• Sonuç bulunamadı

1.5. KRİZLERİN TARİHSEL GELİŞİMİ VE 2008 KÜRESEL KRİZİ

1.6.2. Mortgage Kredilerinin Yapısının Bozulması Sorunlu Krediler

2008 mortgage krizi aniden ortaya çıkmış bir kriz değildir. 1990’lı yıllara damgasını vuran liberalizasyon politikaları tüm dünyayı etkisi altına almıştır. ABD’de Büyük Amerikan Rüyası gerçekleşmiş ve ABD halkı hiç olmadığı kadar harcamaya başlamıştır. Bu durum ekonomi yönetimi tarafından da desteklenmiştir. Nitekim 2001 yılında Bush’un vergi oranlarında indirime gitmesi de bu desteğin artmasını sağlamıştır. Buna ek olarak, FED’ in faiz oranlarını oldukça düşük tutması harcamalarını gün geçtikçe arttırmalarına

29

neden olmuştur. Ülkede bu dönemde tasarruf oranları düşmüş, neredeyse sıfıra yaklaşmıştır. 2008 Mortgage krizinin başlangıcına dair ilk işaretler esasen 2006 yılının ikinci çeyreğinde görülen konut piyasasında yaşanan bozulmalarla gelişmiş ve bu kapsamda 2006 yılının sonu ve 2007 yılının başını kapsayan dönemde ABD konut ve finansal piyasalarındaki birkaç büyük nitelikli kuruluşun iflas etmesi, yaşanacak krizin ilk olaylarını meydana getirmiştir (Berberoğlu, 2011, 108).

İpotek kelimesini tanımlayan mortgage, temel itibariyle bir tür gayrimenkul finansman sistemini belirtmede kullanılmıştır. İpotek sisteminin işleyiş yapısı her ne kadar ülkeden ülkeye değişiklik gösterse de, teknolojik gelişmelerle birlikte finansal piyasalarda da işleyiş bakımından değişikliklerin yaşanmasına neden olmuştur. Sistemin temelinde, kredi talebi işlemleri neticesinde düzenlenen “ipoteğe dayalı kredi sözleşmeleri” meydana getirmektedir. Mortgage sistemi dahilinde bulunan subprime kredileri yapısı bakımından risklidir. Bu kredilerin tüketicilere sunulması ile birlikte de sistemde sorunların yaşamasına başlanmıştır. Sistem kapsamında düşük gelir seviyesine sahip tüketicilerin yüksek faizli kredi kullandırılmış, ancak faizlerin yükselmesiyle birlikte geri ödemelerde sorunların yaşanmansa neden olmuştur (Berberoğlu, 2011, 108; Er, 2011, 317).

ABD mortgage piyasasında bilhassa “subprime” ve “değişken faiz oranlı” kredilerinin sahip oldukları nakit akışlarının yaşanan bozulmalar, mortgage piyasasıyla ilişkili olan menkul kıymet piyasalarını da olumsuz olarak etkilemiş, bununla birlikte FED’in uyguladığı düşük faiz politikaları da mortgage kredilerinin kullanımının artmasına neden olmuştur. Bu dönemde görülen değişken faizli kredilerdeki artış, ileride ciddi sorunlara neden olmuştur. Piyasalarda kredi kullanma koşullarının uygun olması ve bu koşulların aynı şekilde devam edeceğine dair beklenti egemen olmuş ve kredi kullanımı daha da artmıştır. Bu esnada konut talebinin artması ile birlikte inşaat sektöründeki yatırımların ve konut fiyatlarının artmasına sebep olmuş, konut fiyatlarında yaşanan artış, ihtiyacı olmadığı halde spekülatif amaçlarla konut kredisine yönelik taleplere sebep olmakla birlikte, bu durum da etik

30

tehlike problemine neden olmuştur. Ayrıca bilhassa banka yöneticilerinin, kredi kullanımı nedeniyle elde edecekleri yüksek kar ve primler sebebiyle kredi kullanımını teşvik etmesi ve uygun nitelikte olmayan tüketicilere kredi kullandırılması, kriz süreci içindeki ayrı bir etik tehlikeyi meydana getirmiştir. “Verilen ipotekli krediler, menkul kıymetleştirilerek özellikle yatırım bankalarında satılmış, yatırım bankaları da bu menkul kıymetleri serbest fonlara (hedge fon) satmışlardır. Bu şekilde yeni kaynak elde eden bankalar daha çok kredi verme imkânına kavuşmuşlardır. Bankalar ve fonlar bu menkul kıymetleri sigorta ederek riski gidermeye çalışmışlardır (Er, 2011, 317).”

Kredi kullanımı arttıkça alınan riskler de artmış, kredi kuruluşları da bu riskleri minimize etmek amacıyla verdikleri kredilere dayanan tahvil çıkartmışlardır. 2006 yılının ikinci yarısı itibariyle FED, enflasyonun artacağına dair oluşan korkusu sebebiyle faizleri %5,25 seviyesine kadar artırmış, bu durum sistem için çöküşün başlangıcı olmuştur. Faizlerin artmasıyla konut fiyatları ve kira gelirleri piyasa seviyesinin altına inmiş, kredi kullanan düşük gelir seviyesindeki tüketiciler de kredilerini düzenli bir şekilde ödeyemez duruma gelmiştir. “Diğer taraftan, ABD konut sektöründe durgunluk yaşanmaya başlanması ve değişken faizli kredi kullananların aylık ödeme tutarlarının artması da krizin büyümesine neden olmuştur. Konut fiyatları inişe geçince birden bire subprime mortgage denilen bu kredi piyasası çökmüş, kredi faizlerini ödeyemeyen düşük gelirli ailelerin iflas etmelerine ve konutlarına el konulmasına neden olmuştur. Konutların ipotek edilmesi karşılığı çıkarılan menkul kıymetlerin fiyatının düşmesiyle, yatırımcılar artık az getirili ama düşük riskli kamu kâğıtlarını tercih eder hale gelmişlerdir. Asıl önemli gelişme, finansman sorununun konut piyasasından çıkıp diğer finansal piyasalara da yayılması olmuştur (Fener, 2012, 40).”

Kriz ilk önce güvenilir finansman aracı olan mevduat yerine, kısa dönemli borçları çevirme üzerine kurulu yatırım bankalarını ve taahhütlerini yerine getiremeyen aktörler nedeniyle, büyük yükümlülük altına giren sigorta şirketlerini vurmuştur. 12 Mart 2007’de ülkenin en büyük ikinci ipotekli kredi kuruluşu olan New Century Financial Corporation’ ın iflas isteminde

31

bulunması, krizin üstündeki perdeyi de kaldırmıştır. Temmuz 2007’de, ipotekli kredi şirketi Bear Stearns’ ın subprime kredi yatırımları yapan yatırım fonu yıkılmış ve bu şirket daha sonra en büyük bankalardan JP Morgan’a satılmıştır. Haziran 2008 itibariyle, 12 büyük finansal kuruluşun zararı 153,6 milyar dolara ulaşmıştır. Temmuz 2008’de ABD Federal Mevduat Sigorta Fonu (FDIC), IndyMac bankasına el koymuştur ki bu finansal kuruluşun iflası ülke tarihinin en büyük ikinci iflası olarak kayıtlara geçmiştir. Freddie Mac ve Fannie Mae’ın hisse senetlerinin %70’lere varan oranlarda düşmesi krizi iyice derinleştirmiştir. Eylül 2008’de ise hükümet bu iki kuruluşa el koymuştur. Eylül 2008’de mali kriz hızını arttırmaya başlamıştır. Bu ay içinde Merrill Lynch Bank of America tarafından satın alınmış, FED ABD’nin en büyük sigorta şirketi olan American International Group (AIG)’a mali yardımda bulunmuş, 158 yıllık yatırım bankası Lehman Brothers ise iflas etmiştir. Washington Mutual ve Wachovia gibi bankalar iflas ederek diğer bankalara satılmışlardır. Northern Rock ve Fortis krizin sarstığı devasa kurumlardan bazılarıdır. Yatırım bankalarının zor duruma düşmelerine; özellikle sermayelerine göre çok fazla borçlanmaları, ipotekli konut kredileriyle bağlantılı riskli menkul kıymetlere büyük yatırımlar yapmaları ve eksik risk yönetimi uygulamaları yapmamaları neden olmuştur. ABD hükümeti ve FED bir takım önlemler alarak 2007’nin baharında patlak veren krizin etkilerini azaltmaya çalışmıştır (Kutlu ve Demirci, 2011, 126).

Bu krizin geçmişte yaşanan krizlerden en önemli farkı, klasik bir finans krizi olmaması, karmaşık ve yüksek hacimli türev ürünlerini kapsamasıdır. Eski FED Başkanı Greenspan Mart 2008’de yaşanan gelişmeleri İkinci Dünya Savaşı sonrası en büyük finansal kriz olarak tanımlamış ve yaşanmakta olan resesyonu çok şiddetli olabileceğini dile getirmiştir. Çünkü kriz gelişmiş ülkelerde başlamasına rağmen 2008 ortalarından itibaren gelişmekte olan ülkeleri de etkilemeye başlamıştır. Bu ülkelerin çoğunda borsalar ciddi değer kayıpları yaşamış, ülke paraları değer yitirmiş, ülke tahvilleri ve ticari bonolarda risk primleri artmış, aynı zamanda bu ülkelere olan yabancı sermaye akımları ve banka borçları önemli oranda düşmüştür. Uluslararası piyasalarda yaşanan gelişmeler karşısında finansal sisteme olan güvenin tekrar arttırılması için

32

ABD ve Avrupa’da merkez bankaları ve hükümetleri tarafından önemli meblağlara ulaşan kurtarma paketleri açıklanmıştır. ABD’de 2007 yılında subprime mortgage kredilerine geri ödemelerde yaşanan sıkıntılardan dolayı ortaya çıkan finansal dalgalanma birbiriyle ilişki ve çok hassas dengeler üzerine kurulu ABD piyasalarında büyük etki yaratmıştır. Mortgage kredilerine dayalı menkul kıymetler ile kredi türev ürünlerinin risklerinin yanlış ölçülmesi, zaman zaman da finansal mühendislik teknikleri kullanılarak ölçülemez hale getirilmesinden dolayı denetleyici yapının eksiklikleri finansal kurumları etkilemiş ve mortgage kredi krizi olarak ortaya çıkan kriz ilerleyen zamanda küresel bir likidite krizine dönüşmüştür (Işık ve Tünen, 2011, 839).

1.6.3. Finansal Yapıdaki Değişim ve Faiz Oranlarındaki

Benzer Belgeler