• Sonuç bulunamadı

Camilerimiz ve öyküleri:Sayı 11

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Camilerimiz ve öyküleri:Sayı 11"

Copied!
8
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

M i l l i y e t

CAMİLERİMİZ VE ÖYKÜLERİ

T

(2)

Hacı Kılıç Camll’nln panolarından biri daha...

BU A LB Ü M SA N A T TARİHÇİSİ

M E T İ N S Ö Z E N

TARAFINDAN HAZIRLANMIŞTIR

Fotoğraflar: BÜLENT HİÇYILM AZ

(3)

AYSERİ CAMİLERİ

I

Güçlü ozanlann, ünlü mimarların

çıktığı, çeşitli yönleri ile uzun bir

geçmişi olan ve bu geçmişi

omuzlarında taşıyan bir kenttir

Kayseri... Yazın bile doruğundaki

k a r'ı eritemediği Erciyeş'in

eteklerinde gelip geçen uygarlıklar

birer tarih hâzinesi bırakmışlardır.

Bugün bile bütün görkemi ve ulaştığı

yüksek düzeyi ile seyredenleri

büyüleyen Selçuklu yapılan Kayseri'ye

ayn bir görünüm verir. Selçuklu'nun

ince zevki günümüze kadar motif olup#

Bünyan halıları ile önünüze serilir

KAYSERİ Gönül serden geçer yârdan geçemez Bağlanmış ikrara kavi özlüyüm Her sözüm dinleyen özüm seçemez Sırat köprüsünden ince sözlüyüm Benlt- sözüm çürük değil, sağ gibi Çürük sözler erir akar yağ gibi Üzerinden kervan geçer dağ gibi Yokuşluyum sanma beni düzlüyüm Yolcu ateş yakmak ile yol yanmaz Erenlerin dokuduğu çul yanmaz Cehennemde günah yanar kul yanmaz Ben. günahtan sürmelenmiş gözlüyüm Seyraî aradım onu her yerde

Aşk-ı hakikatle düştüm bu derde Tuttum günahımdan yüzüme perde Rabbim divanında kara yüzlüyüm.

Y ü c e liğ in

b ü tü n

e rd e m le ri

X IX . yüzyılın büyük bir halk ozanıyla bir kentin kapılarından giriyoruz. Anadolu’nun X IX . yüzyıl­ daki değişmesi, halkının bitmez tükenmez çilesi özlü deyişlerinde bütün açıldı­ ğıyla beliren bu ozan, ça­ ğıyla Anadolu’suyla, ba­ şından geçenleriyle bizi alıp götü recek , Sırat K öprü- sü’nden ince sözleriyle biz­ leri devamlı uyaracaktır. Eski ; dı Everek, bugünkü adı D> veli olan ilçeden çı­ kıp, d(.rt bir yam dolaşıp, çağma göre iyi bir eğitim gören ozanımız, her kat kişinin yaşamlarını, öfkele­ rini dile getirmiş, öz yur­ dundan hiçbir zaman kop­ m adan, çevresindekilerin bağnaz yargılarına aldırma­ dan, gönlünce ömür sürüp gitmiştir. Güçlü ozanların, ünlü m im arların çık tığ ı, çeşitli yönleriyle uzun bir geçmişi omuzlarında taşı­ yan bir kenttir sözünü edeceğimiz Kayseri.

Bürüngül Camli’nln içten görünümü

(4)

S e lç u k lu

s a n a t ın ın

g ö r k e m i

E

RCÎYAS, İncesu, Hacılar, Erkilet, Develi, Bün­ yan, Sultanhan, Ağım as adlan, başkaldırmış dağlar, özenip bezenilmiş eski kentler, kılı kırk yaran ince dokumacılar, taşçı ustalan, çarkı dilediğince çeviren çömlekçiler ülkesine doğru yola çıkıyoruz. Yazın bile doruğunda karların erimediği bir dağdır ilk önümüze çıkan, bize bir şeyler anlatmak isteyen, söze bütün eski efsanelerin kaynağı olmasının nedenlerini açıklamakla başlayan. “ Ben her halimle hak kazandım insanlann benden güçlenmesine, kendilerini aşan güçleri bana bağlamasına. Uğruma ardı arkası kesilmeyen öyküler düzmelerine. Başlarını kaldırdıkları zaman ne kadar uzaklarda olurlarsa olsunlar, her zaman yanların­ da, bakışlarının uzaklara yöneldikleri zaman karşı­ larında olmaya alışmışımdır. Eteklerimde kurulan eski kentlerde yaşamışlara, yaşayanlara hep yücelik duygu­ lan aşıladım. .Onlara yüceliğin bütün erdemlerini gönlümce gösterdim” diye sözlerini tamamlayan bir hali vardır Erciyas’ ın. Gerçekten bu topraklara doğru yola çıktığınızda, yolunuzu yordamınızı karıştırmaya olanak yoktur. O sizi çeker kendine, alır gideceğiniz yere bırakır. Kayseri’den önce bir Erciyas vardı bu topraklann varlığını ortaya koyan. Çünkü Kayseri kurulmadan çok önceleri yanar bir dağdı Erciyas. Dört bir yana lavlar fırlatırdı kızdığında. Sonra duruldu. Eteklerinde kentlerin, uygarlıkların boy vermesine sesini çıkarmadı. Bir ara Kültepe diye bir kent çıktı ortaya, milâttan 2500 yıl önce. O çevrede bir didinmedir başladı, önce bannacak evler, ardından kullanılacak kaplar, kacaklar, sonra diğerleri bunları izledi. Yapıp, sattıklarım da pişmiş tuğlalara yazan bu kişüer, bu işlemler bitince tabletleri bir kenarda yığıldı kaldı. Sonra yağmalar, yangınlar, göçler. Günümüzde, geçmişin içini dışım öğrenmek, öncekilerin bıraktıklarım gün ışığına çıkarmak isteyenler başladı buraları bir bir kazmaya. Eskilerin yazdıkları yazılan çözm eye, kırılmış, parça­ lanmış olarak bıraktıklan kaplan-kacaklan birleştirme­ ye, ne biçim şeyler olduğunu sonuna kadar öğrenmeye çalıştılar. Her çıkan şey eski uygarlıkların büyüklüğünü göstermeye yöneliyordu. Kazıyı yönetenler kazı yerin­ den başlannı kaldınp baktıklarında, çevredeki yeni yerleşmelerde yaşayanların yapıp yakıştırdıkları, sanat ürünü olarak düşünmedikleri şeylerle bu milattan binlerce yıl öncekiler arasında büyük bir bağlantının varlığına şaşırmakta, fakat kazmayı vurup bir şeyler çıkaran köylüler bu bağlantıyı olağan karşılamak­ tadırlar. Seyrani’nin tutkularım dillendiren şatolar tepedeki güneşe karşın uzayıp gitmede, yöneticiler, “ Acaba milattan önce 2500’lerde tutkular da böyle ince içli içerlek mi anlatılırdı” deyip kazmayı tekdüzen vuran köylüye kulak vermededirler:

Everek şehrinde gördüm bir güzel 0 da düşmüş bir kötünün eline 01 hâk-i payine yüzümü sürdüm Salınıp giderken kendi iline Yüz yüze geldim günlerde bir gün Cennetten etmişler dünyaya sürgün Kötüye düşmüş de gönülü kırgın Hayran oldum tatlı güzel diline Selâmı verince eğlendi biraz Atardı ağzına uğrunca çerez Dudağının rengi sultani kiraz Hiçbir gül benzemez kendi gülüne Karşıma geçmiş de gözünü süzer Sanki Seyrani’ nin bağrını ezer Saçının bir teli bir cana değer Bin kız kurban olsun böyle geline.

“ Kazılarda çıkan altından gümüşten yapılmış süs eşyalarım kimler takıp takıştırdı?” diye kendinize soru açtığınızda, “ Elbet saçının bir teline bir can değen güzeller var olmalı ki bu kadar ince işlenmiş, bu eşyalar kullanıldı” diyerek sorunuzu cevaplarsınız. Çok uzun geçmişlerle günümüz arasında gidip gelmek yormuşsa sizi, bir başka yerlerde duraklarsınız.

Burada rengârenk iplikleri pırıl pınl parlayan, gözünüzün açık seçik belirleyemediği motiflerin birbirini kovaladığı tezgâhlar görürsünüz. Bünyan’ m genç kızları, orta yaşım geçmiş kişileri, sürekli bir kolu indirip kaldırarak halı dokumadadır. “ Siz günümüze gittikçe yaklaşıyorum” demeye kalmadan ihtiyar dokuyucu “ Bize bu atalardan kalma bir uğraştır. Onlar ‘biz Türklerle halı dünyada görüldü, şekil aldı yayıldı” diye öğünürlerdi. Biz onlar gibisini dokuyamasak da aym örnekleri sürdürmedeyiz” diye bitirince sözlerini, yine iş gelip bir geçmişe dönüşür.

Her ırmağı bir yol vermiş akıyor Cümlesini bir deryaya döküyor Her kumaşı bir tarakta dokuyor Şeridini pazarlara çözüyor.

J i

A ğ ır n a s lı

K o c a S in a n

} E V A M Ll aym dörtlüğü için için söyleyen

W L s tezgâh başındaki kızın söyledikleri dilinize dolanıp yola koyulduğunuzda, bu kez büyük bir taş yapının gölgesinde kendinize gelirsiniz. “ Böylesi bir yapı, buralarda günümüzde yapılamaz” diye yargıya vard.tınızda, sizi doğrulayan Alaeddin Keykubat’ ın

(5)

yaptırdığı Sultan Hanı olacaktır. 1236 yılından beri sultanlar sultanı, Alaeddin Keykubat’ın bu ünlü yapısı, büyüklüğü, kişiyi saran mimari ve bezemesiyle, gelip geçeni duraklatmadan gideceği yola bırakmamaktadır. Bugün bile gideceği yere vaktinden önce varmaya çalışan otobüsler, burada duraklamadan edemezler. Çünkü uzaklardan görülmeye başlandığı andan itibaren, yolcuların büyük bir bölümü şoföre bir şeyler söylemek gereksinmesini duyarlar. Dışardan tek başına güçlü bir kale gibi görünen bu yapının giriş kapısı başlıbaşma bir sanat ürünüdür. Iş bununla bitmemekte, yapımn insanı çarpan gücü içerde toplanmaktadır. Çok bezeli avlunun ortasında yer alan mescidi ve orta çağın Anadolu’sunda en çok mekân etkisi bırakan kapalı bölümüyle, Selçuklu Sanat’ mm ulaştığı yüksek düzeyi anlatır, her haliyle gelip geçene. Onanm sırasmda el vurulmamış bazı bölümlerinde yer yer buralarda gün geçirmiş kişilerin yazılan dikkatimizi çeker. Çoğu güçlü olsun diye yaşamına girmiş bir şiirin beğendiği dizelerini döşemiş duvarlara.

Kırk birinde her hevesin yitirdim Kırkbeşinde bağdaş kurup oturdum

Ellisinde göçüm çeküp götürdüm Vadesi yetmişe Vadesi yetmişe döndürdün Felek

Elli beşte senetlerim yazdırdım Altmışımda her düzenim bozdurdum Altmışbeşte kemiklerim ezdirdim Beni sübyanlara döndürdün felek

Birinin feleğe yakınmasını gören bir yolcu, gene felekli bir dörtlükle cevap vermiştir karşı duvarda ona. Kırılsın kanunun telleri felek

Aksi murat üzre çaldığın yeter Hakikate oldun büvelek Zülmü adalete saldığın yeter İsrafil’in Sûr’un alacak mısın Kanununa koyup çalacak mısın Sen cihanda bâki kalacak mısın Sen benim âhımı aldığın yeter.

Uzun geçmiş, yolculuklar, biraz daha yakın geçmiş, dokumacılar, otobüsün toza buladığı yollarla yine bir yerlere varırsınız. Burası A ğım as’tır. Ağımas adının başka bir, adla ilişkili olduğunu, ancak bir süre

Huand Camii

(6)
(7)

düşündükten sonra çıkarabilirsiniz. Derinlerden gelen bir sesle:

Hakkın bir lûtfu imiş kabiliyyet Kılub cehd eyledim tekmili sanat Hüdâ şad eyleye ruhu revanın İde Firdevsi a’lâda mekânın Benim üstadımın kim aferin bad Beni neccarlıkta kıldı üstad Yolumla sanatımla hidmetimle Dahî akran içinde gayretimle Çalıştım tâ tufuliyyet çağından Yetiştim Hacı Bektaş ocağından.

diyerek size kendini tanıtır bir büyük usta. Osmanh Sanatı’ nı adıyla yücelten Koca Mimar Sinan’ın köyüdür Ağımas. Bu adın geç anımsanması biraz yadırgatır sizi. “ Artık şuurları aşıp ünü dört bir yanı tutan büyük bir yaratıcının doğduğu, ilk gençlik günlerini geçirdiği bu yerleri bilmezse biz insanoğullan” diye kendinizi suçlamaya başlamışken, birtakım seslerle kendinize gelirsiniz. Bir grup insan bir yapının dibinde taş kırmadadır. Birine bura halkının neyle uğraştığım sorduğunuzda “ Bizden hep taşçı ustası çıkar beyim. Bütün eski, onanm isteyen yapılarda bizler varız. Hep beraber bir yapıdan bir yapıya dolaşır dururuz. Anadolu’nun her yanmda çalışırız’ ’ diye cevaplar sorunuzu. Koca Sinan’ ın bıraktıklarını onarmak, yine kendi halkına düşmüştür.

ıiL

A d ı D ö n e r

K ü m b e ttir.

j OLANIP dört bir yanı, uzun bir tarih boyunca

J buraların merkezi olmuş, Kayseri diye anılan kente girince, sizi karşılayanlar yine eskilerin bıraktıkları olacak, açılmış yenil geniş caddelere karşın onlar ilginizi çekecektir. Gözünüze ilk çarpan, mazgal­ larıyla beraber îçkale’dir. Hemen karşısında 1238 tarihli Huand Hatu’ nun, yaptırdığı ünlü yapılar gözlerinize takılır. Selçuklular döneminin cami, medrese, hamam, türbeden oluşan bu yapılar topluluğunun medresesi, ay m zamanda kentin müzesidir.

Bunun önündeki yolu devam ettiğinizde halkın efsaneler, inanılmaz öyküler düzdüğü silindirik gövdeli, konik çatılı bir yapı çıkar karşınıza. Adı Döner Kümbet’tir. 1276 yılından beri, kabartmalarıyla diğer bezemeleriyle ulaşmıştır günümüze. Okumaya, heceleri sökmeye başladığınız yıllardaki kitaplarda büe bu yapının resmi vardır.

K ö k lü bir

e ğ itim d ü ze n i

ONRA birbirinden güzel diğer türbe ve kümbetler kovalar sizi. Çoğunun adlannı çıkara­ bilirsiniz ancak. Sırçalı, Ali Cafer, Çifte Kümbet ve diğerlerini Danişmentliler’ den kalan Ulu Cami Osmanlılar’dan kalan Kurşunlu Camisi’ni bir kenara bırakırsanız, sizi çekecek öğretim yapılandır. Selçuk­ lular döneminden bu kadar çok medresenin bulunması biraz şaşırtır' sizi. “ Zamanında ne kadar çok okuyanı varmış” diye hayretle kanşık, yapılann birinden ötekine atlar durursunuz. İçlerinden en çok sizi çekenler Sahibiye, Huand, Seraceddin, Hatuniye medreseleridir. Bütün bunlann yanı sıra bir de Çifte Medrese’ si vardır Kayseri’nin. Tıp öğretimi, hastane olarak iki bölümden oluşan bu yapı, 1206 yılından kalmadır. Sağlığa kavuşmak isteyenlerin ilk geldikleri yer burası olunnuş. Dünyada daha o tarihlerde bu kadar ileri bir eğitim ve sağlık kurumu yokmuş. Bu yüzden Anadolu insanları daha güvenle bakarlarmış dünyaya. Bu kadar köklü bir eğitim düzenin var olduğu bu ilde Seyrani’ nin X IX . * yüzyılda niçin taşlamalara yöneldiğini pek anlaya­ mazsınız.

Sofu, olmaz bizim ham demirimiz Haddeden çekilmiş teli biliriz Yürütmüştür cansız dıvar pirimiz Temiz zevki, temiz dili biliriz Sofu bilmiş olsa hakkı rızayı Sazdan sözden kaçıp etmez riyâyı Ay gün yıldız gibi vermez ziyayı Kuru arktan akan seli biliriz Bizde, bu dünyanın bina temelin Cismi canla bildik ilm-i amelin Sanma bizi arap, taze kız, gelin öp ü p tükürecek eli biliriz Vakıfız bu aşkın biz mânasına Talip ol Seyrani, dal deryasına Hazret-i Mevlâ’nın ehibbasına Âşinâ olmayan eli biliriz

j k

T ü ke n e n şe h ir

■ __ EP geçmiş şimdiye dek dillendirdiklerimiz, | Hititler, Selçuklular, Ertenaoğullan, Osman-■ I lılar” deyip günümüze yönelince, ticaretin bütün tarih boyunca yeğ tutulduğu bu yerde yeni fabrikalar, iş yerleri, tozdan kurtulup asfalta dönüşen yollar, yeni oteller görürsünüz. Yine de bütün yeni yapılara karşın Kayseri her haliyle eski bir Selçuklu kentidir.

Seyranı, karlı Erciyas, 2500 yıllarından Kültepe, Bünyan'ın dokumacıları, Ağımash Koca Mimar Si­ nan’ın taşçıları, sultanhanlar, ünlü sağlıkevleri, alışve­ riş yapılan çarşılar, ve Kayserilileriyle bu kenti de tükettik.

Kurşunlu Camii’nln kubbesi

87

(8)

Kurşunlu Cami’nin mimberi

Referanslar

Benzer Belgeler

Altta: Solda depreme dayanıklılığı klasik tekniklerle sağlanmış, ortada darbe emiciler, çelik çerçeveler ya da çelik perde duvarları gibi yön- temlerle

“Bu Itisaf zindanı (haksızlık), masum ve günah­ sız vatandaşların can çekişen iniltilerini, sağır ve dilsiz duyarlan İle sarmış, uğursuz bir binadır.”

Bilhassa, bir­ kaç sene çıkarmış olduğu Net>s&4 Afiyet cildi» rindeki tıbbın edebiyatla münâsebeti hakkındaki etüdüyle bâzı eski İslâm âlimleri

Halide Edib, diğer bütün yazıları için de kullandığı hususi olarak dar - uzun kesilmiş kâğıt­ lar üzerine en ince teferruatına kadar hazırladığı

A total of 170 boreholes are ignored due to these problems. The negative effect of this is an uneven distribution of the boreholes throughout the area. The most

2019 yılı sonunda izin verilen kayıtlı sermaye tavanına ulaşılamamış olsa dahi, 2019 yılından sonra yönetim kurulunun sermaye artırım kararı alabilmesi

Teorilerle uğraşmadıkları gibi adam ona gerçeklerden söz etti ve Phyllis de dünyanın, onun yaşamından bağımsız olan kaskatı gerçeklerle dolu olduğunu öğrenmekten

Asur ile Kaniš krallığı arasında yapılan antlaşma metninde şöyle deniliyor 57 : “bir Asurluya yemin almak için emir verdiğinde O, (tanrı Aššur‟un) hançeri