ciltlik kitabı Basra Körfezi’ne dökülmüştür. Yakılıp yıkılan binlerce kitap ile Bilim ve uygarlık alanında insanlığın en az birkaç asır geriye doğru gittiği konusu tarihçilerin üzerinde uzlaştığı bir konudur, Moğol hâkimiyetinden sonra sırasıyla Celayirliler, Timuroğulları, Karakoyunlular, Akkoyunlular ve Safevilerin hâkimiyeti altında kalan Irak, daha sonraki tarihlerde Sünni Osmanlı Hanedanı ile Şii Kızılbaş İran Türkleri arasındaki hâkimiyet mücadelesine sahne oldu, Bu

10 Meşkure Yılmaz Börklü, “Lozan Sonrası Irak Türklerinin Durumu ve Genel Problemleri”, Türk Dünyası

(22)

mücadele Kanuni Sultan Süleyman döneminde Osmanlıların lehine sonuçlanmış ve ülke 1917'ye kadar Osmanlı yönetiminde kalmıştır.11

Osmanlı safevi mücadelelerinin esas nedeni Irak coğrafyasıdır, çünkü Irak’ın güneyindeki Necef, Kerbela ve Basra gibi şehirler Şiiler için kutsal mekânlar barındırması hâkimiyet mücadelesini daha da kızdırmıştır, 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu’nun yenik çıkması ve topraklarının büyük bir bölümün kaybetmesi ile yaklaşık 400 yıl Osmanlı egemenliğinde kalan Irak’ta Osmanlı İmparatorluğu’nun kaybettiği toprak parçalarından bir tanesi olmuştur, bölge savaş esnasında İngilizlerin işgaline uğramıştır. Britanya İmparatorluğu’nun 1. Dünya savaşı öncesindeki Ortadoğu politikası ve hedefi kendi sömürgesi olan uzak doğu ülkelerine giden yolların güvenliğini sağlamak ayrıca bu ülkelere giden en kestirme yol olan stratejik önemdeki Mısır’da bulunan Süveyş kanalının güvenliğini sağlamaktı, bu bölge aynı zamanda Kuzey Afrika’da bulunan sömürge ülkelerinin güvenliği açısından da hayati bir öneme sahipti, o dönemde giderek önem kazanan ve aynı zamanda 1. Dünya Savaşı’nın ana nedenlerinden biri olan enerji kaynakları da İngilizlerin Ortadoğu politikalarının ana belirleyici unsurlarından biri olmuştur, bu amaçla İngilizler petrol kaynakları açısından zengin olan Irak Coğrafyasına göz koymuştur.12

Bu dönemde Osmanlı İmparatorluğunun Bağdat Hicaz Demiryolu projesini Almanlara vermesi İngilizleri endişeye sevk etmiştir. Osmanlı devletin Alman İmparatorluğu ile giderek yakınlaşmıştır. İngilizler Osmanlı Alman yakınlaşmasından rahatsız olmuşlardır, ayrıca bu proje ile Osmanlının Ortadoğu’da etkinliğinin artacağını öngören İngilizler endişeye kapılmışlardır, çünkü Osmanlı imparatorluğunun Ortadoğu’da etkinliğinin artması demek İngilizler açısından hayati öneme sahip olan ve uzak doğu Ortadoğu ve kuzey Afrika arasında bağlantıyı sağlayan Süveyş kanalının tehlikeye girmesi demekti.13

Bütün bu gelişmeleri büyük bir dikkat ile takip eden İngilizler 1. Dünya savaşı başlamadan önce bölgeye yığınak yapmaya başlamışlardır, Birinci Dünya Savaşı sırasında İngilizlerin yoğun desteği ve kışkırtması ile Irak’ta Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı kuvvetlere karşı bazı küçük çaplı isyanlar patlak vermiştir. Bu isyanlar Osmanlı

11Mustafa Kayar, “Türk-Amerikan İlişkilerinde Irak Sorunu”, İstanbul: Kültür Sanat Yayıncılık, 2003, s. 15. 12 Vedii İlmen, “Mesopotamya’da 1915-1920 Sivil Yönetimi”, İstanbul: Yaba Yayınları, 2004, s. 13. 13 Kasım Yargıcı, “Nurer Uğurlu, Bağdat Demir ve Petrol yolu savaşı (1903-1923)”, İstanbul: Örgün

(23)

kuvvetlerini oyalayarak İngiliz kuvvetlerinin Irak’ta ilerlemesini kolaylaştırırken Osmanlı kuvvetlerinin bazı bölgelerden geri çekilmesine neden olmuştur, stratejik önemi ve sahip olduğu doğal kaynaklar nedeni ile İngilizlerin ilgi odağı haline gelen Irak’ta İngilizler Basra bölgesini ele geçirerek Arap milliyetçiliğini Türklere karşı desteklemişlerdir. Arapların Türklere karşı isyan etmesi yönünde propagandalar yapmışlardır. Bu isyanlarda İngilizler ’in kışkırtmalarıyla Mekke Emiri Şerif Hüseyin kullanılmış, Şerif Hüseyin ve oğullarına Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından sonra Arap coğrafyasının hepsini kapsayacak şekilde tek bir devletin kurulacağı vaat edilmiş ve kurulacak olan bu Büyük Arap Devleti’nin yönetiminin Şerif Hüseyin’e verileceği sözünü vermişlerdir.14

Bazı Arap tarihçiler Osmanlı İmparatorluğunun o dönemki yönetimini elinde bulunduran ittihat ve terakki partisinin Türk Milliyetçiliği politikası izlediği ve Türkleştirme politikaları nedeni ile Arap coğrafyasında İsyanların patlak verdiğini ileri sürse de bu dönemdeki uygulamalarda bu yönde herhangi bir kanıt var değildir.15

Bu dönemde Arap coğrafyasında elFatat, el-Ahd, el-Kahtaniyya, Beyrut Arap Cemiyeti gibi Cemiyetler Kahire, Bağdat, Şam ve Beyrut gibi Arapların merkezi şehirlerinde faaliyet gösteren irili ufaklı Arap milliyetçiliğini savunan teşkilat mevcuttu.16

Bu ve benzeri teşkilatların varlığı bölgede güçlü bir Arap ulusçuluğunu varlığına kanıttır, bu kanıtlara dayanarak 1. Dünya savaşı esnasında Arap coğrafyasında çıkan isyanların iki ana nedeni olarak İngiliz ve Fransız casuslarının bölgede yürüttüğü faaliyetler ve 20. YY’in başlarında hızla yükselen Arap ulusçuluğunu gösterebiliriz, 1. Dünya savaşı sırasında Osmanlı kuvvetleri Çarlık Rusya’sına karşı Kafkas Cephesi'nde ilerleme kaydederken, Filistin ve Irak cephelerinde ise Osmanlı kuvvetleri gerilemiştir, Filistin Cephesi'nde İngilizler 1918 Nisan ayında Amman’ı ele geçirmek için harekât düzenleseler de istedikleri sonucu alamamışlardır, bunun başarısızlıktan sonra bu sefer daha iyi hazırlandıktan sonra Eylül 1918’de tekrar taarruza başlatmışlardır, İngilizlerin 40.000 kişilik Türk kuvvetine karşı 200.000 kişilik bir kuvvetle yaptıkları taarruzlar sonucu, Eylül ve Ekim aylarında Amman, Beyrut ve Şam düşmüştür, Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı’na getirilen Mustafa Kemal Paşa. Anadolu’yu savunmak için Osmanlı kuvvetlerini Toroslara güneyine kadar çekmiştir, Filistin Cephesi’ndeki ilerlemeden

14 Ahmet Mumcu, “Atatürk İlkleri ve İnkılap Tarihi”, Eskişehir: TC. Anadolu Üniversitesi Yayınları, 1998, s.

45

15 Güneş Ayas, “Modern Türkiye Tarihi”, İstanbul: Timaş Yay, 2011, s.s. 202-203.

(24)

cesaret alan İngiliz kuvvetleri Musul’u almak için harekete geçmiştir, askeri olarak Musul’a ulaşamayan İngilizler, Mondros Mütarekesi’ne kadar Musul’a girememişlerdir. İngilizler Aradıkları fırsatı Mondros Mütarekesi’nden sonra bulmuş ve Mondros ateşkes mütarekesinden sonra Musul’u işgal etmişlerdir.17

Böylece İngiliz kuvvetleri Mondros Mütarekesi’nden faydalanarak savaşsız bir şekilde Musul ve çevresini işgale başlamıştır, Modern anlamda Irak Devleti’nin doğuşu ve temeli 18-26 Nisan 1920 tarihinde İtalya’nın San Remo kentinde toplanan San Remo Konferansı’nda İngiliz ve Fransızların başını çektiği 1. Dünya Savaşı’nın galip ülkeleri tarafından atılmıştır. Osmanlı devletinin yıkılmasından sonra Ortadoğu’nun durumunu görüşerek bazı önemli kararlar almak amacıyla İtalya’nın San Remo şehrinde bir Konferans düzenlenmiştir. Bu konferansta alınan kararlara göre, Arap topraklarında Osmanlı hakimiyeti bitiyor, bunun yerine Fransız ve İngiliz mandaları kurularak yeni devletlerin ortaya çıkası sağlanıyordu. Irak ve Filistin, İngiliz mandası; Suriye ve Lübnan ise Fransız mandası olarak tasarlanmıştı. Manda olarak kurulması planlanan devletlerin sınırları hiçbir sosyal, ekonomik ve coğrafi gerçekler dikkate alınmadan masa başında ilgili devletler tarafından çizilmiştir. Bu dönemde, Iraklıların istekleri sorulmadan İngilizlerin Irak’ta devlet kurma girişimlerinin başladığı görülmektedir.18

1916 tarihli İngilizler ve Fransızlar arasında yapılan syces picot antlaşması ve San Remo konferansı Irak’ın kaderini belirleyen iki önemli aşamadır. 1916 yılında syces picot ile çizilen sınırlar 1920 yılında San Remo konferansında tekrar gündeme getirilmiş ve onaylanmıştır, İngilizlerin Mondros mütarekesi ile Musul’u işgal edip Irak’ın tamamına hâkim olmasıyla Türkiye ve İngilizler arasında 1926 yılına kadar devam eden bir gerginlik ve görüşme dönemi başlamıştır, Türkiye Misak-I Milli sınırlarını kanıt göstererek Musul ve çevresinde hak iddiasında bulunmuştur, fakat İngilizler taviz vermeye yanaşmamıştır, 23 Temmuz 1923 yılında yapılan Lozan Antlaşması’nda da Musul konusu ve Irak sınırı bir kesinlik kazanmamıştır, taraflar bu konuyu daha sonra yapılacak ikili görüşmeler de çözüme kavuşturma kararı almışlardır, uzun süre devam eden bu gerginlik dönemi 1926 Yılında yapılan Ankara Antlaşması ile son bulmuş bu antlaşma ile Türkiye ile Irak arasında ki sınır kesinleşmiş ve günümüze kadar bu sınır devam etmiştir, bu antlaşma ile Türkiye Musul üzerindeki hak talebini geri çekmiş bunun yerine Musul petrol gelirlerinin

17Fahir Armaoğlu, “20.Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914-1995)”, Ankara: Timaş Yayınları, 19. Baskı, 2014. s. 134. 18 Füsun Doruker, “Modern Ortadoğu'nun kuruluşu”, İstanbul: Remzi Kitabevi, 2011, s. 2389.

(25)

%10’nun 25 yıl süre ile Türkiye’ye verilmesi kararlaştırılmıştır, Ankara Antlaşması’nı Türkiye adına Tevfik Rüştü Aras Irak Krallığı adına Nuri Said Paşa İngilizler adına Ronald Sharl Lindzey imzalamıştır, Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara antlaşmasından hemen önce Misak-ı Milli sınırlarını işaret ederek Musul ve Kerkük’ün Türkiye’ye bırakılmasını İngiltere’ye bildirmiştir. Bu dönemde Türkiye’nin Kerkük ve Musul’u geri almak için yoğun bir şekilde hak İddiasında bulunduğu görülmüştür. Bu dönemde, İngiltere Türkiye’nin talebinin Milletler Cemiyeti’nde görüşülmesini tavsiye etmiştir. Milletler Cemiyeti’nde alınan kara göre, Musul sorununa çözüm bulmak için 1924 yılında İstanbul’da Haliç Konferansı gerçekleştirilerek bazı görüşmeler yapılmıştır. Görüşmeler sırasında İngiltere’nin hem Musul’u hem de Hakkâri’yi kazanmak istemiştir. İngiltere’nin bu tutumu karşısında taraflar herhangi bir anlaşmaya varamamıştır. Türkiye Musul ve Kerkük üzerindeki hak iddiasını 1926 yılında Milletler Cemiyeti’ne tekrar taşımıştır ancak yine bir çözüm bulunamamıştır. Bir sonraki süreçte konun konu Yüksel Adalet Divanına gönderilmiştir. Buradan da olumlu bir sonucun çıkmadığı görülmüştür. Nihayet Londra ve Ankara merkezli yapılan görüşmeler sonucunda, 5 Haziran 1926 tarihinde Ankara antlaşması imzalanmıştır. Irak’ın 1932 yılında İngiltere’den koparak bağımsızlığını ilan etmesinin ardından Türkiye ile Irak bir protokol imzalayarak anlaşma sağlamıştır. Günümüzde bu anlaşma halen devam etmektedir.19

İki ülke arasındaki sınır problemlerinin çözüldüğü 1926 yılından sonra iyi komşuluk ilişkilerinin gelişmesi için iki taraf da çaba sarf etmiştir, 1926 yılındaki Türkiye Cumhuriyeti ve Britanya İmparatorluğu arasında imzalanan Ankara antlaşması ile sınırlar kesinlik kazanmıştır, bu tarihten sonra iki ülke arasındaki sınır karışıklıkları sona ermiş ve bu sakinlik bir süre daha devam etmiştir.20

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ve dayandığı temeller Irak devletinden farklıdır, 1923 yılında bir sömürge devleti olarak kurulan Irak’ın aksine Türkiye cumhuriyeti Osmanlı İmparatorluğu’nun mirası üzerine bir ulus devleti olarak kurulmuştur, Mondros Ateşkes Mütarekesi’nden sonra Anadolu’da yaşanan işgallere Osmanlı Hükümeti’nin sessiz ve etkisiz kalması halkın tepkisine neden olmuştur, halkın İstanbul’da bulunan

191926 Ankara Antlaşması”, https://antlasmalar.com/1926-ankara-antlasmasi/ (27.07 2017).

20 Avni Abdulrahman Sabavi, “Turkia Almueasirat Walealaqat Alkharijiat Fi Turkia”, Musul: Markaz

(26)

Osmanlı hükümetine olan güveni azalmaya başlamıştır, Osmanlı Hükümeti’nin güven kaybettiği bir dönemde sahneye Mustafa Kemal Atatürk çıkmıştır, Mustafa Kemal Atatürk’ün Anadolu’ya geçerek yaşanan işgale tepki göstermiş ve silah arkadaşları ile birlikte Anadolu’da yeni bir kurtuluş hareketinin başladığını duyurmuştur, bu hareket halkın desteğini almayı başarmıştır, 1919 yılında başlayan bu hareket 1923 yılında zirveye ulaşmış Lozan Antlaşmasının imzalanması ile Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923’te Ankara başkent olarak ilan edilmiştir, Osmanlı İmparatorluğu’nun dini yönetiminin aksine Türkiye Cumhuriyeti Laik ve Batılı değerlere olumlu yaklaşan bir devlet olarak kurulmuştur, Zaman içerisinde Türkiye’nin laik yapısı daha da güçlenmiştir, 1926 yılından sonra İki yeni devletin ilişkileri gelişmeye başlamıştır.

1.2. İngiliz mandası döneminde Türkiye ırak ilişkileri

Bu dönem Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923 yılında kurulması ile başlayan ve İngilizlerin Irak Krallığı’na bağımsızlığını verdiği 1932 yılına kadar süren ilişkileri kapsar, bu dönemde iki ülke arasındaki ilişkileri belirleyen asıl etken Irak coğrafyasının Osmanlı İmparatorluğundan ayrılması ile İmparatorluk mirası üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin bu ayrılma ile tarihsel anlamda devraldığı sorunlar olmuştur, Musul Kerkük meselesi bu ayrılma ile ikili ilişkiler üzerinde bu dönemde en büyük belirleyiciliği olan konuların başında gelmektedir.

Iki ülke arasında oluşan ilişkileri 3 ana neden üzerine temellendirebiliriz: Tarihsel bağlar nedeni ile oluşan ilişkiler.

Uluslararası ve bölgesel dengeler nedeni ile oluşan ilişkiler. Ortak çıkarlar doğrultusunda kurulan ilişkiler.

Bir sonraki başlıkta Irak’ın kuruluş süreci ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.

1.2.1. Kuruluş sürecinde ırak

Birinci dünya savaşı bittikten sonra Irak İngilizlerin işgali altındaydı, Arap milliyetçileri savaş öncesinde İngilizlerin kendilerine söz verdiği gibi yönetimi onlara vereceği umudunu taşıyordu, bu amaçla bir ulusal Arap hükümeti kurma isteğinde bulunuyorlardı, ayrıca ABD başkanı w. Wilson’un 1. Dünya savaşı sırasında yayımladığı

(27)

bildiri de Arap milliyetçilerini umutlandırmıştı, bu bildirinin 12. maddesinde Osmanlı himayesinde bulunan milletlerin kendi kendini yönetmesinden söz ediliyordu, bütün bu gelişmelere umut bağlayan Iraklı Arapların hayali İtalya’nın San Remo kentinden gelen haber ile suya düştü, 25 Nisan 1920 tarihinde İtalya’da düzenlenen San Remo konferansında alınan kararlar doğrultusunda Irak, İngilizlerin mandasına bırakılıyordum bu karar Arap Ulusal hükümeti kurmak isteyen Iraklı Arap milliyetçilerinde büyük bir hayal kırıklığı yaratı.21

San-Remo Anlaşması’nın 4. Maddesinde: “Osmanlı Devleti: Suriye, Filistin, Irak, Arabistan ve Adalar Denizindeki adaları terk edecektir.” Maddesi bulunuyordu.22 San Remo Konferansı’ndan alınan kararlar ile hayal kırıklığına uğrayan Iraklılar İngiliz kuvvetlerine karşı büyük bir ayaklanma başlattılar, bu ayaklanma Irak’ta 20. Devrim olarak adlandırıldı, 20. Devrim olarak nitelendirilen bu ayaklanmalar Irak’ın tamamına yayıldı, toplumun tüm kesimlerini kapsayan bu ayaklanma, Iraklıların bağımsızlık isteğinin bir sonucuydu.23

I. Dünya Savaşı’nın sona ermesinin ardından, İngiltere Irak’taki varlığını sağlamlaştırmak için bazı arayışlar içine girdi, Bu amaçla Irak’ın genelinde halkoylaması düzenledi, Buna bağlı olarak 1918-1919 yıllarında yapılan halkoylamasının sonucuna göre kendi iktidarına yön verdi. Irak’ın güneyindeki bazı Arap kabileleri çıkarları için İngilizlerin kalmasından yana bir tutum sergiledi, ancak Musul’da yaşayan Arap, Türkmen ve Kürt nüfus İngilizlerin kalmasına taraftar olmadı, Kerbela, Necef, Bağdat ve Kazımiye gibi şehirlerde halkoylaması esnasında bazı olaylar yaşandı, özellikle direnişin kuvvetli olduğu Bağdat’ta, İngilizler istediği sonucu alamadı. 20. devrim olarak nitelendirilen ayaklanmalar fiili olarak başarılı olmasa da Irak’taki İngiliz politikalarının değişmesine neden oldu, İngilizler ayaklanma sonrası kendi politikalarında bazı değişikler yapmak zorunda kaldılar, İngiliz yönetimi Irak’ı doğrudan yönetmek yerine kendilerinin dolaylı olarak Irak üzerinde hâkimiyetlerini devam ettirecek bir ulusal hükümet fikrine sıcak bakmaya başladılar, bu amaç doğrultusunda Londra’dan gelen karar doğrultusunda İngilizler Irak’a yeni bir yönetim bulma arayışına koyuldu, bu projenin gerçekleştirilmesi

21 Elceferi Mohammed, “Beritaniya ve El-Irak Hukbe Min Sira (1914-1958)”, Baghdat: Dar Elşü’un

Es-Sakafe El-Ame, 1. Baskı, 2000, s. 24.

22 Tahir Kodal, “Paylaşılamayan Toprak Türk Basınına Göre (1923-1926) Musul Meselesi”, İstanbul: yedi

tepe yayınevi, Eylül 2005, s. 56.

23 Mazher Kamal, “Devr Eş-Şa‘b El-Kürdi Fi Sevret El-İşrin El-Irakiye”, Baghdat: Matbaa Elhavadis, 1978, s.

(28)

için İngiliz hükümeti Sir Birsi Koks’u görevlendirildi.24 Bir anlamda sömürge valisi görevi ile Londra’dan Irak’a gönderilen Sir Birsi Koks, 1 Ekim 1920 tarihinde Irak’ın Başkenti Bağdat’a ulaştı, ilk görev olarak Irak’ı iyi tanıyanlardan oluşan bir danışma kurulu oluşturdu, bu danışma kurulu ile ilk toplantısını 21 Ekim 1920 tarihinde gerçekleştirdi, Irak’ta bulunan İngiliz yönetimi ile ve Irak halkı arasında ortak bir çözüm bulmak için Irak’ın geçici hükümetinin kurulması için öneriler görüşüldü.25

Birsi Koks, İngilizlerin hedefledikleri yönetimi kurmak için çalışmalarına hız verdi, ancak yönetimi tam anlamıyla köklü bir şekilde Iraklılara bırakma niyeti yoktu, İngilizler, Irak’ın içinde bulunduğu kötü durumu bahane ederek yönetimi tamamıyla Iraklılara bırakmayacaklarını açıktan belli ediyorlardı, bu amaçla oluşturulmuş olan encümenin geçici olduğunu ve anayasa hükümetinin oluşturulduğu vakit hiçbir etkisinin kalmayacağını dile getiriyordu, İngilizlerin Irak’taki varlıklarını korumak için yapmaları gereken diğer bir iş ise bir kral belirlemekti, bu bağlamda 21 Mart 1921’de Kahire Kongresi’nde Hicaz Kralı Şerif Hüseyin’in oğlu Faysal Irak Kralı olarak seçildi, yine bu kongrede Irak ve İngiltere ilişkileri: Irak’ı yapılandırma ve Irak’ın devlet kurumlarının oluşturulması yöntemleri de görüşüldü.26 Faysal’ın Irak Kralı olarak seçilmesinin için halk oyunu da alması gerekiyordu, bu amaçla bir referandumun yapılması gerekiyordu, 11 Temmuz 1921’de, Irak devleti encümeni ve geçici hükümetin başbakanı Abdulrahman Nekib tarafından Faysal Irak Kralı olarak atandı, Irak’ın Resmi gazetesinde Faysal, Irak Kralı olarak isimlendirildi, Irak geçici hükümetinin uluslararası demokrasiye ve uluslararası yasalara uyması gerektiği belirtildi.27 Bütün bu gelişmelerle eş zamanlı Irak’ın genelini kapsayan bir referandum gerçekleştirildi ve referandum sonucunda Faysal’ın Kral olarak seçilmesi için gerekli olan oy verme işlemi gerçekleşti, bazı bölgelerde halkın yüzde 96’sının karşı çıkmasına rağmen halk, Faysal’ın kral olarak seçilmesine razı edildi28. İngilizler ‘in Kral seçmesinin bir nedeni de Irak’ta Arap milliyetçilerinin tepkisini azaltmak ve varlığını sağlamlaştırmaktı, Bağdat’ta Faysal’ın taç giyme töreni yapılarak yeni devletin ismi Mezopotamya’dan Irak’a dönüştürüldü.29 Bu dönemde Irak’ta bu gelişmeler olurken Türkiye’de Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde süren mücadele artık

24 Elcaferi mohammed, a.g.e., s. 290.

25 Ezyadi Müfid, “El-Hüküme El-Irakiye El-Mü’ekkete (25 Teşrin Evvel-9 Eylul 1921)”, Dimeşk: Dirase

Tarihiye Fi Vaki‘İha El-İdari, 1. Baskı, 2012, s. 16

26 Güneş Ayas, a.g.e., s.s. 224.226.

27 Alhasani Abdulrazzak, “Tarih El-Vizarat El-Irakiye”, Bağdat: Darü'ş-Şı'un EsSakafa El- Aama, Baskı IX,

Cilt 9, 1988, s. 7.

28 Noman Ahmet, “Tarih El-Irak El-Muasır”, Baghdat: Mektebe El-Asriye, 1. Baskı, 2006, s. 47.

29 Mehmet Harmancı, “Barışa Son Veren Barış, Modern Orta Doğu Nasıl Yaratıldı? (1914–1922)”, İstanbul:

(29)

son safhaya girmişti, Faysal’ın Irak Kralı olarak seçilmesinin ardından birçok İngiliz ve Irak diplomatı ile Irak halkının katılımı ile 23 Ağustos 1923’te, Bağdat’ta büyük bir şölen düzenlendi, bu merasimde Kral Faysal bir konuşma yaptı. Konuşmasında kendisini Kral olarak seçtikleri için Irak halkına ve Britanya hükümetine teşekkür etti, Kral Faysal İlk iş olarak da ülke genelinde bir seçim yapılmasına karar verdi, üzerinde durulması gereken noktalardan biri de şudur ki; Kahire Kongresi’nden önce Faysal’ın Kral olarak seçilmesi, İngilizler tarafından zaten sağlanmıştı, çünkü bütün taraflar Faysal’ın kral olarak seçilmesinin en doğru karar olduğundan hemfikirdi.30 Irak Anayasası yürürlüğe girmesine rağmen fiili olarak uygulandığı söylenemez, İngilizler kendileri açısından sorun teşkil edebilecek maddelerin uygulanmasına izin vermedi, Türkiye Irak arasındaki Musul meselesinde Irak tarafının İngilizler tarafından temsil edilmesi, yine sınırların Türkiye İngilizler arasında yapılan antlaşma ile çizilmesi aslında Irak’taki hükümetin yok sayıldığının ve herhangi bir etkinliğinin olmadığının göstergesidir, İngilizlerin bütün bu politikalarına karşı Iraklıların bağımsızlık mücadelesi devam etti, bu mücadele sonucu 1927’de imzalanan antlaşmanın bir maddesine eğer gelecek on yıl içerisinde Irak’ın durumunda iyileşme olursa ve herhangi bir sorun yaşanmazsa İngiltere, Irak’ın Milliyetler Cemiyeti’ne bağımsız bir ülke olarak üye olmasına destek verecekti, İngilizler Irak’ın ellerinden gitmemesi için her türlü çabayı gösteriyordu, bu tür anlaşmalarla zaman kazanmaya çalışıyordu, fakat Irak halkının bağımsızlık sesi giderek yükseliyordu, Iraklıların bağımsızlık mücadelesine en büyük desteği veren bakan Abdulmuhsin Sadun. İngilizlerin etkinliğini azaltmak için büyük bir çaba harcamıştır, bu çabalardan sonuç alamayan Sadun bedelini 13 Kasım 1929 yılında kendi hayatına son vererek ödemiştir. Irak halkı ve İngilizler arasında devam eden gergin ilişkiler 1930’lu yılların başında farklı bir hal almaya başladı, 1930 yılında Nuri Said Paşa’nın başa geçmesiyle İngilizler ve Irak yönetimi arasındaki ilişkiler daha eşit koşularda işlemeye başladı, 28 Ocak 1932’de, azınlıkların haklarını vermesi, yönetimde adaletli ve uluslararası yasalara uyması şartı ile İngiliz yönetimi, Irak’ın Milliyetler Cemiyeti’ne girmesine razı oldu, 30 Mayıs’ta Irak hükümeti bu şartları kabul ettiğini duyurdu, 3 Ekim’de, Irak’a Milliyetler Cemiyeti’nde koltuk verilmesi ile Irak bu cemiyete üye oldu. Irak Kral Faysal döneminde, 1926’dan 1930 yılına kadarki 25 yıllık süreyi kapsayan ve manda idaresini ön gören anlaşmalara imza atmıştır. Irak, 30 Mayıs 1932’de imzalayıp 3 Ekim 1932’de ilan ettiği bir anlaşma ile Milletler Cemiyetine üye olmuş ve kendisini yöneten manda idaresinden fiili olarak

(30)

kurtulmuştur, fiilen Irak’a bağımsızlık veren İngilizler buna rağmen ayrıcalık elde etmeye devam etmiştir. Ekonomi, iş, eğitim ve mali konular gibi farklı anlaşmalarda yer alan maddelerden dolayı diğer milletlere göre İngiliz danışmanların daha aktif olacağı belirtilmişti. Yapılan anlaşmada İngiltere tarafından atanan Sir Françis Humphrys’ın ve Irak Başbakanı Nuri Al-Said Paşa’nın imzası bulunmaktaydı. Bu aşamadan sonra, Irak’da bulunan İngiliz yüksek komiserliği İngiliz büyükelçiliğine dönüştürülmüştür. Manda yönetimi kalkarak Irak’ın bağımsız bir devlet olması sağlanmıştır. Irak bu tarihten sonra her ne kadar bağımsız bir ülke gibi görünse de İngilizlerin etkisinden uzun yıllar boyunca kurtulamamıştır.31

1.2.2. Türkiye Irak ilişkilerinin başlangıcı

1923–1926 tarihleri arasında her iki ülkede kuruluş sürecini tamamlayarak bir ülke durumuna gelmiştir, bu tarihler arasında Türkiye, Irak ve İngilizler arasında yoğun bir diplomasi dönemi yaşanmıştır, 1926 yılında Türkiye ile İngiltere arasında imzalanan Ankara Antlaşmasına kadar olan dönem gergin geçmiştir, bu antlaşmaya kadar geçen dönemde Türkiye Irak sınırı kesinlik kazanmamıştır, Türkiye tarafı son Osmanlı Mebusan Meclisinin aldığı Missak-I Milli kararlarını da kanıt olarak göstererek Musul bölgesi üzerindeki hak iddiasını 1926 yılına kadar devam ettirmiştir, buna karşı İngilizler ve Iraklı Araplar bu konuda tavize yanaşmamıştır, Türkiye’nin bu hak talebi ve Irak-İngilizlerin tutumu taraflar arasında gergin bir dönemin yaşanmasına sebep olmuştur, bu gergin dönemin ardından 1926 yılında Ankara Antlaşmasının imzalanması ile Türkiye ve Irak arasındaki ilişkiler gelişmeye başlamıştır, ilişkilerin gergin ve geç başlamasının nedeni Musul meselesidir.32 Lozan Antlaşmasında Türkiye ve İngiltere arasındaki bu meselenin 9 ay içerisinde çözüme ulaştırılması maddesi, iki ülke arasındaki ilişkilerin gerilmesine neden olmuştur. Yaşanan gerilim Türkiye-İngiltere ve Türkiye Irak arasında üç yıla yakın bir süre devam etmiştir. Nihayet, 19 Mayıs 1924 tarihinde İstanbul’da bir konferans düzenlenmesine karar verilmiştir. Konferansın ismi Haliç konferansı olarak isimlendirildi.33 Konferansta Türk heyetini Fethi Bey, İngiliz heyetini ise İngiltere’nin Irak yüksek komiseri olan Sir Perey Cox temsil etmiştir. Konferans sürecinde Türkiye

31Kadir Kasalak, “Irak’ta Manda Yönetiminın Kurulması Ve Atatürk Dönemi Türkey-Irak İlişkileri”, Askerî

Tarih Araştırmaları Dergisi, Sayı 9, 2007, s. 196.

32 Alhasani Abdulrazzak, a.g.e., s.s. 272-273.

33 Reha Parla, “Belgelerle Türkiye Cumhuriyeti’nin Uluslararası Temelleri, Lozan-Montiırö”, Lefkoşa: t.c

(31)

Lozan’da dile getirdiği taleplerini tekrarlamıştır. İngiltere ise hem petrol bölgelerini elinden çıkarmak istememiş hem de Türkiye’den Hakkari’yi talep etmiştir. Tarafların istekleri karşılıklı olarak reddedildiğinden Musul sorunu 20 Eylül 1924’te Milletler Cemiyetine taşınmıştır. Görüşmelerde Fethi Bey Musul bölgesinde halk oylamasının yapılmasını istemiş fakat bu isteği İngiltere heyeti tarafından kabul edilmemiştir. Bütün bu gelişmelerin devam ettiği sırada Türk ve İngilizler arasında sınır çatışmaları da meydana gelmiştir. İngiltere’nin ültimatom göndermesi üzerinde Türkiye sınıf tespitinin yapılmasını talep etmiştir. Konu Milletler Cemiyetine 29 Ekim 1924’te taşınmış ve Bürüksel Hattı olarak isimlendirilen geçici bir sınır bölgesi tayin edilmiştir. Milletler Cemiyetinin Musul’un İngiltere bırakılması kararına Türkiye çok sert tepki vermiş, hatta savaş ilan edilmesi gündeme gelmiştir.34 Milliyetler Cemiyeti’nin İngilizlerine etkisinde olması ve bu tarihte Türkiye’nin Cemiyete daha girmemiş olması İngilizler lehine bu kararın alınmasını sağlamıştır,35 Milletler Cemiyetinin Türkiye aleyhine vermiş olduğu kararı, Türkiye içinde bulunduğu bazı nedenlerden dolayı imzalamak zorunda kalmıştır. Bu dönemde Türkiye, Milletler Cemiyeti üyesi olmamasından, ekonomik ve askeri olarak sıkıntılı bir dönemde bulunmasından, savaştan yeni çıkılmış olmasından, İngiltere’nin güneş batmayan imparatorluk konumunda bulunmasından ve Türkiye’nin uluslararası platformda yalnız bırakılmasından dolayı zor durumda kalmıştır. Sonuç olarak, Ankara’da Türkiye-İngiltere ve Irak temsilcileri arasında sınır ve iyi komşuluk anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşma 7 Haziran 1926’da mecliste onaylanarak yürürlüğe girmiştir.36

Yapılan antlaşma yeni kurulan iki ülke Türkiye Cumhuriyeti ile Irak Krallığı arasındaki ilk resmi antlaşmadır, aynı zamanda iki ülke arsındaki resmi ilişkilerin başladığı tarihtir, Musul Meselesi gibi önemli bir meselenin çözümü, uluslararası alanda titizlikle takip edilmekteydi, Sovyet Rusya, Almanya, İran ve Afganistan gibi ülkeler Türkiye’ye destek verme tarftarıydı, İtalya, İngiltere ve bazı Arap ülkeleri ise Irak’a destek vermekteydi, ABD ise, petrolün öneminden dolayı Musul Meselesini değerlendiriyor ve ekonomik çıkarları ile örtüşen görüşler belirtiyor: siyesi ve diplomatik olarak bu Musul meselesi ile doğruda görüş beyan etmiyordu, ABD Dış İşleri Bakanı net bir şekilde ekonomik çıkarlarını savunduklarını belirtti, Milliyetler Cemiyetinin kararını açıklamasından sonra ABD ve Osmanlı merkezli şirketlerin, İngiltere’den tazminat talpleri

34 Şevket Koçsoy, “Irak Türkleri ve Türk Irak İlişkileri (1932–1963)”, İstanbul: Boğaziçi Yayınları, 1991, s.

194.

35 Ömer Kürkçüoğlu, ”Türk İngiliz İlişkileri (1919–1926)”, Ankara: A.Ü.S.B.F. Yayınları, 1978. s.s. 301-305. 36 Şevket Koçsoy, a.g.e., s. 194.

(32)

gündeme geldi. Bu şirkeler yaklaşık 50 milyon dolar tazminat telep etmekteydi, New York Times Gazetesi’nin bir yazısında Milliyetler Cemiyeti’ ne üye olmayan devletlerin de petrol ve benzeri kaynakların ticaretini yapmakta eşit haklara sahip oldukları vurgulanıyordu. Bunun sebebi petrol için çıkabilecek bir savaşın sadece Milletler Cemiyeti üyesi olan ülkeleri değil, petrol ticareti yapan tüm ülkeleri ilgilendireceği belirtiliyordu.37

Lozan Antlaşmasından sonra Milliyetler Cemiyeti’ne havale edilen sorun için Milliyetler Cemiyeti taraflı bir yaklaşım sergilemiştir, çünkü o dönemde Türkiye Cemiyete üye değildi İngilizler Cemiyetin en etkili üyesiydi, bu sebeplerden dolayı sorun Türkiye aleyhine çözülmüştür, iki ülke arasındaki sınır problemlerinin çözüldüğü 1926 yılından sonra iyi komşuluk ilişkilerinin gelişmesi için iki taraf da çaba sarf etmiştir, 1926 yılındaki Türkiye Cumhuriyeti ve Britanya İmparatorluğu arasında imzalanan Ankara antlaşması ile sınırlar kesinlik kazanmıştır, bu tarihten sonra iki ülke arasındaki sınır karışıklıkları sona ermiş ve bu sakinlik bir süre daha devam etmiştir.38 Musul meselesi her ne kadar Türkiye aleyhine çözülmüş olsa da Türkiye kamuoyunda günümüze kadar gelen bir tartışmaya neden olmuş, bununla birlikte, her ne kadar Irakta’ki Türkler korumasız kalmış gibi görünse de Türkiye’nin içinde bulunduğu karmaşık durumdan çıkarak savaşın yaralarını saracak barış dönemine adım atılması oldukça önemli görülmekteydi. Ayrıca, Irak ile yeni ve iyi ilişkiler gelişmeye başlamış, bu dönemde iki ülke karşılıklı olarak elçilikler açmıştır. Salih Nihat Irak’ın ilk büyükelçisi olarak 16 Ocak 1928’de Ankara’da göreve başlamıştır. Lütfi Tokay ise Türkiye’nin Irak büyükelçisi olarak 21 Aralık 1929’da göreve başlamıştır.39 Irak Kralı I. Kral Faysal, Atatürk’ün yakından tanıdığı ve eski bir Osmanlı ordusunda görev almış eski bir subay olan Sebih Neşet’i Irak elçisi olarak Türkiye’ye gönderdi, Sebih Neşet, iki ülke arasında siyasi ilişkilerin gelişmesi için gayretle çalıştı, Atatürk Neşet’in çalışmalarından memnuniyet duydu, Türkiye hükümeti de, Tahir Lütfü’yü (Tokay) 21 Ekim 1929’da Bağdat’a elçi olarak gönderdi Tahir Lütfü bu tarihten sonra resmi olarak çalışmalarına başladı.40

1927 yılında Türkiye’nin Irak’ı bir ülke olarak kabul etmesinden bu yana karşılıklı ilişkilerde olumlu gelişmelere tanık olunmaya başlandı ve 1929 yılından itibaren bu iki ülke arasında karşılıklı diplomatik kurumlar oluşturulmaya başlandı, 1929 yılından

37 Huseyin Fazıl, “Muşkilet Em-Musul Fi Ed-Diblumasiye El-Irakiye-El-İnglizie-El-Türkiye Fi Erray El-Am”,

Baghdat: İşbiliye Matbaası, 3. Baskı, 1977, s.s. 284-290.

38 Avni Abdulrahman Sabavi, a.g.e., s. 228. 39 Şevket Koçsoy, a.g. e., s. 194.

Referanslar

Outline

Benzer Belgeler

16-17 Aralık 2004 tarihli Brüksel Zirvesi’nde Avrupa Konseyi Türkiye ile müzakerelere 3 Ekim 2005 tarihinde başlanması kararını almıştır. Zirvede tüm aday

Dördüncü bölümde ABD’nin Ortadoğu politikasında Türkiye’ye bakışı, Büyük Ortadoğu Projesi, 1 Mart Tezkeresi sonrasında kötüleşen ABD- Türkiye

Diğer bir ifadeyle, önümüzdeki süreçte Türkiye’nin Irak’a yönelik politikaları- nın, Irak merkezi hükümetinin ve Kürt Bölgesel Yönetiminin, terör örgütü PKK,

• Sermaye Piyasası Kanunu’nun değişik 30’uncu maddesinin (a), (b) ve (c) bentle- rinde sayılan aracılık faaliyetleri ile bu faaliyetleri Kanun’un 31, 32, 33, 34 ve

Tarımsal üretimde, Silopi Ovası sera faaliyetleri, Cizre ve İdil ilçeleri de düşük yatırım maliyetiyle gerçekleştirilebilecek kültür mantar yetiştiriciliği için

7- CIA.nin Türkiye’de ki şirketlerinden olduğu iddia olunan İNTERGRAF adlı şirketin temsilcisi olarak görünen Fatih Türker ÇELİK ve PRİNCESS otellerinin güvenlik

nan ekonomik ambargo, Türkiye ile olan dış ticareti durma noktasına getirmiş, 2005 ve 2006 yıllarında sağlanan mutabakat zaptları ile 2009 yılında akde- dilen Kapsamlı

Yine de CHP kendisini hâlâ Avrupa yanlısı bir parti olarak göstermek- tedir; ancak, CHP açısından en önemli sorun, hem Avrupa’da hem de Türki- ye’de CHP’yi