• Sonuç bulunamadı

Bir Boğaz köyünün Han'ı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir Boğaz köyünün Han'ı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

F o to ğ ra f: H A S A N D E N İZ

S O F R A Bekri Çeşnici

_______________________________ ______________________________________

_____

T T -

5

ö

2 5 5

£

G

eçenlerde, kötü bir havada sevgili bir dos­tun küçük teknesiyle Boğaz’da gezintiye çı­

kacaktık. İskeledeki eski denizcilerden bi­ ri, “ Beykoz Köyü’niin koyuna gidin, orası rüz­

gâr almaz” dedi.

Denizci uyarısında haklıydı, eski günleri anımsatan betimlemesinde de gerçekten bir za­ manlar Boğaziçi’nin iskelelerinin her birinin ar­ dında, küçük insanları, gidip gelenlerinin öyküleri, kimi evlilikle sonuçlanan aşklarıyla bi­ rer köy yatardı.

Rumelihisarı da bu köylerden biriydi. Hem

de yakın zamanlara kadar. Balıkçısı, kabada­ yısı ile İstanbul’a has bir köydü.

İstanbul’un insanları, mahşer gününü andı­ rır biçimde çoğalmadan önce motora bağlı ak­ sın dürtüsüyle dönen tekerlek tutkusuna kapılmadan da evvel, Boğaz’ı vapurla geçip “ menzil-i maksut” larına varırlarken, bu köy­ leri denizden seyrederler, ama yalnız kendi ma­ hallelerinin öykülerini bilirlerdi. Tekerlek tutkusu gelişip de, asfaltlanmış kıyılardan üçün­ cü vitesle geçme dönemi başlayınca, artık in­ sanlar, belki iki yakadaki “ Kavaklar” dışında, hiçbir yerin öyküsünü bilmez oldular. Nice olay­ ların yanından, görmeden hızla gelip geçmeye koyuldular.

Ne yaparsınız, her gelişmenin bir ederi oluyor.

Ama Rumelihisarı’nda oturanlar ve de ya­

bancılaşmaya karşı direnerek çevrelerini gözle­ yenler, iskelenin hemen yanında toplanan kimi emekli, kimi diplomalı, ancak hepsi işsiz, hep­ si içkici, biraz küskün biraz boşvermiş, yaşa­ mın bir türünden kopmuş, üretimi akşamki içkisinin gereği ile sınırlamış her biri, yerli Bo­ ğazlı halis muhlis TM “ Clochard” lar olan, “ serseriler kulübü” üyelerini fark etmişlerdir. Şimdi eski yerinde artık yok olan Avcı, Kara­

ca (ki onu ilk olarak o dönemdeki adı College

olan Boğaziçi öğrencilerinin de geldiği salaş bir meyhane olarak kuran Osmaıı, genç yaşında öleli yıllar oluyor ve Han Restaurant’ın önün­ deki ayyaş değnekçinin bir gece sabaha karşı iç­ ki aleminde ölmesini ve daha ayılmamış bir cemaat tarafından (içki arkadaşları) ertesi sa­ bah vasiyeti üzerine rıhtımdaki camiden köşe­ ye kadar yürütülerek gömülmesini, “ serseriler kulübü” nün eski “ genel sekreteri” , içki sever hoşsohbet ama aynı zamanda sabah yedide işi­ nin başında bulunan, bir sanayii kuruluşunun ciddi yöneticisinden dinliyordum Han Restau- rant’da.

Yönetici dostum, Tekirdağ’daki Tekel Fab- rikası’nın bir önemli yöneticisinin olayı merak etmiş olan yörenin önemli mülki amirlerinden biriyle, bu sadık ama parasız müşterilerinin na­ sıl ziyarete geldiğini ve onlara o zamanlar ger­ çekten çok tehlikeli olan fabrika ürünlerinden koliler armağan ettiğini anlatıyordu. Han Res- taurant’da ayışığıııda bir akşam karşılıklı otur­ duğumuzda.

Kuşkusuz, Rumelihisarı’nın iskelesindeki bu kendine özgü sevimli, ama üretici olmayan, ya­ şam dışına düşmüş insanların öyküsünü anlat­ maktan amaç, böyle bir felsefeyi yüceltmek değil de, Boğaz’ın her köyünün nice kendine has yanları olduğunu vurgulamak ve biraz da “ Tur­ fa müneccim örneği Paris’te Clochard arayıp, onu hayranlıkla seyrederken “ delir ile” önün­ deki kendi clochard’ını görmeyen kişinin gü­ lünçlüğünü ortaya sermek.”

Bu gerçek öyküyü okuyup, Rumelihisarı’na gitseniz bile, o yaşamı görmeniz sanmam ki ko­ lay olsun, çünkü bu tür olaylar ancak içinde ya­ şanırken görülebiliyor.

Yine de yolunuz Rumelihisarı’na düşerse eğer ya da bir gün aklınıza oraya gitmek eserse, Han Restaurant’a uğrayın! İkinci kata çıkıp, Boğaz köylerinin günümüze kalmış simgelerinden ulu bir çınarın altındaki masanıza kurulmadan ön­ ce, çoğu yaz akşamlarında olduğu gibi yine ka­ labalıkla karşılaşırsanız, sizi iç kısımdaki şirin barda kısa bir süre ağırlayacaklardır.

Barda sıranızı beklerken, unutulmaz “ gita-

ralaturka” nm bestecisi Tarık Öcat’ın gitarını

dinleyebilirsiniz. Aralarda, duble rakısını yu­ dumlayan bu değerli müzisyenden sakın sizin için bir alaturka parça çalmasını istemeyin, ar­ kadan gelebilecek olan arabesk isteklerini ön­ lemek için size hemen “ hayır” diyecektir.

Han Restaurant’m yaşlı çınar altındaki ko­ numu, Boğaz manzarası ve size eski günlerin unutulmaz ezgilerine çeken Tarık Öcal’ın yanı sıra, mezelerinin temizliği ve tazeliği (özellikle sıcaklardan ciğeri öneririm), deniz ürünlerinin zenginliği ve iyi hazırlanmışlığı da size güzel bir gece geçirtecektir.

Balık böreği ve köftesini de salık veririm. Şu sıralarda yağlı olmasa da yıllar sonra sularımız­ da görülmüş olan uskumrudan yapılan dolma­ yı geçenlerde tattım çok güzeldi.

Lakerdanın mevsiminde H an’da iyisini yer­ siniz. Lüfer de öyle, damak zevkine düşkün bir dostum, geçen sonbahar H an’da yediği lüfer­ den sonra gidip aşçıyı kutlamıştı.

“ Lüfer ızgara hazırlamanın da, hüneri mi olur” demeyin. Balığın tazeliğinin yanı sıra, ku­

rutmadan pişirilmesi de önemli. Belki basit ama ne yazık ki çoğu yerde uyardığınız halde, yan­ mamış lüfer yiyemiyorsunuz.

Han Restaurant için ucuz da denemez paha­ lı da. Son memur zamlarından önce bir gece, üç kişi 90 bin lira hesap ödedik. Kimi Boğaz Lo­ kantalarında kötü bir sofraya verdiğiniz daha yüksek hesabı düşünürseniz, pahalı değil, ama vatandaşın gelirini düşünürseniz de ucuz değil.

H an’ın kusuru ise, belli düzeyin üstüne çık­ mış çoğu lokanta gibi, istavrit türü proleter ba­ lıklara burun kıvırması. Oysa, şu mevsimde Marmara’nın azalmış balıkları arasında, istavrit gedik kapıyor. Belki de, H an’ın başarılı yöne­ ticisi bu garibanı, mercan, tekir ve barbunun yanına yakıştırmıyordum kimbilir... □

11

Haftanın cesnisi

9 9

Uskumru ya da lüferin farklı tatları

B

u hafta, iki değişik balığın, özel bir biçimde hazırlanan ve farklı tatlar veren iki yemeğini

anlatacağız size...

Uskum ru dolması: Uskumru haşlanmadan karnı açılarak kılçıkları ayıklanır.

ikiye ayrılmış uskumrunun içine, tuzla ovulmuş soğan ve maydanoz koyularak kapatılır. Ağız­ lara layık uskumru dolması, ızgaraya koyulduktan kısa bir süre sonra servise hazırdır.

Afiyet olsun!..

Kiremitte lüfer: Fleto halinde dört paçaya ayrılmış olan lüfer, defne yaprağı ve biber eklen­ dikten sonra kiremitte pişirilir.

Üzerine süt, tereyağ ve mantardan yapılan beşamel sos dökülür. Kaşar peyniri rendelen­ dikten sonra leziz lüfer, servise hazırdır.

Afiyet olsun!...

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Başta III harfi olsaydı ıdu,§ at(ı)m a, yani "ey kutsal adım!" diye okuyup anlamak mümkün olurdu. Ne var ki ilk harf /Dldir ve bundan önce de bir III harfi yoktur. Bu

Bir veya birkaç sürekli birinci büyük azı dişi ile birlikte sürekli keser dişlerinde etkilenebildiği, etiyolojisi tam olarak bilinmeyen, ameloge- nezisin olgunlaşma

Muhsin Ertuğrul büyük adamdı ama böyle bazı olayları vardı.. Ben o zamanlar çok yeni ve

Bugün dilerseniz, Ağacamii yanındaki Sakı- zağı sokak (onlara cadde diyorlar) üstündeki vitrininde, kavanozlarda kompostoların turşula­ rın, tabaklarda güzel

Katı Atık Mekanik Ayırma Tesisinin akış şemasının tasarlanması; ATY üretimi için uygun hammadde, ekonomik değeri olan malzemelerin verimli bir şekilde ayrılması ve

3 —- Münakaşa kabul etme­ yen b ir taassubun milletin ser­ best inkişafına engel olmama­ sı, dinin dünya işlerine, siyase­ te, ilm e ve hukuka

Rûhuma bir acı, sessiz, garip elem duyurdu Etrafında gördüğüm o baldıranlar, o katır Tırnakları, o kamışlar, o çalılar... bir ağır Hasta gibi hepsi sanki baygın

Burada yaşayan Kırgızların derdiyle dertlenmiş, bütün hayatı boyunca onlar için yaşamış Rahmankul Han’ı millet olarak kendi bakış açımızla değerlendirmenin