• Sonuç bulunamadı

Hüseyin Rahmi, Cumhuriyet'e dargın

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hüseyin Rahmi, Cumhuriyet'e dargın"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

V**x

t?» ^

f\

1,^' \ \ vt

■ X --- 10MART1998 SALI

YAZI O D A S I

SELİM İLERİ_____________

Hüseyin Rahmi,

Cum huriyete Dargın

1934 senesinin o hayli sıcak yaz günü Naci Sa-

dullah yokuşu tırmanmış; Heybeli’nin çamiğneleriy-

le örülü yolunda ikide birde ayağı kaymış; nihayet

Hüseyin Rahmi Bey’in tepedeki “m anastırları" an­

dıran köşküne ulaşabilmiştir.

Hüseyin Rahmi’miz bu yorucu yokuş tırmanışa he­ men bir nükte konduracaktır:

“Hakkınız var, benim evin yokuşları benden da­ ha meşhurdur. Hatta, Şükûfe Nihal Hanım, ‘Bura­

ya gelmek için tayyareye binmeli,’ der. Fakat ben

alıştım . ”

İleri yaşına karşın üstat “çevik b ir sporcu "yu ha­ tırlatmaktadır. Beyaz lastik ayakkabılar, beyaz ç o ­ raplar, bembeyaz keten pantolon, krem rengi, açık yakalı gömlek, lâcivert ceket...

Üstat dinçliğinden hoşnut, yalnız yüzünün İ ş ı k ­ larından bezgindir:

“Seneler, suratım ı, şilte altında kalm ış kum aşlar gibi, buruştura buruştura geçtiler. Geçenlerde, Ha­

lil Paşa, sergi için yapacağı b ir portreye, beni m o­

del edinm ek istem ez m i? Am an hocam, dedim, benim buruşuk yüzümü mü buldun. Ütülü çarşaf g i­ b i düm düz suratlı gençlerin kıtlığına kıran m ı girdi... Vazgeç...”

Halil Paşa vazgeçmemiş, portre yapılmış ve bu portrede kınşıklar, buruşuklar adamakıllı görmezden gelinmiştir. Sonuçtan Hüseyin Rahmi de memnun­ dur.

Fakat herhalde ‘geçen zam an ’ bir türlü çekip git­ mediğinden, Utanm az Adam romancısı gözlerini

“b ir müddet, hafif b ir rüzgârla ürperen çam gölge­ lerinde" dinlendirir.

Çok geçmez: bu gözler, “düğm esi çevrilm iş elekt­

rik am pulleri g ib i” yeniden parıldar.

Heybeliada’da Hüseyin Rahmi’mizin adaşlan boy göstermiştir. Adaşlar, romancının ününden yarar­ lanmaya kalkışarak kâh yazılar yazmakta, kâh genç hanım okurları flörte davet etmekte, kâh gazinolar­ da bedava yiyip içmektedirler.

Hüseyin Rahmi Bey, hemen gazeteye bir fıkra yazmış; “Ey okurlar, dikkat edin, taklitlerim çıktı!.." demiştir.

Bunlar da anlatıldıktan sonra üstadın “dudakla­

rındaki tebessüm , birden içine zehir atılm ış berrak b ir içecek g ibi rengini, m anasını" değiştirir. Ses acı­

laşın kırgınlık dile gelir:

“Fakat belki de taklitlerim benim Hüseyin Rahm i ism ini taşımamdan utanacak kadar kıym etli insan­ lardır. Çünkü, cum huriyetin onuncu yıldönüm ünde neşrolunan Cum huriyet gazetesinde okuduğum b ir yazıya göre ben, sade para kazanmak, m aişetim i te­ min etm ek m aksadı ile ve değeri olmayan sabite­ le r doldurm uş b ir adam m ışım ! M odası geçm iş b ir taklitçilikten başka m eziyetim yokmuş. ”

Naci Sadullah, Hüseyin Rahmi’yle röportaja Ye- digün dergisi için gitmiştir. Romancının sözlerini dik­ katle not eder. Dahası, kendisi de yorum yapmak­ tan geri kalmaz:

“Hüseyin Rahm i B ey’in, senelerin tecrübelerinin oyduğu derin b ir mana ile zekâ hâzinesini andıran vakur, samimi, sakin ve sevim li bakışlı gözlerinde, m üthiş b ir isyan şim şeği çaktı. ”

İsyan şimşeği Cumhuriyet gazetesinde yazılan­ lara çakmaktadır. Hüseyin Rahmi’miz Selâmi İzzet

Sedes’i, bazı başka yazarları apar topar çekiştirir.

Cumhuriyet’in onları görememesine şaşar; “Şim di

sorarım ..." diye ekler:

Senede bir romandan fazlasını yazmamıştır. Mil- liyet’te tefrika edilen Ö lüler Yaşıyorlar m ı? romanı­ nı Etem İzzet Bey pek beğenmiş, esere övgüler yağ­ dırmıştır. Zaten son kuşak romancılarından bir tek

Mahmut Yesari’yi beğenmektedir üstat.

Derken okurlarından gelen torbalar dolusu mek­ tupları gösterir. Naci Sadullah, torbalar dolusu mek­ tuplara bakarak: “Siz, bu işte H olivut artistlerini

bastırm ışsınız, ” diyecek, ama Hüseyin Rahmi Bey’in

öfkesini dindiremeyecektir. Varsa Cumhuriyet’teki ya­ zı, yoksa Cumhuriyet’teki yazı...

Gelgelelim aradan altmış dört yıl geçince, Hüse­ yin Rahmi Gürpınar adı bir tek Cumhuriyet gazete­ sinde anılır olur. Onca gazetenin, onca derginin, on- ca televizyon kanalının ona ayıracak tek bir satın, tek bir saniyesi kalmamış gibidir.

Şimdi öteki dünyadan halimizi seyreden Hüseyin Rahmi’miz bilmem hâlâ Cumhuriyet’e kırgın ve öf­ keli mi?

Takvimde İz Bırakan:

“Bütün hanım lar artık sonbahar tuvaletlerini dü­ şünmeye başlamışlar. Serin akşam rüzgârları dekol­ teleri biraz kapadı ve om uzlara kadar açık olan kol­ lar dirseklere kadar örtülm eye başlandı. Bu sene­ nin sonbahar tuvaletleri bilhassa desenleriyle ge­ çen senenin tuvaletlerinden ayrılıyor. ” Yedigün, No.

77,29 Ağustos 1934.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Birbirine yakın birkaç kaya parçasının olması durumunda farklı kaya parçalarının etrafından kıvrılarak gelen gaz akımları birbiriyle etkileşiyor.. Farklı gaz

Aslında klâsik bir musiki terbiyesi gördüğü, klâsik musikiyi pek iyi bildiği ve ona hayranlıkla bağlı olduğu halde yüzlerce şarkısından birisinde bile

Bu 20 yıl boyunca, De­ niz Gezmiş için ne çok kitap yazıldı.... Anılar, araştırmalar,

huşusî bir kıymet arzetmi- yen tablonun içinde gizli gizli yüreği atan nur kaynağının as­ lına geleceğim: Eski (Mektebi Sultanî) nin şahsiyetini yapan

Mühendisler, herhangi bir kâğıt veya karton ambalajı bir klavye, tuş takımı veya kullanımı kolay diğer bilgisayar ara yüzlerine dönüştürebilen basit bir baskı

Tabloları kendisi için aldığını belirten Akpınar, ayrıca şamdan tespih hat levhayı da bir milyar liranın üzerinde para ödeyerek satın aldı. Conrad Otel’de, 315 parça

İbrahim Hakkı hazret* lerinin ne gibi esaslara istinaden bu mezar taşlarını yaptırdığı belli değil bunu eskiden halkda mevcut rivayet ve inanışlara istinaden

başkanı bulunan Rebia Tevfik Başokçu ağır bir enfaktüs ge­ çirmiş, bu darbe komite faali­ yetini sekteye uğratmıştır. Bu­ nun üzerine Rebia Tevfik