-pp-c,<?>£*3
O
Milliyet iiim^ Perşem be U Mayıs 1 9 9 5
D
EVRİN en popüler oyuncusu Hüseyin Peyda ile dost olu yorum. Söyleyin A- nama Ağlamasın ö- zellikle Doğu Ana dolu’yu kırmış ge çirmiş. Peyda, türbanı, sırmalı giysileri, çizmele riyle yeni bir tip getiriyor sine
maya. Yerli bir Ramon Navar- ro ya da Rudolph Valentino. Çiçek Pasaj ı’nda üç ay bira içi yoruz birlikte. Peyda projeleri ni anlatıyor.
Üç aym sonunda ilk yönet menlik teklifini alıyorum. Pey da, Sen hiç olmazsa bana kal leşlik etmezsin” diyor. İşi yö netmenlikteki yeteneğimden değil, namuslu, dürüst, dostça davranışımdan dolayı aldığımı fark ediyorum. İki film yapıla cak. Biri Mezarımı Taştan 0- yun. Peyda bu projesine çok ö- nem veriyor, ikinci film Kanlı Feryat. Yapımcısı, Peyda’nın a- ğabeyi Mehmet Örmen. Meh met abi o sıralarda bakır tica reti yapıyordu. Anlaşmamız şöyle: Mezarımı Taştan Oyun filminde senaryocu ve Pey- da’nın asistanı olarak çalışaca ğım. Kanlı Feryat filminin hem senaryoculuğunu hem yönet menliğini yapacağım. Ücretim film başına bin lira.
Büyük bir hevesle Mezarımı Taştan Oyun’un senaryosunu yaz maya girişiyorum. Bütün detayları düşünülmüş, planlanmış bir senar yo yazıyorum. Bir resim defteri a- lıp bazı sevdiğim önemli sahneleri resimliyorum. Bozkırda kuru bir ağaç, dalma bir adam asılmış. Bir cami penceresinin demir parmak lıkları gerisinde eller üzerinde Ab- do Bey’in cesedi geçiriliyor. Biçi
me özden daha fazla değer ve-
Divarbakır
riyorum. "
ASİSTANIM KATİL
D iyarbakır’a doğru yola çı kıyoruz. Mezarımı Taştar O- yun’un tamamı, Kanlı Fer- yat’m kalan bölümleri orada çekilecek.
Eski bir Diyarbakır evine yerleşiyoruz. Ayvanlı, havuz lu, havuzu fıskiyeli, üç katlı, taş bir konak. Peyda, ertesi gün, Diyarbakır’da bulduğu yapım yönetmenimizi (pro düksiyon müdürü) tanıtıyor bana. “Bu Hallo” diyor. Kısa bir süre sonra Hallo’nun bi yografisini öğreneceğim. Cinayet ten on sekiz yıl yatmış, hapisten çıkalı bir hafta olmuş, bir gözü kör, tıraşlı, kasketli, çelimsiz bir a- dam. Apo (Hüseyin Peyda), Hal- lo’ya beni gösterip “Tek bunun sö zünü dinleyeceksin” diyor. “Yıl maz ne isterse yapacaksın.” Son ra, ünlü giysilerini kuşanıp Abdo Bey kişiliğine bürünüyor, birileri- nin getirdiği küçük ilaç şişelerinin içindeki kokaini baş parmağının çukuruna döküp ince bir kağıt si lindirle, son zerresine kadar bur nuna çekip filmdeki rolünü hayat ta da oynamaya başlıyor. İki fil min bütün yükü, hapisten yeni çıkmış Hallo ile ilk yönetmenliği ni yapan, yirmi beş yaşmda, tem bel hukuk öğrencisi Atıf Yıl- maz’ın üzerine yıkılıyor.
HAMAMDA ÇEKİM
Diyarbakır anılarının çoğu, ka famdan silinip gitmiş. Eski bir ha mamın havuzlu soğukluğunda çek tiğimiz bir eğlence yeri sahnesini hatırlıyorum. Üftade Kimi dans e- decek. Abdo Bey’le aralarında ne geçiyordu, hatırlamıyorum. Paralı figüranımız yok. Figüran olsa da ödeyecek paramız yok. Apo (Hü seyin Peyda) sağa sola haber sal mış. “Abdo Bey’in selamı var, me zenizi içkinizi alıp bu gece filan hamamda çekeceğimiz eğlence sahnesine buyrun.” Ha! Davette
Hüseyin Peyda (Abdo Bey) Mezarımı Taştan Oyun filminin bir sahnesinde
Halit Refığ’in o zamanki
tutkusunun orkestra
şefliği olduğunu ilk
annesinden duymuş,
pek ciddiye
almamıştım.
Uygulamasını bizim
üstümüzde denemeye
kalkınca işin ciddiyetini
iyice kavradım...
alit Refiğ’den önce, annesi İsmet Hanım’ı tanıdım, alt .kattaki komşularımızın akra- basıydı. Halit’in o zamanki tutku sunun orkestra şefliği olduğunu ilk annesinden duymuş, pek ciddiye al mamıştım. Daha sonraki yıllarda Halit, orkestra şefliği uygulamasını bizim üstümüzde denemeye kalkın ca, işin ciddiyetini iyice kavradım.
Halit, bana asistanlık yaptığı dö
nemlerde, çoğu akşam, bize gelirdi. Pikaba sevdiği klasik müziklerden birini koyar, parçanın yapışma göre uygun gördüğü sazları Nur’la benim aramda paylaştırırdı; sözgelimi ben keman, Nur flüt çalı yor olurduk. Bizden görevlerimizi ciddiyetle uygu lamamızı isteyerek eline bir değnek alır, çalma taklidi yapan iki kişilik orkestrasını yüz kişilik bir
Orkestra
şefliği
tutkusu
orkestra farzederek, ciddiyetle orkestra şefliğine soyunurdu. Halit’in daha sonraları da, ala turka müzik kültürüyle yetişmiş, dansçı karışma (Nilüfer Ay- dan’a) klasik Batı müziği zev ki aşılamaya kalktığını, i- kinci karısı İsveçli Eva Bender’e de klasik Türk müziği öğretmeye girişti ğini, maalesef ikisinde de, Nur’la benim çalgıcılığım kadar başarılı olamadığını hatırlıyorum.
Halit daha sonra, hiç değilse mü zik açısından, aradığı huzuru bula cak, ayrıca güzel bir piyanistle, şimdiki eşi Gtilper Refiğ’le evlene cektir.
Kıllı Tarzan olnu
hamamlarından birinde
film çekerken, orada
bulduğumuz figüranlar,
genelevde çalıştığını
bildikleri birisi kendilerine
rol gereği bağırınca “bir
gavat bize nasıl kafa
tutar” diye kavga
çıkardılar...
bir de “mahalli giysilerinizle” no tu var. Rakısını, boğmasını, şara bını, mezesini alan gelmiş. Biz ha zırlığımızı tamamlamadan, kafalar dumanlanmaya başlıyor. Çekilecek sahnede önemlice bir rol vardı. Yardımcı oyunculardan çoğunu Diyarbakır’dan, günü gününe te min ediyoruz. Apo birini getirdi. “Tamam” dedik. Adamı tanımıyo ruz. Meğer, oyuncumuzun mesleği şehrin genelevinde pezevenklik yapmakmış. Adama rolünü tarif e- diyorum. “Şuradan koşarak gire ceksin. Şöyle yapacaksın.” Falan filan. Homurtular yükselmeye baş lıyor hamamın içinde. Homurtular Kürtçe, ne dediklerini anlamıyo rum. Derken sesler iyice yükseli yor, karşılıklı küfürler kavgaya dönüşüyor. Koluma yapışıp kame ranın arkasına çekiyor beni. Ka meran m demir kolunu söküyor. Kavga bize ulaşırsa, kendimizi bu kolla savunacakmışız. Mike’ye ha mamda, ikimizden başka herkesin silahlı olduğunu hatırlatıyorum. Demir kolu sallıyor. “Hiç silahı ol mamaktan iyidir” diyor. Güçlükle düzenlediğimiz sahneyi çekemeye ceğimizi düşünürken, Abdo Bey, yüksekçe bir yere çıkıp Kürtçe, hamasi bir nutuk atmaya başlıyor. Nutuk az sonra etkisini gösteriyor. Daha aklı başmda olanlar, ötekile ri yerlerine götürüyorlar. Hamamı terk edenler yavaş yavaş geriye
Diyarbakır’da Prodüksiyon Müdürümüz Hallo ile ben. "Mezarımı Taştan Oyun" filminin çekimleri sırasında
dönüyor. Apo yanımıza geliyor. “Aman çabuk toparlayalım” diyor, “işin sonu kötüye varacak.” A- po’dan kavganın nedenini öğreni yoruz. Saygıdeğer figüranlarımız, rolü icabı bağırıp çağıran pezeven ge bozulmuşlar. “Bir gavat bize na sıl kafa tutar?” mantığıyla işler ka rışmış. Gavatm rolünün bir bölü münü oradan bulduğumuz birine aktarıyoruz, çekim başlıyor.
TARZAN
Orhan Atadeniz bir kurgu cam bazıydı. Bir şeyler çekip montaj masasma gelince paniğe uğrayan acemi yönetmenler, patronlar, ona başvururlardı. Orhan, eldeki mal zemeyi şöyle bir tarar, üç beş yeni sahne, plan çeker her şeyin yerini değiştirip ortaya yapanların hiç
düşünmediği başka bir film çıka rırdı. Eski Tarzan filmlerinin uzak planlarından, doğa hayvan sahne lerinden yararlanarak yaptığı yer li Tarzan filmini hatırlıyorum. Film bir sürü Batı ülkesine satıl mıştı.
Orhan’m yakın plan Tarzan’ı, disk, gülle atma şampiyonumuz ünlü atlet Torna Balcı’ydı. Orhan, Johny Weissmüller’e bakıp bakıp “Tarzan dediğin herhalde kılsız o- luyor” kararma varınca, zavallı Toma’nm vücudundaki bütün kıl ları ağdayla yoldurmuş. Torna Heybeliada’nın yerlisidir. O tüysüz haliyle, hem de Tarzan’lığından dolayı, kasıla kasıla Heybeli’nin plajına inmez mi? Plajdakileri bir gülmedir almış. “Yahu Torna, bu ne hal?” Bizim Torna “Hiç kıllı
Tarzan gördünüz mü?” diyormuş da başka bir şey demiyormuş.
Yorgo îliyadis kadar mesleğine saygılı, neredeyse aşık birini gör mediğimi burada söylemeliyim. Yıllar sonra mesleğimle ilgili bir anısını anlatmıştı bana. Metin Erksan ünlü Susuz Yaz filmini çekmiş, Yorgo seslendirmesini ya pıyor. Filmi görenler anımsaya caklardır. Suyun içinde çok uzun bir kavga sahnesi vardır. Efektör, su seslerini bir leğen suda yapma ya kalkıyor, olmuyor. Bir kazan suda deneniyor, Yorgo memnun değil, efektler ona inandırıcı gel miyor.
Bir pazar günü, stüdyodaki por tatif teybi alıp eve götürüyor, ger çek bir su kanalı bulup orada bir şeyler yapmaya çalışacak. Sabah
banyoya girerken, aklı hep o sah nenin efektlerinde ya, yanma teybi de alıyor. Küveti doldurup içine giriyor, teybin düğmesine basıp başlıyor küvetin içinde kendisiyle kavga etmeye, yumruklar, tekme ler, batıp çıkmalar. Gürültüyü du yan 5 - 6 yaşlarındaki oğlu banyo ya girip babasını o halde görmez mi? Yorgo kendisinden geçmiş, ço cuğun filan farkında değil. Oğlu nun “Anne babam delirdi” feryat larıyla kendine geliyor ama iş iş ten geçmiş. Bütün aüe, o gün misafir de varmış, ka yınpederler, kayınvalide ler, banyoya doluşuyor. Yorgo yüzüme bakıp mah- çup mahçup gülümseyerek “Ama oldu” diyor. Filmde o sesleri kullanmış.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi