• Sonuç bulunamadı

Bu araştırmada Irak ve Türkiye arasındaki ilişkiler ve bu ilişkilere ABD’nin etkisi ele alınmıştır. Ayrıca Türkiye ve Irak arasındaki ilişkilerin başlangıcından günümüze kadar devam eden seyri ele alınmıştır. Irak devleti, İngiliz mandasından çıkıp bağımsızlığını kazandığı 1932 tarihinden itibaren Türkiye Cumhuriyeti ile ilişki geliştirmeye başlamıştır. Irak, geçmişte Osmanlı İmparatorluğu’nun bir parçası olması, coğrafyasında Türkmen nüfus barındırması günümüzde ise ekonomik açıdan önemli petrol ve gaz rezervi bakımından zengin olması ve Türkiye ile uzun bir sınırı paylaşması nedeni ile her zaman Türkiye için ikili ilişkiler de önemli bir yere sahip olmuştur. Ayrıca Irak stratejik bir konuma sahiptir ve tarihi bir önemi de bulunmaktadır. Aslında Irak’a gerçek bir gözle bakacak olursak Irak bir ülke değil bir coğrafyadır çünkü tarihte Irak halkı diye bir halk ve Irak devleti diye bir devlet olmamıştır. İngilizler 1. Dünya savaşında Arabistan’ı işgal ettikten sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun üç sancağı Basra, Bağdat ve Musul’u birleştirerek Bağdat merkezli bir manda yönetimi oluşturdu. Durum böyle olunca coğrafya, etnik yapı ve kültürel yapı dikkate alınmadan, İngilizler’in sadece kendi çıkarlarını düşünerek oluşturdukları bu devlet hem kendi içinde istikrarsız oldu hem de dışarıya istikrarsızlık yaydı. Bu istikrarsızlık durumu Türkiye ile olan ilişkilerini de her zaman olumsuz etkilemiştir. Irak kendi içinde hiçbir zaman bir iç denge oluşturamadı. Etnik ve mezhebi çekişmeler Türkiye ile olan ilişkileri olumsuz etkilemeye devam etti. 1. Dünya savaşı sonucunda Araplar kuzey Afrika’dan Halep’in kuzeyine kadar uzanacak olan birleşik bir Arabistan krallığı hayal ediyor ve bu yüzyıl Arapların yüzyılı olacak sloganı ile geleceği hayal ediyorlardı fakat gerçek öyle olmadı. İngiliz ve Fransızlar Arabistan’ı 21 parçaya böldüler işte o istikrarsız parçalardan biride Irak oldu.

Tekrar iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihsel sürecine gelecek olursak 29 Ekim 1936 yılında ordudaki Kürt asıllı İngiliz karşıtı general Bekir Sıtkı’nın darbe yapması ile Türkiye ve Irak arsındaki ilişkileri olumlu etkiledi çünkü Bekir Sıtkı Atatürk devrimlerini örnek almak istiyordu. Bu gelişmeye ile başlayan olumlu ilişkiler sonucu 1937 tarihinde Sadabat Paktı imzalandı. Fakat bu olumlu ilişkilerin sürekli olduğunu söylemek güçtür çünkü ordu içindeki İngiliz yanlıları ve karşıtları arasında sürekli darbeler olmuştur bu da Irak’ın Türkiye politikasını etkilemiştir. 1955 yılında Irak’ta artan Sovyet nüfusuna karşın İngiltere’nin teşviki ile İran, Türkiye, Irak ve Pakistan arasında Bağdat paktı kuruldu. Bu

pakt ile Türkiye ve Irak ilişkileri bir müttefiklik seviyesine yükselmiştir. 1958 yılında Abdülkerim Kasım’ın kanlı bir darbe ile krallığı yıkıp Cumhuriyeti ilan etmesi yepyeni bir dönemi beraberinde getirdi. Bu darbenin bir benzeri de suriye’de oldu. Komünizm ve milliyetçiliğin hızla yükselip Sovyet etkisinin arttığı bir dönemde bir NATO(kuzey Atlantik askeri paktı) üyesi ülke olan Türkiye ve batılı müttefikler büyük rahatsızlık duydu. Bu gelişmelerinde etkisi ile Irak’ın 1959 yılında Bağdat Paktı’ndan ayrılması Türkiye Irak ilişkilerini olumsuz etkilemiştir. Bu dönemde Abdülkerim Kasım Kürtlerin desteğini sağlamak için Sürgündeki Kürt lider Mustafa Barzani’yi ülkeye davet etmiştir. Buna rağmen Kürlerle olan anlaşmazlık nedeni ile Kürtlerin 1963’te isyan etmesi general Kasım’ın iktidarının sonu oldu. 1968’de Arap milliyetçisi Baas Partisinin iktidara gelmesi ile Irak hem iç politikada hem de dış politikada milliyetçi bir politika izlemiştir. Özellikle Türkmenlere yönelik politika Türkiye’nin sert tepkisini çekmiştir. Buna karşın 1973 yılında Irak ve Türkiye arasında imzalanan antlaşma ile Kerkük-yumurtalık boru hattının inşasına başlandı. Bu antlaşma ile ekonomik ilişkiler bir üst seviye ye taşındı. Bu tarihten sonra iki ülke arasındaki ekonomik anlamdaki en önemli konu bu petrol boru hattı olmuştur. Irak zaman zaman bu petrol boru hattını Türkiye’ye karşı bir silah olarak kullanmaktan çekinmemiştir. 1990’lı yıllarda Irak’ın kuveyt’i işgali ile BM’nin ambargo kararları Türkiye’yi büyük bir ekonomik kayba uğratmıştır. Bu petrol boru hattı günümüzde de halen iki ülke arasındaki en önemli ekonomik ilişkiyi sağlamaktadır.

Türkiye’nin su politikasına gelince: Türkiye 1970’li yıllarda kendi içindeki tarımsal, ekonomik kalkınmayı sağlamak ve kendi su ihtiyacını karşılamak için GAP(Güneydoğu Anadolu Projesi) adı ile bir projeyi hayata geçirmeye başladı. Bu proje ile Dicle ve Fırat nehirleri üzerinde çok sayıda barajın inşaatına başlandı. Bu proje kapsamında inşa edilen en büyük baraj olan Atatürk barajının inşasına Irak çok sert tepki göstermiş ve iki ülke arasındaki ilişkiler gerilmiştir. Irak Türkiye’nin bu nehirlerden gelen suyu azaltacağı endişesi ile bu konuyu sürekli gündemde tutmuş ve Türkiye’yi suçlamıştır. Türkiye ise bu nehirleri uluslar arası hukuka uygun olarak kendi ihtiyacını karşılamak amacı ile kullandığını belirtmiştir. Irak’ın su kaynakları bakımından fakir bir ülke olması bu meseleyi Irak açısından daha önemli bir hale getirmektedir. Irak bu meseleyi sürekli gündeme getirerek olası riskler ile ilgili endişelerini dile getirmektedir. Türkiye nehirlerin kaynaklarının kendi topraklarından çıktığını ve bu nehir sularının tasarruf hakkının kendisine ait olduğunu ifade etmektedir. Günümüzde bu mesele halen aralıklarla gündeme

gelmeye devam etmektedir. Şu an için su meselesi Türkiye ve Irak arasında zaman zaman gündeme gelmektedir. Dicle ve Fırat nehirlerinin suları Türkiye, Irak ve Suriye arasında uzun süredir devam eden bir çatışma kaynağıdır. Sorunun Fırat bölümleri Suriye ile daha tartışmalı. Dicle bölümü, esas olarak Irak ile ilgili bir mesele, çünkü nehir Suriye topraklarını geçmiyor. Türkiye bu sorunu Irak ile çözebilecek potansiyele sahiptir. zira Türkiye Dicle suyunun çoğunu sulama amaçlı kullanmamaktadır. Türkiye’nin Dicle Nehri üzerinde inşa ettiği barajlar temel olarak elektrik üretimi içindir, bu da güç üretmek için suyun aşağı yönde salınması gerektiği anlamına gelir. Dolayısıyla Türkiye ve Irak yönetimleri arasında su sorunu gelecekte daha yüksek oranda karşılıklı mutakabatla çözülebilir niteliktedir.

Aslında Türkiye ve Irak arasındaki çoğu sorunun kökeni sonradan ortaya çıkmayıp iki ülkenin kuruluşundan itibaren var olmuş olan sorunlardır. Su meselesini saymazsak Musul, Kürtler, Türkmenler gibi sorunların kaynağı Ankara antlaşması ile 1926 yılında çizilen Türkiye-Irak sınırıdır. 1980 ve 1990’lı yıllarda Türkiye-Irak ilişkilerinde belirleyici olan iki etken vardır. Birincisi PKK, ikincisi ise 1991 yılından sonra 36. Paralelin kuzeyinin BM kararı ile uçuşa yasak bölge ilan edilmesi ile Irak’ın kuzeyinde oluşmaya başlayan Kürt otonom bölgesidir. PKK terör örgütü Irak’ın kuzeyindeki dağlık alanlarda yuvalanarak 1984 yılından itibaren Türkiye-Irak sınırından sızmalar yaparak Türkiye’ye yönelik terör faaliyetlerine başlamıştır. Buna karşın Türk ordusu 1990’lı yıllardan sonra Irak topraklarının içerisinde örgüte karşı sınır ötesi operasyonlar gerçekleştirmiştir. Bu operasyonlara Irak sert tepkiler vermiş ve Türkiye’yi uluslar arası alanda şikayet etmiştir. Ayrıca Türkiye’yi sınır ihlali ile suçlamıştır. Bu nedenlerden dolayı iki ülke ilişkileri gerilemiştir. Buna rağmen Türkiye aralılarla bu operasyonlarına 1990’lı yılların sonuna kadar devam etmiştir. Türkiye meşru savunma hakkını kullandığını ve Irak’ın bir ülke olarak sorumluluğunu yerine getirmediğini ifade etmiştir. Bütün bu karşılıklı suçlamalara rağmen iki ülke arasındaki ilişkiler her zaman devam etmiştir. Özellikle 1991 yılından sonra Kuzey Irak’ta bir Kürt devletinin kurulacağı endişesi, Ankara’nın Bağdat hükümeti ile ilişkilerini her zaman canlı tutmasına neden olmuştur. Bu endişe iki ülkenin de çıkarlarına ters düştüğü için bu dönemde bu konuda bir ortaklaşma sağlanmıştır. Irak uluslar arası alanda izole edilen bir devlet olduğu için 1990’lı yıllarda enerji ve ticaret bakımından Türkiye’ye büyük zararları olmuştur.

2003 yılında ABD ve müttefiklerinin Irak’ı işgali ile Türkiye-Irak ilişkileri yepyeni bir boyuta taşınmıştır. İşgal öncesi Türkiye 1 Mart tezkeresi olarak bilinen Irak tezkeresine onay vermemiştir. Bunun nedeni Türkiye’nin Kürtler ve Türkmenler ile ilgili taşıdığı endişelerdir. Özellikle bölgede işgalden sonra bir Kürt devletinin kurulması ve Kürtlerin Kerkük ve Musul’u kontrol etme ihtimali Türkiye’yi endişeye sevk eden ihtimallerdir. Yine Türkmenlerin can ve mal güvenliği, işgalden zarar görme ihtimalleri Türkiye için hassas olan bir başka konu olmuştur. İşgalden sonra Kürtler Kerkük ve Musul’u kontrol etse de bu uzun sürmemiştir. Fakat Türkiye’nin karşı olduğu Kürt otonom bölgesi 2005 Irak Anayasasında resmiyet kazanmış ve Irak Federal bir Cumhuriyete dönüşmüştür. İşgalden sonra Irak’ın yeniden inşasına Türk şirketleri büyük rol oynamıştır.

Türkiye-Irak ilişkilerinde esas paradigma değişikliği 2006 yılından sonra Ak parti hükümeti döneminde gelişmeye başlamıştır. Türkiye yıllarca karşı olduğu ve bir beka meselesi olarak gördüğü Kürdistan bölgesel yönetimi ile giderek büyüyen ve gelişen ilişkiler kurmaya başlamıştır. Özellikle ekonomik anlamda ilişkiler katlanarak büyümüş bu ekonomik ilişkiler siyasi alana da etki etmiştir. Türkiye Kürdistan bölgesel yönetiminin başkenti olan Erbil’e konsolosluk açması bunun bir örneğidir. Ayrıca Türkiye PKK ile olan mücadelesinde Iraklı Kürtleri yanına almaya çalışıyor. Türkiye’nin Kürdistan bölgesi ile gelişen bu ilişkileri merkezi Bağdat hükümetini rahatsız etmiştir. Şii karakterli ve İran’a yakın duran Bağdat hükümetinin başında bulunan Nuri El Maliki döneminde Türkiye ve Irak ilişkileri giderek bozulmuştur. 2014 yılının Haziran ayında İŞİD terör örgütünün Musul’u ele geçirmesi Irak’ın iç dengelerinde büyük bir değişikliğe sebep olmuştur. Irak ordusunun dağınıklığı ve merkezi hükümetin mezhepçi politikası ile Irak’ın ortaya çıkan zayıflığını bir fırsat olarak gören Kürdistan bölge başkanı Mesut Barzan’i Kürtlerin bağımsızlık isteğini dillendirmeye başlamıştır. Ayrıca Kürtler çatışmadan Kerkük ve Musul’un önemli bölgelerini kontrol altına aldı. Barzani, Türkiye’nin sert bir şekilde karşı çıktığı 25 Eylül 2017 yılında yapılan bağımsızlık referandumundan istediği sonucu almamıştır. Referandumdan sonra Türkiye ve Irak merkezi hükümeti yakınlaşmış ikili ilişkiler güçlenmiştir. Referandum karşıtlığı temelinde gelişen ilişkilere İran’da katılmıştır. Bölgede ve Irak'ta istikrarın, huzurun ve güvenliğin tesis edilmesi Türkiye için kritik öneme sahiptir. Bu bakımdan Türkiye, Irak sınırında kendi egemenliğini ve birliğini tam olarak gerçekleştirmek ve terör örgütlerini ortadan kaldırmak için Irak anayasasında

öngörülen ulusal politikalarla adil güç ve gelir paylaşımı ilkeleri temelinde Irak'ın federal ve demokratik bir sisteme kavuşmasını desteklemektedir.

Türkiye, Irak'ın sınırlarının ve toprak bütünlüğünün korunması açısından tarihsel bir sorumluluğa sahiptir. Ancak, Irak'ın önemi sadece tarihsel yönlerden değil, Türkiye ile olan ilişkisi ve Irak'ın jeopolitik konumundan kaynaklanmaktadır. Irak, üniter bir devlet ya da üç yeni devlete bölünecek mi, Irak'ın güçlü merkezi bir devlet olarak çalışıp, zayıf bir federal yapıya dönüşüp dönüşmeyeceğini, Irak'ın Batı yanlısı laik bir ülke olup olmayacağını, İran ekseninde teokratik bir devlete dönüşüp dönüşmeyeceği konuları, Türkiye'nin Orta Doğu'daki bölgesel çıkarlarına etki edebilecek önemli bölgesel sorunlardır.

Tarihsel ve jeopolitik faktörlere ek olarak, demografik konular da Irak'ı Türkiye için çok önemli bir bölge haline getirmektedir. Irak'ın nüfusu, Türkiye'nin kendi halkıyla akrabalık ilişkisi olan Kürtler ve Türkmenler’in önemli bir kısmı Irak’ta yaşamaktadır. İki halk arasındaki akrabalık ilişkisi, Türkiye'nin Irak'taki iç gelişmelerden kendini muaf tutma lüksünü ortadan kaldırmaktadır. Irak'ın geleceği ve Türkiye'nin bu konudaki tepkileri şüphesiz Türkiye'nin Avrupa Birliği ve ABD ile ilişkilerini etkileyecektir. Son olarak, Kuzey Irak'ın geleceği ve oradaki federal statü Türkiye'nin PKK'ya karşı mücadelesini etkiliyor. Saddam sonrası dönemde Türkiye, Iraklı Kürt gruplarının siyasi statüsüyle son derece ilgilenmeye başladı. Türkiye aynı zamanda, PKK'nın, kuzey Irak'taki terörist saldırılarına karşı mücadelesinde kuzeydeki yetki eksikliğinden kaynaklanan önemli sorunların üstesinden gelmeye çalışıyor. Kürt grupları ABD desteğiyle güçlerini ve nüfuzlarını arttırırken, Türkiye, giderek artan Kürt etkisini dengeleyebilecek olası bir kaynak olarak Irak Türkmen topluluğunu görmektedir.

İkincisi, Iraklı Kürtlerin siyasi geleceği, Türkiye'nin kendi Kürt sorununda her zamankinden daha önemli bir faktör haline gelmiştir. Ankara’nın korkusu, Irak’ın geleceği etnik farklılıkları yansıtacak olsaydı, Kürt sorununun Türkiye’de etnikleşmesi yer kazanabilirdi. Türkiye'nin Kürtlerinin kuzey Irak'ta ortaya çıkan siyasi otoriteye giderek daha fazla ilgisini çekip çekmeyecekleri, Türkiye'nin güvenlik politika yapıcılarının Türkiye'nin ulusal güvenlik çıkarlarını belirlerken göz önünde bulundurduğu bir soru haline geldi. Kuzey Irak'taki siyasi gelişmeler, uluslararası topluluğun Türkiye Kürtlerinin durumuna daha fazla dikkat etmesini sağladı. Türkiye'nin güvenliği Kuzey Irak'taki

gelişmelerden çok daha olumsuz etkilenmiştir. PKK terörizminin devam etmesi, Türkiye'nin demokratikleşme sürecini yavaşlatmış gibi görünüyor, çünkü menkul kıymetli bir ev ortamında, liberal demokrasi adına atılması gereken adımlar giderek daha fazla tehdit olarak görülüyor. Ayrıca, Türkiye'nin kuzey Irak'tan kaynaklanan artan güvenlik tehditlerine açıklanması, AB'nin Türkiye'yi üye kabul etme konusundaki isteksizliğine katkıda bulundu.

Kürtler ve Türkler, batı yönelimleri ve laik karakterleri ilk sırada yer alan birçok ortak noktayı paylaşıyorlar. Irak Anayasası'nın kendisi Kürtlerin politik meşruiyetini tanımasına rağmen, Türkiye'nin Irak Kürtlerine göz yummaktan ne kazanacağını soruyorlar. Türkiye, Irak’ta yükselen Kürt nüfusunun potansiyel tehlikesini abartmamalıdır. Kürtlerin Türkiye'ye Kürtlere ihtiyacı Türkiye'den daha fazla ihtiyaç duyuyor. Kerkük petrolünün batı pazarlarına ulaştırılması için tek çıkış noktası Türkiye'dir. Türkiye şu anda bölgedeki inşaat sektörünün yüzde 80'ine sahiptir. Türkiye ile ticaret olmadan, Genelde Irak, özelde ise kuzey Irak'taki hayat son derece maliyetli olacaktır. Kuzey Irak'ı ekonomik olarak Türkiye'ye bağımlı hale getirmeye çalışmak, sadece Türkiye'nin ekonomisine fayda sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda Kürt siyasi kararlarını etkilemek için daha fazla yetkinlik sağlayacaktır. Genişleme stratejisi ile AB, Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinde ekonomi ve politika doğasını etkilediği gibi, Türkiye kuzey Irak'a karşı da benzer bir rol oynayabilir. Bölge, Türkiye'ye, büyüyen Avrupalı kimliğini dış ve güvenlik politikası alanında kanıtlama şansı sunmaktadır. Liberal entegrasyonistler bu tartışmada üstünlük kazanıyorlar.

ABD-Türkiye cephesinde, kaçınılmaz olarak ABD'nin Irak'ı işgal etmesi, Türkiye'nin ABD ile ilişkilerini olumsuz yönde etkilemiştir. Bütün Amerikan girişimlerine rağmen, Ankara, neo-muhafazakar ideolojinin etkisi altında ABD hükümetinin, 2003 yılının Mart ayında savaşın arifesinde işbirliği yapmaması nedeniyle Türkiye'yi cezalandırdığı noktaya geldi. Gerek Kuzey Irak gerekse de Kuzey Suriye’de YPG/PYD ve diğer illegal unsurlara yönelik ABD desteğinin artması, Türkiye'nin güvenliğine yönelik potansiyel bir tehdit olarak ortaya çıkmıştır. Dahası, Irak'ın işgali, sonrası ABD’nin Irak ve Suriye’deki politika ve uygulamaları İran'ın bölgede göreceli nüfuzunun Türkiye pahasına yükselmesine katkıda bulunmuştur. Orta Doğu'daki güç politikalarının dengesini de etkilemiştir. Türkiye,

yükselen İran gücünü dengelemek üzere bir yandan Rusya ve İran’la Suriye ve Irak ekseninde politikalar geliştirmeye çalışmaktadır.

Türkiye, Irak toplumunun tüm kesimlerinin diyalog ve uzlaşma yoluyla onayını alarak Irak'ın geleceği ile ilgili her kararın alınması gerektiği politikasına sahiptir. Irak'taki anayasayı ihlal eden eylem ve davranışlardan kesinlikle kaçınılmalıdır. Bu anlayışla, sürecin başlangıcından bu yana Türkiye 25 Eylül 2017'de KBY'de düzenlenen referanduma karşı çıktı. Referandumu takiben, Irak'ın egemenliğini, toprak ve siyasi bütünlüğünü korumak için Türkiye, Irak ile yakın komşuluk ilişkileri ve işbirliği içinde hareket etti. Türkiye, DEAŞ'tan kurtarılan alanların yeniden inşasına, ülke içinde yerlerinden edilmiş kişilerin geri dönüşüne ve Irak'taki ulusal uzlaşma çabalarına katkıda bulunmayı planlamaktadır. Bu anlayışla Türkiye, Irak'ın Yeniden İnşası için Kuveyt Konferansı'nda 5 milyar Dolar kredi ve 50 milyon Dolar tutarında ise proje bazlı yardım duyurdu. Irak, hidrokarbon rezervleri açısından dünyanın en zengin kaynaklarına sahip bir ülkedir. Türkiye, Irak petrol ve gazının uluslararası pazarlara ulaştırılmasında önemli bir rol oynayabildiği gibi, hem Irak'ın refahına hem de arz ve rota çeşitlendirmesi yoluyla Avrupa'nın, dünyanın ve bölgenin enerji güvenliğine katkıda bulunacaktır.

Türkiye, Irak Anayasasına göre ülkenin üç kurucu unsurundan biri olan ve iki ülke arasında dostluk bağı olan Irak Türkmenlerinin durumunu yakından takip ediyor. Türkiye, Iraklı Türkmenlerin karşılaştığı sorunlarla ilgili olarak Irak makamlarıyla sürekli olarak iletişim kuruyor. Türkiye, her zaman, Irak toplumunun ayrılmaz bir parçası olan Irak Türkmenlerinin, ülkelerinin yönetim organlarında daha fazla temsil edilmesi gerektiğini her zaman yinelemektedir. Irak'taki Türkmen topluluğunun varlığı, Türkiye'nin Irak ile olan ilişkilerinde önemli bir kaynak olabilir. Ancak, Türkiye'nin bu konuya yönelik yaklaşımı, Iraklı Türkmenlerin Irak vatandaşı olması ve refahlarının iyileştirilmesi Bağdat ile bu toplum arasındaki ilişkinin doğasına bağlıydı.

Son yıllarda bölge temelinde Türkiye-ABD ilişkilerinde ve Türkiye ile Irak arasındaki ilişkilerde çok kırılgan bir ilişki düzeni ortaya çıkmıştır. Amerikan ve Türk hükümetleri ilişkileri gerek bölgesel faktörler gerekse de ülkelerin iç politikalarına yönelik siyasi gelişmeler nedeniyle çok hassas bir süreç yaşanmaktadır. Bununla birlikte Irak’ın tek ve bölünmemiş federasyon yapısının korunması gerek Türkiye gerekse de Amerika’nın stratejik politikaları arasındadır. Ayrıca son yıllarda ABD Kuzey Irak’ta PKK’ya yönelik mücadelede Türkiye’ye kısmi destekler sağlamaktadır Bununla birlikte ABD-Türkiye

ilişkilerinde yeni momentum oluşturmak için zaman hızla İlerliyor. Önümüzdeki yıllarda, her iki ülke arasında yöneticilerinin kendi seçim döngüleri arasında Irak, İran ve Ortadoğu konusunda sert bir dış politika ortaya çıkması muhtemel gibi gözüküyor. Bu süreçte ABD’nin küresel ve bölgesel politika ve uygulamaları Türkiye’nin genelde komşuları özelde ise İran ve Irak’la olan ilişkilerini yüksek düzeyde etkileme potansiyeline sahip olacağı görülmektedir. Bununla birlikte özellikle Irak, Ankara'nın ve Washington'un stratejik ortaklık ve politikalarda birlikte hareket edebileceği bir ülkedir.

Türkiye-Irak cephesinde, ilişkiler gerek Amerikan’ın bölgedeki politikalarının gölgesinde gerekse de Kuzey Irak Kürt yönetiminin oluşturduğu atmosferde hassas bir süreçten geçmektedir. Ankara, Bağdat'ın Kürdistan Bölgesel Yönetimi (KBY) tarafından petrol ihracatı ile ilgili çekincelerini dile getirmesine kısmen sessiz kaldı. Ancak KBY'nin bağımsızlık referandumu, Türkiye ve Irak'ın yeni bir sayfa açması için zemin hazırladı. Türk-Irak ilişkileri, Ankara'nın KBY ile ilişkilerinden büyük ölçüde etkilendi. Şu anda iki ülke arasında olumlu bir ilişki düzeni gelişmektedir. Taraflar, Yüksek Stratejik Konsey'i kurmayı kabul ettikleri bir belge imzaladılar. Her iki tarafta PKK ile yakın işbirliği ihtiyacının altını çizmektedir.

Türk-Irak ilişkileri, geçen yıl sonlarında Irak'taki Kürt bağımsızlığı teklifinden bu yana önemli ölçüde iyileşmiş olsa da, Ankara'nın kuzey Irak'taki Sinjar'da askeri müdahaleyi

Benzer Belgeler