• Sonuç bulunamadı

Türk müziği şarkıcısı Neşe Karaböcek Türk müziğine biraz karşı:"9 yaşındaykenşarkıcı oldum"

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk müziği şarkıcısı Neşe Karaböcek Türk müziğine biraz karşı:"9 yaşındaykenşarkıcı oldum""

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ÜR - YAŞAM

CUMHURİYET/5

GÖRDÜK KONUŞTUK

Yalçın Pekşen

B eş yaşında iken

Ankara Devlet

Tiyatrosu ’nda

başrol oynamıştım.

Oyunun adı

“Karaböcek” ti.

Cok tutuldu..'

Sayın İsmet İnönü

geldiler, seyrettiler,

çok beğendiler..

Madem bu kadar

muvaffak oldun,

bundan sonra senin

adın Karaböcek

olsun dediler.

NEŞE KARABÖCEK — “ Türk müziğini yozlaştırmadan dinlenebilecek duruma getirmek istiyorum” diyor (Fotoğraf: UĞUR GÜNYÜZ)

Türk müziği şarkıcısı Neşe Karaböcek Türk müziğine “biraz” karşı

...

w9 yaşındayken şarkıcı oldum”

— Sayın Neşe Karaböcek, önce soyadınızla ilgili bir şey sormak istiyorum. Bir şarkıcı olarak “ böcek” li bir soyadı taşımanız bana biraz garip geliyor. Tabii soyadınızı kendiniz seçmediniz ama iste­ seydiniz değiştirebilirdiniz..

— Aslında değiştirdim zaten.. Benim soyadım “ Göktürk” tü, Ka­ raböcek oldu..

— Yani bu soyadını isteyerek mi aldınız, neden?

— Ben beş yaşında iken Ankara Devlet Tiyatrosu’nda başrol oy­ namıştım. Oyunun adı “ Karaböcek” ti. Ormanlar kraliçesi karabö- cek’i oynuyordum. Altı ay oynadık. Çok tutuldu. Sayın İsmet İnö­ nü geldiler, seyrettiler... Çoİc beğendiler.. “ Madem bu kadar mu­ vaffak oldun, bundan sonra senin adın Karaböcek olsun” dediler.

— Resmen değiştirdiniz mi?

— Değiştirdim evet.. Nüfus kâğıdımda yazılı. Zaten o kadar meş­ hur olmuştum ki... Yolda görenler “ karaböcek geldi” , “ karabö­ cek gitti” falan.. Benim soyadım olup çıkmıştı.

— Yani beş yaşında meşhur olmuştunuz..

— Evet ama tiyatroda.. Dokuz yaşımda ilk defa Ankara Dörtyol Aile Gazinosu’nda şarkı söylemek için sahneye çıktım.

— Neşe hanım.. Şakayla karışık şunu söylemek istiyorum. Bizde bazı hanım şarkıcılar neredeyse kundakta iken şarkı söylemeye baş­ ladıklarını söylerler.. Siz daha insaflı çıktınız.. Dokuz yaşında di­ yorsunuz. Sakın hanımların özelliği olan yaş küçültme huyundan kaynaklanmasın bu..

Ben ne söylesem

arabesk deniyor.

Bir Alman şarkısı

vardı. Orijinal adı

“ Tranen Lügen

N icht” gözyaşları,

yalan söylemez

demek. Ben bunu

plağa okudum.

Dediler ki “Arabesk

değil mi?”

Şartlanmışlar.

— Ben kanıtlayabilirim.. (Neşe Karaböcek sözün burasında 7-8 yaşında iken sahnede şarkı söylerken çekilmiş fotoğraflarını getir­ di. Bazı dergilerde kendisi hakkında yayınlanmış yazılan gösterdi.)

İlk plak A ra p ça _______ _______________

— Evet inanıyorum.. Ama dokuz yaşında profesyonel şarkıcı ol­ mak bugün biraz tuhaf geliyor da..

— Şimdi yine inanmayacaksınız ama ben yedi yaşında da ilk pla­ ğımı doldurdum.

— Hangi şarkıydı bu?..

— Alloma..

— Havai şarkısı galiba..

— Hayır Arap şarkısı.sPlağm akrası da “tin tin tini mini hanım”dı.

— Arapça şarkı nereden çıkmıştı?

— Adana’da bulunuyorduk. Çay bahçelerinde şarkı söylüyordum. Bilirsiniz o bölgede Arapça çok konuşulur. Arap şarkıcılar gelmişti bizim bahçeye. Bu şarkıyı onlar söylüyorlardı. Ben de ezberlemiş­ tim. Bir gün şarkıcıları rahatsızlandı, gelemedi. Halk da istiyordu..

“ Ben biliyorum” dedim Arap sözleriyle şarkıyı söyledim.

— Demek o zaman arabesk yerine resmen Arap şarkıları söyleniyordu..

— Zaten arabesk diye bir şey yok.. Bu arabesk lafına ben kızıyo­ rum. Bir şarkı ya Arap şarkısıdır, ya Türk.. Arabesk ne demek?..

“ Arap müziği gibi” demek herhalde ama.. Böyle şey olmaz müzikte..

— Yalla bizde yapılıyor ve oluyor gördüğümüz kadarıyla.. Siz de karşı mısınız arabesk müziğe? Oysa sizin de arabeskçi olduğu­ nuz söyleniyor..

— Ben lafına karşıyım.. Doğru.. Arap müziğindeki enstrüman­ ları ilk ben kullandım. Benden önce bunlar bilinmiyordu.. Bizim müziğe bunları koyunca Arap müziği gibi oldu.

— işte siz de söylüyorsunuz.. “ Arap müziği gibi” diyorsunuz. Galiba arabeski ilk siz çıkarmışsınız. Biz de boşuna Orhan Gence- bay’m günahını alıyorduk.

— Ama o zaman adı arabesk değildi. Orhan Gencebay’ın ki gibi de değildi. Ben Ankara Radyosu’nda beş sene Latin Amerika mü­ ziği yaptım. Bu arayış içinde iken değişik tınılar çalıştık. Onları Türk müziğine yerleştirmeye çalıştık.

— Bizim tınılarımız yetmiyor muydu?

— Türk müziği çok değerli ama kısıtlı kalıyor. Kulağa hitap et­ meniz lazım. Bunları gençlik dinlemiyordu ve yüzyıllarca hep aynı şarkılar hiç değişmeden çalınıyor.

— Yüzyıllardır kaldığına göre beğeniliyor olmalı..

— Tamam güzel ama genç nesil de dinlesin.. Siz dinliyor musu­ nuz mesela?

— Hayır dinlemiyorum..

— İşte bu değerli besteleri yani Klasik Türk Müziğini de aranje edebilir miyim diye yola çıktım.

— Fakat yolda kaldınız galiba..

— Evet pek yol alamadık. Otoriteler karşı çıkıyorlar.

— Ne diyorlar?

— Türk müziğini yozlaştırıyormuşum.. Ben yozlaştırmak taraf­ tarı değilim ama can sıkmadan dinlenebilecek duruma getirmek is­

tiyordum. Onlar “ aynen kalsın” diyorlardı.. Ben de artık vazgeç­ tim. Kendi yoluma göre besteler seçmeye başladım. Halk çok tut­ tu. Kadercilik, karamsarlık, ölüm vesaire diyorlar ama benim yap­ tığım müziğin içinde tabut yoktur.

— Öyleyse sizi neden suçluyorlar?

— Biraz değişiklik yapmaya mecbur kalıyorum. Mesela bir no­ tayı elime aldığım zaman notaya yerleşen güfteler o kadar yerli yer­ siz yerleşmiş ki.. Mesela müziğin uzatılacağı yerde “ a ” veya “ o ”

gibi uzatılabilecek harfler yerine .. uzatılmayacak mesela “ t” ... uzun yere gelmişse ben haliyle değiştiriyorum.. O zaman değişiklik orta­ ya çıkmış oluyor. Kabul etmiyorlar.. “ Aynı notadaki gibi okuyun”

diyorlar. Arabesk diyorlar.

Almanca ve arabesk

___________________________

— Arabesk değil mi?

— Şimdi ben ne söylesem “ arabesk” deniyor. Bir Alman şarkısı vardı. Orijinal adı “ Tranen lügen nicht” .. Gözyaşları yalan söyle­ mez demek. Ben bunu plağa okudum. Dediler ki “ arabesk değil mi?” Şartlanmışlar. Alman şarkısını okuyorum arabesk diyorlar. Sonra şöyle şeyler var bizim müzikte. Güfteci güfteyi belli bir yere kadar yazıp sonra “ tennenni, terenenni.. terenen..” diye gidiyor. Ne demek bu. Ben anlamıyorum. Siz anlıyor musunuz?

— Hayır ben de anlamıyorum.

— Bilmiyorum.. Bana saçma geliyor..

— Ne yapıyorsunuz o zaman?

— O şarkıyı okumuyorum. Değiştirilmesi taraftarıyım. Bu tür de­ ğişiklikler yapılabilmeli. Bazı şarkılar neredeyse Arapça, Farsça.1. Mesela “ Tuti-i mucize guyem, ne desem laf d eğil..” Bu bugün İn­

gilizce gibi.. Ben Farsça lugata baktım. “ Papağan gibi tatlı dillisin, senin diline karşı bir şey söyleyemiyorum” demekmiş.. Bunu genç­ lik anlar mı?. Anlamıyor ve dinlemiyor..

Müzeye konmalı________________________________

— Sizce ne yapılmalı?

— Bunlar müzeye konmalı artık veya bıraksınlar yorumu değiş­ sin. Gençlik de anlasın, sevsin.. Biz Türk müziğini kurtara­ lım derken Türk müziği gençlikten giderek uzaklaşıyor.

— Anlıyorum.. Neşe hanım, şarkıcılıktan memnun musunuz?

— Memnunum ama artık bence içkili gazino düzeni bitmiştir. Halk rağbet etmiyor. İçkili gazino yerine halkın rahatça girebilece­ ği spor salonlarında müzikaller yapılmalı. Ancak bu yolla eğlence hayatı düzene girer.

— Ama o zaman yüksek kazançlar olmaz.

— Ben zaten yüksek paralar hiç almadım. Yani şöhretimin icap ettirdiği kadar yüksek ücret almadım.

— İyi kazanamıyorsunuz yani...

— Kazanıyorum ama sadece gazinodan değil.. Sinema var. Plak var.. Tabii korsan kasetçiler olmasa kazanacağız ama biz uğraşıyo­ ruz, onlar kazanıyor.

— Ne yapıyorlar?

— Biz plak çıkarıyoruz, ertesi gün korsan kasetçiler piyasaya sü­ rüyorlar. Biz dört-beş bin zor satarken, onlar eminim kırk-elli bin satıyorlar.

— Bir plaktan ne kadar kazanıyorsunuz?

— Masrafını kurtarsa kâr oluyor. O kadar uğraşma, besteciye, telif haklarına üç milyon yatırıyorum, ya geri geliyor, ya gelmiyor..

— Neden yapıyorsunuz öyleyse?

— Sanatçıların yaşaması için plak şart.. Şöhretimin korunması için bir unsur oluyor.

— Siz bir de film çeviriyorsunuz Neşe hanım.. Ben birkaçını

sey­

rettim. Hep köyden kente gelip meşhur şarkıcı oluyorsunuz.

— Evet hemen hemen aynı konudur. Filmciler öyle istiyor.

— Bu sizi rahatsız etmiyor mu?

— Ediyor ama ne yapalım. Kural bu..

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Tablo 2, 3 ve 4’te sırasıyla, yapı kabuğunda ve iç bölme elemanlarında hava doğuşlu sesler için sağlanması gereken en düşük ses yalıtım değerleri

– Solid(mikrokistik)görünümlüden kompleks kistik kitle (makrokistik), Pulmoner arterden beslenir.

kadınlarda oral antihiperglisemik ajan kullanımı, daha iyi hasta uyumu nedeniyle glisemik kontrolü daha iyi sağlayabilir ?;Ancak bu hipotez henüz klinik olarak test

İşte bu adamın gönlü bizim bulunduğumuz evden üç ev ötedeki evde yaşayan dünyalar güzeli bir Esme Kız’a düşmüştü.. Ama Esme Kız

Bu açıklamalar doğrultusunda yukarıda yapılan tespitlere göre, kemanın Türk müziğinde kullanılmaya başlanmasından önce Türk müziğinde icra edilen yaylı sazların

Fin- Ugor kökenli olan Macarlar da Fin-Ugor halk müziğinden çok işte bu Asya kökenli Türk müziğinden etkilenmiştir.. yüzyıl Hunlarının türküleri ve kahramanlık

Örgüt iklimi açısından tanımlanan boyutlar örgütün eğilimini gösterebilmektedir.” 1 Çalışanları zorlayan ve kötü olan çalışma alanlarında mevcut olan

Daha sonra, her iki elinizi gerdirerek yavaş bir şekilde ileri doğru kaydırın.. Her kaydırmada biraz daha dik oturun ve etrafınıza gururlu bir