• Sonuç bulunamadı

Binlerce yıllık Anadolu tarihinden fışkıran öyküler:Ay aydın satırlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Binlerce yıllık Anadolu tarihinden fışkıran öyküler:Ay aydın satırlar"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

9 9 1 nlarında rlük gibi ine lal Üster 'Italyan c eden ?c seçiyor.

Cumhuriyet

O

P A R A S I Z E K

KİTAP

Doğumunun 101. yılında îM ıkçı ‘Üftlgf^ar ia J W ıd e 0 m h a b a diyor ^

HaliRarnas sfirgOfoi, mavpmrtjuhu

(2)

Balıkçı ölümünden iki av önce İzmir Umanı nda (Ağustos 1973) Fotoğraf: Ara Güler

cak ve temposuna yetişmenin ola­ naksızlığını fark edecektir. Yine de o tempoya bırakırsa kendini, öykü­ nün bir parçası olduğunu, bitip de diğerine başladığı an, hâlâ bir önce­ kinin tadının damağında kaldığını hissedecek, ama çoktan yeni öykü­ nün coşku selinde sürüklendiğini de görecektir.

Kitaptaki öykülerde Balıkçı gele­ neği bozmuyor, denizi, denize ait olan ve olmayan insanları anlatıyor. ‘Haylaz’daki Davut, Balıkçı’nın kendisidir. Bunu sık yapar Balıkçı. Öykünün kahramanı olarak karşı­ mıza çıkmasa bile kendisinden bir şeyler bulunur öykülerinde. Ya da değişik kılıklarda çıkar karşımıza. Dikkatli okuyucu, Balıkçı’mn öykü­ lerinin arkasındaki gerçeği çabuk bulacaktır.

‘Merhaba Akdeniz’ bölümündeki bazı öyküleri ele alalım:

‘Koca Orfoz’da benzersiz anlatı­ mıyla, balık avına çıkan üç arkada­ şın, kayıklarının, yakaladıkları orfo- zun ve Ege’nin nasıl bir bütün oldu­ ğunu görüyoruz. Orfoza hayrandır. Nasıl da mutlu olur bu öyküyü yaz­ dıktan yılar sonra 2500 yıl önceki dalgıçların kutsal balık dedikleri Anthias’ın (Anthias sacer) orfoz ol­ duğunu öğrenince, hani Eskhylos,

Aristoteles, Oppianus, Ovid ve Plinius’un da bahset­ tikleri, “nerede anthias balığı varsa, orada süngerci­ ler için tehlike yoktur” dedikleri....‘Denizkızı ada- sı’nda “Güneşin kız kardeşi Eos (yani Arşipel şafağı), gül renkli aydınlığı kucaklamış, ufukta ağarıyordu. Çizgi çizgi pembe ışıklar parmaklarıydı. Sıra sıra ya­ tay bulutlar sanki b i r ‘harp’ın teliydi...’ (s. 40) “Bat­ mış gemilerin kaburgaları ve direkleri karanlıklarda ışıldar. Deniz dibinde ahtapot ve balıklara yüzyıllar­ ca yuvalık etmiş şarap testileri, dudaklarından balık ve yeşil damlacıklar solurlar.” (s. 43) “Ama işteondan sonra, ay aydını beni hep orada buldu ”, “Şaka değil; Pan bu yerlerin yerlisiydi...” (s. 44) diye karşımıza çı­ kar Çağdaş Homeros.

‘Pazaryeri’nde “Hey Allahım hey! Bizi neden ayrı yarattın da ikimizi bir olarak bir gövdede yaratma­ dın? Demek istediğim, bir çiftin aşkı, ebedisi mebe- disi değil! Tükenmez sevgiler, okşayışlar da değil. Ben vazgeçtim böyle saçmalardan. İnsan bir tane ve herkesten bambaşka olarak doğar. Eşini bulabilir. Fakat bir gövdede yaranlaydık, ben onda ya da o bende, hep mutlu olurduk...” (s. 57) derken aslında okuyucuya kaynağı Anadolu’da olan bir efsaneyi ha­ tırlatmaktadır. Halikarnassos’un (Bodrum, Hermat- rodit sözünün kaynağı, Salmakis efsanesini.

Kitabın bel kemiğini teşkil eden öykülerden biri di­ yebileceğimiz “Hayyam’ın Testileri”nde testiciliğin Anadolu’daki binlerce yıllık tarihini ve inceliklerini

anlatıverir bir çırpıda. Bu öykü Balıkçı nın en çok ‘Balıkçı’ olduğu öyküdür kitapta. Onun dünya görü­ şüne, insanlık tarihine getirdiği eleştiriye şahit olur okuyucu. Balıkçı nın gerçeğe açtığı kapılardan biri­ dir bu.

‘Deniz Oğlu’ Turgut Reis tir. Bu öyküsünde ken­ disini hep özdeşleştirdiği ‘sabırlık anlatımıyla çıkar karşımıza (s. 69-70) ya da Odvsseus olup seslenir... (s.71-72) f

‘Ay Işığı nda, “...yağız kız, ay ışığıyla, yıldızlarıyla, denizi ve kıyılarıyla Güney Anadolu’nun insan kılığı­ na girmiş duygusu ve güzelliğiydi” diyen Balıkçı, D e­ niz Tanrıçası Amfitrit’i, Tritonları. Nereid'leri anla­ tır. “Bizim yarattığımız hu ak ışığı gören doğu kıyık­ lar, bundan dolayı bu denize Akdeniz adını verdi­ ler...” (s. 791 derken bulur dikkatli okuyucu Balık­ çı nın öykülerinin, aslında tüm yazılarının ardındaki, ona bu coşkuyu, bu anlatım gücünü veren gerçeği: Anadolu ve Anadolu Uygarlıkları gerçeğidir bıı. Yani, hayatını adadığı, dünyamızdaki 83 yıllık ömründeki en büyük tutkusu. Kendisi de bu ‘tutku nun sesidir. Tüm yazıları da bu gerçeklerin ışığında okunmalıdır.

Burada Sabahattin Eyüboğlu’nun bir sözünü ha­ tırlatmak istiyorum ‘Eloğlu bahçeyi alır çekirdek vermez; Balıkçı çekirdeği alır bahçe verir. " Siz de “Çiçeklerin D üğünü”nü okurken gönlünüzde olu­ şan bahçeyi görecek ve büyük bir mutlulukla gönül bahçenizdeki çiçeklerin düğününü seyredeceksi­ niz... □

Binlerce yıllık Anadolu tarihinden fışkıran öyküler

Ay aydın satırlar

Çiçeklerin Düğünü / Halikarnas Balıkçısı

( Bütün Eserleri- 18)

/D erleyen: Şadan _ Gökovalı /Bilgi Yavınevi,Şubat

1991/182

s.

12.000 TL.

NÜKHET EVERİ

Halikarnas Balıkçısı’nın doğu­ munun 101. yılı, ölümünün 17. yıldönümü anısına ‘Tüm Eserle­ ri’ dizisinde sunulan “Çiçeklerin Düğünü” Balıkçı’nın kitaplarına girmiş öykülerinden oluşan bir Şadan Gökovalı derlemesi. Ayrı­ ca bu kitaba özel olarak hiçbir ki­ tabına girmemiş üç öyküsünü de kovmayı uygun gördüğünü belirtmiş Gökovalı.

Doğumunun 101. yılını kutlamaya hazırlandığı­ mız şu günlerde veniden öyküleriyle gündeme geli­ yor Balıkçı.

Onu bilenler ve sevenler bu kitabı büyük bir zevkle okuyacaklardır. Ama eminim ki bu kitabıyla Balıkçı bazı okuyuculara, belki genç kuşak okuyucuya, ilk kez ‘merhaba’ diyecektir.

Hiçbir kitabına girmemiş öyküleri konusunda Ba­ lıkçı/ 1 tanıtmak açısından çok isabetli bir seçimde bulunulmuş. “Çiçeklerin D üğünü”, ‘Haylaz’ ve ‘Bergama civarındaki, yarısı çınar, yarısı ıhlamur olan ağacın öyküsü’ onu birçok yönüyle gözler önüne seriyor.

Azra Erhat’a yazdığı bir mektubunda şöyle der: “Yazı dediğin bir ucundan tuttun muydu, fıırt deve uçarak kuyruğuna varmalı.” (23 Mart 1961) Sadece öyküleri için değil, tüm romanları, incelemeleri için de geçerlidir bu dedikleri. ‘Çiçeklerin Düğünü’ ile başlayıp ‘Tahsildar’ ile biten bu serüvende buna şa­ hit olacaktır okuyucu.

Balıkçı hakkında yıllardır birçok şey yazıldı, birçok şey söylendi. Üslubu eleştirildi, dili eleştirildi. Ama kendisi ne derdi tüm bunlara? Yazı hakkında, yaz­ mak hakkında, kendi yazıları hakkında neler söyler? Bu serüvene başlamadan önce ona kulak verelim. Az­ ra Erhat’a yazdığı mektuplardan alıntılar yapacağım bunun için:

— Yazı diye bilinen şey, zaten zihinde yazılmış şe­ yin kâğıda dökülmesidir. (25 Mayıs 1957)

— Yazı, yazılmış konuşmadan başka nedir? Ede­ biyat kâğıda ses modülasyonlarının verilemediğin­ den doğmuştur bence. (29 Temmuz 1959)

— H er yazıda esasi tek bir davranış vardır. Davra­ nış da değil fırlayış, boşanış, diyelim. Bunun hızı ne kadar hızlı ise o yazıda ben o kadar ben’im . Bu hız bir eskiden yeniye gidiş duygusu verir bana. Bir şeyden kurtulma (...) Eh deli gönül kabarınca insanın içi içi­ ne sığmaz da böyle yalın gönül halinde açıklıklara fır­ lar. (11 Haziran 1957)

— Yaşamak demek yazmak, düşünmek, yaratmak demek. (11 Haziran 1959)

Şimdi girebilir okuyucu Balıkçı’nın dünyasına. Daha ilk öyküde onun bilgi ve dehasına hayran kala­

C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 6 0

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

% 50’nin üstündeki zamanda distoni olması ya da normal pozisyon ve üst ekstremite fonksiyonel aktiviteleri etkiliyor.. % 50’nin üstündeki zamanda distoni olması ya da

AraĢtırma bölgesindeki iĢletmelerin büyük bir çoğunluğu (1. grup iĢletmelerde %84,21 ve iĢletmeler ortalaması itibariyle %90,79) toptancı hallerinde herhangi

Physical capacity (6-minute walk test, grip strength, pinch strength and chair-rising time), maximal cardiovascular fitness test, functio- nal performance (Functional

 REVAN KÖŞKÜ: İstanbul'daki Topkapı.. Sarayı'ndaki

maddesinde; bütçe tasarısı belediye başkanı tarafından hazırlanarak, Eylül ayının birinci günün- den önce encümene sunulacağı ve İçişleri

Sevinç bildirir ünlem. amanın “şaşma anlatan ünlemler”) ciiaa [ciit] Çocukların bir sürpriz karşısında sevinçlerini belirt- mek için kullandıkları

Anadolu Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde Yabancı Diller Eğitimi Bilim Alman Dili Eğitimi Bilim Dalı Yükseklisans Programı 1985-1986 öğretim yılında

Bayram Öztürk , k ışın fırtınalı havalar ve özellikle kuvvetli güney rüzgârları nedeniyle İstanbul Boğazı'ndaki yüzeysel suların ters yönde akması (orkoz) sonucu