• Sonuç bulunamadı

Küresel ısınma sürecinde örgütsel performansın sürdürülebilir kılınması açısından işletmelerde eko-verimlilik çalışmaları: örnek uygulamalar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Küresel ısınma sürecinde örgütsel performansın sürdürülebilir kılınması açısından işletmelerde eko-verimlilik çalışmaları: örnek uygulamalar"

Copied!
143
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ

ĠġLETME ANA BĠLĠM DALI

YÖNETĠM ORGANĠZASYON BĠLĠM DALI

KÜRESEL ISINMA SÜRECĠNDE ÖRGÜTSEL

PERFORMANSIN SÜRDÜRÜLEBĠLĠR KILINMASI

AÇISINDAN ĠġLETMELERDE EKO-VERĠMLĠLĠK

ÇALIġMALARI: ÖRNEK UYGULAMALAR

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DANIġMAN Doç. Dr. Adem ÖĞÜT

HAZIRLAYAN Gökhan ÖZEN

(2)

i

ÖNSÖZ

Dünyamız bugün pek çok çevre sorunuyla karĢı karĢıya bırakılmıĢtır. Bunların en önemlisi de “küresel ısınma” gerçeğidir. Bu gerçeğin kabul edilmesiyle birlikte, tüm kesimleri birlikte hareket etmeye çağıran bir süreç baĢlamıĢtır. Her kesimin ortak kanaati acil önlem alınmadığı takdirde insanlığı belirsiz bir geleceğin beklediği yönündedir. Gelecek belirsizleĢmeden bugünden bir Ģeyler yapmaya baĢlamak herkesin çıkarına olacaktır. ĠĢte bu süreçte üretirken doğal kaynakları kullanan, çevrenin tüm nimetlerinden faydalanan iĢletmelere de sorumluluk pastasından oldukça büyük bir pay düĢmektedir. “ĠĢletmelerin varlıklarını sürdürebilmeleri ancak içinde faaliyette bulundukları doğal, ekonomik, sosyal, kültürel, hukuki ve teknolojik çevreye uyum sağlamaları ile mümkündür (ġahin, 1996: 32)” perspektifinden bakıldığında, değiĢen çevre Ģartlarına uyum sağlayarak varlığını sürdürmek isteyen iĢletmelerin, bu süreçte çevresel duyarlılıklarını artırarak rekabette de avantajlı konuma gelebilecekleri rahatlıkla görülebilmektedir.

ÇalıĢmanın, tüm dünyada çevresel duyarlılığın arttığı bir süreçte gerçekleĢtirilmiĢ olması özel bir anlam ve öneme sahiptir. ÇalıĢma alanında yazılan ilk tez olması münasebetiyle elbette bir takım eksikleri de beraberinde getirmektedir. Gelecek çalıĢmalarda sahaya inilerek eko-verimliliğin örgütsel performans üzerindeki etkisi deneysel olarak incelendiği ve ölçüldüğü takdirde daha aydınlatıcı sonuçlar elde edileceği muhakkaktır.

Bu çalıĢmanın konusunun belirlenmesinde ve çalıĢmanın yaratılmasında sürekli yardım ve motive edici tavsiyelerde bulunan, akademik çalıĢmalarımızda her daim desteğini hissettiğimiz ve yolumuzu aydınlatan danıĢmanım Sayın Doç. Dr. Adem ÖĞÜT‟e; lisans ve yüksek lisans eğitimim boyunca bize değerli görüĢleri ile vizyon kazandıran değerli hocalarım Sayın Prof. Dr. M. ġerif ġĠMġEK‟e; Sayın Doç. Dr. Muammer ZERENLER‟e,; Sayın Yrd. Doç. Dr. Mehmet YILDIZ‟a; değerli dostum Gökmen DURMUġ‟a ( Hacettepe Üniversitesi SBE); lisans ve yüksek lisans çalıĢmalarım boyunca beni sürekli destekleyen ve dualarını esirgemeyen annem Selma ÖZEN, babam Ahmet ÖZEN ve usta bir editör gibi tezime son Ģeklini veren kardeĢim Esra ÖZEN‟e sonsuz Ģüklarımı arz ederim.

(3)

ii

ÖZET

KÜRESEL ISINMA SÜRECĠNDE ÖRGÜTSEL PERFORMANSIN SÜRDÜRÜLEBĠLĠR KILINMASI AÇISINDAN ĠġLETMELERDE

EKO-VERĠMLĠLĠK ÇALIġMALARI: ÖRNEK UYGULAMALAR DanıĢman: Doç. Dr. Adem ÖĞÜT

Ġnsanoğlunun tarih boyunca karĢı karĢıya kaldığı çevresel felaketlerin en büyüğü olarak kabul edilen küresel ısınma son yıllarda etkisini daha fazla hissettirmeye baĢlamıĢ ve tüm insanlığı tehdit eder hale gelmiĢtir. Bu sorunla mücadelede herkese olduğu gibi, üretirken doğal kaynakları kullanan ve insan ihtiyaçlarını karĢılama amacıyla kurulan iĢletmelere de büyük sorumluluk düĢmektedir. Bu çalıĢmada daha az kaynak kullanarak, daha fazla çıktı elde etmeyi mümkün kılan eko-verimlilik kavramı irdelenmiĢ ve bu bağlamda hayata geçirilen ve hem çevresel, hem de ekonomik olarak baĢarılı Ģekilde sonuçlanan örnek uygulamalar ıĢığında, eko-verimlilik uygulamalarının örgütsel performansın sürdürülebilir kılınmasına olan katkıları resmedilmeye çalıĢılmıĢtır.

ABSTRACT

SUSTAINABILITY OF ORGANIZATIONAL PERFORMANCE IN BUSINESS THROUGHOUT THE PROCESS OF GLOBAL WARMING BY ECO-EFFICIENCY IMPLEMENTATIONS: MODEL IMPLEMENTATIONS

Global warming, as agreed the greatest environmental diaster that the humanity faces to throught out the history, started to show its effects deeply and threaten the whole humanity in recent years. To struggle with this problem business entreprises utilize natural resources and based upon the aim of answering the needs of humans hold great responsibilities as everybody does. Here in this study, eco-efficiency concept, that enables getting more output with less natural resources, is scrutinized and in the light of some sample implementations taken into Action in this context and resulted sucessfully both environmetally and economically, it is tried to be given the contributions of eco-efficieny implementations to sustain the organisational performance.

(4)

iii ĠÇĠNDEKĠLER ÖNSÖZ ... i ÖZET ... ii ABSTRACT ... ii ĠÇĠNDEKĠLER ... iii ġEKĠLLER LĠSTESĠ ... ix TABLOLAR LĠSTESĠ ... ix KISALTMALAR LĠSTESĠ ... x GĠRĠġ ... 1 I.BÖLÜM KÜRESEL ISINMA ve ĠġLETMELER 1.1. Küresel Isınmanın Tanımı ... 5

1.2. Küresel Isınmanın Sebepleri ... 7

1.2.1. Yeryüzü hareketleri ... 10

1.2.2. Sera etkisi ... 10

1.3. Küresel Isınmanın Etkileri ... 10

1.4. Küresel Isınma Süreci ve ĠĢletmeler ... 11

1.4.1. ĠĢletmelerde Sosyal Sorumluluk ... 13

1.4.1.1. Çevreye KarĢı Sorumluluk ... 13

1.5. Küresel Isınma Sürecinde Önemli Sayılabilecek GeliĢmeler ... 15

1.5.1. Kyoto Protokolü ... 15

1.5.2. Sanat Dünyası ve Küresel Isınma ... 15

II. BÖLÜM SÜRDÜRÜLEBĠLĠRLĠK BAĞLAMINDA ÖRGÜTSEL PERFORMANS 2.1. Sürdürülebilir Kalkınma ... 17

2.1.1 Sürdürülebilir Kalkınma Kavramının Ortaya ÇıkıĢı, Tanımı ve Niteliği ... 17

(5)

iv

2.1.2. Sürdürülebilir Kalkınmanın Fonksiyonları ... 19

2.1.2.1. Üretim Fonksiyonu ... 19

2.1.2.2. Pazarlama Fonksiyonu ... 19

2.1.3. Sürdürülebilir Kalkınmanın AĢamaları ... 19

2.1.3.1. YaĢam Döngüsü Analizi ... 20

2.1.3.2. Çevresel Tasarım ... 21

2.1.3.3. Çevreci Satın Alma Uygulamaları ... 21

2.1.3.4. Sıfır Yayımlı Fabrika ... 22

2.1.4. Sürdürülebilir Kalkınmanın BaĢarı KoĢulları ... 23

2.2. Örgütsel Performans ... 24 2.2.1 Performans Kavramı ... 25 2.2.1.1. Tanımı... 26 2.2.1.2. Kapsamı ... 27 2.2.1.3. Özellikleri ... 28 2.2.1.3.1. Bireysel Performans ... 28 2.2.1.3.2. Örgütsel Performans ... 32

2.2.2. Örgütsel Performans Kavramı ... 33

2.2.2.1. Örgütsel Performans Kriterleri ... 34

2.2.2.1.1. Kalite ... 36

2.2.2.1.2. Verimlilik ... 36

2.2.2.1.3. Yenilik ... 37

2.2.2.1.4. ÇalıĢma YaĢamının Kalitesi-ĠĢgücü Boyutu ... 38

2.2.2.1.5. Finansal Performans ... 39

2.2.2.1.6. Etkinlik ... 40

(6)

v

2.2.3. Örgütsel Performansın Sürdürülebilir Kılınması ... 41

III. BÖLÜM EKO-VERĠMLĠLĠK 3.1. Çevreye Duyarlı Üretim ... 46

3.1.1. Kirlilik Önleme ve Kirlilik Kontrolü ... 47

3.1.2. ĠĢletmelerde Çevre Yönetimi ... 49

3.1.2.1. ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi Standardı ... 51

3.1.2.2. EMAS (European Union Eco-Management and Audit Scheme) 54 3.1.3. Çevre Yönetimi ve Çevreye Duyarlı Yönetim Ayrımı ... 55

3.2. Temiz Üretim ... 56

3.2.1. Temiz Üretim Kavramı ve Niteliği ... 57

3.2.2. Temiz Üretim Ġlkeleri ... 60

3.2.3. Temiz Üretim Teknikleri ... 61

3.2.4. Temiz Üretim Araçları ... 63

3.2.4.1. YaĢam Döngüsü Değerlendirme... 63

3.2.4.2. Halk Çevre Raporları ... 64

3.2.4.3. Çevresel Göstergeler ... 64

3.2.4.4. Endüstriyel Ekoloji... 65

3.2.4.5. Uygulama Kodları ... 66

3.2.4.6. Çevresel Denetim (Green Auditing) ... 66

3.2.4.7. Çevre Yönetim Sistemleri ... 67

3.2.4.8. Çevre Muhasebesi... 67

3.2.4.9. Çevre Ġçin Tasarım (Ecodesign) ... 68

3.2.4.10. Eko-Etiketleme ... 68

(7)

vi

3.2.4.12. Çevre Vergileri ... 71

3.2.4.13. Çevre Ġçin Eğitim... 72

3.2.5. Temiz Üretime GeçiĢ Süreci ve Zorluklar ... 72

3.2.6. Temiz Üretimin Yararları ... 73

3.3. Eko-Verimliliğin Tanımı ... 75

3.4. Eko-Verimliliğin Niteliği ... 77

3.4.1. Temiz Üretim-Kirlilik Önleme... 77

3.4.2. Sürdürülebilir Kaynak Kullanımı ... 78

3.5. Eko-Verimlilik Kavramının Tarihsel GeliĢimi ... 78

3.6. Eko-Verimlilik Uygulamalarının Amacı ... 83

3.7. Eko-Verimlilik Uygulamalarının BaĢarı KoĢulları ... 84

3.8. Eko-Verimlilik Ġçin Önerilen YaklaĢımlar ... 85

3.9. Eko-Verimlilik Uygulamalarının Sağladığı Yararlar ... 86

3.10. Yan Ürün Sinerjisi ... 87

3.10.1. Yan Ürün Sinerjisi Ġlkeleri ... 89

3.11. Örgütsel Performansın Sürdürülebilir Kılınması Açısından Eko-Verimlilik Uygulamalar ... 89

3.12. Temiz Üretim ve Eko-Verimlilik KarĢılaĢtırılması ... 91

IV. BÖLÜM ÖRNEK UYGULAMALAR 4.1. Türkiye’den Örnek Uygulamalar ... 93

4.1.1. Abay Gıda – Ankara ... 93

4.1.2. Demircanlar Yağ Sanayi A.ġ.-EskiĢehir ... 94

4.1.3. Kömürcü Süt Mamulleri Kollektif ġirketi –Milas ... 95

(8)

vii

4.1.5. Mutlu Akü Örneği-Ġstanbul ... 97

4.1.6. Oyak-Renault – Bursa ... 98

4.1.7. Fırın Ekspres – Ankara ... 99

4.2. Dünyadan Örnek Uygulamalar ... 100

4.2.1. Parmalat – Ġtaly ... 100

4.2.2. F. Hoffmann-La Roche – Ġsviçre... 100

4.2.3. Carvajal S.A. –Kolombiya ... 101

4.2.4. KPMG UK LLP-Ġngiltere ... 101

4.2.5. Norsk Hydro – Avrupa ve Amerika ... 102

4.2.6. Cemento de El Salvador – El Salvador ... 103

4.2.7. Capilano Honey Ltd. – Avustralya ... 103

4.2.8. Heubach India – Hindistan ... 104

4.3. Örnek Uygulamaların Örgütsel Performansın Sürdürülebilir Kılınması Açısından Değerlendirilmesi ... 105

4.4. SONUÇ VE ÖNERĠLER ... 106

(9)

viii

ġEKĠLLER LĠSTESĠ

ġekil 1: Küresel Yıllık Ortalama ... 7

ġekil 2: Çevre Yönetimi Ġçin PaydaĢ Baskıları ... 12

ġekil 3: YaĢam Döngüsü Analizi ... 20

ġekil 4: Personel Değerlemenin Yararları ve Bundan Yararlananlar ... 29

ġekil 5: Örgütsel Performans Kriterleri Ġle Ġlgili Literatür Taraması ... 44

ġekil 6: Çevre Yönetim Araçları ... 50

ġekil 7: Eko-Verimlilik ... 76

ġekil 8: Yan Ürün Sinerjisi ... 87

TABLOLAR LĠSTESĠ Tablo 1: Kirlilik Kontrolü ve Kirlilik Önleme YaklaĢımlarının KarĢılaĢtırılması ... 46

Tablo 2: Temiz Üretime GeçiĢte Ġzlenecek Adımlar ... 72

(10)

ix

KISALTMALAR LĠSTESĠ

ABD : Amerika BirleĢik Devletleri AR-GE : AraĢtırma GeliĢtirme

BCSD-GM : Business Council for Sustainable Development-Gulf of Mexico CERES : The Coalition for Environmentally Responsible Economies CFC : Kloro-Fluoro-Carbon

CO : Karbon Mono Oksit CO2 : Karbon Di Oksit

ÇED : Çevresel Etki Değerlendirmesi ÇMO : Çevre Mühendisleri Odası ÇYS : Çevre Yönetim Sistemi

DELTA : Developing Environmental Leadership Toward Action DĠĞ. : Diğerleri

DPT : Devlet Planlama TeĢkilatı

EMAS : European Union Eco-Management and Audit Scheme GSMH : Gayrisafi Millî Hâsıla

ISO : Uluslararası Standartlar Organizasyonu ĠSKĠ : Ġstanbul Su ve Kanalizasyon Ġdaresi KCAL : Kilo kalori

Kg. : Kilogram

KOBĠ : Küçük ve Orta Boy ĠĢletmeler KWS : Kilo watt saat

(11)

x

LPG : Liquid Petrol Gas

MPM : Milli Prodüktivite Merkezi

NASA : National Aeronautics and Space Administration No : Numara

NOX : Azot Oksit Türevleri

OECD : Organisation for Economic Co-operation and Development ROA : Return On Assets

S : Sayı

TSE : Türk Standartları Enstitüsü

TTGV : Türkiye Teknoloji GeliĢtirme Vakfı

TÜBĠTAK :Türkiye Bilimsel ve Teknolojik AraĢtırma Kurumu UNCED : BirleĢmiĢ Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı UNEP : United Nations Environment Programme

USEPA : ABD Çevre Koruma Kurumu V : Volume

VB. : Ve benzeri Vd. : Ve Diğerleri

WBSCD : The World Business Council for Sustainable Development WCED : World Commission on Environment and Development WSSD : Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi

(12)

1

GĠRĠġ

Hiç Ģüphe yok ki 1998 senesi dünya tarihine "afetler yılı" olarak geçecek. Dünyanın herhangi bir köĢesinden felaket haberi gelmediği gün neredeyse yok gibi. Amerika'nın Florida sahillerini vuran Bonnie kasırgası Okyanusa geri dönerken, çeĢitli bölgelerde baĢlayan yağıĢlar sel felaketlerine neden oldu. Selden en fazla nasibini alan ülkelerin baĢında ise Çin geliyor. Çin hükümeti Ģu ana kadar sel felaketlerinden tam 3 bin kiĢinin öldüğünü, 5 milyondan fazla evin yerle bir olduğunu, yaklaĢık 17 milyon insanın sokakta kaldığını açıkladı. Maddi zarar ise tam olarak 20 milyar dolar. Bununla birlikte Tibet'te sel suları tam 53 can daha aldı (Sabah Gazetesi, 30.08.1998).

Kamboçya'yı etkisi altına alan seller, ülkede en çok çocukları etkiliyor. ġimdiye kadar en az 17 kiĢinin hayatını kaybettiği açıklanırken bunlardan çoğunun çocuk olduğu bildirildi. Su basan evlerini terk etmeye çalıĢan çocukların boğularak can verdiği söyleniyor. AĢırı yağıĢlar nedeniyle taĢan Mekong Nehri'nin seviyesi acil durum seviyesi olarak belirlenen 10.5 metreyi aĢarak, 10.63 metreyi buldu. Köyleri sular altında kalanlar kayıklarla selden etkilenmeyen bölgelere ulaĢmaya çalıĢıyor (Radikal, 27.08.2001).

AĢırı yağmurla yükselen Tuna‟nın, Slovakya‟nın baĢkenti Bratislava‟dan geçen kesiminde su seviyesi, son 500 yılın en yüksek seviyesine çıktı. ġu ana kadar tüm Avrupa‟daki sellerde en az 100 kiĢi can verirken, en çok can kaybının yaĢandığı Rusya‟da ölen 59 kiĢinin çoğunluğunu Karadeniz kıyısındaki tatil yörelerinde sele yakalanan Rus turistler oluĢturdu (Milliyet Gazetesi, 17.08.2002).

Katrina kasırgasının sebep olduğu yıkımda ilk belirlemelere göre 100'e yakın insan hayatını kaybetti, on binlerce ev oturulamaz hale geldi. Hızı saatte 300 kilometreye kadar çıkan kasırganın vurduğu Louisiana, Mississippi, Alabama eyaletleri sular altında kaldı. Bu bölgede 2,3 milyon aboneye elektrik verilemiyor. Sigorta Ģirketleri, ABD'nin güneyini vuran tayfunun 26 milyar dolarlık hasara neden olacağını öngörüyor. Eğer bu

(13)

2

tahmin gerçekleĢirse, ortaya çıkan fatura kasırga ve tayfunlar nedeniyle oluĢan rekor maliyet olacak (Zaman Gazetesi, 31.08.2005).

Etiyopya'nın doğusunda aĢırı yağıĢlar sonucu meydana gelen sel felaketinde ölü sayısı 191'e çıktı. Etiyopya'nın güneyinde ve güneydoğusunda aylardır süren kuraklık en az 1,7 milyon kiĢinin hayatını tehdit ediyordu (Hürriyet Gazetesi, 07.08.2006).

Üç saatlik yağıĢın ardından oluĢan sel ve su baskınlarında Diyarbakır ve ġırnak'ta 22 kiĢi öldü. ġırnak'ın Uludere ilçesinde altyapı tamamen çöktü. Tarım ve KöyiĢleri Bakanı Eker 'Bu bölgede son 50 yılın en büyük hasarı' dedi (Radikal Gazetesi, 02.11.2006).

Ġstanbul Su ve Kanalizasyon Ġdaresi (ĠSKĠ) Genel Müdürlüğünün yaptığı açıklamaya göre, kente su sağlayan barajlardaki doluluk oranı yüzde 47'ye indi. ġu anda toplam kullanılabilir su miktarı 416 milyon metre küp. Kente günde ortalama 2 milyon metre küp su verildiği dikkate alındığında bu rakam, kentin yaklaĢık 6 aylık suyunun kaldığını gösteriyor (Yeni ġafak Gazetesi, 17.05.2007).

Doğal Hayatı Koruma Vakfı Türkiye Su Kaynakları Program Müdürü Buket Bahar Dıvrak, Türkiye'de son 40 yılda, 1 milyon 300 bin hektar sulak alanın, ekolojik ve ekonomik iĢlevinin kaybolduğunu bildirdi (CNN Türk).

Avustralya'nın Antarktika bölgesindeki Knox sahilinden kopan devasa buz dağı uzmanları endiĢelendirdi. Avustralya atmosfer araĢtırma birimi, dünyanın tahmin edilenden çok daha hızlı ısındığını açıkladı. Bu durumun daha önce "en kötü senaryo" olarak bakılan ısı değiĢimi tahminlerini bile geride bıraktığı bildirildi (Milliyet Gazetesi, 13.02.2008).

ĠĢletmelerin varlıklarını sürdürebilmeleri ancak içinde faaliyette bulundukları doğal, ekonomik, sosyal, kültürel, hukuki ve teknolojik çevreye uyum sağlamaları ile

(14)

3

mümkündür. Bu yüzden bir iĢletmenin çevresinden bağımsız olarak düĢünülmesi imkânsızdır (ġahin, 1996: 32).

Yukarıda sıralanan ve her geçen gün diğerine bir yenisi eklenen çevresel felaket haberleri de gösteriyor ki; dünyamız bugün pek çok çevre sorunuyla karĢı karĢıya bırakılmıĢtır. Bunların en önemlisi de “küresel ısınma” gerçeğidir. Bu gerçeğin kabul edilmesiyle birlikte, tüm kesimleri birlikte hareket etmeye çağıran bir süreç baĢlamıĢtır. Her kesimin ortak kanaati acil önlem alınmadığı takdirde insanlığı belirsiz bir geleceğin beklediği yönündedir. Gelecek belirsizleĢmeden bugünden bir Ģeyler yapmaya baĢlamak herkesin çıkarına olacaktır. ĠĢte bu süreçte üretirken doğal kaynakları kullanan, çevrenin nimetlerinden faydalanan iĢletmelere de sorumluluk pastasından büyük bir pay düĢmektedir.

Böyle bir süreçte iĢletmelere yol göstereceğine inanılan ve artması gereken duyarlılığa bir nebze de olsa katkısı olacağı düĢünülerek hazırlanan bu çalıĢmanın ilk bölümünde, “küresel ısınma süreci ve iĢletmeler” baĢlığı altında küresel ısınma süreci enine boyuna incelenmiĢ ve bu süreçte iĢletmelerin rol, görev ve sorumlulukları açık bir dille ifade edilmiĢtir. Ġkinci bölümde ise, örgütsel performans sürdürülebilirlik çerçevesinde tüm boyutlarıyla incelenmiĢ, özellikle de çevresel performans açısından değerlendirmelere yer verilerek, konunun çevre açısından önemine vurgu yapılmaya çalıĢılmıĢtır.

ÇalıĢmanın üçüncü kısmı Eko-Verimlilik baĢlığı altında ele alınırken, konuya çevreye duyarlı üretim anlayıĢı ile girizgah yapılmıĢ, eko-verimlilik kavramının tarihsel seyri resmedilerek devam edilmiĢ ve temiz üretim, kirlilik önleme gibi kavramlarla iliĢkileri ve ayrıldığı noktalar belirtilerek, eko-verimlilik uygulamalarının örgütsel performansı olumlu yönde etkilediği savı ile son verilmiĢtir.

Son bölümde ise, küresel ısınma sürecinde iĢletmelerin tedarik, üretim ve satıĢ süreçlerinde artan duyarlılıklarını resmeden, maliyetleri olağan-dıĢı biçimde

(15)

4

düĢürürken, rekabet avantajı sağlayan eko-verimlilik kapsamında hayata geçirilmiĢ ve baĢarılı sonuçlar doğurmuĢ örnekler, “Türkiye‟den” ve “Dünya‟dan” baĢlıkları altında ele alınarak analiz edilmiĢ ve bunların ıĢığında eko-verimlilik modelinin iĢletmelerin örgütsel performanslarının sürdürülebilir kılınması açısından nasıl bir önem taĢıdığı ifade edilmeye çalıĢılmıĢtır.

(16)

5

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

KÜRESEL ISINMA ve ĠġLETMELER

Son yıllarda artan duyarlılık sayesinde küresel ısınma gerçeği tüm dünya insanları tarafından kabul edilen bir olgu haline gelmiĢtir. Bu kabulde, çalıĢmanın giriĢ kısmında örnekleri sıralanan felaketlerin ve geniĢ bir coğrafyayı etkileyen iklim değiĢikliklerini etkisi azımsanamayacak derecede büyüktür. Artan duyarlılık, geniĢ kitlelerin kabulü ve değiĢen iklimlere rağmen bu gerçeği kabul etmeyen ya da çıkarları uğruna kabul etmek istemeyen gruplar ve ülkeler ne yazık ki hala mevcuttur. ÇalıĢmanın temeli bu tartıĢmaların gölgesinden uzakta bir yerde ve aĢağıda sıralanan maddelerin bilimsel gerçeklik olarak kabul edildiği bir zeminde ĢekillendirilmiĢtir:

(Spence, 2007: 9):

Uzmanlar küresel ısınmanın yaĢandığını ve buna insanoğlun sebep olduğunu belirtmektedirler.

Ġklim kesinlikle değiĢmekte ve bu değiĢimlerin hızı kriz derecesinde artmaktadır.

63 milyon yıldan beri görünmeyen toptan yok olmaya neden olabilecek bir potansiyel taĢıdığı dile getirilen küresel ısınma süreci çoktan baĢlamıĢ durumdadır ve sürecin etkilerini dünyanın birçok habitatında görmek mümkün hale gelmiĢtir.

Küresel ısınmadan dolayı her yıl dünya üzerinde 150.000 kiĢinin öldüğü ifade edilmektedir.

1.1. KÜRESEL ISINMANIN TANIMI

Küresel ısınma kısaca, “tüm dünyayı ve tüm canlıları etkileyen, çevresel değiĢikliklere neden olan yeryüzü sıcaklığındaki artıĢ” olarak tanımlanmaktadır (www.globalwarming. net).

(17)

6

1980 yılında, NASA‟nın önde gelen uzmanlarından James E. Hansen, bilgisayar ortamında geliĢtirilen atmosfer modelleri üzerinde çalıĢarak, petrol, kömür ve doğalgaz gibi yakıtların yanması sırasında karbondioksit ve benzeri gazların açığa çıkmasıyla birlikte yeryüzündeki sıcaklığın büyük ölçüde arttığı sonucuna ulaĢtığında, bu özellikle ekonomi dünyasında büyük bir kargaĢaya yol açmıĢtır (Reeves ve Lenoir, 2006: 16). Ancak günümüzde, sera gazları denilen bu gazların, atmosferdeki ısınmanın en önemli nedenleri arasında olduğu noktasında fikir birliği sağlanmıĢ durumdadır (Kadıoğlu, 2007: 242). Bu gazların önemli bir kısmı, yeryüzünden atmosfere doğru yansıyan güneĢ ıĢınlarından, özellikle ısıtıcı nitelikteki kızılaltı ıĢınlarının dıĢarıya kaçmasını engellemekte, dolayısıyla yüzeye yakın bölgelerin ısınmasına yol açmaktadır. Bu fiziksel olayın, seralarda kullanılan plastik veya cam örtülerin aynen seranın içinin ısınması olayında olduğu gibi bir rol üstleniyor olması, söz konusu gazların “sera gazları” olarak adlandırılmasına neden olmuĢtur (Kaya, 2007: 20).

Madra‟ya göre (2007:XĠV) insan türünün yaklaĢık yüz bin yıldır baĢ etmek zorunda kaldığı en büyük felaket olarak nitelendirilen ve doğrudan doğruya varoluĢa iliĢkin bir kriz olarak gösterilen küresel ısınmanın ana nedeninin güneĢ olduğu ve güneĢin gönderdiği ısı ve ıĢığın da bu süreci hızlandırdığı iklimbilimciler tarafından açıkça ifade edilmektedir (Spence, 2007: 15).

Konu biraz daha irdelendiğinde, iklim uzmanları, karĢı karĢıya kalınan durumu kısaca Ģöyle açıklamaktadırlar: “Sıcaklığın artması nedeniyle okyanus suları daha fazla buharlaĢmaktadır. BuharlaĢan suyun kendisi de sıcaklığı artırıcı bir rol oynamaktadır ve bunun sonucunda buharlaĢma artmaya devam etmektedir, bu etkiye “kartopu etkisi” denmektedir”. Bu süreç çok hızlı ilerleyebilir ve çok uzun sürebilir (Reeves ve Lenoir, 2006: 20). Bu süreçte, buzlar eridikçe yerlerini kara veya sular alacaktır. Kara ve suların buza oranla daha az yansıtıcı olması güneĢ ıĢınımı emilimini arttıracak ve dolayısıyla buzullarda daha fazla erimeye yol açacaktır (www.kureselfelaket.com). Bu durum küresel ısınmanın etkilerinin tahmin edilenden çok daha erken yaĢanabileceği anlamına gelmektedir (www.wwf.org.tr).

(18)

7 Kaynak: www.iklimlerdegisiyor.info, EriĢim Tarihi: 01.03.2008

Temel olarak insan etkinlikleri sonucunda atmosferin bileĢiminde ortaya çıkan önemli değiĢiklikler neticesinde, 19. yüzyılın sonlarında baĢlayan ve 1980‟li yıllarla birlikte daha da belirginleĢen küresel yüzey sıcaklıklarındaki ısınmanın, hemen her yıl bir önceki yıla göre daha da artarak küresel sıcaklık rekorları kırdığı ifade edilmektedir (http://www.iklimlerdegisiyor.info). 1860‟tan günümüze kadar tutulan kayıtlar, ortalama küresel sıcaklığın 0.5 ila 0.8 derece kadar arttığını göstermektedir. Bilim adamları son 50 yıldaki sıcaklık artıĢının insan hayatı üzerinde fark edilebilir etkileri olduğu görüĢünden yola çıkarak, geri dönüĢü olmayan bir noktaya yaklaĢıldığını ifade etmektedirler. Diğer yandan, hiçbir önlem alınmadığı takdirde, 21.yüzyıl sonunda küresel sıcaklığın ortalama 2 derece artacağı tahmin edilmektedir. (www.kureselfelaket.org).

1.2. KÜRESEL ISINMANIN SEBEPLERĠ

2007 yılında BirleĢmiĢ Milletler tarafından, Paris‟in ev sahipliğinde organize edilen Ġklim Konferansı‟nda 500 kadar bilim adamının imzası bulunan 21 sayfalık raporda, “küresel ısınmaya neden olan faktörlerin %90‟ının insan faaliyetlerinden kaynaklandığı” belirtilmiĢtir (Kaygısız, 2007: 21).

Ġnsanoğlu, binlerce yıl boyunca odun yakarak ve toprağı iĢleyerek hapsolmuĢ karbonu açığa çıkarmıĢtır. Havayla oksitlenen karbondioksitin atmosferdeki

(19)

8

yoğunluğunun artması beklenirken, durum hiç de öyle gerçekleĢmemiĢtir. Bu yapay salımın doğal süreçlerle emilmesi sayesinde bir uyum sağlandığı görülmektedir. Örneğin odunun yanarken çıkardığı karbon gazı miktarı, ağacın büyürken emdiği miktara eĢittir. Ġnsanın jeolojik zamanlardan beri dünyanın içinde depolanmıĢ kömür ve petrolü yakmaya baĢlamasıyla denge bozulmuĢ ve bundan böyle karbon salımı daha sonraki emilme ile dengelenememiĢtir. Ġnsan atmosfere 1850‟den beri her yıl daha fazla karbon gazı katmıĢtır (2005‟te 7-9 milyar ton arası). Ortalama 4 milyar ton, okyanuslar ve biyokütle-toprak ikilisi tarafından emilmektedir. Yani, her yıl atmosfere 3 milyar ton karbon eklenmektedir. Bu, havada depolanan karbonun yıllık %0,5 artıĢı anlamına gelmektedir. Bununla birlikte, okyanus ile atmosfer arasındaki alıĢveriĢin yüzyıllık bir sürede gerçekleĢmesi ve okyanus atmosfer ikilisinden diplerdeki tortulara aktarım mekanizmasının da 10.000 yıldan fazla bir süre gerektirmesi nedeniyle bu kütle ancak 20. yüzyılın baĢından beri öncekilere eklenmektedir. Bunun sonucu olarak, atmosferdeki karbon miktarının 1850‟den beri % 36 arttığı ifade edilmektedir (Denhez, 2007: 33).

Ġnsanoğlu bir taraftan atmosfere sera gazları ve diğer kirleticileri salarken diğer taraftan yer yüzeyinde de önemli değiĢiklikler meydana getirmektedir. Zirai alanların hızla geniĢlemesi, ormanlık alanların hızla yok edilmesi, yarı kurak alanların çölleĢtirilmesi ve ĢehirleĢme insan eliyle yer yüzeyinde yapılan en önemli değiĢikliklerdir. Bütün bu değiĢiklikler küresel iklim sistemi üzerinde önemli etkilere sahiptir, ancak bu etkiler farklı farklı olabilmektedir. Örneğin, ormansızlaĢtırma faaliyetleri atmosferdeki karbondioksit miktarını, dolayısıyla sera etkisini artırıcı bir etkiye sahip olurken, çölleĢtirmenin de atmosfere geçen toz miktarındaki artıĢa neden olması dolayısıyla güneĢten yer yüzeyine gelen enerjiyi azaltarak küresel ısınmayı yavaĢlatan bir etkiye sahip olduğu görülmektedir. ġehirleĢme, Ģehir ısı adalarının yani Ģehirlerde çevrelerine göre daha sıcak alanların oluĢmasına yol açmaktadır. ġehirleĢme, küresel iklim üzerindeki sınırlı etkisinden çok, küresel ısınma çalıĢmalarında kullanılan meteorolojik ölçümlerin yapıldığı istasyonları kapsaması nedeniyle önem arz etmektedir. Miktarı üzerinde tam bir mutabakat olmasa da, iklimbilimciler arasında son yüzyıldaki 0.7-0.8 o

C‟lik sıcaklık artıĢının bir kısmının ĢehirleĢmeden dolayı olduğu görüĢü hâkimdir (Karaca ve ġen, www.küreselisinma.org).

(20)

9

Ġklim değiĢikliğine neden olan duruma bilimsel dilde “insan eliyle gerçekleĢtirilmiĢ tehlikeli müdahale (dangerous anthropogenic interference)” denilmektedir. Bu müdahale sonucunda bütün eko-sistemlerin yok olması ya da türlerin kitlesel olarak ortadan kalkması (mass extinction) ihtimal dâhilinde görülmektedir (Madra, 2007: 81).

Yukarıda dile getirilen nedenlerden de görüldüğü gibi küresel ısınma insanoğlunun tarih boyunca çevreye verdiği tahribata bir cevap niteliği taĢımaktadır. Küresel ısınmanın gerçeklik olarak kabul edilmesinde bir takım belirtiler etkili olmuĢtur (Kadıoğlu, 2007: 254-255):

Buzulların eriyerek, kutuplara doğru çekilmesiyle birlikte yüksek dağların tepelerindeki buzulların ve kar örtüsünün azalması,

Deniz suyu seviyesinin yükselmesi,

Sıcak havayı ve suyu seven tropikal bitki ve balıkların kutuplara doğru yayılması,

Havadaki kirleticilere karĢı hassas olan narin kuĢ türlerinin azalması, Kuzey enlemlerde ağaçlardaki yaĢ halkalarının daha hızlı bir büyüme göstermesi.

Su buharı, diğer sera gazlarından farklı olarak güneĢten gelen radyasyonun Ģiddetine ve gezegenin ortalama ısısına göre sabit olan bağlı bir değiĢkendir. Dolayısıyla küresel ısınma konusunda pasif etkiye sahiptir. Ancak diğer sera gazları, yer yer bağımsız değiĢken olarak küresel ısınma üzerinde aktif bir etki yaratabilirler. Örneğin karbondioksit, yoğun volkanik etkinlik sonucu ya da insanlar tarafından fosil yakıtların yakılmasıyla yoğun olarak atmosfere salınabilir. Bu durum, gezegenin ortalama ısısından bağımsız olarak ortaya çıkabilen ve ortalama ısının artması sonucunu doğuran bir etken olarak iĢlev görmektedir (wikipedia).

(21)

10 Çevre sorunlarının nedenleri arasında, tüketilen fosil yakıtlar, yakılan çöpler,

radyoaktif ıĢınlar, yanlıĢ gübreleme uygulamaları, denizlere bırakılan tüm zararlılar, asit yağmurları, tropik yağmur ormanlarının yok olması, vb. gösterilebilir (Erten, 2006: 55– 56). Aslında tüm bu nedenler hali hazırda birbirlerini etkilemekte ve biri diğerini tetiklemektedir. Örneğin, fosil kaynaklı yakıtlardan dolayı karbondioksit oranının yükselmesi ile ısınan atmosfer sonucu yer yer oluĢan sıcak dalgalar, kasırgalar, Ģiddetli yağıĢlar, toprak erozyonu, tarım arazilerinin amaç dıĢı kullanımı, otomobile dayalı ulaĢım sisteminin geliĢmesi gibi nedenlerle de tarım arazisi kaybı sonucunda bitkisel üretim azalmaktadır (Tortopoğlu, 2007: 24).

1.2.2. Sera etkisi

Atmosferin sera etkisi, en basit ifadeyle, tufanda sebze ve meyve yetiĢtirmekte kullanılan camdan evler gibi, atmosferin güneĢ ıĢığını kolayca geçirmesine rağmen uzaya ısıyı salarken zorluk çıkarmasıdır (Kadıoğlu, 2007: 64). ĠĢte sera etkisi olarak ifade edilen bu durum küresel ısınmada payı olan en önemli etkenler arasında gösterilmektedir.

1.3. KÜRESEL ISINMANIN ETKĠLERĠ

Ġklim DeğiĢikliği Raporu‟na göre küresel ısınma beklenenden daha hızlı geliĢmektedir. Son yıllarda yapılan bilimsel gözlemler ve araĢtırmalar, küresel ısınmanın bir sonucu olarak tüm dünyada iklim felaketlerinin arttığı, dağlardaki karların azaldığı, kuraklıkların yaygınlaĢtığı, buzulların eridiği, deniz seviyesinin yükseldiği, ekosistemlerin olumsuz etkilendiği gibi gerçekleri açıkça ortaya koymaktadır (Göksu, 2008: 10). Fiziksel etkilerinin yanında, küresel ısınmanın ekonomik, sosyolojik, psikolojik etkileri olduğu da rahatlıkla ifade edilebilir. Örneğin, küresel ısınmanın tesir gücünü giderek artırması sonucu yaygınlaĢan doğal felaketler, insanların gelecekle ilgili kuĢkularının artmasına, ülke ekonomilerinin ciddi anlamda sarsılmasına, insanların yurtlarından ayrılmalarına neden olabilmektedir.

(22)

11

Faaliyette bulundukları çevrede meydana gelen değiĢiklere duyarsız kalamayacak iĢletmelerin küresel ısınma sürecinde de öncü roller üstlenmeleri ve tehdit gibi görünen bu süreci fırsata dönüĢtürmeleri gerekmektedir. Zira önümüzdeki yıllarda, küresel ısınmaya karĢı alınacak önlemler ile ilgili giriĢimlerin artması neticesinde, sanayicilerin de bu konuda gerekli önlemleri alması yönünde baskının artacağı ve bu bağlamda iĢletmelerin bir an evvel çevresel duyarlılıklarını artırarak harekete geçmeleri gerektiği ifade edilmektedir (www.sanayiden.com). Bu noktadan hareketle iĢletmelerin çevreye karĢı tutumlarını değiĢtirmeleri gerektiği ifade edilebilir. Cairncross iĢletmelerin çevreye karĢı tutumlarını değiĢtiren faktörleri Ģu Ģekilde ifade etmektedir (1995: 179 ):

Yöneticilerin isteği ÇalıĢanların isteği Tüketici tercihleri

Toplumla iliĢkilerin iyileĢtirilmesi

Çevreye terk edilen atıklar yüzünden ödenmek zorunda kalınan cezalar

Tasarruf

Bu faktörlerin yanında iĢletme yöneticilerini ekolojik çevre konusunda harekete geçiren en önemli faktörün çevreyle ilgili yasal düzenlemeler olduğu görüĢü de yer almaktadır (Nemli, 2000:73). ĠĢte tüm bu faktörler dikkate alındığında, iĢletmeler çevre ile ilgili sorumluluklarını bir kez daha gözden geçirmelidirler.

ġekil 2‟ de görüldüğü gibi O‟Higgins bu faktörleri sahipler, medya, çevreci gruplar, yasalar, müĢteriler, finansörler, rekabet, çalıĢanlar, iç baskılar ve dıĢ baskılar Ģeklinde sıralamaktadır.

(23)

12

Yukarıda belirtilen faktörlerin hiçbirisi iĢletmeleri baskı altına almasa dahi iĢletmeler sosyal sorumlulukları gereği küresel ısınma sürecine duyarsız kalmamalıdırlar Bu noktada hükümetlere de büyük görevler düĢmektedir. Kanun ve yönetmelikler, yaptırımlar, vergiler iĢletmelerin bu sürece adaptasyonunu hızlandıracak ve iĢletmeleri yeni arayıĢlara yönlendirecek etkenler olarak ifade edilebilir. Örneğin “emisyon vergileri, önemli süreçlerde gereksinim duyulan teknolojik yeniliklerin hayata geçirilmesine önemli ölçüde katkıda bulunacağından”, dezavantaj gibi görünen ama aslında iĢletmelere fırsat doğuran yaptırımlar olarak görülebilir (Chadwick, 1997: 1446). Ancak bu noktada Huppes ve Ishikawa (2005: 4) iĢletmeleri bekleyen sorun doğurabilelcek bir durumdan söz etmektedirler: “küreselleĢme ve beraberinde gelen rekabet”. Eğer bazı ülkelerde iĢletmeler bu sürece duyarsız kalmayarak bir takım önlemler alıyorlarsa, bu durum iĢletmeler açısından bir Ģekilde maliyet unsuru oluĢturacaktır. Hiçbir hukuki yaptırımı bulunmayan ülkelerde faaliyette bulunan

(24)

13

firmalar da fiyatları daha cazip olacağından tercih edilen konumuna gelebileceklerdir. Bu da doğal olarak haksız bir rekabete yol açacaktır.

1.4.1. ĠĢletmelerde Sosyal Sorumluluk

Sosyal sorumluluk kavramı, genel anlamda iĢletmelerin toplum içindeki rolü ile ilgilidir ve temel önermesi Ģudur: “ġirket yöneticilerinin sorumluluğu sadece kendi çıkarları veya hissedarlarının çıkarlarına uygun davranmak değildir; aynı zamanda toplumun ihtiyaçlarına duyarlı olmak ve bu ihtiyaçları göz önünde bulundurmak için etik yükümlülüğe sahiptirler” (Sanayide Yeni Ufuk, 2006: 33). Sosyal sorumluluk, genel olarak bir kuruluĢun; ekonomik ve yasal koĢullara, iĢ ahlakına, kurum içindeki ve çevresindeki kiĢilerin ve diğer kurumların beklentilerine uygun bir çalıĢma stratejisi ve politikası gütmesine, insanları mutlu ve memnun etmeye yönelik gereklerdir (Mosley, 1996: 141). Aslında iĢletmeler, bir toplumda faaliyette bulunmak ve yaĢamak amacıyla kuruldukları gün sorumluluklarını da kabul etmiĢ olurlar. Bu nedenle toplumun amaçlarına yönelmiĢ, değer ölçülerine uygun politikalar belirleyerek faaliyetlerini bu politikalara göre yürütmek zorundadırlar (Tenekecioğlu, 1977: 47). Örneğin, bir taraftan kaynak israfını önleyip, diğer taraftan çevreyi kirletmemek (ġahin, 1984: 55) veya “pazarda baĢarılı olmanın da bir gereği olan” (Bilgen ve diğ., 2008: 393) yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek gibi.

1.4.1.1. Çevreye KarĢı Sorumluluk

ĠĢletmelerin sosyal sorumlulukları bağlamında ele alınan bir diğer sorumluluk da çevreye karĢı sorumluluktur. Burada bahsedilen çevre kavramı “atmosfer, hidrosfer (su), biyosfer (canlı yaĢam) ve litosfer (taĢ-toprak) olmak üzere dört ana sistemden oluĢan ve fiziksel, kimyasal ve biyolojik süreçlerin karĢılıklı etkileri altında bulunan” doğal çevredir (Örgev, 2007: 49).

1960‟ların baĢlarında Rachel CARSON‟ın, “Silent Spring” adlı kitabı, iĢletmelerin sosyal sorumluluğuna ve doğa üzerindeki etkilerine önemli ölçüde dikkat çeken çalıĢmalardan bir tanesi olarak göze çarpmakta ve literatürde önemli bir yer tutmaktadır (Nemli, 2000: 74). Çevreye karĢı sorumluluk, çevre kirliliğinin önlenmesi ve çevrenin yaĢanabilecek bir ortam olarak korunmasına iliĢkin etik değerleri ifade eder. ĠĢletmeler

(25)

14

mal ve hizmet üretimi sonucunda havaya zehirli maddeler ile boğucu gazlar vermekte ve oksijen oranını bozmaktadırlar. Öte yandan zararlı ve sıvı maddelerin dere, göl ve denizlere verilmesi sonucunda hem bu sular insanlar tarafından kullanılamayacak hale gelmekte hem de buralarda yaĢayan balıklar ve diğer canlılar yok olmaktadır (Eren, 1990: 116). Yeryüzünde suların kirlenmesi ve hatta azalması, en az atmosferin kirlenmesi kadar önemlidir. Günümüzde Batı Avrupa, Kuzey Amerika ve Rusya‟daki nehirlerin aĢağı yukarı yarısının suları çeĢitli atıklarla kirletilmektedir. Aynı Ģekilde kıyı kesimlerde kurulan fabrika ve tesislerdeki atıklar ile o civarda yaĢayan insan artıkları çeĢitli yollarla denize akıtılmaktadır. Böylece denizler, gerek iç kesimlerden gelen pis nehir suları ve gerekse kıyılarda yaĢayan halk ve kurumlar tarafından sürekli olarak kirletilmektedir (Eren, 1990: 29).

Sosyal sorumluluk sahibi bir iĢletme, özellikle çevre kirliliği ve çevrenin korunması konuları üzerinde yoğunlaĢmalıdır. Çevresel sorumluluk duygusu taĢıyan iĢletme yönetiminin alacağı önemli önlemlerden biri korumadır. Koruma, üretim kaynaklarının akılcı kullanımı olarak tanımlanabilir. Modern toplumlar aĢırı biçimde kullanılan kaynakların tükenmesi veya yetersiz kalması ile karĢı karĢıya gelmeye baĢlamıĢlardır (ġahin, 1996: 57). Artık hiçbir üretim, “Ne pahasına olursa olsun yapılmalıdır.” noktasında değildir. Üretim gerçekleĢtirilirken mutlaka çevre boyutu düĢünülmeli, hesaplar bu doğrultuda yapılmalıdır (www.ekoses.com). Özellikle küresel ısınmanın etkisinin herkes tarafından hissedildiği günümüzde, iĢletmeler çevre konusunu stratejik yönetim bağlamında ele alarak konuya gereken hassasiyeti göstermeli ve bir anlamda sosyal sorumluluklarını da yerine getirmelidirler. Böylece iĢletmeler çevresel sorunlardan kaçınırken, pazarda da yeni fırsatlar yaratabilirler (Cramer, 2000: 1).

1.5. KÜRESEL ISINMA SÜRECĠNDE ÖNEMLĠ SAYILABĠLECEK GELĠġMELER

(26)

15

1.5.1. Kyoto Protokolü

Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve iklim değiĢikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek çerçevedir. BirleĢmiĢ Milletler Ġklim DeğiĢikliği Çerçeve SözleĢmesi içinde imzalanmıĢtır. Bu protokolü imzalayan ülkeler, karbon dioksit ve sera etkisine neden olan diğer beĢ gazın salınımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa salınım ticareti yoluyla haklarını arttırmaya söz vermiĢlerdir. Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki düzeylere düĢürmelerini gerekli kılmaktadır. 1997'de imzalanan protokol, 2005'te yürürlüğe girebilmiĢtir. Çünkü protokolün yürürlüğe girebilmesi için, onaylayan ülkelerin 1990'daki emisyonlarının (atmosfere saldıkları karbon miktarının) yeryüzündeki toplam emisyonun %55'ini bulması gerekmekteydi ve bu orana ancak 8 yılın sonunda Rusya'nın katılımıyla ulaĢılabilmiĢtir (wikipedia).

1.5.2. Sanat Dünyası ve Küresel Isınma

Dünyayı kurtarmak için, herkesin yaĢam tarzında basit değiĢiklikler yaparak çevreye olumlu katkı sağlayabileceği artık herkes tarafından dile getirilmektedir (McKay ve Bonnin, 2008: 11). Ġnsanların duygularına ve davranıĢlarına yön veren sanat ve sanatçılar da ortaya koydukları eserlerle küresel ısınma sürecinde insanların algılarını yönlendirme ve farkındalığı artırma noktasında büyük bir sorumluluk taĢımaktadırlar.

Tarihin ilk küresel ısınma çizgi romanı olma özelliği taĢıyan ve küresel ısınmayı Kate Evans‟ın (2007) çizimleriyle ortaya koyduğu “Acayip Havalar” isimli kitapta, dünya nüfusunun %4‟lük kısmını topraklarında barındıran ABD‟nin, sera gazı salımlarında %24‟lük bir paya sahip olduğu belirtilmektedir. Ancak Amerika BirleĢik Devletleri Kyoto Protokolü‟ne imza atmamakta direnen ülkeler arasında en baĢı çekerek uluslar arası camiada büyük tepki toplamaktadır.

Edebiyat ve sanat dünyasından da bu dönemde küresel ısınmaya yönelik çalıĢmaların gelmesi de artan duyarlılığı bir anlamda resmetmektedir. Öyle ki, vizyona giren filmler de sanat dünyasındaki önemli geliĢmeler olarak gösterilebilir. Paramount Classics‟ten

(27)

16

yapılan açıklamaya göre “Uygunsuz Gerçek” 20 milyon dolar hâsılat rakamını geçerek en çok hâsılat yapan 4. belgesel film olmuĢtur. Sundance Film Festivali‟nde büyük ilgi gören Davis Guggenheim filmi "Uygunsuz Gerçek" size küresel ısınmanın ölümcül ilerleyiĢini büyük bir mücadele ile önlemeye ve bu kavram hakkındaki mitlerin, yanlıĢ anlaĢılmaların açığa çıkartılması için çalıĢan bir adamın hikâyesini etkileyici bir biçimde anlatmaktadır (http://www.iklimkrizi.net).

ĠKĠNCĠ BÖLÜM

(28)

17

ÇalıĢmanın bu bölümünde Örgütsel Performans kavramı tüm yönleriyle ele alınırken, konu sürdürülebilirlik kavramıyla iliĢkilendirilecektir.

2.1. SÜRDÜRÜLEBĠLĠR KALKINMA

Kalkınma, ekonomi ve toplumun ileriye doğru geliĢmesini içerir. Fiziksel anlamda sürdürülebilir olan bir kalkınma yolu, kurumsal olarak katı bir sosyal ve siyasal ortam içinde bile izlenebilir. Ama fiziksel sürdürebilirliği elde edebilmek için kalkınma politikalarının kaynaklara ulaĢmada maliyetlerin ve yararların dağılımında değiĢiklikler gibi, bazı gereklere dikkat etmesi Ģarttır. Fiziksel sürdürülebilirlik en dar anlamıyla bile, kuĢaklar arasında sosyal adalet konusunda kaygıları ifade eder ki bu kaygılar mantıki olarak, her kuĢağın kendi içinde hakkaniyetine de uzanmak zorundadır (WCED).

2.1.1. Sürdürülebilir Kalkınma Kavramının Ortaya ÇıkıĢı, Tanımı ve Niteliği Sürdürülebilir kalkınma anlayıĢı ilk olarak, 1972 yılında Stockholm'de yapılan “BirleĢmiĢ Milletler Ġnsan ve Çevresi Konferansı”nda ele alınmıĢ, kaynakları tahrip etmeyen, çevreyi ön plana çıkararak kalkınmayı hedefleyen bir anlayıĢ olarak gündeme gelmiĢtir (Karabulut, 2004:72). Ancak kavram, 1987‟de Bruntland Komisyonu‟nun Global Çevre ve Kalkınma Raporu‟nu yayınlanmasından sonra yaygın bir Ģekilde kullanılmaya baĢlamıĢtır (Redclift, 2005:212). Heterojen sistemin dengesini koruyabilecek Ģekilde teknolojik, bilimsel, çevresel, ekonomik ve sosyal kaynakların yeniden düzenlenmesi anlamını taĢıyan sürdürülebilirlik (Gülenç, 2004:2), Bruntland Raporu‟nda yer almasının ardından, hükümetler, kalkınma destek ajansları ve sivil toplum örgütleri gibi ekonomik kalkınma politikalarını tayin eden kurumların dikkate aldığı baĢlıca göstergelerden biri haline gelmiĢtir (Pearson, 2000: 462).

Ġngilizce‟deki “sustainable development” ifadesinin Türkçe karĢılığı olan, “Sürdürülebilir Kalkınma” kavramı, “literatürde fazlaca yer bulurken, çok farklı anlamlarda kullanıldığı” (Alting vd., 1997: 1373) görülmektedir. Ancak, Montgomery‟nin, Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonunun, 1987 yılında “Ortak Geleceğimiz” baĢlığıyla yayınladığı Bruntland Raporu‟ndan aktardığına göre (1997:

(29)

18

1405), sürdürülebilir kalkınma, “'bugünün ihtiyaçlarını, gelecek kuĢakların kendi ihtiyaçlarını karĢılayabilme yeteneklerinden ödün vermeksizin karĢılamak” anlamına gelmektedir. Niemela‟ya göre de (1999); sürdürülebilirlik ilkesinin kentsel alanlara dönük hedefleri irdelenirse; bireysel araç kullanımının azaltılmasından, üretim-tüketim-atık zinciri dengesi ya da enerji sistemlerinde geri dönüĢüm modellerinin benimsenmesine; ekolojik ayak izlerinin azaltılmasından doğal yaĢama ortamlarının korunmasına; kentsel Ģiddetin azaltılması ve kentsel sosyal-kültürel-ekonomik altyapı olanaklarından kent nüfusunun sosyal adalet ilkesi kapsamında eĢ düzeyde faydalanmasına dek uzanan bir dizi sosyal, ekonomik ve çevresel bileĢenlere dayandığı söylenebilir.

2.1.1.1. Brundtland Raporu

Ġlk kez 1987 yılında Bruntland Raporu ile ortaya konan ve Gündem 21 tarafından desteklenen sürdürülebilir kalkınma kavramı, Rio de Janerio‟da 1992‟de düzenlenen BirleĢmiĢ Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı (UNCED)‟na katılan tüm devletler tarafından onaylandı. Gündem 21, çevresel konuları ekonomik ve sosyal kalkınma çabalarına entegre etmeleri için dünya toplumlarına özel hedefler koyuyor. 2002 yılında Johannesburg‟da yapılan Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi (WSSD), Rio‟dan sonraki 10 yılı gözden geçirip yeni hedefler belirleme fırsatını vermiĢtir. Zirvede, tüm katılan devletlerin ve uluslararası çok-taraflı örgütlerin, “Zirve Uygulama Planı”nın hedeflerine bağlılık sözünü taĢıyan bir küresel karar alınmıĢtır (http://www.undp.org.tr/Gozlem3.aspx?WebSayfaNo=325). "Bruntland Raporu" olarak da bilinen belge, ekonomik etkinliklerin hali hazırdaki hız ve nitelikte devamının insanın dünya üzerindeki varlığı açısından "sürdürülemez" olduğunu tespit etmektedir. Bu çerçevede "sürdürülebilir kalkınma" bir çıkıĢ noktası olarak önerilmektedir (http://eski.bianet.org/2006/07/10/81793.htm).

2.1.2. Sürdürülebilir Kalkınmanın Fonksiyonları

Bu bölümde, “uzun dönemli toplumsal bir vizyonu” (Stahel, 1997: 1309) ifade eden sürdürülebilir kalkınmanın, üretim ve pazarlama fonksiyonları üzerinde durulacaktır.

(30)

19

2.1.2.1. Üretim Fonksiyonu

ġüphesiz ki üretim, sürdürülebilir kalkınma açısından hayati önem taĢıyan bir süreçtir. Sürdürülebilir kalkınma ve üretim birbirlerini karĢılıklı olarak etkileyen süreçler olarak ifade edilebilir. Üretimde kullanılan kaynakların verimliliği ve yenilenebilir olması sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasında birincil derecede rol oynamaktadır.

2.1.2.2. Pazarlama Fonksiyonu

Günümüzde tüketiciler bilinçli tercihlerde bulunarak-ki bulunmalıdırlar- doğal kaynakların korunmasına ve dolayısıyla çevreye verilen zararların azaltılmasına büyük ölçüde katkıda bulunabilirler. ĠĢte, tüketicilerin çevreye olan hassasiyetlerinin arttığı günümüz dünyasında, pazarlama yöneticilerinin performansları, çevre dostu ürün sunma noktasında gösterdikleri performansla doğru orantılı olacaktır. ĠĢte, giderek artan bilinçlenme, iĢletmelerin pazarlama departmanları üzerinde de bir baskı oluĢturarak sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunacaktır. Bu noktada iĢletmeler, müĢterilerinin, çalıĢanlarının, baskı gruplarının ve medyanın, sigorta Ģirketlerinin, yatırımcıların ve diğer paydaĢların talepleri ve artan baskıları neticesinde pazarlama faaliyetlerini de yeĢilleĢtirmek zorunda kalacaklardır (Aspinwall ve Cain, 1997: 1433).

2.1.3. Sürdürülebilir Kalkınmanın AĢamaları

Bu bölümde sürdürülebilir kalkınmanın dört aĢaması üzerinde durulacaktır.

2.1.3.1. YaĢam Döngüsü Analizi

YaĢam Döngüsü perspektifi çerçevesinde var olan üretim ve tüketim süreçlerinin çevresel, ekonomik ve toplumsal sonuçları belirlenmeli ve süreçler kaynakların verimli

(31)

20

kullanılarak gelecek nesillere de aktarımını sağlayacak Ģekilde tüm boyutlarıyla yeniden tasarlanmalıdır.

ġekil 3: YaĢam Döngüsü Analizi

Kaynak: ALLEN, Sir Geofrey, 1997: 1468; Clift, R. 1995 Clean technology|an introduction. J. Chem. Tech. Biotech. 62, 321-326. [W: Atık, E:Enerji, M: Malzeme AkıĢı]

(32)

21

Bir ürünün yaĢamındaki ilk aĢama olan tasarım, ürün geliĢtirme maliyetinin yalnızca %5‟ini oluĢturmasına rağmen, tasarım aĢamasında verilen kararlar ürünün yaĢam süresi maliyetinin %70-80‟ine katkıda bulunmaktadır (Montgomery, 1997:1408).

Ürün tasarımı, ürün yaĢam eğrisinin bütün aĢamaları için önemlidir. Sürdürülebilir üretime giriĢle ilgili hemen hemen bütün sınırlamalar tasarım aĢaması süresince oluĢturulur. Bütün zincirde sürdürülebilir üretim yaratmak, tasarım sürecini çeĢitli disiplinlerin yardımıyla eĢ zamanlı (eĢzamanlı mühendislik) olarak gerçekleĢtirecek bütünleĢik ürün geliĢtirme ile sağlanabilir. Zincirin tamamında tedarikçiden imalatçıya kadar çeĢitli kiĢiler rol oynar. Bunların motivasyonu, ekonomik avantaj, güvenilir müĢteri iliĢkileri ve teslimat garantisi, güvenilir tedarikçi iliĢkileri ve tedarik garantisi, daha iyi ürünler yaratma ile imaj geliĢtirme (yeĢil ürün gibi), bilgi ve deneyimin değiĢimi, iĢbirliği ve araĢtırma ile ürün karakteristiklerinin geliĢimini sağlar. Tasarım süresince malzemelerin seçimi ve ürün yapısının oluĢturulması da çok önemlidir (Gülenç, 2004:2). Sonuç olarak denilebilir ki; bir iĢletme tasarım sayesinde ürün değerini maksimize ederken, çevresel etkilerini en aza indirgeyecek Ģekilde ürünlerini geliĢtirebilir (Park ve Tahara, 2008: 96). Bu açıdan tasarım, sürdürülebilir kalkınma açısından değerlendirildiğinde büyük önem arz etmektedir.

2.1.3.3. Çevreci Satın Alma Uygulamaları

ĠĢletmeler kullandıkları kaynakları israf etmeden ve kaynakları yenilenebilir kılarak çevre maliyetlerini düĢürdükleri için rakiplerine göre avantajlı konuma geleceklerdir; diğer yandan çevrenin gelecek nesillere de en azından bugünkü Ģekliyle bırakılabilmesi yani sürdürülebilir kalkınmanın sağlanmasına da katkıda bulunmuĢ olacaklardır. Bu noktada iĢletmelere çok büyük sorumluluklar düĢmektedir. Sadece üretirken değil, üretim süreci öncesinde de iĢletmeler bu sorumluluk bilinciyle hareket etmek durumundadırlar. Tedarikçileriyle olan iliĢkilerinde çevreci yaklaĢımla hareket ederek çevre dostu ürünleri, çevre dostu teknolojiler ve çevre dostu hammaddeler kullanarak üreten iĢletmeler, tedarikçilerin de çevresel duyarlılık noktasında bilinçlenmelerini zorunlu hale getirecektir. Bu da oto-kontrol mekanizmasını kendi içerisinde barındıran

(33)

22

bir sistemin geliĢmesine olanak sağlayacaktır; böylece sadece iĢletmeler değil, doğa ve insanoğlu da yapılan ticaretten karlı çıkmıĢ olacaktır.

2.1.3.4. Sıfır Yayımlı Fabrika

Sürdürülebilirlik, çok nadir ulaĢılabilen bir hedeftir. Günümüzde sürdürülebilirlik, hem ekonomik kalkınma, hem de doğal kaynak yönetiminin birinci hedefi haline gelmiĢtir (Peine, 1998:3). Bu hedefe ulaĢmak için, üretici pozisyonunda bulunan endüstriler kilit rol oynamaktadırlar. Sürdürülebilir kalkınma hedefi, sürdürülebilir fabrikalar ya da sürdürülebilir endüstriler tesis edildiğinde ulaĢılabilir hale gelecektir. Sürdürülebilir endüstrilere ulaĢabilmek için, üretim girdilerinin geri kazanılmıĢ ürünlerden oluĢması gerekmektedir. Bu oran arttıkça sürdürülebilir endüstrilere ulaĢma olasılığı da artmıĢ olacaktır. Bu bağlamda ortaya çıkan yeni bir olgu sıfır yayımlı fabrika kavramıdır. Sıfır yayımlı fabrikalarda kirlilik ve kirliliği yok etme maliyetleri en aza indirilirken, üretim maliyetleri de azaltılmıĢ olacaktır. Sonuç olarak, sıfır yayımlı fabrikalarda geri dönüĢtürülmüĢ malzemeler kullanıldığından ve çevreye salınan atıklar en aza indirildiğinden bu kavram gelecekte de çok ilgi çekecek ve her alanda uygulaması zorunlu hale gelecek bir kavram olarak karĢımıza çıkacaktır denilebilir.

Sıfır yayımlı fabrikanın temel fikri, üretimin tüm girdi faktörlerini nasıl kullanabileceği sorusuna dayanmaktadır. Örneğin, insan sağlığına ve ekosisteme vereceği olası zararlar nedeniyle ağır metallerin geri dönüĢtürülmesi büyük önem arz etmektedir. KurĢun örneğini ele alacak olursak, 1986 yılında geri dönüĢtürülmesi mümkün 189.000 ton endüstriyel atığın 106.000 tonu geri dönüĢtürülmüĢtür. Ancak asıl önemli geri kazanımlar, kurĢun ya da diğer ağır metallerin atık olarak dıĢarı çıkmasına izin vermeyecek sıfır yayımlı fabrikaların tesis edilmesiyle mümkün hale gelecektir (Kane, 1997: 191).

(34)

23

Sürdürülebilirliğin baĢarılı olabilmesi için, fosil yakıt kullanımının azaltılarak tüm malzemelerin etkin kullanımının sağlanması, doğal olmayan bileĢimlerin ayrıĢtırılması ve doğaya uygun hale getirilmesi, doğadaki her çeĢit kaynağın etkin kullanılarak iĢletmenin daha verimli olmasının sağlanması, insanların gelecekteki ihtiyaçları da düĢünülerek hâlihazırdaki kaynakların insan ihtiyaçlarını karĢılayacak ve israfa kaçmayacak biçimde tüketilmesi önemli bir rol oynamaktadır (Robert, 2000:246).

ĠĢletmelerde sürdürülebilir kalkınmanın baĢarılı olabilmesi için beĢ koĢul belirlenmiĢtir (Dulupçu, 2001:5-6, Karabulut, 2004: 77-7

Finansal Sürdürülebilirliğin Sağlanması: ĠĢletmeler çevreyle ilgili iyileĢtirme faaliyetleri için fona ihtiyaç duymakla beraber, sürdürülebilirlik yaklaĢımı çerçevesinde fon yaratabilen ve mali kaynağa daha az gereksinim duyan çevre politikaları geliĢtirerek daha baĢarılı olacaklardır.

Yönetsel Sürdürülebilirliğin GeniĢletilmesi: Yeni politika ve prosedürlerin uygulanmasında yönetsel kısıtlar, en az finansal kısıtlar kadar öneme sahiptir. Çevre konularının göreceli yeniliğine bağlı olarak çoğu ülkenin çevre kurumları ve bürokrasileri yetersiz kalmaktadır. ĠĢte, yönetimde yalın, bürokratik süreci az, yönetsel maliyeti düĢük ve herkesin katılımıyla gerçekleĢtirilen politikaların uygulanması sürdürülebilirlik uygulamalarının baĢarı Ģansını yükseltecektir.

Bütünlüğün ĠnĢası: Genellikle politikalar özellikle de çevre politikaları bazı grupların haklarının veya ekonomik rantlarının ellerinden alınmasıyla sonuçlandığından bu grupların direniĢi ile karĢılaĢmaktadır. Bu nedenle politik istek ve kararlılık bu direniĢle mücadele edilmesinin vazgeçilmez bir koĢuludur.

(35)

24

Politikalar Arası Uyumun Sağlanması: Çevresel politikalar, baĢta makro ekonomik politikalar olmak üzere diğer politikalardan bağımsız değildirler. Politika yapıcıları kaynak ve çevre koĢullarının makro ekonomik performans üzerindeki etkisini stratejik bağlamda değerlendirmeli ve politikalar arası uyumu sağlayacak bir yaklaĢım sergilemelidirler.

Uygun Gösterge Seçimi: Sürdürülebilirlikte uygulanan politikaların performans ölçümünün yapılması ve uygulamaların izlenmesi gerekmektedir. Dolayısıyla politikaların hem nasıl iĢlediğinin hem de sonuçlarının gözlemlenmesi için uygun göstergeler seçilmelidir.

2.2. ÖRGÜTSEL PERFORMANS

KüreselleĢme, teknolojik yenilikler, yeni geliĢen ve sınırları ortadan kaldıran pazarlar, bilgiye verilen önemin artması, müĢteri beklentilerinin farklılaĢması gibi koĢullar, örgütleri “daha iyi” olmaya yöneltmektedir (Karabulut-Temel vd.., 2007:28). Daha iyi olabilmek de ancak firmanın bütününe yönelik performansın, diğer bir ifade ile örgütsel performansın arttırılmasıyla mümkün olmaktadır.

ĠĢletmeler “daha iyi” olup olmadıklarını ancak geçmiĢ performanslarını değerlendirerek sınayabilirler; aynı zamanda gelecekte de “daha iyi” olmayı amaçlayan iĢletmelerin, firmanın bütününe yönelik performans hedefleri olmak zorundadır. Diğer yandan, iĢletmenin temel amaçları (misyon, kuruluĢ ya da varolma nedeni) ile stratejik plan ve politikaların gerçekleĢtirebilmesi de genel olarak iĢletmenin performansının belirlenmesiyle iliĢkilidir (Elibol, 2003: 156). Yukarıda belirtilen noktalar, iĢletmelerde performans yönetiminin ne kadar gerekli olduğunu ve nasıl bir hayati önem taĢıdığını bir kez daha ortaya koymaktadır. Performans yönetim sisteminin amacı; sadece geçmiĢte gösterilen performansın seviyesini ortaya çıkarmak değil (Lepsinger ve Lucia, 1997:266), kiĢi ve kurumların geleceğe yönelik potansiyel performanslarını da belirlemek, uygun motivasyon ve yönlendirmelerle gelecekteki performanslarını proaktif bir yaklaĢımla yükseltmek olmalıdır.

(36)

25

“Literatürde genel kabul görmüĢ birçok çalıĢmada kültür ile örgütsel performans arasındaki iliĢki, organizasyonda yerleĢik kültürel formun uyumluluğu temelinde açıklanmaktadır (Sayılar, 2003:133).”

2.2.1 Performans Kavramı

Yönetimlerin performans anlayıĢı günümüze gelene dek pek çok değiĢiklik göstermiĢtir. Farklı zaman dilimlerinde, farklı noktalara odaklanan değiĢik performans anlayıĢları ortaya çıkmıĢtır (Akal, 2003):

Ekonomik Performans AnlayıĢı: Burada amaç karı en yüksek noktaya taĢımaktır. ĠĢletmenin sürekliliğini sağlayan, uzun dönemli ve topluma katkı sağlamaya yönelik bir amaç söz konusudur.

Verimlilik AnlayıĢı: Ġkinci Dünya SavaĢından sonra önem kazanan, önce iĢgücü, malzeme, enerji, sermaye ve Ģimdi de bilgi verimliliğini artırmaya önem veren bir anlayıĢtır. Üretim artıĢı, enflasyon, iĢsizlik ve kalkınma sorunlarının çözümünde verimlilik temel anlayıĢ olmuĢtur. Son yıllarda ekoloji kavramı ile de iliĢkilendirilen verimlilik kavramı önemini korumaya devam etmektedir.

Pazar ve MüĢteri Odaklı AnlayıĢ: Bu anlayıĢ iĢletme “ne üretirse satar” yerine pazarın istediğini üretmeye, satılmak istenenin değil müĢterinin istediğinin üretimine yönelmedir. Bu görüĢle geleceğe yönelik olarak sorulan “iĢimiz nedir, ne olmalıdır” soruları müĢteriye sorulmaktadır. Bu anlayıĢ yönetime kalite ve yenilik gibi yeni bakıĢ açısı getirmiĢtir. Sadece düĢük ücret, ucuz girdi ve teknoloji artık bir üstünlük sağlamamaktadır. Örneğin günümüzde tüketicilerin çevreye duyarlı ürünlere yöneliyor olması, iĢletmelerin de bu noktaya eğilmesini gerekli kılmaktadır. ÇalıĢmamızın ilerleyen kısımlarında bu bağlamda örnekler ele alınacaktır.

Yeni Rekabet ve Geleceğin Örgütü Olma AnlayıĢı: Bu anlayıĢta egemen olan görüĢ, iĢletmenin rekabet yeteneğini artırmak ve geleceğe

(37)

26

uyum için “uygun ürün-teknoloji-örgüt-insan gücünü" seçmek ve sağlamaktır. Bu anlayıĢ diğer anlayıĢlara ek olarak rakipler, gelecek, imaj, insan, kamusal sorumluluğu gibi konularda düĢünme ve karar alma gereğini de ön plana çıkarmıĢtır.

Önceleri sadece verimlilik perspektifinde değerlendirilen performans kavramı günümüzde farklı boyutlardan ele alınmakta ve değerlendirilmektedir (Akal, 2002: 6-7):

Rekabet avantajı,

Kalite ve verimliliğe yönetimin katkısı, Hedef ve sorumlulukların uyumu, Yenilikçilik,

Risk alabilme, Katılımcı yönetim,

Bireysel yetenekleri teĢvik ve bürokrasinin kontrolü, Ar-Ge desteği,

Ġnsan sermayesini en iyi düzeye çıkarma.

2.2.1.1. Performansın Tanımı

Performans genel anlamda, amaçlanmıĢ ve planlanmıĢ bir etkinlik sonucunda elde edileni nicel ya da nitel olarak belirleyen bir kavramdır (SayıĢtay, 2000). Amaçlara ulaĢmada izlenen yöntemde önceden belirlenen ölçütleri tutturma olarak da tanımlanabilen (Bingöl, 1997: 216) performans kavramı, yalın görünüm ardında değerleme kavramıyla bütünleĢtiğinde iĢletme literatüründe daha da önemli bir kavram olarak karĢımıza çıkmaktadır (Turunç, 2007: 120). Performans değerleme irdelendiğinde, bireysel performans ve örgütsel performans değerleme olmak üzere konunun iki alt baĢlıkla ele alındığı görülmektedir.

Bireysel anlamda performans değerlendirme; “bir yöneticinin önceden belirlenmiĢ standartlarla, karĢılaĢtırma ölçme yoluyla personelin iĢindeki performansını değerlendirmesi” olarak tanımlandırılmaktadır (Palmer ve Kenneth, 1993: 9).

(38)

27

Performansın örgütsel açıdan ele alınması da yine aynı Ģekilde önceden belirlenen kıstaslara göre örgütün baĢarısının değerlendirilmesidir. Daha önce de belirtildiği üzere mükemmeli arayan, varlıklarını değiĢen çevre koĢullarına ve artan rekabete rağmen sürdürmeyi hedefleyen iĢletmeler için örgütsel performans hayati önem taĢımaktadır.

2.2.1.2. ĠĢletmelerde Performansın Kapsamı

Performans, iĢletme bazında anlam bulduğu değerleme çerçevesinde geniĢ ve önemli bir kapsama sahiptir. Performans değerleme kavramı iĢletme baĢarısının ortaya konulmasında bir süreç olarak bireysel performans değerlerinden örgütsel performans değerlerine kadar geniĢ bir kapsama sahiptir (Turunç, 2007: 121). Öz olarak performans yönetim süreci, geçmiĢte ortaya konan performansın hedeflerle karĢılaĢtırılarak değerlendirildiği ve geleceğe yönelik potansiyel performansın belirlenerek örgütteki tüm bireylerle paylaĢıldığı bir süreci kapsar.

Performans değerleme, iĢgörenlerin yeteneklerinin iĢin nitelik ve gereklerine ne ölçüde uyduğunu araĢtıran ya da iĢteki performans düzeylerini saptamaya çalıĢan objektif analiz ve sentezler bütünü olarak tanımlanabilir (Bilgin, 2002: 7). Performans değerlendirmenin amacı; organizasyondaki çalıĢanların iyiden kötüye doğru sıralanması değil; örgütsel amaçların astlar tarafından öncelikle anlaĢılma ve benimsenme derecesinin ortaya çıkarılması (Kaplan ve Palus, 1994: 167-168), amaçların tüm bireyler tarafından asgari seviyede yerine getirilmesinin sağlanması ve herkesin mutlu olduğu dinamik çalıĢma ortamının sürekli kılınmasıdır.

(39)

28

2.2.1.3. Özellikleri

ĠĢletmeler, günümüz yoğun rekabet ortamında ayakta kalabilmek için kendi geliĢimlerini destekleyecek iç ve dıĢ değiĢim ve geliĢmelere adapte olmak durumundadırlar. Bu çerçevede iĢletmeler için performans değerleme baĢarıya giden yolda önemli bir araç durumundadır (Turunç, 2007: 122). Performans kavramının özelliklerini performans değerleme kavramını oluĢturan bireysel performans değerleme ve örgütsel performans değerleme kavramlarının irdeleyerek açıklayacağız.

2.2.1.3.1. Bireysel Performans

Günümüzde örgütlerde karĢılaĢılan en önemli sorunlardan biri, çalıĢanlara verilen görevlerin ne ölçüde gerçekleĢtirildiğinin ya da onların iĢ görme yeteneklerinin ne olduğunun belirlenmesidir. Bu sorun, örgütlerde özellikle performans kavramının hızla önem kazanmasına yol açmıĢtır (Çalık, 2003: 45). ĠĢte bu yüzden performans değerleme, insan kaynakları yönetiminin en önemli iĢlevleri arasındadır. Performans değerlemeyi ile kiĢinin herhangi bir konudaki etkinliğini ve baĢarı düzeyini belirlemeye yönelik çalıĢmalar oluĢturmaktadır. Etkinlik düzeyi ve baĢarıyı ölçmek ise oldukça zor bir iĢtir. Bu zorluğun baĢlıca nedeni, söz konusu olanın bir insana yönelik değerlendirme olmasıdır. Diğer bir zorluk ise performans veya baĢarının subjektif bir kavram olmasından kaynaklanmaktadır (Fındıkçı, 1999: 297).

Performans değerlemesi yapmanın ana amacı, çalıĢanların iĢ tanımlarında ve iĢ analizlerinde saptanan standartlara ne ölçüde yaklaĢtığına iliĢkin geri besleme sağlamaktır. Bu geri besleme çalıĢanlara olumlu bir yaklaĢımla verildiği ve mesleki eğitimle desteklendiği takdirde çok yararlı olabilir. Çoğu insan bu türden yapıcı ve özgüvenini artırıcı geri besleme almaktan hoĢlanır. Bu geri besleme aynı zamanda iĢgörenlerin organizasyon içindeki kariyerlerinin ne yönde ilerlediğini görebilmelerini sağlar. Örneğin, bir çalıĢanın daha büyük bir sorumluluk almaya hazır olduğunu ya da mevcut durumunu sürdürebilmesi için eğitime ihtiyacı olduğunu gösterir (Palmer, 1993:9-10).

(40)

29

Performans ölçümü, yönetimin kontrol iĢlevinin en önemli faaliyetidir. Performans ölçümü, bir iĢletmenin tamamı için sistematik bir Ģekilde yapılabileceği gibi, geçici bir süre veya belirli bir amaç için de yapılabilir (Parker, 2000: 64). Yüksek performans sağlamak için iyi performansın görülüp, takdir edilip ödüllendirilmesi çok önemlidir. ÇalıĢan kimseler, çabalarının takdir edildiğini gördükçe motive olurlar ve zor görevleri severler. Yöneticiler iyi performans gösterenlerin farkına varmalı ve onları hemen ya da en kısa zamanda takdir ettiğini göstermelidir. Yöneticiler takdir edilecek ya da ödüllendirilecek iĢlerin neler olması gerektiğini titizlikle seçmelidir. Takdir ve olumlu geri besleme her fırsatta kullanılmalıdır (Dengiz, 2000: 220).

ġekil 4: Personel Değerlemenin Yararları ve Bundan Yararlananlar

Kaynak: GILLEN Terry, Değerlendirme TartıĢması (Çev: Aksu BORA , Onur CANKOÇAK) , Yönetim dizisi, 1. Baskı, Ankara, 1997, s.8.

Performans yönetimi; örgütteki insan sermayesinin sürekli yüksek performans düzeylerinde çalıĢmasını sağlamak, insanların tam kapasite ve potansiyele ulaĢmalarını

(41)

30

sağlamak, örgütün kültürünü güçlendirmek veya onu değiĢtirmek gibi insan kaynakları yönetimi içerisinde bir takım iĢlevleri yerine getirmektedir (Erdil vd., 2004: 103). Performans değerlemenin en önemli avantajı performansı artırmasıdır (Turunç, 2007: 123). Performansın artırılmasına olanak sağlayan performans değerlemenin gerek ve amaçları Ģu Ģekilde özetlenebilir (Fındıkçı, 1999: 299-301):

Performans değerleme, kiĢi düzeyinde bireysel psikolojik bir ihtiyaç, kurum düzeyinde motivasyona yönelik bir ihtiyaçtır.

Performans değerlemenin hedefi, kiĢiyi kendi çalıĢmaları hakkında bilgilendirmektir. KiĢinin ve kurumun geliĢmesinde bu bilgilendirmenin rolü büyüktür.

ÇalıĢanların daha yakından tanınmasına olanak hazırladığından, kariyer yönetimine katkıda bulunur.

ÇalıĢanlarla üstleri arasında bir iletiĢimin kurulması ve geliĢtirilmesinde etkili olur.

ÇalıĢanların kendilerini tanımlamalarına ve eksikliklerini gidermelerine yardımcı olur.

Kurum için gerekli olan eğitim programlarının düzenlenmesine, özellikle eğitim ihtiyacının belirlenmesine yardımcı olur.

ÇalıĢanların hedeflerine ne kadar ulaĢtıkları kontrol edilmiĢ olur. Böylece kiĢi ve kurum düzeyinde bir kontrol sağlanır.

Performans değerlemenin önemli bir yararı da iĢten ayrılacak kiĢilerin belirlenmesine katkısıdır. Kurumdan uzaklaĢtırılacak personelin belirlenmesinde performans değerlendirme sonuçları da önemli bir kaynak olur.

Şekil

ġekil 3: YaĢam Döngüsü Analizi
ġekil 4: Personel Değerlemenin Yararları ve Bundan Yararlananlar
ġekil 5: Örgütsel Performans Kriterleri Ġle Ġlgili Literatür Taraması
Tablo 1. Kirlilik Kontrolü Ve Kirlilik Önleme Yaklaşımlarının Karşılaştırılması
+4

Referanslar

Benzer Belgeler

Kaynak Verimliliğinin Artırılması Ürünlerin Yaşam Döngüleri Boyunca Ortaya Çıkan Çevresel Etkilerinin Azaltılması Atıkların Yeniden Kullanımı/ Geri

Bunlar; kamu özel ortaklığı, hastaneler, şehir hastaneleri, finansal performans, performans, klinik performans, verimlilik, public private partnership, hospitals, city

Eko köyler çevre değerlerinin sürdürülebilirliği için etkin bir olgudur ve sürdürülebilirlik kapsamında eko- nomik, sosyal, çevresel alanlarda kırsal ve doğal

Dilate kardi yo mi y opatili hastalarda transö zof ajiyal ekokardiyografi il e DA - SEK sık olarak saptanmakta o lup , aortik ateronı plakları , diğer kalp bo ş

Verimlilik artışı için teknoloji daha etkin kullanılmalı. İnsan Kaynaklarının rasyonel kullanımı ve iş gücünün eğitim düzeyi

Demirer, Çevre Mühendisliği Bölümü Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Ankara?.

Eko-verimlilik, yüksek verime sahip üretim teknoloji ve yöntemlerinin kullanımıyla, aynı miktarda üretim için daha az doğal kaynak ve enerji kullanımı ve daha az atık

Comparison of the actual conductivity distribution and the resulted conductivity distribution from the GA for uncontrolled noise test using Gaussian white noise with