Dünyanın en büyük ilim müesseselerinden biri olan Sorbon Üniversitesinin, fahri doktorluk ünvanını verdiği Fuat Köprülü kitapk ; nida anlatıyor...
S orb on Üniversifc »sine
* ^İT A P T A N duvarlar arasında dolaşıyoruz. Kitaptan duvar lar arasında oturuyoruz. Kitap tan duvarlar arasında konuşuyoruz. Bu muazzam ve zengin kütüphane nin içinde dünyanın en büyük ilim müessesesine, Sorbon Üniversitesi ne Türk bayrağını çektiren adam la karşı karşıyayım. Fuat Köprülü ile...
Dünyanın her köşesindeki ecnebi
âlimlere en büyük ilim payesini
vermiye çok titiz davranan Sorbon Üniversitesi bu sene, şimdiye kadar fahri doktor ünvanını kazananların
en gencine beyaz kürkten ilim hil’-
atini kuşandırmıştır. Bu kürkten
hil’ati kuşanan en genç fahrî dok tor da bir Türk âlimidir: Fuat Köp rülü..
Sorbon Üniversitesinin tepesine
Türk bayrağım çektiren âlim: — Bu benim ilim hayatımın en değerli mükâfatı oldu, diyor. Sor- bonun üstünde Türk bayrağı dal
galanırken Üniversiteye Fransız
Reisicumhuru girmişti. Kendileri
ne beni «Türk âlimi» diye takdim ettiler. Elimi sıktı, gayet nazikâne tebrik etti...
Bundan sonra merasim başladı.
Tâ kurunuvustadanberi devam e-1
den fahrî doktorluk kürkünü ve
diplomamı verdiler..
Şimdi bu yeryüzünün en muazzam ilim kaynağına doktor intihap edi len kıymetli adamın karşısında o-
nun Tüı-kiyede hiç bir yüksek
mektep bitirmediğini düşünüyor
dum. Dünya mikyasında büyük bir ilim adamı addedilen Köprülünün elinde bir yüksek mektep şahadet namesi olmaması bir zamanlar ne münakaşalara yol açmıştı.
Sorbonun en yüksek ilim payesi ne ulaştığı şu sırada Fuat Köprü lüye şöyle bir sual sormayı pek ye rinde buldum:
— Yüksek bir mektep bitirmedi
ğiniz hepimizin malûmudur. Hal
buki çok daha küçük yaştanberi
ilme olan derin aşkınızı da biliriz. Niçin bir yüksek mektep bitirme diniz?
Köprülü bu sualime hiç düşün- miye lüzum görmeden cevap verdi:
.— Yine ilme olan aşkımdan yük sek bir mektep bitirmedim. Anla tayım. îdadiyeden sonra Hukukta üç sene okudum, İmtihanlarımda" gayet muvaffak oldum. Lâkin hu kukta büyük bir hayal inkisarı ile karşılaştım. Tedrisat son derecede fena idi. Şark lisanlarını, Fransız-
cayı bazı hocalarımdan daha iyi
biliyordum. Hattâ bazı dersleri, ba zı bahisleri onlardan çok evvel ve daha iyi öğrenmiştim. Hukukta faz
la kalmak zaman kaybetmekten
başka bir şey değildi. Bir diploma
için de bunu göze alamıyordum.
Kendi başıma, kendimi daha iyi ye tiştireceğimi anlamıştım.
Sonra benim ihtisasım yapmak
, ’ ■ * * » « * .
' T # f ?, e m
g j i ğ i f a
O L,»
•"■••lifli-«¿t;' 1
-Fuat Köprülü kütüphanesinin bir tarafı kitap, bir tarafı dosya do labı olan bu kütüphane şüp.ıesız kİ en zengin bir dekor içindedir.
istediğim ilim sahasının mektebi
yoktu ki, ben oradan mezun ola- j,wyıııı. d zamannı meşrepler, İl mî müessesat çok geriydi.
Bunun için kendi kendimi yetiş- tirmiye karar verdim. Yoksa niye tim mektep bitirmek olsaydı, buna hem de fevkalâde tarafından, mu vaffak olacağıma şüphe yoktu. Fa kat tek başıma kendimi yetiştirmek için işe başladığım zaman ne bü yük müşküller karşısında kaldım. — Sizi böyle mütemadiyen çalış- mıya, öğrenmiye, eser vermiye teş vik eden şey nedir?
— Mesaimin - tâbiri caizse - er babı tarafından takdir edilmesi.... Bir ilim adamı için bundan daha
büyük bir mükâfr tasavvur edil
Yar an;
H i^ .a e t
Feridun
bilir mi? Bilcümle beynelmilel sa hadaki akisler, takdirler insanı ça lışmak, daha büyük işler, daha bü yük muvaffakiyetler yaratmak için âdeta arkasından iten bir saik olur. Dünyanın her tarafında ilmin bir- tek ölçüsü, bir tek kantarı vardır. O da beynelmilel ölçü, beynelmilel kantardır... Bu ölçüye vurulup kıy meti takdir edilmiyen bir eserin, müsaadenizle İlmî mahiyeti hakkın da hiç bir şey söylenemez.. Ve emin olunuz ki, yeryüzünün hangi buca ğında çıkarsa çıksın kıymetli bir e-
ser derhal beynelmilel dünyanın
dikkatini üzerinde toplar. Belki u-
mumî olmıyan lisanlardaki ede
biyat eserleri biraz kendilerini geç gösterirler. Fakat onların da dik
kati celbetmemeleri imkânsızdır. — ilimden, okumaktan, çalışmak tan başka ihtirasınız var mıdır?
—- Kanaatime göre bir insanda tam olarak iki türlü ihtiras olmaz, iki, üç çeşit ihtirası olanlar da bir
tek ve tam ihtirasa sahip sayıl
mazlar. ilme karşı son derecede ih tirası olan bir adamın başka hırs lar peşinde koşmasına imkân yok tur.
Meselâ ‘ bana hayatımda pek çok kazançlı işler teklif edilmiştir. Lâ kin hayatımın hiç bir devresinde para peşinde koştuğumu bilmem..
— Sizde hiç para ihtirası yok
mudur?
— Parayı çalışmak içih bir vası ta telâkki ederim, istediğim kitabı
alabilmek, rahat rahat çalışabil
mek için..
Etrafıma bakındım, içinde 15.0C0 kitap bulunan kütüphanedeki inti zam aklıma bir sual getirdi, sor dum:
— Tuhaftır, şimdiye kadar biz de ilim adamı denilince intizam
sız, son derece dağınık, perişan,
dalgın bir insan göz önünde canla
nır... Halbuki sizin kütüphaneniz
bu kanaatte olanları ilminizden şüp he ettirecek derecede muntazam..
— İlme alâkası olan her insanın kütüphanesinde büyük bir intizam olmazsa çalışması imkânsızdır. Çün kü bugünkü ilim adamı kitapları nı, dokümanlarım son derece mun tazam bir tasnife tâbi tutmalıdır. Muazzam bir dosyası olması lâzım dır. Yazacağınız eser için kendini ze lâzım olan şeylerin hangi kitap larda, hangi dosyalarda, hangi do laplarda olduğunu bilmeniz ve der hal bulmanız lâzımdır.
Köprülünün elile işaret ettiği kü çük dosya dolaplarına baktım. Bel ki yüzlerce çekmece, vardı. Birçok meşhurlar için ayrı ayrı dolaplar ayrılmış, üstlerine isimleri yazıl mıştı. Gelişigüzel okudum:
Ziya Gökalp, Abdülhak Hâmit,
Fuzulî, Nedim, Bakî, N ef’î, Tevfik
Fikret, Ahmet Rasim, Hüseyin
Rahmi, Şeyh Galip, Namık Kemal
vesaire... Bütün meşhurlar küçük
dolapların içinde..
Bundan sonra genç üstadın meş
gul olduğu muhtelif bahislere ait
dosya dolapları.. bunların içinde
«Türk musikisi» ne ait dolaplar bile var.
«B ir kitabı sırf faydası için
Fuat Köprülü bu küçük dolap lardan birini çekti, içinde munta zam zarflar, dosyalar göze çarpı yordu.
Bunları tetkik ederken sordum: —■ Lâkin zannetmem ki, bir ilim adamının maddî hayata karşı alâ kası pek fazla olabilsin... Zaten so kakla, günlük hayatla ilim adamı
nın meşgul olmıya vakti yoktur.
Meselâ siz ekmeğin kilosunun kaç kuruşa satıldığını bilir misiniz?
Fuat Köprülü gülümsedi: — Doğrusunu isterseniz bilmem.. dedi.
Bu sırada aklıma meşhur yanlış kitap meselesi geldi. Bu yanlış ki tabın ortaya çıkmasında Köprülü
nün büyük bir rolü vardı. Fakat
Köprülü bu münakaşalara hiç iste- miyerek ve farkında olmıyarak se bep olmuştu.
Köprülü Üniversiteden ayrılınca,
onun yerine birisini tayin etmek
icap etmiş, işte bu yüzden edebi yatçılar arasında yanlış kitap mes elesi patlak vermişti.
Bunları üstada anlattım. Tuhaf
şey... Bütün bu münakaşalardan
habersizdi.
kütüphanemde bulundururum.»
Gülümsedi:
— Ben ilmin münakaşasından,
kavgasından ziyade kendisini se-
(Arkası 17 nci sayfada)
Fuat Köprülü'ye Sorbon Üniver sitesi tarafından fahri doktorluk Unvanı ile bereber verilen ilim
madaiyesi, mahfazası içinde.
Türk iimini l>ev u lnıile s diada tanıtan değerli âlimimiz, muharririmize i.ıtisasiarını ve ilme dair fikirlerini söylüyor: «Bizde maalesef ekseriva ilim değil, ilmin münakaşası vardır.»
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi