• Sonuç bulunamadı

Ebu'l-Abbas Sa'leb ve El-Fasih'i

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ebu'l-Abbas Sa'leb ve El-Fasih'i"

Copied!
54
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANA BİLİM DALI

ARAP DİLİ VE BELAĞÂTI BİLİM DALI

EBU’L-ABBAS SA’LEB VE EL-FASÎH’İ

HAZIRLAYAN

ZİYA ÖZÇELİK

YÜKSEK LİSANS TEZİ

DANIŞMAN

DOÇ. DR. İSMAİL HAKKI SEZER

(2)
(3)

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ... i

KISALTMALAR ... iii

ÖNSÖZ ... iv

GİRİŞ ... 1

İSLÂMİYETTEN H. IV. Y.Y SONLARINA KADAR DİL ÇALIŞMALARI VE TEŞEKKÜL EDEN EKOLLER... 1

I. BÖLÜM HAYATI A. ADI ... 1 B. DOĞUM TARİHİ ... 2 C. YETİŞMESİ - TAHSİLİ ... 3 D. HOCALARI... 5 E. ÖĞRENCİLERİ... 8 F. ŞAHSİYETİ, İLMÎ ŞÖHRETİ ... 10 G. SA’LEB VE MÜBERRİD ... 12

H. SA’LEB’E AİT ŞİİRLER ... 15

I. SA’LEBİN KULLANDIĞI ISTILAHLAR... 19

K. ESERLERİ ... 20

(4)

II. BÖLÜM EL-FASİH A. ADI ... 26 B. MÜELLİFİ... 26 C. KONUSU ... 28 D. ÜSLUB ÖZELLİKLERİ ... 28 E. ŞERHLERİ ... 31 F. ZEYLLERİ ... 34 G. MANZUMELERİ ... 34 H.TENKİTLERİ ... 35 I. YAZMA NÜSHALARI... 36 SONUÇ ... 38 BİBLİYOGRAFYA ... 39

(5)

KISALTMALAR

A.g.e. :Adı geçen eser bas. :Baskı C. :Cilt haz. :Hazırlayan Mu. :Mukaddime Sh. :Sayfa Şrh. :Şerh Tahk. :Tahkik Trhz. :Tarihsiz v.dd :ve devamı yay. :Yayınevi

(6)

ÖNSÖZ

Hicri III. yüzyıl, Arapça’nın, dil ve gramer özelliklerinin iyice belirginleştirilip, sınırlarının büyük oranda çizildiği bir dönemdir. Bu dönemde Arap dili’ni bozulmaktan koruyan Kur’an ayetleri başta olmak üzere, Arapça’ya kaynaklık eden şiir, ahbâr, emsal, ve benzeri bütün materyaller, neredeyse kelime kelime masaya yatırılmış, mütehassıs alimler tarafından titiz bir incelemeye tabi tutulmuştur. Arap dili üzerindeki bu titiz çalışmalar doğal olarak beraberinde bir takım tartışmaları gündeme getirmiştir. Bu tartışmaların sonucu olarak Arap dil bilginleri, özellikle gramer alanında farklı anlayışlara yönelmişler ve bu durum da Kûfe ve Basra Nahv ekollerini vücuda getirmiştir.

Bu ekollerden, Kûfe ekolünün III. yüzyıldaki en önemli temsilcisi olan Ebû’l-Abbas Ahmed b. Yahya Sa’lebi ve onun en meşhur olan eseri el-Fasîhi incelemeye alacağımız bu çalışmamızda, öncelikle Sa’leb’in hayatını, tahsilini, yetişmesini, eserlerini, ilmi hüviyetini, görüşlerini ve vefatını kapsayacak derecede, mümkün olduğunca klasik kaynaklara dayanarak, birinci bölümde ele alacağız.

İki bölüm halinde tasarladığımız bu çalışmanın ikinci bölümünde, Sa’leb’in el-FASÎH adlı eserini inceleyeceğiz. Eserin geniş bir şekilde tanıtımının hedeflendiği bu bölümde, Fasîh’in te’lif uslübu, konusu, Fasîh üzerine yapılan şerh ve tenkitler, mevcut yazmaları gibi konular üzerinde duracağız.

(7)

ÖZET

Hicri III. Yüzyıl Arap dili açısından dil ve gramer özelliklerinin iyice belirginleştirildiği , sınırlarının büyük oranda çizildiği,Basra ve Kufe ekollerinin doğduğu bir dönemdir. Bu dönemde Kufe ekolünün en önemli temsilcisi Eb’ul Abbas Ahmed bin Yahya Sa’lebdir. Hicri 200 de doğan Sa’leb dönemin Küttab denilen ilk mektebinde öğrenim hayatına başlar. Arapça ve lügat derslerine ilgisi büyük olan Sa’leb dönemin en ünlü lügat bilgini Ib’nul A’rabiden lügat ilmini alır. 18 yaşında Ferra’nın bütün kitaplarını ezbere bilir. Neredeyse döneminin tüm Arap dil bilginlerinin birikimlerini ya kendilerinden ya da eserlerini ezberlemek suretiyle kitaplarından alan Sa’leb 25 yaşına geldiğinde ders okutan meşhur bir dil bilginidir. Kufe Nahv ekolünün kendi döneminde en önemli temsilcisi olmakla birlikte, Ahmed b. Hanbel’den hadis ve fıkıh ve el –Kavariri’den 100.000 hadis dinleyen Sa'leb müksirun hadisçilerden sayılır. Seleme bin Asımdan kıraat tahsil eder. Yine İbrahim el-Harbi Kasım b. Sellam önemli hocalarındandır.

Sa’leb Hicri 291 de vefat edene kadar yirmi kadar eser telif etmiş ancak bunlardan sadece on tanesi bugün elimizde mevcuttur. Bir çok ilimde eser veren Sa'lebi şöhretine kavuşturan en önemli eseri el-Fasih adlı eseridir. Eserde insanların konuştukları ve yazdıkları lafızların yanlış kullanılanlarını tashih ederek fasih olanı tespit edip ortaya koymak gayesini gütmüştür.Eserinde işlediği konuları Bab’lara ayırmıştır.Fiilleri ,isimleri, mastarları ayrı ayrı bab’lar halinde işlemiştir. Tashih ettiği kelimeler hakkında zorluk olmasın diye genellikle ayet hadis veya arap şiirinden şahitler getirmemiş gerekli görürse kelimeyi cümle içinde kullanmıştır.

Sa'leb ilmi eserleri ve yetiştirmiş olduğu öğrencilerle olgunlaşma sürecindeki Arap diline son derece önemli açılımlar kazandırmış ve bu dilin daha da gelişmesine zemin hazırlamıştır.

(8)

ABSTRACT

The Life of Abu’l-Abbas Sa’leb and His Treatise Al-Faseh.

III. Century of Hijrah is an era in which the grammer rules of Arabic language and it’s boundaries became clear, also the Basra and Kufe ecoles were born. In this era, the most important representative of Kufe ecole was Ab’ul Abbas Ahmed Bin Yahya Sa’leb. Sa’leb was born in 200 Hijri and started his education in a primary school called Kuttab in that era. He had a great interest in vocabulary (Lugat) lessons and learnt vocabulary discipline (Ilmu’l Lugat) from Ib’nul A’rabi. In the age of 18, he had already memorized all the books of Ferra. Sa’leb learned nearly all accumulation of Arap philologist in his time, either directly by themselves or by memorizing their books and at the age of 25 he was already a famous philologist who teachs his knowledge. By being one of the most important represantatives of Kufe Nahv ecole in his era, he also listened Hadith and Fıqıh from Ahmed bin Hanbel and 100.000 hadith from Al-Kawariri and he rates among the Muqsirun (the one who narrates more than 100.000 hadith). He studied recitation of Qur’an (Qıraat) from Salama bin Asım. Ibrahim Al-Harbi Kasım bin Sallam is one of the important teachers of Sa’leb.

Sa’leb compiled around 20 treatises until his passing in 291 Hijri but only ten of them exist today. Even though he has written many treatises, the most important work of Sa’leb which he gained fame with is al-Fasih. In this work he aimed to correct the mistakes of the wordings that people use while talking and writing and to determine the accurate ones. In his book he divided the subjects into sections. He treated the verbs, nouns, infinitives individually in different sections. To make it easy he did not give evidence from Ayah, Hadith or Arabic poetry despite he used the certain word in a sentence.

Sa’leb, brought very important initiatives to Arap language by his works and by the stutents that he trained and provided a basis to improve this language further.

(9)

GİRİŞ

İSLÂMİYETTEN H. IV. Y.Y SONLARINA KADAR DİL ÇALIŞMALARI VE TEŞEKKÜL EDEN EKOLLER

İslâmiyet’ten sonra Arap edebiyatında filoloji, çok erken bir devrede çeşitli şubeleriyle başlamış, izahı güç bir hızla gelişmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’in doğru anlaşılması, her türlü bozulma tehlikelerine karşı korunabilmesi, klasik Arapça’nın lügat hazinesinin derlenmesini, yapısının, gramerinin tesbitini, hatta üslûp araştırmalarını gerektirmiştir. Bu sebeple Arap edebiyatında filolojiye ait çalışmalar Kur’ân-ı Kerîm’in yazılması, kitap haline getirilmesiyle başlamış ve bu arada gramer Kur’ân-ı Kerîm’de yazının ıslahı çalışmalarına bağlı olarak doğmuştur. Nitekim gramerle sıkı sıkıya bağlı ilk mühim çalışma. Ebü’l-Esved (ö. 48/668) tarafından Kur’ân’da kelime sonlarının harekelenmesi (yani harf şeklinde müstakil karşılıkları bulunmayan kısa seslilerle bilhassa kelime sonundaki çekim eklerinin ayrı işaretlerle gösterilmesi) olmuştur.1

Lügat mânası ve ıstılah olarak kullanılış sebebi bir yana, nahiv kelimesi başlangıçta morfoloji ve sentaksı içine alan geniş manasıyla gramer karşılığı olarak kullanılıyordu. Ancak III (IX.) yüzyılda morfoloji, sarf adıyla hemen hemen ayrı bir ihtisas sahası haline geldi ve nahiv daha çok sentaksı ifade etti. Lügat ise daha başlangıcından itibaren bunların yanında sınırları daha belirli bir mevzu idi.

Arap dili nahvinin başlangıcına dair çeşitli rivayetler arasında, bunlardan birinde Ali b. Ebî Tâlib’in verdiği talimat üzerine ve onun gösterdiği yönde yine Ebü’l-Esved’in kısa bir taslak hazırladığı da ileri sürülür.2

Bütünü ile Arap filolojisinin kuruluşu ve bu arada gramer ve lügat çalışmaları, klasik dil ve edebiyat malzemesinin derlenmesi gayretleriyle bir arada hicrî ilk yüzyılın başlarında kurulu iki yeni şehirde, önce Basra’da sonra onunla birlikte Kûfe’de gerçekleşti. Bu iki muhitteki dil ve edebiyat çalışmaları, farklı

1 İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı, İstanbul, 1991, Arap mad. III, 296.

2 İ. A. A.g.e., III, 296; İgnace Goldziher, Klasik Arap Literatürü, Çev. Azmi Yüksek, Ankara: İmaj

(10)

prensipleri, meseleleri kendilerine mahsus bir görüşle ele alış ve inceleyiş tarzları, dolayısıyla ihtilâfları, münakaşaları olan iki filoloji mektebinin doğmasını neticelendirdi.3 Bu çalışmaları sırasında Basralılar ile, önceleri onlardan istifade

ederek yetişen ve II (VIII.) yüzyıl sonlarında ayrı bir grup teşkil eden Kûfeliler hararetli bir yarışma içindeydiler. Her iki mektebin çalışmaları da semâa (dinlemeye, ağızdan derlemeye) ve kıyasa dayanıyordu. Fakat Basra mektebi mensupları, yalnız titizlikle seçtikleri fasih bedevilerden dil ve edebiyat malzemesi derliyor, seyrek rastladıkları nâdir veya şâz şekilleri değil çok ve sık rastlananları kıyası esas alarak kaidelere gidiyorlar. Kûfeliler ise semâin kaynağını seçmekte aynı titizliği göstermedikleri gibi nâdir ve şâz da olsa duydukları her şekli kıyaslarına mesnet yapabiliyorlardı.4

Dil çalışmalarının hazırlık safhaları bir yana bırakılırsa, nahve dair kitap yazmış olması muhtemel ilk âlim Abdullah b. Ebî İshak’tır. (ö. 127/745) Mevcut eski teliflerde ondan ve îsâ b. Ömer es-Sekafi’den (ö. II./VIII. yüzyıl ortaları) nakiller yapılmış ve isimleri tesbit edilebilen en eski iki eserin müellifi de îsâ b. Ömer es-Sekafi’dir. Bunları hemen takip eden bir dehanın Arap filolojisine en az yüz yıllık bir merhale kazandırdığı şüphesizdir. Ele aldığı mevzuların hudutlarını çizen, ıstılahlarını hazırlayan, onları sistemli disiplinler olmalarını sağlayacak bir yola sevkeden bu müstesna âlim el-Halîl b. Ahmed el-Ferâhidî’dir. (ö. 170/786) el-Halîl lügat ve gramer çalışmalarına da yön verdi. Onun nahve dair bilgilerini talebesi Sîbeveyhi’ye (ö. 180/796) borçluyuz. Sîbeveyhi, Arapça’nın gramerini çok defa küçük noktalarına kadar tesbit eden meşhur el-Kitâb’ında îsâ b. Ömer es-Sekafi’nin bir eserini kadro olarak almış, muhtevasını hocası el-Halîl’in ve bir dereceye kadar da başkalarının bilgileriyle genişletmiştir. Müellifi de dahil birkaç neslin âlimlerinin çalışmaları sonunda kararlaşmış bilgilerin, itibar edilen fikirlerin insicamlı bir muhassalası olan bu eser, zamanına kadar yazılan nahve dair kitapların en büyüğü ve günümüze kadar gelebilenlerin en eskisi olup daha sonraki çalışmalarda ve yüksek seviyeli nahiv tedrisatında esas kabul edilmiştir. El-Müberred’in el-Muktedab’ı gibi büyük ve daha tertipli eserlere rağmen şöhret ve itibarı sarsılmayan el-Kitâb, III (IX.)

3 İ.A. A.g.e., III, 296

(11)

yüzyıl başlarından itibaren şerhi, izahı, ihtisar ve ikmali ve bazan tenkit ve tashihi mahiyetinde yüzlerce eserin hareket noktası, bu sahadaki çalışmaların devamlı ve verimli akışının ana mecraı oldu; Arapça’nın ve İslâmiyet’in hâkim olduğu yerlerde asırlarca değerini korudu.

Basra mektebi mensupları arasında Sîbeveyhi’den sonra da büyük âlimler birbirini takip etti. el-Ahfeş (ö. 207/822), Ebû Zeyd el-Ensârî (ö. 215/830), el-Asmaî (ö. 216/831), Ebû Ubeyd (ö. 223/837), sarfla nahvin hudutlarını belirli bir şekilde ayıran el-Mâzinî (ö. 249/863), İbn Düreyd ve yukarıda adı geçenler (ez-Zeccâcî hariç) bunlardandır. Umumiyetle er-Ruâsî (ö. 187/803) ile başlatılan Küfe mektebi mümessilleri ile el-Kisâî (o. 189/805), onun talebesi ve bu mektebin en büyük siması el-Ferrâ (ö. 207/823), Ebû Amr eş-Şeybânî (ö. 213/828), İbnü’s-Sikkît (ö. 244/858), Sa’leb (ö. 291/904) vb. dir. İhtilaflı müstakil kitaplara mevzu olan bu Basra ve Kûfe mekteplerinin hararetli çalışmaları, Arapça’nın edebî mahsullerinin derlenmesi ve kaidelerinin tesbitinde büyük rol oynamış. Bağdat’ta teşekkül eden ve Ebû Ali el-Fârisî (ö. 377/987), İbn Cinni (ö. 392/1001), ez-Zeccâcî gibi âlimlerin temsil ettikleri yeni bir mektep bu çalışmalara uzlaştırıcı bir yön vermiştir.5

(12)
(13)

I. BÖLÜM HAYATI A. ADI

Kûfe Nahv Ekolünün Ferrâ (ö. 207/822)’dan sonra en önemli şahsiyetlerin-den biri, Ebûl-Abbas Ahmed b. Yahya b. Zeyd b. Seyyar en-Nahvî eş-Şeybânî’dir. Sa’leb lakabı ile meşhur olmuştur.(ö. 291/903)1

Sa’leb’in adı konusunda bir takım ihtilaflar mevcuttur. Adını “Ahmed b. Yahya b. Yesâr eş-Şeybânî” şeklinde rivayet edenler olduğu gibi,2 “Ebû’l-Abbas Ahmed b. Yahya b. Yezîd eş-Şeybânî el-Absî” şeklinde rivayet edenler de vardır.3 Fihrist müellifi İbnu’n-Nedim, “İbnül- kûfî’nin (ö.348/963) tesbitine göre, Ahmed b. Yahya b. Zeyd b. Seyyar Ebû’l-Abbas Sa’leb, ve İbn-u Mukle’nin (Ö.328/940) tesbitine göre ise, Ebû’l-Abbas Ahmed b. Yahya’dır.” demektedir.4

Sa’leb’in soyunun “Şeybanoğullan”na dayandırılması, velâ yolu iledir.5 Benû Şeybân meşhur kabilelerden, Bekr b. Vail kabilesinin boylarından biridir.6 İbn-u Hallikân, iki adet Şeybân boyu olduğunu, birisinin Şeyban b. Sa’lebe b. Ukâbe, diğerinin ise Şeybân b. Zühl b. Sa’lebe b. Ukâbe olduğunu belirterek, Sa’leb’in velayetinin de Ma’n b. Zaide eş-Şeybânîye dayandığını bildirmektedir.7

1 Ebû Bekr b. Hallikân, Vefeyatü’l-A’yan, Thk. Muhammed Muhyiddin Abdul-hamid, Neşr.

Mektebetu’n Nahza el-Mısriyye, I. bas. Kahire: 1948 C. I. s. 84 ve Ğayet’in Nihâye fi Tabakâti’l-Kurrâ, Şemsüddin Muhammed b. el-Cezerî, Nşr. G. Beğstraesser I. bas., Mısır: Mektebetu Hancı, 1932, C. 1. s. 148

2 Y. Elyan Serkîs, Mu’cemu’l-Matbûat el-Arabîyye, Sh. 662

3 İbnü’1-Imâd el-Hanbelî, Şezeratu’z-Zeheb, II. bas, beyrut: Dâru’l-Mesîra, 1979 c. II sh. 207 4 Muhammed b. İshâk en-Nedîm, el-Fihrist, neşr, Güstav Flûgel, Beyrut: Mektebet-u Hayyat,

1971-72, sh. 74

5 Ebû Zekeriyya Muhyiddin b. Şeref en-Nevevî, Tehzîbu’I-Esma ve’l-Luğat, Beyrut: D

ru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Trhz, C. I, sh. 275, ve Celâleddin Abdurrahman es-Suyuti, Buğyetu’l-Vuât fi Tabakati’l-Luğaviyyîn ve’n-Nuhât, Beyrut: Dâru’l-Marife, Trhz. sh. 172

6 Ebû Sa’d Abdülkerîm b. Muhammed es-Sem’âni, el-Ensâb, tahk, Abdullah Ömer el-Bârudî, I. bas,

Beyrut: Dâru’l-Cinân, 1988, c. III, sh 482.

(14)

Mevâlîden biri olması hasebi ile Fârisi asıllı olma ihtimali güçlüdür.8

Yukarıda belirtilen bilgilerden anlaşılmaktadır ki, Sa’leb’in, “Ahmed b. Yahya” dan sonraki ecdadına ait olarak gelen isimler konusunda klasik kaynaklar arasında bir ittifak mevcut değildir.9

B. DOĞUM TARİHİ

Sa’leb’in doğum tarihi üzerinde de muhtelif rivayetler vardır. Ancak bu rivayetlerin güçlü olduğunu söylemek pek mümkün görünmemektedir. Klasik kaynakların hemen hepsi hicri 200 yılında doğduğunu nakletmektedirler. Yâlnızca İbn-u Hallikân, “Hicri 204’de doğduğu söylendi” ve yine, “Hicri 201’de doğduğu söylendi” şeklinde iki rivayet nakletmektedir. Bu iki rivayeti naklettikten hemen sonra bizzat kendisi bir tercihte bulunarak, “doğrusu hicri 200 yılında doğmuş olmasıdır” diyerek konuyu sonuca bağlamıştır. Ayrıca, Târîhu İbn-i Gurrâb’dan şunu nakleder: “Sa’leb hicri 200 yılından iki ay geçtikten sonra doğdu”.10

Sa’leb’in doğum tarihi ile ilgili rivayetler genellikle kendisinden nakledilmektedir. Bağdatta doğan Sa’leb, doğum tarihi hakkında şunları söyler: “Me’mûn’u 204 h. yılında, Horasan seferi dönüşünde, Hadîd kapısından çıkıp Rusâfe sarayına giderken gördüm. İnsanlar Musallâ’ya kadar iki saf halinde dizilmişlerdi. Me’mûn (ö. 218/833) geçerken babam beni elleriyle havaya kaldırdı ve bana, “bu geçen Me’mûn’dur ve bu yıl dördüncü yıldır” dedi. Ben bu olayı ondan işittim ve bu güne kadar hafızamda tuttum. O sırada yaşım dört idi.11

Yine aynı konuda Ebû Ya’la bize şunları nakleder: “Sa’leb şöyle dedi: Ma’rûf el-Kerhî 200 H. yılında vefat etti. Ben de o yıl doğdum”.12 Bir diğer rivayete

de şöyle der Sa’leb: “On altı yaşımda Arapça, Şiir ve Lügat okumaya başladım. Doğumum ise Me’mun’un ikinci halifelik yılı olan 200 H. dür.13

8 Şevkî Dayf, el-Medârisu’n-Nahviyye, Mısır: Dâru’l-Maârif, 1968, sh. 224. c.

9 Ömer R. Kehhâle, Mu’cernu’l-Müellifin, Dımeşk: Metbaatu’t-Terakkî, 1961, c. II, sh. 203. 10 İbn Hallikân, Vefayât, c. I, sh. 84-86

11 ibn en-Nedîm, el-Fihrist, sh. 74

12 Ebû Ya’lâ, Tabakâtu’l-Hanâbile, c. 1. s, 84

(15)

C. YETİŞMESİ - TAHSİLİ

Sa’leb, küçük yaşta okuma-yazma öğrenmesi için “Küttab”‘a gönderilir. Orada okuma-yazma öğrenir. Kur’an-ı hıfzeder ve biraz şiir ezberler.14 Ferrâ’nın

vefat ettiği sıralarda Küttâb’a devam etmekte olan Sa’leb, bu durumu bize şöyle anlatır: “Ferrâ’nın vefatını çok iyi hatırlıyorum. O sırada Küttâb’a gidiyordum.15

Sa’leb, dokuz yaşlarında zamanındaki alimlerin ders halkalarına katılmaya başlar. Arapça ve Lügat derslerine ilgisi büyüktür.16 Arapçaya olan ilgisi gittikçe derinleşen Sa’leb, özellikle nahv ilmine yönelir. Bu konuda Ferrâ’nın öğrencileri olan Ebû Abdullah et-Tuvâl, Muhammed b. el-Kâdim ve Sa’lebe b. el-Kâsım’ın ders halkalarına devam eder. Seleme b. el-Âsım’ın (ö. 310/922) ders halkasına daha fazla ilgi gösterir. Çünkü bu derslerde, Ferrâ’nın kitapları öğrencilere yazdırılmak sureti ile öğretilmektedir.

Bu sıralarda yaşı 16 olan Sa’leb, 18 yaşında, Ferrâ’nın “el-Hudûd” isimli kitabına yönelir. Kendisi bu durumunu şu sözleri ile ifade eder: “Arapça ve Lügat tahsil etmeye 16 yaşımda başladım. 18 yaşına gelince, Ferrâ’nın “el-Hudûd” isimli kitabını ezberlemeye koyuldum.17

Sa’leb 25 yaşına geldiğinde, Ferrâ”nın bütün kitaplarını ezbere bildiğini, hatta harf harf, hangi kelimenin nerede olduğunu dahi bildiğini ifade eder.18 İbnu’l-A’râbî’den (ö. 231/846) Lügat tahsil eden Sa’leb, kendisi ile on yılı aşan bir zaman süresince birlikte olduğunu’söyler.19 Lügat ilmi konusunda, yetişmiş olduğu en önemli isim, hocası İbnü’l-A’râbîdir. Asmai (ö. 226/841), Ebû Ubeyde (ö. 222/837), ve Ebû Zeyd’e yetişememiş olmasına rağmen, onların birikimlerini öğrencileri vasıtasıyla elde etmiştir.

1936, Müc I, sh. 108

14 Şevki DAYF, El-Medârisü’n-Nahviye, sh. 224 15 Yakût el-Hamevî, Mu’cemu’l-Üdebâ, müc. I, sh. 124

16 Muhammed b. Hasan ez-Zübeydî, Tabakâtu’n-Nahviyyîn ve’l-Lugaviyyîn, Tahk, Muhammed

Ebû’l-Fadl İbrahim, II. Bas., Kahire: Dâru’l-Maârif, 1973, sh. 147, ve Ş. DAYF,

El-Medârisü’n-Nahviyye, sh.224

17 İbnü’l-Cevzî, el-Muntazam VI, 44.

18 Yakût, Mu’cemu’l-Übedâ, I. 109, ve İbnun’n-Nedîm, Fihrist. sn 74 19 Suyutî, Buğyetü’l-Vuât, sh. 173

(16)

Asmaî’nin kitaplarını öğrencisi, Ebû Nasr Ahmed b. Heysem’den, Ebû Ubeyde’nin kitaplarını öğrencisi el-Esrem’den (ö. 232/847), Ebû Zeyd’in kitaplarını öğrencisi İbn-u Necde’den, Ebû Amr eş-Şeybânî’ (ö. 206/821) nin kitaplarını ise oğlu Amr’dan almıştır.20 Nahv ilminde yeterli hale geldiğini hissedince şiir, meânî ve ğârîb ilimlerine yönelir.21

Sa’leb elde ettiği ilim ile yetinmeyerek kıraat, hadis ve fıkh da tahsil eder. Seleme b. Asım’dan kıraat ilminin son temsilcilerinin ve Ferrâ’nın kıraat ilmine ait birikimlerini öğrenen Sa’leb, bu konuda birde kitap te’lif eder.

Kıraat ile birlikte Muhaddis ulema’nın da ders halkalarına iştirak eden Sa’leb, özellikle Ubeydullah b. Amr el-Kavârîrî ile birlikte olmaya özen gösterir.22 el-Kavârîrî’den yüzbin hadis işittiğini söyleyen Sa’leb, bu özelliği ile nahvciliğinin yanı sıra “Muksirûn” hadis uleması arasında da sayılır.23

Bütün bu ilimlerin yanında Fıkh ilmi ile de iştiğal eder. Muasırı olan büyük muhaddis ve fakih Ahmed b. Hanbel’in (ö. 241/855) ders halkasına da iştirak eder. Ahmed b. Hanbel ile olan ilişkisi hakkında Sa’leb, bize şunları aktarır: “Bir gün Ahmed b. Hanbel’i görmek istedim ve yanına gittim. Huzuruna girince bana, “hangi ilim ile meşgul oluyorsun?” diye sordu. Ben de O’na “Arapça ve Nahv ile meşgulüm”, dedim. Bunun üzerine Ebû Abdullah Ahmed b. Hanbel şu şiiri okudu:

اذا

ﻝﻘﺗ ﻼﻓ ﺎﻣوﻳ رﻫدﻟا توﻠﺧ ﺎﻣ

بﻳﻗر ﻰﻠﻋ ﻝﻗ نﻛﻻ و توﻠﺧ

ﻰﺿﻣ ﺎﻣ ﻝﻔﻐﻳ ﷲا نﺑﺳﺣﺗ ﻻو

بﻳﻐﻳ ﻪﻳﻠﻋ ﻲﻔﺧﺗ ﺎﻣ نأ ﻻو

تﻌﺑﺎﺗﺗ ﻲﺗﺣ مﺎﻳﻻا نﻋ ﺎﻧوﻬﻟ

بوﻧذ نﻫرﺎﺛا ﻲﻠﻋ بوﻧذ

ﻲﺿﻣ ﺎﻣ رﻔﻐﻳ ﷲا نأ تﻳﻟ ﺎﻳﻓ

بوﺗﻧﻓ ﺎﻧﺗﺎﺑوﺗ ﻲﻓ نذﺄﻳو

Anlamı: Eğer bir günün boşa geçerse, üzerimde Rakîb (olan Allah) var, de! Boşa geçirdim deme! Ve zannetmeki ne Allah geçen günlerden gafildir, ne de

20 Yakût, Mu’cemu’l-Übdebâ, I, 119 21Suyutî, Buğye tü’l-Vuât, sh. sh. 173 22 İbnül’l-Cevzî, el-Muntazam VII, 44. 23 Zehebî, Tezkiratu’l-Huffâz Sh. 666

(17)

bilmiyor gizlediklerini. Geçen günleri unutmaya çalıştık ama onların peşi sıra günah üstüne günah dizildi. Keşke Allah geçenleri affetse. Ve bize izin verse. Tevbeler etsek.24

Sa’leb’in hanbelî mezhebine müntesip olduğunu, hanbelî tabakat kitaplarında zikri geçmesinden anlıyoruz.25 Ayrıca ibnü’l-Imâd’da hanbelî mezhebinde olduğunu rivayet etmektedir.26

Yukarıda belirtildiği gibi, nahvde olgunluğa eriştikten sonra, yetiştiği râvîlerden de ilim dağarcığına, oldukça geniş bir “Ahbar” ve şiir rivayeti nakletmiştir. Ömer b. Şebe (ö. 262/877), Muhammed b. Sellâm el-Cumahî (ö. 232/846), Zübeyr b. Bekkâr (ö. 256/875) gibi meşhur ravilerden almış olduğu rivayetler, güçlü hafızası sayesinde, şiir ve ahbar sahasında da, Sa’lebi söz sahibi yapmıştır.27

Bu geniş ilmi birikiminin yanında, Küfe ekolünün bir temsilcisi olmakla birlikte, Basra Nahv ekolünü de çok iyi bildiği rivayet edilir. Buna rağmen her hangi bir mes’elede, Kûfî ekole sadık kalarak Basra ekolünden istihraçta bulunmayı istemediği bilinmektedir.28

Sa’leb, nahvde, şiir ve ahbar rivayetinde, ğarib ilminde ve diğer ilimlerde kendini ispatlayıp, muasırı olan otorite ulema taraafından da yetkinliği tescil edildikten sonra, yirmi üç yaşlarında çeşitli eserler te’lif etmeye başlar. Yirmi beş yaş civarında ise, her taraftan kendisinden ilim tahsil etmek üzere gelen öğrencilere, kendi oluşturduğu halkada ders vermeye başlar. Bu faaliyeti vefatına kadar devam eder.29

D. HOCALARI

Sahalarında derinlikleri ile temayüz etmiş olan ulemanın ders halkalarında

24 Ebû Ya’lâ, Tabakâtu’l-Hanâbile, c.I, sh. 83 25 Ebû Ya’lâ.A.g.e., c. I, sh. 83

26 İbnü’1-Imâd, Şezerâtü’z-Zeheb, sh. 207 27 Şevkî DAYF, el-Medârisü’n-Nahviyye, sh. 225 28 Yakut, Mu’cemü’I-Üdeba, müc. I, sh. 120. 29 Zehebî, Tezkiratu’l-Huffâz Sh. 666

(18)

yetişen Sa’leb, yetişemediği ulemânın da kitaplarını tetkik ederek büyük bir ilmi birikim elde etmiştir. Onun bu özelliği hocalarının bile kimi konularda, kendisine müracaat etmelerine neden olmuştur. Sa’leb’in kendisinden ilim tahsil ettiği ve kaynaklarda zikri geçen hocalarını şöyle sıralayabiliriz.

1. İbnü’l-A’râbî : İbnül-A’râbî, bir konuda şüpheye düştüğü zaman, Sa’leb’in hafızasına ve ilmine duyduğu güven sebebi ile ona, “Ey Ebû’l-Abbâs”, bu konuda bildiklerin nelerdir? diye sorardı.30 Sa’leb hocası ibnü’l-A’râbî hakkında ise şu değerlendirmeyi yapar: “İbnül-A’râbînin meclisinde yüz’den fazla insan gördüm. Kimisi ona soru sorar, kimisi de ona okurdu. O, kitaba müracaat etmeksizin cevap verirdi. On yıldan fazla kendisi ile birlikte olduğum halde, elinde hiçbir zaman kitap görmedim. İnsanlara develer yükü ilim yazdırdığına hiç şüphem yok. Hiç bir kimse şiir ve lügat ilimlerinde, ondan daha alim bir şahıs görmemiştir.31

2. Muhammed b. Hubeyb (ö. 245/860) : Sa’leb Muhammed b. Hubeyb’den de ilim almıştır. O’nun hakkında şu ifadeyi kullanır: “Vallahi o, hafız ve son derece doğru sözlü idi.”32

3. Ahmed b. İbrahim b. İsmail Davud b. Hamdûn en-Nedîm (ö. 255/868) : Sa’leb’in İbnü’l-A’râbîden önce kendisinden lügat okuduğu ve istihraçta bulunduğu hocasıdır.33

4. İbrâhîm el-Harbî (ö. 285/898) : Ebû Ömer ez-Zâhid (ö. 345/956) şöyle rivayet eder: “Sa’leb’in defalarca, İbrâhîm el-Harbî’nin luğat veya Nahv meclisini elli yıl boyunca hiç kaçırmadım, dediğini işittim”

5. İbrâhîm b. el-Münzir el-Huzâmî: 6. Muhammed b. Sellâm el-Cumahî:

30Yakut, Mu'cemü'l-Üdebâ, müc. I, sh. 119.

31

Suyutî, Buğyetü'l-Vuât, sh. 173 ve Sa'leb, Mecâlisu Sa'leb, Şerh ve Tahk. Abdüsselâm Muhammed Hârûn, I. Bas. Mısır: Dâru'l-Maârif, 1956, sh. 10

32 A.g.e., sh. 10 33 A.g.e.,sh. 11

(19)

7. Zübeyr b. Bekkâr:34

8. Ebû’1-Fadl el-Abbâs b. el-Ferec er-Riyâşî el-Basrî (ö. 256/871) : Sa’leb hakkında şöyle der: “Riyâşi’yi dinlemek için meclisine giderdim. İlmi düzgün idi. Bir gün bana kendisine daha önce okunmuş olan şu şiirden sordu:

ﻲﻧﻣ ناوﻌﻟا برﺣﻟا مﻘﻧﺗ ﺎﻣ

ﻲﻧﺳ ثﻳدﺣ نﻳﻣﺎﻋ ﻝزﺎﺑ

ﻲﻣأ ﻲﻧﺗدﻟو اذﻫ ﻝﺛﻣﻟ

“Mısrada geçen kelime

ﻝزﺎﺑ

َ

mi, yoksa

ﻝزﺎﺑ

ُ

mü okunacak, ne dersin? Ona dedim ki: Arapça konusunda bana bunu mu soruyorsun? Zannımca senin başka bir maksadın var. İsti’naftan dolayı merfu, halden dolayı mensup ve itba’dan dolayı mecrur okunabilir dedim. Utandı ve sustu.35

9. Ebû Ubeyd Kasım b. Sellam (ö. 222/837): 10. İshâk el-Mevsılî (ö. 235/850):

11. EbûTevbe: 12. Nazr b. Hadîd:36 13. Ahmed b. Hanbel:37

14. Ubeydullah b. Ömer el-Kavârîrî:38 15. Abbad b. Bûkürdân:39

16. Ali b. Muğîre el-Esrem: 34 Zehebî, Tezkiratu'l-Huffâz Sh. 666.

35 Suyûtî, Buğyetü’l-Vuât, sh. 173, Yakut, Mu’cemü’l-Üdeba, müc. I, sh. 173, Ebû’l-Berekât

el-Enbârî, Nüzhetü’l-Elibbâ fi Tabakâti’l-üdeba, Tahk. Muhammed Ebû’1-Fadl ibrahim, Kahire; Dâru’n-Nahza, Trhz

36 Yakut, Mu’cemü’l-Üdeba, müc. I, sh. 174.

37 El-Hatib el-Bağdâdî, Târîh-u Bağdâd, Beyrut: Dâru’l-Kütübi’l-Arabî, Trhz. b, c.5, sh. 204 38 Zehebî, Tezkiratu’l-Huffâz, c. 1, sh. 666

39 Cemaleddin el-Kıftî, İnbâhu’r-Ruvât alâ Enbâhi’n-Nuhât, Tahk. Muhammed Ebû’1-Fadl İbrahim I.

(20)

17. Seleme b. Âsim:40 18. Ebû Zekeriyya el-Ferrâ:

Sa’leb, Küttâb’a devam ettiği sıralarda vefat eden, nahvde de kendisini izlediği Ferrâ’ için şöyle der: “Eğer Ferrâ olmasaydı, Arap dili olmazdı. O, Arapçayı hülasa etti ve onu zabtetti.”41

E. ÖĞRENCİLERİ

Sa’lebden sayısız insan ilim almış olmakla birlikte, bunlardan kaynaklarda zikredilen ve ilmiyle veya müellefâtı ile temayüz etmiş olanlardan bazıları şunlardır:

1. İbnü’l-Hâik (ö. 300/913) : Asıl adı, “Harun” olup, yahudi kökenli ve “Hîre” lidir. Sa’leb’in kölelerindendir. “Ğulâm Sa’leb” diye anılan ve bilinen İbnü’l-Hâik, Sa’leb’in değer verdiği öğrencilerinden birisidir. Küfe Nahvi’ni iyi bilen İbnü’l-Hâik, Müberrid ile bir takım münazaralara girerdi. Bir gün Müberrid ona: “Sende anlayış kabiliyeti görüyorum, büyüklenme değil” diyerek, iltifat etmiştir. Kitâbu’l-Ilel fi’n-Nahv, Kitâbu’l-Ğârîb gibi eserleri vardır.42

2. Ebû Muhammed Kasım el-Enbâri (ö.304/919 )

3. Ebû Bekr Muhammed b. Kâsım Enbari (Ö.328/943) : Babası el-Enbârî’den daha alim olan ibnü’l-Enbarî, hazır cevaplılık ve hafızasının güçlülüğü ile darb-ı mesel haline gelmiştir. Nahv-i Sa’lebden alan İbnül-Enbârî, fazla yaşamamış ve 50 yaşının altında vefat etmiştir.43

4. Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed eş-Şâmî

5. Muhammed b. İbrâhîm b. Keysân: Hem Kûfe hem de Basra Nahvini bilen bir alimdir. Her iki ekolün imamlarından olan Sa’leb ve Müberrid’den Nahv öğrenmiştir.

40 el-Bağdâdî, Târîh-u Bağdâd, c. 5, sh. 204 41 İbn en-Nedîm, Fihrist, sh. 99-100 42 İbn en-Nedîm, Fihrist, sh. 75 43 A.g.e, sh. 75

(21)

6. Muhammed b. el-Abbas el-Yezîdî: 7. Davûd b. el-Heysem (ö. 316/928):

8. Muhammed b. Abdullah b. Mûsâ el-Kirmânî (ö. 329/944): 9. Ebû Bekr Ahmed b. el-Abbâs b. Abdullah b. Osman:

10. Muhammed b. Vellâd et-Temîmî (ö. 332/947) : Hem Sa’leb hem de Müberrid’den ilim tahsil etmiştir.

11. Muhammed b. Ya’kûb b. Nâsıh el-Esbehânî: Hem Sa’leb hem de Müberrid’den ilim almıştır.

12. Ahmed b. Abdullah el-Ma’bedî: 13. Ahmed b. el-Fadl b. Şubâne:

14. İbrâhîm b. Hamûye el-Mervezî el-Harrânî:

15. Süleyman b. Ahmed b. Ahmed Ebû Mûsâ el-Hâmiz (ö. 305/918) : Sa’leb’in öğrencilerinden olan el-Hâmiz, vefatından sonra Sa’leb’in yerine geçmiş ve onun halefi olmuştur.

16. Abdullah b. Muhammed b. Sufyân el-Harrâz:

17. Her halde öğrencilerinin içerisinde en meşhur olan Ebû Ömer ez-Zâhid Muhammed b. Abdulvâhid b. Ebû Hâşim’dir. Luğat ilminde öne çıkmış bir âlim olan Ebû Ömer ez-Zâhid, “Ğulâm Sa’leb” diye meşhur olmuştur.44

18. Muhammed b. Ali b. el-Huseyn Ebû Tâlib en-Nahvî (ö, 386/1001) : Sa’leb’in “Ğulâm Sa’leb” diye tanınan öğrencilerindendir.45

Ayrıca öğrencileri arasında, Sa’leb’in, “el-Emâlî” veya “Mecâlis-u Sa’leb” adlı eserini rivayet eden Muhammed b. Hasan b. Muksim (ö. 354/969), Ali b.

44 İbnü’l-Cevzi, el-Muntazam, c. 6, sh. 44 45 Sa’leb, Mecâlisu Sa’leb, c. I, sh. 12

(22)

Süleyman el-Ahfeş (ö. 315/930), Ahmed b. Kâmil el-Kâzî ve Niftaveyh (ö. 303/935) gibi isimlerde zikredilmiştir.46

Yine Bağdadî, öğrencileri arasında, İbrahim b. Muhammed b. Urfe el-Ezdî, Abdurrahmân b. Muhammed ez-Zührî, Ebû Abdillah el-Hakîmî ve Ebû Sehl Ziyâd gibi isimleri kaydetmektedir.47

F. ŞAHSİYETİ, İLMÎ ŞÖHRETİ

İlmine ve şöhretine rağmen son derece dindar ve mütevazi bir karaktere sahip olan Sa’leb, yeri geldiğinde “bilmiyorum” diyebilmekte, kimi zamanda ahireti için endişelenip, üzülmektedir. Şu rivayetler Sa’leb’in bu özelliklerini te’yid etmektedir:

Ebû Ömer ez-Zâhid şöyle rivayet eder: “Sa’leb’in meclisinde idim. Birisi O’na bir şey sordu. O’da, bilmiyorum, diye cevapladı. Soruyu soran zât, “İnsanlar bir çok beldeden, develerle, kafileler halinde senden ilim öğrenmek için gelirler iken, nasıl olurda, bilmiyorum dersin, dedi. Sa’leb cevaben o zat’a, “Eğer annenin, benim bilmediğim şeyler sayısınca devesi olsaydı, senden vazgeçerdi”, dedi.48

Ebû Bekr b. el-Mücâhid anlatır: “Sa’leb bir gün bana, “ehl-i Kur’ân, Kur’ân ile, ehl-i Hadîs, Hadîs ile, ehl-i Fıkh da Fıkh ile meşgul oldular ve kazandılar. Ben ise hep “Zeyd ve Amr” ile meşgul oldum. Vay bana! benim ahirette halim nice olur”, diye hayıflandı. O gece Peygamber (S.A.V) efendimizi rüyamda gördüm. Bana “Ebû’l-Abbâs’a selam söyle ve ona, sen son derece geniş bir ilim sahibisin, dediğimi ilet”, dedi. Salih kullardan Ebû Abdullah er-Rûzbarî der ki: “Efendimiz bu sözü ile kelam onunla tamamlanır, hitab onunla güzelleşir, ilimler ona muhtaçtır, manasını kastedmiştir.”49

Kıftî, Sa’lebden şu rivayeti nakleder: “Sa’leb dedi ki: Bir gün Ya’kub b.

46 Zehebî, Tezkiratu’l-Huffâz, c. 1, sh. 666

* Ayrıca Bkz. Suyutî, Buğyetü’l-Vuat, sh. 173, Suyutî, Müzhir tamamla C.2. sh. 413

47 el-Bağdâdî, Tarih-u Bağdâd, c. 5, sh. 204

48 Suyutî, Buğyetü’l-Vuat, sh. 173 ve İbnü’l-Cevzi, el-Muntazam, c. 6, sh. 44-45 49 İbnü’l-Imad, Şezeratu’z-Zeheb, C. II, sh. 207

(23)

Sikkît’in yanına vardım. Kitapları ile meşgul idi. Bana, İ’rab’dan bir şey sordu. O konuda bildiklerimi söyledim anlamadı. Tekrar ettim. “Doğru değil” dedi. Öğrenmek istediğim için utandım ve sustum.50

Bağdadî, Ebû’l-Kasım et-Tenûhî (ö. 417/1033) den nakleder: Ebû Muhammed ez-Zührî şöyle dedi: “Sa’leb’in bir yakınının vefatı sebebi ile, kendisine taziye için gidiliyordu. Benim haberim olmadığı için geç kaldım. Sonra özür dileyerek yanına taziye için gittiğimde bana, “özür dilemene gerek yok ey Ebû Muhammed, dost hesaba çekilmez, düşman ise zaten hesaba katılmaz” dedi”.51

Ebû Muhammed ez-Zührî anlatır: “Sa’leb ile benim aramda güçlü bir muhabbet vardı. Çeşitli işlerimde onunla istişare ederdim. Bir defasında komşu eziyeti yüzünden, mahalle değiştirmek istemem hususunda onunla istişare etmek için yanına vardım. Bana, Ey Ebû Muhammed, Araplar şöyle der, tanıdığın kimsenin eziyetine sabretmek tanımadığın kimsenin istihdâsından daha hayırlıdır, dedi.52

Ebû Bekr et-Tarîhî, Sa’leb hakkında şunları söyler: Sa’leb, nahivcilerin doğruyu yanlıştan en iyi ayırt edeni ve Basralı ve Kûfeli dil bilginleri arasında bir ölçü idi. Onların içinde dili en sahih, derecesi en yüksek, şöhreti en fazla, kıymeti en yüce, ilmi en sahih ve en yumuşak başlısı idi. Ezberi en güçlü, din ve dünya olarak da en fazla nasibi olan idi.53

Kıftî nakleder: “Ebû Nasr et-Tûsi, Ebû Ahmed el-Hakîm’e Samarrâ’dan bir mektup yazar. Mektubunda, “şu şu harflerde şüpheye düştüm. Sa’lebe git ve ona bu konudaki bildiklerini sor. Zira onun hafızası bizden daha güçlüdür” der.54

Sa’leb, arap şiirine son derece hakim idi ve bu özelliği, zamanın uleması tarafından da tescil edilmişti. İbnü’n-Nedim, Sa’leb’in şöyle dediğini rivayet eder: “Bir gün hatırlıyorum, o günde ben, Ahmed b. Said ve aralarında es-Sükkerî (ö. 273/888), Ebû’l-Âliye gibi şahsiyetlerin bulunduğu bir cemaat vardı. Karşılıklı

50 İnbâhu’r-Ruvat, el-Kıfti, c. I, sh. 183 51 Bağdadî, Tarih-u Bağdâd, c. 5, sh. 206 52 İbnü’l-Cevzi, el-Muntazam, c. 6, sh. 44 53 Bağdadî, Tarih-u Bağdâd, c. 5, sh. 209 54 Kıftî, İnbâhu’r-Ruvât, c. 3, sh. 184

(24)

olarak Şemmâh’ın şiirini mütalaa etmeye başladık. Şiirin anlamlarını ve şiirdeki bazı meseleleri sormaya başladılar. Ben durmaksızın cevap veriyordum. İbnü’I-A’rabî de dinliyordu. Şemmah’ın şiirlerinin büyük bir bölümünü bitirdiğimizde, Ahmed b. Said, İbnü’l-A’rabîye döndü. Bana hayret ediyordu.55

Sa’leb, şiirler arasında bir takım kıyaslamalar yapar ve bazılarını diğerlerine tercih edirdi. Merzubânî muvaşşah isimli eserinde şunları naklederek, “Muhammed b. Yahya, Sa’leb’in, “Ben derimki Cerîr, Ferezdak’tan daha iyi şairdir”, dediğini işittim”, der.56

Sa’leb’in bir diğer özelliği de yazdığında, belâğata fazlaca önem vermemesidir. Birilerine bir şeyler, yazdığında, ifadelerinin avamdan farklı olmadığı ama Kisâî ve Ferrâ’dan sorulduğunda insanı hayrete düşürecek ilmi olduğu rivayet edilir.57

Aynı şekilde, konuştuğu zaman ifadelerine dikkat etmeyip hata yaptığı da söylenir.58 Fakat Sa’leb’in bu özelliğinin ilimde bir kusur olmadığını iddia edip onu savunanlar da vardır. İbrahim el-Harbî’ye Sa’leb’in konuşurken hata yaptığını söylediler. O’da cevaben, “Hatalı konuşursa ne olur? Hişam en-Nahvi de konuşurken hatalı konuşurdu. Ebû Hüreyre çocuğu ve ailesi ile konuşurken nabat lehçesi ile konuşurdu” diyerek Sa’leb’i savunur.59

G. SA’LEB VE MÜBERRİD

Sa’leb, Kûfe Nahv Ekolü’nün yaşadığı dönem içerisinde İmamı idi. Aynı şekilde çağdaşı Müberrid (ö. 283/898) de, Basra ekolünün imamı olup aralarında ilmi bir yarış vardı. Kaynaklar bize ikisinin pek geçinemediklerini ve sürekli, birbirlerine üstünlük sağlamaya yönelik, aralarında geçen bir takım münazaraları nakletmektedirler. Sa’leb ve Müberrid arasındaki bu husumete varan yarış

55 İbn en-Nedîm, Fihrist, sh. 74

56 Muhammed b. Sellam el-Cumahî, Tabakât-u Fuhûli’ş-Şuarâ, Şerh. Mahmûd Muhammed Şâkir,

Kahire: Matbaanı’1-Medenî, 1980, di, sh. 361

57 Kıftî, İnbâhu’r-Ruvât, c. 3, sh. 180 58 Zehebî, Tezkiratu’l-Huffâz, c. 1, sh. 666 59 Bağdadî, Tarih-u Bağdâd, c. 5, sh. 206

(25)

konusunda, bazı rivayetler şöyledir: El-Kıftî şunları nakleder: “Müberrid ile Sa’leb zamanlarının en üstün alimleri idiler. Müberrid, Sa’leb ile müzakereden ve onunla birlikte olmaktan hoşlanır ama Sa’leb bunu istemez idi. Sa’leb’in damadı olmasına rağmen Müberrid tarafını tutan, aynı zamanda Müberrid’in öğrencisi de olan Ebû Ali ed-Dîneveri’ye bunun sebebi sorulduğunda şöyle cevap verdi: “Müberrid ifadesi düzgün biridir. Sa’leb’in üslûbu ise muallimlerin üslubu gibidir. İkisi bir araya geldiklerinde, Müberrid lehine hükm olunur.”60

Ebû Ali ed-Dîneveri’ye şöyle soruldu: “Nasıl olurda Müberrid, Sibeveyhinin “Kitab”ını Sa’lebden daha iyi bilebilir? Dîneverî cevaben: “Çünkü Müberrid, Sîbeveyh’in “Kitab” ını ulemaya okumuştur. Sa’leb ise kendisi için okudu”.61

“Sa’leb, damadı ed-Dineverî’ye, Müberrid’e gidip geldiği için kızardı. Sa’leb kapısının önünde otururken, Dineverî, Müberrid’e gitmek için elinde hokkası olduğu halde evden çıkardı. Sa’leb onu ayıplayarak, “insanlar, seni Müberrid’e okumak için giderken gördüklerinde, ne oluyor? diyorlar, derdi. Dîneveri ise hiç oralı olmazdı. Dineveri, Sibeveyh’in Kitab’ını Müberrid’e okurdu”.62

Bağdadî, Ebû’l-Abbas Muhammed b. Ubeydullah b. Abdullah b. Tâhir’den nakleder: “Babam anlattı: “Kardeşim Muhammed b. Abdullah b. Tâhir’in meclisinde idim. İki nahvci Sa’leb ve Müberrid de orada idiler. Kardeşim Muhammed b. Abdullah dedi ki, “her iki alim de burda. Hangisinin daha alim olduğunu öğrenmek istiyorum. Falancanın evine bu ikisi ile birlikte git. Orada münazara etsinler. Karde-şimin dediğini yaptım. Nahv’den benim de bildiğim bir mes’elede tartışmaya başladılar. Ben de onlara iştirak ediyordum. Derken anlamadığım konularda derin tartışmalara girdiler. Ben de hiç bir şey anlayamadım. Meclis dağıldıktan sonra kardeşimin yanma döndüm. Bana sonucu sordu. Bende O’na, bildiğim konularda tartışırlarken onlara iştirak ettim. Sonra derinleştiler, hiçbir şey anlamadım. Efendim! Vallahi o ikisinden daha alim biri olmadıkça, hangisinin daha alim olduğu anlaşılamaz ve ben de o kişi değilim, dedim. Kardeşim bana, vallahi çok doğru

60 el-Kıftî, İnbâhu’r-Ruvat, c. I, sh. 180 61 el-Kıftî, A.g.e., c.I, sh. 180

(26)

söyledin, dedi. “63

Yine Bağdadî şu olayı nakleder: “Sa’leb, yanında ashabından bazısı olduğu halde meclisinde oturur iken, cahil bir insan geldi ve O’na, Ey Ebû’l-Abbas! Müberrid seni hicvetti, dedi. Sa’leb, ne ile hicvetti? diye sorunca şu beyti okudu:

بذﻌﻟا مﺳﺗﺑﻣﻟﺎﺑ مﺳﻗأ

بﺻﻟا ﻲﻟا بﺻﻟا ﻲﻛﺗﺷﻣ و

بﻠﻘﻟا ﻲﻣﻋ ﻻا ﻩداز ﺎﻣ

برﻟا نﻋ وﺣﻧﻟا ذﺧأ وﻟ

Sa’leb, bana Ebû Amr b. el-A’lâ’nın beytini söylemiş, dedi ve devam etti,

ﻊﻣﺳﻣ ﻲﻧﺑ دﺑﻋ ﻲﻧﻣﺗﺷﻳ

ﺎﺿرﻌﻟاو سﻔﻧﻟا ﻪﻧﻋ تﻧﺻﻓ

ﺎﺿﻋ نإ بﻠﻛﻟا ضﻌﻳ اذ نﻣ

ﻪﻟ يرﺎﻘﺗﺣﻻ ﻪﺑﺟ

أ

مﻟ و

64

Sa’leb ile Müberrid arasındaki bu husumet bir darb-ı mesel haline gelmiş ve bir şair bu konuda şu beyti söylemiştir:

درﺑﻣﻟا و بﻠﻌﺛ ﺎﻧﻧﺄﻛ رﻳﺳﻋ

ﻧﺎ

ؤﻘﺗﻟاو ةدﻠﺑ ﻲﻓ ﺎﻧﻧادﺑﺎﻓ

Anlamı: Bedenlerimiz aynı yerdedir. Karşılaşmamız ise imkansız! Sanki biz, Sa’leb ile Müberrid gibiyiz.65

Sa’leb ile müberrid arasında cereyan eden bunca münakaşa ve husumete rağmen her iki alimde, bu münakaşayı ilim dairesi içine hapsetmişler ve bu dairenin dışına çıkmamışlardır. Nitekim el-Kıftî, bu durumu ispat mahiyetinde şunları nakleder: “Sa’leb neredeyse Müberrid ile bir mecliste bulunmazdı. Ama yolda

62 el-Kıftî, A.g.e., c.I, sh. 179

63 el-Hatîb Bağdadî, Tarih-u Bağdâd, c. 5, sh. 209 64 el-Hatîb Bağdadî, Tarih-u Bağdâd, c. 5, sh. 207

(27)

karşılaştıkları zaman, dururlar ve birbirlerine hal-hatır sorarlardı.” 66

Şu rivayet de, her iki alimin bu tavırlarını te’yid etmektedir.” Târihî, şöyle der: Müberrid’i şöyle söylerken işittim: “Kufî ekolünün en alim olanı Sa’leb’dir” kendisine Ferrâ hatırlatılınca,” Sa’leb’in, onda biri bile etmez” cevabını verdi.”67

Her iki alimin taraftarları olduğu gibi, ikisini de takdir eden ve birini diğerine tercih etmeyen, insaf sahibi alimler de vardır. Bağdadî, Ebû Ömer Muhammed b. Abdulvâhid’den nakleder: “Ebû Bekr b. es-Serrâc’a (ö. 214/829) sordum: Sa’leb mi daha alimdir yoksa Müberrid mi? İbnu’s-Serrâc: Her ikisi hakkında da, bu, bundan daha alimdir, diyemem. Müberrid vefat ettiğinde birisi Sa’leb’in önünde durdu ve şu beyitleri okudu:

ﻪﻔﺻﻧ ﺢﺑﺻا بادﻷا نﻣ تﻳﺑ

رﺧ

ﺎﺑ

برﺧﻳﻓ ﻪﻔﺻﻧ رﺋﺎﺳ و

و درﺑﻣﻟا تﺎﻣ

ﻘﻧا

ﻪﻣﺎﻳأ تﺿ

و

بﻠﻌﺛ بﻫذﻳ فوﺳ درﺑﻣﻟا ﻊﻣ

يرأو

ﻪظﺎﻔﻟا اوﺑﺗﻛﺗ نأ مﻛﻟ

ﻔﻟﻻا تﻧﺎﻛ ذا

ﺎﻣﻣ ظﺎ

بﺗﻛﻳ

Anlamı: İlm-ü edeb’den bir beytin yarısı harab oldu. Onun diğer yarısıda yakında harab olacaktır. Müberrid gitti. Günleri tükenip bitti. Müberrid ile birlikte şüphesiz ki Sa’lebde gidecektir. Size söylüyorum. Sa’leb’in ağzından çıkanları yazın. Çünkü o sözler, yazılacak sözlerdir.68

H. SA’LEB’E AİT ŞİİRLER

Arap şiirini çok iyi bilmesine ve şiirde otorite olmasına rağmen, Sa’leb’in kendisine ait çok az şiiri vardır. Görünen o ki, Sa’leb, kendisi şiir inşad etmek yerine, Arabın inşad ettiği şiirlerin, dil ve gramer özelliklerini tahlil etmek suretiyle değerlendirmelere tabi tutmak yolunu tercih etmiştir. Buna rağmen tarih, bize ondan sadır olan birkaç beyti nakletmektedir.

Kıftî, İnbâhu’r-Ruvât adlı eserinde, Sa’leb’in şöyle dediğini nakleder:

66 el-Kıftî, İnbâhu’r-Ruvât, c. I, sh. 184

67 el-Hatîb Bağdadî, Tarih-u Bağdâd, c. 5, sh. 210

(28)

“Muhammed b. Ziyad el-A’râbî bana, kaç çocuğun var? diye sordu. Bir kızım var dedim ve şu beyti söyledim:

ﻳﻣأ ﻻوﻟ

مدﻌﻟا نﻣ عزﺟا مﻟ ﺔ

مﻠظﻟا سدﻧﺣ ﻲﻟﺎﻳﻠﻟا ﻲﻓ بﺟأ مﻟو

مرﺣﻟا ﻲﻠﻋ ﻝازﻧ مرﻛأ توﻣﻟا

وﻫاو ﻲﺗﺎﻳﺣ يوﻬﺗ

ي

ﺎﻬﺗوﻣ

ﻘﻔﺳ

69

İbnü’l-A’râbî de bunun üzerine bana şu beytleri okudu:

ﻳﻣأ

ﻩرﺳﻳ ﺦﻳﺷ رﻣﻋ ىوﻬﺗ ﺔ

ىردﺗ ﺎﻬﻧا وﻟ ﻝﻳﻠﻟا ﻝﺑﻗ توﻣﻟا ﺎﻬﻟ

و

دوأ ﻰﺟرﻳ نﺗﺧ

رﺑﻘﻟا نﻣ

ﻩدﻌﺑ سﺎﻧﻟا ةوﻔﺟ ﺎﻬﻳﻠﻋ فﺎﺧﻳ

70

Bağdadî, Ebû Ali İsa b. Muhammed et-Tûmârî’nin şöyle dediğini nakleder: “Sa’leb bize şu şiiri inşad etti:

ﻪﻳﻓ ﺎﻣﺑ سﻣأ ﻰﺿﻣ

وﻳ

ﻪﻳﺣرأ ﺎﻣ ﻰﻣو

ﻰﺋﺎﺟﻟا دﻏ ﻰﻓ ﻰﻟو

أ فوﺳ مﺎﻣﺟ

ﻪﻳﺿ

أ فوﺳ ﺎﻣاو

ﻪﻳﺿﻣ

ﻰﻧﻳﺿﻣﻳ فوﺳ ﺎﻣﺄﻓ

71

Anlamı : Dün içindeki herşey ile geçti gitti. Bu günümü de öğütüyorum (bitiriyorum). Yarın, benim için, gücümü toplayacağım bir sığınak. Onu da bitireceğim. Fakat ya o beni bitirecek, yada ben onu.

69 Kıftî, İnbâhu’r-Ruvât, I, 184 70 Yakut, Mu’cemu’l-Udeba, V, 123 71 Bağdadî, Tarîhu Bağdâd, I, 211

(29)

Bağdâdî, Muhammed b. Abülvahid’den şu rivâyeti nakleder: Sa’leb, bize şu şiiri okudu:

وﻠﺑﺗ نا تﺋﺷ ﺎﻣ اذا

ﺎﻘﻳد

رﺟﻓ

ب

مﻫاردﻟا دﻧﻋ ﻩدو

تﺎﻧﻫ ودوﺗ ﺎﻬﺑﻼط دﻧﻌﻓ

مرﺎﻛﻻا قﻼﺧأ مﺛ فرﻌﺗو

72

Anlamı: Bir dostu denemek istediğinde, sevgisini parayla sına. Parayı istediğinde, kusurları görünür sana. Tanırsın daha asil olanların ahlâkını orada. Yine Ahmed b. Nasr ez-Zâri’, Sa’leb’i şu şiiri söylerken işittim der:

ﻟ سﺑﻠﺗ مﻟ تﻧا اذا

ﻰﻘﺗﻟا نﻣ ﺎﺳﺎ

ﺎﻳﺳﺎﻛ تﻧﻛ ناو ﺎﻧﺎﻳرﻋ تﺑﻠﻘﺗ

73

Anlamı: Eğer sen, giyinmez isen, takvadan bir elbise. Çıplak gösterir seni üzerindeki elbise.

Ebû Bekr el-Enbârî, Emalî adlı eserinin bir bölümünde şunları söyler: Sa’leb, bana şu şiiri okudu. Bilmiyorum kendisinin mi yoksa bir başkasına mı ait:

ﺎﻬﺗرﺟﻫ مﺛ سﻔﻧﻟا توﻗ تﻧﻛ اذا

ﺎﻬﺗوﻗ تﻧا ﻰﺗﻟا سﻔﻧﻟا ثﺑﻠﺗ مﻛﻓ

ﺑﺗ

ﻓ بﺿﻟا ءﺎﻘﺑ ﻰﻘ

ﺎﻣﻛ وا ءﺎﻣﻟا ﻰ

ﺎﻬﺗوﺣ ﻪﻣﺎﻬﻣﻟا ءادﻳﺑﺑ شﻳﻌﻳ

74

El-Enbârî devamla: Ebû’l-Hasen b. el-Berâ,bunun üzerine bize şu beyitleri de ekledi:

ﻧﻣ كرﻏأ

ادﻫﺎﺟ ترﺑﺻﺗ نا

ﻧﻣ سﻔﻧﻟا ﻰﻓو

ﺎﻬﺗﻳﻣﻳﺳ ﺎﻣ كﻧﻣ

ﺎﻫدﻬﻟ روﺧﺻﻟﺎﺑ ﻰﺑ ﺎﻣ نﺎﻛ وﻠﻓ

ﺎﻬﺗوﻔﺧ ﻝﺎطو تﺑﻫ ﺎﻣ ﺢﻳرﻟﺎﺑو

ﻛﺷﺄﻓ

ﺎﻬﺗﻳﻘﻟ كﻳﻓ كﻧﻣ ﺎﻣوﻣﻫ و

ﻳ ﷲا ﻝﻌﻟ ارﺑﺻﻓ

ﺎﻧﻧﻳﺑ ﻊﻣ

75 72 Bağdadi, a.g.e., V.206 73 Yakût, Ma’cemu’l-Udeba, V. 136 74 İbn Halilkân, Vefeyâtu’l-A’yân, I. 85 75 Yakût, Mu’cemu’l-Udebâ, V. 136

(30)

İshak b. Ahmed el-Kâzî rivayet eder: “Sa’leb, bize şu şiiri inşâd etti:

ﺎﻧﻳﻧ ﺎﻣﺛ ىرﻣﻋ نﻣ تﻐﻠﺑ

ﺎﻧﻳﺳﻣﺧ ﻝﻣآ ﻻ تﻧﻛو

ﻪﻟ ارﻛﺷو ﷲ دﻣﺣﻟﺎﻓ

ﺎﻧﻳﺛﻼﺛ ىرﻣﻋ ﻰﻓ داز ذا

ﻰﻟا ﺎﻏوﻠﺑ ﷲا ﻝﺄﺳأو

ﺎﻧﻳﻣآ نﻳﻣآ ﻪﺗﺎﺿرﻣ

76

Anlamı: Seksen yaşına geldim. Ummuyor idim halbuki elliyi. Allah’a hamdolsun, O’na şükrolsun. Ömrüme ekledi otuzu. Ve rabbimden dilerim ulaştırmasını. Rızasına. Âmin… Âmin…

Sa’leb, bir gün ashabı ile birlikte olmak için evden çıkar. Yanlarına varınca, aralarında sadece orta yaşın üzerinde veya yaşlı olan insanlar görünce, durumu tasvir eden şu şiiri inşad eder:

ر ﻻأ

ﻟا تؤﺳ ﺎﻣ

ﻳﻐ

رﺑو رو

ت

ا ﻰﺑ

ﺢﺋﺎﺣﺻﻟا ضارﻣﻟا ﻝﺟﻧﻟا نﻳﻋﻻ

ﻰﻧدوﻳ روﻳﻐﻟا نا ﻰﻧءﺎﺳ دﻘﻓ

ًّ

ﺢﺟﺎﺣﺟﻟا ﻝوﻬﻛﻟا ىﺎﻣادﻧ نأو

77

Es-Sû’lî rivayet eder: “Sa’leb, bir gün birisine şöyle dedi: Yaşlılığın kendisi, bizzat bir hastalıktır. Eğer yaşlılık ile birlikte başka bir hastalık varsa, bu çok daha kötü bir şeydir.” Sonra şu şiiri inşad etti:

ﺔﻠﻳﻟو موﻳ ﻝﻛ ﻰﻓ ىرﺻﺑ ىرأ

رﺻﻘﻳ نﻫادﻣ نﻋ ىوطﺧو ﻝﻛ

ﺔﺟﺣ نﻳﻌﺳﺗ مﺎﻳﻻا بﺣﺻﻳ نﻣو

رﻳﻐﺗﻳ ﻻ رﻫدﻟاو ﻪﻧرﻳﻐﻳ

ادﻳﻘﻣ ﻰﺷﻣأ تﺣﺑﺻأ نﺋﻟ ىرﻣﻌﻟ

رﺛﻛأ ﻝﺑﻗ ﺎﻘﻠطﻣ ﻰﺷﻣأ تﻧﻛ ﺎﻣﻟ

78

Ebû Ömer ez-Zâhid, şöyle rivayet eder: Sa’leb’in meclisinde oturuyordum. Sa’leb ortamdan rahatsız olunca, birisi ona şöyle dedi: “İnsanlara faydalı olmanın sevabını bilmiş olsaydın, onların eziyetlerine katlanırdın.” Bunun üzerine Sa’leb

76 İbn el-Cevzî, el-Muntazam, VI, 45; V, 139-140 77 Yakût, A.g.e., V, 134

(31)

cevaben: “Eğer o ecir olmasaydı eziyet çekmezdim” dedi ve arkasında şu şiir söyledi:

ﺞﻠﻔﻣ ﻝﻛ نﺎﺑﺿﻘﻟﺎﺑ نﻠﻠﺧﻳ

ٍ ﱠَ

ُ ﱠ ُ ِ َ

ْ ْ ْ

ُ

ِ َ ﱢَ

ُ

نﻬﻟ ﻝﻠﻔﻳ مﻟ مﻠظﻟا ﻪﺑ

ﱠ ُ

َ َ َ

ْ ُْ ِْﱡ ِِ

ْ

بورﻏ

ُ ُُ

ﻪﻧوﺗﻣ وﻠﺟﻳ دﻬﺷﻟا مﻌطﻛ ﺎﺑﺎﺿر

ُ

َ ُُ ُْ ِْ ﱠ ِْ َ ً

َ

َ

َ

ُ

بﻳﺿﻗ كارﻷا نﺻﻏ وَأ ورﺿﻟا نﻣ

ُ ِ ِ

َ ََْ ِ ْ ُ ْ ِ ْﱢ َ

ِ

ﻟوُأ

َ

ةوﺿﻧ تﻘﺳ ﺎﻣ نﻫﻻوﻟ كﺋ

ًَ ْ ِ

ُ ُْ َ ﱠ ُ ََْ َ

ِ

بوﻧﺟ درﺑ تﻠﺑﻘﺗﺳا ﻻو جﺎﺣﻟ

ِ ُ

َ َ َ

َ ْ ْ

ُ

َْ ْ َ ٍ َ

َ

َ

79

I. SA’LEBİN KULLANDIĞI ISTILAHLAR

Mecâlisu Sa’leb adlı eseri incelenince, Sa’leb’in, kullanmış olduğu ıstılahlar, birtakım nâhv meselelerine getirmiş olduğu şahitler, meseleleri açıklama usulü ve diğer konulardaki görüşlerinin, Kisâî ve Ferrâ’nın görüş, ıstılah ve uslublarına büyük oranda uygunluk arzettiği görülmektedir.80

Sa’leb’in kullanmış olduğu Kûfe ekolü Nahvi’ne ait ıstılahlardan bazıları şöyledir.

1. Takrib (

بﻳرﻘﺗﻟا

): İsm-i işaret yerine kullanmıştır.

اذﻫ

ism-i işaretinide

نﺎﻛ

gibi değerlendirmiştir.81

2. Fi’lu’d-daim (

مﺋا

د

ﻟا ﻝﻌﻔﻟا

): İsm-i fail yerine kullanmıştır.82

3. el-Cahd (

دﺣﺟﻟا

): Nefy yerine kullanmıştır.83

4. Et-Tebrie (

ﺔﺋرﺑﺗﻟا

): Cismini nefy eden Eyerine kullanmıştır.84

79 Yakût, A.g.e, V, 138

80 Şevki DAYF, E1-medârisü’n-Nahviyye, sh. 226 81SA’LEB, Mecâlisu Sa’leb, I, sh. 42

82 SA’LEB, A.g.e. II, sh. 395 83 SA’LEB, A.g.e. II, sh. 475 84 SA’LEB, A.g.e. I, sh. 131, II. 354

(32)

5. el-Hafz (

ضﻔﺧﻟ

ا

): Cerr yerine kullanmıştır.85

6. Mâ Yucrâ ve mâ lâ Yucrâ (

ىرﺟﻳ ﻻ ﺎﻣو ىرﺟﻳ ﺎﻣ

) Munsarif ve gayru’l munsarif yerine kullanmıştır.86

7. Et-Tefsir (

رﻳﺳﻔﺗﻟا

): Temyiz yerine kullanmıştır.87

8. Tercüme (

ﺔﻣﺟرﺗ

): Bedel yerine kullanmıştır.88

9. Sa’leb, hocaları Kisai ve Ferrâ’nın görüşlerine aynen mutabık kalmış, bununla birlikte kimi meselelerin istişhâdı konusunda, hocaların kullanmış oldukları şahitler yanında başka şahitleri de kullanmıştır.89

K. ESERLERİ

Tarih’in bize aktarmış olduğu bilgiler gözönüne alındığında, ilmi derinliği yanında velûd bir müellif olarak da karşımıza çıkan Sa’leb’in, maalesef eserlerinin pek azı elimize ulaşabilmiştir. Bununla birlikte klasik kaynaklar kırktan fazla eserini zikretmektedirler.

Günümüze kadar ulaşan eserleri ve elimizde bulunmayanlar, şeklinde bir tasnife tabi tutarsak, Sa’leb’in eserlerini şöyle sıralayabiliriz:

A- MEVCUT ESERLERİ

1. HADDU’N-NAHV: İbnu’n-Nedim Fihrist90 adlı eserinde, Katip Çelebide Keşfu’z-Zunûn’unda91 zikretmişlerdir. Müsteşrik Brockellman, G.A.L adlı eserinde92

85 SA’LEB, A.g.e. II, sh. 553 86 SA’LEB, A.g.e. I, sh. 128 87SA’LEB, A.g.e. II, sh. 425 88 SA’LEB, A.g.e. I, sh. 20

89 Şevki DAYF, El-medârisü’n-Nahviyye, sh. 230 90 İbn en-Nedîm, Fihrist, sh. 20

91 Katip Çelebi, Mustafa b. Abdullah, Keşfu’z-Zunûn an Esâmi’l-Kütüb ve’l-Funûn. haz. Şerafettin

Yaltkaya-Rıfat Bilge, II. bas., İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, 1971, I, 635.

(33)

söz konusu eserin bir yazma nüshasının, Paris Escurial koleksiyonunda 778 numara ile bulunduğunu belirtir.

2. DÎVÂNU’L-A’ŞÂ: İbnu’n-Nedim93 ve Brockellman zikrederler. Brockellman ayrıca, Escurial koleksiyonunda 303 numaralı olarak eserin bir yazmasının bulunduğunu söyler.94 Eser, müsteşrik Rudolf GEYER tarafından 1927 yılında neşredilmiştir.

3. DÎVÂNU ZUHEYR: Brockellman, Dâru’l-Kutubi’l-Mısriyyede beş ayrı yazmasının bulunduğunu, diğer yazmalarında Escurial koleksiyonu, Nuru Osmaniye, ve Şeyhu’l-İslam kütübhanelerinde bulunduklarını zikretmektedir. Eser, Daru’l-Kutubi’l-Mısriyye’nın Edebiyat bölümünün gayretleri ile 1363/1943 yılında Kahire’de basılmıştır.95

4. DÎVANU URVE B. HUZÂM: Eserin, Dâru’l-Kutubi’l-Mısriyye’de 5077 numaralı, Sa’leb’in rivayeti ile bir yazması vardır.96 Eseri yalnızca Bağdadî, Hızâne adlı eserinde zikretmiştir.97

5. ŞERHU KASİDE Lİ AMMÂRATU B. UKAYL B. BİLÂL B. CERÎR:

Eserin Dâru’l-Kutubi’l-Mısriyyede, 166 mecami’ M. numaralı bir yazma nüshası vardır.98

6. ŞERHU LAMİYYE EŞ-ŞENFERÎ: Brockallmaan, Eserin, Haydarabad Âsâfıye kütüphanesinde, 2:1444 numaralı olarak bir yazmasının olduğunu belirtmektedir.99 93 İbn en-Nedîm, Fihrist, sh. 74 94 Brockellman, G.AL, I, 122 95 Brockellman, A.g.e, V, 122 96 Bağdadî, Hızânetu’l-Edeb, I, 10 97 Sa’leb, Mecalisu Sa’leb, I, 21 98 Sa’leb, A.g.e, 1,21

(34)

7. KASİDE Fİ MA’NE’L-HÂL: Brockellman, Berlin kütüphanesinde 7066 numarada bir yazmasının bulunduğunu belirtmektedir.100

8. KAVAIDU’Ş-ŞIIR: Eserin Vatikan kütüphanesinde 357 numaralı yazma bir nüshası vardır. İtalyan müsteşrik Schiaparelli eseri, 8. Uluslararası Müsteşrikler Konferansı Bülteni’nde, eser hakkında bir takım mülahazalarını içeren bir mukad-dime ile 1980 yılında Leiden’de neşretmiştir.101 Muhammed Abdülmun’ım Hafâcî, Leidende basılan eserin son derece hatalı olduğunu ve kendisinin 1948 yılında, tahkikini yaparak mısırda neşrettiğini belirtmektedir.102

9. FASÎHU SA’LEB: Eser hakkında ikinci bölümde geniş bilgi verilecektir.

10. MECÂLİSU SA’LEB: Eser, İbnu’n-Nedim, Yakut ve Katip Çelebi tarafından “Mecalesât Sa’leb” adı ile, Bağdadî, Suyutî, Hansârî ve Taşköprüzâde tarafından “Emalî Sa’leb” adı ile zikrolunmaktadır.103 Eser çok sayıda alim tarafından rivayet edilmiştir. Bunlardan bazıları, Ebû Bekr İbnu’l-Enbâri, Ebû Abdullah el-Yezidi, Ebû Ömer ez-Zâhid (Ğulâm Sa’leb), İbnu Durusteveyh ve İbnu Muksim’dir.

Eserin, “Emalî Sa’leb” başlığı ile Beyrut st. Joseph Üniversitesi İlahiyat Fakültesi kütüphanesinde, V. 529 numaralı bir yazma nüshası vardır. Ayrıca Berlin Kütüphanesinde 7066.1 numaralı bir nüshası da bulunmaktadır.104

Yine, Kahirede Daru’l-Kutubi’l Mısriyyede 23 ş. Luğa, numaralı bir nüshası vardır.105

Eser, Abdüsselâm Muhammed Hârûn tarafından,

100 Brockellman, G.AL, I, 122 101 Sa’leb, Mecalisu Sa’leb, I, 21 102 Herevî, Faihu Sa’leb, T. Mu.

103 Brockellman, G.A.L, suppelemant, I, 182

104 İbn en-Nedîm, Fihrist, sh. 74; Yakut, Mu’cemu’l-Udeba, V, 144; Katip Çelebi, Keşfu’z-Zunun, II,

1591; Sa’leb, Mecâlisu Sa’leb, I, 23; Hansârî, Ravzâtu’l-Cennât, I, 202; Taşköprüzâde, Miftahu’s-Saâde, I, 181.

105 Fuad Sezgin, Geschichte Des Arabischen Schrifttums. E.J. Bnll, Leiden: 1982-84, VIII, 147

(35)

Mısriyyede bulunan nüsha esas alınarak şerh ve tahkiki yapılmış, 1948 yılında iki cilt halinde neşredilmiştir. Eserin 1956 yılında yeni düzeltmelerle ikinci kez basımı yapılmıştır.106

Sa’leb’in, meclisinde bulunan öğrencilerin, meclislerde geçen konuşmaları dikte etmeleri ile teşekkül eden eser, Nahv, Luğat, Ahbâr, Şiir, çeşitli rivayetler ve bunlar üzerindeki düşünceleri ihtiva etmektedir.

B. ELİMİZDE OLMAYAN DİĞER ESERLERİ:

11. EL-EBYÂT ES-SÂİRE: Âmidî el-Mu’telif ve’l-Muhtelif adlı eserinde Amir b. Tufeyl el-Hazrecînin hayatını anlatırken, Sa’lebe ait bu isimde bir esere işaret eder. Şu kadar varki, Keşfu’z-Zunun, aynı adlı bir eseri, Ebû Said es-Sükkeri’nin müellefâtı arasında zikretmektedir.107

12. İHTİLÂFU’N-NAHVİYYÎN: Eseri bu isimle zikreden İbnü’n- Nedîm’dir. Hansârî, İhtilâfu beyne’n-Nahviyyîn, Kâtip Çelebi ise ihtilâfu’n-Nuhât adı ile zikreder.108

13. İSTİHRÂCU’L-ELFÂZ MİNE’L-AHBÂR: Eseri İbnu’n-Nedim zikreder.109

14. İ’RÂBU’L-KUR’ÂN: Eseri, İbnu Hallikân ve Katip Çelebi zikrederler.110

15. EL-EMSÂL: Eseri, İbnu Hallikân ve Katip Çelebi zikrederler.111

16. KİTÂBU’L-EVSAT: Eseri bu adla İbnu’n-Nedim, el-Evsat adıyla İbnu Hallikân, El-Evsat fi’n-Nahv adı ilede Katip Çelebi zikretmektedirler.112

106 Sa’leb, Mecâlisu Sa’leb, I, 21 107 Sa’leb, A.g.e, I, 22

108 İbn en-Nedîm, Fihrist, sh. 74; Hansârî, Ravzâtu’I-Cennât, I, 202; Katip Çelebi, Keşfu’z-Zunûn, I,

33

109 İbn en-Nedîm, Fihrist, sh. 74

110 İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yan, I, 87; Katip Çelebi, Keşfu’z-Zunun, I, 123 111 İbn Hallikân, A.g.e, I, 87; Katip Çelebi, A.g.e, I, 123

(36)

17. KİTÂBU’L-ÎM AN VE’D-DEVÂHÎ, 18. KİTÂBU’T-TASĞÎR,

19. TEFSÎRU KELAMI İBNETİ’L-HASS.113

20. DİVÂNU’N-NABİĞA EL-CA’DÎ, 21. DİVÂNU’N-NABİĞA EZ-ZÜBYÂNİ, 22. DİVÂNU’T-TIRIMMÂH,

23. DİVÂNU TUFEYL.114

24. ŞERHU KASİDE KA’B B. ZÜHEYR, 25. KİTÂBU’Ş-ŞEVÂZZ,

26. ĞARÎBU’L-KUR’ÂN.115 27. ĞARÎBU’L-HADÎS116 L. VEFATI

İlerlemiş yaşına rağmen ilmi faaliyetlerine devam eden Sa’leb’in vefatına, ilimle uğraştığı bir sırada başına gelen bir kaza sebep olmuştur. Kıftî, olayı şöyle nakleder:

“Sa’leb’in ömrünün sonlarına doğru kulağı ağırlaşmış ve zor duyar olmuştu. Bir cuma günü ikindi namazından sonra camiden çıktı. Bir grub öğrenci de evinde yapılacak ders için arkasından geliyordu. O sırada İbrahim b. el-Bâderânî diye biri hizmetçisi ile birlikte bineklerinin üzerinde geliyorlardı. Bâbü’ş-Şam mevkiinde

113 Bkz. İbn Hallikân Vefeyâtu’l-A’yan, I, 87; İbn en-Nedîm, Fihrist, sh. 74; Katip Çelebi,

Keşfu’z-Zunun, I, 123

114 İbn en-Nedîm, Fihrist, sh. 75

115 A.g.e, I, 75; Brockellman, G.AL, suppelemant, I, 181; İbn Hallikân, Vefeyâtu’l-A’yan, I, 87; Katip

Çelebi, Keşfu’z-Zunun, II, 1205

116 İbn el-Esîr, El-Kâmil Fi’t-Tarih, I. muk., sh. 5

* Burada zikredilmeyen diğer eserleri için bkz. Mecâlisu Sa’leb, I. Mu, 22-23; Fuad sezgin, G.A.S, VIII, 141-147, IX, 140-142

(37)

hizmetçinin atı ürktü. Kulağının az işitmesinden dolayı, elindeki defterden başka bir şey ile ilgilenmeden yüreyen Sa’leb’e çarptı. Sa’leb bir çukura düştü ve kalkamadı. Evine götürdüler. Düşme esnasında başını çarptığından inliyordu. Birkaç gün içinde vefat etti.117

Hicri 291 senesinde Cumade’l-Ûlâ ayına 13 gün kala bir cumartesi günü vefat eden Sa’leb, Bâbü’ş-Şam kabristanına defnedilir.118

Vefatından sonra ehli ilmi derin bir üzüntüye boğan Sa’leb’in ashabından bazısı, vefatı nedeniye şu mersiyeyi söylemişlerdir:

بدﻻا ﺔﻟود تﺎﻣو ﻰﻳﺣﻳ نﺑا تﺎﻣ

برﻌﻟاو مﺟﻌﻟا ﻰﻣﻧأ دﻣﺣا تﺎﻣو

ادﻘﺗﻔﻣ سﺎﺑﻌﻟا وﺑا ﻰﻟوﺗ نﺎﻓ

بﺗﻛﻟاو سﺎﻧﻟا ﻲﻓ ﻩرﻛذ تﻣﻳ مﻠﻓ

119

Sa’leb, miras olarak 21000 dirhem ve 2000 dinar bırakmıştır. Ayrıca Babü’ş-Şam mevkiinde o günkü değeri 3000 dinar olan dükkanlar bırakmıştır. Mirası kızına verilmiştir.120

Sa’leb, öğrencilerinden Ali b. Muhammed el-Kûfî’ye, kitaplarını, Ebû Bekr Ahmed b. İshâk b. Said el-Kutrabbuli’ye vermesini vasiyet etmiştir. Ondan da Kasım b. Ubeydullah satın alır.121

117 Kıftî, Cemaleddin, İnhana’r-Ruvât alâ Enbâhi’n-Nuhât, Dâru’I-Fikri’l-Arabî 1986,1, 185 118 İbnü’l-Cevzi, el-Muntazam, VI, 45; İbn-i Tağriberdi, en-Nücûmüz-Zâhira,

el-Müessesetü’l-Mısnyyetü’l-Amme, Kahire 1963, III, 133; ez-Zübeydî, Tabakatu’n-Nahviyyin ve’l-Luğaviyyin, sh. 150; İsmail İmadüddin Ebi’l-Fidâ, Tarîhu Ebi’l-Fida, Lübnan; Daru’l-Marife trhz; ibnü’l-Esir, el-Kamil fl’t-Tarih, ter Dr. Ahmet Ağırakça, İstanbul: Bahar yay. 1986, VII, 445;

119 Bağdadî, Tarihu Bağdâd, I, 210; Serkîs, Mu’cemu’l-Matbuât, sh. 662

120 Kıftî, İnbahu’r-Ruvat, I, 183; İbn-ü Aybek es-Safedî, el-Vâfi bi’l-Vefeyât, I. basım, Wiesbaden

1971, VIII, 243

(38)

II. BÖLÜM EL-FASİH A. ADI

Yaşadığı ve daha sonraki dönemlerde ulema arasında son derece büyük bir şöhrete ulaşan Sa’leb’in, bu en önemli eseri, ibnu’n-Nedim,1 el-Hansâri,2 ve Taşköprüzâde, Kitabu’l-Fâsîh olarak,3 Katip Çelebi ise el-Fasîh fı’I-Luğa,4 şeklinde takdim etmişler, bir takım kaynaklar da Fasîhu Sa’leb diye zikretmişlerdir.

Kısaca Fasîhu Sa’leb diye bilinen bu eserin müellifi ise kendi eserini, mukaddimesinde şöyle adlandırmıştır:

مﻬﺑﺗﻛو سﺎﻧﻟا مﻼﻛ ﻰﻓ ىرﺟﻳ ﺎﻣﻣ مﻼﻛﻟا ﺢﻳﺻﻓ رﺎﻳﺗﺧا بﺎﺗﻛ اذﻫ

5

B. MÜELLİFİ

Sa’leb henüz hayatta iken başlayan, Fasîh adlı eserin kime ait olduğu konusundaki tartışmalar, en azından klasik kaynaklardaki rivayetler gözönüne alındığında, sonuçlanmış gözükmektedir. Ancak el-Herevî’nin de (0.433/ ) belirttiği gibi6 bu tartışmalar daha çok o dönemdeki Küfe ve Basra ekollerine müntesip ulemanın, aralarında vaki olan ve birbirlerine üstün gelmek gayesi taşıyan taassubî davranışlarından kaynaklanması ihtimali büyüktür.

Nitekim, Katip Çelebi, Keşfu’z-Zünûn adlı eserinde7 “Hasan b. Davut er-Rakkî’ye aittir denildiği gibi Ya’kub b. es-Sikkît’e aittir de denilmiştir, doğrusu Sa’leb’e ait olmasıdır.” diye konu hakkındaki görüşünü beyan eder.

1 İbn en-Nedîm, Fihrist, sh. 74

2 El-Hansârî, el-Mirza Muhammed Bakır el-Musevi, Ravzâtu’l-Cennât fi Ahvâli’1-Ulemâ ves-Sâdât,

Tahk. Esedullah İsmailiyyan, Tahran h. 1390,1 sh 202

3 Taşköprüzâde, Miftâhu’s-Saâde, Tahk, Kâmil Bekri-Abdülvehhab Ebû’n-Nur, Kahire: Daru’l-

Kütübi’l-Hadîse, 1968 sh. 181, cilt I

4 Katip Çelebi, Keşfu’z-Zunun, II, 1272

5 Herevî, Muhammed b. Ali b. Muhammed (ö. 433/ ) et-Telvîh fi şerhi’l Fasîh, tahk. Muhammed

Abdülmün’im Hafâcî I. basım Kahire: Mektebetu’t tevhid, 1949, Mu. T.

6 Herevi, a.g.e., Mu. T

(39)

İslâm Ansiklopedisinde, Sa’leb maddesinin müellifi olan R. Paret’in, Fasîh’ in, Sa’leb’e ait olmadığına ilişkin ifadeleri ilk bakışta mantıklı bir sonuç gibi gözüküyor ise de, dikkatle incelendiğinde öyle olmadığı anlaşılmaktadır. Çünkü bu değerlendirmesinde R. Paret, Ahmet Ateş’in, “Konya Kütüphanelerinde bulunan bazı mühim yazma eserler” başlıklı makalesine dayanmaktadır. Ahmet Ateş sözkonusu makalesinde Yusuf Ağa Kütüphanesinde 5008 numara ile kayıtlı bulunan “Fasîh” in bir yazmasını incelemiş ve bazı değerlendirmelerde bulunmuştur. Ahmet Ateş, makalesinde şu değerlendirmeyi yapar: “Yazmanın umumi evsafına nazaran H. III.-IV. asra ait olduğu kat’iyyetle iddia edilebilecek olan nüsha şöyle başlamaktadır:

مﻼﻛﻟا ﺢﻳﺻﻓ رﺎﻳﺗﺧا بﺎﺗﻛ اذﻫ ﻪﻠﻣﺳﺑ

Buna nazaran bu eser Sa’leb’in Kitab-u Fasîhi’l-Kelam’ı olmayıp, aslında el-Hasan b. Dâvud er-Rakkî tarafından yazılmış olup, sonraları Sa’leb tarafından kendine mal edilmiştir. Burada tavsif edilen nüshanın başında bulunan, fakat maalesef iyi okunamıyan şu kayıt bu meseleyi halledebilecek gibi görünmektedir.”

ﻔﻟا بﺎﺗﻛ

ﻳﺻ

ىوﺣﻧﻟا بﻠﻌﺛ ﻰﻳﺣﻳ نﺑا دﻣﺣا سﺎﺑﻌﻟا ﻰﺑا نﻋ ﺢ

)

رﺎﻳﺗﺧا

(

ﻲﺑ

ﻟا

نﺑ ﷲا دﺑﻋ نﺳﺣ

نﺎﻣﺛﻋ نﺳﺣ

Dr. Muhammed Mun'im Hafâcî, 1949'da neşrettiği el-Herevi'ye ait olan "Fasîh" in şerhinin mukaddime bölümünde el-Herevi, Fasîh'in Sa'lebe ait olan mukaddimesine yer vermiştir. Sa'leb mukaddimesine besmele ve salveleden soma şöyle başlar:

مﻬﺑﺗﻛو سﺎﻧﻟا مﻼﻛ ﻰﻓ ىرﺟﻳ ﺎﻣﻣ مﻼﻛﻟا ﺢﻳﺻﻓ رﺎﻳﺗﺧا بﺎﺗﻛ اذﻫ

Yusuf Ağa Kütüphanesindeki nüshanın başlangıcındaki ibare ile bu ibarenin aynı olduğu aşikardır. Herevî’nin H. 433’de vefat ettiği bilindiğine göre şerhi ile Ahmet Ateş’in incelediği nüsha hemen hemen aynı tarihlerde te’lif edilmiştir. Budagösteriyor ki Yusuf Ağa Kütüphanesinde bulunan nüshadaki (نع) yazana değil, İbaresi, nüshayı yazana değil, Sa’leb’e aittir.

Bu konuda sonuç olarak açığa çıkan hüküm, eserin Sa’leb’e ait olup olmadığı hakkındaki değerlendirmelerin kesin neticeye ulaşmasının mümkün olmadığıdır. Ancak, dönemin üslup özellikleri, Sa’leb’in elde bulunan eserleri,

Referanslar

Benzer Belgeler

Durufl (postür), vücudun dura¤an veya hare- ket halinde eklemlerin ald›¤› pozisyonlar›n bilefli- mine, yani vücudun ald›¤› flekle

Her iki gözden beyne ulaflan görüntüler farkl› oldu¤u için bir süre sonra beyin bunlardan birini tercih ediyor ve di¤er göz zay›f kal›yor.. Görüntünün a¤tabakaya

Bafl a¤r›s›, al›n ve burun çevresin- de a¤r›lar, burun t›kan›kl›¤›, öksürük, halsizlik ve burun ak›nt›s› gibi belirtiler görülüyor.. Sar›-yeflil burun ve

Ayakkab›n›n ba¤c›kl› olmas›, parmak ucunda bir miktar boflluk bulunmas›, tarak k›sm›- n›n geniflli¤inin aya¤a uygun olmas› ve aya¤› s›k- mamas› ideal bir

“Endoroskopik transtorasik sempatektomi” (ETS) olarak adland›r›lan bu yöntemle ellerdeki afl›r› terleme % 99 civa- r›nda tedavi ediliyor.. Ayaklardaki terleme için

Kolera, afl›r› su ve tuz kayb›na ba¤l› olarak 5-6 saat içinde ölüme yol açabilece¤i için, tedavisindeki en önemli nokta erken tan›.. Bu nedenle tedavideki temel

E¤er d›fl gebeli¤in tan›s›nda gecikme olursa büyüyen embriyonun bas›nc› nede- niyle tüpte y›rt›lma ve buna ba¤l› fliddetli kar›n a¤- r›s›, kar›n içi kanama,

Genital bölgelerde meydana gelen si¤iller, cinsel temas sonucunda bulafl›- yor.. Genital si¤iller, kad›nlarda vajina veya anüs çevre- sinde, erkeklerde ise genellikle penis