29 E K İM 1979
Osmanlı im p aratorlu ğunda 19. yüzyılın ürünü olan ve Tanzimat'tan sonra hızla gelişen bürokratik katmanla (asker-sivil kapı kulu) saray arasındaki ça tışma 1. Meşrutiyet önce lerine dek uzanır. Birinci Meşrutiyet'in ömürsüz ol ması. bürokrasinin yeterin ce güçlü olmamasındandı. "İslamların Halifesi" olma sı nedeniyle iktidarını sağ lam bir Tanrısal kökene dayandıran “ Sultan” ile, asker-sivil büioKrasının si yasal örgütü "'arak kuru lacak otan “ İttihad ve Terakki” arasındaki uzun çekişme, .,. .»ıeşı uıı,. ei e dek sürecek, ancak
Meşru-MEKTUP
Ankara Büyük Büyük M ille t M e c lisi, yani 1. M eclis, kendine özgü bir M e c lis ’tir. Tarihte "yürütm e g ü cü "n ü elin de tutan ve bunu özenle korum aya ça lışan bir başka M e c lis yoktur. M illî Müca- d e le ’ nin ilk yılla rın d a toplum u ürkütm ek iste meyen M ustafa Kem al, bakanların M e c lis içinden tek tek se ç ilm e le rin i ve M e c lis ’e karşı tek baş
larına sorum lu o lm aları ilk e sin i savunm uştu. A n cak, sonradan Vahdettin ve çevresinin u lu s ç ı karlarına karsı iş b irlik ç i tavrı a n la şılm a ya baş
landıkça, C um huriyet sorunu da a ç ık lık kazan m ıştır. Anadolu hareketi başladıktan sonra, M e c lis hüküm eti form ülünün giderek C u m h u riye t’e d ön ü şm esi k açın ılm a zd ı da... U n u tu lm a m a lıd ır ki, bir ülkedeki yönetim b içim in i şu ya da bu k işile r değil, o ülkenin nesnel koşulları ve sosyo-e- konom ik y a p ısı belirler. M ustafa Kem al, 1920’ ler T ü rkiye’sin in nesnel ko şu lla rını sezen ve bu ko şu lla rın g e re ktird iğ in i yapan bir büyük önderdir ve C u m h u riye t’ in, sevgi dolu, kocaman yüreğidir.
56. Yılında Cumhuriyet ve
£ NSANLAR tarihin değişik dönemlerinde, Ideğişik yönetim biçimleri altında yaşa mışlardır. Bunlardan biri olan “Cumhu riyet” , halkın egemenliğine herhangi bir ortak ol maksızın sahip olduğu, çağdaş bir yönetim biçi midir.
Kurucuları
Egemenliğin herhangi birortak olmaksızın halkta bu lunması demek, yasa yap ma, yasama gücünün tü müyle milletvekillerinden oluşması, yani bu organın tüm üyelerinin halk tarafın dan seçilmesi ve denet lenmesi demektir. Buna bağlı olarak yürütme gücü, yani “ hükümet” de yasa maya karşı sorumlu olacak tır. Bu durumda, ulus yasamayı seçtiği gibi, ya sama meclisi kanalıyla yü rütmeyi de oluşturmakta ve denetlemektedir. Yasalarla bağlı ve sınırlandırılmış o- lan yargı gücü de, hiç kuşkusuz dolaylı bir biçim de, temsilcileriyle yasaları yapan halkın denetiminde olmaktadır.
Egemenliğin halkta olması, yasama, yargı ve yürütme gibi somut be lirlemeler dışında, soyut ve düşünsel bir anlayışı da içe rir. Bu anlayış, yasaların ve siyasal iktidarın yasal kay nağının halk olması, halkın istemi’ ne (iradesi) da yanması demektir. Gerçek ten çağlar boyunca düşünce planında ve uygulamada “ Tanrı Egemenliği” ortak tanımaz bir biçimde yasal saydır ve onaylanırken, kentsoylunun (burjuva) ortaya çıkışıyla birlikte, bu anlayış yerini “ Halk Ege menliği” kavramma bırak mıştır.
KAVGADA
UZLAŞANLAR
Tanrı egemenliği ve halk egemenliği anlayışlarının, iktidarın ve egemenliğin yasal kaynağı ve kökeni sa yılma konusundaki çatışma ve savaşımı, 18. yüzyıldan başlayarak bugüne dek
süregelmiştir. Laiklik kavramı da, kolayca an- laşdabileceği gibi “ halk egemenliği” kavramının kaçınılmaz bir sonucu ola rak ortaya atılmıştır.
Batı’nın pek çok ülkesin de önceleri Tanrı adına ve Tanrı’ nın bir temsilcisi ola rak hüküm sürmekte olan monarşiler, toplumun nes nel yapısındaki gelişmelere uyarak, yönetim yetkilerini uluslarından almaya çabala mışlar ve bunlardan başarılı olanlar, cumhuriyetlerdeki “ sorumsuz devlet başka- nı” na benzer bir işlevle var lıklarını sürdürebilmişler dir. örneğin, görüntüsel olarak da olsa varlıklarını sürdürebilen monarşilere Avrupa'nın İngiltere, İs veç, Danimarka, Belçika vb. gibi gelişmiş ülkelerin de rastlanabilmektedir.
...VE SİLİNEN
MONARŞİLER
Toplumdaki teknik düzey ve gelişme, doğa ve emek bileşimi gibi üretim güçleri nin, üretim ilişkilerinde, ö- zellikle sınıf yapısının bile şiminde yarattığı farkldığı göremeyen, bu açık, kesin ve katı gerçek karşısında i- nat eden monarşiler ise, bir daha çıkmamak üzere tari hin, kimi dönemleri ışdda- yan karanlıklarına gömül müşlerdir. Buna örnek ola rak da Fransa'da Bourbon. Rusya'da Romanof ve Tür kiye’de Osmanlı hanedan ları gösterilebilir. Ancak Osmanlı! hanedanının yıkı lış ı, Bourbon ya da Roma noflardan biraz farklıdır. Bu iki hanedan kendi ulus larına karşı giriştikleri doğ rudan savaşı pahalı ve o- nursuz bir biçimde öderken, Osmanlı hanedanı dolaylı bir savaşıma bulaşmış ve topraklarını işgal ederek kendini yok etmek isteyen emperyalist güçlere belki bilinçli, belki de bilinçsiz bir biçimde alet olarak, ülke sinden kaçmak zorunda kalmıştır.
İTTİHATÇILAR ve
MÜDAFAİ HUKUK
-YAZANr
Doç. Dr. loktamış ATEŞ
[İstanbul üniversitesi, iktisat
Fakültesi Öğretim üyesi]
tiyet de ardarda gelen savaşlar nedeniyle bir türlü rayına oturamayacaktı. Uzun süren bu çatışmanın nedeni, hiç kuşkusuz, Os- manlı sivil-asker bürokratı nın yönetimde yetki ve sorumluluk istemesiydi.
Birinci Dünya Savaşı’ m yenik kapatan Osmanlı İm paratorluğu düşman işgali ne uğrayınca, asker-sivil bürokratın uzun süredir is tediği sorumluluk kendili ğinden sırtına yüklenmiş oldu. Mustafa Kemal’in ön der kişiliği, elbet ikinci planda kalacağı bir İttihad ve Terakki içinde yer alma mıştı. Ancak Anadolu ha reketini İttihatçılardan bağımsız düşünmek müm kün değildir. Bu kez örgüt lenmenin adı değişik oldu: “ Müdafa-i Hukuk Ce miyeti” Anadolu’ nun dört bir yanındaki Müdafa-i Hukuk Cemiyetleri, hem iş galcilere karşı direnmeleri örgütlerken, hem de top lumda siyasal bilinçlenmeyi körüklüyorlardı. Gerek son Osmanlı Mebusan Meclisi,
gerekse Birinci Büyük Mil let Meclisi’nin etkin gücü ve devrimci ruhu bu örgüt lenmeden kaynaklanıyordu. Eğer Sultan Vahadattin, emperyalizme karşı diren mek demek olan Anado lu’yu baştan var gibi görü nen desteğini; Anzavur a- yaklanmalanyla, Kuvai in zibatiye ile, Dürrüzade’nin fetvalarıyla, Damat Fe rit’ lerle kirletmese, belki Osmanlı Imparatorlu- ğu’ nda da Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndan sonra halk e- ğemenliğine dayanan bir yönetim biçimi oluşur, “ sultan" yetkisiz ve sorum suz bir biçimde ulusun bir liğini ve bütünlüğünü sem bolize ederek varlığım ko ruyabilirdi.
Ankara Büyük M illet Meclisi, yani I. Meclis, ta rihte örneği görülmeyen bir meclistir. Bu, Fransız dev rimi sonrası, I. Cumhuriyet sırasında oluşan Konvanis- yon Meclisi’ ne kimi bakım lardan benzetilebilir. Ama, tarihte “ yürütme gücünü” elinde tutan ve bunu özenle
korumaya çabalayan hiçbir meclis yoktur. Bu yöneti me, “ Meclis Hükümeti” adı verilmiş ve 1921 Anayasa sının birinci maddesi, ege menliğin kayıtsız şartsız u- lusta olduğunu belirtmiştir
(1) .
Aslında Anadolu Hara- keti başladıktan sonra bu gelişmenin sonucunun bir cumhuriyet olması kaçınıl mazdı. Ancak Mustafa Ke mal toplumu ürkütmek is temediğinden, daha sonra Meclis'te kendisine karşı savaşıma girişecek olan Ce- lâlettin A rif Bey’in 1920’de yapmış olduğu, “ ortak so rumluluğu olan Bakanlar Kurulu” önerisine, “ Cum huriyete benzer” gerekçe siyle karşı çıkmış, bakanla rın Meclis içinden tek tek seçilmeleri ve Meclis'e karşı tek başlşnna sorumlu ol maları ilkesini kabul etmiş ti, (2).
Vahdettin ve çevresinin ulus çıkarlarına karşı em peryalizmle işbirlikçi tavrı, ulus tarafından anlaşılmaya başlandıkça, Mustafa Ke mal'in bu konudaki tutumu belirginlik kazanmaya baş lamıştır. örneğin, 30 Ağus tos utkusunu izleyen 1 E y lül 1922 günü ulusa yayın ladığı bildiri şöyle sona eri yordu: “ Ulusun oy, karar, emir ve isteğine dayanan her işin sonucunun ulus için hayırlı olduğu bir gerçektir.
Ulusumuzun geleceği gü vencededir ve Tann’nın vadettiği utkuyu orduları mızın kazanması kesindir." (3).
İngiltere’nin savaş alan larında kazanamadıklarını masa başında kazanmak a- macıyla, barış görüşmeleri ne İstanbul’u da çağırması nı engellemek ve bu günah yükünü ulusun sırtından kaldırmak isteyen Büyük Millet Meclisi 1 kasım 1922’de saltanata son veren yasayı kabul etti. Vahdet tin de 17 kasım 1922’de bir Ingiliz gemisiyle İstanbul'u terketti. Artık yönetim, “ Fiilen” bir cumhuriyetti. 1 nisan 1923’ de Ulusal Kur tuluş Savaşı’ nın yiğit ve o- nurlu Büyük Millet Meclisi, seçimleri yenileme kararı vererek dağıldı. 2. Meclis’in 11 ağustos 1923'de açılma sından iki gün önce Musta fa Kemal Meclis’teki “ Mü- dafaa-i Hukuk Grubu” çe kirdek olmak üzere, “ Halk Fırkası” nı kurdu. Türk Or dusu Lozan uyarınca 2 e- kim 1923’ de boşaltılan İs tanbul’a, 6 ekim 1922’de girdi. Ancak 13 ekim 1923'de çıkartılan bir yasa ile Türk Devletinin Başken ti Ankara olarak belirlendi. Meclis 24 ekim 1923’ de ilk açılış günü olan 23 nisanı ’’ Ulusal Egemenlik Bayra mı” olarak kabul etti. Ve sonunda 29 ekim 1923’de
Sevgili Milliyet oku yucusu,
T ü rk iye G azeteciler Sendikası ile Milliyet Gazetecilik A.Ş. arasın da devam etmekte olan toplu iş sözleşmesi gö rüşm eleri anlaşm ayla s o n u ç la n d ı. B ö y le c e M illiy e t’ te çalışanlar birkaç bayramı bir ara da kutlamak olanağını buldular...
Sanayi dallan içinde gazetelerin öteki işlet melere göre değişik ko numlan vardır. Gazete ler kâra yönelik işlet meler değildir. Gelirle rinin başlıca iki kaynağı vardır. Birincisi satış, öteki ise ilanlar. Türki ye’de sınaî malların üre tim inde son yıllarda meydana gelen azalma, talebi büyük boyutlara ulaştırm ıştır. Ortada alıcı çok, üretim az olunca da üretim
yapa-Mustafa Kemal'in verdiği bir öneri ile T Ü R K İY E C U M H U R İY E T İ ilân edil di ve Mustafa Kemal oybir liği ile Cumhurbaşkanlığına getirildi.
nın, malını satmak için reklama başvurmak ihti ya cı büyük ölçüde azalmıştır. Kaldı ki, yapılan reklamların bü yük pay mı da televizyon almaktadır. Gazete sa tışları da yurdumuzda nüfus ve dolaylı olarak okur-yazar artışı oranın da olmamaktadır. Bun da da bir devlet tekeli olan televizyonun etkile ri bulunmaktadır. Böyle olunca gazetelerin toplu pazarlıklarda işçilerine zam yapma eğilimleri ne kadar yüksek olursa ol sun, gelecekteki ham madde fiyat artışlarını da gözönüne alarak son derece dikkatli hareket etmeleri gerekmektedir.
Nitekim M illiyet Ga zetesi Yönetim Kurulu da hafta sona ererken y a p tığ ı toplantısında tüm bu şartlan gözden geçirmiş ve TG S ile son bir görüşmede koşullan yeniden değerlendirmiş
ve sonuçta anlaşmaya varılmıştır.
Tüm bu görüşmeler yapılırken TG S’ nin Tür kiye’nin içinde bulundu ğu ağır ekonomik koşul lar karşısında geçim sa vaşı veren üyelerinin istekleri de dikkatten uzak tutulmamıştır.
Sonuçta Milliyet ga zetesinde çalışan 800 ka dar emekçi öteki sahife- lerimizde ayrıntıları gös terilen sosyal haklan almışlardır. Bunlar M il liyet emekçilerine yüzde 158 ile yüzde 262 oranını da değişen zamlar sağla maktadır.
Hem işveren hem de işçiler toplu sözleşmenin “ hayırlı” sonuçlanması nın mutluluğu içindeler. Şimdi daha iyi bir : Milliyet için canla başla j çalışma yeni bir hızla i devam ediyor. Sevgi ve saygdanmız- j la. Cumhuriyetin, sevgi kocaman yüreğidir. dolu
TOPLUM
ve ÖNDER
Anadolu'daki, gelişmele rin sonucunun Cumhuriyet le noktalanacağı kuşkusuz du. Zira bu ülkelerdeki yö netim biçimini şu ya da bu kişi ya da kişiler değil, o ülkenin nesnel koşulları, sosyo-ekonomik yapısı be lirler. Mustafa Kemal’in büyük önderliği, örgütleyici ve saygın kişiliği olmasa belki de Ulusal Kurtuluş Savaşı başarılamaz ve Cumhuriyet kurulamazdı. Ancak, Mustafa Kemal ni teliğinde bir kişi de, o dö nemde bir başka ülkede böylesine bir işi başarabiliı- miydi? Hayır, başaramaz dı. Türkiye Cumhuriyeti, 1920’ler Türkiye’ sinin nes nel koşullarının bir sonucu dur. Mustafa Kemal, bunu “ sezen” ve “ uygulayan" büyük önderi ve kurulan(1) Madde şövledir: “ Haki miyet bilâkayıt ve şart mil letindir. idare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müsteniddir.”
(2) Halide Edip Adıvar; "Türkün Ateşle imtihanı” Çan Yayınları; İstanbul, 1962, s. 129
(3) “ Türk istiklâl Harbi" 11/6/2
Genelkurmay Harp Tarihi Başkanlığı Resmî Yay. Seri No: 1 Ankara, 1968, s. 277
DARÜŞŞAFAKA CEMİYETİNDEN
Yüce ulusumuzun ve yuvamızdan feyz alan tüm DARÜŞŞAFA'lıların ve eksümeyen bağış ve ilgile riyle D A R Ü Ş Ş A F A K A ’mıza güç katan Sayın Ba ğışçılarımızın Cumhuriyet ve Kurban Bayramlarını en derin şükran ve saygılarla kutlarız.
Tel: 24 18 13-48 48 10
Milliyet: 15022
DEUTSCHKORRESPONDENTIN
Für Korrespondenz und Fernschreiber suchen wir an selbstaendige Arbeit gewöhnte Dame, notfalls akzeptieren wir Halbtagsarbeit. Gute Türk.
Sprachkenntnisse Bedingung, Englisch er wünscht. Ausführliche Bewerbungen mit Gehalt sansprüchen bitte an.
P.K. 60 K A R A K Ö Y - IS T A N B U L Milliyet: 15037
K a d i f e E p e n g l e ’d ir
D e ğ e rli m o b i ly a l a r
E p e n g l e 'y le d ö ş e n i r .
E v le rd e
k a d if e r a h a t lığ ı, y u m u ş a k lığ ı ,
s ıc a k lı ğ ı y a ş a n ır .
Epengte
kadife
r * ■ ,r% * * V * . * : V * * M i ; ı JN: m ir
MHAS SANAYİ VE TİCARET Â.$.
Manifaturacılar Çakısı I B b k 1336 Unkapanf. İstanbul tel: 27 78 25 Telext 23141 Epen | |
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi