• Sonuç bulunamadı

Hadis literatüründe Kitabü'l-Ahlaklar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hadis literatüründe Kitabü'l-Ahlaklar"

Copied!
103
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

DOKUZ EYLÜL ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ TEMEL SLAM B L MLER ANAB L M DALI

YÜKSEK L SANS TEZ

HADÎS L TERATÜRÜNDE

K TÂBÜ’L-AHLÂKLAR

Sermin TOPRAK

Danı man

Yrd. Doç. Dr. Abdülkadir PALABIYIK

(2)

YEM N METN

Yüksek lisans Tezi olarak sundu um “Hadîs Literatüründe Kitâbü’l-Ahlâklar” adlı çalı manın, tarafımdan, bilimsel ahlak ve geleneklere aykırı dü ecek bir yardıma ba vurmaksızın yazıldı ını ve yararlandı ım eserlerin bibliyografyada gösterilenlerden olu tu unu, bunlara atıf yapılarak yararlanılmı oldu unu belirtir ve bunu onurumla do rularım.

.…./.…./………. Sermin TOPRAK

(3)

YÜKSEK L SANS TEZ SINAV TUTANA I Ö rencinin

Adı ve Soyadı : Sermin TOPRAK

Anabilim Dalı : Temel slam Bilimleri

Programı : Hadis Programı

Tez Konusu : Hadîs Literatüründe Kitâbü’l-Ahlâklar Sınav Tarihi ve Saati:

Yukarıda kimlik bilgileri belirtilen ö renci Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün ……….. tarih ve ………. Sayılı toplantısında olu turulan jürimiz tarafından Lisansüstü Yönetmeli inin 18.maddesi gere ince yüksek lisans tez sınavına alınmı tır.

Adayın ki isel çalı maya dayanan tezini ………. dakikalık süre içinde savunmasından sonra jüri üyelerince gerek tez konusu gerekse tezin dayana ı olan Anabilim dallarından sorulan sorulara verdi i cevaplar de erlendirilerek tezin,

BA ARILI OY B RL ile

DÜZELTME * OY ÇOKLU U

RED edilmesine ** ile karar verilmi tir.

Jüri te kil edilmedi i için sınav yapılamamı tır. ***

Ö renci sınava gelmemi tir. **

* Bu halde adaya 3 ay süre verilir. ** Bu halde adayın kaydı silinir.

*** Bu halde sınav için yeni bir tarih belirlenir.

Evet

Tez burs, ödül veya te vik programlarına (Tüba, Fullbrightht vb.) aday olabilir.

Tez mevcut hali ile basılabilir.

Tez gözden geçirildikten sonra basılabilir. Tezin basımı gereklili i yoktur.

JÜR ÜYELER MZA

……….…….. Ba arılı Düzeltme Red

………..……… Ba arılı Düzeltme Red

(4)

YÜKSEKÖ RET M KURULU DOKÜMANTASYON MERKEZ TEZ VER FORMU

Tez No: Konu Kodu: Üniv. Kodu

Not: Bu bölüm merkezimiz tarafından doldurulacaktır. Tez Yazarının

Soyadı: TOPRAK Adı: Sermin

Tezin Türkçe Adı: “Hadîs Literatüründe Kitâbü’l-Ahlâklar”

Tezin Yabancı Dildeki Adı: “Kitâb al-Akhlâqs in the Hadith Literature” Tezin Yapıldı ı

Üniversite: Dokuz Eylül Enstitü: Sosyal Bilimler Yıl: 2006 Di er Kurulu lar:

Tezin Türü:

Yüksek Lisans: Dili : Türkçe Doktora: Sayfa Sayısı : X + 94 Tıpta Uzmanlık: Referans Sayısı: 299 Sanatta Yeterlilik:

Tez Danı manı: Yrd. Doç. Dr. Abdülkadir PALABIYIK

Türkçe Anahtar Kelimeler: ngilizce Anahtar Kelimeler:

1. Hadis 1. Hadith

2. Ahlâk 2. Ethics

3. Zühd 3. Monasticism

4. Edeb 4. Moral

5. Kitâbü’l-Ahlâk 5. Kitab al-Akhlâq

Tarih: mza :

(5)

ÖZET Yüksek lisans Tezi

Hadis Literatüründe Kitâbü’l-Ahlâklar Sermin TOPRAK

Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel slam Bilimleri Anabilim Dalı

Hadis Programı

Tezimiz, tasnif devrinden itibaren hadis kitapları içinde kendisine yer bulan Kitâbü’l-Ahlâklar’ın yerini ke fetmeyi ve onları ekil, muhteva, kompozisyon, tasnif ve tarihî de erleri açısından incelemeyi amaçlamaktadır.

Hadis ve sünnet, bir bilgi kayna ı olarak, Peygamber döneminde pratik de erini kazanmı tır. Bu dönemde, sistematik de er sınırlaması ya da bilgi ve ahlakı tasnif eden bir anlayı a rastlamak mümkün de ildir. Bu ba lamda, yine de, hadis ve sünnet günlük hayatta, hem birey hem de toplum için vazgeçilmez de er addedilmi tir.

Buradan hareketle, ara tırmamız üç bölüm eklinde ele alındı.

Birinci Bölümde; ara tırmamızın kavramlarını açık kılmak adına, biz, teze dair terimlerin kavramsal analizini yaparak çalı mamıza yön vermeyi amaçladık.

kinci Bölümde; Kitâbü’l-Ahlâkları bütün olarak bir arada görmek için, ula abildi imiz Ahlâk kitaplarını elden geldi ince kronolojik olarak listeledik.

Üçüncü Bölüm’de; bu ara tırmanın pratik sonuçlarını gözlemlemek için, Buhârî’nin el-Edebü’l-Müfred’i bn Ebî Dünya’nın Mekârimü’l-Ahlâk’ı, Ebû eyh bn Hayyân’ın Ahlâk’un-Nebî ve Âdâbuhu adlı eseri, Beyhakî’nın ez-Zühdü’l-Kebîr’ini örnek olması açısından inceleyip de erlendirdik.

Anahtar Kelimeler: 1. Hadis 2. Ahlâk 3. Zühd 4. Edeb 5. Kitâbü’l-Ahlâk.

(6)

ABSTRACT Yüksek lisans Tezi

Kitâb al-Akhlâqs in the Hadith Literature Sermin TOPRAK

Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel slam Bilimleri Anabilim Dalı

Hadis Programı

Türk slam Edebiyatı ProgramıOur thesis is aimed at discovering the place of Kitâb al-Akhlaqs on Hadith Literature which could be firstly seen in the beginnings of the compilation stage, and examining them in terms of their form, content, composition, classification, and historical values.

It is well known that hadith and tradition (Sunnah), as a source of knowledge, had a practical value in the age of the Prophet. In that period, there is impossible to find any systematical value limitation or classification for knowledge and ethics. Within this context, hadith formed the important part of religious knowledge, and was considered of value that should be applied to the daily life, both for individuals and for society.

At that point, the thesis is divided into three main sections.

In the first section; we was establish a conceptual analysis of the terms which was related to this study to make our concepts clear.

In the second section; in order to see Kitab al-Akhlaqs wholly, we were listed chronoligally all akhlâq books that we have fasten down.

In the third section; in order to take into account the practical results of this study, we have rewieved Bukhari (d. 256)’s Adab Mufred, Ibn Abi al-Dunyâ (d. 281/894)’s, Makarim al-Akhlaq, Ebu’sh-Shaykh bn Hayyan (d. 369/981)’s Ahlaq’un-Nabî we Adabuhu, Bayhakî (d. 458/1066)’s ez-Zuhd al Kebîr.

Key Words: 1. Hadith 2. Ethics 3. Monasticism 4. Moral 5. Kitab al-Akhlâq.

(7)

ÖNSÖZ

nsanların arasından bir insanın, insanlı a gönderilmesini, insanlar garipsemi olsa da, O, ısrarla, “ben, sadece bir be erim” demi ti. Çünkü, hayatı onlara en güzel anlatacak, ve onlarla empati kuracak yine oydu. nsanüstü olamazdı, olmamalıydı da. Dolayısıyla, bu din, ya amın, ya amanın dini olacaktı. Bu sebeple, Hz. Peygamber, Allah’ın bize uymasını emretti i prensipleri günlük hayatında uygulamaya geçirmi , ve bize mücerred anlamlı âyetleri, sünnetleriyle mü ahhas hâle getirmi tir. Bunun içindir ki, tüm müslüman ve müminler, bütün hâl ve hareketlerinde O'nu örnek almaya çalı mı lar, dînî olsun dünyevî olsun kar ıla tıkları problemlere hal çâreleri ararken, ilkin Kur’an-ı Kerîm’den sonra da Hadîs-i erîfler’den medet ummu lardır.

slâm’da; ahlâk, edeb, dâb-ı mua eret ve zerafet üzre ya amın ilke ve kurallarının ilk kayna ı Kur’ân olmakla beraber, onu bizzat tatbik eden, mü ahhas hale getiren ve ya anabilir bir hayat tarzına dönü türen Hazret-i Peygamber’dir. O’nun hayatı, Kur’ân’ın tatbikinden ibarettir. Hz. Ay e’nin deyimiyle, “O’nun ahlâkı, Kur’an’ın ahl kı idi” ve “O, insanlar arasında ahlâkı en güzel olan idi”. O, bunu; “Ben ahlâkın güzelliklerini tamamlamak için gönderildim” sözüyle ifade etmektedir.

Hakikaten, bu anlamda, slâmî ahlâk, edeb ve âdâb-ı mua eretin yegâne kayna ı Hadîs-i erîfler’dir. Bundan dolayı da, sözkonusu alanlarla ilgili ilk kaynaklar hadis mecmûalarıdır. Bu ba lamda, biz de, “Hadîs Literatürü’nde Kitâbü’l-Ahlâklar” adlı çalı mamızla, bu kavramlar etrafında te ekkül eden ve geli en ve zamanla çemberini bir hayli geni leten bu eser türlerini, bir tez sınırları içinde ele almaya karar verdik.

Tezin adının belirlenmesinde, içeri inin olu masında büyük eme i geçen danı man Hocam Yrd. Doç. Dr. Abdülkadir PALABIYIK’a ve Dr. Mehmet Sait TOPRAK’a te ekkürü bir borç bilirim. Ayrıca yazım a amasında yardımlarını esirgemeyen Sokol BRAHAJ’a müte ekkir oldu umu belirtmek isterim.

(8)

Ç NDEK LER

YEM N METN ...II YÜKSEK L SANS TEZ SINAV TUTANA I…………...III Y.Ö.K. DOKÜMANTASYON MERKEZ TEZ VER FORMU....IV ÖZET...V ABSTRACT...VI ÖNSÖZ...VII Ç NDEK LER...VIII KISALTMALAR...X G R

I. ARA TIRMANIN KONUSU VE ÖNEM ……….……….………...….1

II. ARA TIRMANIN AMACI, HEDEF VE SINIRLARI………2

III. ARA TIRMANIN PLÂNI VE YÖNTEM ……….2

B R NC BÖLÜM HADÎS L TERATÜRÜNDE K TÂBü’l-AHLÂKLAR I. KAVRAM ANAL Z-SENTEZ……..………... 3

A. Ahlâk………...……….……… 3 B. Edeb………...……….……….. 8 C. Âdâb………..………... 12 D. Zühd………..………... 13 E. Rekâik…………..……….………... 15 F. Birr………...………..…………... 15

II. K TÂBÜ’L-AHLÂKLARIN TE EKKÜLÜNE ZEM N HAZIRLAYAN ÂM LLER...… 18

(9)

K NC BÖLÜM

HAD S L TERATÜRÜNDE MÜSTAK L OLARAK KALEME ALINAN K TÂBÜ’L-AHLÂKLAR

A. Müstakil Ahlâk Kitapları……..………...……… 26

B. Müstakil Zühd Kitapları…...……..……… 27

C. Hadis Kitapları çinde Yer Alan Ahlâk Bahisleri …………..………. 41

D. De erlendirme……….………...……….………. 45

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM K TÂBÜ’L-AHLÂKLARIN EK L VE METOD ÖZELL KLER A.Ebû Abdullah Muhammed b. smâ‘îl el-Buhârî ve el-Edebü’l- Müfred’i……….……..……….………. 47 B. bn Ebî’d-Dünyâ ve ‘Mekârim’ül–Ahlâk’ı ……...……….………. 70

C. Ebû’ - eyh ibn Hayyân’ın “Ahlâk’un-Nebî ve Âdâbuhû” adlı eseri……...…. 73

D. Beyhakî’nin“ez-Zühdü’l-Kebîr”i………..……….. 80

SONUÇ VE DE ERLEND RME……….……….…….………. 85

(10)

KISALTMALAR

A.g.e. : Adı geçen eser A.g.m. : Adı geçen makâle A.mlf. : Aynı müellif

AÜ FD : Ankara Üniversitesi lahiyat Fakültesi Dergisi b. : bin, ibn

Bkz. : Bakınız

bl. : Bölümü

C. : Cilt

Çev. : Çeviren

DEÜ : Dokuz Eylül Üniversitesi

DEÜ FD : Dokuz Eylül Üniversitesi lahiyat Fakültesi Dergisi D A : Türkiye Diyanet Vakfı slam Ansiklopedisi

GAL : Geschichte der Arabischen Litteratur (Brockelmann) GAS : Geschichte des Arabischen Schrifttums (Fuat Sezgin)

h. : Hicrî

Haz. : Hazırlayan

HTD : Hadis Tetkikleri Dergisi Hz. : Hazreti

A. : Millî E itim Bakanlı ı slâm Ansiklopedisi Kr . : Kar ıla tırınız

Ktp. : Kütüphanesi

MÜ FD : Marmara Üniversitesi lahiyat Fakültesi Dergisi MÜ FV : Marmara Üniversitesi lahiyat Fakültesi Vakfı N r. : Ne reden

Nu : Numara

ö. : Ölümü

s. : Sayfa

S : Sayı

SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü TDAY : Türk Dili Ara tırmaları Yıllı ı Thk. : Tahkik eden Trc. : Tercüme eden Trz. : Tarihsiz vb. : Ve benzeri vd. : Ve devamı vr. : Varak vs. : Ve sâire Yay. : Yayınları

(11)

G R

I. ARA TIRMANIN KONUSU VE ÖNEM

Ara tırmamız, Hadis Literatürü içinde hicrî II. asırdan itibaren geli meye ba layan ve bir konunun müstakil olarak bir kitâb’da1 ele alındı ı Ahlâk’a dair eserler2 ile Kütüb-i Sitte gibi me hur hadis mecmûları içerisinde; Kitâbü Hüsni’l-Huluk,3 Kitâbü’l-Edeb,4 Kitâbü’l-Âdâb,5 Kitâbü’z-Zühd,6 Kitâbü’z-Zühd ve’r-Rekâik,7 Kitâbü’r-Rikâk8 gibi adlar altında ana konuları (Kitâb) muhtevâ, tertîb ve tasnîfleri açısından de erlendirmek olacaktır. Örneklemesi yapılacak hadis mecmûalarının, bu anlamda, ana konularının (kitabların) yeniden bir kriti i yapılarak, Hadis Literatürü’nde Kitâbü’l-Ahlâklar’ın ele aldı ı ortak temel konular ve ayrıldı ı konular de erlendirilecektir.

Ara tırma, sadece ahlâkî hadisleri ihtivâ eden eserleri bir araya getirmekle kalmayıp, aynı zamanda onların muhtevalarını, tasnîf ekillerini ve müelliflerini dönemleri açısından bir de erlendirmeye tabi tutması yönüyle, di er hadis literatür çalı malarından farklı bir öneme hâizdir.

1 Hadis literatüründe “Kitâb” kavramının geni bir yorumu için bkz. Ali Yardım, Hadis II, stanbul

1997, s. 65-67.

2 Mesela; Abdullah b. Mübârek, Ahmed b. Hanbel, Ebû Dâvûd, Esed b. Mûsa, Vekî‘ b. Cerrâh

Hennâd b. Seriyy ve Beyhakî’nin Kitâbü’z-Zühdleri; Buhârî’nin Kitâbü’l-Edebi’l-Müfred’i bu tür arasında sayılabilir.

3 Bkz. mâm Mâlik, Muvatta’, stanbul 1992, (Kitâbü Hüsni’l-Huluk: 47), C. II, s. 902-909. 4 Bkz. Buhârî, Sahîh, stanbul 1992, (Kitâbü’l-Edeb: 78), C. VII, s. 68-75; Ebû Dâvûd, Sünen,

stanbul 1992, Edeb: 40), C. V, s. 132-424; Tirmizî, Sünen, stanbul 1992, (Kitâbü’l-Edeb: 41) C. V, 80-154; bn Mâce, Sünen, stanbul 1992, (Kitâbü’l-(Kitâbü’l-Edeb: 33), C. II, s. 1206-1257.

5 Bkz. Tirmizî, Sünen, (Kitâbü’l- sti’zân ve’l-Âdâb: 40), C. V, s. 52-79; Nesâî, Sünen, stanbul

1992, (Kitâbü’l-Âdâb: 38), C. VIII, s. 221-249; Müslim, Sahîh, stanbul 1992, (Kitâbü’l-Âdâb: 38), C. II, s. 1682-1700.

6 Bkz. Tirmizî, Sünen, (Kitâbü’z-Zühd: 34), C. IV, s. 550-610; bn Mâce, Sünen, (Kitâbü’z-Zühd:

37), C. II, s. 1373-1453.

7 Bkz. Müslim, Sahîh, (Kitâbü’z-Zühd ve’r-Rekâik: 53), C. III, s. 2272-2311.

8 Bkz. Buhârî, Sahîh, (Kitâbü’r-Rikâk: 81), C. VII, s. 169-209; Dârîmî, Sünen, stanbul 1992,

(12)

II. ARA TIRMANIN AMACI, HEDEF VE SINIRLARI

Ara tırmanın amacı; Hadis Literatüründe biribirinden ba ımsız bir ekilde, çe itli adlar altında, kimi zaman farklı kimi zaman da benzer hadislerin bir araya getirilmesiyle olu an hadis eserlerinin ortaya çıkı ı, geli imi ve tasnifindeki farklıla manın arka planını ortaya koymaktır.

Hedefine gelince; mevcut literatür içinde da ınık bir ekilde yer alan ahlâkî konulu hadislerin nasıl bir literatürü meydana getirdi i ve bunların toplumun ahlâkî de erlerinin te ekkülünde ne ölçüde etkili olabildi ini tesbit ederek, ula ılabilen eserleri kronolojik olarak derli-toplu bir çalı ma içerisinde toplamaktır.

Her çalı ma gibi, bu çalı ma da sınırları belli bir çalı madır. Bu anlamda, ara tırma, son derece da ınık ve fazlaca üzerinde yazı yazılan ahlâk konusunu tüm boyutlarıyla ele alma niyetini ta ımaz. Zira, ahlâkın dînî oldu u kadar felsefî bir boyutu da vardır. Bu yönüyle, tez, ana konusu ahlâk olan müstakil hadis kitapları ve hadis mecmûaları içerisindeki konumuzla ilgili ana bölümleri incelemesiyle ba tan sınırlarını belirlemi tir.

III. ARA TIRMANIN PLANI VE YÖNTEM

Ara tırmamız, Hadis Literatürü içinde hicrî II. asırdan itibaren geli meye ba layan ve bir konunun müstakil olarak bir kitâb’da ele alındı ı Ahlâk’la ilgili eserler ile Kütüb-i Sitte gibi hadis mecmûları içerisinde; Kitâbü Hüsni’l-Huluk, Kitâbü’l-Edeb, Kitâbü’l-Âdâb, Kitâbü’z-Zühd, Kitâbü’z-Zühd ve’r-Rekâik, Kitâbü’r-Rikâk gibi adlar altında ana konuları (Kitâb) muhtevâ, tertîb ve tasnîfleri açısından de erlendirmek olacaktır. Örneklemesi yapılacak hadis mecmûalarının, bu anlamda, ana konularına yeni bir bakı açısıyla bakılarak, Hadis Literatürü’nde Kitâbü’l-Ahlâklar’ın ele aldı ı ortak temel konular ve ayrıldı ı konular de erlendirilmeye çalı ılacaktır.

(13)

B R NC BÖLÜM

HADÎS L TERATÜRÜNDE K TÂBÜ’L-AHLÂKLAR

KAVRAM ANAL Z-SENTEZ

A. AHLÂK

Ahlâk kelimesi; “huy, karakter, seciyye”9 mânalarına gelen hulk veya huluk kelimesinin ço uludur.10 Genel anlamda lugatlerde, insanın maddî görünü ü için halk, mânevî yapısı için hulk kelimeleri kullanılır.11 “Ahlâk” kelimesi, yaratmak ve yaradılı mânâsına gelen “hilkat” kökünden türetilmi tir. Bu kökten, “halk” ve “huluk” eklinde aynı nitelikte iki gövde çıkmaktadır. Asıl imlâsında, harf farkı de il sâdece hareket farkı olan bu iki kelime, insanın iki ayrı yönünü ifâde etmektedir. Halk, insanın gözle görülen, elle tutulan maddî varlı ının yaradılı ını; huluk da, onun huy, karakter, tabîat, seciye, âdet ve davranı gibi ancak basîretle (kalb gözüyle) idrâk edilebilen mânevî yaradılı ını anlatmada kullanılmı tır. te bu ikinci kullanı ın ço ulu “ahlâk” gelmektedir. Bir ba ka görü e göre de, “hilkat”in

9 Andreas Tietze, Tarihî ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı, stanbul 2002, s. 118.

10 Ali Yardım, Peygamberimiz’in emâili, Yedinci Baskı, stanbul 2005, s. 392; slam

Ansiklopedisi’nin “Ahlâk” maddesinde buna : “hulk” (huy)’un cemi. Ahlâk, insanın manevî

seciyesini temyîz eden hususiyetlerdendir. Ahlâk ilmi ( lmü’l-Ahlâk) ise, talîmî maksadla tedvîn edilmi ahlâk nazariyesi” eklinde bir açıklama getirilir. Bkz. Carra de Vaux, “Ahlâk”, A.,

Be inci Baskı, stanbul 1978, C. I, s. 157; Hilmî Ziya Ülken, “Ahlâk, insanlı ın kabul etti i ve

ba ka kesinlik ölçüleriyle ölçülemeyen hareketlerimize ait de erlerin toplamıdır” der. Bkz. Hilmî

Ziya Ülken, Ahlâk, stanbul 2001, s. 19; Ahmet Cevizci ise, Paradigma Felsefe Sözlü ü adlı eserinde bu kelimenin ngilizce’de morality, fransızca’da moralité ile e anlamlı oldu unu ve “genel anlamda, mutlak olarak iyi oldu u dü ünülen ya da belli bir ya am anlayı ından

kaynaklanan davranı kuralları bütünü. nsanların kendisine göre ya adıkları, kendilerine rehber aldıkları ilkeler bütünü ya da kurallar toplamı”. kinci anlamında ise, “bir kimsenin iyi niteliklerini ya da ki ili ini ifade eden tutum ve davranı lar bütünü, huy” tarzında tanımlar. Bkz.

a.g.e., stanbul 2002, s. 17; Ahmed Hamdi Akseki ise bu kavramı öyle izah eder: “Ahlâk,

hulk’un cem’i (ço ulu) dir. Hulk, tabiat ve seciyye (karakter) demektir. Buna huy da deriz. Seciyye ve huy denilen ey; insanda rüsûh bulmu , yani yerle mi bir melekedir. Di er bir ta-birle, huy; insan nefsinde meydana gelen, sabit ve sakin olan bir melekedir; o meleke sebebiyle nefisten fiiller kolayca ortaya çıkar, fikre ve iyice dü ünmeye muhtaç olmaksızın, yani zihni yor-maksızın, güçlük çekmeyerek kolaylıkla nefisten fiillerin çıkmasına sebep olur. O halde, huy; aslı ve kayna ı itibariyle melekelerden ve bâtını (iç) kuvvetlerden (melekât-ı nefsâniyeden) dir.” bkz. Ahlâk lmi ve slâm Ahlâkı, Üçüncü Baskı, Ankara 1979, s. 28.

(14)

ço ulu “huluk”, onun ço ulu da “ahlâk”tır. Ahlâk, “mânevî yaradılı lar manzûmesi” gibi bir anlam ta ımaktadır”.12

“Ahlâk” kavramı geni bir anlam yelpazesine sâhiptir. Ahlâk kelimesine izâfet kılınarak pek çok birle ik kavram türetilmi tir: Hüsn-i ahlâk, ahlâk-ı fâzıla, ahlâk-ı zemîme, ahlâk-ı hamîde, sû’-i ahlâk, ahlâk-ı umûmiyye, ilm-i ahlâk vb. daha pek çok kavram türetilebilir.13 Görüldü ü gibi ahlâk kelimesi, kimi zaman olumlu, kimi zaman da olumsuz ekillerde kullanılabilmektedir.14

Hadislerde hulk ve ahlâk terimleri genellikle iyi ve kötü huyları, faziletleri15 ve reziletleri16 ifade etmek üzere kullanılmı ; özellikle iyi huylar ve faziletli dav-ranı lar hüsnü’l-huluk, mehâsinü’1-ahlâk, mekârimü’l-ahlâk, ahlâku’l-hasene, el-ahlâku’l-hamîde, kötü huylar ve fena hareketler ise sûü’l-huluk, el-ahlâku’z-zemîme, el-ahlâku’s-seyyie gibi terimlerle kar ılanmı tır.17 Ayrıca; ahlâk; el-ahlâkü’r-redî’e,18 el-ahlâkü’d-denî’e,19 el-ahlâkü’l-cemîle,20 el-ahlâkü’l-hasene,21 el-ahlâkü’l-habîse,22 el-ahlâkü’l-mezmûme,23 el-ahlâkü’l-kabîha,24 sefâsifü’l-ahlâk,25 rezâilü’l-ahlâk,26 sâlihu’l-ahlâk,27 hayrâtü’l-ahlâk,28 kudûretü’l-ahlâk,29

12 Ali Yardım, Peygamberimiz’in emâili, s. 392.

13 emseddin Sami, Kâmûs-ı Türkî, Der-Sa’âdet 1317, s. 82; Ahmed Hamdi Akseki, Ahlâk lmi ve

slâm Ahlâkı, s. 29.

14 emseddin Sami, a.g.e., s. 82. Ayrıca bkz. Andreas Tietze, Tarihî ve Etimolojik Türkiye Türkçesi

Lugatı, s. 118-119.

15 Ahmed Hamdi Akseki, “Faziletler kendisi ile muttasıf olan iki vücud arasında bir ahenk ve fark

meydana getirmek anından olan, ruhî seciye ve hasletlerdir” der. Akseki, Ahlâk lmi ve slâm Ahlâkı, s. 192.

16 Akseki, “Reziletlere gelince; bunlar insanların nefislerine ârız olan bazı habis ve kötü fiillerdir

ki; onlarla muttasıf olan ahıslar arasında fitne ve ayrılık husûle getirmek ânındandır”. Bkz.

a.g.e., s. 193.

17 Mustafa Ça rıcı, “Ahlâk”, D A, C. II, s. 1.

18 Taberî, Ebû Cafer, Câmiu’l-Beyân an Te’vili Âyi’l-Kurân, Beyrut 1988, C. I, s. 501. 19 bn Kesir, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azim, Beyrut 1969, C. I, s. 281.

20 Taberî, Tefsir, C. VIII, s. 82. 21 Taberî, Tefsir, C. V, s. 41.

22 bn Manzûr, Lisânü’l-Arab, C. II, s. 141.

23 Kurtubî, el-Câmiu li-Ahkâmi’l-Kur’ân (Tefsir), Darul Katibil Arabi li’t-Tibb, Kahire 1967, C. V,

s. 383.

24 bn Kesir, Tefsir, C. II, s. 125. 25 Taberî, Tefsir, C. VII, s. 634. 26 bn Kesir, Tefsir, C. I, s. 267. 27 Taberî, Tefsîr, C. III, s. 402. 28 Kurtubî, Tefsir, C. XVII, s. 161. 29 Kurtubî, Tefsir, C. X, s. 39.

(15)

denesü’l-ahlâk,30 kazarü’l-ahlâk, gılâzü’l-ahlâk,31 tayyibü’l-ahlâk,32 kerîmü’l-ahlâk,33 kârimü’l-ahlâk34 gibi pek çok kelimeyle birlikte de çe itli kaynaklarda kullanılagelmi tir. Ayrıca yeme, içme, sohbet, yolculuk gibi günlük hayatın çe itli alanlarıyla ilgili davranı ve görgü kurallarına, terbiyeli, kibar ve takdire de er davranı biçimlerine, bunlara dair ö üt verici kısa ve hikmetli sözlere ve bu sözlerin derlendi i eserlere edeb veya âdâbla izâfet terkibi yapılmak sûretiyle adlar konulmu tur.35 Böylelikle “Ahlâk” kavramı, nötr bir karakter durumunu ifade etmekte, faziletler ortaya koyup koymamaya göre, iyi ya da kötü, övülen ya da yerilen eklinde nitelenmektedir. E er böyle olmasaydı, “güzel ahlâkı tanımlamak, insanlı ın iç mimarisini ıslah etmek” anlamına gelmezdi.36 Ahmet Cevizci ise, ahlâkın kurallar ve de erler bütünü oldu unu ifade ederek u cümleleri sarfeder:

“Batı dillerinde, Yunanca karakter anlamına gelen ethos sözcü ünden, Türkçede ise Arapça “huy”, “mizaç”, “karakter” anlamına hulk sözcü ünden türeyen ahlâk, insanın ba ka varlıklarla belirli normlara göre gerçekle en ili kiler toplamını, insanın söz konusu ili kileriyle bu varlıklara yönelen eylemlerini düzenleyip anlamlandıran norm, ilke, kural ve de erler bütününü ifade eder. Buna göre, ahlâk, bir kültür çevresi içinde kabul görmü , belirlenmi ve tanımlanmı de erler manzumesi ve amaçlarla, bu de erlerin nasıl ya atılacaklarını, söz konusu amaçlara nasıl ula ılaca ını ortaya koyan kurallar öbe i veya bir insan toplulu unun belli bir tarihsel dönem boyunca, belli türden inanç, emir, yasak, norm ve de erlere göre düzenlenmi ve söz konusu düzenlemeye ba lı olarak törele mi , gelenekle mi ya ama biçimi diye tanımlanabilir”.37

Elmalılı, ahlâkın ne anlama geldi i konusunda Râgıb’ın Müfredâtı’ndan alıntı yapar. Buna göre ahlâk sözcü ü “halk” ve “hulk” kelimelerinin ço uludur.

Halk, gözle idrak edilen ekillere ve durumlara, hulk ise gönülle idrak edilen

30 Âlûsî, Rûhu’l-Me‘ânî fi Tefsîri’l Kur’âni’l-Azîm, Darül Fikr, Beyrut Trz, C. V, s. 36. 31 bn Kesir, Tefsir, C. XVI, s. 117.

32 Zebîdî, Tâcü’l-‘Arûs, Mısır 1306, C. I, s. 712. 33 Kurtubî, Tefsir, C. V, s. 383.

34 Kurtubî, Tefsir, C. XVIII, s. 63.

35 Bu kavram üzerinde “Edeb” kelimesini i lerken duraca ımızdan burada geni çe ele alınmadı. 36 Ali Yardım, “ nsanlık Gündeminin Birinci Maddesi : Ahlâk”, Kubbealtı Akademi Mecmuası,

stanbul, Ekim 1996, Yıl: 25, S: 4, s. 305.

(16)

ekillere ve durumlara özgüdür. Ahlâk kelimesinin, bu iki sözcü ün ço ulu olmasına ra men tekil olarak kullanımı yaygındır. Yine ona göre göre “ahlâk haddi zatında güzel olan huylardır. Çirkin huylulara ahlâksız denilir. Bununla beraber meleke ve rusuh esas oldu undan hayır veya erri itiyad etmi olmasına nazaran ahlâk-ı hasene ve ahlâk-ı seyyie yahud güzel ahlâklı ve çirkin ahlâklı diye bir tefrik yapılır. Ahlâk mefhumunda ameli olarak bir gayeye yürümek matlup bulundu u cihetle inzar ve tehdittir.38

Ahlâk ve Edeb kavramları, muhtevaları açısından mukâyese edildi inde; edeb’in ahlâk’ın bazı kısımlarını ihtivâ etti ini, buna kar ılık ahlâk’ın, edeb’in ahlâk’la girift oldu u kadar içiçe olmadı ı gözlemlenir. Edeb, ahlâk’a göre daha hususî gibi görünmesine ra men, kapsam itibariyle ahlâk’tan daha geni bir kurallar manzûmesini içine almaktadır.

Bu mukâyese “Ahlâk” ve “âdâb” arasında bir ayırımı gerektirmektedir. Zira, ahlâkî de erler, evrenseldir, her yerde ortak karakteristik özellikler sergilerler. Edeb veya Âdâb ise, görecelidir, her yerde biribirinden farklı hatta zıtlı a varan ayırımları gündeme getirebilirler. Ahlâkî kurallar içerisine dahil edilecek tabiî yönelimlerle, edeb ya da âdâb’a dayalı bilgi-görgü ve gelenekler, bu tanımdan hareketle yeniden ele alınmalıdır. Bu anlamda, Hadis mecmûaları içerisinde yer alan, Ahlâk, Edeb, Âdâb, yilik-Kötülük vb. konu ba lıklarının üzerinde dü ünülmesi ve gözden geçirilmesi gerekmektedir.

Buna göre; “Ahlâk” ve “Âdâb” birbirini tamamlayan iki ayrı eyi ifade eder. Ahlâk, kendisinden iyi ya da kötü eylemler ortaya çıkan bir karakter durumunu ifade ederken, ikincisi yani “Âdâb” uyulması gereken bazı görgü kurallarını (âdâb-ı muâ eret) ifade eder.39 Ancak, bu ekildeki bir ayırım, sözkonusu iki terimi, birbirinden ba ımsız, tamamen farklı eyler oldu u eklinde anla ılmaya sevketmemeli, aksine birbirini bütünleyen unsurların bile kesi olarak algılanmalıdır.

38 Bkz. Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, stanbul 1982, C. VIII, s. 5268-5269; Mehmet Türkeri,

Muhammed Hamdi Yazır, Elmalılı’nın Ahlâk Felsefesi, zmir lahiyat Vakfı Yay., 2006, s. 21.

39 Âdâb’ın uyulması gereken düsturlar oldu una dair bâriz bir örnek eser hakkında bilgi için bkz.

(17)

Hadis literatüründe bir tür olarak kendisini gösteren ahlâk kitabları, temelde, slâm’ın yegane iki kayna ı olan Kur’ân ve Hadisler’e dayalı bir ahlâk sistemi olu turma hedefini ta ımı lardır.40 Nitekim, Hz. Âi e de, Peygamber’in ahlâkının ne üzere oldu unu ifade sadedindeki bir soru münasebetiyle, O’nun ahlâkının Kur’ân ahlâkı oldu unu belirtmi tir.41 Bu anlamda, ara tırmamız, bu nevi Hadis literatürü içinde mütalaa edilebilecek ahlâk kitapları (Kitâbü’l-Ahlâklar)’nın muhtevâlarının nelerden olu tu unun ve bunların arka planının nasıl ekillendi inin tesbiti üzerinde a ırlıklı olarak duracaktır. Çünkü, ara tırmamız, “ahlâk”ın nassî olan kısmının hadislere bakan vechesini inceleme planına oturtmu tur. Bu durum da, bizim, genel anlamda tüm ahlâk kitaplarına de inmemizi zorla tırmaktadır.

Ahlâk yanında, yeme, içme, sohbet, yolculuk gibi günlük hayatın çe itli alanlarıyla ilgili muâ eret kurallarına, terbiyeli, kibar ve takdire de er davranı biçimlerine, bunlara dair ö üt verici kısa ve hikmetli sözlere ve bu sözlerin derlendi i eserlere “edeb” veya “âdâb” da denilmi tir. slâmî literatürde edeb terimi ilk dönemlerden itibaren özel davranı alanları hakkında kullanılırken, ahlâk, tutum ve davranı ların kayna ı mahiyetindeki ruhî ve manevî melekeleri, insanın ruhî kemalini sa lamaya yönelik bilgi ve dü ünce alanını ifade etmi tir.

40 Bu ba lamda, “ slâm ahlâk dü üncesi Kur’ân ve Sünnetle ba lar. Bu iki kaynak dinî ve dünyevî

hayatın genel çerçevesini çizmi , amelî kurallarını belirlemi , böylece daha sonra fıkıhçı ve hadisçiler, kelâmcılar, mutasavvıflar, hatta filozoflar tarafından geli tirilecek olan ahlâk anlayı larının temelini olu turmu tur. Kur’ân-ı Kerîm ihtiva etti i di er konular gibi ahlâk konularını da herhangi bir ahlâk kitabı gibi sistematik olarak ele almamakla birlikte, eksiksiz bir ahlâk sistemi olu turacak zenginlikte nazarî prensipler ve amelî kurallar getirmi tir”. Bkz. Mustafa Ça rıcı, “Ahlâk” , D A, C. I, s. 1.

(18)

B. EDEB

Edeb kelimesinin42 etimolojisi ve arkaik anlamlarına dair çe itli fikirler mevcuttur: “Ziyafete davet etmek” anlamındaki e-d-b veya “zarif ve edepli

olmak” anlamındaki edeb masdarından isim olan kelimenin sözlüklerdeki ba lıca

mânaları; “davet, iyi tutum, incelik ve kibarlık, hayranlık ve takdir” eklindedir.43 Neredeyse bütün Arap dilcileri edeb kelimesinin e-d-b kökünden geldi ini kaydederken, müste rik Vollers ve C. A. Nallino, kelimenin aslının “sünnet” ile e anlamlı olan de’b oldu unu ileri sürmü lerdir. Bunlardan Nallino, eskilerin bu kelimeden sadece sünneti, yani sonraki nesiller için birer kural olan gelenekleri anladıklarını belirtir.44 Ba ka bir deyi le edeb, Câhiliye Arapları’na göre ki inin takip etmek zorunda oldu u eski geleneklerin toplamıdır.45

slâm’dan önceki iirde de’b kelimesi “sünnet” ve “edep” anlamında sıkça kullanılmaktaydı. u var ki edeb, de’b’den de il, bunun ço ulu olan âdâb’dan türetilmi tir, yani âdâb kelimesinin asıl tekili de’b olmakla birlikte zamanla Araplar de’b’i unutarak onun yerine aynı anlamda edeb’i kullanmı lardır.46 Ancak en eski ve güvenilir Arapça sözlüklerin hiç birinde edeb’in aslının de’b oldu una dair bir bilgi bulunmadı ı gibi ça da Arap ara tırmacıları ve edebiyat tarihçileri de herhangi bir belge ile teyid edilemeyen bu görü ü isabetsiz bulmu lardır.47 bn Manzûr, edeb kelimesinin kökünün edb oldu unu söyler ve bunun “davet etme” mânasına geldi ini belirtir.48 Nitekim

42 Sufîlerin edeb hakkındaki dü ünceleri için bkz. Ku eyrî, Risâle, Haz. Süleyman Uluda , Üçüncü

Baskı, stanbul 1991, s. 455-460.

43 bn Manzûr, Ebul Fadl Muhammed b. Mekerrem, Lisânü’l-Arab, Beyrut 1955, C. I, s. 206; Âsım

Efendi, Kâmûs Tercümesi,

44 Bkz. Mustafa Ça rıcı, “Edep”, D A., C. X, s. 412.

45 Cüneydî, edeb kelimesinin manasının Arap toplumunun geli mesiyle de i im gösteren

kelimelerden birisi oldu unu ve cahiliye iirinde bilinmedi ini belirtmektedir. Bkz. Muhammed Said b. Bilal el-Cüneydî, e - âmi Mu’cemu fi Ulûmi’l-Lugati’l-Arabiyye ve

Muslahâtihâ, Beyrut 1985, s.69.

46 Bkz. Ça rıcı, “Edep”, D A., C. X, s. 412.

47 evki Dayf, Tarîhu’l-Edeb, Kahire Trz., C. I, s. 7-8; Tâhâ Hüseyin, Min Târîhi’l-Edebi’l-Arabî,

Beyrut 1981, C. I, s. 25.

(19)

aynı kökten gelen üdbe, me’debe (me’dübe) kelimeleri “ziyafet yeme i, dü ün

yeme i” anlamında sıkça kullanılmı tır.49

Edeb kelimesinin Ahlâk için kullanılması, “ça ırmak, davet etmek” olan aslî manasına te bihledir. “Bu aslî manaya te bihen, sahibini hayır ve hasenata ça ıran

kavlî ya da fiilî güzel Ahlâkların hepsine birden edeb denmi tir”.50 Bu do rultuda edeb terimi, “hüsnü tenavüi (güzel yiyip içme), zerafet, kibarlık, hüsnü muamele (güzel davranma), usluluk, ahlâk-ı hasene, terbiye, naziklik, etvâr-ı münâsebe, hicab ve haya” gibi anlamlara gelmektedir.51

Edeb; “ nsanın hataya dü üp utanılacak eyler yapmasını önleyen, yerinde

ve ölçülü davranmasını sa layan meleke, söz ve davranı lardaki ölçülülük, her hususta haddini bilip sınırı a mama, terbiye, nezâket, zarafet” anlamlarını da

ta ımaktadır.52

Edeb kavramı, kimi zaman “gelenek, görenek, ahlâk” gibi ilk anlamlarıyla, kimi zaman da, slâm kültürünün tarihî geli imi içinde çe itli mevkiler, meslek ve sanatlar; e itim ve ö retim; tasavvuf ve tarikat;53 ilmî ara tırma ve tartı malar; ibadet, dua ve

49 bn Manzûr, a.g.e., C. I, s. 206; bn Kuteybe, Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim,

Edebü’l-Kâtib, Dâru’s-Sadr, Beyrut 1387, s. 162.

50 brahim Canan, Hz. Peygamber’in Sünnetinde Terbiye, TDV Yayınları, Ankara 1980, s. 273. 51 Zebîdî, Tâcü’l-Arûs, C. I, s. 144; Âsım Efendi, Kâmus, stanbul 1304, C. I, s. 134; emseddin

Sâmî, Kâmûs-ı Türkî, s. 83; Tâhirü’l-Mevlevî, Edebiyat Lugatı, Enderun Kitabevi, stanbul 1973, s. 39; Ferit Devellio lu, Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lugat, s. 203.

52 lhan Ayverdi, Misali Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Ne riyatı, stanbul 2005, C. I, s. 801. 53 Tasavvuf’ta; “esas kural, âyin, hüküm, art, ahlâk, saygı, terbiye ve nezaket” gibi anlamlara

gelen edeb terimi üzerinde önemle durulmu , tanımları, yorumları ve tasnifleri yapılmı tır. lk sûfîlerden bn Atâ, edebi, “hep güzel eylerle birlikte olma”; Abdullah b. Mübarek “kendini

tanıma” eklinde tarif etmi lerdir (Ku eyrî, Risâle, s. 559, 562). Ebû Hafs el-Haddâd tasavvufu

tanımlarken onun edebten ibaret oldu unu söyler. Sûfîler, edebin tanımından çok gayesi, faydası ve çe itleri üzerinde durmu lardır. Ebû Ali ed-Dekkâk’a göre insan ibadetiyle cennete girer, ibadetteki edebiyle de Allah’a erer. Zünnûn el-Mısrî, edeb gözetmeyen bir müridin bu yolda mesafe alsa bile ba langıç noktasına dönece i görü ündedir. Sehl b. Abdullah da Allah’a ihlâsla ibadet etmek için nefsin edeble kahredilmesi gerekti ini belirtir (Ku eyrî, a.g.e., s. 559, 562, 563). Sûfîler tasavvufun genel esaslarına uygun olarak edebi zahirî ve bâtınî olmak üzere ikiye ayırmı lardır. Zahirî edeb, beden ve eriatla, bâtınî edep ise kalp ve Hak’la ilgilidir. Her ikisine de önem verilmekle birlikte esas olan bâtınî edebtir. Zira edebin bu ekli mutlaka bedene de yansır. Bundan dolayı Cüneyd-i Ba dâdî, hacca giderken Ba dat’a u rayan müridlerinin son derece saygılı ve nazik davrandıklarını görünce Ebû Hafs’a, “Müridlerini saray mensupları gibi edeplendirmi sin” demi , Ebû Hafs da, “Hayır, onların bâtınlarındaki edeb zahirlerine yansımı tır” diye cevap vererek müridlerinin gösteri çi bir davranı içinde olmadıklarını anlatmak istemi tir. Nitekim bir hadiste, “Kalbi hu u içinde olanın bedeni de öyle olur”

(20)

Kur’ân okuma gibi dinî faaliyetler; yeme içme, giyim ku am, temizlik vb. günlük me -guliyetler; her türlü sosyal ili ki ve hayatın di er bütün alanlarına dair bilgiler ve en uygun davranı tarzları için kullanılan son derece geni kapsamlı bir terim haline gelmi tir. üphesiz bütün bu konularda en ideal örnek Hz. Muhammed kabul edildi i için slâm ahlâk ve edeb literatürüne giren eserlerin ço unda “Âdâbü’n-nebî” veya benzer ba lıklar altında Hz. Peygamber’in ahlâkî ki ili i ilk örnek olarak sunulmu tur.54 Edeb kelimesi sözlük anlamı olarak, yukarıda belirtildi i gibi genelde Ahlâkı ve edebiyatı ilgilendiren durumlar için kullanılmaktadır. Bu kelimenin terim anlamı ise, yine onun sözlük anlamından hareketle olu mu görünmektedir.

nsanı iyi ve övülen eylere ula tıracak nitelik ve davranı lar sözde ve fiilde olmak üzere ikiye ayrılabilir. Edebiyatla ilgili disiplinler insanı söz bakımından utanılacak ve yerilecek durumlardan uzakla tırması, iyi ve övünülecek durumlara yöneltmesi açısından edeb kapsamına girebilir. Güzel Ahlâkla ilgili davranı lar ve tutumlar, zerafet, kibarlık, naziklik ve yerinde davranma ise fiili bakımdan insanı övülen durumlara ula tıracak olması açısından edeb dairesinde de erlendirilebilir. Demek ki edeb, “insanın kazandı ı bir alı kanlıktır ki, ki i onunla kötü olan eylerden korunur (bir kuvve-i râsiha-i nefsiyyedir ki muttasıf olan kimseyi mucib-i eyn ü âr olan nesnelerden hıfz eder)”.55 “Nefsi temizleme ve Ahlâkî güzelliklere i aret eden”56 edeb, bu noktada, övülen bir karakter durumu olmaktadır. Bu durum, ki inin faziletler57 ortaya koydu u, dolayısıyla söz ve fiil olarak güzel ve övülen eylerin kendisinden sadır oldu u bir konumdur.58

Umumiyetle edeb, sözde ve fiilde insanı yerilecek ve utanılacak eylerden uzakla tıran, onlardan koruyan eyler anlamında olmak üzere de i ik ekillerde tanımlanmı tır. Meselâ, Ku eyrî, Risâle’sinde gerçek anlamda edebi “bütün hayır ve

denilmi tir. Bkz. Süleyman Uluda , “Edeb”, D A, C. X, s. 414-415. Ayrıca bkz. Ethem Cebecio lu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlü ü, s. 236-238.

54 Mustafa Ça rıcı, “Edep”, D A, C. X, s. 414.

55 Tahirü’l-Mevlevî, Edebiyat Lügatı, s. 39; Âsım Efendi, Kâmus, s. 134-135. 56 Zebîdî, Tâcü’l-Ârûs, s. 144.

57 Ka garlı Mahmûd, Divânü Lügat’it-Türk (Çev. Seçkin Erdi, Serap Tu ba Yurteser), Kabalcı

Yay. stanbul 2005, s. 260’da bu kelime erdemle kar ılanmı tır.

58 Bkz. Rabia Uysal, Buhârî’nin “el-Edebü’l-Müfred”teki Metodu, DEÜ, SBE, (Basılmamı

(21)

iyi meziyetlerin toplamı” diye tanımlamaktadır. Yine edeb terimi “kendisiyle hatanın her nevinden sakınılacak eyi bilmek” ve “insanı yüksek kültüre erdiren, irfan erbâbı ve yüksek muâ erete layık mertebeye çıkartan tahsil” eklinde de tanımlanmaktadır.59

Hadîs mecmûalarında, “edeb” ve “âdâb” kelimelerinden türetilen isim ve fiiller bir hayli yaygın ekilde kullanılmı tır. Bunun yanında, Câmi ve Sünen’lerde “Kitâbü’l-Edeb” isminde ana bölümler mevcuttur. Bunlar, umumiyetle, “yeme, içme, giyinme, seyâhat etme, yatıp kalkma gibi hususlarda dikkat edilmesi gereken bütün muâ eret kâidelerini ihtivâ eden insanın insana, insanın Allah’ına ve di er yaradılmı lara kar ı münâsebetlerini düzenleyen sosyal muhtevâlı hadisleri”i60 bünyelerinde toplarlar. Camilerde “Kitabu’l-Edeb”, asgari bulunması gereken sekiz ana bölümden birini olu turmaktadır.61 Sünenler daha çok ahkam hadîslerini bünyesinde bulundurmaktadır. Bununla birlikte bazı Sünenlerde iman, ibadet, muamelât ve ukûbât gibi fıkhın temel konular dı ında kalan mevzularda da hadîsler bulunmaktadır.62 Bu nedenle, bazı Sünenlerde “Kitabu’l-Edeb” bölümlerine rastlanmaktadır. Ebu Davûd’un,63 Tirmizî’nin64 ve bn Mâce’nin65 Sünenleri buna örnektir. Bunun yanında, Kitâbü’l-Âdâb altında da Tirmizî,66 Nesâî,67 Müslim68 gibi muhaddisler bu konuyu eserlerinde ele almı lardır69.

59 Bkz. Rabia Uysal, a.g.e., s. 3-4.

60 Ali Yardım, Hadis II, stanbul 1997, s. 82. 61 Ali Yardım, a.g.e., s. 81-82.

62 Ali Yardım, a.g.e., s. 85-86.

63 Bkz. Ebû Dâvûd, Sünen, (Kitâbü’l-Edeb: 40), C. V, s. 132-424. 64 Bkz. Tirmizî, Sünen, (Kitâbü’l-Edeb: 41) C. V, s. 80-154. 65 Bkz. bn Mâce, Sünen, (Kitâbü’l-Edeb: 33), C. II, s. 1206-1257. 66 Bkz. Tirmizî, Sünen, (Kitâbü’l- sti’zân ve’l-Âdâb: 40), C. V, s. 52-79. 67 Bkz. Nesâî, Sünen, (Kitâbü’l-Âdâb: 38), C. VIII, s. 221-249.

68 Bkz. Müslim, Sahîh, (Kitâbü’l-Âdâb: 38), C. II, s. 1682-1700.

69 Bu hadis mecmuları ileride detaylı bir ekilde ele alınaca ından burada detaylı bilgi verme

(22)

C. ÂDÂB

“Âdâb” kelimesi, “edeb” kelimesinin ço ulu olup, ‘bir i in usûlü ve yolu’,70 ‘töre, yol-yordam’ı,71 muâ eret kelimesine izâfe edildi inde ise, ‘bir toplulukta uyulması gereken ve insanlar arasındaki davranı ları düzenleyen nezaket, saygı ve görgü kuralları’,72 ‘usûller, esaslar’73 gibi daha pek çok anlama sahiptir. Dolayısıyla edeb kelimesinin lugat ve terim anlamları “âdâb” için de söz konusu edilebilir.74 Fakat âdâb terimi müstakil olarak da açıklanmakta ve “bilcümle harekât ve muamelâtta riayet olunan usûl-i müstahsene”75 eklinde tanımlanmakta ve her tür davranı ve i te gözetilmesi gereken güzel tutumları ifade etmektedir.

“Âdâb” kelimesi, meslek dalı, sanat, tavır veya davranı a tamlama yapıldı ında o alanla ilgili özel kuralları, incelikleri ve o hususta uyulması gereken dinî, ahlâkî, meslekî esas ve hükümleri ifade etmektedir. Meselâ, “âdâbu’l-bahs”, mantıkla ilgili nazarî bir sanat olup, münazaranın usul, keyfiyet ve artlarını belirtmekte, “âdâb-ı muâ eret” ise görgü kuralları anlamına gelmektedir. Böyle bir anlam, edeb kelimesinin, Hicri II. asırdan itibaren yazılan edeble ilgili kitaplarda olu an manaya ba lı olarak geli ti ini göstermektedir. Zira o zamandan sonra yazılan eserlerde bu terim, “iyi bir e itimle kazanılmı karakter disiplini, takdire de er hareketler, toplum içinde çe itli kesimlerin birbirlerine kar ı takınmaları gereken ve daha sonra “âdâb-ı muâ eret” denilecek olan medenî ve ahlâkî davranı tarzları ve bu hususlarda gerekli olan pratik bilgiler hakkında kullanılmı tır”.76

Bu anlamda, edeb, davranı ve konu malarda ki iyi ho görülmeyen ve küçük dü ürücü her türlü eyden men’ eden ve onu, bu kötü durumlara dü mekten alıkoyan, kollayan yaptırım gücüne sahip bir mekanizmadır.

70 lhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, C. I, s. 27.

71 Andreas Tietze, Tarihî ve Etimolojik Türkiye Türkçesi Lugatı, C. I, s. 95. 72 lhan Ayverdi, a.g.e., C. I, s. 24, 27.

73 lhan Ayverdi, a.g.e., C. I, s. 24.

74 emseddin Sami, Kâmûs-i Türkî, s. 83-84; [“muvâfık-ı âdâb” ve “münafi-i âdâb” tamlamalarında

âdâb kelimesi edeb ve terbiyeyle ilgili olup birincisinde edeb ve terbiyeye uygunlu u, ikincisinde ise edeb ve terbiyeye uygunsuzlu u ifade etmektedir]. Abdülaziz Bayındır, “Âdâb”, D A., C. I, s. 334.

75 Salâhî, Kâmûs-i Osmanî, (N r. Ahmed Muzafferuddin), stanbul 1313, C. I, s. 18. 76 Mustafa Ça rıcı, “Edeb”, D A., C. X, s. 412-413.

(23)

D. ZÜHD

Zühd, ‘z-h-d’ fiilinin masdarı olup, lugatte so uk ve ilgisiz davranmak, “bir eye ra bet etmemek”,77 “dünyaya ra bet etmeyip kendini ibâdete verme, meyletmemek, perhîzkârlık, nefsini her türlü zevkten alıkoyup ibâdet yolunu seçme”,78 “de ersiz bulmak, yüz çevirmek”,79 “azımsamak, küçümsemek”,80 “menhiyyâttan tevakkî ile ibâdete hasr-ı evkât etme”,81 ve “küçümseyip terketmek”82 gibi anlamlara gelir.83 Bu terketme i i, o eyi küçümsemekten, günah saymaktan veya azlı ından dolayıdır.84 Âsım Efendi ise, zühd’ü dinde, zehâdet’i ise, dünyada perhizkârlık diye tarif eder.85 bn Manzûr’a göre ise zühd, dünyaya kar ı ra bet ve hırsı gidermektir, zehâdet ise bütün her eyde söz konusu olup ona ra bet et-memektir.86 Bu anlamıyla, dilcilerin neredeyse tamamı, z-h-d sülâsî kökünden türeyen bütün kelimelerde; azlık ve azla yetinme manalarının esas oldu unda hemfikirdirler.

Zühd ve zâhidlik hakkında söylenen sözlerin en güzeli, Peygamber Efendimiz’in “Dünyada zâhidlik, ne helali haram etmek ne de malı mülkü terketmektedir. Dünyada zâhidlik, ancak Allah’ın elinde olana, kendi elindekinden daha fazla güvenmen; ba ına bir musibet geldi i zaman, musibet ba ında oldu u müddetçe, onun ecir ve mükafatından son derece ümitli olmandır” eklindeki ifâdeleridir.87 Yine adetâ bu hadisin devamı niteli indeki u hadisleri de, zühdün gerçek

77 Ethem Cebecio lu, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlü ü, s. 787-788; Mehmet Demirci,

“Zâhidlik Nedir, Dünyâ-Âhiret Dengesi Nasıl Kurulur?”, DEÜ FD, zmir 1987, C. IV, s. 108.

78 lhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, C. III, s. 3518. 79 Ya ar Nuri Öztürk, “Zühd”, A., stanbul 1986, C. XIII, s. 638.

80 bnü’l-Esîr, Mecdüddîn Ebû’s–Saâdât el–Mubârek b. Muhammed: en–Nihâye fî Garîbi’l–Hadîs

ve’l–Eser, Matbaatu’l–Hayriyye, Mısır 1322, C. II, s. 321.

81 emseddin Sami, Kâmûs-i Türkî , s. 691.

82 Mehmet Demirci, “Zâhidlik Nedir, Dünyâ-Âhiret Dengesi Nasıl Kurulur?”, DEÜ FD, C. IV, s.

108.

83 Zühd ve zâhidlik hakkındaki mutasavvıfların tanımları için bkz. Mehmet Demirci, “Zâhidlik

Nedir, Dünyâ-Âhiret Dengesi Nasıl Kurulur?”, DEÜ FD, zmir 1987, C. IV, s. 108; Ya ar Nuri

Öztürk, “Zühd”, A., C. XIII, s. 638-639.

84 Zebîdî, Tâcü’l-‘Arûs, Mısır 1306, C. VIII, s. 150-151.

85 Âsım Efendi, Kâmûs Tercümesi, “z-h-d” maddesi. C. I, s. 1155. 86 bn Manzûr, Lisanü’l-Arab, Dâru Sadr, Beyrut Trz., C. III, s. 196-197.

87 Ahmed b. Hanbel, Kitabü’z-Zühd, Beyrut 1988, s. 36; Tirmizî, Sünen, Kitâbu’z- Zühd, C. IV, s.

29; bn Mâce, Sünen, K. Zühd, C. II, s. 1; Ebû Nuaym, Ahmed b. Abdullah el-Isfehanî,

(24)

gâyesinin ne oldu una bizi götürür: “Dünyâda zâhid ol ki Allah seni sevsin, insanların

elindeki eylere kar ı zâhidane davran ki onlar da seni sevsin” .88

Maamafih, malı az olan için müzhid, az yemek yiyen için ise zâhid tabiri kullanırlar. Bu nedenle, zühd’ü “helallerden yetecek miktarda almak” diye tarif edenler de olmu tur. Yine z-h-d’den türetilen zehîd kelimesi de “az” anlamına gelir.89 Bununla birlikte dünya mal ve nimetlerinden çok az bir eye sahip bulunmak, ya da hiçbir eye sahip olmamak kamil manasıyla zâhid olmak için yeterli de ildir. Çünkü zühd, aslında kalple ilgili bir haldir, yani kalp ve bedenin huzur bulmasını sa layan bir keyfiyettir. Nitekim Yahya b. Muaz (ö. 258/872), Allah’ın dı ında bütün isteklerden kalbini bo altan kimsenin ancak gerçek zâhid oldu unu ifade etmektedir.90 Zühdün tersi olan dünyaya ra bet ise, kalp ve bedenin huzur ve sükun bulması bir tarafa, sadece gam ve kederin artmasına sebep olur. Nitekim, Peygamber Efendimiz: “Dünyada zühd, kalp ve bedeni rahatlatır.

Dünyaya ra bet ise, gam ve kederi artırır” buyurmu tur.

Malumdur ki, ara tırmamız, “Hadîs Literatürü’nde Kitâbü’l-Ahlâklar” adıyla, ilk bakı ta, adı sâdece “ahlâk” olan müstakil kitaplarını ele alıyor izlenimini verse de, aslında hadis mecmûalarındaki ana konulardan kitâbü’l-edeb/âdâb/zühd/rekâik gibi ana ba lıkları da kendi sınırları içerisine dahil etmeyi hedeflemi tir. Bu anlamda, müstakil “Kitâbü’z-Zühd”lerle, hadis mecmûalarındaki ana konu mâhiyetindeki “Kitâbü’z-Zühd”leri, Hadis Literatürü içindeki Ahlâk kitapları zümresi içerisinde mütalaa etmi tir. Zira, sözkonusu, Zühd Kitapları, bir anlamda, insanın derûnî-iç ahlâkını, zerâfetini, inceli ini ele aldıklarından ve konu itibariyle bizi de ilgilendirdi inden, ara tırma, bu kitapları inceleme alanına almı tır.

88 bn Mâce, Sünen, C. II, s. 1374, nu: 4102; Hâkim en-Nisâbûrî, el-Müstedrek, Haydarâbâd

1334-1342, C. IV, s. 313; Ali Yardım, ihâbü’l-Ahbâr Tercümesi, stanbul 1999, nu: 411, s. 132.

89 bnü’l-Esîr, en-Nihâye fî Garîbi’l-Hadîs, Kahire 1383-1963, C. II, s. 321. 90 Beyhakî, ez-Zühdü’l-Kebîr, Birinci Baskı, Beyrut 1987, s. 67.

91 Ahmed b. Hanbel, Kitâbü’z-Zühd, s. 24, nu: 50; Beyhakî, u‘abü’l-Îmân, Beyrut 1990, C. VII, s.

(25)

E. REKÂ K

Rekâik kelimesi, incelik,92 zerafet, kibarlık, efkatli, merhametli anlamına gelen rikkat93 ve rakîk kelimelerinin ço uludur. Aynı zamanda, bu kelime rikâk eklinde de ço ul yapılabilir. Kelimeden; rıkk, rikkat, rikkat-âmîz, rikkat-engîz, rikkat-âver, rikkat-efzâ (fezâ), rikkât-yâb94 gibi daha pek çok kelime Türkçemizde kullanılagelmi tir.

Muhaddis Aynî, “Rikkat, “gılza=kabalık” kelimesinin zıddıdır. Bu yüzden, nazik ve kibar davranan ki iye rakîk ve rikâk denir. Telvîh adlı eserin müellifi, alimlerden bir grubun kitaplarına “rekâik” adını verdiklerini söyler. Ve yine aynı ekilde, Nesefî’nin Buhârî’den rivâyet etti i güvenilir bir nüshada; bu ana ba lı ın “rakika” kelimesinin ço ulu oldu unu ve mânânın aynı oldu unu söyler. Kimi nüshalarda ise bu ana konuların adının “rikâk” olarak geçti ini söylemi tir. Bu ana konu ba lı ı altında zikredilen hadislerin bu ad altında verilmesine gelince; o da bu hadislerin her birinin kalbten rikkatle ilgili hâdis olmasındandır”95 diyerek, bu konuya anlambilim açısından farklı bir yorum getirmi tir.

F. B RR

Elmalılı Hamdi Yazır, Bakara sûresinin 177’inci âyetinin meâlini; “Erginlik

de il: yüzlerinizi kâh gün do u tarafına çevirmeniz kâh batı, ve lâkin eren o kimsedir ki Allaha, Ahiret gününe, Melâikeye, Kitaba ve bütün Peygamberlere iman edip karabeti olanlara, öksüzlere, bîçarelere yolda kalmı a, dilenenlere ve esirler u runda seve seve mal vermekte, hem namazı kılmakta hem zekâtı vermekte, bir de andla tıkları vakit ahidlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık hallerinde ve

92 bn Manzur, Lisânü’l-Arab, C. X, s. 121; emseddin Sami, Kâmûs-i Türkî, s. 668-669; lhan

Ayverdi, Misali Büyük Türkçe Sözlük, C. III, s. 2589.

93 bn Manzûr, Lisânü’l-Arab, C. X, s. 121.

94 emseddin Sami, Kâmûs-i Türkî, s. 668, lhan Ayverdi, Misalli Büyük Türkçe Sözlük, C. III, s.

2589.

(26)

harbin iddeti zamanında sabr ü sebat edenler i te bunlardır o sadıklar ve i te bunlardır o korunan müttekiler” eklinde yapar.96

Anla ılan “birr”, iyili in, do rulu un, sadâkatin, barı ın en üst seviyesinde, insanın kemal noktası olarak takınması gereken derûnî bir davranı tarzıdır.97 Zaten, bn Manzûr, “birr”i “do ruluk, itâat ve hayır” olarak tanımlar.98 Yine fiil olarak “berre” “ ” kelimesi denildi inde “falan adam akraba ziyaretini hiç aksatmaz”99 anlamı verilir ki, bu da Hadis mecmûaları içinde ana ba lıkların adının “Kitâbü’l-Birr ve ve’s-Sıla” olarak konulmasını daha da anlamlı kılmaktadır.100 Yine Kur’ân-ı Kerim’de geçen ve “birr” kelimesinin ço ulu “ebrâr” da, zerâfetin doru unda davranı özelli i sergileyen “iyiler” anlamına gelmektedir.101

Neticede, bu kelime o kadar zengin bir anlama sahiptir ki, sadece bu kavram bile tek ba ına i lenmeye hazır bir hazinedir. Hadis literatürü içinde mütalaa edildi inde, ele aldı ımız “Kitâbü’l-Ahlâklar”la yakından ili kilidir. Bu yönüyle, insan davranı ının önemli bir vechesini te kil eden “iyilik, hayr ve sadakat” de ahlâklılı ın ilkelerindendir.

imdi, konumuzla ilgisi uzak olsa da, batıda ahlâkla ilgili kavramlara özetle bir göz atmamız faydalı olacaktır: Etik, ahlâkî kavramları, yargıları ve davranı standartlarını felsefenin bir bran ı olarak açıklar ve çözümler. Fakat ahlâk alanında ‘felsefe’nin yanında ‘bilim’in ve ‘din’in de söyleyecekleri vardır. Felsefe, din ve bilimin ahlâk alanında iç içe geçi lerinden dolayı, ahlâkî kavramların aydınlı a çıkarılması pek de kolay görünmemektedir. Pratik hayata ili kin bu felsefe disiplinindeki mu laklık sahnede kalmaya devam etmektedir. Din, özünde zaten bir ahlâk sistemi ihtivâ eder. Bunun yanında ahlâkî hayata ili kin problemlerin bilimsel geli melerle çözülebilece ini ve özellikle toplumu konu edinen sosyoloji, antropoloji, psikoloji, sosyal psikoloji gibi bilimlerin bu konuda bulgular

96 Elmalılı, Hak Dini Kur’ân Dili, Eser Ne riyat, stanbul 1982, C. I, s. 596.

97 Râgıb el-Isfehânî, Müfredât Fi Garibi’l-Kur’ân, Dâru’l-Marife, Beyrut 1992, s. 114. 98 bn Manzûr, Lisânü’l-Arab, C. IV, s. 51.

99 bn Manzûr, a.g.e., C. IV, 51.

100 Bu ana konuların yer aldı ı hadis mecmûaları içindeki bir örne i bkz. Tirmizî, Sünen, C. IV, s.

309-380.

(27)

sa layabilece ini iddia eden bilimci yakla ım da ahlâk hakkında söz sahibi olmak ister. Bir de felsefî dü üncenin yapısı gere i filozoflar ve sistemler açısından sorulara farklı cevap türlerinin ortaya konuldu u dü ünülürse, ahlâk felsefesinin mozai i ortaya çıkar.102

Ahlâk felsefesinin (Etik), di er felsefe disiplinleri gibi az çok üzerinde anla maya varılmı bir formu olmamasının nedenlerinden ba lıcası udur: Etik, di er felsefe alanlarından soyutlanmı bir ekilde ortaya çıkmaz; aksine, az ya da çok ku atıcı ve sistematik bir felsefî kavrayı içinde sunulur. Moral kelimesi ise, do ru ve hatalı davranı ın ilkeleri ile insan karakterinin iyili i ve kötülü ünü ifade eder.103

102 Hakan Poyraz, Dil ve Ahlâk, Vadi Yay., Ankara 1996, s. 20. 103 Hakan Poyraz, a.g.e. s. 21.

(28)

II. K TÂBÜ’L-AHLÂKLARIN TE EKKÜLÜNE ZEM N

HAZIRLAYAN ÂM LLER

slâm’da ahlâkın esâsları kitap ve sünnet ile tesis edilmi tir. Kur’ân-ı Kerim’de buyurulan ahlâk ve kurallar geni bir surette tefsir ve izah olunur. Bunlar bir nasihat ekline konularak sonuca ba lanır. Bundan ba ka din büyüklerinin sözleri ve nasihatleri, özlü büyük sözler (hikemiyat) de bunlara ilâve edilerek bahisler geni letilmi tir. slâm’da ahlâkın yeri pek büyük oldu undan hemen bütün kitaplarda ahlâkî ayet ve hadisler, özdeyi ler ve ö ütler bulunurdu. Halk için yazılan bu çe it ahlâk kitapları âdeta birer ilmihal mahiyetinde idiler. Genel olarak bu kitaplarda yazılan ahlâkî kurallar ve ö ütler, bir takım iirler, kıssalar fıkralarla süslenir, halka somut ve canlı örnekler verilmek istenirdi.104

Hadis literatürü içinde yer alan kitaplardan ahlâk içerikli hadis rivayetlerini ihtiva eden eserler, lâhi kaynaktan beslenerek temellendirmi tir. Buna göre ‘iyi’, Allah ve Peygamberinin iradesine uygun davranmak; ‘kötü’ de bu iradeye aykırı olmaktır. Ahlâkî de erler, Allah’ın emir ve yasaklarıyla kendini ortaya koymu ve bu ahlâkî de erleri içeren lâhi buyruklar da O’nun Peygamberi tarafından insanlı a ula tırılmı tır. Bu durum bni Ebî’d-Dünyâ tarafından Mekârimu’l-Ahlâk’ında u

ekilde ifade edilmi tir:

“Her kerim ahlâk ve güzel davranı ı Allah dine ulamı tır ve dinle

ba da tırmı tır”.105

Hz. Peygamber’in bildirmekle yükümlü oldu u ilâhi tebli in tabii yapısı din ile ahlâk arasındaki ba ı zorunlu kılar. Nitekim rivâyetlerde mekârim-i ahlâk,106 hayâ,107 ahde vefâ,108 cömertlik109 ve emânet110 gibi pek çok ahlâkî davranı

104 Osman Pazarlı, slam’da Ahlâk, s. 54.

105 bn Ebî’d-Dünyâ, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed b. Ubeyd b. Sufyân b. Kays Ebû Bekr,

Mekârimu’l–Ahlak, (Tah. Yasin Muhammed Sevvâs), Dâr–ı Sâdır, Beyrut 1999, nu: 38, s. 40.

106 bn Ebî’d-Dünyâ, Mekârimu’l–Ahlâk, nu: 53, s. 45.

107 Harâitî, Ebû Bekr Muhammed b. Ca’fer b. Muhammed b. Sehl b. âkir es–Sâmerrî, Mekârimu’l

-Ahlâk, (Tah. Eymen Abdulcâbir el–Buhayrî), Dâru’l–Âfâkı’l–Arabî, Kâhire 1999, nu: 301, 302,

s.109; bn Ebî’d-Dünyâ, Mekârimu’l–Ahlâk, nu:100, s. 66; nu: 98, s. 65.

(29)

do rudan din ile ili kilendirilirken, aynı zamanda insanın Allah’ın sevgisine ula ması, imanının olgunlu a ermesi ile ahlâkı arasında da sıkı bir ba kurulmu tur. Mesela “Müminlerin iman bakımından en mükemmeli, ahlâk bakımından en güzel

olanıdır”.111 Hatta Hz. Peygamber dahi, “güzel ahlâkı tamamlamak için

gönderilmi tir”.112

Ahlâk kuralları, insanlık kadar eskidir. Eski Hint, Çin, Mısır, ran dinlerinde ve felsefe ekollerinde birçok ahlâkî kurallar a ızdan a ıza tevatür (yaygın sözlü gelenek) eklinde, bazen de yazılı olarak nesiller boyunca devam eylemi tir. öyle ki Çin’de Konfüçyüs ahlâkı, Hindistan'da Kelile ve Dimne gibi eserler çok tanınmı tı. Bu çe itli ve da ınık ahlâk kuralları eski Yunanistan’da Sokrat ve Aristo ile geli en ahlâk felsefeleri, slâm filozofları tarafından alınmı ve slâmî bir çehre ile i lenmi tir.113

slâm’da ahlâk kitapları genellikle faziletleri övme ve tavsiye etmeye dair Peygambere isnad edilen hadisler ile di er büyük adamlara atfedilen sözleri kapsamaktadır. Bu tarz eserler için üç isim kullanılır: “Kitâbü’l-Âdab”, “Tehzîbü’l-Ahlâk”, “Mekârimü’l-Ahlâk”. slâm literatüründe ahlâk kitaplarının ilk örnekleri Abdullah b. Mukaffa’nın Kelîle ve Dimne Tercümesi ile Abdullah b. Mübârek’in Kitâbü’z-Zühd’üdür.114

Hicrî III. asırdan itibaren üç meslek üzerine ahlâk kitapları yazılmı tır. lki muhaddisler ve fakihlerin mesle i üzere yazılanlardır ki bütün ahlâk kuralları yani vicdanî meseleler fıkıh kuralları gibi kitap ve sünnetin esaslarından istinbat edilirdi. Hadisçilerin ve fakihlerin yazdıkları bu kitaplara “Kitâbü’z-Zühd” veya “Kitâbü’r-Rekâik” denilirdi.115

109 Harâitî, a.g.e., nu: 39, 40, s. 35; nu: 562, s. 187. 110 bn Ebî’d-Dünyâ, a.g.e., nu: 267, s. 141; nu: 274, s. 143. 111 Harâitî, a.g.e., nu:3, s. 27; Taberânî, a.g.e., nu:9, s. 42.

112 mam Mâlik, Muvatta, Kitabu Husni’l-Huluk (8) C. 2, s. 904; Ahmet bn Hanbel, Müsned, C. 2,

s. 38.

113 Osman Pazarlı, slam’da Ahlâk, s. 55.

114 Bkz; Carra de Vaux, “Ahlâk”, A, s. 159; Mustafa Ça rıcı, slam Dü üncesinde Ahlâk, s. 9,

stanbul 1989.

(30)

Hadisçiler ve fakihler tarafından yazılan ahlâk kitaplarının ço u kitap ve sünnette açıklanan kuralların açıklaması niteli indedirler. Bu kitaplarda Allah’a hamd ve ükür ile Peygamberine salat ü selamdan sonra; ki inin kendisine, evine, aile efradına, akrabasına, din karde lerine ve bütün insanlı a kar ı vazifeler sıralanır. Tehzib-i nefs hususunda da insanların ve müminlerin yükselmesi, aklın kemali amaç olarak gösterilir. Sadaka ve zekât, emanet, sözünde durmak, vaadini yerine getirmek, sabır ve metanet, alçak gönüllülük ve mürüvvet gibi faziletler gösterilir, bunlar övülür. Bunlara kar ılık yalan, ihânet, nifak, bozgunculuk, yasak ve günah olarak tanımlanır. Kitapların sonlarına ayrıca slâm büyüklerinden birkaçının veyahut Aristo, Eflatun gibi filozofların ö ütleri konur. Bir kısım eserler de yönetici ve hükümdarlara idare ve siyaset alanında ö ütler vermek gayesini güder ve bunlar “Âdâbü’l-Mülûk” adını ta ır.116

slâm ahlâkçılarının bir kısmı mutasavvıflardır ve meydana getirdikleri eserler tasavvuf kitaplarıdır. Tasavvuf alanında yazılan kitapların bir kısmı muamelât ve ahlâka, di er kısmı da tevhide ve ke f’e aittir. Büyük mutasavvıflardan Haris el-Muhasibî ile Yahya b. Muaz “ lm-i Muâmele” denilen ahlâka ait kitaplar yazdılar. Cüneyd-i Ba dâdî ve Amr b. Mekkî gibi mutasavvıflar da “ lm-i Mükâ efe” denilen tevhide ait eserler vücuda getirdiler. Tasavvuf alanındaki eserlerden ahlâk kitabı niteli indeki ilk örnekler Hâris’in eserleri ve bilhassa onun er-Riâye li- Hukuk’illah adlı eseridir. Tasavvuf erbabı da ahlâkî esaslarda fakihler ve muhaddislerin yolunu takip ettiler. Yani kitap ve sünnette beyan buyurulan edep, ahlâk ve emirler üzere ahlâkı kuruyorlardı. Tasavvufî ahlâk kitaplarını di erlerinden ayıran en önemli fark; insan-eylem ve i lemlerinin kusurlu olup olmadı ını anlamak için “murakabe ve muhasebe-i nefs”e lüzum görmeleridir ki, bu husus, onların hadisçiler tarafından tenkit edilmesine sebep olmu tur.117

slâm filozoflarında ahlâka gelince, VIII. asırdan itibaren slam’da felsefe hareketleri ba ladı. slâm filozofları ahlâk alanında Sokrat, Eflatun ve Aristo’dan etkilenmi lerdir. Bu filozoflardan çok azı Revakıye, Pythagoras’a

116 Bkz. Osman Pazarlı, a.g.e., s. 56. 117 Bkz. Osman Pazarlı, a.g.e., s. 57.

(31)

yönelmi lerdir. slam filozofları Sokrat ahlâkının esas prensiplerini slâmî bir görü le açıklayıp, onların fikirlerini geni letmi lerdir. Bu uygulamanın örne i Kınalızâde’nin Ahlâk-ı Alâi ile Kâtip Çelebi’nin Mizanü’l-Îtidâl’inde gözlemlenebilir.118

“ slâm’daki ahlâk kitaplarının di er bir özelli i hepsinin aynı zamanda bir pedagoji ve sosyoloji eseri niteli ini ta ımalarıdır. Ahlâk kitaplarında bu ahlâkî kurallar ve ö ütler verildikten sonra çocukların ve aile fertlerinin nasıl yeti tirilece i ve neler ö retilece i anlatılır ve tedbirler gösterilir. nsanın nefsine, Rabbine, ailesine, millet ve devletine kar ı vazifeleri anlatıldıktan sonra ev halkının, çocukların ve kızların okuma, yazma ve terbiyesi yolları tavsiye edilir, insanın mesut ve kâmil bir ki i olabilmesi için gerekli ö ütler verilirdi. Bunlar ahlâkta “ lm-i

Tedbiri’l-Menzil” adı altında toplanarak açıklanırdı. Meselâ Ahlâk-ı Alâî’de bu

konu, yüzlerce sayfalık yer tutar”.119

Ahlâk kitapları içerisinde yer alan Siyasetnâmeler, Nasihatnâmeler, Pentnâmeler, Fütüvvetnâmeler ve Kabüsnâmeler, ehirde ya ayan halkın uyması gereken kurallar, yöneticilerin ta ımaları gereken sıfatlar, adalet ve siyasetin temelleri, erkek-kadın hakları, evlilik, akrabalık, yeti kin bir insanın edinmesi gereken hayat bilgileri gibi pek çok konuyu içermektedir.120

118 Osman Pazarlı, a.g.e., s. 57. 119 Osman Pazarlı, a.g.e., s. 58.

120 Agâh Sırrı Levend, “Ümmet Ça ında Ahlâk Kitaplarımız”, TDAY, Belleten, kinci Baskı,

(32)

III. K TÂBü’l-AHLÂKLARIN KONULARI

Hadisler, bize, iyi ya da do runun tabiat, ilâhî adalet ve insan hürriyeti arasında karma ık bir ili kiyi sunar. Aslında ahlâkî içerik ve nitelikli hadisleri tek bir bâb veya kitab altında hadis mecmualarında toplu bir ekilde bulmak mümkün gözükmemektedir. Bu durum, ahlâk ve âdâb konularının zamanla ya de i kenlik arz etmesine ya yerelli ine veyâhut zamanla ba ka konuların daha önemli hale gelmesine ba lanabilir. Sosyal varlık olan insanın zarurî ihtiyaçlarına dair âdâb-ı muâ eret (yemek-içmek, yatmak-kalkmak gibi görgü) kuralları toplumdan topluma ve zamana ba lı de i kenlik arzetmektedir. Ancak bazı hususlarda çevre artlarının de i mesiyle zamanla muhteva olmasa bile ekle dair bir de i iklik veya modernize etme söz konusu edilebilmektdir.

Hadis literatüründeki ahlâk kitaplarında yer alan rivayetler, insanlı a do ru davranı ı tavsiye eden do ru davranı ları ihtiva etmektedir. Hadislerin içerdi i bu faziletleri tam anlamıyla ortaya koyabilmek için öncelikle u noktaları göz önünde bulundurmak gerekmektedir: Hadislerde söz, davranı ın, tutum, duygu ve dü üncelerin fazilet adına alması için dayanması gereken esasları belirlemek, bunlardan hareketle bir faziletler listesi olu turmak ve bu listeyi günümüz ahlâk dü üncesiyle ili kilendirerek adaptasyonunu sa lamaktır.

Ahlâk Kitapları müellifleri, kitaplarında yer verdikleri faziletler konusunda herhangi bir kriter belirlememi lerdir. Özellikle ilk dönem eserlerinin genel karkteristi i faziletlerin tamamen rivayetlerden hareketle temellendirmi olmalarıdır. Mesela bn Ebî’d-Dünyâ, kitabını u on erdem üzerine binâ etmi tir: “Do ru sözlü olmak, Allah’a itâat hususunda zorluklara gö üs germek, isteyene

vermek, bir i yapana kar ılı ını vermek, akrabayı ziyaret, emaneti eda etmek, kom uya iyi davranmak, arkada a iyi davranmak, misafirperverlik ve -hepsinin ba ı- hayâ”dır.121

121 bn Ebî’d–Dünyâ, Ebû Bekr Abdullah b. Muhammed b. Ubeyd b. Sufyân b. Kays Ebû Bekr,

Referanslar

Benzer Belgeler

Do¤u Anadolu S›k›flma bölgesinde gelecekte yüksek deprem potansiyeli ta- fl›yan olas› 4 sismik boflluk ise: Ardahan Sismik Bofllu¤u, Çay›rl›-Aflkale fay›, Van

Sistem, arama ifllemi s›ras›nda kelime baz- l› olarak veya fonetik eflde¤erli¤e göre arama yap›labiliyor.. Örne¤in bir ses kayd›n›n içinde beyin anlam›na

Baskı kaynağı olan grubun özellikleri 3.Birey ile grup arasındaki

1924 senesinde ö'en Louis Sullivan gerek inşa edilmiş binaları ve gerekse yayınlanmış ki- tapları bakımından, bütün dünyada olduğu gibi 1940 senelerine kadar memleketi olan

This particular study’s main goal was to observe and analyze the relation between temperature and the dielectric constant (k) of barium titanate, a ferroelectric ceramic

Eğitimde mücazatı (ceza) da önemli bir araç olarak kabul eden Sabri Cemil’in kanaatine göre öğrenciye verilecek en iyi ceza yöntemlerinden biri, onu sevdiği

18.12.1999 tarihinde 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununa 4487 kanun eklenen 1 nolu ek madde ile “uyarınca denetlenmiş finansal tabloların sunumunda

Lastiğin içindeki ve dışındaki basınç farkı nedeniyle ortaya çıkan bu durum lastik basıncının bir ayda yaklaşık 1-2 psi (psi bir basınç birimidir ve 1 atmosfer