GEÇMİŞ ZAMANDAN BİR YAPI DAHA:
SARI
KÖŞK
, “Eski İstanbul geri geliyor”
dizimizin bu bölümünde
Emirgân’dayız. Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu Genel Müdürü Çelik Gülersoy ile yap tığımız söyleşiye devam edelim: — Sayın Gülersoy, Boğaz’ın uzun tari hinden kalan koruluk içerisinde, karlı bir günde, bir geçmiş zaman köşkünde, çevreye rüya gibi bir beyazlık yağarken, bir çay, bir salep içebilmek, ne büyük zevk, iki yıl öncesine ka dar, İstanbul’un yoksun bulun duğu bu imkânları sağladığınız için, pek çok kişi size teşekkür ediyor, içinde bulunduğumuz bu güzel köşkün tarihi nedir?
_ Köşkün tarihinden önce, dilerseniz kısaca parkın tarihine
değineyim. Buralarda, İstan
bul’un kuzeyindeki ormanlığın, dünyada yeşil örtünün başlangı cından beri Boğaz'ı kaplayan ve şehre kadar uzanan parçaların dan biri. Osmanlı tarihinde, adı "Feridun Bey Bahçeleri" olarak geçiyor. IV. Murat’ın İran'dan getirdiği dostu. Emir Gûn'a he diye ettiği yerler de burası. Bu günkü Emirgân, adım, bu İranlı prensten alıyor. 19. yüzyılda Mı sır Hıdivi İsmail Paşa, aşağıdaki kıyıya büyük bir ahşap saray yaptırmış, (Halen otobüs durağı olan meydan), bu park da, evinin
arka bahçesiymiş! İstanbul’a
pek çok şey kazandırmış olan Dr. Kırdar, 1940'da burayı, son sa hibi Satvet Lûtfi Tozan’dan ka mulaştırdı. Parkın içinde, üç köşk var. Birisi yukarıki Beyaz Köşk. Halen kapalıdır. İkincisi içinde bulunduğumuz Sarı Köşk. Üçüııcüsü, onlardan daha eski tarihli olan Pembe Köşk! Oraya da, gelecek hafta gideriz.
— Bunun Sarı admm belirli bir sebebi var mı?
_ Bildiğim kadarıyla yok. İs tanbul’da ve taşrada, Türk evle rinin bir geleneği vardı. Evler, boyalarına göre isim aldığı gibi, sokaklar bile bu renkli evlerin adını taşırdı. Hatta evlerin için de de, pembe oda, mavi oda diye, du> ar boyası ve döşemesi armoni içinde, renkli odalar bulunurdu. Eski hayatımız, bugüne göre çok daha zevkli, renkli, çiçekle ve ta biatla haşır-neşir olduğu için, bu hayatın kendisini yansıtan çeşitli isimlerden, işte böyle, renkler ve boyalar akar. Yakınlarda bir ki tabım çıkacak. Onun sonunda verdiğim, çiçek ve meyve adını taşıyan İstanbul sokaklarının, bir listesi var. İnsanın hem başı nı döndürüyor, hem gözünü yaşartıyor: Taze Ceviz Sokağı, Kara Dut Sokağı, Mor Salkındı Bakkal Sokağı...
_ Gerçekten inşam büyüleyi ci, ayn bir dünya.Bu San Köşk te Turing Kunımumuz neler yaptı?
_ Binanın aı. katı ile terenası bize verildi. Yapımn tümünü onardık ve önündeki terası ge nişleterek. çiçek teknelerini ve stil lâmbalarını koyduk. Binanın eski düz san renginde küçük bir değişiklik yaparak, zemini be
yaz, çıtalarını tahine kaçan bir
sanya çevirdik. Bu suretle,
köşk, bir kuş yuvasına döndü, içerisindeki mobilyanın hepsi, tablolar hariç, yeni yapılmış eş yadır. Geçen yüzyıl stillerinde, goblen kaplı, bir çay salonudur. _ Ana salonun ortasındaki kanape, birçok kişinin ilgisini çe kiyor. Merkezi çiçeklikli, çevresi kanapeli bir ünite bu. Bu fikri nereden aldınız?
_ Yabancı paraları bu kadar pahalanmamışken, gidebildiğim Londra’da, “ Charing C ross” otelinin büyük kahvaltı salonun da, sabah çayımı içiyordum. Orada gördüğüm bu oturma üni tesini, o zaman hayalimde Boğa ziçi’ndeki bir çay köşküne, ne kadar yak ıştırm ıştım . Y ıllar sonra, İstanbul arşivini kurmak için, tarihî fotoğraftan toplar ken, Sultan Hamid'in Yıldız Kü tüphanesinden, Üniversite Mer kez Kitaplığı’na giden albümler
arasında, E m irgân'd a demin bahsettiğim Hıdiv Sarayı'ndan az ötede, camiye taraf bir yerde, Karadağ Prensi'nin yalısının fo- toğraflarıyla karşılaştım: Salo nun kanapesi, İngiliz Oteli’nin aynısıydı. O zaman, 1979 yazın da burasını döşerken ortaya bu kanapeyi oturtmak, eski deyimle "vâcip” olmuştu... Aynca gör düğünüz gibi, rasyonel bir tarafı da var: Daha fazla adam alıyor!
_ Buraya rağbet nasıl? Bu kadar güzel eşyanın toplandığı ve büyük bir zevkle döşendiği köşke, yeterince gelen oluyor mu?
_ Malta kadar değil. Esasen, hepsi kışın saat 17.30 - 18’de kapılarını kapatan parklarda yaptığımız bu tesisler, hiçbir za man ticari nitelikte işletmeler değildir. Emirgân’m şehre uzak lığı yüzünden, bir de yağmurlu
ve karlı günlerde, tabiatın ayn bir zevki olduğunun, pek çok kişinin henüz tadına varamamış olması nedeniyle, sayısız günler burada boş geçer. Tesis sadece cumartesi-pazar günleri öğleden sonra iş yapar. Ama bomboş ol duğu zaman bile, bir yabancı yolcu gelip, klâsik müzik dinle yerek ve ölümsüz Boğaz'a baka rak, burada bir çay içtiği ve Tür kiye hakkında olumlu bir not verdiği zaman, kuruntumuzun amaçlanndan biri gerçekleşmiş demektir. Bu masrafları onun için yapıyoruz. Çünkü turizm, sayısız değişik konudaki, olumlu ve kaliteli birikimlerin toplamı demektir...
_ ölümsüz Boğaz deyimini kullandınız, yazık ki Boğaziçi’
nin yüzyıllardır sürmüş ölümsüz resmi, son 15-20 yıldır, aynı yer
de durmuyor, örneğin, tam
karşımızda, korkunç diyebile ceğimiz, çimento yığınlaşması bir yerleşim gözüküyor.
_ Ne yazık ki öyle. Manzara denen şeyden anlayan yerli ve yabancı müşteriler, buna karşı, bize şu teklifi yapıyorlar: “Az ötemizdeki 300 yıllık bir ağacı biraz sağ tarafa naklettirirseniz, karşıki facia perdelenmiş olur.” Ben de onlara: “O zaman da Çu buklu Hıdiv Kasn’nın eteğine yeni yapılmakta olan yeni bir çi mento mahalleyi seyretmiş olu yoruz” cevabım veriyorum. Ve yazık ki ömrümüz, bu negatif gelişmelere, Boğaz'ı ortadan kal dıracak olan bu vahim yerleşme lere karşı nükteler yapmakla ge çiyor...
_ Bu tesisinizde fiyatlar nasıl? _ Malta'nın aynı. Yani çay ve pastalar 125 TL. Yalnız, fiyat konusunda şunu belirteyim: Ça yı fincanla ve demlikle servis yaptığımız için, ince belli çay bardaklarından üç tanesinin eşi tini vermiş oluyoruz. En dökün tü yerlerde bile, o bardakla çayın 40-50 TL olduğunu gözönüne alırsanız, bu salonlardaki fiyatın oralardan bile ucuz olduğu mey dana çıkar. Aynca “her keseye göre yer” politikamızı burada da sürdürüyoruz. Parkın beton ku lübe kapısını panjurlu bir eve çevirmek, park içine bir genel WC yapmak, havuz başını çakıl zeminle kaplayıp, eski tip bank
lar koymak, yukarki Beyaz
Köşkü boyamak gibi, bir dizi hizmetlerimiz arasında, yükanya bir de kır kahvesi yaptık. Kor kunç diyebileceğim bir beton ku lübeyi söküp, Paris ve eski İs tanbul tipi bir köşk yerleştirdik, taş zeminler ve taş balkonlar yaptık. Bu kır kahvesinde, 1900’lü yıllann sandalyelerinde oturarak, şehirdeki en ucuz fi yatlarla yiyip, içmek de müm kün.
Köşkün bahçesi özellikle bahar ve yaz aylarında cazibesini koruyor...
Emirgân Parkı’nda yer atan Sarı Köşk adını renginden almış...
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi