• Sonuç bulunamadı

Bir Dilaçar vardı...

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Bir Dilaçar vardı..."

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

A 1 I o •

£V5T

B i r l H

HflVİR

Dilaçar

OKTAY

vardı...

AKBAL

Haşan Reşit Tankut. «Atatürk'ün Dil Çalışma­ ları» kitabında ilginç bir anıyı anlatır: Atatürk son günlerinde Türk Dil Kurumu yetkilileriyle görüşmek dileğinde bulunmuştur Haşan Reşit Tankut Dr. Sar im Ali Dilemre, Ahmet Cevat Emre, Dr. Mehmet Ali Ağakay’la birlikte başuzman A. Dilaçar da Dolma- bahçe Sarayına gelirler. Ama geldiklerinde Ataîürk' ün komaya girdiğini öğrenirler. Akşama kadar bek­ ler, ayılmayınca geri dönerler, Atatürk geceyarısına doğru ayılır. TDK Genel Yazmam Haşan Reşit Tan- kut’u yanma çağırtır. Şu son sözleri zorlukla söy­ leyebilir: «Arkadaşlara selam, sakın... Dil çalışma­ larını... Gevşetmeyin.»

TDK Tanıtma Yayınlarının yem bir kitabı: «A, Dilaçar»... Gerçek adıyla Agop Martayan. ünlü dil bilgini. TDK'nun uzun yıllar baş uzmanlığını yap­ mış. Atatürk’ün yakıtımda bulunmuş bir kişi... 1895’ te doğmuş, 1979’da ölmüş. Kitabın yazan Kaya Tür- kay’ın deyimi ile «Yaşamını, Türkçeyi genişlettirme- ye adamış» bu değerli bilgini, yaşamı, yapıtlar., dü­ şünceleri ile tanıtan bir yapıt... TDK’nın Türk Dili­ ne Emek Verenler dizisinin yararlı bir kitabı

Martayan, Birinci Dünya Savaşında yedek subay olarak Diyarbakır’daki 2. Orduda görevlidir. Oradan Halep’e gönderilir. Ama burada başına ilginç bir olay gelir. Tutsak Hintli ve Ingiliz askerlerle konuş­ tuğundan tutuklanır, Şam’a iki askerle yollanır. Martayan’ın yaşamındaki dönüm noktası Şam’daki bir rastlantıyla anlam kazanacaktır. 7. Ordu'nun merkezi Şam’da onu komutanın edasına sokarlar. Masa başında genç bir tuğgeneral oturmaktadır, in­ zibat yüzbaşısı raporu Paşa’ya sunar. Paşa birden «Sen nasıl oldu da kaçmadın?» diye sorar. Agop Mar tayan «Ben» der «bu vatan için kan döktüm, bu madalya sahte değildir. Kafkas cephesinden kaçma­ yan Şam sokaklarından hiç kaçmaz». Martayan’m üs­ tündeki eşyalar masaya dökülür. Tabanca, ilmühaber, bir de kitap... Bir Alman subayından aldığı Alman­ ca «Türkçe Gramer.» Bundan sonrasını Martayan'dan

dinleyelim-,

«Otur bakalım, dedi, beni oturttu. Tabancamı verdi, İlmühaberimi verdi Bu kitabı gözden geçirdi, ilk defa olarak Latin harfleriyle, yazılı Türkçe’vi bu­ rada gördü. Türkçe, yani bu günkü harflerimiz de­ ğil. ama ona yakın harfleri. Açıklamalar yaptım. Ondan sonra 'Şam’ı biliyor musun’ dedi 'Şam’ı, pa­ şam bilmiyorum’ dedim. 'Biraz gez de gel' dedi. Dmü- haberim cebimde idi. Yani firar da edebi irdim çim kü ben daha oraya kaydedilmiş değildim. Tam kapı­ dan çıkarken arkamı döndüm. Paşa ’Ge! bakalım, senin üstün başın perişan’ dedi. Yıktık pırtık şeyler gördü arkamda. Hemen kart-nı çıkarıp bir şeyler yaz dı. «Bu mülâzım efendiyi giydiriniz ve tauldotumuza dahil ediniz.» Ben de teşekkür ederek çıktım, tabldota gittim, orada kaldım. Bir terzi geldi, ölçümü aidi. Bir berber geldi, beni tras etti Birkaç gün sonra ye­ niden karargâha gittim. Kumandam aradım. Kapıyı açınca beni gördü. «Aaaa çok yakışıklı olmuşsun. Hâlâ kaçmadın mı?» dedi bana. Şakalaştı, işte o paşa, Mustafa Kemal’miş. Ondan sonra o paşa Ata türk oldu.»

Yıllar geçer. Martayan, Sofya Üniversitesinde dersler vermektedir. 1932 de Birinci Türk Dil Kurulta­ yına katılmak için İstanbul'a gelir Ünlü Türkolog Ne meth’in ’kaba Türkçe, orta Türkçe, fasih Türkçe’ ay­ rımınım ortadan kaldırmak için çaba harcanmaktadır. Martanyan, daha Şam’da bu konuda genç Mustafa Ke mal Paşa'dan aldığı direktife uygun çalışmalar yap­ maktadır. Genç tuğgeneral şöyİ8 demiştir: «Bu ay­ rımlar kalkmalı, bunlar birbirine v aklaştırılmalı ge­ nel dili, gazete dilini yalnız aydıniar değil, köylünün, kentlinin anlayabileceği bir duruma getirmeliyiz.»

Cumhurbaşkanı Gazi Mustafa Kemal 25 Eylül 1932 de Türk Dil Kurultay’ını toplantıya çağırır. Ya­ bancı bilginler, uzmanlar da gelmişlerdir. İçlerinde Martayan da vardır. Yıllar sonra Mustafa Kemal’le bu karşılaşmasını şöyle anlatır Agop Dilaçar: «Dol- mabahçe Sarayı’nın giriş salonunda bekliyordum. Çok heyecanlıydım Birden Mustafa Kemal Paşa’yı gördüm. İnönü ve arkadaşlarıyla, dilciler yanındaydı. Beni uzaktan tanıdı. Arkadaşlarına Evet, o anla­ mında başıyla bir işaret yaptı. Merdivenlere koştum. Ellerine sarıldım.»

Atatürk, Agop Martayan'a Türkçe, bir soyadı ve­ rir: Dilaçar... Gerçekten de Türkçe’yi açan, genişle­ ten, öğreten çalışmalar hızla başlamıştır, Atatürk’­ ün buyruğuyla kurulan Türk Dil Kurumu’nun başuz­ manlığına atanan Agop Dilaçar, 1932’den ölüm ta­ rihine, yani 1979’a kadar, yanm yüzyıl Atatürk’ün en büyük yapıtı olan dil devriminin önde gelen bir emekçisi, bir yol göstericisi olacaktır. Ermeni soyun dan gelen, ama Türk diline, Türkiye’ye içtenlikte bağlı bu değerli insan...

işte Kaya Türkay'm ’A. Dilaçar’ kitabı bütün bun lan. bu büyük bilginin yapıtlarım, görüşlerini, çalış­ malarım anlatıyor, tanıtıyor. Yararlı, anlamlı bir

yapıt. i

Referanslar

Benzer Belgeler

GEZİLERİMİZ.. Ekmek fabrikasına gezi yaptık. Hijyeni sağlamak için ayaklarımıza galoş başımıza bone taktık. Ekmeklerin el değmeden makinelerle nasıl yapıldığını

söylenmelidir. Bu süre zarfında aile bireylerinin tümünün masada kalması sağlanmalıdır. 5-) Yemesi için televizyon karşısında yedirmek, yediği takdirde oyuncak almak

Kitabımız dokuz bölümden oluşmaktadır: Yabancı Dil Olarak Türkçe Öğ- retimine Genel Bir Bakış; Yabancı Dil Öğretimi Yaklaşımları; Diller İçin Avrupa Ortak

Dilin ön kıyısı alt kesici dişlerin iç kısmına değer, ön ve arka sırtı ise, sert damağa doğru yükselir.. Yan kısımları da çanak

O Eğitim programlarında çocukların tüm gelişimleri açısından çok önemli olan ve her gün tekrar edilmesi gereken, öğretmen rehberliğinde yapılan grup

Pazen tahta kartı hazırlamak için ise karton veya resim kâğıdına ayrıca resimli hikâye kitabı için gerekli olan tüm malzemeler kullanılarak fakat yazıları

Türkçe dil etkinlikleri içinde tekerlemeler, parmak oyunları, şiir, bilmece, sohbet, resimli kitap okuma, öykü anlatma, taklit oyunları, pandomim, dramatizasyon, öykü

Refik Halit daha çok bürokrat ve memurların yeteneksizliğini, tembelliğini, sorumsuzluğunu vurgularken; Sabahattin Ali ise bürokrat ve küçük