KÜLTÜR-YAŞAM
Z \
6
> *40 y ıl önce öldürülmüş, ardında gizlerle örülü bir ölüm öyküsü bırakmıştı
Sabahattin Ali nereye gömüldü?
Ardında bir dolu gizle örülü söylenceleşmiş bir
ölüm öyküsü bırakan Sabahattin Ali nereye
gömülmüştü? Ölümünden yıllarca önce yazdığı
bir şiirinde “Bir ağaç dibinde yatsam” diyordu.
ÖNEMLİ AYRINTILARDAN B İR İ — Sabahattin Ali olayıyla ilgili gözden kaçan önemli ayrıntılardan biri de nereye göm üldüğüydü.
YURDAGUL ERKOCA
“ Yarin hayali koymanda / Sı cak bir kurşun beynimde / Bir ağaç dibinde yatsam’’.
Sabahattin Ali’nin ölümü üze
rinden kırk yıllık bir süre geçti. Bu zaman dilimi içinde olayın gelişi mi, sonuçlanışı ve karanlıkta ka lan kimi noktaları üzerine bazıla rı spekülatif yorumları da içeren çeşitli değerlendirmeler yapıldı, yazılar yazılıp kitaplar yayımlan dı. Ünlü yazarımızın edebiyatçı ki şiliği, yapıtları, yaşamı ve trajik ölümü konusunda yayımlanan ki tapların sayısı çift haneli rakam lara ulaşma durumunda bugün,
Araştırmacılarımız olayı çeşitli boyutlarıyla incelemişler, ayrıntı larla ilgili birçok soruya yanıt ara mışlar, yorumlar getirmişlerdi, ölüm ünün 40. yıldönümü dolayı sıyla hazırlayacağımız geniş bir ha ber için konuyla ilgili yapıtlara ye niden baktığımızda gözden kaçan çok önemli birkaç ayrıntıdan bi rinin Sabahattin Ali’nin mezarı ol duğunu gördük.
Ardında bir dolu gizle örülü söylenceleşmiş bir ölüm öyküsü bı rakan Sabahattin Ali’nin cesedi neredeydi, nereye gömülmüştü?
Ölümünden yıllarca önce yaz mış olduğu ve yukarda alıntıladı ğımız şiirinde “ bir ağaç dibinde
yatsam” diyordu Sabahattin Ali...
Bir ağaç dibi... Istırancalar’ın soğuk kışlarında rüzgârlanan bir çam mı? Yapraklarında güz kuş larının konakladığı bir köknar mı? Gölge salmış bir ulu çınar mı yok sa?
Her şey o ağacı bulmaya karar vermemizle başladı...
“Bir ipucu bulabilir miyiz?” di
ye Sabahattin Ali olayı ile ilgile nen pek çok kişiye sormakla baş ladık araştırmaya. Yolun başında durum gerçekten umutsuz görünü yordu. Cesedin nerede bulunabi leceği konusunda değişik görüşler
vardı. Bazıları Kırklareli’nde gö mülü olabileceğini söylerken, ki mileri de İstanbul’da olabileceği ni öne sürüyordu. H atta cesedin zamanında ailesine verilmiş olma olasılığı üzerinde duranlar bile çık tı.
Biz bu el değmemiş sorunun ya nıtını İstanbul’da bulamayacağı mızı anlayınca, Sabahattin Ali’nin
“ Benim meskenim dağlardır” di
yen sesini kulaklarımızda çınlata rak arkadaşımız Engin Gül’le bir likte Kırklareli’nin yolunu tuttuk. Umutla umutsuzluk arasında gi dip geldiğimiz iki koca günün so nunda Sabahattin Ali’nin cesedi nin nerede olduğunu öğrenebildik. Şu anda yaşayan ve bizim ulaşa bildiğimiz tek tanık olan Cemal
Hıncer, cesedin Çukurpınar, Bey-
pınar ve Üsküp kazaları arasın da kalan Sazara köyü yakınların daki Palamuttepe mevkiinde, ya ni Ali Ertekin’in cinayeti işlediği ni iddia ettiği yerde gömülü oldu ğunu söylüyordu.
Bizi, dibinde Sabahattin Ali’nin gömülü olduğu ağaca götüren se rüven, oldukça umut kırıcıydı baş langıçta. Yaşı 55’in üzerinde olup da Sabahattin Ali olayını bilmeyen kimse yoktu Kırklareli’nde. Biz, o dönem üniversite öğrencisi olan avukatlarla görüşerek işe başla dık... Pek çoğu sınav dönemine rastlayan dava sırasında Kırklare- li’ne gelmiş ve duruşmalara gir mişlerdi. Davaya ilişkin pek çok ayrıntıyı hatırlamalarına karşın, cesedin nerede gömülü olduğu ko nusunda en ufak bir ipucu sunmu yorlardı yine de... 1948 yılında mezarlık bekçiliği yapmış olan Ha
şan Çakır’a ulaşma girişiminde
bulunuyoruz. Ama ne yazık ki, Haşan Çakır bizi Sabahattin Ali’ nin mezarına götürecek yoldaki sis perdesini aralayabilecek kişiler içinde “ ilk ölü” olarak çıkıyor karşımıza. Soruşturmamızı geniş lettikçe “ ölüler listesi” kabarıyor.
Kırklareli’nde geçirdiğimiz bi rinci günün sonunda kaç kişiyle görüştüğümüzü anımsayamıyo- ruz, ama sonuçta cesetle ilgili bi rincisi 16 Haziran 1948, İkincisi ise 11 Ocak 1949’da verilmiş Adli Tıp raporlarını göz önünde bulundu rarak, cesedin önce Kırklareli Memleket Hastanesi (Şimdiki Devlet Hastanesi) morguna getiril diğini, daha sonra da şu anda adı Eski Mezarlık olan yere gömüldü ğü kanısına varıyoruz.
Belediye kayıtlarının 1981’den sonra gelen ve benzerlerine o dö nem sıkça rastlanan bir “ emirle” SEKA’ya yollandığını öğrendiği mizde umutsuzluğumuz iyice artı yor. Cinayetin işlendiği yıl kentin belediye başkanlığını yapan Haşim
Peksöz olayla ilgili bir şey hatır
lamadığını söylüyor. O dönem Kırklareli’nde yayımlanan “ Trak ya Yeşilyurt” gazetesinde konuy la ilgili geniş haberler yer aldığını duyunca, Yeşilyurt gazetesinin ba sıldığı matbaaya gidiyoruz. Tozlu koleksiyonlar arasında yaptığımız aramalar da boşa çıkıyor. Yayım landığından bu yana tüm sayıları ciltler halinde saklanmasına kar şın, 1948 yılına ait koleksiyonun ga zetenin şu anda A nkara’da yaşa yan sahibi tarafından alınıp götü rüldüğünü öğreniyoruz. Dava sı rasında Ali Ertekin’in avukatlığı nı üstlenmiş, ancak bir duruşma sonra bu görevden çekilmiş olan
İsmail Hakkı Baykut da cevabı ve
rilmemiş sorularla birlikte, şu an da yaşamayan tanıklardan biri olarak listemizden siliniyor. Da madı Avukat Behzat Güre ise
olayla ilgili bir şey bilmediğini söy lüyor.
Birinci günün sonunda elimizde uzun bir ölüler listesi var yalnız ca... Listeye baktığımızda keşke bu araştırmaya 20 yıl önce başlan mış olsaydı diye hayıflanmaktan kendimizi alamıyoruz.
Sonunda İstanbul’a eli boş dön meye hazırlanırken bir isim fısıl danıyor kulağımıza; Sabahattin Ali davasının zabıt kâtibi Cemal
Tuncer. Tuncer’den ertesi gün için
randevu alıyoruz.
Kırk yıl öncesinin genç zabıt kâ tibi şimdilerde 74 yaşında, orta boylu, sarışın, mavi gözlü, güleç yüzlü bir ihtiyar. Söyleşimizin ilk dakikalarında bize duruşmayla il gili daha önce çeşitli kitaplarda ya zılmış gelişmelerden kesitler akta rıyor. Aradan yıllar geçmesine karşın pek çok ayrıntıyı hatırlıyor Tuncer. “ Çok iyi hatırlıyorum” diyor “ Bir Omega saati vardı, al
tın çerçeveli gözlüğü... Bir kitap, altın bir dişi vardı.” Anlattığı bir
çok ayrıntıyı dinledikten sonra ni hayet sorumuzu soruyoruz: “ Ne
reye gömüldüğünü biliyor musu nuz?”
“ Nereye gömüldü diye bir şey yok. Mahkeme safahatını anlatı yorum... Temsili keşfe karar ver dik. Ali Ertekin’i aldık, Reis Ce mil Bey (mahkeme reisi), Muhsin Bey (savcı), Hüseyin Tahran... Ali Ertekin hadisenin olduğu yeri bi liyor. Ali Ertekin keçi gibi tırma nıyor... Önden gitti, yeri gösterdi. Otlarla kapatılmış, kemik vaziyet te duruyor o zaman. Kafa kemi ğinin baş tarafını aldık. Adli Tıb ba gönderildi. Kemikler orada kal dı. Ondan sonra mahkeme sırasın da gönderdik bir yerlere, gömül dü kafa kemiği... Nereye gömül dü şimdi bilemiyorum...”
Kafatasının nereye gömüldüğü nü kim bilebilir peki?
“ Haşan Çakır bilebilirdi. Öldü. Rahmetli mezarlık bekçisiydi.”
“ Eminsiniz değil mi?” diye tek
rarlıyoruz soruyu...
“ Hafızama hâkimim” diye de
vam ediyor; “ Yaşım 74, ama ce
set oradaydı. Mahalli keşfe gittik. Orada çekilmiş fotoğrafım vardı. Gece aradım, size göstereyim di ye, bulamadım. İşte bütün fotoğ raflar burada, o arasında yok...” “ Siz cesedi gördünüz değil mi?”
diye ısrarla yineliyoruz sorumuzu.
“ Ölüm hadisesinden sonra ara dan aylar geçiyor. Ali Ertekin’in gömdüğü yerde gördük. Göğsün deki yün kazak, göğsü muhafaza etmiş. Saç vaziyeti var biraz kafa nın arkasında, toprakla temas et tiği için kalmış...”
İsrarlıyız. Yanlış anlaşılmadı ğından emin olmak için bir kez da ha soruyoruz.
“ 40 sene sonra hadisenin her halde tek canb şahidiyim. Kemik vaziyetleri oradadır. Beypınar, Sa zara, Üsküp o çatak arasında. Elimden geleni esirgemiyorum, anlatıyorum. Ailesi ister tabii, bir mezarı olsun, muayyen bir yer ol sun değil mi? Ali Ertekin o keşif te nasıl öldürdüğünü benim üze rimde tatbik etti.”
“ Bir gün kadrim bilinirse” di
yordu Sabahattin Ali, “Yerim so
ran bulunursa”...
Yerini sorduk soruşturduk. Bel ki hâlâ “Yarin hayalini koynun-
da taşıyarak yatıyor bir ağaç di binde” ... Palamuttepe mevkiin
de...
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi