• Sonuç bulunamadı

Edebiyatımızın en onurlu temsilcisi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Edebiyatımızın en onurlu temsilcisi"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

en onurlu temsilcisi

T,

anışmamızdan

nerdeyse günü

gününe iki yıl sonra

Fransa’daki

kitabevlerinin

çoğunun

vitrinlerinde mavi

kapaklı, yaklaşık

300 sayfalık yeni bir

yapıt yer aldı,

içinde, Aziz’in

değişik

kitaplarından kendi

seçip çevirdiğim 26

öykü vardı.

B,

'aşında onun

kişiliğini ve

yazarlıktaki

özelliklerini de

tanıtan uzunca bir

önsözüm, sonunda

/

da “Başbakan’a

mektup”u... Kitaba,

içindeki öykülerden

birinin adını

vermiştim: “Un fou

sur le toit” (Damda

Bir Deli). Çok

beğenildi, iyi satıldı,

birkaç ayda

tükeniverdi.

COŞKUN TUNÇTAN_____________

1967 Temmuzu’nun tam ortası. On günden beri her renkten Türk basını

“Aziz Nesin” olayı ile çalkalanıyor. 5

temmuz tarihli gazeteler, bir Rusya ge­ zisinden yeni dönmüş olan ve çoktan be­ ri her yaptığı her yazdığı her söylediği si­ yasi polisçe sürekli izlenen ünlü yazarın, bir gün önce, bir ihbar üzerine, evinde ani baskınla yakalanıp Emniyet Müdür- lüğü’ne getirildiğini, orada göz hapsine alındığını haber veriyorlar.

Sirkeci’ye trenle vardığı 24 haziranda, yanındaki eşyaların tümüne gümrükçe el konulmuş, sonradan açılan bavulla­ rında Nâzım Hikmet’in vasiyetnamesi ve daha birçok gizli belge bulunmuş. Bun­ ların ortaya döktüğü gerçeklerin ışığın­ da, yakın bir gelecekte, büyük çapta tu­ tuklamalar bekleniyormuş...

Ertesi günkü basın Aziz’in serbest bı­ rakıldığını bildiriyor. Birinci Şube’de sa­ atlerce sorguya çekilmesinin ardından tutuklanması isteğiyle gönderildiği 7. Sulh Ceza Mahkemesi ’nce özgürlüğüne tekrar kavuşmasına karar verilmiş. Nö­ betçi basın savcısı buna karşı çıkınca olay daha üstteki 5. Asliye Ceza Mahke­ mesince incelenmiş, o da delil yetersiz­ liğine dayanarak öteki mahkemenin ka­ rarını onaylayınca Aziz evine dönebil­ miş... __________________________

52 yaşında 52 yapıt___________

Sonraki hafta boyunca basın, bu konu­ da, birbirinden bazan çok değişik görüş­ lü, bazan bayağı uzun yorumlarla dolu. Yazanların kimileri bu “çok tehlikeli adam”ın kodese bu sefer artık temelli tı­ kılmamış olmasından yakınıp vatanın geleceğiyle ilişkili tasalarını dile getiri­ yorlar.

Kimileri de anayasanın her vatandaşa düşünce özgürlüğü tanıdığı bir ülkede, en ufacık bir yasak girişime adı karışma­ mış, üstelik çağdaş Türk edebiyatının en onurlu bir temsilcisine böylesine haksız­ ca (çünkü kendisine yöneltilen suçlama­ ların tümünün yersiz olduğu meydana çıkmış bile) ve hoyratça davranılmış ol­ masını kınıyorlar...

Yaklaşık on yıldır yerleşmiş olduğum Fransa’dan, hem yoğun bir sanatsal ça­ lışma devresinin yorgunluğunu çıkar­ mak, hem Türkiye’de eylülde yönetmen­ liğini yapacağım oyunun provalarına ha­ zırlanmak için İstanbul’a, anneciğimin yanına gelmiştim o yaz. Marmara kıyı­ larındaki kumlarda güneşlenmekle, Bo- ğaz’ın berrak sulannda serinlemekle fa­ lan geçiyordu günlerim. O her tür gergin­ likten uzak ortam içinde, doğduğum, bü­ yüdüğüm kentin o eşsiz tadını çıkarırken, birden ortalığı karıştıran bu olay benim de rahatımı kaçırdı.

O zamanlar Türkiye Cumhuriyeti va­ tandaşıydım. Çocukluğumu, ilk gençli­ ğimi geçirdiğim; öğrenimimi, askerliği­ mi yaptığım; Devlet Tiyatrosu’nda sah­ neye çıktığım; konuk yönetmen olarak defalarca çağırıldığım çevirilerimin sah­ nelendiği, yayımlandığı, iliklerime dek işlemiş bir sevgiyle bağlı olduğum bu ülkede, yapıtları 23 dile çevrildiğinden,

çeşitli ülkelerde en imrenilecek ödülle­ re layık görüldüğünden uluslararası üne ulaşmış bir yazara, hem de devletin po­ lisinin bu ilkelce davranışı beni allak bul­ lak etti. O güne dek cebimde övünçle ta­ şıdığım pasaporttan utandım.

Aziz o sırada 52 yaşındaydı. Yayım­ lanmış kitaplarının sayısı da 52 idi. Hep­ sini değil ama çoğunu zevkle okumuş, her yapıtı ona olan hayranlığımı pekleş- tirmişti. Şimdi, anayasanın düşünce öz­ gürlüğünü güya açıkça garantilediği bir güya demokratik ülkede, onun inançla­ rının suç sayıldığını, saygıdeğer kişiliği­ ne en utanılacak biçimde saldınldığını göıüyordum.

Örümcek beyinli salakların kalemle­ rinden, onu küçültmek hırsıyla, hakaret­ lerle yuğrulmuş iftiralar fışkırıyordu. Bu saldın lar, belki de hükümette yüksek so­

rumluluklar taşıyan kimi acınacak kişi­ lerin az çok gizli buyruklanndan kay­ naklanıyordu.

Aziz Nesin’in, 15 temmuz cumartesi günü, bir üniversite dersliğinde bir açık­ lama yapacağını öğrenir öğrenmez, plaj safasından vazgeçip oraya koştum. Ken­ dimi yoğun bir kalabalık içinde buldum. Aziz’i ilk kez görüyordum.

Başbakan’a açık mektup_____

Öğrenci sıralanndan birinde, halkın arasındaydı. Birkaç saat sonra Akşam gazetesinin yayımlayacağı “Başbakan

Süleyman Demirel’e açık mektubu”nu

orada okudu. Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliğini korumakla görevli ve devle­ tin memuru polislerin ona, soruşturma boyunca, nasıl hayvanca davrandıkları­ nı ayrıntılı anlatan; kendi adamlarının bu

tür insanlık dışı davranışlarına kinsiz, hatta saygılı bir şekilde Demirel’in dik­ katini çeken o metni dinledikçe oradaki herkes gibi ben de heyecanlandım, içim burkuldu, gözlerim doldu.

Emniyet Müdürlüğü’nde kendisine yaşatılan, Türkiye için yüz kızartıcı sa­ atleri ne denli etkin bir biçimde dile ge­ tiriyordu Aziz! Mektubu şöyle noktala­ nıyordu: “Sayın Demirel! Söylevleriniz­

de, demeçlerinizde, konuşmalarınızda, sık sık anayasaya saygıdan ve demokra­ tik düzenden söz ediyorsunuz. Siyasi po­ lisinizin bana yaptıktan anayasaya da de­ mokratik düzene de aykırıdır. Yanlış bir yoldadırlar. Bunlan bilmiyorsunuz saya­ rak ve size yararı olur düşüncesiyle bildi­ riyorum. Saygılarımla.”

Acaba dünya tarihinde, herhangi bir başbakan, kendi ülkesinin en seçkin bir

aydınından bununla kıyaslanabilecek çapta bir ders almış mıdır?

Aziz susar susmaz ona yaklaşmak, ona karşı duydukları sevgiyi, saygıyı, hay­ ranlığı belirtmek istedi bütün oradaki­ ler. Ben de kendimi onun yanıbaşında bulunca, yalnızca bununla yetinmedim, onun yapıtlarını Fransızcaya çevirmeme izin vermesini rica ettim.

Beni yaşamında ilk kez görüyordu, hakkımda bilgisi yok denecek kadar az­ dı, ama kendisinde o gün güven uyandır­ dım galiba. Oracıkta isteğimi kabul etti, sonra yazılı olarak da yapıtlarının Fran- sızcaya çevrilme hakkını şimdilik yalnız bana verdiğini doğruladı.

Sevinçten uçuyordum, çünkü Fran­ sa’da hiç tanınmayan değerli bir yazarın artık Moliöre’in dilinde de okunabilme­ sine ben öncü olabilecektim. Ona böy- lece hizmet edebilmek ne muazzam bir onurdu benim için ¡Tanışmamızdan ner­ deyse günü gününe iki yıl sonra Fran­ sa’daki kitapevlerinin çoğunun vitrinle­ rinde mavi kapaklı, yaklaşık 300 sayfa­ lık yeni bir yapıt yer aldı. İçinde, Aziz’in değişik kitaplarından kendi seçip çevir­ diğim 26 öykü vardı. Başında onun kişi­ liğini ve yazarlıktaki özelliklerini dc ta­ nıtan uzunca bir önsözüm, sonunda da

“Başbakana mektup”u...

Aziz Nesin Fransızcada

Kitaba, içindeki öykülerden birinin adını vermiştim: “Un fou sur le toit” (Damda Bir Deli). Çok beğenildi, iyi sa­ tıldı, birkaç ayda tükeniverdi. Bu arada baş sorumlusu ölen o yayınevi kısa za­ man sonra kapandı. Bu yüzden yeni bir baskı, ne yazık ki, gerçekleşemedi. İlle de okumak isteyen tanıdıklarıma ben- deki tek nüshasının kopyasını dağıttım yıllarca. Hâlâ da öyle.

Ardından, yine Aziz’in yazılı onayıy­ la, iki oyununu (“Biraz gelir misiniz?” ve

“Bir şey yap, Met!”) Fransızcaya çevir­

dim. İkisi de devlet radyosunun kültür kanalında ünlü sanatçılarca oynandı.

Bir de, 196 9’da, “Bir şey yap, Met!”i, Bourges kentinde, o sırada Tiyatro Bölümü Müdürü olduğum ünlü Devlet Kültür Merkezi’nde repertuvara aldım. Aziz’in buna ne denli sevindiğini bugün­ müş gibi anımsıyorum. Provalara baş­ ladık. Aziz, ailevi nedenlerden, resmen davet edilmiş olmasına karşın, o çalış­ mayı görmeye gelemedi. Zaten ilk tem­ sile varamadan ben oradan, Genel Müdürle aramızdaki görüş farkları yüzünden ayrılınca, bu proje suya düş­ tü. Önceden bastırdığımız afişler hâlâ arşivlerimde...

O kapananın mirasçısı sayılabilecek bir başka yayınevi, birkaç kez, öykü kitabını yeniden basmaya niyetlendi. Hatta, Paris’e gelişlerinden birinde Aziz’i oranın yöneticileriyle buluştur­ dum. Onu nasıl saygıyla, hayranlıkla ağırladıkları hâlâ gözümün önünde. Ama, yalnızca parasal nedenlerden o yeni baskı gerçekleşemedi. O yayınevi de bir süre sonra kepengini temelli indir­ di.. I

Referanslar

Benzer Belgeler

NASA’n›n morötesi dalgaboylar›na duyarl› Gökada Evrim Kaflifi (GALEX) uydusu, Araba Tekeri’nin de, görünür çap›n›n iki kat›na kadar uzanan daha genifl bir

Ancak orga- nik gıda üreticileri için yıkama sırasında bu tür maddelerin kullanımı bir seçenek değil, çünkü organik üretimde kullanılacak mad- delerin organik üretime

Yapmış olduğumuz bu çalışmada, deney süresince sadece sigara soluyan grupta, trakea lümeninde kan ve epitelyal hücre dökülmeleri, trakea epitelinde apoptozise giden

^ Fakültenin tatil olmasına rağmen gençlerin tezlerini okumakla meşgulken, birdenbire bir kalb krizinden ölen profesör Sadrettin Celâl, memleketin kendi

Taking into account the above discussion, for our empirical analyses, we suggest the use of implied volatility of the gold, oil, stock, and currency prices from options

( Devamı Sa.. Paşanın vefatmdan sonra, Hanime fendi sekiz sene daha yaşadı. Zevci zamanında olduğu gibi, fukara orada toplanırlar, herkese İhsanlar dağıtılır,

Vaktile, benim de kalem yar­ dımımla milliyetçi “Turan,, gazete­ sini çıkarmış olan Zekeriya Beyin Türk ordusunu, Türk milliyetper­ verlerini ve Türk

Ney ve nısfiyeyi, mest olduğu demlerde; gelişi güzel, fakat bir bahçeden rastgele toplanan çiçekler gi­ bi, hoş çalar ve ayık olduğu zamanlarda ise; değil