• Sonuç bulunamadı

Çerağan Sarayı: İstanbul Boğazı kıyısındaki görkemli sarayın olaylarla dolu tarihini, Çelik Gülersoy Sklife için yazdı.

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Çerağan Sarayı: İstanbul Boğazı kıyısındaki görkemli sarayın olaylarla dolu tarihini, Çelik Gülersoy Sklife için yazdı."

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

r j K '

hS6666Skwtiih

u iii- U h ■":

writtc

event,

& rd g

Boshk

i sK V Kfftfd | V S J ^ f u i ■ ^ . ^ C a m 1 | V4 M ’ f 1 a B

(2)

Bugünkü Çerâğan Sarayı, Osmanlı döneminin son birkaç yüzyılı içinde, İstanbul’a birbiri ardma eklenen bir dizi sanat tablosundan sonuncusudur.

Fetihten sonra, önce Beyazıt’a, sonra yanmadanın uç noktasında, birkaç yüzyıl sürmüş birikimler halinde meydana getirilen Topkapı Sarayı dediğimiz yapılar kompleksine yerleşen Osmanlı Hanedanı, Saraybur- nu üstündeki platoda, hem Boğaziçi’ni, hem de Mar­ mara D enizi’ni aynı anda seyredebilm e şansına kavuşmuştu. Fakat Hanedan, zamanla,

deniz ve orman güzelliklerini, ayn ayrı yaşayabilme tutkusuna da kapılmıştı.

17’nci yüzyıla gelindiğinde, herşey kıvamına varmış ve artık tarihi yanma- danın hemen dışında, bâkir bir coğraf­ yanın keyfine varma dönemi açılmıştı. İstanbul coğrafyasında yazın kullanıla­ bilecek en elverişli “sayfiye” yeri Beşik­ taş kıyılan idi. Burada, bir takım pav­ yonlar ile çiçek bahçelerinin, ilk kez 1600’lü yıllarda yapıldığı kabul ediliyor. Buranın güzelliğine kapılan genç Pa­ dişah IV. Murad, çevreyi kendi mülkleri içine katmış ve kızı Kaya Sultan’a ver­ miş. Ama bu kıyılardaki hepsi ahşap sahil saraylanmn ve bahçelerin yıldızı, asıl, bir yüzyıl sonra parlamaya başlı­ yor. Bir eğlence ve onunla beraber bir kültür parlaklığı devrini, Başveziri ile beraber açan hükümdar III. Ahmed, buradaki mülkünü, gözde Vezir-i âzami İbrahim Paşa’ya hediye etmiş. Yalıyı ise, İbrahim Paşa yaptırmış.

Bu kıyılar, Lâle Devri’nden itibaren, mehtaplı gecelerde düzenlenen ışık ve çiçek dolu eğlencelere sahne oluyor. Buranın “Çerâğan” adını alması da bu dönemin eseridir. Çerâğ kelimesi, Fars­ ça’dan geçme olarak, ışık veren, aydın­ lık veren anlamındadır.

Bu kıyılarda yer alan bugünkü saraydan

bir önce yapılan bina II. Mahmud’a aittir. Devir, artık Batılılaşma rüzgârlarının estiği 19’uncu yüzyılın ilk çeyreğidir. Beşiktaş Sarayı’nda, önce eski tarz bazı pavyonlar yapılır ve onarmalarla, eklemelerle yetinilir. III. Selim’in önce tahttan indirilmesi, sonra da şehid edilmesi ile cereyan eden kanlı olaylar, o tarihte ço­ cuk yaşta tahta çıkmış bulunan II. Mahmud’u Topka- pı Sarayı’ndan soğutmuştu. Genç padişah, artık Top- kapı Sarayı’nda değil, burada ahşap olarak inşa ettir­ diği sarayında oturmuştur.

Onun yerine genç yaşta tahta çıkan Abdülmecid de, saltan atın ın başlarında b irço k yılını b abasın ın Çerâğan Sarayı’nda geçirm iş, 1856’da Kırım Sa- vaşı’ndan sonra yeni sarayı Dolmabahçe’ye taşınmış­ tır. Tüberkülozdan müzdarip olan bu genç padişah, 5

£ eragan Palace is the last o f a series o f palaces and pavilions with which the Ottoman sultans embel­

lished Istanbul over fou r and a half centuries. Following the conquest, the Ottoman Dynasty lived briefly at a palace in Beyazit before settling on the headland extending eastwards at the mouth o f the Bosphorus. Here Topkapi Palace grew up over the centuries as a com plex o f differen t buildings designed fo r a variety o f functions. From this high

vantage point, the buildings an d gardens com ­ manded views over the Golden Horn, the Bosphorus Strait and the Marmara Sea. But the dynasty was always in search o f new sites and new pleasing vis­ tas over both sea and countryside.

By the 1 7th century the city was well established and it was time to take advantage o f the virgin countryside within easy reach o f the walled city. The most convenient area fo r summer residence and excursions was the shores at Beşiktaş, and the first pavilions and flower gardens were established here

in the 1600s.

The young Murat IV was captivated by the beauty o f this spot, and presented the royal estate here to his daughter Kaya Sultan. A century on we fin d fa r

S K Y L I F E

44

(3)

yıl sonra dünyadan ayrılınca, Abdülaziz, ağabeyinin eseri olan Dolmabahçe’de oturmak yerine, kendisine yepyeni bir saray yaptırma hevesine kapıldı. Ama bu­ nun için yeterli para yoktu. İki tarihçi (Ali Rıza ve Mehmet Galip), Mütercim Rüştü Paşa’nın Sadrazamlı­ ğı sırasında, demiryollannda ve İstanbul’un su ihtiya­ cını karşılamada kullanmak üzere dışardan alınan borcun büyük kısmı olan 4 milyon altın liranın, Pa­ dişah tarafından, Çerâğan Sarayı’nın yapımında kulla­

nıldığını yazarlar.

Abdülaziz, sarayın yapımı için, Ermeni Mimar, Kara- bed Kalfa’nın oğlu Serkis Balyan’a yeşil ışık yaktı ve yapılar 12 yılda, 1872 yılı başında tamamlandı.

Yeni sarayda binalar kompozisyonu şöyleydi: Yangın sonunda dört duvar halinde kalmış olan esas yapı, Hünkâr Dairesi ve Muayede kısmı... Beşiktaş ve Orta- köy yön lerin e doğru dizilen 6 adet ek yapıya, “Fer’eyye Sarayları” adı verilmiştir, ikincil yapılar demektir. Bunlar, şehzadelere, hareme, askeri-idari servis bölümlerine tahsis edilmiştir.

Dıştan neo-klasik bir stil verilen yeni sarayın ana binasında, arabesk ve klasik Osmanlı üslubu süsle­ m eler esas tutulmuştu. Renkli ve m asif mermer sütunların azameti ve içerde arabesk nakışlı

süsleme-S K Y L İ F E A Ğ U süsleme-S T O süsleme-S

more magnificent waterfront palaces and gardens in Beşiktaş. Ahmet III and his grand vezir Ibrahim Paşa ushered in a period o f epicurianism and the cultivation o f beauty during which the arts flour­ ished. The sultan presented the estate at Beşiktaş to Ibrahim Paşa who built himself a waterfront home here. During the Tulip Era, as the reign o f Ahmet III is known, elegant garden parties were held in the flower filled gardens by moon and torch light. The Persian word çerâğ meaning torch thus gave its n am e to the area, w hich b ecam e know n as Çerâğan.

Historians writing latterly on the subject o f these parties have let their imaginations run away with them, claiming that tortoises bearing candles on their backs were let loose in the gardens and similar absurdities. In fa ct the most reliable source o f infor­ mation about these nighttime entertainments is the French aristocrat, Baron de Tott, who in the second half o f the 18th century described the flowers and illuminations in detail, without a single mention o f tortoises.

The 18th century buildings survived until the reign o f Mahmut II (1808-1839), with occasional restora­ tion and the addition o f new pavilions. This sultan built himself a new wooden palace at Çerâğan and moved here permanently. The winds o f westernisa­ tion were now blowing with unprecedented force and, moreover, the deposition and brutal assassina­ tion o f Selim III by those opposed to his reforms in 1808 had left the young Mahmut II resolved to move away from Topkapi Palace with its tragic associa­ tions.

Mahmut’s son Abdiilmecit (1839-1860), who acced­ ed to the throne at the age o f 16, spent the early part o f his reign at this palace built by his father. After the Crimean war, in 1856, he moved to a new p a la c e he h a d h a d built south o f B eşiktaş at Dolmabahçe. When Abdiilmecit died o f tuberculosis fiv e years later, his younger brother Abdülaziz decided to build himself a new palace at Çerâğan. Historians record that the sultan spent the most part o f a foreign loan totalling fo u r million gold liras raised fo r the purpose o f building a railway and making improvements to Istanbul’s water system on the construction o f Çerâğan Palace.

The sultan commissioned the Armenian architect Serkis Balyan, who had been trained in Europe, to design the palace. Construction took 12 years and was completed early in 1872.

The main building containing the private apart­ ments o f the sultan and the throne room is the part which was later gutted by fire. The six additional buildings flanking it were known as the Fer’eyye Sarayları, meaning literally “secondary palaces”. These contained apartments fo r the şehzades or 4 5

(4)

ler, fildişi ve sedef kaplamaların nefâseti gerçekten göz kamaştınyordu. Salonlardan birbirine geçişler, es­ ki ahşap Osmanlı saraylannın havasına sahipti. Fakat malzeme, eskilerin aksine, beyaz mermer, bordo ve yeşil porfir gibi, en değerli antik taşlardan oluşuyor­ du. Kapı tokmaklan başta olmak üzere birçok akse­ suar som gümüştendi. Sahne sanatçısı Ahmet Fehim Bey, salonların tavanlanndaki yağlıboya peyzajlann, kuş ve çiçek resimlerinin, İtalyan sanatçı Marlo’nun fırçasından çıktığım kaydediyor.

Abdülaziz muhteşem sarayında çok oturmadı ve Dolmabahçe’ye geçti. 4 yıl sonra tahttan indirildiğinde, önce Top- kapı Sarayı’na götürülen sabık hünkâr, daha sonra Çerâğan’ın Ortaköy yönün­ deki son binasına nakledildi. 3 Haziran 1876 Pazar günü sabahında burada hayattan ayrıldı.

Bu olaydan sonra dış dünyaya kapanan sarayın kapıları, kısa süre sonra yine hal edilmiş bir padişah için açıldı. Üç aylık hükümranlık sonunda akıl hastalı­ ğı gerekçesiyle tahttan indirilen V. Mu- rad, yeni padişah Abdülhamid tarafın­ dan, Çerâğan Sarayı’nın ana binasına, yani bugün onarılmış olan “Hünkâr Da- iresi’ne” kapatıldı.

G enç Hükümdar Abdülhamid’in ilk aylan, büyük askeri ve siyasi çalkantı­ larla geçiyordu. Rus savaşının kaybedil­ mesi, İstanbul’un göçmenlerle doluşu ve Mithat Paşa’nın uğradığı âkibet gibi olayların doğurduğu hoşnutsuzluktan yararlanan ihtilalci ruhlu bir gazeteci, Ali Suavi, topladığı 200 kadar göçmen işçiyle 27 Mayıs 1878’de Mabeyn Daire- si’ni bastı, ama bu çılgın teşebbüsünü hayatı ile ödedi. Beşiktaş Karakolu’ndan yetişen 7-8 Haşan Paşa’nın bir sopa ile indirdiği darbe sonucu, Ali Suavi olay sırasında öldürülünce, baskıncılar dağı­ tıldı. V. Murad’ı tekrar tahta çıkarmayı

amaçlayan bu teşebbüsten sonra, Abdülhamid, ağa­ beyini, annesiyle beraber, önce Malta K öşkü’ne kapattı, bir süre sonra tekrar Çerâğan Sarayı’na yer­ leştirdi. Ancak bu kez, ana saray binası değil, bugün Kız Lisesi olan Harem binası aynlmıştı. Geçen süre içerisinde, asabi şikâyetleri giderek azalan sabık Hü­ kümdar ve yakın çevresinden az sayıda insan, 30 yıla yakın bir süre, bu binada tam mahrumiyet şartları içerisinde barındı. Gittikçe yaşlanan, duygulu ve m elankolik hasta, 64 yaşındayken, 29 Ağustos 1904’de vefat etti.

4 yıl sonra Abdülhamid’in tahtını kaybetmesi ile açı­ lan Meşrutiyet döneminde, Meclis-i Mebusan Reisi Ahmet Rıza Bey, Parlamento’nun açıldığı

Ayasof-royal princes, the harem, administrative buildings and quarters fo r the guards.

Whereas the fa ça d e o f this main building was in n eo-classical style, a ra b esq u e a n d classica l Ottoman decoration predominated in the interior. The imposing columns o f solid marble in diverse colours, the intricate designs painted on walls and ceilings, and the ivory and mother-of-pearl inlay were exquisite. The layout o f the rooms was reminis­ cent o f the earlier timber palaces and the materials

consisted o f precious white, dark red and green por­ phyry. The door knobs and many other accessories were o f solid silver. The actor Ahmet Fehim Bey recalls that the landscapes and pictures o f birds and flowers on the ceiling were executed in oils by the

Italian stage decorater Mario.

Abdiilaziz did not live in his splendid palace fo r long before returning to Dolmabahge. When he was deposed fo u r years later, he was first taken to Topkapi Palace and later to the northernmost build­ ing o f (ferdgan Palace. It was here that he died on the morning o f Sunday 3 June 1876.

The doors o f this palace were reopened not long afterwards fo r Murat V, who after a brief reign o f

4 6

(5)

ya’daki Adliye Binası’nı yetersiz bularak, Sultan Reşat’tan Çerâğan Sarayı’na yerleşme iznini aldı. 2 Kasım 1909’da Meclis-i Mebusan ve Ayan’ın nakledil­ diği Çerâğan Sarayı Mabeyn binası, bu açılıştan sade­ ce 2 ay 4 gün sonra, 6 Ocak 1910’da, tutuşarak, bir­ kaç saat içerisinde dört duvar haline geldi. Yerine konulamayacak nice hazineler, birkaç saat içerisinde küle dönüştü.

1924 yılında Hilâfet kaldırılıp Hanedan mensupları da yurt dışına çıkarılırken, bunun için saptanan çok kısa

süre içerisinde V. Murad’ın aile bireylerinin oturduğu, diğer 6 binadaki antika eşyalar, haraç-mezat satılarak bütün yapılar boşaltıldı.

12 Eylül 1980’den sonra açılan dönemde, bina restore ed ilerek D evlet Konuk Evi’ne dönüştürüldü. 1987’den sonra kıyı yeniden düzenlendi. Devlet Ko­ nuk Evi’nin önü ve iki yanındaki yapılar kaldırdı. “Hünkâr Bahçesi’ne” yeni bir otel binası inşa edildi. Dört duvar halindeki Mabeyn Dairesi, otelin balo ve tören salonlan ile restoranlannın yerleşimine ayrıldı. Modem otel ile içerisine “frapan” bir uslup verilmiş olan tarihi saray binasını, halen, Alman Turizm Şirketi Kempinski işletmektedir. Ortaköy yönündeki Fer’iyye binaları ise eğitim amacıyla kullanılmaktadır. •

three months was deposed on account o f mental u nbalance. His brother an d successor, Sultan Abdülhamit, kept him under house arrest in the main building o f Çerâğan Palace.

The early months o f the young Abdiilhamit’s reign were times o f military an d political turbulence. While the war with Russia ended in defeat fo r the Turks and refugees from the Balkans poured into Istanbul, the trial o f Mithat Paşa arou sed widespread public discontent. A revolutionary jour­ nalist n am ed Ali Suavi, with a crow d o f 200 migrant workers attacked the p alace on 27 May 1878 in an attempt to restore Murat V to the throne. He paid fo r the attempt with his life when the local commander Yedisekiz Hasan Paşa struck him a mortal blow with a stick. Following this insurgency, Abdülhamit had Murat and his mother removed to Malta Köşkü temporarily, an d then p la ce d in Çerâğan Palace Harem building, which today hous­ es Beşiktaş Girls High School.

Here the former sultan lived in melancholy isolation fo r nearly 30 years, until his death on 29 August

1904 at the age o f 64.

In 1908 Sultan Abdülhamit was forced to accede to demands fo r constitutional government and was deposed a few months later. The law courts near Hagia Sophia were used as the first parliam ent building, until in 1909 parliam entary speaker Ahmet Rıza Bey requested that the parliament move

to Çerâğan Palace.

The inauguration o f the new parliament and senate building was held on 2 November 1909, and just over two months later on 6 January 1910 the palace and its priceless contents was destroyed by fire in just a few hours. Although the official explanation was a short circuit, a question mark has always hung over the incident.

When the caliphate was abolished and the surviving members o f the Ottoman dynasty sent into exile in 1924, the works o f art and antiques in the other six buildings o f the p alace inhabited by members o f Murat V’s family were hurriedly sold off at prices fa r below their true value. These buildings were con­ verted into schools.

One o f the palace buildings which had been used as a municipal depot was converted into accommoda­ tion fo r state guests in the 1980s, while a modem hotel has recently been built on what had been the palace grounds. The state apartments, o f which only the scorched walls remained standing, has been restored and now houses the hotel hall room, recep­ tion rooms and restaurants. This building with its gaudy pseudo-Ottoman interior, and the modem

hotel block are now mn by the German Kempinski Company. The other surviving palace buildings still

house various schools. #

4 7

S K Y L I F E A Ğ U S T O S A U G U S T 1994

Kişisel Arşivlerde Istanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

NASA’n›n morötesi dalgaboylar›na duyarl› Gökada Evrim Kaflifi (GALEX) uydusu, Araba Tekeri’nin de, görünür çap›n›n iki kat›na kadar uzanan daha genifl bir

[r]

Kocası, daha karısının ce­ nazesi kalkmadan, onun yerini al­ mağa hazırlanan bir arkadaşile, bo­ zulan işlerini düzeltmek için yeni bir Ankara seyahatine

Tarihte Seyit Battal Gazi diye maruf Cafer bin Hüseyin Gazi Üsküdarda ça­ dırlarım kurmuş, burada 7 sene kalmış ve şehri imar etmiştir.. Bü güzel şehri

«Hayatımızda bütün faaliyetimiz, memleket işle­ rinde keyfî, müstebitçe hareket edenlere karşı mü­ cadele ile geçmiştir» diyen Atatürk, en kutsal

Akif Ersoy'un kızına, Kadıköy'­ de 30 bin metrekarelik bir arazi içinde I50 yıllık bir konakta tek basına oturan 91 yasındaki Nezahat Nurettin Eğe bak­ maya

Vaktile, benim de kalem yar­ dımımla milliyetçi “Turan,, gazete­ sini çıkarmış olan Zekeriya Beyin Türk ordusunu, Türk milliyetper­ verlerini ve Türk

Ney ve nısfiyeyi, mest olduğu demlerde; gelişi güzel, fakat bir bahçeden rastgele toplanan çiçekler gi­ bi, hoş çalar ve ayık olduğu zamanlarda ise; değil